Marifetname

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

43-BÖLÜM:043:
BEŞİNCİ BAHİS

İnsanı âleme tatbik, enfüsü âfaka tevfik edip; cihanın mânâ ve
cüzlerinin benzerlerini bu insan vücudunda bulup, bedeninde olan aza e
kuvvetlerin bütün eşyaya tek tek vücuh il benzerliğini; bedenin sıhhatinin
korunma ve devamlılığını; tabii ölümle ruhun bedenden ayrılmasını dört
bölüm ile ayrıntılı olarak anlatır.

BİRİNCİ BÖLÜM


İnsan bedeninin zamanlara ve mekanlara benzerliği sekiz madde ile bildirir.

Birinci Madde


ålem, ådem için yaratıldığını bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: Hak Taâlâ iki cihanı ve
onlarda olanın tamamını insan için icat ve mevcut eylemiştir. Ta ki âlemde
olan sanatlara bakıp, eşyada bulunan hikmetleri bilsin. Hepsinin benzerini
kendi vücudunda buldukta; nefsini bilmeye erip, ondan Allah'ı tanıma kolay
olsun. Zira ki Hak Taâlâ Nazm-ı Kerim'inde: Ben insanları ve cinleri ancak
bana ibadet etsinler diye yarattım,È (51/56), buyurmuştur. Hadis-i kudside:
Ey insan! Beni tanımak için nefsini bil, emr-i şerifiyle, nefsi bilmenin
Rabbi tanımaya vesile olduğunu duyurmuştur. Çünkü Hak Taâla insanı, kendi
tanınması için yaratıp, kendi tanınmasını, insanın nefsini tanımasına bağlı
kılmıştır. Şu halde elbette insana, kendi nefsini bilmek istidadını
vermiştir. Ta ki nefsini bilmekten, yaratıcısını bilmeye erişsin. Nitekim
haberde: Nefsini bilen, Rabbini bildi,È vârit olmuştur. Allah'ı tanımanın
anahtarı, nefsi bilmek bilinmiştir. Nefsi bilmenin anahtarı, âlemi bilmek
kılınmıştır. Lakin Hak Taâlâ'nın âlemin ufuklarında olan eserlerinin
benzersiz sanatını herkes görüp, sırlarına ermek, insana nefslerinde
bulunan kudretinin kemal ve tavırlarını tamamıyla bilip, nurlarını görmek,
ondan yüce istek olan Mevla'yı tanımaya ermek çok suğul, zor ve esrarlı iş
bulunmuştur. Zira ki insana, mümkün ve müyesser değildir ki; dağların
tepesine çıka, denizlerin dibine ine ve yerin içine görüp, süflî âlemin her
birini görebile ve bütün durumlarına ve sırlarına muttali ola. Göğün üstüne
çıkamaz ki, feleklerin ve yıldızların incelik ve hakikatlerine tamamiyle
erip, ulvî âlimin durum ve sırlarına gereği gibi vâkıf ola. Göklerin
melekût âlemine giremez ki, ruhlar âleminin durum ve sırlarını gereği gibi
vâkif ola, feleklerin nefs ve akıllarını müşahede kıla. Ondan alemin
yaratıcısının bunca kâinatı yaratmasından ve âlimin cüzlerini zerre zerre
an an değiştirip, yetiştirmesinden işlerini temaşa ile isim ve sıfatlarına
muttali olup, ondan zatını tanımaya yol bula.
Şu halde rauf ve rahim olan âlemlerin Rabbi hazretleri, esirgemesinin
olgunluğundan, inayetinin sonsuzluğundan, iç ve dış âlemde, ulvi ve süflî
eşyadan her ne ki bu insan vücudunun dahi iç ve dışını o tavır ve tarz ile
en güzel biçimde üzere âlimin nümunesi olarak yaratmış ve tasvir etmiştir.
Her ne vasıflar ile ki, pak zatı sıfatlanmıştır, bu insan ruhu dahi o
vasıflar ile sıfatlanmıştır. Nitekim âlemi, bütün cüzleriyle kendisine
itaatli ve boyun eğici eylemiştir. Ta ki bu insan, kendi vücuduna bakıp,
azasının bileşiminden ve kuvvetlerinin düzeninden süflî ve ulvî âlemde
kolaylık üzere benzer ve alâmetlerini bulup, kendini âlemin numunesi
bilsin. Kendi ruhunun cisminde olan türlü tasarruf ve tedbirlerinden Hak
Taâlâ'nın âlemde olan türlü tasarruf ve tesirlerini bulsun. Ondan
fiillerine ve sıfatlarına vâkıf olup, pak zâtına muhabbet ve ibadet kılsın.
Onu tanıma saadetine erip, âriflerden olsun.
NAZM
Bil ey insan / Elbet sen kâinatın toplamısın
Varlığı içine alansın / Varlık senin yanında göresin
Görünmez sana görünür / Basiret ve irfanla
Onu şu anda hatır bil / Cismin karanlık ve süflî
Ruhun nurlu ve ulvî / Sırrın Rabbanî ve safî
Zatınla sevin / Sıfatını anla ve oku
Müjde sana, topla dağınıklığını / Kalbin Rahmen'ın evidir
Beyanını yüksek ve geniş ) Ey ârif kadrini bil
Güzel tatlı latifelerin / Bilgiler sendedir uyan
Dostlar içinde giy taç / Zamanlar içinde an hayatını
Sabit ve sakin ey şaşkın / Dairelerin kutbu sensin
Gözler senden ışıklanır / Ondan öğren ey insan
Sen elbette hazreti insansın

İkinci Madde


İnsan âlemini, büyük âlime tatbik ve bazı uzuvlarını yeryüzüne uydurmak
yolunu bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: İnsan bedeni, küçük
âlemdir. İnsan ruhu, büyük âlemdir. Zira ki, her ne ki âlemde
yaratılmıştır, hepsinin benzeri insan vücudunda bulunmuştur. Şu halde
insanın cisim ve canlı, bütün âlemin nüshasıdır. İki âlem tamamıyle insanda
mevcut ve belirli bilinmiştir. Mesele bütün hissedilen cansızlara misal
uzuvlarıdır. Bütün canlılara misal, insan ahlakıdır. Dört mevsime misal,
insan dişleridir. Adet ve sanayie misal, insanın his ve kuvvetleridir.
Berzah âlemine misal, insanın hatıra ve fikirleridir. Melekût âlemine
misal, insanın gönül ve canıdır. Bu misal ve benzerliklerin ayrıntısı
sınırsızdır. Bu kitaba değil, böyle yüzbin kitaba sığmaz. Ancak ârifin
kalbine sığar. Biz burada, güneşten zerre, deryadan damla açıklarız. Ta ki
bu insan, büyük âlem olduğunu öğrenip, nefsi bilmeye bürhan ola, Onunla
Allah'ı tanıma kolay ola.
ålemin nüshası olan insanın şerefli bedeni, yer ve gökler mesabesindedir
ki, bu cihandır. Ay ve yıl mesabesindedir ki, zamandır. Belde
mesabesindedir ki, mekândır.
İnsan bedeninin yere bir benzerliği budur ki, yerde dağlar olduğu gibi,
bedende de kemikler olur. Yerde ağaçlar ve bitkiler olduğu gibi, bedende de
saç ve uzuvlar olur. Bir benzerliği budur ki, yerde iklimler ve kıtalar
olduğu gibi, bedende uzuvlar vardır. Yerde zelzele olduğu gibi, bedende
titreme ve aksırma vardır. Yer vadileri arasıda akan nehirler var ise,
beden damarlarında akan kan vardır. Yerde değişik tatta kaynaklar varsa,
bedende de, kulak akıntısı, göz yaşı ve burun akıntısı gibi değişik
tatlarda kaynaklar vardır. Kulak akıntısının acı olduğuna hikmet budur ki,
insan uykuda iken kulağına yer haşereleri girmek istediğinde, kulak
akıntısının hissine ulaşıp, geri dönsünler. O uyuyanın kulağına girmekle
onu helak etmesinler. Gözyaşı o yönden tuzludur ki, gözün akı yağdandır.
Yağ ise tuzsuz bozulur. Ta ki, akı taze kalıp, sürekli gözü aydınlık olsun.
Burun karışımları onun için nâhoştur ki, onda olan koklama hissi, güzel
kokulardan kokulanıp, lezzet alsın. Zira ki eşya, zıtlarıyle bilinir. Ağız
suyu onun için hoştur ki, dilde olan tat alma kuvveti, daima lezzette
bulunsun. İnsan bedeninde bulunan ilahî hikmet sonsuz bilinmiştir. Burada
ancak iki âlem birbirine tatbike ve uyuma ihtimam olunmuştur. Nitekim dış
âlemde bulunan eşya, insan âleminde bulunan eşyaya nümune bulunmuştur.
RUBAİ
Ey ilahî nüsha ki sensin
Alemde olanlar hep sendedir
Ey Şah'ın cemal aynası ki sensin
İstediğini kendinde ara ki sensin

Üçüncü Madde


İnsan âleminin feleklere benzerliğini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: İnsan bedeninin göklere
bir benzerliği budur ki, burçlar sahibi göğün oniki burcu olduğu gibi,
bedenin de dışından içene oniki yolu vardır: İki kulak, iki göz, iki burun
deliği, ağız, iki meme, göbek ve iki abdest yolları. Bir benzerliği dahi
budur ki, feleklerde yedi gezegen olduğu gibi bedenin içinde de yedi aslî
uzuv vardır: Akciğer aya, mide utarite, böbrek zühreye, yürek güneşe, safra
merihe, karaciğer müşterie, dalak zühale benzer bulunmuştur. Gökte bir çok
sabit yıldız olduğu gibi, bedende de çok sinir vardır. Felekte yirmsekiz
meşhur menzil olduğu gibi, bedende de yirmisekiz his ve sayılan güçler
vardır. Felekte üçyüzaltmış derece olduğu gibi, bedende de açıklanan
üçyüzaltmış kan damarı vardır. Küllî ve cüzî feleklerin, sabit ve gezegen
yıldızların türlü tabii hareketleri olduğu gibi, bedenin de bu tavır üzere
türlü zorunlu ve ihtiyarî hareketleri vardır. Felek dört unsuru kuşattığı
gibi, beden dahi dört karışımı kuşatmıştır ki: Safra, ateş gibi kuru ve
sıcaktır. Kan, hava gibi sıcak ve rutubetlidir. Balgam, su gibi rutubetli
ve soğuktur. Siyah köpük, toprak gibi soğuk ve kurudur. Dört unsurdan üç
ana bileşim doğduğu gibi, bedende de dört karışımdan uzuvlar doğmuştur.
Gündüze misal, insanın sürurudur. Geceye misal, onun hüznüdür. açık havaya
misal, yayılmasıdır. Buluta misal, sıkılmasıdır. Gök gürültüsüne misal,
sesidir. Şimşeğe misal, onun gülmesidir. Yağmura misal, onun ağlamasıdır.
Rüzgâra misal, onun nefesleridir. Oluşum ve bozuşuma misal, kelamının
lafızlarıdır. Gökkuşağına misal, yay kaşıdır. Hilale misal, kulağıdır.
Dolunaya misal, yuvarlak yüzüdür. Gece karanlığına misal, onun saçıdır.
Sabaha misal onun alnıdır. Dış âlemin, bu insan âleminin açıklanan
benzerliklerinden gayri, benzerliği çoktur. Lakin ârife işaret yetmekle,
uzatmaya hacet yoktur.
NAZM
Can vilayetinde gökler sınırsız
Ruh yolunda alt ve üstler vardır
Cihan gökleri gibi iş yaparlar
Yüksek dağlar engin denizler vardır.
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

Dördüncü Madde


İnsan bedeninin zaman ve mekana yani ay ve yıla ve onda, ruhun sultana
benzerliğini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: İnsan bedeninin ay ve yıla
benzerliği budur ki, bir senede dört mevsim olduğu gibi bedende de dört
karışım vardır ki: Balgam, ilkbahar gibi rutubetli ve soğuktur. Safra, yaz
gibi sıcak ve kurudur. Kan, sonbahar gibi sıcak ve rutubetlidir. Siyah
köpük, kış gibi kuru ve soğuktur. Bir benzerliği dahi budur ki; İlkbahara
uygun, çocukluk yaşıdır. Yaza benzer, gençlik ve olgunluk yaşıdır.
Sonbahara uygun duraklama yaşıdır. Kışa uygun ihtiyarlık yaşıdır. Bir
benzerliği dahi budur ki, bir senede oniki ay olduğu gibi, bedende de oniki
menfez vardır. Bir haftada yedi gün olduğu gibi, bedende de yedi uzuv
vardır. Bir haftada yedi gün olduğu gibi bedende de o sayıda kan damarı
vardır.
Bedenin şehre benzerliği budur ki, şehre bir padişah olur. Sonra veziri,
emniyet âmiri, maliyecisi olur. Padişahın sarayı, memleketi, bineği,
tabası, hazinedarı, bekçileri, elçileri, casusları ve hakimleri olur. Şehir
içinde sanatkârlar olur. Mesela mimar, yapı ustası, ekmekçi, tabib, kasap,
kuyumcu vesaire olduğu gibi, insan bedeninde de bütün bunların benzeri
vardır ki: İnsan ruhu, âlemin padişahıdır. Nazari akıl, veziri azamdır,
gazap kuvveti emniyet âmiridir. Şehvet kuvveti, maliyecidir. Bu padişahın
sarayı, yürektedir. Memleketi bu bedendir. Bineği, hayvanî nefstir. Tabası,
beden uzuvlarıdır. Hazinedarı, tutma kuvvetidir. Bekçileri, gözlerdir.
Elçileri, kulaklardır. Polisleri, ellerdir. Casusları, koku alma
kuvvetidir. Hakimi, tatma kuvvetidir. Bedende de sanayi erbabı vardır ki:
Mimar, ameli akıldır. Bina tabiattır. Marangoz, çekme kuvvetidir. Değirmen,
dişlerdir. Ekmekçi, sindirim kuvvetidir. Tabib, ayırma kuvvetidir. Kasap,
şekil verme kuvvetidir. Kuyumcu, büyütme kuvvetidir ki, beden şehrine neşvü
nema verip, zengin eder. Çöpçü, itme kuvvetidir ki, beden şehrinden
fazlalıkları itip, çıkarır. Şehrin sair sanat erbabı benzerleri, bedenin
sair kuvvetleridir. Şimdi, bu açıklamadan ortaya çıkan budur ki; insan
ruhu, şehrin sultanıdır ve vücut ve bedende, diri ve dost olan Allah'ın
halifesi olmuştur.
NAZM
Seyyid-i âlemdir âdem gayriden sevdayı kes
Zâhidin vehmi gerçi ıraktan sevk eyler feres
Dilde dildarın misali mahmil içre yârdır
Bu maiyyetten habir olmaz figan eyler çeres
(İnsan, âlemin efendisidir, gayriden sevdayı kes. Zahidin vehmi gerçi
ıraktan at sevk eder. Gönülde sevgili misali, mahmil (hayvan sırtındaki
kafes) içinde yârdir. Bu beraberliği bilmediği için çeres figan eyler.)

Beşinci Madde


İnsanın kalbinde bulunan kötü ahlakın hayvan suretlerine benzemesini,
vakaların ve rüyaların tabirlerini harf sırasıyla bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: ëlemde insan ahlâkı, türlü
hayvanların şekil ve suretlerinin benzer ve misalleri, insan nefsinde de
vardır ki, hayvanî kötü ahlâklardır. Meselâ kibir sureti, kaplana
benzerdir. Tasallut sureti, aslana benzerdir. Haset sureti, kurda
benzerdir. Nitekim hazreti Yakub aleyhisselam evladının hazreti Yusuf
aleyhisselama olan hasetlerinden, ayrılık olayından önce, rüyasında, yedi
kurt suretinde Yusuf aleyhisselamın üzerine hamle ile hücum eder görmüştü.
Onun için çocukları ona: Onu bizimle gönder, dediklerinde, onlara: Onu
kurt yemesinden korkarım. demesiyle bahane buyurmuştu. Şu halde, gönülde
gazap sureti, köpektir: hile sureti, tilkidir; gaflet sureti, tavşandır;
ferce yönelik şehvet sureti, eşektir; arkadan yaklaşma sureti domuzdur;
midevî şehvetin sureti, koyundur; oburluk şehvetini sureti, inektir; tama
sureti, karıncadır, cimrilik sureti, faredir; kin sureti, beyaz devedir;
vecdin sureti, kırmızı devedir; düşmanlık sureti, yılandır; ezanın sureti,
akreptir; vesvese sureti, sarı arıdır ve diğer ahlâk suretleri, sair
hayvanların şekillerine benzerdir. Hatta kötü ahlaktan birine galip olan
gönül, rüyada kendini o surette olan hayvana dahi galip görür. Mesela ferce
yönelik şehvete üstün gelen kimse, rüyasında bile eşeğe binici olur. Eğer
mağlup ise, kendini eşeğin altında bulur. Diğer ahlaklar dahi bu kıyas ile
malûm olur. Çünkü insan, dolayıcı berzah ve her şeyin ortaya çıktığı yerdir.
Bu durumda, bütün hayvan suretleri ve kâinatın şekilleri, insanın içinde ve
dışında suret bulup, şekillenmiştir. Gereğince meydana gelmiştir. Ahlakını
güzelleştiren gönül, ayna gibi safia olup, her şeyi kendinde bulmuştur. Safî
olmayan gönül, uyku halinde rüya ile geçmiş ve gelecek işlerden haber
almıştır; ya misal ile veya tabir ile bilmiştir. Anlaşılması güç olan rüya,
bu manzume ile açık olmuştur.
NAZM
Çün buhar-ı gıda dimağa gelir
Ruh-u hayvanî ol zaman ne eder
Pes havass-ı burun muattal olur
Çün dimağın havassı kalbe iner
Kalbe ilham olur işaretler
Bî vesait bulursa nâfiadır
Kalb eğer vasıta ile olsa habîr
Pes gelir kalbe gördüğü rüya
Arabî ismin evveli alınır
Elif ululuğa işaret olur
Evvel havas buruna hail olur
Zahir-i cismi kor derune gider
Halet-i nevmi cism onunla bulur
Kalb o dem enderun-u ruha döner
Asıldan kalb alır beşaretler
Aynı vâki olur ki vâkıadır
Gördüğü düşten olunur tabir
Ya işaret veya beşaret ona
Ne ise ol huruf ile bilinir
Ref'at-i gadrine beşaret olur
Ba ise cism ve cana rahattır
Se ise düşman üzre nusrettir
Ha ise izzet ve saadettir
Dal ise zahme ve meşakkattir
Ra dahi devlete delalet eder
Sin emin olmağa alâmettir
Sat kâm olmağa beşarettir
Tı ise düşmanı helak olacak
Ayn ise dilde bula teşvişi Fe ise rütbesi olur âli
Kef ise gaibi gelr hurrem
Mim olursa muradını alacak
Vav ise işleri olur âsân
Ya ise taate muvaffak olur
Ta ise ol husul-ü hacettir
Cim ise fırsat ve ganimettir
Hı ise her murada vuslettir
Zel ise malü ülkü devlettir
Zı metin itakade kalbi yeder
Şin ise fiiline nedamettir
Dad mal bulmağa işarettir
Zı ise kalbi hüzün ile dolacak
Gayn ise zulmü nefs olur işi
Kaf ise bula devlet ve mali
Lem ise ol emin olur hoş dem
Nun ise hâtırı melül olacak
He ise hüzün ile olur giryan
Hep bu tabirler muhakkak olur
(Gıdanın buharı beyne geldiğinde, önce burun hislerine hail olur.
Hayvanî ruh o zaman ne eder? Vücudun dışını bırakıp, içine gider, O an
burun hisleri muattal olur. Uyku halini cisim, onunla bulur. Beynin
hisleri kalbe indiğinde, kalb o an ruhun içine döner. Kalbe işaretler ilham
olur. Asıldan kalb muştular alır. Vasıtasız bulursa faydalıdır. Aynısı
çıkarsa vakıadır. Kalb eğer vasıta ile haberdar olsa, gördüğü düşten tabir
olunur. O an gelir kalbe gördüğü rüya; ona ya işaret veya müjdedir. Rüyada
görülen şeyin arapça isminin ilk harfi alınır. Ne ise o harflerle bilinir.
Elif, ululuğa işaret olur. kadrinin yükseleceğine müjde olur. Be ise, cisim
ve cana rahattır. Te ise, hacetin elde edilmesidir. Se ise, düşman üzere
yardımdır. Cim ise, fırsat ve ganimettir. Ha ise, izzet ve saadettir.
ise, her murada kavuşmaktır. Dal ise, zahmet ve meşakkattir. Zel ise mal,
mülk ve devlettir. Rı ise, devlete delalettir. Zı, metin itikade kalbe
yeder. Sin, emin olmağa alâmettir. Şin, yaptığına nedâmettir. Sad, kâm
almağa müjdedir. Dad, mal bulmağ işarettir. Tı ise, düşmanı helak olacak.
Zı ise, kalbi hüzün ile dolacak. Ayn ise, gönülde karışıklık bula. Gayn
ise, nefsine zulüm olur işi. Fe ise, rütbesi yükselir. Kaf ise, devlet ve
malı bula. Kef ise, kaybettiği sevinçli gelir. Lem ise, o emin olur hoş
dem. Mim olursa, muradını alacak. Nun ise, hatırı melûl olacak. Vav ise,
işleri kolay olur. He ise, hüzün ile gözyaşı döker. Ye ise, taate muvaffak
olur. Bu tabirler hep, muhakkak olur.)
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

Altıncı Madde


Ufukların ve nefslerin birbirine tatbik olunduğunu, insan âlemi şeklinin
büyük âlemin yapısının aksi kılındığını ve iki âlemin gönül âleminde
tamamen bulunduğunu bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: Her yönden afâka her
vecihle nefsler uygun ve mutabık bulunmuştur. Zira ki, bütün âlemin bazı
cüzleri açık, bazı cüzleri gizli kılınmıştır. Açıktakiler, dokuz felekler,
dört unsur ve üç bileşiktir. Gizli olanlar, on akıl, dokuz nefstir. İnsanın
dahi dışı ve için vardır ki, dışı beden uzuvlarının hepsidir. İçi, on
histir ki, bütün eşyayı idrak edendir. Şu halde insan vücudu cihan
kitabıdır. Bir mecmua kılınmıştır ki, âlemde her ne bulunmuşsa, bir insanda
da bulunmuştur. Bu insan sureti, bir küçük âlemdir ki, büyük âlemde bulunan
feleklerin ve unsurların benzerleri, onda da bulunmuştur. Nitekim defalarca
açıklanmıştır. Lakin bu küçük âlem, büyük âlemin yapısı aksince
bilinmiştir. Zira ki, büyük âlemin dış kabuğu çevresi hududu bulunan atlas
feleğidir ki, şeriatçıların dili ile en büyük yerdir. Onun içinde burçlar
feleğidir ki, o kürsüden ibarettir. Onun içinde zühal feleğidir, onun
içinde müşteri feleğidir. Onun içinde merih feleğidir. Onun altında güneş
feleğidir. Onun altında zühre feleğidir. Onun altında utarit feleğidir.
Ondan içeri ay feleğidir. Onun içinde su küresidir. Onun içinde âlemin iç
dudağı olan toprak küresidir ki, büyük âlemin yapı ve şekli böyledir.
İnsan âleminin yapı ve şekli onun aksidir. Zira ki, bunun kuşatıcı kabuğu
topraktır ki, bu bedenin derisidir. Onun içinde sudur ki, kandır Onun
içinde havadır ki canın buharıdır. Onun içinde ateştir ki, yürekte hayvanî
ruhtur. Onun içinde yedi yedi göktür ki, kalbin yedi tavrıdır. Gönül içinde
insanî ruhtur ki, onun dışı kürsi ve içi Rahman'ın Arş'ıdır. Zira ki,,
âriflerin kalbe Hazret-i Rahman'ın evidir. Nitekim Hak Taâlâ: 'Yere göğe
sığmam, lakin vera' sahibi mü'min kulumun kalbine sığarım,' buyurmuştur. Bu
insan ruhu, en büyük âlem olduğunu duyurmuştur. Şu halde bu Hazreti insan,
mânâda en büyük âlemdir. Gerçi surette en küçük âlemdir. Ruh ile âlemin
babasıdır. Gerçi bedenle insanın çocuğudur. Huzur ile hepsinden öncedir.
Gerçi meydana gelişle hepsinden sonradır. Meselâ: Büyük âlem cüz'leri ile
bir ağaçtır ki, insan âlemi ondan vücuda gelmiş meyvedir. Şu halde âlemin
son gayesi bu insan türüdür. Nitekim ağacın aslı meyvenin çekirdeğidir.
Bunun gibi cihanın aslı, bu insan ruhudur. Nitekim ağacın neticesi
ortadadır. Onun gibi âlemin sonucu insan bedenidir. Nitekim her meyvenin
çekirdeklerinde kendi ağacı topluca mevcuttur. Onun gibi bu insan ruhunda
bütün kâinat toplu olarak mevcuttur. Nitekim meyvenin vücudu, dalların
olgunluğu sonucudur. Onun gibi insanın vücudu esasların mizası sonucudur.
Nitekim meyvenin cüz'leri ağacın bütün cüz'lerinden yükselip, tepesinden
ortaya çıkmıştır. Onun gibi insan vücudunun cüz'leri bütün cihan
cüz'lerinin yükseklerinden geçme ve alçaklarından yükselme ile her
cüz'ünden bir menfaat, bir zarar ve bir özellik alıp, hepsini toplayarak
ortaya çıkmıştır. Feyz kabulüne istidatlı olup, bu derece ile sair
yaratıklar arasında tek olup, bunca kerem, fazilet ve en güzel şekil ile bu
yüksekliğe yetmiştir.
BEYT
Çâr unsurdan mürekkep nefs-i vâhittir cihân
Sen gerek âdem-i hayal eyle, gerek âlem hayal eyle
(Dört unsurdan bileşmiş tek nefstir cihân, sen ister insan hayal et, ister
âlem hayal et.)
BEYT
İki görmek şaşılıktır, gayr-ı bilmek ayn-ı ceh!
ålemi hem âdemi bir kendi nefsin buldu eh!
(İki görmek şaşılıktır. Başka bilmek göz yanılmasıdır. årifler, âlemi de
insanı da sadece kendi nefsi buldu.)
Çünkü cihanın başlangıcı ve aslı bu insan ruhu bulunmuştur. Cihanın dönüş
yeri yine bu ruh kılınmıştır. Zira ki, bu insanî ruh, ilâhi aşkın feyzi
bilinmiştir. Halbuki ilâhi aşk küllî akıl ve izâfî ruhtur. Küllî akıl ise
bütün cihan cüz'lerini kuşatıcıdır. Her anda bütün işleri tedbir edicidir.
Şimdi nefsi böyle müşahade eden ârif, Mevlâ'sını bilmiştir; cihana can olup
ebedi hayat bulmuştur. Büyük âlemi gönlünde görüp, en büyük âlem olmuştur.
Nitekim bir ârif, bu mânâyı eda kılmıştır:
NAZM
Devan sendedir, şuurunda değilsin İlacın senden, görmüyorsun
Cisminin küçük olduğunu sanırsın En Büyük âlem sende toplanmıştır.

Yedinci Madde

İnsanın iç ve dışının, cihanın iç ve dışına uygun olduğu hâkimâne bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar demişlerdir ki: İnsana önce kendi
nefsini bilmek lâzımdır. İç ve dışı ne hakikat ve yaratılışta, ne
özellikler taşımakta. Ta ki bu sanattan sanatkârını bilip, onun isim ve
fiillerini, tecelli ve tasarruflarını âlemin içinde ve dışında bula.
Nefsinden, Rabbine gönül yolundan dönüşle revan ola. Ona eşyanın
hakikatleri ve mânanın incelikleri açık ola. Huzur ve ünsiyet ile ebedî
kala. Zira ki insan suretinde bir küçük âlemdir ki, ondan dışta bulunan
büyük âlemdir. Çünkü büyük âlemde her ne var ise, onun benzeri bu küçük
âlemde de bulunmuştur. Nitekim büyük âlemin, dört denizi bilinmiştir. Onun
gibi insan âleminin dahi dört denizi bulunup, ona uydurulmuştur. Büyük
âlemin dört denizi: Gizli hazine sevgisi, ilk cevher, melekût âlemi ve mülk
âlemidir. İnsan âleminin dört denizi: Baba sülbünde meni, ana rahminde
nutfe, iç ruh ve dış bedendir. Çünkü Hak Teâlâ ezeli sevgisiyle: 'Ben gizli
bir hazine idim, bilinmeyi sevdim,' buyurmuştur. Yani sevgi, âlemin
yaratılma esası olduğunu duyurmuştur. O ilâhî sevgi, büyük âlemin cevher
vücuda gelmiştir. O, büyük âlemin ikinci denizi olmuştur. O cevherin içi ve
dışı vardır ki, içinden felekler ve unsurların hayatı hâsıl olmuştur. O,
melekût âlemidir ki, büyük âlemin üçüncü denizidir. O cevherin dışından
felekler ve unsurlar olan basit cisimler vücuda gelmiştir. O, mülk âlemidir
ki, büyük âlemin dördüncü denizi olmuştur. Onun dört denizi bununla son
bulmuştur.
Yedi gezegen feleğine yüksek babalar; unsurlara ve dört tabiata aşağı
analar denilmiştir. Bu babalar ve analar sürekli hareket kılmaktadır.
Bunlardan üç bileşik vücuda gelmektedir. Nitekim Hak Taâlâ: 'Nun ve kalem,
bir de yazdıklarına andolsun,' /63/1), buyurmuştur. Yani (nun) gizli hazine
sevgisi, (kalem) ilk cevher, (yazdıkları) mülk âleminin müfredatı ve
melekût âleminin mücerretleri olduğunu duyurmuştur. Fertler ile mücerretler
an an yazılmadadır. O yazılmadan, bu bileşik cisimler vücuda gelmededir ki,
bunlar kitabın kelimeleri benzeri hikmetle düzen bulmuştur. İlâhî kelimeler
sonsuz olduğunu, Hak Taâlâ bize lütûyle duyurmuştur. Nitekim Kur'an'da:
'Allah'ın kelimeleri tükenmez,' (31/27), buyurmuştur.
NAZM
Aya nice bir devr ide bu çâr anâsır Kim ona ne evvel ola malûm ve ne âhir
Kâh eyleyeler âlem-i tefridde seyran Kâhi olalar âlem-i terkibde sâir
Tefridde çâr ola ve nâçâr ola devri Terkibe gelince se mevalid ola zâhir
Bu cümle mezahirde ola muteber İnsanın ola cümle tufeylisi mezahir insan
İnsan âleminin yaratılış mâyesi, baba sülbünde olan menidir ki, o, onun
evvelki denizi bulunmuştur. Birinci cevher, ana rahminde bulunan nutfedir
ki, o, onun ikinci denizi bilinmiştir. Nutfenin iç ve dışı vardır ki,
melekût ve mülk âlemlerine tatbik olunmuştur. Nutfenin içinden ceninin his
ve kuvvetleri hâsıl olmşutur ki, onun üçüncü denizi kılınmıştır. Dışından
cüz ve uzuvları vücuda gelmiştir ki, onun dördüncü denizi itibar
olunmuştur. İnsan âleminin dahi dört denizi bununla son bulmuştur. Zira ki
meni, baba sülbünde gizli iken, salt sevgi idi. Ondan bir hareketle ortaya
çıkıp, ana rahminde birinci cevher olmuştur ki, iç ve dışı, doğanın can ve
cismi olup, insan âlemi vücuda gelmiştir. Büyük âlem, bu insan âlemine
hizmetçi ve dalkavuk olmuştur.
NAZM
Nedir hikayet-i leylî ki doldu arsa-i hak
Ne idi halet-i mecnun-u mest damen-i çak
Şarab-ı aşk idi nuş etti hüsn-ü leylîden
Zehi şarab-ı mustafa zehi piyale-i pâk
Cemal ü aşk-ı hüdadan bulur bu mevcudât
İlâhî ente ilahî ve la ilahe sivak
Cihan mezahir-i sun'-u sıfat-ı Mevladır
Bu seyr zevkin eder can-ı ârif çâlâk
Velik mazhar-ı insan ki hâs mazhar odur
Kıyas olunmaz ona gayri mazhar et hâşâk
Felek-i mülkte yoğ insan misali bir cevher
Hezâr bâr aradım onu bulmuşum derrâk
Kemal-i illet-i gaiye nev-i insandır
Delil Hakkı edersen taleb oku levlâk
(Leyla hikayesi nedir ki, yeryüzü doldu? Ni idi mest olmuş ve eteği
parçalanmış Mecnun'un hali? Leyla'nın güzelliğinden içtiği aşk şarabıydı.
Mustafa'nın şarabı ne hoş, pâk piyale ne hoş! Güzelliği ve aşkı Hüda'dan
bulur bu varlıklar. ilahî, sensin İlah, senden gayri ilah yok. Cihan,
Mevla'nın sanat ve sıfatlarının tezahürüdür. Arifin hareketli canı, bu seyr
zevkini eder. lakin insanın ortaya çıkışı ki, has mazhar odur. Görünen
hiçbir şey ona kıyas olunmaz. Mülk feleğinde insan benzeri bir cevher yok.
Binlerce kez aradım onu, bulmuşum onu süratli idrak edici. Bu sebebin
kemalinin gayesi, insan türüdür. Hakkı, delil istersen, oku 'levlak'
hadisini.)

Sekizinci Madde


İnsan âleminin âhiret âlemine çeşitli yönlerle benzerlik ve ortaklıklarını
bildirir.

Ey aziz, malûm olsun, ki, ârifler demişlerdir ki: Peygamberlerin (selam
onlara olsun) rumuzlarının bir münasebeti, yani insan âleminin bekâ âlemine
bir benzerliği budur ki, beka âleminin giriş yeri olan ölüme misal, insan
âlemidir. Birinci, gıdanın hazmıdır. Bedenin yok olmasına misal, ikinci
hazmdır. İkincisi neşveye misal, üçüncü hazımdır ki, halis kan vücut bulur.
Cesetlerin haşrine misal, dördüncü hazımdır ki, menî hâsıl olur. Maşheşe
misal, babanın sülbüdür ki, meni onda toplanır. Hesap, kitab ve mizana
misal, nutfe cevherinde hâsıl olan felek konumlarının tesirleridir. Sırata
misal, babanın mesane yoludur. Cehenneme misal, fercin içidir. Kevsere
misal, ananın nutfesidir. Cennete misal, rahimdir ki, onda nimet türleri
olan his ve kuvvetler ile hayat ve can bulur. Mevla'ya kavuşmaya misal,
ondan doğmaktır ki, insanın güzellik ve cemalini görüp, yerin diyarına
hayran olur.
Bir benzerliği budur ki, ölüme misal, uykudur. Şeytana misal, vehmetmedir.
Berzaha misal, rüyadır. Melekûta misal, sadık rüyadır. Mezara misal, göğsün
içidir. Münker ve nekire misal, tedbir ve ihtiyardır. Kabir karanlığına
misal, Hak'dan gaflettir. Kabir azabına misal, kendini bilmemektir. Kabir
nuruna misal, gönül huzurudur. Kabir nimetine misal, kendini bilmektir.
İsrafil'e misal, İlâhî aşktır. Sura misal, insan boğazıdır. Mahşere misal,
müşterek histir. amel defterine misal, hafıza kuvvetidir. Mizana misal,
nazarî akıldır. Sırata misal, fikretmedir. Cehenneme misal, tabiat
zindanıdır. Zebanilere misal, kötü ahlaktır. Acıklı azaba misal, şirk ve
hevadır. Masivayla şuğullanmaktır. İtiraz ve şikayettir. Zira ki hep edip
eyleyen bir Mevla'dır. Kevser havuzuna misal, muhabbet şarabıdır. Cennet-i
âlâya misal ârifin kalbidir. Huri ve gılmana misal, güzel ahlaktır. Dört
nehre misal, ilim suyu, ilim sütü, rıza balı ve aşk şarabıdır. Ebedî nimete
misal, çoklukta teklik bulmaktır ki, toplulukta halvettir.
BEYT
Ebediyet nimeti helâldir
Elini ve dudağını dünya nimetlerine sürmeyene
Mevla'ya kavuşmaya misal, hakiki fakrı bulup, fâni olmaktır. Sidreye misal,
insanın başı ve yüzüdür. Tuba ağacına misal, kadınların saçıdır. Süslü
tubaya misal, düzenli beden uzuvlarıdır. Zira ki eller, ayaklar ve
parmaklar, turbanın alları gibi aşağıya doğrudur. Levh-i mahfuza misal,
hâfıza kuvvetidir. Kaleme misal, hayal kuvvetidir. Geniş kürsiye misal,
dimağın tamıdır. Onda olan yerde ve gökte bulunan meleklere misal, bedenin
his ve kuvvetleridir. Büyük arşa misal, kâmil insanın sırrıdır. O Hak'ka
ulaşıcıdır.
BEYT
Gönül tahtı mamur ve hevadan pak oldu
Rahman olan Allah, arş üzerine hükümrandır.
Hak Taâlâ'nın misali olmaz ki, insan ruhuna misal ola. Nitekim Kur'an'da:
'Hiç bir şey onun misli olmadı,'(42/9) buyurmuştur. Allah'ın misilden
münezzeh olduğunu duyurmuştur.
NAZM
Ey gönül sendedir ol kaf-ı kanaat sende
Sendedir akl ü edeb nutk ü belagat sende
Sendedir baht-ı âla necm-i saadet sende
Sendedir ilm-i ledün remz-i beşaret sende
Sendedir sırr-ı Hüda bâr-ı emanet sende
Sendedir genc-i nihan ayn-ı keramet sende
Sendedir dürr-ü kan-ı kerem zât-ı hidayet sende
Sendedir hamr-ı ezel sekr ü feragat sende
Var iken tanı özün bunca feraset sende
Sendedir nur-u Hüda lütf ü inayet sende
Hâsılı sendedir ol gayet-i gayet sende
Sendedir dürlü hüner dürlü maharet sende
Sendedir zabt ile rabt emre itaat sende
Sendedir hulk-ı cihan cümle imaret sende
Sendedir bahr ile ber cümle vilayet sende
Bu cihan varlığı hoş buldu nihayet sende
Varlığın aşka değiş eyle ferağat sen de
Sendedir dûzih-i sûzan dahi cennet sende
Sendedir iki cihan mülkü tamamet sende
Gafil olma gözün aç âlem-i kübra sensin
Sidre ü levh üalem arş-ı mualla sensin
(Ey gönül, o kanaat dağı sendedir. Akıl ve edeb, konuşma belagati sende.
Sendedir aşk ile can, güzellik ve melahat. Saadet yıldızı ve yüce baht
sendedir. Müjde remzi ve ledün ilmi sendedir. Hüda'nın sırrı ve binler
emanet sendedir. Keramet pınarı, gizli hazine sendedir. Hidayet verici zat,
kerem ve kâm incisi sendedir. Ezel şarabı, sekr ve feragat sendedir. Sende
bunca feraset varken özünü tanı. Hüda'nın nuru, lütfu ve inayeti sendedir.
Hâsılı, o gayelerin gayesi sendedir. Türlü hüner, türlü maharet sendedir.
Zabt ile rabt ve emre itaat sendedir. Cihanın halkı ve bütün imaret
sendedir. Kararlar, denizler ve bütün beldeler hep sendedir. Bu cihan
varlığı, sende nihayet buldu. Varlığını aşka değiş, sen de feragat eyle.
Cehennem ateşi ve cennet sendedir. İki cihan mülkünün tamamı sendedir.
Gafil olma, gözünü aç, büyük âlem sensin. Sidre, levh, kalem ve arş
sensin.)
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

45-BÖLÜM:045:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Muhafazası lazım olan cânın bileşik uzuvlarının mahiyet, yer ve
menfaatlerini; insan bedeninin sıhhatinin esaslarını; bazı münferit gıda ve
ilaçların tabiat ve hükümlerini; bazı yiyecek ve meyvelerin fayda ve
faziletlerini; insan vücudunu ısıtan ve güzelleştiren bazı elbisenin şekil
ve renklerini onbir madde ile bildirir.

Birinci Madde


Ruhun, muhafazası lazım gelen bileşik uzuvlarının mahiyet, yer ve
menfaatlerini bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, tabibler demişlerdir ki: insan bedeninde bulunan
canın bileşik uzuvları, bu sayılandır ki: Dimağ, gözler, kulaklar, dil,
akçiğer, kalb, diyafram, göğüs, mide, bağırsaklar, karaciğer, safra, dalak,
böbrekler, mesane, husyeler, kamış ve kadınlarda rahim ve memelerdir.
Bunların hepsi, muhafazası vâcib olandır.
Dimağ (beyin): Yumuşak ve bağımlı bir cevherdir ki, rengi beyaz
bulunmuştur. O, atar ve toplar damarların özünden, dimağın anası olan zardan
ve kafatasına bitişik olan zardan bileşmiştir. Dimağın yapısı bir üçgene
benzer ki, onun tabanı başın ön tarafında, iki kenarı ile kuşatılmış olan
açıları başın arka nahiyesinde kılınmıştır. Bedenin his ve hareketi, dimağ
ile tamamlanmıştır ki, beden hisleri yumuşak sinirler ve uzuvların
hareketleri, sert sinirler vasıtasıyle bulunmuştur. Hikmetleri yukarıda
bilinmiştir.
Gözler: İkisinden her birisi yedişer tabakadan ve üçer rutubetten
bileşmiştir. Toplamı, on tabaka demekle bilinmiştir. Birinci tabaka,
mültehimedir ki, havaya temas eden tabakadır. İkinci tabaka, kariniyyedir
ki mültehimeden sonradır. O, renksiz yaratılmıştır ki, altında olan
tabakanın rengiyle renkli kılınmıştır. Üçüncü tabaka, ayniyyedir ki, ya
siyah veya şehlâdır. Ya sarı veya mavidir. Mültehimenin altında, rengiyle
benzeşmiş zehradır. Ayniyye tabakasından sonra beyaz rutubettir ki, şeffaf
ve berraktır. bundan sonra camsı rutubettir ki, erimiş cama benzer. Beşinci
tabaka, şebekiyedir ki, camsı rutubetten sonradır. altıncı tabaka,
meşimiyedir ki, ona benzemiştir. Yedinci tabaka, salbeyidir ki, hepsinden
sert ve göz kemiğine bitişik bulunmuştur. Bu tabakaların faydaları uzun
bir zeyl olduğundan, kısa geçilmiştir.
Kulaklar: İkisinden her birisi sadece et, kıkırdak ve hassas sinirden
bileşmiştir. Menfaatleri, sesi kabul etmek bilinmiştir.
Dil: Et, atar ve toplar damarlar ile hassas sinirden ve yemek borusuna
bitişik olan zardan bileşmiştir. Menfaati, yemeğin tadını almak, lokmayı
çevirmek, kelamı eda etmek ve yutmayı tamamlamak bulunmuştur.
Akciğer: Kırmızı gül renginde olan etten ve kendi borusunun
kıkırdaklarından ve yürekten biten atar damarlardan bileşmiştir. Akciğer,
kendi zatında hissizdir. Lakin zarının az bir hissi vardır. Bunun menfaati,
yürekte doğan tabii hareketten bedeni revaçlandırmak bilinmiştir.
Yürek: Kozalak şeklinde koni bir cisimdir ki, tabanı göğsün ortasında,
tepesi sol tarafta konulmuştur. Rengi kırmızı nar bulunmuştur. O, latif et
ile sert zardan bileşmiştir. O, tabii hareketin menbaı bilinmiştir. Onun
iki karıncığı vardır ki, sağ karıncığı, az ruh ve çok kan ile dolu olmuştur.
Onun kanalları vardır ki, onlarla yürekten akciğer tarafına gıda gidip,
akciğerden yüreğe ferah hava gelmiştir. Onun sol karıncığı, az kan ve çok
ruh ile dolmuştur. O, atardamarların bitiş yeri olmuştur.
Diyafram yani göğüs perdesi: Sağlam et, hassas ve hareketli sinirden
bileşmiştir. Bunun menfaati, göğsün yayılması ve büzülmesi bulunmuştur.
Mide: Yumru bir organdır ki, et, sinir, atar ve toplar damarlardan
bileşmiştir. O, üç cüze bölünmüştür. Bir cüzüne yemek borusu, birine mide
ağzı ve birine mide dibi denilmiştir. Yemek borusu, ağızdan gelip, bağır
kemiği bitiminde son bulmuştur. Mide ağzı, yemek borusu bitimindedir ki,
etsiz kılınmıştır. Mide dibi, etli yaratılmıştır. Yeri, göbeğin üstüdür.
Midenin menfaati, gıdayı hazmetme bilinmiştir.
Bağırsaklar: Katlanmış hassas sinirsi cisimler bulunmuştur. Sinri, yağ, atar
ve toplar damarlardan bileşmişlerdir. Bunlar sayıca yedidir ki; birine
kapakçık, birine oniki parmak, birine tutucu, birine ince, birine eğri,
birine kolon ve birine düz denilmiştir. Düz barsak, makat halkasına
bitişiktir. Bunların menfaatleri artık gıdayı atmak bilinmiştir.
Karaciğer: Et, atar ve toplar damarlar ile kendini örten zardan
bileşmiştir. Bunun kendi zatında hissi olmayıp, zarının hissi çok
bulunmuştur. Bunun rengi, donmuş kana benzetilmiştir. Karaciğer ki,
kandamarlarının bitişik yeri bulunmuştur. Bunun yeri, sağ tarafta uygundur.
Dışı, arka kaburgalara bitişik, içi mideye mutabık, üstü göğüs diyaframına
yetişik, altı, leğen kemiğine ulaşık bulunmuştur. Bunun menfaati, uzuvlara
gıda vermek için, kan üretmek bilinmiştir.
Safra: Karaciğere yapışık yaratılmıştır. O, safra (öd) kesesi kılınmıştır.
Bunun menfaati, safrayı, karaciğerden çekmek bilinmiştir.
Dalak: Boğumlu bir cisimdir ki, et ve atardamarlardan bileşmiştir. Rengi,
karaciğere benzer bulunmuştur. Kendi zatında hissi olmayıp, zarı hassas
kılınmıştır. Bunun yeri, sol tarafta, arka kaburgalar ile midenin arasında
tayin olunmuştur. Siyah köpüğe kese bulunmuştur. Bunun menfaati, o ödü
karaciğerden kendine çekmek bilinmiştir.
Böbrekler: İkisinden her birisi, az kırmızı olan sert et ile çok yağdan ve
atar damarlardan bileşmiştir. Böbrek ki, onun kendi nefsinde hissi olmayıp,
zarının hissi çok bulunmuştur. Bunun yeri, sırtın altında kılınmıştır.
Menfaati, ciğerden idrarı çekip, mesaneye akıtmak bilinmiştir.
Mesâne: Damarlar ile katlanmış sinirsel bir cisimden ve atar damarlardan
bileşmiştir. Bunun yeri, makat ile kasık arası bulunmuştur. Menfaati,
idrarı toplama ve dışarı atma bilinmiştir.
Husyeler: İkisinden her birisi, yağlı beyaz etten ve çok sayıda
atardamardan bileşmiştir. Menfaatleri, meniyi pişirip, oluşturmak
bulunmuştur.
Kamış: Az etten, çok sayıda atar ve toplar damardan bileşmiştir. Menfaati,
yukarıda uzuvların hikmeti bahsinde bilinmiştir.
Rahim: Sinirsel bir cisimdir ki, kadınlarda yaratılmıştır. Yeri, düz
barsak, göbek ve mesâne arasında kılınmıştır. Onun boynu uzun olup, ferce
ulaşıp, dibinde iki husye konulmuştur. Menfaati, nutfeyi çekme ve cenini
koruma bulunmuştur.
Kadın memeleri: İkisinden her birisi yumuşak et, beyaz yağ, çok sayıda atar
ve toplar damarlardan bileşmiştir. Yeri, sinenin dışında, müşahede
kılınmıştır. Menfaati, kanı pişirmek ve süt oluşturmak bilinmiştir.
İşte böyle sanat şaheseri bir binayı, sınıf sınıf imaretlerle tamir edip
güzelleştirmek, dışını ve içini türlü kemallerle süsleyip, güzelleştirmek,
hepsinden daha önemli ve lüzumlu bulunmuştur. Bu sanatları hayretten nice
yüz ibret alınmıştır. (İnsanı en güzel biçimde yaratan, hakîm, musavvir,
bâri ve hâlik olan Allah münezzehtir. Yaratıcıların en güzeli Allah ne
yücedir!)

İkinci Madde


İnsanın beden sıhhatinin korunması esasları olan mizacları bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, tabibler demişlerdir ki: Tıb ilmi, beden ilmidir
ki onun nazarisi ve amelîsi haddizatında iki ilimdir. Birinci ilim,
hıfsızsıhha, sıhhati koruma ve ikincisi tedbir-i illet, tedavidir. Halbuki,
beden sıhhati bir büyük nimettir. Din ve dünya ehline devlet serayesidir.
Vücudu korumak saadettir. Kadir ve kıymetini bilip, kaide ve erkanıyle âmil
olmak hoş ganimettir. Çünkü vücudunun sıhhatini koruyan akıllı kimse,
âfiyet bulur. Cismine illet ârız olmayıp, selamet kalır. Tedbir ve ilaca
ihtiyacı kalmayıp, rahat bulur. bol vakit bulup, Mevla'nın marifetine nail
olur. Şu halde 'Marifetnâme' de ancak sıhhati korumanın kaide ve esaslarını
yazmak ve açıklamak lazım gelir. Ta ki, o devlet ve saadetin kadir ve
kıymetini bilip, fırsat elde iken onu koruyasın. Ömrün oldukça sıhhat ve
âfiyette kalasın. Allah ile dolup, Mevla'yı tanımaya meşgul olasın. Sıhhati
korumanın kaidelerini bili, amel eden kimse, Hak'kın yardımı ile vücut
sıhhatine malik olabilir. Lakin mütahassıs tabib olsa bile, gençlik ve
kuvveti baki edemez. Her şahıs, en uzun ecel olan yüzyirmi sene yaşına
gidemez. Özellikle zaruri iş bulunan tabii ölümün vakti geldiğinde, o nu
bir kimse tehir edemez. Zira ki bedenin oluşum ve bekası, o rutubetle
mümkündür ki, onu gıda edip, fazlalarını atan sıcaklığa yakındır. Şu halde
bu tabii hararet, o maddesi olan tabi rutubeti ayrıştırarak, o rutubet az
kaldığında, bu hararet dahi azalıp, gıda hazmı da zayıf olur. O îrâdı
noksan bulur ki, eğer o îrat olmasaydı, bu beden oluşum müddetinde beka
bulmazdı. O halde bedene dahi gün gün zaaf ve noksan gelir. Ta tabii
rutubet yok olduğunda, tabii hararet dahi söner. Her şahsın kendine mahsus
olan mizac ve kuvveti hasebiyle ömrü müddeti ve mukadder eceli bulunan
tabii ölüm ancak budur.
Bu durumda sıhhati korumanın gayesi budur ki, önce mizacları bilip, onda
zaruri sebebleri, açık sebeblerle bedende bulunan tabii rutubeti
bozulmaktan korumak ve fazla ayrışmadan koruyup, ecele varıncaya dek,
dışarıdan bir zarar isabet etmezse, dört çağdan her yaşı, kedi gereğince
koruyarak, sıhhat ve âfiyette gönül safasıyle ömrünü tamam eder.
Bedenin mizacları, on alâmetle bilinmiştir. Zarurî sebebleri altı adet
bulunmuştur.
İkincisi: Et, yağ ve iç yağdır. Bunların çokluğu bedenini rutubetine, azlığı
kuruluğuna alâmettir. Fakat etin çokluğu, bedenin rutubet ve hararetine,
sadece yağ ve içyağın çokluğu, bedenin rutubet ve soğukluğuna alâmetidir.
Dördüncüsü, beden rengidir ki, onun beyazı, soğukluğuna ve balgam çokluğuna
alâmettir. Kırmızılığı, hararetine ve kan üstünlüğüne alâmettir. İkisinin
bileşimi, itidale alâmettir. Buğday rengi, hararetine alâmettir. Sarılığı,
hararetine ve safra üstünlüğüne alâmettir. Siyahlığı, soğukluğunun ifratına
ve siyah köpük üstünlüğüne alâmettir.
Beşinci, uzuvların yapısıdır ki, göğsün genişliği, nabzın fazla hareketi,
damarların dışta oluşu ve kalınlığı, el, ayak ve kemiklerin büyüklüğü,
bedenin hararetine alâmettir. Bu uzuvların zıt olması, bedenin soğukluğuna
alâmettir.
Altıncısı infial keyfiyetidir ki, süratli infial hangi keyfiyetten olursa
beden dahi o keyfiyette olduğuna delalet eder. Mesela soğukluk
keyfiyetinden süratle müteessir olmak, o bedenin soğukluğuna telalet eder.
Yedincisi tabii fiillerdir ki, fiillerinde olgun olan tabiat, kendi
itidaline, eksik veya bâtıl olan soğukluğuna, yavaş bulunan hararetine
alâmettir. Tabiat sürati hararetine, yavaşlığı soğukluğuna alâmettir.
Sekizincisi uyku ve uyanıklıktır ki, uykunun çokluğu bedenin soğukluk ve
rutubetine, uyanıklığın çokluğu, hararet ve kuruluğuna alâmettir. İkisinin
itidali bedenin itidaline alâmettir.
Dokuzuncusu büyük abdesttir ki, onun keskin kokulusu ve sağlam renklisi
bedenin hararetine, bunun zıttı bedenin soğukluğuna alâmettir.
Onuncusu nefsânî intikallerdir ki, onların kuvvet, sürat ve çokluğu bedenin
hararetine, yavaş hissi bedenin soğukluğuna alâmettir. Devamlılık ve sebatı
bedenin kuruluğuna, çabuk bitişi rutubetine alamettir. Gazap ve şiddet,
cür'et ve hiddet, kelamda sürat ve çokluk bedenin hararetine; vakar ve haya
çokluğu soğukluğuna; kalp zaafı rutubetine; korkaklık ve ürkeklik onun
kuruluğuna alâmettir.
Sayılan bu on alâmetten başka insan bedeninde olan dört karışımdan her
birinin ziyadeleşme ve galebesinin nice al�metleri vardır ki, bu
söyleneceklerdir: Kan üstünlüğünün alâmeti, baş ağrısı, sallanma, esneme,
durgunluk, hislerin bulanıklığı, dil kızarması, çıban ve basur çıkması, yüz
yarılması ve burun kanamasıdır. Rüyada kızıl eşya görmek, uyanma anında
ağız tatlılığıdır.
Balgam üstünlüğü: Beyaz renk, hissizlik, deri yumuşaklığı, deri soğukluğu,
tükürük çokluğu, susama azlığı, hazım zayıflığı, vurdumduymazlık, geğirme,
çok uyuma, rüyada su ve kar görme, uyanma anında ağzın tuzluluğudur.
Safra üstünlüğünün alametleri: Renk sarılığı, göz sararması, ağız
kuruması, burun ucu kuruması, şiddetli susama, iştah zayıflığı, kusma
çokluğu, dil sertleşmesi, düşte ateş görme ve uyanınca ağız ekşiliğidir.
Tıpçıların tecrübe ile bildikleri bunlardır. Her şeyi en iyi bilen
Allah'dır.
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

Üçüncü Madde


İnsan bedeninin sıhhatini koruma kaide ve esaslarından olan altı zarurî
sebebi bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, tabibler demişlerdir ki: Bedenin oluşum bekasının
zarurî sebebleri altıdır.
Birinci sebeb: Bizi kuşatan havadır ki, onu teneffüs edip, akciğer içinde
ruhun dumansı buharı olan fazlalıklarını nefesin itilmesiyle çıkarıp, ruha
itidal vermek için zorunlu olmuştur. Bu hava, madem ki hali üzere safî ve
mutedil kalıp, piş rüzgârlar ve çirkin dumanlarla karışmamıştır. Bedenin
oluşum bekasını ve vücut sıhhatini koruyucu bulunmuştur. Eğer hava, kötü
duman ve rüzgârlarla değiştiyse, hükmü dahi değişmiş bilinmiştir. şu halde
dört mevsimin her biri, kendine uygun olan hastalığı verip, zıttını
giderir. Gerçekten, yaz mevsimi, safrayı çoğaltmakla hastalıklar verip,
rutubeti ayrıştırma ve kalbi ısıtma ile susuzluk ve hareketi ortaya
çıkarır. Sonbahar, gece ve gündüzü, sıcaklık ve soğukluğu değiştirmekle
hastalıkları çoğaltıp, meyveleri çoğaltma ile kanı azaltır, sevdayı
çoğaltır. Kış mevsimi, balgamı çoğaltma ile hastalıkları verip, başın
maddelerini sıkma ile nezle ve öksürüğü ortaya çıkarır. İlkbahar,
karışımları hareket ettirmekle bademcikleri şişirip, kanı çoğaltma ile
maddeli hastalıkları ortaya çıkarır. Bu mevsim, mevsimlerin en
sıhhatlisidir. Hayat ve sıhhat için en uygun ve en latif ve en tatlıdır.
İkinci sebeb cismani sükun ve harekettir. Bu beden hareketi, zaaf ve
kuvvete, azlık ve çoğunlukta, yavaşlık ve süratte muhtelif olduğundan; az ama
çok kuvvetli ve süratli hareketin, bedeni ayrıştırmasından ısıtması daha
çok bulunmuştur. Zayıf ve yavaş olan çok hareketin tesiri, onun aksi
bilinmiştir. Hareket ve sükunun ifratı bedeni soğutur. Hareketin itidali,
yeme ve içmeyi düzenler ve hazma yardım eder.
Üçüncü sebeb: Nefsanî hareket ve sükundur. Bu nefs hareketi, ruh ile kanın
hareketiyle olur. Bu durumda ruh, ya bedenin dışına defaten hareket eder,
şiddetli gazap halinde olduğu gibi. Veya tedric ile hareket eder, ferah ve
lezzet sırasında bulunduğu gibi. Veya ruh bedenin içine defaten hareket
eder. Korku ve ürperme halinde olduğu gibi. Veya yavaşlıkla hareket eder,
hüzün ve keder vaktinde bulunduğu gibi. Veyahut iç ve dışa ard arda hareket
eder. Hacalet zamanında bulunduğu gibi. Ruhun bu anılan hareketlerinde
bedenin üzerine hareket olunan tarafının suhuneti ve kendisinden hareket
olunan tarafın soğukluğu lazımdır. Zira ki, bedenin ısınması kanın
hararetindendir. Soğuması, azlığındandır. Bu hareketin ifratı helak
edicidir. Bu durgunluğun ifratı, soğutucudur.
Dördüncü sebeb, uyku ve uyanıklıktır ki, uyku sükuna benzer, uyanıklık
harekete benzer. Zira ki uyku halinde, ruh, kendi hararetiyle yemeği hazım
içim beden içine yönelip, bedenin dışı, soğukluğu üzere kalır. Onun için
beden, uyurken uyanıklık halinden ziyade örtünmeye muhtaç kalır. Uykunun
ifratı, bedeni ziyadesiyle rutubetlendirir ve soğutur. Eğer uyku, ruhun
girmesiyle beden içinde hazmı kabil gıda bulduysa, onu hazmedip, bedeni
ısıtır. Eğer hazmı kabil olmayan gıdayı veya karışımı bulduysa harareti
hareket ettirmekle onu neşredip, bedeni soğutur. Gece uykusuzluğunun
çokluğu, dimağı zayıf, hazmı bozuk edip, maddeyi ayrıştırarak tabii
rutubetle açlığı verir. Gündüz uykusu dahi iyi değildir. Zira ki, o, rengi
bozar, dalağa zarar verir ve üzüntüyü artırır. Eğer gündüz uykusu itiyat
olunup, ikinci tabiat bulunduysa, terki caiz olmaz. Ancak yavaş yavaş terki
gereklidir. Uyku ile uykusuzluk arasında tereddüt dahi kötü olup, şaşkınlık
ve eleme sebep olur.
Beşinci sebeb yiyecek ve içeceklerdir. O, bedene ya keyfiyetiyle tesir eder
ki, o halis ilaçtır. Ya salt maddesiyle tesir eder ki, o halis gıdadır.
Veya sadece suretiyle tesir eder ki, eğer onun özelliği bedenin mizac ve
hayatına uygun ise tiryaka şamildir. Eğer muhalif ise, öldürücü zehir
gibidir. Veya hem maddesiyle, hem keyfiyetiyle tesir eder ki, o has gıdadır.
Veya hem keyfiyeti hem suretiyle tesir eder ki, o, özel etkisi olan ilaçlar
böyledir. Sekmoniya gibi. Veya hem maddesiyle hem suretiyle tesir eder ki,
o, özelliği olan gıdadır. Elam gibi.
Gıda ise kâh latif, kâh kalın ve kâh orta olur. bunların her birinin bedene
gıdası ya çok olur veya az olur. Mutlak su basit olduğundan bedene gıda
olmaz, ancak o, gıdayı yumuşatmak ve pişirmek için ve onu dar yollara
geçirmek için kullanılır.
Altıncı sebeb istifra ve hapsetmedir. bunların mutedili cisme faydalı ve
sıhhati koruyucudur. İstifranın ifratı, bedeni soğutur ve boşaltır. Meğer
ki o istifra olunan kan ve safraya üstün olan balgam ve sevda gibi soğuk ve
kuru ola. O surette ifrat derecede istifra, bedeni rutubetlendirir. İfrat
derecede hapsetme, kan kanallarını doldurur, kokuşma, rutubet, iştah
kesilmesi ve ağırlık yapar. Soğuk su ile gül suyu yüze çarpılsa, her
hareketi itip, tabii harekete takviye verip, fenalığı önler. Ancak ârif ve
âgah olan hepsini Allah' dan bilir.

Dördüncü Madde


Altı zaruri sebebden üç sebebin tadillerini bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, tıb bilginleri demişlerdir ki: Sıhhati koruma,
vücudunu gözetme gerekli iştir ki, sayılan altı zaruri sebebi tedbir ile
gözete. Ama kuşatan havayı gözetmek önce gereklidir. İlkbaharı kan aldırma,
ile karşılayıp, kusarak istifra ede. Kavrulmuş şeyleri kullanıp, nar gibi
teskin edici maddeleri yiye. Kuvvetli hareketler, tatlılar, sıcak hamamlar
gibi sıcaklıklardan kaçınıp, gıdayı azaltma ve elbiseyi hafiflete. Yaz
mevsiminde hareketsizliğe devam, gölgeye sığınma, safrayı mahveden latif
soğuk gıdaları yiyip, her ısıtan ve boşaltan gıdadan sakına. Hıyar, kavun
ve karpuz gibi rutubetli meyveleri seçip, beyaz elbise ve soğukluk veren
keten giye, Sonbaharda çok cimadan, soğuk su ile yıkanmaktan ve bütün kuru
şeylerden kaçınıp, soğuk içeceklerden, yaş meyve yemekten, kusmaktan, baş
açmaktan, gecenin soğuğundan ve öğle sıcağından sakına. Kış mevsimini kürk
ve kalın giyeceklerle karşılayıp, et ve keşkek gibi çok sıcak gıdaları
seçe. Bu mevsimde ani ve kuvvetli hareketler bedene faydalıdır. Bunda
kusmak, kuvveti zayıf edendir.
Cismanî hareket ve sükunda itidal: çünkü bedenin içinden ve dışından
bulunan sebebler ile daima ondan ayrışan cüzlere bedel, gıdaya muhtaç
olmakla, beden gıdasız beka bulmaz. Hiç bir gıda yendiği şekilde bir uzva
cü olmaz. belki dört hazmdan her birisi yanında gıdadan bir farzla bir
lahza kalır ki, onda bir fayda kalmaz. O fazlanın atılmasına, tabiat fırsat
bulduğundan, ona iltifat kılmaz. Şu halde eğer o fazlalar terk olunup, uzun
müddetle çoğalırsa, o kadar madde toplanır ki, bedene keyfiyetle zarar
verir. Yani bedeni ya ısıtır, ya pörsütür, ya soğutup yahut sıcaklığını
söndürür. Veya kemiyeti ile zarar verir. Yani kan kanallarını kapatıp
bedene ağırlık verip, kabızlık hastalıklarını verir. Eğer o toplanan madde
istifra olursa elbette beden o tedaviden incinir. Zira ki istifra edilenin
çoğu zehirlidir ki, bedene yararlı olan karışımı dışarı çıkarmaktan hali
değildir. Şu halde biriken fazlalıklar terk olunsa da, istifra olunsa da
zararlıdır. Halbuki riyazet adı verilen beden hareketi o fazlalıkların
doğurduğunu bile men eder. Zira ki beden hareketi bütün uzuvları ısıtıp,
fazlalıklarının öyle bir derece izale eder ki, hiçbir hazım yanında bir
fazla kalmaz. Eğer mutedil hareket açıklanacak zamanlarında yapılırsa o bir
riyazettir ki, cisme sürur ve hafiflik verip, onu gıdayı kabul edici eder.
Mafsallara sertlik verir, rutubetleri ayrıştırma ile sinir ve damarlara
metanet verir. Bütün maddi hastalıklardan emin edip, mizaci hastalıkların
çoğundan uzak eder. Bu riyazetlerin vakti, gıdanın alınması ve hazmının
tamamlanmasından sonradır. Yani akşam yemeği, mide, karaciğer ve damarlar
içinde hazm olunup, son yemeğin vakti geldiği zamandır. Mutedil hareket odur
ki, onunla yüz rengi kızarıp, deride damar ortaya çıkar. ama o hareketler
ki, onda kanın akışı çoğalır. İfrat ola odur ki, onunla bedene hararet
gelip, kuruyup rutubeti gider. Hangi uzvun mutedil hareketi çok olursa, o
uzuv dahi kuvvetli olur. Özellikle o hareketin türünde ziyade kuvvet bulur.
Mesela elin hareketi, yük taşımada çok olsa, onun kuvveti eşyayı itmede ham
ellerden ziyade olur. Belki her kuvvetin şanı uzvun hareketi gibidir.
Nitekim, hıfza devam edenin hafıza kuvveti kuvvet bulur. Çünkü her uzvun
bir özel riyazeti olur. Şu halde dimağın riyazeti aksırmak olur ki, o
hareketle tabiat, onda bulunan ezayı ve onu genizden bitişen habis
rüzgarları iter. Akciğerin riyazeti, öksürüktür ki, o hareketle tabiat,
onda olan galiz balgamı veya göğüse isabet eden şiddetli soğuğu ondan atar.
Uzuvların ihtilaç (seğrime) illeti bir galiz rizgardır ki, onunla adaleler
ve onlara yapışık olan deri hareket eter. Tak ki, o yel onlardan ayrılsa.
titreme, hareket etme kuvvetinin adaleyi hareket ettirmekten aczi sırasında
hâsıl olur. Nitekim, o, korku, gazap, zihin karışıklığı, gam ve gayretten
meydana gelir. Göğüsün riyazeti okumadır. Onda yavaşlıkla başlayıp derece
derece sesi yükseltmek rahattır. Kulağın riyazeti güzel sesler ile leziz
nameleri dinlemektir. Gözün riyazeti, güzel eşyaya bakmaktır. Elin
riyazeti, yakalamak ve ayağın riyazeti gitmektir. Mutedil olan at binme
güzel bir beden riyazetindendir. Bedeni ısıtmasından ziyade ayrıştırandır.
Bağlanılmış iple (salıncak) sallanmaktır. Bu, at sırtında mutedil gitme
gibidir. top ve çevgan oyunu nefislerin ve bedenlerin riyazetidir. Zira ki,
galip olan sevinçli ve neşelidir. Mağlup olan gamlı ve gazaplıdır. Müsabaka
dahi nefs ve bedenlerin riyazevtidir. Gemiye binme, karışımları hareket
ettirici ve mideye faydalıdır. İstiska ve cüzzam gibi müzmin hastalıkları
def edicidir. Zira ki, nefs onda ferah ve elemi ardarda toplayıcıdır. eğer
onda kusma gerekirse, tutması ki, beden gayet faydalıdır. Uzuvları ovma
dahi, bu riyazetten sayılır. Eğer ovmak sert hırka ile olursa, kanı derinin
dışına çekip, rengi kırmızı görünür. Normal ovma uzuvlara kuvvet verip,
ifratı zahmet verir.
Nefsani sükûn ve hareketin itidali gerçekten ruh hareketlerinin kaynağı onun
kendisinde olan gazap ve şehvettir. Gazabın aşırısı tehevvür, azı cüben ve
itadali şecaattır. Bu mutedil hareket bedene sıhhat, nefse izzet, dünya ve
diyaneti korumaktır. Şehvetin aşırısı şere, azlığı humut ve itadali
iffettir. Bu mutedil hareket bedene sıhhat, nefse lezzet ve iki cihanda
rahat ve selamettir. Şere nefsin istilasi ile aklı yendi ise, ona mecezi
aşk derler ki, mal-i hülyanın bir türüdür. O bir hastalıktır ki, çoğunlukla
gençlere ve bekarlara ârız olup, âşık olduklarından başkasından onları yüz
çevirttirir. Bu aşkın sır ve sebebi, sevgilinin şekil ve şemalini aşırı
derecede güzelleştirme ile fikretme ve düşünmeye yapışma ve devam etmedir.
Çoğunca o fikir ile cima, şehveti dahi bulunur. Bunun alameti renk
sararması, beden zaafı, yağ kuruması, göz morarması bilinir. Bu âşığın
gözünün hareketi güleç ve sevinçlidir, sanki bir leziz nesneye bakar
gibidir. İçiah ile, sesi hazin gelir. Onun tavır ve halleri, düzensiz olur.
az uyumaktan seherlerde uykusuz kalır. Eğer bir tabib onun nabzına el
basıp, nice akran ve yaranı vasıflarını saysa, hangi isim il enabzı
değişip, yüzünün rengi değişirse o ismi, onun sevgilisi olduğunu bilir. Ona
kavuşma gibi ilaç olmaz. Eğer ona sevgiliye kavuşma meşru yol üzere mümkün
değilse, ona sevgilisini kötüleme ve buğuz etme ile ilaç verilir. Eğer, o
akıllardan ise, nasihat kabul edip, o sevdadan vazgelir. Ancak onu
küçümseme ve alay etme, aşka delilik ve sevda deme bu hastalıktan kurtarır.
Eğer dinlemeyi terk ve cimayı çoğaltma ile acilen ilaç olunsa, aşk onun
tabiatına tahi istila edip, helak olur.
BEYT
Aşka feda olana ilaç yoktur.
Mesih ona tabib olsa bile
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

Beşinci Madde


Zaruri altı sebebden kalan üçünün itadalini bildirir.

Ey aziz malum olsun ki, top âlimleri demişlerdir ki: Bedenin sıhhatını
korumaya taahhüt ve iltizam eden kimseye gerekli iştir ki, meşhur altı
sebebin kalan üçünü dahi tedbir ile itidal edip, ömrünün sonuna dek sıhhat
afiyetle gide.
Uykunun itidali ve uyanıklığın itidali: Uykunun en iyisi odur ki, süresi
mutedil ola. Yani dört saat geçecek kadar değin ola. Hazmolunduktan sonra
kestirirse yani yemem içmeden sonra iki üç saat geçmesinde uyku bastırıp,
ikinci hazımda bulunma. Eğer midesi zayıf olan kimse yemek hazmına uyku il
yardımcı olursa, önce yarım saat kadar sağ tarafı üzerine yatmak lazımdır.
Ta ki, gıda, sağ tarafa eğit olan mideye karaciğerin çekmesi ile kolay
olup, karaciğerin harareti onu ısıta. İki saat kadar solu üzerine yatıp
uyumak lazımdır. Tak ki, karaciğer mide üzerine yorgan gibi örtülüp, onu
ısıtıp, birinci hazımda mideye yardımcı ola. Sonra yine iki saat kadar sağ
tarafı üzerine yatıp uyumak gerektir. Ta ki ikinci hazm içi karaciğer
gıdanın inişine yardım ede. uykunun içteki hareketi uyanıklıktan fazladır:
Maddenin tabiatını istila bakımından. Zira ki uyku halinde hararet içeride
ziyade olduğundan, maddeye ziyade üstün olur. uyanıklığın terletmesi,
maddenin rutubetini istila bakımından daha çoktur. Zira ki uyku halinde
hararet içeride ziyade olduğundan, maddeye ziyade üstün olur. Uyanıklığın
terletmesi, maddenin rutubetini istila bakımından daha çoktur. Zira ki
uyanıklıkta hararet dışa yönelip, maddeyi ayrıştırır ve akıtır. Kimin ki
uykuda terlemesi sebebsiz çok olur, o, gıda ile ya karışım ile dolu olur.
Kimin ki uykusu ağır ve uzun olur, yani sekiz saatten ziyade uyur kalır,
onun dimağında rutubet üstün olur. O, kuru gıdalarla uykusu hafif olup,
itidal bulur. Kim ki uykusuzlukla mübtela olur, yani yirmidört saatte
ziyade uykusuz kalır; o hamam ile rahat bulur. Süt ve arpa suyu benzeri
rutubetler ile uyku gelir.
Boğucu kâbus ki, uyuyan uyku esnasında tahayyül eder ki, üzerine bir ağır
nesne düşüp, onu sokup, hareketten menedip, nefsini daraltır; bu boğucu
kâbus buharı ayrıştıran uyanıklık ve hareketinin yokluğu sırasında kanın ya
balgamın veya sevdanın buharı dimağa çıkmasından ortaya çıkar. Şu halde
bunun ilacı, istifra ile beynin temizlenmesidir.
Yiyeceklerde itidal: Her sıhhat ki, onun hali üzere kalması murat olunur. o
bedenin keyfiyetinde benzeri ona verilmek gerektir. Eğer bozulmuş bir
sıhhati, kendisinden daha iyi olan sıhhate nakletmek murat olunsa, ona
zıttı verilmek lazımdır. Şu halde vücudunun sıhhatini hali üzere korumaya
özenen kimseye lazımdır ki, gıdalardan siah taneler gibi pisliklerden
temizlenmiş buğday ekmeğiyle, mülayim tatlılar, koyun eti, kümes hayvanları
eti ile yetine. Lokmayı küçük alıp, çiğnemeyi çok ede. Meyvelerden ancak
incir, üzüm kuru üzüm seçe. Ama ilaç olan meyvelere iltifat etmeye. Meğer
ki, mizac itidali için yenile. Veyahut hazır yiyecek onda buluna. Zinhar
iştihasız yemek yemeye, İstihasını giderip, geri bırakmaya. Yaz günlerinde
soğuk gıdalar, kışta sıcak gıdalar ala. Hazmolunmuş yemek üzerine başka
yemek sokmaya, Yemek saatlerini uzatmaya. Ta ki gıdanın evveliyle sonuncusu
hazımda karışmaya. yemek çeşitlerini çoğaltmaya, ta ki hazımda tabiata
şaşkınlık gelmeye, Çok olmazsa leziz gıdalar en faydalıdır. Ekşi gıdalar
zararlıdır, ihtiyarlığı çabuklaştırıcı ve uzuvları kurutucudur. Tatlı
gıdalar, mideyi rahatlatıcı, bedeni ısıtıcı ve safrayı hareket ettiricidir.
Tuzlu gıdalar, bedeni kurutucu, safrayı doğurucu ve uzuvlarla kuvvetlere
zarar vericidir. Zararlı tatlıyı, ekşi defeder. ekşiler, tatlı ile gider.
Tuzsuzlar tuzluyu, tuzlular tuzsuzu mutedil eder. Nefsinden gıda iştihası
kalmış iken, ondan el çekmek lazımdır. Yemek vakitlerini gözetmek elbette
lazımdır, vacibtir. Lakin kötü gıdalar alışmış olan, devam etmeyip, yavaş
yavaş terk etsin. Yemek vakitlerini düşürerek, birle yetinsin. Zira ki
gündüzde bir kere gıdalanmak, bir kere gecede yemek, karıştırmak
tabiata müşküldür. Zira ki bu iki su, biri birine incelik ve kalınlıkta
uygun değildir. Suların en iyisi nehir suyudur. Özellikle pak yerde akıp,
her şeyden saf gele veya taşar üzerinde akıp, kokuşmuş şeylerden uzak ola.
özellikle kuzeye veya batıya aka. Yüksek bir yeden aşağıya inip gide.
Kaynağı uzak olup, uzun süre akmakla incele, İnceliğinden ağırlığı hafif
ola. Çok olup, şiddetli aka gele. Bu vasıflar ile vasıflanmış olan bir sudur
ki, faziletten nihayet bulmuştur. Mübarek nil suyu bu güzelliklerin çoğunu
toplamıştır. Menba suyu hareketinin azlığından kalın kalmıştır. Toprak
altında olan kerizler içinde akan sular sertlik bulmuştur. Mağara suları ve
kuyu suları onlardan daha serttir. Su içmek, yemekten iki üç saat
geçmesinden sonra faydalı bilinmiştir. Yemek arasında su içmek, hastalığı
körükler. Hemen sonra içmek, bozucu ve kötüdür. Lakin midesi sıcak olan
kimse yemeğin arasında ve akabinde su içmekle istifade eder. iştihası zayıf
olan kuvvet bulur. zira ki, o zaaf, hararet çokluğundan gelir. Şu halde su
içmekle hararet mutedil olur. Aç karnına ve terli iken, özellikle cima,
hamam, müshil içme kaplarında, meyveler üzerine özellikle kavun üzerine su
içmek; soğuk içecekler oldukça kötüdür. Eğer bu vakitlerde susuzluğa
tahammül olunmazsa, çocuğun meme emdiği gibi, dudak ile kâse kenarı arasında
yalama ile içip üç nefesten geçmesin. Her nefeste, üç yudumdan ziyade
içmesin. Zira ki, çok olur ki, susuzluk yapışıcı balgamdan veya tuzlu
balgamdan dolayı olur. Halbuki su içmeye iltifat olundukça, susuzluk
çoğalır. Eğer o susuzlukta sabır olunsa, tabiat o susatan maddeyi eritip,
susuzluk dahi gider. çok olur ki, bunun gibi susuzluk maddesini bal gibi
sıcak şeyler yatıştırır. Her zaman ayakta su içmek hatalıdır. Ancak zemzem
suyu şifadır.
NAZM
Beş yerde su içmekten sakın
Çünkü o hastalığı çeker
Hamam, yorgunluk akabinde
Yemek akabinde ve yatakta
Tutma ve istifrada itidal: Vücut sıhhatini muhafaza edene gereklidir ki,
daima kendi tabiatını mukayyet ve gözetleyici ola. Eğer tabiatı kabız
olursa, onu incir ve sinemaki gibi içeceklerle yumuşatsın. özellikle
ihtiyarlık tabiatına yumuşaklık, rahat ve selamettir. Eğer tabiatında aşırı
yumuşaklık bulursa, onu sumak ve kavruk gibi şeylerle tutsun. Eğer dolarsa
gıda fazlalığından midede hasıl olup, geğirmekle çakan duman ile ekşime ile
veya sadece ağırlıkla gıdayı bozucu bulursa, o saat kusmaya can atsın. Eğer
kusmak ona zorsa veya vakti değilse, sakızla kaynamış sıcak su içip, sağ
yanı üzerine yatsın. Veyahut bir parmak bala ince tuz katsın. Ve pamuk ile
makatında yarım saat kadar taşımaya tahammül etsin. Ta ki, yumuşaklık bulup
rahatla o bozucu gıda gitsin. Sonra elma gibi mideye kuvvet veren şeyleri
yiyip hamamda yatsın. Eğer ishal olursa gül yaprağı, dövülmüş mazı, nohut
sakızı, ermeni çamuru, fesleğen tohumu, tebeşir ve kimyon gibi kuru
şeylerden yesin. Veyahut elma, sefercen ve ekşi nar gibi meyveler yesin. Ta
ki, tabiatın yine normale yetsin. Küçük ve büyük abdesti fazla tutmak
zararlıdır. Titreme verir ve ihtiyarlığı çabuklaştırır. Alışılmış olan
boşalmaların en kolayı cima ve hamamdır.
İnsan hayatının temeli mide
Eğer bağlanırsa ki açılmamalı
Eğer bağlanmamacasına açılırsa
Dört tabiat muhalif ve serkeş
Eğer gâlib olursa dörtten biri
Elbette ârif ve kâmil olanlar
Yavaş yavaş gitmeli olmamalı gam
Bağlanırsa gönüle elem verir
dünya hayatından götürür ölüme
Nice günler hoş kaynaşmışlar
Söker kalıptan can koymaz diri
Geçici dünyaya gönül bağlamazlar

Altıncı Madde


Sıhhat durumunda alışılan istifranın en güzel türleri bulunan cima ve
hamamın itidalini bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, top bilginleri demişlerdir ki: Sıhhatteyken
alışılan boşalımların en kolay ve en faydalısı, cima ve hamamdır. Cimanın
en faydalısı, birinci hazımdan sonra vâki olanıdır. Bedenin hararet,
rutubet ve kuruluğunda, boşluk ve doluluğunda itidali sırasında bulunandır.
Eğer o, hata ile bu itidallerin dışında bulunduysa; bedenin hararet,
rutubet ve doluluğunda bulunan cimaın zararı, onun soğukluk, kuruluk ve
boşluğunda bulunandan daha az ve daha kolaydır. Cima şehveti kuvvet
bulmadıkça, âlet düşünmeksizin ve bakmaksızın yayılmadıkça, ona öne alma
ile girişme, vücuda zararlı bir oyundur.
Faydalı cimaın alâmetleri odur ki: Onun akabinde vücuda hafiflik, tam neşe,
yemek isteği ve uyku gele. Ta ki fazla maddenin boşalımı hâsıl olmuş ola.
zira ki mutedil cima, tabii harareti def ile bedeni ferahlandırır. Yemem ve
beslenmeye bedeni hazırlar. Gazabı zayıflatıp, kötü vesveseyi ve sevda
düşüncelerini giderir. Balgam hastalıklarının çoğu onunla gider. Çok olur
ki, cimayı terk edenin menisinden kötü buharlar dimağına çıkıp, baş dönmesi
ve göz kararması gibi belalar başına gelir. Meni buharı, bedenin
içinde hapsolup, kaplarına dolduğunda husyeleri şişer, kasık acısı ve beden
ağırlığı hâsıl olur. Cima yapıldığında sürakte hafiflik ve şifa bulur. çok
cima, endamı boşaltır, kuvveti düşürür ve gözü zayıflatır. Mübtelasını
titretip, sinirlerini boşaltır. Acuzeye, çirkine, hastaya, küçük bâkireye
ve uzun süredir cima olunmayan dula cimadan kaçınılmak elzemdir. Zira ki
bular, elbette kuvveti çeker, âleti yumuşatır, rutubeti kurutur ve üzüntü
verir. Pişmanlığa sebep olur. Livata, tabiata aykırı ve zararlıdır. zira
ki ihanet ve eziyeti toplar, inzal zevkini önler. Genç ve güzel kadınla
cima, vücuda sıhhat, hislere kuvvet verip, tabiatı mesrur ve kalbi huzur
dolu eder. Zira ki tabiat ona eğilimli olduğundan, meni boşalması çok olup,
o fazla madde bedenden gider. Cima şekillerinin en iyisi odur ki: Kadını
sırtı üzerine yatırıp, açılmış baldırları arasında dize gele. önce uyun,
konuşma ve iltifat ile göğüs, dudak ve yanağını öpmeli. Göğüs ve kasığını
ovmalı. Sonra âletiyle bız'a sürmeli ve kadının gözüne bakmalı. ta ki
şehvetin şiddetinde ikisi de eşit ola. Vakta ki kadının gözü değişip,
göğsünden menisi ayrılmakla ister ki erkeği göğsüne ala. O zaman üzerine
düşüp, sokma ve çekme ile inzali vaktine hazır ola. İnzalden sonra kadının
karnı üzerinde bir miktar kala. Ta ki iki meni karışıp, rahme girmeye yol
bula. Evlat arzu eden bu âdab üzere hareket kıla. Ta ki inzalı kolay olup,
kadın dahi ondan lezzet ala. Tam bir çocuk vücuda gelip, hepsi âfiyet bula.
Boşalma tamam ola. Zinhar kendi yatıp kadını üzerine almasın. Ta ki artan
meni mesane yolunda kalmasın ve onda kokuşup, hastılak olmasın. Bız'ın
rutubeti ona damlayıp, ondan, ondan, mesane iltihabı kalmasın. Cimaı tahrik
eden şeylerin biri, insanların cima ettiğine muttali olmaktır. Biri kadın
seslerinin nağmesini duymaktır. Biri dahi hayvanların cima ettiğini
görmektir. biri de cima ile ilgili hikayelerdir. Kasık kıllarını kesmek te
şehveti uyandırır. Bu durumda başka şeyler düşünerek, bu arzuyu yenmek
gerekir.
BEYT
Nazar-ı şehvet için rup-u zenan ağ olsun
Zeni olmazsa kişinin sağ eli sağ olsun
Deyip, eliyle istimna etmek, üzüntü ve sıkıntıya sebebtir. Cima ile
boşalımı terk edinin cildinin içinde olan hararetle rutubetten bit oluşup,
harekitiyle ürer. Kâh olur ki, bit bedende defaten hâsıl olur. bu derece
çoğalır ki, rengi sarartıp, uykuyu kaçırır ve şehveti keser. Onun için
erkekler ziyade bitli olur. Onun ilacı beden ve elbiseyi temizlemede
ihtimamdır. Tuzlu su ile yıkanmaktır. Sonra tatlı su ile yıkanma ve ipek
gömlek ile tamamdır.
Hamamın en iyisi, binası eski, içi geniş, suyu tatlı, sıcaklığı orta
olandır. Onun ilk odası soğuk ve rutubetli, ikincisi sıcak ve rutubetli,
üçüncüsü sıcak ve kuru olandır. Böylece vücud sıhhatini koruyup, ter
boşalımı için hamama giden onun sıcak olan üçüncü odasına yavaşlıkla
girsin. Ondan çıktığında yine yavaş yavaş dışarı gelsin. Hamamın içinde
uzun bekleme, baygınlık, bulanıklık, ıztırap, kuruluk ve hafakan verir.
Mizacı kuru olan, suyu havadan çok kullanmalıdır. Şu halde rutubete
şiddetli ihtiyacından, evinin döşemesine su serpip yatmalıdır. Rutubetli
buharı çoğaltmak için, hamamın içine su dökmeli ve hapsetmelidir. Mizacı
rutubetli olan havayı, sudan çok kullanmalıdır. Şu halde ayrışma ve
kurumaya ihtiyacının çokluğundan, su kullanmadan önce, çok terlemelidir.
Sıhhatini koruma bakımından hamamda çok ter ayrışması gerekir. Zira ki
cildi, rutubetli ve kızarmıştır. Beden pörsümeye ve sıkıntı gelmeye
başlarsa, o vakit süratle dışarıya gelmelidir. Hamamdan sonra, örtünme ve
kurulanma her mevsimde ziyade kılınmalıdır. Zira ki beden, hamamın
havasından daha soğuk olan havaya çıkar. Beden hamamın suyundan emip,
çektiğinden, onun ârizî hareketi, ondan süretle gidiy, tabii olarak soğuk
olan su, soğukluğunu bulduğunda, bedeni dahi soğutur. Eğer hamam, yemekten
sonra vâki olduysa, bedenin yağlanmasına sebeb olur. Lakin sirke balı
içerse, hastalıktan emin olur. İtidal üzere yağlanır. Eğer hazmolunduktan
sonra hamama giderse, yağlanır ve hastalıktan emin olur. Midenin boş olduğu
zaman hamam yapmak, bedeni kurutur. Zira ki aslî hareket ile arazî harareti
toplar. Riyazeti az olan kimse, hamamda terlemeyi çoğaltsın. Ta ki riyazî
hareketlerle ayrışacak fazlalıklar, hamam ile ter olup gitsin. Bu boşalma
ile vücut, mizacının itidaline yetsin.
Soğuk su ile yıkanma, gençlerin bedenine güç verir. Yaz günlerinde, öğle
öncesi sıcak mizaclı ve normal etli olan kimselere sıhhattir. Ama
ihtiyarların, çocukların, ishal ve nezlesi olanın, hazmı eksik olanın
bedenine zarar ve ziyan eder.
Kültürlü kaplıcaları kullanma, yani kükürtten kaynayan ve galeyan eden
sıcak su ile yıkanma, fazlalıkları atıcı, titreme ve felce ilaçtır. Uyuzu
iyileştirir, mafsal ve romatizmaya şifa verir. Madenî suların hepsi, beden
kokularını giderir, yaralara merhemdir. Bu ilaçların vücuda olan
menfaatlerini Allah Taâlâ en iyi bilir.
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

Yedinci Madde
Çok kullanılan ilaç ve gıdaların tabiat ve menfaatlerini, özellik ve
hükümlerini (ebced) harflerinin terkibince bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, tıp bilginleri demişlerdir ki: Herkes kendi
vücudunun hekîmi olmalıdır. Kullandığı ilaç ve gıdaların tabiat ve
menfaatlerini bilmelidir. Her birisini hükmüyle kullanmalıdır. Ta ki vücudu
sıhhat üzere kalmalıdır.
Gıdalardan her birinden her bir deva ki, insan bedeninde keyfiyetiyle tesir
eder. Gerçek o ilaç, insan bedenine gelip, onunla beden kendi tabii
hareketinden uyanırsa; eğer bedene insanî keyfiyetten ziyade tesir etmezse,
o ilaç mutedil; eğer bedene keyfiyyetten ziyade tesir ederse, o ilaç
itidallerden ve o keyfiyetten yana dışarıdadır. Şu halde eğer o tesir az
olup, hissedilmezse, o ilaç birinci derecedir. Eğer bedene zarar verirse,
lakim zararı helak edici değilse, o ilaç üçüncü derecededir. Eğer zararı
ölüme varırsa, o ilaç dördüncü derecededir. Ona zehir ilaç adı verilmiştir.
Gıdaların da hükümleri, bu ilaçlar gibi bulunmuştur. Hepsinin hükümleri
hece harfleri tertibiyle açıklanmıştır.
(ELİF)
İbrişim: Sıcak ve rahattır. Özellikle hamı faydalıdır. Kurusu, bit
türemesine engeldir.
İcsas (erik): İkinci derecede soğuk ve rutubetlidir. Onun tatlısı mideyi
bozar ve ishal eder. Ekşisi, kalbi teskin edip, safrayı söker. Eksisi,
tatlısından daha az ishal eder.
Ispanak: Birinci derecede soğuk ve rutubetlidir. Gıdası iyidir. Sıcak ve
kuru olan akciğere ve göğse faydalıdır. Karnı yumuşatır. Bel ve sırttaki
kan ağrılarını giderir.
Eftimon: Bir kuru ottur ki, birinci derecede kuru ve ikinci derecede
sıcaktır. Kokusu müsekkin, düşkün ve yaşlılara faydalıdır. Sevda
hastalıklarını ve balgamı gidericidir. Sara ve malihülyayı defedicidir.
Gençleri ve hararetlileri susatır.
Anason: Bilinen bir tohumdur ki, üçüncü derecede kurutucu ve ısıtıcıdır.
Böbrek, mesane, rahim, karaciğer ve dalak tıkanıklıklarını açar. Yeli
ayrıştırmada tam etkisi vardır. Baş ağrısı ve safravî hastalıkları teskin
için buhar ve suyu faydalıdır. Ezilmişi gülyağı ile kulağa damlatırsan,
kulak içinde çarpma ve düşmeden ârız olan ağrıları dindirir. Bevli ve hayzı
söker. Balgamdan doğan susuzluğa faydalıdır. Süt ve meniyi çoğaltıcı,
zehrin zararını gidericidir.
İsmet: İsfahan sürmesi denir. Öldürücü kurşun madeninin cevheridir. Birinci
derecede soğutucu ve ikinci derecede kurutucudur. Ekşisiz kurutucu ve
kabız edicidir. Gözü kuvvetlendirir, burun kanını keser.
Ürüz (pirinç): Bilinen gıdadır ki, birinci derecede ısıtıcı ve ikinci
derecede kurutucudur. Suyuyla yıkanmak, uzuvları kirden pak eder. Yenmesi,
mideyi temizler. Süt ile pişirilmesi meniyi fazlalaştırır.
(BE)
Basal (soğan): İkinci derecede kurutucudur. Üçüncü derecede ısıtıcıdır. O,
ayrıştırıcı, kesici, yumuşatıcı ve açıcıdır. Damarların ağızlarının açmak,
onun halidir. Kuvvetlisi, yüzü kızartır. Tuz ile siğili sökker. Normal
olarak yenmesi, mide ve iştihaya kuvvet verir, çok yenmesi, baş ağrısı yapar
ve aklı hafifletir. Pişmiş soğan çok gıdalıdır. Lakin susatıcıdır.
Parlamaya faydalı, basur ağızlarını açıcıdır. İdrarı kuvvetlendirici,
tabiatı yumuşatıcı, zehirli rüzgâra faydalıdır. Pişmişi yaranın üzerine
sarılırsa, ağrıyı dindirir.
Bıttıh-ı asfar (kavun): Birinci derecede ısıtıcıdır. Süratle safraya
dönüşür. Onu sirke balı düzeltir.
Bıttıh-ı ahzar (karpuz): İkinci derecede rutubet verici ve soğutucudur.
Bedeni kirden açar. İdrarı çoğaltır. Mesanede oluşan ve böbrekte peydalanan
taşları düşürücüdür. Yemek ile yenmesi faydalıdır.
Beyz (yumurta): En iyisi, yağ içinde yarı pişirilen tavuk yumurtasının
sarısıdır. En faydalısı, taze olan yumurtadır. Sarısı hararete, beyazı
soğukluğa ziyade meyilli olmuştur. ikisi dahi rutubetli ve faydalıdır.
Beyazı yüze sürülse, güneş tesirini ve ateş sıcaklığını manidir. Sarısı bal
ile karıştırılıp, yüzdeki sivilcelere sürülse, onu giderir. Beyazı,
göz ağrılarına, boğaz sertliğine, ses kesilmesine, nefes darlığına, öksürüğe
ve kanın havalandırılmasına faydalıdır. Tavuk yumurtası, çabuk nüfuz
edici, en iyi kimyon ve en çok gıda ve meni vericidir. Bayat yumurtanın
sarısı kabız edicidir. Dövülmüş mazı ile ishali kesicidir. Yumurta et
kuvvetindedir. zira ki o, hayvanın cüzüdür. Belki kuvvetli hayvandır.
Bazican (patlıcan): İkinci derecede ısıtıcı ve kurutucudur. Sevda, baş
dönmesi, tıkanıklık, uyuz ve cüzzamı doğurur. Rengi bozar, sarı ve siyah
eder.
Bindük (fındır): Hararet ve kuruluğa meyillidir. Hazmı ağırdır. Cinsî
kuvveti artırır. Baş ağrısı ve mide bulantısı doğurur. Dimağa yararlı olup,
öksürüğü defeder.
(CİM)
Ceviz: Birinci derecede kurutucu ve ikinci derecede ısıtıcıdır. Onun
baş ağrısı vardır. Hazmı güz ve harareti çoktur. özelliği, ağzı tebşirdir.
Bal ile soğuk mideye faydası iyidir.
Hindistan cevizi: İkinci derecede ısıtıcı ve kurutucudur. Gözü
kuvvetlendirici ve sebel hastalığına faydalıdır. Kokusu güzel, yemeği
hazmettiricidir. karaciğer, dalak ve mideyi kuvvetlendirici, idrarı
getirici ve tabiatı kabzedicidir.
Cübn (peynir): Tazesi, rutubetli ve soğutucudur. Eskisi, ısıtıcı ve
kurutucudur. Normali gıda vericidir. Tuzlusu eski olursa zayıflatıcıdır.
Mesanede taş yapar.
Cüzür (havuç): Aslı ikinci derecede hararet verici ve birinci derecede
rutubetlidir. Mideyi üfürücü ve şehveti dalgalandırıcıdır. Onun tohumu
idrarı getirir.
(DAL)
Darçın: Üçüncü derecede ısıtıcı ve kurutucudur. Oldukça latif ve çekicidir.
tıkanıklıkları açıcıdır. Her bozukluğu düzelticidir. Onun yağı, açıcı,
ayrıştırıcı ve eriticidir. Faydası, yüzdeki siğillere ve titremelere
çoktur. Baş ve göğüs ağrılarına faydalıdır. Soğuk nezleyi, rutubetli
öksürüğü defeder. Mideyi kuvvetlendirici, kalbi açıcıdır. karaciğer
tıkanıklığına, rahim ve böbrek ağrılarına faydalıdır. Göz perdelenmesini ve
kararmasını defedicidir.
Dik ve dücac (Horoz ve tavuk): Horozun en iyisi, henüz ötmeyenidir. Tavuğun
en faydalısı, yumurtlama vakti gelmeyendir. Horoz çorbası, mafsal ağrısına,
titreme, mideye, yele ve kulunca iyi gelir. Tavuk eti, aklı güçlendirir,
tabiatı açar, meniyi artırır, sesi saflaştırır.
(HE)
Herise (Keşkek): Bir tanınmış gıdadır ki, et suyu ile pişirilmiş, buğdaydan
hâsıldır. O, kuruluk ve rutubette ısıtıcı ve mutedildir.
(VAV)
Verd-i ahmer (kırmızı gül): Birinci derecede soğutucu, ikinci derecede
kurutucudur. Tohumu yaprağından ziyade kabız edicidir. Onun kurusu dahi,
ziyade kabız edicidir. O, tıkanıklığı açıcı, sevdayı yatıştırıcı, iç
uzuvları kuvvetlendiricidir. Gülsuyu, baygınlığa faydalı, ateşli
baş ağrısını gidericidir. Beden kokusunu güzelleştiricidir. Terbiyelenmişi,
sıcaktır ki, mide ve karaciğere kuvvet verip, hazma yardım eder. Tazesinden
on dirhem kullanan, ishal olup, on defa tuvalete gidendir.
(ZI)
Zaferan: Birinci derecede kurutucu ve ikinci derecede ısıtıcıdır. Rengi
güzelleştirir, idrarı çoğaltır, şehveti düşürür, tıkanıklığı çözer ve
damarları açar. Lakin kabzı vardır.
Zencefil: İkinci derecede kurutucu, ikinci derecede ısıtıcı ve rutubet
vericidir. Cinsî isteği köpürtür. Özelliğiyle karaciğer ve midenin
soğukluğuna uygun gelir. Onunla mide rutubeti gider. Tabiat dahi yumuşaklık
bulur. Onun kullanılması yaramdan iki dirheme kadar faydalı olur.
Zeyt-i ham (Zeytinyağı): Birinci derecede soğuk ve kurudur. Dalından
koparılan zeytin itidal üzere ısıtıcıdır. rutubete eğilimlidir. eskisinde
hararet ziyade hâsıldır. Her gün zeytin sürünmek, saçları kuvvetlendirir ve
beyazları düşürür.
(HA)
Hınna (kına): İkinci derecede soğutucu ve kurutucudur. Ayrıştırıcı, açıcı,
kurutucu ve kabız edicidir. Ateşli şişlikler ve balgam için pişirilmesi
faydalıdır. Yağı, sinirleri yumuşatıcı, zorlukları çözücü ve defedicidir.
Hımmes (Keten tohumu): Birinci derecede ısıtıcı ve kurutucudur. Siyahı ve
kırmızısı iyisidir. Makbulü büyüğüdür ki, sırt ağrısına faydalıdır. Diş
etlerindeki ve yüzdeki şişlikleri giderir. Sesi saf edip, diğer tanelerden
daha gıdalı olduğu şayidir. Pişmişi, nefese faydalıdır. Taşları, böbrek ve
mesaneden düşürür. Keten tohumunun tesiri, meniyi çoğaltma ve şehveti
kamçılamadır. İdrarı ve doğumu kolaylaştırır.
Hınta (Buğday): Hararet ve rutubette mutedildir. İnsanın hararet ve
rutubetine muadildir. Onun tanesinin hazmı yavaştır. Kırmızı iri buğday en
iyisi, en kuvvetlisi, en lezizi en gıdalısıdır.
Hamam (Güvercin): Bunun uçanı, yavrusundan hafif ve gıdalıdır. Yavrusu daha
sıcak ve daha rutubetlidir.
(TI)
Tın-i Ermeni (Ermeni çamuru): İkinci derecede soğutucu ve kurutucudur.
Tabiatı, kanı gayetle tutucudur. Basur ve çıbanlara içilmesi ve sürülmesi
faydalıdır. Uzuvların pörsümesini ve ateşli nezleyi iyileştirir.
Tabaşîr (Hint hıyarı): İkinci derecede soğutucu, üçüncü derecede ısıtıcı ve
kurutucudur. Kalbi kuvvetlendirir ve ateşli hafakanı giderir. Safradan olan
hastalıklara faydalıdır. Mide hararetini ve iltihabını, karaciğer
hararetini teskin eder, ateşli hummaları durdurur.
(YE)
Yaktin (Kabak): İkinci derecede soğuk ve rutubetlidir. Dönüşmesi seri,
karışması iyi ve gıdası latiftir. Koruk, sumak, sefercel veya ekşi nar ile
kabağın pişirilmesi, safraya faydalıdır. Lakin kulunca zararı çok fazladır.
Bal ile pişirilmesi, onu da giderir.

Sekizinci Madde

Çok kullanılan gıda ve ilaçların isim ve hükümlerini (kelemen sa'fes)
harfleri sırasınca bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, tıp bilginleri demişlerdir ki:
K- Kafurdur: Üçüncü derecede soğuk ve kurudur. Afiyet verici olup,
hararetli şişlikleri gidericidir. Baş ağrısını geçiricidir. Ateşlilerin
hislerini kuvvetlendirir. Uyku getirici, cinsî istekleri artırıcıdır.
Kehribâ: Birinci derecede sıcak, üçüncü derecede kurudur. Kandaki nefesi
(oksijen) tutucu, ateşe faydalı ve ishali kesicidir.
Kimyon: İkinci derecede sıcak, üçüncü derecede kurudur. yeli ayrıştırır.
İdrar zorluğuna faydalıdır. Kurutucu ve kabız edicidir. Yaraları
yapıştırıcı, taşları düşürücüdür.
Kem'e (mantar): Hükmü sert, gıdası kötüdür. Ancak onun suyu iyidir. gözü
parlatır.
Kereviz: Birinci derecede sıcak, ikinci derecede kurudur. Yağı ayrıştırır.
damar ağızlarını açar. Ağrıyı müsekkin, kokusu güzel ve cinsî arzuyu
körükleyicidir. Karaciğere, böbreklere, dalağa ve mesaneye faydalıdır.
Kilye (böbrek): Sıcaklık ve soğuklukta mutedildir. Bir miktar kurudur.
Hazmı zor, karışımı kolaydır.
Kebed (karaciğer): Sıcaktır. Böbrekten iyidir, İyisi ördek ve tavuk
karaciğeridir.
Kira (paça): Tabiatı yumuşatıcıdır. Hazmı kolay, öksürüğü giderici,
fazlalıkları azaltıcıdır.
L- Lübiya (böğrülce): Kurudur. Lakin onda fazla bir rutubet vardır ki,
karışımı, balgam rutubetidir. Göğsü yumuşatır, idrarı tutar. Akciğer için
dahi güzeldir. Onun ıslahı karabiber, tuz ve sirkedir.
Lûz (badem)0 Tatlısı, rutubetinden yana mutedil, acısı ikinci derecede
sıcaktır. İçilmesi durumunda idrarı tutar. Acı bademin gıdası az, açma ve
kusturması çoktur. Tatlı bademin sayılan tesirleri zayıf ve hafiftir. Lakin
bedeni yağlandırır ve öksürüğü defeder. Karaciğer ve dalak tıkanmasını
açar.
Leben (süt): Kadınların sütü, hayvanların sütünden daha faydalıdır. Zira ki
insan mizacı hepsinden mutedildir. Kadınların sütünün en iyisi, göğsünden
emilendir. Her süt ki, çoktan sağılmıştır, kötü bulunmuştur. Her hayvanın
ki, hamilelik müddeti insanınki kadar olanın sütü, inek sütü gibi, iyidir.
Sütün suyu, sıcak, yumuşatıcı ve yıkayıcıdır. Onda hiç ekşilik olmaz. Onun
özelliği, yakıcı safrayı ishaldir. Eftimon ile yakıcı sevdayı dahi
müshildir. Yoğurt, soğuk ve kurudur. Taze yoğurt, rutubetli ve sıcaktır.
Bütün süt türleri, bedeni kuvvetlendiricidir. Zira ki, hepsi kan
kuvvetindedir. Bal ile içteki yaraları temizler. Dimağa kuvvet, meniye
çokluk verir. Sütün hepsi, şehveti körükler. Sıcak ve kuru mizaçlı olan az
safraya faydalıdır. öksürüğü def eder. Lakin balgamlılara zararlıdır. Zira
ki onlardan harareti, onu hazmedemez. Kana dönüştüremez. İhtiyarlara rutubet
verdiği için, faydalı ve uygundur. bal ile onların hazmını kolaylaştırır.
Çok olur ki süt, karnı boşaltıp, bağırsaklardaki fazlalıkları çıkarır. Sonra
bedende dağılıp, tabiatı kabız edip, itidal üzere gider. süt mahsulleri
şişkinlik verir. Pişirilirlerse hazmı kolaydır.
Lüba (ağız): Onun hazmı yavaş, karışımı kötü, bal düzelticisidir. Her süt,
karaciğer boşluğunu tıkar. Ancak deve sütü tıkamaz. Çok süt, vesvese ve
unutkanlığa ilaçtır. Lakin dişlere ve dişetlerine zararlıdır. Göz karartır.
Onun ıslahı şekerdir. Şekerli süt, rengi güzelleştirir, bedeni yağlandırır.
Süt cinsinin bileşimi, sulu, peynirli ve yağlıdır. İnek sütünün çoğu
yağlıdır. Deve sütün ince olduğundan suludur.
Lahm (et): En faydalısı toklu etidir. Buzağı ve oğlağın fazla kısmı azdır.
Her hayvanın erkeği, yağlı ve siyahı, daha lezzetli, daha hafif ve daha
iyidir. İnek eti, keçi etinden kurudur. Keçi eti, koyun etinden kurudur.
Hazmı zor ve tutucudur. Deve etinin gıdası ağır ve hazmı zordur. Tavşan
eti, sıcak ve kuru olduğundan sevdası çoktur. Et cinsinin gıdası bedeni
kuvvetlendiricidir. Süratle kana dönüşür.
Lâden: Birinci derecede kuru, ikinci derecede sıcak ve latiftir. Rahim
hastalıklarına faydalıdır. Saç dökülmesini önler. Ağzı kapanmayan akar
yarayı kapatır.
M- Mastiği (Kendir): İkinci derecede sıcak ve kurudur. Gayet latif,
ayrıştırıcı ve kabız edicidir. İnce balgamı gidericidir. Balgamı çeker.
Öksürüğü giderir. Kan tükürmeyi keser. Mideyi yumuşatır ve güçlendirir.
Milh (tuz): Birinci derecede kuru, üçüncü derecede sıcaktır. Ziyade
ayrıştırması, kurutması ve parlatması vardır. çeşitli yelleri giderip,
donmuş karışımları ısıtır ve eritir. yarım dirhem kadar içilmesi kifayet
eder. Kavrulmuş tuz ile dişlerin kiri gider. Tuzu normal olarak kullanma,
rengi güzelleştirir, gıdayı oluşturur, fazlalıkları çıkarır. İshal
ilacıdır. Şeffaf ve billurî beyaz tuz, olmamış balgamı, siyah tuz, balgamla
sevdayı kuvvetle söker.
Muluhiya (Ebe gümeci): Birinci derecede soğuk, ikinci derecede
rutubetlidir. Karaciğer tıkanıklığını açar.
Mişmiş (Zerdali): İkinci derecede rutubetli ve soğuktur. Çekirdeğinin yağı
ikinci derecede sıcak ve kurudur. Basurlara faydalıdır. Zerdalinin karışımı
çabuk bozulur. Kurusu, susuzluğu teskin eder. O, mideye şeftaliden hoştur.
N- Nil otu: Birinci derecede sıcak, ikinci derecede kuru ve üçüncü derecede
kabız edicidir. Zayıflığı keser, yüzdeki sivilceleri giderir. Yeni cerahate
faydalıdır. Yaprağından çivit boyası olur.
Nane: Kuru ve sıcaktır. Onda ayrıca rutubet vardır. Mideyi hemen ısıtır ve
kuvvetlendirir. Hazma yardımcıdır. Balgamı ve kan kusmasını önler. Meniyi
çoğaltır ve cinsî arzuları körükler. Yaprağı süte konsa kesilmesini önler.
Nahale-i dakik (ince kepek): Birinci derecede soğuk ve kurudur. Yumuşatıcı
ve özel kuvvet vericidir. Zaferen ve macunla sürülmesi, yüzdeki sivilceleri
giderir.
S- Sumak: İkinci derecede soğuk, üçüncü derecede kurudur. Kabzedici,
kuvvetlendirici, tıkayıcı ve tutucudur. Safrayı boşluğa çeker, kanı
durdurur. Şişleri ve urları giderir. Diş ağrılarını keser, susuzluğu teskin
eder, mideyi düzeltir ve iştahı açar. Saçı siyahlaştırır. Bayılmaları
önler.
Şeker: Birinci derecede rutubetli ve sıcaktır. Eskisinde kuruluk vardır.
Semen (hayvanî yağ): Birinci derecede rutubetli ve sıcaktır. Zehirlenmelere
faydalıdır. Boğazı ve göğsü yumuşatır ve ayrıştırır. Fazlalıkları dahi
azaltır. Badem ile tesiri çoktur.
Sefercel: İkinci derecede soğuk ve kurudur. Kendisi ve çiçeği
kabız edicidir. Ekşisi tatlısında ziyade kabız edicidir. Her türü, susuzluğu
teskin edici ve idrarı getiricidir. Şehveti kuvvetlendiricidir. Özellikle
bal ile dahi mideye kuvvettir. Çekirdeklerinin suyu, tabiatı yumuşatır.
Kabızlığı akabinde önler. Akciğeri yumuşatır, öksürüğe faydalıdır. Çok
alınması kulunç yapar.
Semek (balık): Rutubetli ve soğuktur. İyisi küçüğüdür ki, kanı az ve tadı
leziz olup, süratle bozulmaya, Akıcı lan tatlı su içinde doğup kılçığı çok
olmaya. Yahut tuzlu denizlerden tatlı nehirlerin akışına karşı hareket
edip, onda kalmaya. Deniz balıklarının iyisi odur ki, çok bayat olmaya. Ona
tuzun kuvveti üstün olup, sıcak ve kuru olmaya. Taze balık, sulu balgam
yapar. Çabuk bozulduğundan, sıcak olan mideden başkasına faydalı değildir.
Balık etini bozan, rutubetliler ve sütlülerdir. Onu tatlılar düzeltir.
Ayn- Anber: İkinci derecede sıcak, birinci derecede kurudur. mide,
karaciğer, klb, his ve kuvvetleri güçlendirir. Anber, müsekkinden ziyade
mutedil ve dimağ hastalıklarına devadır.
Ud: İkinci derecede kuru ve sıcaktır. Mide, karaciğer, kalb ve his kuvveti
için faydası vardır. Tıkanıklığı açar. Dimağa gayet faydalıdır. İltihabı
iyileştirir ve yeli defeder.
Asel (bal): İkinci derecede sıcak ve kurudur. Parlatıcı, açıcı ve
çekicidir. Kokuşmaya manidir. Karışımları dahi, biti öldürür. Yaraları
temizler. Göz kararmasını giderir. Mideyi kuvvetlendirir ve iştihayı açar.
Karnı düzeltir. Yaraya sürülürse ilaç olur. Zift ile çok etkili ve
çekicidir.
Ineb (üzüm): Kabuğu soğuk ve kurudur. İçi rutubetli ve sıcaktır. Çekirdeği
hem soğu, hem kurudur. Gıdanın iyisidir. Mideyi ve şehveti kuvvetlendirir.
iyisi olmuşudur. Asmada olanı beğenileni ve siyahı yararlıdır. Mesaneye
zararlıdır. Tatlı nar onu düzeltir.
F- Fızza (gümüş): Soğuk v kurudur. Hafakanı önler. Suyu, mide ve kalbe
faydalıdır. Uykusuzluğu giderir.
Fıstık: İkinci derecede kuru ve sıcaktır. Onda fazladan rutubet te vardır.
Kalbi kuvvetlendirir, karaciğer tıkanıklığını açar. Faydalı ilâçtır.
Fücl (turp): Gıdası az, balgamı çok ve karaciğer tıkanıklığını açıcıdır.
Bit doğurur. Bedendeki yelleri ayrıştırır. Kurtları öldürür. Yemek hazmına
yardımı çoktur. Lakin hazmolunması zordur.
Fülfül (biber): Dördüncü derecede kuru ve sıcaktır. Siyahından ziyade
beyazında hararet vardır. Kırmızısının kuruluğu daha azdır. Biberler, mide
ve bağırsaklarda olan kalın yelleri ayrıştırır. Yapışık karışımları kesip,
sinir ve adaleyi ısıtır.
Sad- Sandal: İkinci derecede soğuk ve kurudur. Sürülmesi ve içilmesi sıcak
şişliklere, ateşli baş ağrılarına ve hafakana faydalıdır. Sıcaklık ve acıdan
olan mide zayıflığına uygundur.
Sa'ter (keklik): İkinci derecede sıcak ve kurudur. Latif, ayrıştırıcı ve
faydalıdır. İçilmesi, kokuyu giderir. Mideyi kurutur. İdrarı getirir. Gözü
kuvvetlendirir. Kasık ağrılarını kesicidir.
Sumg (ağaç sakızı): Kurutması kuvvetlidir. En latifi arap sakızıdır. Zira
ki o, göğüs sertliklerini çözüp, bağırsaklara kuvvet verir. Renkli haberlerle
yazmayı güzelleştirir.
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

Dokuzuncu Madde


Çok kullanılan ilaç ve gıdaların isim ve hükümlerini (karaşet) harflerinin
sırasınca bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, tıp bilginleri demişlerdir ki:
Kaf - Kusa (acur): Kavunun bir türüdür. Hıyar gibi uzun olur. İkinci
derecede rutubetli ve soğuktur. Olmuşu güzeldir. Hararet ve safrayı teskin
eder. Lakin karışımı ve bozuşumu ateş doğurur. Olmuşunun bozulması daha
seridir. Koklaması baygınlığa faydalıdır. Susuzluğu keser. Mesaneye
uygundur. İdrarı ve tabiatı yumuşatması vardır. Hıyar ise, acurdan daha
soğuk ve latifütir. Şiddetli ateşleri giderir. idrar için oldukça
faydalıdır. Az kere mide ve böbrek ağrılarına iyi gelir. Bunun düzeltilmesi
tuz, bal veya zeytinyağıdır.
Karanfil: İkinci derecede sıcak ve kurudur: Kalbi kuvvetlendirir, basuru
giderir. Koklanırsa uyku getirir.
R- Reyhan: Birinci derecede sıcak ve kurudur. Kalbi kuvvetlendirir. Basuru
giderir. Koklanması uyku getirir.
Ravend: Aç karnına iki dirhem kadar sabah içilmesi yara, kir, düşük,
çarpma, karaciğer, mide, fıtık, kasık, böbrek ve mesane için faydalıdır.
Razıyane: Onun birisinin hararet ve kuruluğu üçüncü derecededir. Bahçede
yetişeninin hararet ve kuruluğu ikinci derecededir. Gözü kuvvetlendirir.
Karaciğer tıkanıklığını açar. İdrarı düzeltir. Soğuk su ile mide iltihabını
giderir.
Reybas: İkinci derecede soğuk ve kurudur. Kanı ve safrayı söker. Harareti
teskin eder ve keser. Usaresiyle sürme, göze faydalıdır. Yaraları ve safra
ishalini giderir.
Rumman (nar): Tatlısı, birinci derecede soğuk ve rutubetlidir. ekşisi
ikinci derecede soğuk ve kurudur. İkisi, safrayı keser, dışa fazla akıntıya
engeldir. Ekşisinin bal ile macunu, kulak ağrısına faydalıdır. Yeşili çok
idrar yapar. Ekşisi, mide iltihabına faydalıdır. Boğaz ve göğüsü
sertleştirir. Tatlısı, onları kuvvetlendirir ve yumuşatır. Ateşli öksürüğe
engeldir. Her türlü hafakanı defeder. İyisi, sulu olanıdır.
Şın - Şaîr (arpa): Birinci derecede soğuk ve kurudur. Gıdası buğdaydan
azdır. Arpa suyu, unundan gıdalıdır. Arpa suyunun un ile karışımı, göğüs,
öksürük ve yüz sivilcelerine iyidir.
Şuniz: Siyah tanedir. İkinci derecede sıcak ve kurudur. Sıcaklığı ciladır.
Kokusu ayrıştırıcıdır. Kokusu ayrıştırıcıdır. Basuru giderir, kanındaki
kurtları öldürür. Keten torba içinde iki dirhem nohut ve ayranla
karıştırılıp alna konursa, nezleye faydalıdır.
Tı - Temr-i Hint (Hint hurması): İkinci derecede soğuk ve kurudur. Mideyi
kuvvetlendirir, safrayı giderir. Kusmayı teskin eder, susuzluğu keser.
Tüffah (elma): Onun tatlısı, normale yakın sıcaklığa meyyaldir. Onda
fazladan soğuk bir rutubet vardır ki, onunla şişirir. Ekşisi çok soğuk
olup, rutubeti azdır. Ezilmişi harareti keser.
Tin (incir): Onun tazesi az rutubetli ve sıcaktır. çok su ve gıdası vardır.
mideden hemen emilir. Kurusu latif ve sıcaktır. Bütün meyvelerden
gıdalıdır. Olmuşu itidale yakındır. Etli yaraları iyileştirir ve yumuşatır.
Harareti müsekkindir. Cerahatli kanı dondurur, donmuş olanı eritir.
Hastalıklarla bozulan renkleri düzeltir. Macunu, çıbanları oldurur. Tozlu
balgamın hararetini yatıştırır. Müzmin öksürüğü giderir. Akciğer ve göğüse
faydalıdır. Karaciğer, dalak, böbrek ve mesane tıkanıklıklarını açar. Aç
karnına incir yemek, gıdanın geçiş yollarını açar. Badem ve ceviz ile
yenmesi çoktur. Lakin ağır yiyeceklerle yemek iyi değildir. Üç sabah sirke
içinde sulandırılmış üçer incir yiyen, ateşli hastalıktan kurtulur.
Safradan zarar görmez.
Dut: Beyaz incire yakındır. Lakin ondan az gıdalıdır. Mideye kötüdür.
kırmızısı rutubetli ve soğuktur. Onda kabız etme vardır. Boğazdaki şişleri
giderir. Yenmesinde ve suyunda iştiha ve gıda kuvveti vardır. Gıdaları
mideden çabuk, bağırsaklardan yavaş geçirir. İdrarı artırır.
Se - Sum (sarımsak): Aslı üçüncü derecede sıcak ve kurudur. Suyu
değiştirmek için, müzmin öksürük ve göğüs ağrıları için gayet faydalıdır.
Asalak ve kurtları döker. İdrarı getirir. Bitleri öldürür. Buharının
çokluğundan baş ağrısı yapar ve göze zararlıdır.
Selc (kar): Hapsedilmiş olan duman hararetinden susuzluk verir. Mide ve
sinire zararlıdır. Dişlerin hararetten doğan ağrısını teskin eder.
H - Haşhaş: İkinci derecede soğuk ve kurudur. Siyahı şurup ve macun olarak
üçüncü derecede soğuk ve uyutucudur. Yenmesi nezleyi önler.
Hatmi: Şebboy çiçeğidir. İtidal üzere sıcaktır. Onda, erdirici, yumuşatıcı,
ayrıştırıcı ve gevşetici özellikler vardır. Mafsal ağrılarını ve titremeyi
önler. Tohumu ateşli öksürüğü keser. Yaprağı göğüs şişkinliklerini
giderir. Kaynatılan kökü, bağırsak ve idrar yanmalarını, makat
şişkinliklerini ve ishali giderir.
Huh (şeftali): Birinci derecede rutubetli ve ikinci derecede soğuktur.
Çabuk bozuşan ve yumuşak tabiatlıdır. yonca suyu ve yaprakları ile kulak
kurtlarını öldürür. Göbeğe sürülmesi veya içilmesi karın kurtlarını
öldürür. çok besleyicidir. lakin gıdası zararlıdır. Yemekten sonra yemek
iyidir.
Hal (sirke): Hararet ve rutubetten bileşmiştir. Soğukluğu çoktur.
Kaynatılırsa soğukluğu azalır. Kanı inceltir, safrayı söker. Sevdelilere
zararlıdır. Balgama zıttır. Hazma yardımcı ve uyuzu önleyicidir. Yanıklara
iyidir. Gül yağı ile baş ağrısına faydalıdır. Ağızda gargara edilirse
diş ağrılarını keser.
Hubz (ekmek): En iyisi temiz buğday unundan olanıdır ki, ince elenmiş olup,
mayası tuzlu ve hamuru normal olanıdır. Tandırda pişirilmelidir. Buna yakın
olanı, fırında pişirilen somundur. Ekmeğin sıcağı zararlı, soğuğu
yararlıdır. Peksimetin gıdası çoktur. Sert ve kuru olduğundan nüfüzu
yavaştır. elenmemiş un ekmeği tabiatı yumuşatır. pide lezzetlidir. Fakat
sertlik verir. Süt ile yoğurulanı çok besleyicidir. Fakat zor sindirilir.
Siyah buğday ekmeğini su ile yemek, şişmanlatır. Sıhhati korur.
Harmil (üzerlik): Üçüncü derecede sıcak ve kurudur. Balgamı söker. Mafsal
ağrılarını giderir. Uyuzu izale eder. Şişkinlikleri indirir. Baş rutubetini
temizler. Yağı, kulak ağrısına faydalıdır. Bal ile aç karnına yenmesi,
akciğer tıkanıklığını giderir.
Ze - Zeheb (altın): Latif ve mutedildir. Toz, sevdevî hastalıklara ilaçtır.
Kalbi kuvvetlendirir. Hafakanı önler. Ağızda tutulması ağız kokusunu
giderir.
Dad - Zarur: İkinci derecede sıcak ve kurudur. Yaraları temizler.
Gayn - Galiye: Kıymetli bir ıtırdır. Sert şişleri urları yumuşatır ve çok
derde ilaçtır. Soğuktan olan baş ağrısını giderir. Taşınması rahim ağrısını
giderir.
Bütün ilaçlar ve gıdalar, Hak'kın tesiri ile etkileyici olduğu muhakkaktır.
Bu sayılanların zannı sebeblerden olduğuna, tıbbî hastalıklar kesin
delildir. Şu halde bütün sebeb ve eşyalardan tesir eden ancak sebebleri
yaratandır ki, herkese o, zarar ve yarar verendir. Burada, Çilim ikidir,
tıp ve din ilmi,È sözündün bu miktar yazılma ve açıklama, tıp ilminin
hülasasıdır. Geri kalanları, tabibler arasında şayidir.

Onuncu Madde

Vücut sıhhatine ait olan yeme ve içmenin âdâb ve kaidelerini ve bazı
yiyecek ve meyvelerin fazilet ve faydalarını bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, muhaddisler demişlerdir ki: Peygamberlerin (selâm
onlara olsun) âdetleri sürekli arpa ekmeği yemektir. habib-i Ekram
Sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin yediği çoğu zaman o ekmek idi.
Veya ince buğday ile karışık olan arpa ekmeği idi. Arpa ekmeği ile üç gece
ard arda doymayıp çoğu vakitleri aç ve susuzdu. Şu halde tenbih ve beyan
buyurmuştur ki, gündüz beyazlığı ve gece karanlığı içinde ikişer kere yemek
ve içmek israf ve illettir. Et yemek ve çorba içmeye devam etmek kasvet
verir. Kırk gün kadar et ve yağlı yememeye devam etmek ahlakı bozar,
tabiatı değiştirir. tok karnına yemek ve susamadan su içmek vücut sıhhatine
zarardır. Nitekim, gereksiz gülmek insanı mahcup eder. Uykusuz gece ve
gündüz ona tembellik verir.
Sıhhatini korumak isteyen tokluğa devam etmeyip, açlığı kadar yemekle
lezzeti bulur. Firdevs ziyafeti için kudreti kadar aç kalsın. Ta ki, aklı
saf, göğsü geniş ve kalbi nurlu olsun. Mümkün oldukça gıdayı aklına
getirsin. ta ki, bedeni sıhhat ve tabiatı kuvvet bulsun. Akşam yemeğini
terk etmesin ki, uzuvları düşkünlükten emin olsun. Türlü nimetlerle renkli
servetleri birleştirmeyip, bir yemek üzerine devam etsin. Ta ki, cismi
sıhhat ve sürura, kalbi hayat ve huzura yetsin. zira ki her hastalığın aslı
tokluk, her davanın aslı açlık olduğu tecrübe edilmiştir. Edeple sadece
ekmek yiyenin bedeni, ömrü oldukça sıhhat ve afiyette bulunmuştur. Edep ise
açlıktan sonra yemek ve doymadan sofradan kalkmaktır. şu halde, az yeme ve
içmenin dünyevî derecesi karnın üçte birini yemek, üçte birini içmek ve
üçte birini teneffüs için ayırmaktır. Orta derecesi yeme ve içme ile ancak
karnın yarısı dolmaktır. En üst derece yemesi hasta yemesi; uyuması suda
boğulanın uykusu olup, huzur lezzetini bulmaktır. Tokluk üzerine yemekten
kaçınmak mühim ve lüzumludur. Zira ki o, israf ve haram olduğundan başka
abraşlık verici, hastalık ve düşkünlüğe sebeptir. Huzura gelen yemek ve
içeceği ayıplamasın. Eğer iştihası var ise yesin. Ancak terk edip
söylemesin. Bir kişinin yemeği iki kişiye yeter. Nitekim iki kişinin yemeği
dört kişiye, dört kişinin yemeği sekiz kişiye yeter.
Bazı yiyecek ve meyvelerin fazilet ve faydalarında nice Hadis-i Şerif varit
olmuştur. Nitekim Cibril-i emin Aleyhisselâm, Habib-i Ekrem Sallallah-u
Aleyhi ve Sellem Hazretleri4ne keşkek yemeği işaret kılmıştır. O zaman onu
o, yiyip, kuvvet, cima ve gece namazı için otuz kırk adım kadar güç
bulmuştur. O'nun yanında bütün yemeklerden arpa ekmeği, mercimek çorbası ve
su kabağı daha iyi ve sevgili olmuştur. Zira ki, Allah4ı andıkça ondan
kalbi rikkat bulmuştur. Etten dimağ, kulak, göz uzuvlar ve diğer cüzler
kuvvet almıştır. Etin iyisi omuz eti ve sırt etidir ki, hasta kalbi düzeltir
ve hüzünlü kalbi rahatlatır. Katıkların en faydalısı, sirke olmuştur. Hurma
ve üzüm meyvelerden olup katık rütbesini dahi bulmuştur. Üzümü ekmekle
yemek tatlı ve güzel koku verenden reddetmeyip tatmak ve koklamak haberde
gelmiştir. Mübarek balı sabah ile aç karna yiyen ve içen her hastalığından
şifa bulmuştur. Hazret-i Peygamber' e bütün meyvelerden kavun, karpuz ve
taze hurma; içeceklerden, soğuk ve tatlı olanlar lezzetli gelmiştir. Pirinç
pilavı yerken, 'Peygamber' e Salat ve selâm olsun' lazım olmuştur. Zira ki,
pirincin nuru cevherinden meydana gelmiştir. Hadis-i Şerif varid olmuştur
ki: 'Her kim ki baklayı kabuğu ile yer, onda o kadar hastalık çıkar gider.'
Şüniz ki siyah tanedir, o ölümden başka her hastalığa şifadır. Peynir ve
cevizi yalnız yemek hastalık verir. Lakin ikisini birleştirene şifa verir.
Kuru üzüm yemek kokuyu güzel, rengi saf eder. Balgamı keser. Sinire kuvvet
verir. Onu yiyen çekirdeklerini atsın ki, o zararlıdır. Üzümü tane tane
yemek güzeldir. Sefercel, kalbe cila, zekâ ve korkağa cesaret vermede
bedelsizdir. Onu pilav ile yiyen hamilenin çocuğu üstün ve güzeldir. Narı
iç kabuğu ile yemek mideyi temizler. İncir yemek kulunçtan kurtarır. Kalbe
incelik verir. Mübarek karpuz, her yemekte olan lezzeti toplamıştır. Onun
eti, çekirdeği ve kabuğu bütün uzuv ve kuvvetlere faydalıdır. O, yemek,
içmek ve reyhandır. Karın ve mesaneyi temizler. Bel suyuna bereket ve
şehvete hareket verir. Kokusu güzel olup, baş ağrısını yatıştırır. Deriyi
temizler ve süsler. Göze hiddet, yemeğe iştah ve lezzet verir. Susuzluğu
giderir. Bağırsak kurtlarını öldürür. Yetmiş hastalığı çıkarır. Bedene
faydalıdır.
Hıyarı tuz ile, cevizi tatlı ile yemek sünnettir. Meyveleri mevsiminde çok
yiyen ve sonra azaltan sıhhat bulur. patlıcanı yumuşatır, süsleyerek, deva
niyeti ile yemek illeti giderir, hikmet verir. Dimağa kuvvet, cimaa kuvvet
ve şehvete hareket verir. İnce baklalar, karpuz, kereviz... bunlar Hazret-i
İlyas'ın yemeğidir. Hafızayı güçlendirir, deliliği ve cüzzamı önler. Ak
mantar ki, bir tür Çemen' e benzer. Suyu göze şifa verir. Siyahı iyidir, bir
yere giren oranın soğanından yesin. Ta ki, o yerin vebasından emin olsun.
Pişirilmiş soğan ve sarımsak yiyen lezzet ve kuvvet bulur. Pişmemişi
yemesin ki kokusundan melekler incinir. Toprak yiyen kendini öldürendir.
Zira ki o, mideyi bozar, rengi sarartır, bedeni helak eder. Hadis-i Şerif
gelmiştir ki: 'Üç şey sineye sürûr ve bedene sıhhat verir. Biri güzel koku
koklamak, biri bal şerbeti ve biri güzel elbisedir.' O Hazret-i Peygamber
ki, doğru söyleyendir. Zira ki, 'insanlar elbise ile iltifat görür' sözü bu
mânâyı tasdik etmiştir. Şu halde insanlar elbise ile süslüdür. Takva
elbisesi ise hepsinden daha güzeldir. Cismi canı korur.

Onbirinci Madde


Dini Mübin âdâbı üzere ve Resuûl-ü Emin sünneti üzere güzel giyim ve
elbiseyi tayin ve bedeni süslemenin şeklini bildirir.

Ey azuz malûm olsun ki, muhaddisler ittifak ile demişlerdir ki: Habib-i
Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem hazretlerine elbisenin en sevgilisi
gömlek olmuştur. Gömleği, parmaklarının ucuna kadar ulaşmıştır. Eteği
topuklarının üzerine kadar ancak gelmiştir. elbiseyi kısaltmakla ümmetine
vasiyet kılmıştır. Elbiseyi kısaltmak sünnet, uzatmak bid'at ve kibre
alâmet olmuştur. Halil'üllah aleyhisselam erkekler ve kadınlar için şalvarı
örtünme için elbise bulmuştur. zira ki şalvar, avret yeri ile yer arasında
bile hail olmuştur.
Sarık hilim, vakar, makamdır. Arap tacıdır ki, o Hazretin mübarek sarığı
siyah kumaş olmuştur. Sarığın ucunu iki omuz arasında iki karış miktarı
uzatmak sünnettir. Çene altına çevirmek bid'attir. İslâm sünnetlerinin
birisi, sert elbise ve kaftan giymektir. Sert elbise, damarları yayar,
kalbi huşû üzere bulundurur. Kıl ve yün elbise, büyük peygamberlerin
sünnetidir. Aba Süleyman aleyhisselamındır. Tavazu ile miskinlere benzemek
için aba giymek Evliya-ı kiramın âdetidir.
Habib-i Ekrem Sallallahü aleyhi vesellem hazretlerinin gömleği, iç elbisesi
ve şalvarları pamuktan beyaz; aba, kaftan ve kuşağı yünden yeşil şaldır.
Yeşile bakmak kalbe sürür ve göze kuvvettir. Şu halde yeşil elbise onun
ümmetine sünnettir. Erkeklerine sırf sarı ve kırmızı mekruhtur, bidattir.
Halis ipek onlara haram, karışık renkler mübahtır. Elbiseyi temizlemek,
nimeti anmadır, zinnet, letafet ve nezafettir. Ağırlığı, gamı ve kasveti
atmadır. Gönül zenginliği ile eski elbise giymek, insanın tavazuuna
alâmettir. Hepsinden önce gömlek giyip, sonra otururken şalvar giymek
sünnettir. İnsanların buğzunu çekmekten ve kalbe gam gelmekten emniyettir.
Bir elbiseyi yamamadıkça atmamak kalbe rahattır. Eski elbiseyi bir fakire
vermek âfetlerden selamettir. Üç kat elbisesi oldukta; bir katını fukaraya
bahşetmek cömertliktir. elbisesini her çıkardıkça toplamak, onu şeytanın
giymesinden korumaktır. Elbisenin hal diliyle: 'Beni gece süsleyeni, gündüz
süslerim,' demesi, ol Hazretten rivayettir. Mevla'nın yaygısı olan yer
üzerinde, ara sıra yalınayak yürümek nefsi kırmaya delâlettir. Misk, anber,
ud ve kâfur gibi güzel ve kokular; buhurlar ile kokulanma sünnettir,
lezzettir. Sürme taşı ile her gözüne üç kere sürmek sünnettir, zinettir.
Kirpikleri bitirir ve göze kuvvet verir. Aşure günü gözü sürmelemek,
göz ağrısından korunmadır.
Temizlenmek, süslenmek, yağlanmak, saç ve sakal taramak dahi sünnettir. Yağ
sürmeye kaşlardan başlamak, baş ağrısını giderici bilinmiştir. Bıyığı
kısaltmak, koltuk ve kasık kıllarını yolmak revatip sünnetlerindendir.
Kasık kılını, arpadan ziyade terk etmek nehy olunmuştur. Her perşembe yahut
her cuma ikindiden sonra saçı olmayan kimse, başını kazıtmak, sakalını
boyundan ve eninden bir tutam fazlasını kesmek, tırnaklarını makas ile
tıraş edip, sakala gömmek, cismin sıhhati ve canın rahatı için sünnet ve
âdet kılınmıştır. Nitekim: 'Tırnaklarınızı makas ve edeple kesiniz,'
denilmiştir. Görünüş düzeni için aynaya veya saf suya bakıp: 'Allah'ım,
yaratılışımı güzel yaptığın gibi, ahlakımı da güzelleştir,' demek, hadis-i
şeriften alınmıştır.
Burada, vücut sıhhatini korumak, bu miktar açıklama ile yeterli olup, ölümü
anlatmaya geçilmiştir. Zira ki: 'Her doğan ölür,' fehvasınca, her doğan
ölmekle, her kemalin bir zevali olup, dünyaya gelen gider. Bulunmuştur. Bu
oluşum ve bozuşum âlemi bizim için kervansaray kılınmıştır. Nitekim: 'Her
can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döneceksiniz,' (29/57) âyet-i
kerimesiyle bu mâna teyit olunmuştur. Şu halde bu dar-ı fenâdan o dar-ı
bekâya ölmezden önce yönelmek ve bu gayrette o vatan içi olgunluk
kazanmakla tedarik kılmak, yani nazargâh-ı Hüda olan kalbini masivadan pak
edip, hayvani ahlak hastalıklarından sıhhat bulmak, Rabbanî ahlak
nurlarıyle dolmak ve iki âlemde bir Mevla ile olup kalmak hepsinden önemli
ve lüzumlu bilinmiştir.
Cihanda varlığı kavi ne misafir ol ne mukim
Ki hane pür keder olmuş turuk dahi pür bim
Çü nimeti nikam ü ızz ü nazı zül olıcak
Sana ne faide cism olsa gark-ı nâz ü naim
Mezar içinde olur âkıbet sırrın pâmâl
Ne fark olursa külahın nemüd yahut diyhîm
Tarik-i Hak4ka gidersen tenin zaif olsun
Ki kat'-ı badiye müşküldür olsa merd cesîm
Huyuyle hastayı zan eyler ol tabib zaif
Marazşinasın değildir nedendir adı hakîm
Hayat-ı cism gönül hoşluğuyle nimet olur
Ne zevk olursa ola ten sahih ve ruh sakim
Ne gam ki fakr ü maraz mevt erer tene Hakkı
Olursa can ü gönül hoş huyuyle sağ ve selim
(Cihanda, varlığı sağlam olan ne misafir ol ne yerli. Çünkü hâne keder
dolu, yollar dahi korku. Çünkü nimeti zor, izzet ve nazı zül olacak, cisim
naz ve nimete gark olsa sana ne fayda? Sonunda sırrın, mezar içinde ayak
altına düşer. Külahın, aban ve tacın ne farkı olur? Hak'kın yoluna gidersen
tenin zayıf olsun. Çölü aşmak zordur, şayet insan cüsseli olursa. Tabib, o
hastayı huyuyla sağlam zanneder. Hastalıktan anlamadığı halde, adı neden
hakimdir? Hayat, cisim ve gönül hoşluğuyla nimet olur. Ten sağlam, ruh
sakim olursa ne zevk olur? Fakirlik ve hastalıktan ne gam Hakkı, sonunda
tene ölüm ererse de; can ve gönül iyi huyla sağ ve selim olursa.)
 

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
Cevap: Marifetname

Bu kıymetli ve çok emek sarfederek yaptığın paylaşım için, teşekkür ediyorum KARAHAN:)
 
Üst