Marifetname

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

33-BÖLÜM:033:
İKİNCİ BÖLÜM

Omurga kemikleri, boyun kemikleri, kaburgalar, eğe kemikleri ve köprücük
kemiklerinin bileşim keyfiyetini beş madde ile açıklar.

Birinci Madde


Omurga kemiğinin bileşim keyfiyetini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilgileri demişlerdir ki: Omurga kemiği
nice faydalar için yaratılmıştır. Bir faydası budur ki, canlının bekasında
kedisine muhtaç olunan murdar iliği (omurilik) içinde bulundurmuştur. zira
ki bütün uzuvların sinirlerinin çakış yeri dimağ olsaydı, insanın başı
şimdiki görünüşünden fazla büyük olmak gerekirdi. Bedene ağır bir yok olurdu.
sinirler, uzak uzuvlara ulaşmakta, uzun mesafeye muhtaç olup; âfetlere ve
kopuntulara açık olmaktan başka, ağır uzuvları yerlerine çekmekte
kuvvetleri az olurdu. Şu halde yaratıcı Allah Taâlâ, hikmet ve inayetiyle
dimağdan bir cüz olan omuriliği bedenin aşağısına erimiş bir maden gibi
akıtıp, omurgayı ona muhafız etmiştir. Ta ki omurga etrafında sinirlerin
bölümleri tevzi olunmak uygun olup, daha güzel ola. Omurganın bir faydası
budur ki: Önünde konulmuş olan azaların koruyucu kalkanı bulunmuştur. Onun
için boğumlar ve çıkıntıları vardır ki, onlar: Senaşen ismiyle
isimlendirilmişlerdir. Bir faydası dahi budur ki, beden kemiklerinin
yaratılışına esas ve temel bulunmuştur. Nitekim gemi omurgası gibi olduğu
yukarıda bilinmiştir. Onun için omurga kemiği gayet metin ve muhkem
yaratılmıştır. Bir faydası dahi budur ki, insanın ayağa kalkması için ve
hareketine imkan içi müstakil bulunmuştur. Onu için omurga kemiğinin düzeni
omurlarla nazm olunmuştur. Hepsi tek kemik veya büyük kemikler olmayıp, güzel
intizamı, en iyi yaratılış üzere kılınmıştır. Omurlar arasında bulunan
mafsallar e yumuşaktır ki, kıvamı za'f bula ve ne serttir ki katlanmaya
engel ola. Belki böyle ara ara yaratılmıştır. Omurganın omurları bir
kemiktir ki, ortasından omurilik nüfuz edecek delikleri vardır. Bazı
omurların sağ ve solundan deliğin iki tarafından dört çıkıntısı
bilinmiştir. Bazısı yukarıya ait, bazısı aşağıya aittir. Bazı omurların atı
çıkıntısı olup, dördü bir tarafında, ikisi bir tarafında bulunmuştur. Bazı
omurların sekiz çıkıntısı müşahede kılınmıştır. Bu çıkıntıların
faydalarının biri budur ki: Bunlarla afsala nasb ve bitişme ile omurlar
arası muntazam olup; birinin çıkıntılarının başları, birinin oyuklarına
grimiş olup, metanet bulmuştur. Bu omurga omurlarının çıkıntılarındın
gayri, başka çıkıntıları vardır ki, onların faydaları; çarpmadan koruyup,
mukavemetleriyle kalkan olmaktır. Bu çıkıntılar, sert ve geniş kemikler
bulunmuştur ki, omurların uzunlaması üzerine konulmuştur. Bunların
gerisinden yana yerlerine şevk ve senasen denilmiştir. Sağda ve solda
ulunanlarına kanatlar derler. Bunlar, bedenin uzunlamasında olan sinir,
damar ve adaleleri korurlar. Kenarlara yakın olan kanatların bir faydası
dahi budur ki: Kenarların üst tepeleri bunlara çakılmış olup, oyuklarıyla
raptedilmiş olu. Zira ki her kanadın iki çukuru ve her kenarın iki yumru
çıkıntısı vardır. Bu omurların orta deliklerinden başka ince delikleri
vardır ki onlardan sinirler çıkıp, damarlar girer. Bu delikler onun için
omurların iki tarafından yaratılıp, gerisinde bulunmamıştır. Zira ki onda,
giren ve çıkan damarları çarpmadan koruma gerekmez.
Damarlar ve sinirler, eğer omurganın önünde yaratılsaydı, bedenin tabiî
ağırlığıyle ve iradî hareketiyle meyilli olan yerlerde vaki olmakla, zayıf
olup, raptedemezlerdi. Bu, koruma için olan çıkıntıların üzerine sinir ve
rutubet akıcı olup, kaplamış ve örtmüştür ki, teğet olduğu et, incinmesin.
Mafsalların çıkıntılarının da durumu budur. Onar, birbirini takip ile
muhtem tutup, her taraftan raptederler. Lakin önden olan takip gayet
sağlamdır. Geride ola selistir. Zira ki ön tarafa eğilme, arkaya eğilmekten
ziyade gerekir. Şu halde omurganın omurları, takip ve irtibatlarıyle böyle
muhkem olduklarından, tek bir kemik gibi sebat ve sükûn için
yaratılmamıştır. Eğime ve katlanmayı kabul etmeleriyle esnek olduklarından,
birçok kemikler gibi hareket ve esneklik için konulmuştur.

İkinci Madde

Boyun omurlarını bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Boyun omurları
akciğer için, akciğer nice faydalar için yaratılmıştır ki, açıklansa
gerektir. Boyun omurlarının, omurga omurlarının üstündeki, altında olan
omurun üzerinde yüklenmiş olduğundan, her bir omur, kendi taşıyıcısından
küçük ve hafif yaratılmıştır. Ta ki âzanın hareketi hikmeti bir düzen üzere
bulunmuştur. Omurganın en altında ve sonunda olan omur, hepsinden daha
büyük ve daha sert yaratılmıştır. Ana karnında, kemiklerin nizamından önce
bulunmuştur. Kair içinde hepsinden sonra çürüyüp, toprak olur
denilmektedir. Omuriliğin en üstü, yer altındaki su yolu gibi çok ve katı
olduğu için boyun omurlarının delikleri daha geniş kılınmıştır. Zira,
sinir bölümlerinden yukarıya mahsus olan, aşağıya mahsus olandan çoktur. Şu
halde boyun omurları küçük ve delikleri geniş olması, ince cisimlerin
gereği olarak, hepsinden sert ve sağlamdır. Senasenleri küçük, kanatları
büyük ve ikişer başlı yaratılmıştır. Bu omurların harekete ihtiyacı, sebata
ihtiyacından fazla olduğundan, üst mafsalları alt mafsallarından selis ve
yumuşak kılınmıştır. Bu mafsalların şiddet ve sağlamlığa ihtiyacı az
olduğundan boyun altındaki gibi, üst alta bağlı olan mafsal çıkıntıları
büyük ve geniş olmayıp, küçük bulunmuştur.
Boyun omurlarının sayısı yedi olması, uzunluğu mutedil olmak içindir. Bu
omurların birincisinden başka, her birinin onbirer çıkıntısı vardır ki,
birer sinüse, ikişer şube, ikişer kanat ve yukarı tarafa çıkmış olan dörder
çıkıntı ve aşağıya dörder çıkıntılıdır. Sinirlerin çıkış yerinin yuvarlak
deliği, her iki omur arasında, yarım üzere taksim olunmuştur. Fakat ilk
omur ile ikinci omurun nice özellikleri vardır ki, sair omurlarda bulunmaz.
Zira ki, başın sağ ve sola olan hareketi, kendi ile birinci omur arasında
bulunan mafsal ile bağıntılı olmuştur. Başın ön ve arkaya olan hareketi,
kendisi ile ikinci omur arasından bulunan mafsal ile vücut bulmuştur. Ama
ilk mafsal, birinci omurun şahsiyeti üzerinde sabit olmuştur. Bu omurun üt
tarafında iki oyuğu vardır ki, onlara baş kemiğinin iki çıkıntılı tarafı
girmiştir. Vakta ki bu iki çıkıntının birisi oyuğundan yukarı çıkıp, öbürü
oyuğuna tamamiyle gömülse; baş ondan yana meyledip, o tarafa eğilir. Ama
ikinci mafsal, ikinci omurda bulunmuştur. Bu omurun ön tarafında uzun bir
çıkıntı yaratılmıştır ki, birinci omurun omuriliğin önünde olan deliğinden
girip, baş kemiğinde bulunan omuruna ulaşır. Vakta ki, sözü edilen çıkıntı,
o omurun deliğinden geçip, omura girse, baş ön tarafa meyledip eğri olur.
Eğer çıkıntı oyuğundan çıkarsa, baş düz durur. Eğer çıkıntı, deliğinden dahi
çıkarsa baş arka tarafa kaykılır. İkinci omurun gerisinde dahi kısa bir
çıkıntı vardır ki, ancak birinci omurda olan çukuru itçinde hareket
edip,onu geçmez. Ama birinci omurun özelliğidir ki, sensenesi olmaz.
Olmadığının faydası budur ki, ağır olmayıp çevresinde olan sinir ve
adalelere zahmet vermez. Bu çukur baş kemiğinde gömülmüş gibi olduğu için
kanatları dahi yoktur. Zira ki, sinirlerin başlangıç yerine yakın olup,
yerleri dar olduğundan kanatları bulunmaması hikmet-i ilâhidir. Bu omurun
özelliklerindendi ki, sinirle ondan doğarlar. Sair omurlar gibi iki
tarafından ve ortak noktadan doğmazlar. Ancak geri tarafının üstünden iki
delikten hepsi lif gibi ince oldukları halde dışarı çıkarlar. Uzadıkça yavaş
yavaş alınlaşırlar; yerlerine göre kalın olup, metanet bulurlar. İkinci
omurun kısa çıkıntısı, gerisinin üstünde bulunup, onda sinir çıkış yeri
deliği mümkün olmadığından, bunun delikleri sensenesinin yanlarında
kırılmıştır. Bu ikincinin çıkıntıları sağlam bağlarla birinci omura
bağlanmıştır. baş mafsalı, birinci omur ile selis bulunmuştur. İkinci omur
ile sair omurlar mafsallardan daha selis kılınmıştır zira ki, bu iki mafsal
ile olan baş hareketlerine ihtiyaç faza bulunmuştur. Hepsi yaratıcının
san'atı bilinmiştir.
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

Üçüncü Madde


Göğüs omurlarını bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Omurlar
kemiklerdir ki, kaburga kemiklerine bitişik olup, önemli azaları toplayıcı
ve muhafızdır. Bunlar oniki omurdur ki, onbirinin sensenesi ve kanatları
vardır. Birinin kanadı yoktur. Senseneleri eşit değildir. Zira ki,
bunlardan yürek gibi mühim azaya en yakın olup, bitişik oanı daha büyük ve
daha kuvvetlidir. Göğüs omurlarının kanatları diğerlerinden sert olup,
kaburgalar onlara ulaşmazlar. Göğsün yedi üst omurunun senseneleri büyük ve
kanatları kalın olup metanet bulmuştur. Ta ki, uzuvların demiri olan yüreği
en iyi şekilde koruyalar. Çünkü bu omurların cisimleri, sensene ve
kanatlarına gitmiştir. Şu halde bunların mafsal çıkıntıları, kısa ve geniş
suret bulmuştur. Onuncu omurun üzerinde bulunan omurların üst tarafa doğru
olan mafsal çıkıntılarında setli çukurları vardır. Aşağıya doğru olan
çıkıntıları yumru tarafları, o çukurlara girip, senseneri aşağıya
varmıştır. Onuncu omurun sensenesi kubbe gibidir. Mafsal çıkıntılarının iki
tarafında olan çukurları setsiz bulunmuştur. Zira ki, üstü, altıyla birlikte
setlenmiştir. Onuncunun altındaki çıkıntıları üst tarafına ve çukurları
aşağı tarafına meyilli olup, senseneleri üst tarafına kavisli bilinmiştir.
Onikinci omurun kanatları olmaz: Zira ki, onda kaburga kemiği varken gerek
kalmaz.
Midenin zarları tarafı, bu onikinci omura bitişiktir bu omurun üstü küçük
yapılı olduğundan, kendisinde fazla mafsal çıkıntısı yoktur. Göğüs omurları,
boyun omurlarından büyük olduğu için müşterek delikleri iki omur arasında
eşit bölünmeyip, derece derece yukarıdakinde fazla ve aşağıdakinde az olup,
sinir deliği tamamıyle onuncu omurda bulunmuştur. Göğsün diğer omurları ve
iki uyluk arası olan böğürün bütün umurları, bu delikleri tamamiyle içine
aldığı için onların olmaları ve sinirlerin çıkışı için bu omurların sağ ve
solunda birer delik yaratılmıştır. Göğüsün omurlarının üzerinde sensene ve
geniş kanatları vardır. Mafsal çıkıntılarının aşağıları, koruyucu kanatlara
benzer genişliklerdir.
Böğürün omurları beş kemik olmuştur. Böğür, kuyruk sokumu ile beraber
kasığın tamamına kaide gibi olup, o direk kemiğin taşıyıcısı ve bacak
sinirlerinin çıkış yeri olmuştur. Böğür kemikleri üçtür ki, onlar bütün
omurlardan daha sert, mafsalları daha sıkı ve kanatları daha geniş
bulunmuştur. sinirler için ön ve arka taraflarında delikler vardır ki,
oyluk mafsalları onlara mâni olmaya. Bu böğür kemikleri açıklanan böğür
kemiklerine benzer.
Kuyruk kemiği, üç kıkırdak omurdan meydana gelmiştir. Çıkıntıları yoktur
Küçük olduklarından, boyun omurları gibi sinirleri ortak deliklerden
bitmiştir. Üçüncü omur tarafından bir sinir çıkmıştır. Şu halde bu
açıklamadan anlaşılmıştır ki, omurganın tamamı bir tek nesne gibidir.
Fazlalık ve şekillerse yuvarlaktır. Zira ki çarpma âfetlerini kabul
etmekten en uzak şekiller, yuvarlak şekillerdir. Onun için omurga
omurlarının yukarıdakinin başı aşağıya, aşağıdakinin başı yukarıya
kaykılmış olup, orta omur olan onuncusu yanında hepsi toplanmıştır. Bu
onuncu omur, omurganın uzunluğu hasebiyle senasenin ortası olup, iki
yönden birine bükülmüştür. Ta ki iki taraftan her irinde bulunan dokuz
omur, bu onuncu omurun üzerine toplanmış olup, nizam bulalar. Şu halde
boyun omurları ile omurga omurlarının toplamı, yirmialtı omuru bulmuştur.

Dördüncü Madde

Kaburga kemiklerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Kaburga
kemikleri, kuşattıkları nefs âdetlerini ve gıda âletlerinin yükseklerini
korumak için yaratılmıştır. Şu halde bunlara ağırlık olmak için ve birine
eren âfet hepsine ermek için gıda ve nefesten göğüs boşluğu dolup, geniş
yere muhtaç olduğundan açılmak kolay olmak için ve teneffüs işlerine tayin
olunan göğüs adalesi çözülmemek için müteaddit kaburga kemikleri olup,
hepsi tek kemik olmamıştır. Bu göğüs kemikleri, baş aza olan yüreği ve onun
ardında bulunan azayı kuşatmışlardır. Zira ki, o azalara ârız olan
âfetlerin tesiri, büyük iş olduğundan, onları tam bir ihtiyat ile korumak
lazımdır. Onun için üstteki yedi kaburga, kedi içlerinde olan nefsanî aza
üzerinde, göğüs yanında birleşip, yüreği her yönden korumakla her yönden
kuşatmışlardır. Ama gıda azasına komşu olan alt kaburgalar, arka taraftan
koruyucu kalkan gibi, karaciğer dalak vesair azayı korumak içindir ki,
birbirine bitişik olmayıp derece derece kısalmıştır. Yukarıdakilerin uçarı
arası yakın ve aşağıdakilerin uzak bulunmuştur. Ta ki, midein yeri geniş
olup, gıda ve nefesten dolduğunda güçlük çekip, incinmiş olmasın.
Üstteki yedi kaburga, göğüs kaburgaları ismiyle isimlendirilmiştir. Bunlar,
her taraftan yedişer kaburgadır ki, iki ortaları büyük ve uzun, etrafı kısa
kılınmıştır. Zira ki bu şekil, her yönden insanın uzuvlarını daha iyi
sarmıştır. Bu kaburgalar, yumruları üzere, önce aşağıya meyledip, ondan
yukarıya dönerek, kemikler, göğüse bitişmiştir ki, sardıkları mekan geniş
bulunsun. Nitekim kaburgaların her birinden iki çıkıntı, omurga omurlarının
her bir kanadında olan iki çukur omura girip, katmerli mafsal hâsıl
olmuştur. Bunun gibi, bu yedi kaburganın göğüs kemikleri ile bulunan
bileşimi, aynen omurga omurlarının omurga ile olan bileşimi gibi suret
bulmuştur.
Geri kalan beş kısa kaburga, arka kemiklerdir. Uçları sivridir. Uçları
kıkırdaklarla korunmuştur ve çarpmalardan uzaktır. Kırılmaktan emin,
yumuşaklıkla sertlik arasında ota bir kıkırdak cisim ile yumuşak uzuvlara
bitişik ve gömülüktür.
Göğüs kemiği, yedi kemikten oluşmuştur. Onun tek kemik olduğu, yine
hafiflik için bilinmiştir. Kendi, yumuşak kıkırdaklarla bağlanmış ve
mafsalları sağlam yaratılmıştır. Ta ki, solunum organlarının genişlemesinde
yumuşaklıkla müsaadeleri bulunsun. Bu kemiklerin sayısı, kendilerine bağı
olan kaburgaları sayısınca yedi bulunmuştur. Göğüs kemiğinin en altına
geniş bir kıkırdak kemik bitişmiştir ki, onun aşağı tarafı yuvarlak gibi
olup, hançere benzemekle, hançer kemiği nâmıyle şöhret bulmuştur. Bu
kemiğin faydaları: Midenin ağzını koruyup, göğüs kemiği ile yumuşak uzuvlar
arasında aracılık edip, sert ile yumuşak arasını birleştirmekte uyuntu
vermektir.

Beşinci Madde


Köprücük kemiğini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Köprücük
kemiği, göğüs kemiğinin iki yanından her birinin üzerine konulmuş bir
kemiktir ki, onun boşluğundan boğazın yanında boş bir açıklık kalmıştır. Ta
ki ondan dimağa yükselen damarlar ve inen sinirler geçip yol bulmuştur. Bu
kemik, boşluğa meyledip, omuz tarafınada bitişmiştir. Omuz, bu kemikle
bağlanmış olup, ikisi birilikte kol kemiğine bağlanmıştır.
Omuz kemiği ince faydalar için vücuda gelmiştir. Bir faydası budur ki: Kol
ile el ondan asılı olup, göğse bitişsin. iki elin, birbirine hareketi kolay
olup, selasetten kalmasın. Bir faydası budur ki: Omuz, kaburga
kemiklerinden uzak olup, iki kolun hareketi geniş kalıp, engel olmasın. Bir
faydası budur ki: Göğse hasredilmiş olan uzuvlara kalkan olup, omurga
omurlarının senasin ve kanatları makamında durup, göğse âfet ermesin. Bu
omuz kemiği, göğüs boşluğundan yana ince, enseden yana kalın olmuştur.
Boşluk tarafı üzerinde bükülmemiş bir boşluk vardır ki, kolun dönen tarafı
ona girmiştir. Bunun içi çıkıntısı vardır ki, birisi arka ve süt tarafına
kalkılmıştır. O, karga burnu nâmını bulmuştur. Onunla omuz, köprücüğe
bağlanmıştır. O çıkıntıdır ki, kolun ucunu üst tarafa eğilmekten engel
olmuştur İkinci çıkıntısı, aşağı ve ön tarafa gelmiştir. Yine kol kemiğinin
çıkmasına engel olmuştur. Şu halde göğüsten yana uzaklaştıkça, geniş olup,
yayılmıştır. Bu çıkıntının dışı üzerinde üçgen gibi bir çıkıntı vardır ki,
onun kaidesi, boşluktan yana, dar açısı göğüste yana gelmiştir. Ta ki
sırtın düz olmasına halel gelmemek için, omurga omurlarının senasini
yerinde koruyucu olmuştur. Bu çıkıntıya bitişik olan kıkırdağın yuvarlak
tarafıyle omuz genişliği son bulmuştur. Bu kıkırdağın bitişmesi de, diğer
kıkırdaklar gibi bilinmiştir.
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

34-BÖLÜM:034:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

İki el ve iki ayak kemiklerinin bileşik keyfiyetini, isim ve özelliklerini
yedi madde ile açıklar.

Birinci Madde


iki pazu kemiklerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Pazu kemiği
yuvarlak şekil üzere suret bulmuştur. Ta ki âfet kabulünden uzak olmuştur.
Üst tarafı yumru olu, omuz çukuruna gevşek bir mafsalla girmiştir. Bu
mafsala gevşekliğinden, çok çıkma ârız olmuştur. Bu gevşeklikte iki fayda
vardır: biri ihtiyaçtır, biri emniyet ve selamettir.
İhtiyaç: Bütün yönlerde selamet harekettir. emniyet ise, sâbittir. Zira ki
pazu, her taraftan yana hareket etmeğe muhtaçtır. Lakin o hareket, onda çok
ve devamlı gelir. Ta ki, bağlarının kopmasından korkula. Belki pazu, çoğu
durumlarda sâkin ve sair mafsalları hareketli bulunmuştur. O mafallar
pazudan ziyade muhkem yaratılmıştır. Pazu mafsalını dört bağ tutmuştur.
Biri, enine perde gibidir ki, o mafsal, sair mafallar gbi kuşatıcı
olmuştur. İkisi sonundan inmiştir. Birinin tarafı geniş olup, pazu tarafını
çevrelemiştir. biri büyük ve sert olup, dördüncü bağ ile kargaburun
çıkıntısından inmiştir. Şekilleri geniş olup, pazuya temas etmiştir. Pazu
kemiği göğüsten yana çukur olup, boşluktan yana yumru kılınmıştır. Ta ki
üzerinde toplanmış ve tertip edilmiş olan adaleler, sinirler ve damarlar
örtülmüş olup, avuçladığı nesne gökçek ve kolay avuçlansın. iki el,
birbirinin üzerine rahat ulaşsın.
Pazunun alt tarafını üzerine iki bitişik çıkıntı bileşmiştir ki, iç
tarafında olan uzun ve inci bulunup, bir nesne ile mafsalı olmayıp, ancak
sinir ve damarları korumak için yaratılmıştır. Dış tarafında olan çıkıntı
ie ve üstte olan çukurda bulunan lokma ile dirsek mafsalı tamam olmuştur.
İkisi arasında bir yeri vardır ki, onun iki tarafında iki oyuk vardır.
Üstteki oyuk önde ve alttaki oyuk arkada vâki olmuştur. Üst oyuğun engeli
yoktur. Düzgündür. Fakat ikinci oyuk, daha büyüktür. Göğüs oyuğuna yakın
olan yeri düz olmayıp, oyuğu dahi yuvarlak bulunmayıp, duvar gibi düz
yaratılmıştır. Ta ki onda, kol çıkıntısı, boşluk tarafından yana hareket
edip, ona ulaştığında dursun. Bu iki oyuğa, iki atabe adı vermişlerdir. Bu
mafsallar, bu yapı üzere düzen tutmuştur.

İkinci Madde


Bilek kemiklerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Bilek,
uzunlamasına iki kemikten oluşmuştur. Onlara: iki bilek kemiği derler.
Bunların başparmağa yakın ola üstteki ince olup, ona, üst bilek kemiği
derler. Küçük parmağa yakın olan alttaki, taşıyıcı olduğundan alt kemik
adını almıştır.
Üst bilek kemiğinin faydası: Onunla bileğin hareketi eğilip, bükülücü
olmaktır. Alt kemiğin faydası: Onunla bilek kavrama ve yayılmadan yana
hareket eder. Bu iki kemiğin her birinin ortası ince ve latif
yaratılmıştır. Ta ki, kalın adaleler onları sıkmasıyle ağırlık veren
kalınlıklarından kurtulmuş olalar. ama etrafı, et ve adaleden arınmış ve
bağlar ile gizlenmiş oldukları için, mafsalların hareketiyle sert
çarpmalara uğradıkları için kalın ve metin kılınmıştır. Üst kemik,
girintili-çıkıntılı olup; faydası, eğik hareketlere kabiliyeti olmak
bilinmiştir. alt kemik, yumma ve açmaya yaradığı için düz yaratılmıştır.
Dirsek mafsalı, adale ile süt ve alt kemi mafsallarındandır. Üst kemiğin
tarafında küçük bir çukur vardır ki, pazunun boşluk tarafında olan çıkıntı
onda raptedilmiştir. O çukurda, bu çıkıntının dönmesiyle eğri hareketler
hâsıl olmuştur. Alt bilek kemiğinin iki çıkıntısı vardır ki, aralarında
(sin) harfine benzer benzer bir yer bulunmuştur. Onun çukurunda olan yüzeyi
yumru kılınmıştır. Ta ki pazunun çukur tarafında olan yere girip, dirsek
mafsalı ondan bileşe. Vakta ki giren yer, çukur yer üzerinde geri ve süt
taraflarına hareket eylese, el yayılır. Kaçan çıkıntıyı haseden çukurdan
duvar eri ayrılsa; eli ziyade yayılmaktan haps ve men edip, adale ile bilek
istikametine yakın olur. Kaçan iki yer birbirinin üzerinde ön ve üst
taraflarına hareket eylese, el yumulup, bileği pazuda ön tarafa teğet
olur. İki çıkıntının aşağı tarafları, tek bir şey gibi toplanmış olup,
onlardan geniş ve ortak bir çukur meydana gelir ki, çoğunlukla alt
çıkıntıda bulunmuştur. Bu çukurdan fazla kalan âfetlerden uzak olmak için
yumru ve kaygan yaratılmıştır. Alt bilek kemiğinin çukuru gerisinde
uzunlamasına bir çıkıntı vardır ki, faydası: Korumak ve kollamaktır.

Üçüncü Madde

El ayasının kemiklerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: El ayası, bir
çok kemiklerden meydana gelmiştir. Ta ki cüzüne erişen âfet, bütününe
erişmesin. El ayası, eli yumduğunda, o kemiklerle çukurlaşmakta ve büyük
cisimler üzerinde avucun çukur olmasıyle, kayganların tutulması mümkün
olsun. Bu kemiklerin mafsalları birbirine zaptolunmuştur, ta ki dağılmasın.
Avucun aldığı nesnelerde tutuşu zayıf olmasın. Hatta ayanın derisi soyulsa,
bu kemiklerin hepsi bitişik ve tek görünür. Bu bitişme ile bile bu
kemikleri birbirine birçok bağlar, sağlam bağlayıp; bir miktar mutavaat
vermiştir. Ta ki avucun içinde kavramaya yarayan çukurluk meydana gelsin.
Aya kemikleri yedi ve bir de fazla kemik yaratılmıştır. Ama yedi asıl
kemik, iki saf kılınmıştır. Bir safı, bilekten yanadır ki, cisimleri ince
ve sayları üç bulunmuştur. İkinci safın kemikleri, parmak taraklarından yana
bulundukları için geniş olup, sayısı dört bilinmiştir. Şu halde üçü araya
sıkıştırılıp, bileğe yakın olan tarafı ince ve gayet bitişik bulunmuştur.
Öteki safa yakın olan tarafı, geniş ve bitişiklikleri az kılınmıştır.
Sekizinci kemik ise, el ayasının iki safını düzenlemek için değil, belki
ayaya yakın olan siniri korumak içindir. üç kemiğin açlarının
birleşmesinden, onun tek ucu hâsıl olup, iki bilek kemiği uçlarından hâsıl
olan geni çukura girip, ondan mafsal yumulur ve açılır. Alt bilek kemiğinde
açıklanan çıkıntı, aya kemiklerini yakın ola kemiğin çukuruna girip, onunla
mafsal, eğik ve açık olmuştur.
Tarak kemikleri dört olup, dört parmağa mukabil gelmiştir. Bu tarak
kemikleri, ayaya yakın olan tarafta birbirine yakın olmuştur. Ta ki bitişik
gibi olan kemikleri ayaya bitişmesi gökçek olsun. Parmaklar tarafından yana
bir miktarca açık olmuştur. Ta ki kemikler, farklı açıklıklara güzel
bitişsin. İç tarafından çukur olmuştur, ta ki genişlik ve sıkışıklığa
yardımcı olsun. Aya mafsalı ile tarak kemikleri, aya etrafında olan
çukurlara, kıkırdaklara bürünmüş olan tarak kemiklerinden çıkıntılar
girişiyle telif edilmiş yaratılmıştır.

Dördüncü Madde


Parmak kemiklerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: El parmakları
eşyayı kavramakta yardımcı âletlerdir. Parmakların eti, kemiklerden hâli
yaratılmadı. Gerçi muhtelif hareketleri sülük ve balık hareketleri gibi
mümkün idi. Lakin parmakların işleri, el titremesi gibi zayıf olmayıp,
metin ve kavi olmak için kemiklerle dolu yaratılmıştır. Bu parmaklar, birer
kemikten yaratılmayıp, müteaddit kemiklerle bulunmuştur. Ta ki işleri zor
olmasın. Her parmak üç kemikten yaratılmıştır. Zira ki, üçden ziyade olsa,
ağır eşyayı zaptetmekten âciz kalırdı. Üçten az olsa, parmakların
hareketleri eksik olurdu. Parmak kemiklerinin uçları ince, kaideleri
geniştir. Üsttekiler alttakilerden boy boy büyük yaratılmıştır. Ta ki
yüklenici ve yüklenen arasında münasebet gökçek olsun. Bu kemikler yuvarlak
kılınmıştır. Ta ki âfetlerden korunmuş kalsınlar. Boşluksuz ve iliksiz,
sertlik üzere yaratılmıştır. Ta ki çekme ve kavrama hareketlerinde
metanetleri sağlam ve kuvvetli olsun. Dışları yumru, içleri çukur
bulunmuştur, ta ki tutma ve oğma kolay olsun. Dış tarafları dahi baş parmak
ve küçük parmak gibi parmak olmayan taraflar yumru kılınmıştır; ta ki
sıkışma anında âfetlerden korunmuş olan yuvarlak şekle benzesin. İçlerinde
et az olmuştur. Ta ki onları koruyup ve örtüp, kavrama ile temas olunan
nesnelerin altında eğilici olsun. Dış tarafları etsiz kılınmıştır. Ta ki,
ağır olmayıp, hafiflik bulsun. Parmakların etrafında tırnaklar olmuştur. Ta
ki uçları, etkili silah yerini tutsun. Parmakların uç etleri çoktur. Ta ki
birine yapıştığında iyice tutsun. Orta parmağın mafsalı uzun olup,
ötekilerininki daha kısa olmuştur. Ta ki, kavrama sırasında parmakların
etrafı eşit olup, avucun içinde boş yer kalmayı, muntazam olsu. Kavranan
yuvarlak üzerinde el ayası ve parmaklar çukurlaşıp, her taraftan ona temas
kılsın.
Baş parmaklar, diğer dördünden daha kısa ve kalın yaratılmıştır. Ta ki
hepsine mukavemette muadil kalsın. Eğer baş parmak, kendi yeri gerisinde
konulsaydı, faydası kalmayıp, engelleri peyda olurdu. Zira ki eğer
baş parak, elin içinde olsaydı, el içiyle ola işlerin çoğu yapılamazdı. Eğer
küçük parmak tarafında konulsaydı, iki el, kavradıkları nesnede, birbirine
mukabil ve uygun gelmezdi ve birbirine yardım edebilmezdi. Eğer elin
sırtına olsaydı, ziyade uzak olup, yararı kalmazdı. Başparmak, tarak
kemiğine bağlanmadı. Ta ki kendi ile dört parmak arasında mesafe dar
olmaya. Şu halde, vakta ki, dört parmak bir taraftan, bir nesneyi kuşatıp,
başparmak ta onlara mukavemet eylese; elin, bir büyük nesneyi alıp
kavraması mümkün olur ve bir tarafla başparmak, avucun kavradığı nesnenin
azası benzeridir ki, onu örter. Bütün parmakların asâyişi, rutubetli ve
yapışkan kılınıp, birine giren rutubetli ve yapışkan kıkırdak ve çukurlara
bitişik yaratılmıştır. Ta ki onunla rutubetleri sürekli olup, onlara
hareketlerinden kuruluk gelmesin. Mafsallarını, kuvvetli bağlar sarıp,
kıkırdak örtüleriyle bitişik yaratılmıştır. Ta ki muhkem olsunlar. Ziyade
sağlamlık için mafsallarında bulunan açıklıkları, küçük kemikler ile
doldurulup, metanet verilmiştir. Bunlara: Semsemaniye derler.
Tırnaklar dört fayda için yaratılmıştır. Birinci faydası: Bir nesneyi
bağlayıp düğümlemekte; parmaklara dayanak olmaktır. İkincisi: Onlarla ufak
nesneleri kaldırıp toplamaya kudret bulmaktır. Dördüncüsü: Bazı vakitler,
gerektiğinde, silah gibi onlarla düşmandan intikam almaktır. Tırnakların
etrafı, yuvarlak kılınmıştır. Ta ki çarpma âfetlerinden korunsunlar.
Yumuşak kemiklerden yaratılmıştır. Ta ki sert nesnelerle karşılaşmada
kolaylıkla eğilip, selametle bükülsünler. Mukavemetle yarılıp ve kırılmayıp,
sağlam kalsınlar. Kazınma ve törpülenme taraflarında bulunmuşlardır. Onun
için büyüyüp ve gelişip, uzar kılınmışlardır. Ta ki çarpmalarda mahvoldukça
yine tamam olsunlar. Uzadıkça, kesmekle karar bulsunlar.
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

Beşinci Madde
Kasık kemiklerini ve kalçayı bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Bedende bulunan
kemiklerin biri dahi kasık kemiğidir. O, kuyruk sokumu yanında sağlı ve
sollu iki kemiktendir ki, kasığın ortasında sağlam bir mafalla birbirine
bitişmiştir. Bunlar, adı geçen üstteki kemiklerin yesası gibi bilinmiştir.
Alttaki kemiklerin hepsinin yüklenicisi ve nakledicisi bulunmuştur. Bu iki
kemiğin her biri dört cüze taksim olunmuştur. Boşluktan yana olan
parçalarına hâsıla kemiği ve harkafe kemiği adı verilmiştir. Önden yana
olan parçalarına kasık kemiği denmiştir. Arkadan yana olan parçalarına virek
kemiği denilmiştir. içe ve aşağıya olan parçalarına kalça payı denilmiştir.
Zira ki, bularda, iki kalça kemiklerinin yumru uçları girecek oyuklar
bulunmuştur. Bu iki kemik üzerinde meni âletleri, rahim, makat, mesane gibi
latif azalar konulmuştur.
İki ayağın faydası: iki nesnedir. Biri nizam, üzere ayakta durmaktır ki,
iki ayak ile sabit ve kaimdir. Biri yukarı çıkma, inme ve düz durma
durumlarında intikallerdir. iki kalça ve iki ayak ile bu intikaller
yapılır. Zira ki, eğer ayağa bir âfet erişse, ayakta durma düzeni zor olur.
İntikal kolay ve rahat olur. Eğer kalça ve baldır adalesine bir âfet
erişse, o vakitte ayakta durma kolay olur, intikal zor olur. Ayak
kemiklerinin birincisi iki kalça kemiğidir ki, bedende olan kemiklerin en
büyüğüdür. Zira ki, bu iki kemik, üstlerinde olanı yüklenici ve altlarında
olanı nakledicidir. Bu iki kemiğin üst tarafları kubbe gibi yumru olup,
hakk'u-l vikete olan çukura girmiştir. Bu iki kemik, önden ve boşluktan yana
yumru, geri ve içeriden yana çukur ve kesik kılınmıştır. Ta ki büyük
adleleri, sinirleri, birçok damarı gökçek koruyup; hepsinden düz bir nesne
hâsıl olup, onula oturuş daha güzel olsun. Eğer hakk'u-l virek beraberinde
düz konulsaydı, iki oyluk arası uygunsuz ve geniş olup, yamuk olurdu. Bu
iki kemiğin alt tarafında diz mafsalları için her birinin iki çıkıntısı
vardır. Diz mafsalından önce baldır kemiklerini beyan ederiz, ta ki ondan
diz mafsalı ortaya çıka.

Altıncı Madde

Baldır kemikleri ve iki diz mafsalını bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: bilek gibi
baldır dahi iki kemikten yaratılmıştır. Biri büyük ve uzundur ki, ona büyük
kasba denilmiştir. Biri küçük ve kısadır ki; üst tarafı kalça kemiğine
bitişik olmayıp, ona küçük kasba adı verilmiştir. Kalça gibi baldır
kemiğinin boşluktan yana yumruluğu bulunmuştur. Küçük kasba, alt tarafta
içten yana yumru yaratılmıştır. Ta ki onlarla baldır adaleleri ve sinirleri
muntazam olsun. Hakikatte baldır, o büyük kasbadır ki, kalça kemiğinden
kısa bulunmuştur. Ta ki, hareket için hafif olsun. Bu baldıra bir mutedil
miktar verilmiştir ki; ne üstünü taşımaktan âciz olur; ne hareketten zorluk
bulur. Bununla bile küçük kasba ile dahi ona kuvvet ve sağlamlık
verilmiştir. Küçük kasbanın bu sağlamlığından dahi büyük kasba ie
aralarında olan sinirleri ve damarları örtücü ve koruyucu bulunmuştur.
Mafsal önünde büyük kasbaya iştirakle yumulma ve yayılmaya kuvvet vermek
için yaratılmıştır.
Diz mafsalı: Kalça kemiğinin alt tarafında olan iki çıkıntının baldır
kemiğinin üst tarafında bulunan iki çukura girmek ile hâsıl olmuştur.
Bunlar, birer lif bağı ile bağlanmış olup, iki taraftan iki metin bağ ile
muhkem düğümlenmiştir. İkisinin önleri diz kapağı kemiğinde yerleşmiştir.
Diz kapağı ayrı bir yuvarlak kemiktir ki, ona diz gözü denilmiştir. Bunun
faydası, diz üzerinde oturma anında diz mafsalını ayrılmaktan bu kemik ile
koruyup, emniyet bulmaktır. Bu ağır bedeni taşıyan mafsal, hareketi ile
kuvvet verip, ona direk olmaktır. Ve bu kemiğin yeri bu mafsalın önünde
bulunmuştur. zira ki bu mafsala ani saldırı ve çarpma çoğu zaman ön
taraftan olur, bilinmiştir. ama geri taraftan yana ani çarpma olmayıp, sağ
ve sol tarafa eğilmesi az bulunmuştur. Şu halde ani kalkma ve oturmalarda
diz mafsalına ön taraftan zor zahmet gelmekle ihtiyat kılınmıştır.

Yedinci Madde

Ayak kemiklerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Ayak, ayakta
sebat için âlet yaratılmıştır. Şekli, ayakucu tarafına uzamış bulunmuştur.
Ta ki üzerine dayanma ve dinelmeye yardımcı olsun. İç taraftan yana beli
ince kılınmıştır. Ta ki ayakta durma durumunda ön tarafı ayaktan yana dönük
olup, yürürken atılacak ayağın dayanmakla, yürüme düzeni uygun olsun.
Dikenli olan yere, ayak bastığında tabanı üzere olup, diken ona şiddetle
batmasın. Yuvarlak nesnelere ayak ayası, kolay ve sağlam basıp, bir tarafa
kayıp gitmesin. Ayağın çok kemikten oluştuğundan nice faydaları
bilinmiştir. Biri budur ki: Ayak, bastığı nesneyi gerektiğinde sağlam basıp
sabit olmaya kadir bulunmuştur. Zira ki ayak, bastığı nesneyi el ayasının
kavradığı gibi kavrar bilinmiştir. Sair faydaları, çok kemikli olan azanın
sayılan faydalarının aynısı bulunmuştur.
Bir ayağın kemikleri yirmialtı adet olmuştur. Biri topuk kemiğidir ki,
onunla bacak mafsalı tamamlanmıştır. Biri ökçe kemiğidir ki, ayakta
durmanın temel direği onunla bulunmuştur. Biri kayık kemiğidir ki, ayağın
ortası onuna yerden kalkıp ön tarafı dahi onunla yere gelir. Ayak bileğinin
dört kemiği vardır ki, onlarla ayak taraklara bağlanır. Biri merdiven
kemiğidir ki, altıgen şeklindedir. O, ayağın dış tarafından yana
konulmuştur. Ta ki, yer üzerinde o tarafın sebatı gökçek bulunsun. Beş
kemik dahi tarak için yaratılmıştır.
insanın ayak topuğu diğer hayvanların topuğundan daha çıkıntılı kılınmıştır.
Ayağın hareketinde faydalı olan kemiklerin en yararlı topuk bulunmuştur.
Nitekim ayağın sebatında faydalı olan kemiklerin en lüzumlusu topuk
bilinmiştir. Topuk, daha önce açıklanan iki baldır kemiğinin yuvarlak
tarafları arasında konulmuştur ki, onu üst tarafından, kafasından, dış
tarafından ve iç tarafından kuşatmıştır. Onun iki tarafı, topuk kemiğindeki
çukura girmiştir. Bu topuk, bacak ile ökçe arasında bir vasıtadır ki,
onunla birbirine gökçek bitişmesi bulunmuştur. O ikisi arasında mafsal,
metin olmuştur. Topuk ortada bulunup önünden kayık kemiğine, mafsal bağı
ile bağlanmıştır. Kayık kemiği, geri tarafından ökçe kemiğine, ön
tarafından bilek kemiğinin üstüne, dış taraftan yana bacak kemiğine
bitişmiştir. ökçe, topuğun altında konulup, kendi sert, arka tarafı
yuvarlak yaratılmıştır. Ta ki, afetlere mukavemet edip, sertlikle isabet
eden nesneleri iyi tarafa atsın. Alt tarafı düz kılınmıştır. Ta ki, düz
basması kolay olup, bastığı nesne üzerinde rahatla karar etsin. Ölçüsü
büyük olmuştur. Ta ki, bedenin yükünü taşımaya kudreti yetsin. Şekli, uzun
üçgen olup, yavaş yavaş incelip, ayağın ortasında dış tarafına ulaştığında
son bulmuştur. Ta ki, ayağın çukuru arkadan ortaya doğru yavaşlıkla gitsin.
Ayak bileği, el bileğine uymaz. Zira ki, ayak bileğinin kemikleri bir saf;
el bileğininkiler iki saf bilinmiştir. Bu bileğin kemik sayısı, ondan az
kılınmıştır. Zira ki, kavrama ve harekete ihtiyaç, elde çok bulunmuştur.
Ayaktan istenen, sebat ve sağlamlık bilinmiştir. Mafsal ve kemiklerin
çokluğu sebat ve sağlamlığa zararlı olduğu gibi, yoklukları dahi sebat ve
sağlamlığa zararlı olduğundan, insan ayağı bu biçimde yaratılmıştır.
Ayak tarağı, beş kemikten bileştirilmiştir. Ta ki, her birine beş parmaktan
biri bitişip, bir safta dizilsinler. Ayağın parmakları, elinkilerden daha
kısadır. Zira ki, ayakta istenen metanet, elde kavramak bulunmuştur. Ama
baş parmak iki büyük boğumdan ve ondan başka parmakların hepsi üçer
boğumdan yaratılmıştır. Ta ki, yürüme hareketi düzenini bulup, yürüyüşünde
âhenk olsun.
Böylece insan bedeni semsemelerle (susam şeklinde kemik) birlikte toplam
üçyüz kemikten oluşmuştur. Bu bileşim üzere bulunan şaşırtıcı terkipler,
akıl sahiplerine ibret olmuştur. Şaşırtıcı şekillerinde benzersiz yaratıcıyı
fikreden ve düşününe akıllılara hayret gelmiştir. Şaşanlar, bu sanat
şaheseri binadan çok ibret alıp, nice izzet ve lezzet bulmuştur. Yaratıcı
ve şekil veren Allah, münezzehtir, deyip hayrette kalmıştır.
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

35-BÖLÜM:035:
ÜÇÜNCÜ BAHİS

Uzuvların hareketleri keyfiyetini, adalelerin mahiyetini, cüzlerini,
metanet ve özelliklerini üç bölümde ayrıntılı olarak bildirir.

BİRİNCİ BÖLÜM


Adalelerin diziliş keyfiyetini, onlarla baş ve boyunda bulunan hareketleri
yedi madde ile açıklar.

Birinci Madde


Adalelerin dizilişini ve onlarla hâsıl olan hareketleri topluca bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: İnsan bedeninde
mevcut olan dörtyüzyirmi tane irade-i ihtiyarî hareketin tamamı sinirler
vasıtasıyle yürekten dimağa, ondan uzuvlara ulaşan kuvvetle hâsıl olup,
hareketli azanın temeli bulunan sert kemikler ile ince sinirlerin bitişmesi
uyumsuz olduğundan yaratıcı olan Allah, inayeti ile lutfedip, uzuv
kemiklerinden sinire benzer bağlar bitirip; sinirler ile tek bir şey gibi
toplamış ve birleştirmiştir. Bağlar ile sinirlerden bileşen baş, beyin e
omuriliğin hacimleri tahammülünce çıktığı yerde ince bulunup, özellikle
uzuvlara bölünüp ve yayıldığına her bir kemiğin payı, oldukça ince zayıf
olup, asıl çıkış yerinden uzaklaştıkça bozuşumu ortaya çıktığı için
yaratıcı Allah, hikmeti ile tedbir edip, sinirlerle bağlardan bileşen
uzuvları az yaratmakla kalın edip, aralarını et ile doldurup, zar ile perde
çekip, sinir cevherinden olan belkemiğini ortasında korumuştur. Şu halde
bunun hepsi sinirden, liften, etten ve zardan meydana gelmiş bir uzuv
olmuştur ki, ona adale derler. Bu adale toplandığında kısalır. Ondan uzuv
tarafına giden kirişi çeker. O durumda o uzuv buruşup, çekilmiş olur. Yine
bu adale kendi yayılması ile uzadığında, o kiriş gevşer. O vakitte, o uzuv
açılıp, uzar. İradî hareketlerin hepsi bu keyfiyetle hâsıl olup, çeşitli
nevilerle yerine göre suret bulur.

İkinci Madde


Yüz adalelerinin bazılarını ve onlarla hâsıl olan hareketleri bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Yüz adaleleri,
onda olan hareketli uzuvların hareketleri sayısınca bulunmuştur.
Yüzün hareketli uzuvları, alın, göz, göz kapakları, yanaklar, burun uçları,
alt çene ve dudaklardır.
Alnın hareketi, ince, geniş ve örgütlü bir adale iledir. Bu adale, alnın
derisi altında yayılmış olup, ona bir derece karışmıştır ki, alnın
derisinden bir cüz olup, ondan tecridi imkansız bulunmuştur. Alnın derisi
adaleden hareketli olan uzva kiriş bitişmiştir. Bu adalenin toplanması ile
iki kaş kalkıp, gevşemesi ile inip, göz kırpmalarına dahi yardımcı
kılınmıştır.
Gözbebeği ki, gözün içindedir. Onu hareket ettiren altı adaledir. Dördü,
gözün dört tarafındadır ki, her biri göz bebeğini kendi yönüne hareket
ettirmişti. ikisi, gözün gerisinde yani kaykacında korunmuştur. Onlarla göz
bebeğinin daire üzere olan hareketi bulunmuştur. Gözbebeğinin gerisinde
bir adale vardır ki, açıklanacak içi boş sinire dayanak olup, ona kendi
perdeleri ile metânet veriştir. Onu yumrulaşma sırasında gevşemekten men
ile zaptetmiştir Fakat gözün üst kapakları hareketi ile maksat tama olup,
gözün yumulması gerçekleştiğinden alt kapakları hareketine gerek
kalmamıştır. Hakk'ın inayeti ise mümkün oldukça âletlerin azalmasına sarf
olunuştur. Zira ki, âletlerin çokluğunda âfetler çok bulunmuştur. Üst kapak
sakin olup, alt kapağın hareketli olması mümkündü. Lakin Hakîm olan
Allah'ın inayeti, işleri çıkış yerine daha yakın olmakla sinir ona
ulaştığında bükülme ve değişime muhtaç olmadığı bilinir. Üst kapak için
gözün açılması sırasında kalkma hareketi ve kapanması vaktinde inme
hareketi gerekip, kapanma ise aşağı tarafa çeken adalelere muhtaç
olduğundan gözün iki tarafında iki adale yaratılmıştır ki, göz kapağını
aşağıya çeker bulunmuştur. Göz kapağının açılması için ortasına bir adale
inip, kirişinin tarafı kapağının tarafına yayılmıştır ki, o kısılıp
toplandığında gözün açılması hâsıl olur. Onun için bir adale yaratılıp,
doğru inip, kapağın iki perdesi arasında kıkırdak gibi geniş bir cisim
olup, kirpiklerin bittiği yerin atında yayılmıştır. Göz kapağı, göz
bebeğini korumak için ve kirpikler onu tozlardan korumak için
yaratılmıştır. Şu halde bütün beden azaları, nice hikmetler ve faydalar
için yaratılmıştır.

Üçüncü Madde


Yanakların, dudakların ve burun kanatlarının hareketlerine vesile olan
adaleleri bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Yanağın iki
hareketi vardır. Biri, alt çeneye tâbidir. Biri, dudağa ortak olarak, diğer
bir uzvun hareketine tâbi olan kendi hareketidir. Onun için yanak ile o
uzvun müşterek bir adaleleri vardır. O adale her bir tarafta geniş olup, bu
isim ile bilinmiştir. Bu iki hareketin iki adalesinin her biri, dört cüzden
bileşik bulunmuştur. Zira ki her birine dört yerden lif gelmiştir. Bir cüzü
köprücük kemiğinden çıkıp, sonları iki dudağın iki tarafına, alt taraftan
bitişik olup, ağzı yana ve aşağıya çekmiştir. İkinci cüz, iki tarafta,
böğür ve köprücük kemiğinden çıkıp, lifleri yanlara gitmiştir. Sağdan
çıkan, soldan çıkanla kesişip, geçmiştir. Şu halde ağdan gelen lif, dudağın
sol alt tarafına ve soldan gelen lif, onun üst sağ tarafına yetmiştir. Bu
iki lifin toplanmasıyle, ağız daralıp, dudaklar ön tarafa gelir. kesenin
ipliği, kendi ağzını topladığı biçimde olur. Üçüncü cüz, omuzda olan kemik
yanında bitip, o adalenin bitiştiği yerin üstünde bitişmiştir Dudağı iki
tarafa eşit ve imale ile meyilli kalmıştır. Dördüncü cüz, boyundaki
susamcıklardan gelip, iki kulak hizasından geçip, yanak cüzlerine
ulaşmıştır. Çizgi, onunla öyle açık harekete gelmiştir. O harekete dudak
dahi uymuştur.
Dudağın adalelerinin biri, yanak ile müşterek olan adaledir ki,
açıklanmıştır. Dudağa mahsus adaleler dört bulunmuştur. İkisi, elmacık
kemikleri üzerinden galip, dudağın iki tarafına bitişmiştir. iki adale dahi
aşağıdan gelip, dudağa ulaşmıştır. Dudağın hareketinde bu dördü yeterli
olmuştur. Zira ki, bu adalelerin her biri tek başına hareket ettiğinde,
dudağı kendi tarafına hareket ettirir. İkisi iki taraftan beraber hareket
etseler, dudak iki tarafa yayılıp gider. Dördü birlik hareket etseler,
dudağın hareketleri dört tarafa tamam olup, kusuru kalmaz. Bunlardan gayrı
onun hareketi olmaz. Müşterek olan adalelerin etrafı dudağa bir derece
kaynaşmıştır ki, onun cevheri olan etten fark olunmaz.
Burun kanatlarıdır ki, ikisine iki küçük sağla adalenin birleşmesi âdildir.
Küçük olduklarına, çok hareketli olan yanak ve dudağın adalelerini
yerlerinin lüzum ve genişliği yol açmıştır. Sağlam oldukları, onlarda kemik
olmadığındandır. Bu iki adalenin çıkış yeri elmacık kemikleri tarafında
bulunmuştur. Zira ki, elmacıkların lifine karışmış olup, burun kanatlarını
o tarafa hareket ettirir bilinmiştir. Hepsi Allah'ın hikmeti ile
konulmuştur.

Dördüncü Madde


Alt çenenin hareketini, faydalarını ve adalelerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Üst çene
hareket etmeyi, alt çene hareketli olduğunda nice faydalar vardır. Biri
budur ki, en hafif olanın hareketi uygun ve kolaydır. Biri budur ki,
hareketle zahmet çeken uzuvları kuşatmayanı hareket ettirmek daha doğru ve
daha güzeldir. Biri budur ki, üst çene sakin olduğundan, mafsalı ile
mafsal ucu metin ve sağlamdır.
Hareketli olan alt çenenin üç hareketi vardır ki: Biri ağzı açma
hareketidir. Biri kapama hareketidir. Biri çiğneme ve öğütme hareketidir.
Açma hareketi, çeneyi aşağıya indirir. Kapama hareketi, çeneyi yukarıya
kaldırır, öğütme hareketi, çeneyi iki tarafa meyil ile döndürür. Şu halde
kapama için iki adale yaratılmıştı ki; üst taraftan inip, çeneyi yukarıya
çekerler. İnsan çenesi hafif olup, hayvan gibi kesme ve koparmaya fazla
muhtaç olmadığından bu iki adalenin miktarı küçük yaratılmıştır. Oldukça
yumuşak olan beyin cismi ki, bunların çıkış yerleri kılınmıştır. Beyine
yakın oldukları için bunlar dahi yumuşak bulunmuştur. Zira ki bu adalelerle
dimağ arasında ancak bir kemik yaratılmıştır. Dimağdan çıktıkları yer
yanında bir çift kemik içinde o yaratıcı Allah bunları defnedip, perdeden
geçirmiştir. Ta ki, bu kemik sinirlerin başlangıç yerinden uzaklaşmakla
cevherleri bir miktar sertleşmiş olsun. Bu iki adaleden her birinin birer
büyük kirişi vardır ki,alt enenin kenarını çevirmiştir. Toplandıkça o çeneyi
yukarı kaldırıp, üst çeneye bitiştirirler. Bu iki adaleye iki adale dahi
yardımcı olmuştur ki, onlar ağzın içinden gelip alt çenede boşluğa
inmiştir. Ağzın içinden gelen adalelerden biten kirişlerin metanetleri için
ortalarından çıkmıştır.
Ağzın açılması ve çenenin indirilmesi, adalelerinin lifleri kulağın
arkasında olan ebriye çıkıntılarından inip, toplanıp, tek bir adale
olmuştur. Ondan ziyade sağlamlık için kısa ve halis bir kiriş oyup, çene
kemiğine ağlanacak yerde bitişip, birleştiğinde çeneyi arka tarafa çekip
aşağıya indirici olur. Çünkü bu çenenin tabii ağırlığı inişine yardımcı
kılınmıştır. Şu halde ona iki adale kifayet edip, başka bir yardımcıya
ihtiyacı kalmamıştır.
Çiğneme ve öğütme için iki adale yaratılmıştır ki, her tarafta birer üçgen
adale bulunmuştur. Kaçan açılarının darı olan tarafı elmacık kemiğine
girse, iki kenarı uzayıp; biri alt çeneye iner ve biri çift kemiğe
yükselir. Üçgenlerin tabanları, aralarında düz olarak birleşip, her bi açı,
kendi yerine gider. Ta ki sözü edilen üçgen adalesinin toplanmasından,
muhtelif yönleri meydana gelip, çiğneme ve öğütme onunla hâsıl olsun.

Beşinci Madde


Baş ve boyunun hareketlerini ve adalelerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Baş için
kendine özgü hareketler vardır Boğazın beş kemiğiyle dahi ortak hareketleri
vardır ki, başın eğilmesine boynun eğilmesi denir. Bu iki tür hareket ki,
özel ve ortaktır. Her biri ya ön tarafa veya arka tarafa doğrudur. Veya sağ
tarafa eğik veya sol tarafa eğiktir. Kâh bu iki tür hareket arasında iltiat
doğar ki, daire şeklini bulur.
Başın aşağı düşmesi ve kendine has olan hareketinin iki adalesi vardır.
Başın iki nahiyesinden gelmiştir. Zira ki lifleriyle yukarıda kulak
gerisinden ve aşağıda böğür kemiğinde çıkıp, tek bir bağlantı gibi olup,
başa çıkmıştır. Şu halde eğer biri hareket eylese, başı, o tarafa eğik ve
düşük eder. İkisi birlikte hareket etseler, baş, itidal üzere ön tarafa
düşmüş olur.
Baş ile boyunu birlikte ön tarafa eğer adaleler bir çiftti ki, yemek borusu
altında konulmuştur. Birinci omura ve ikinci omura ulaşıp, onarla kaynaşmış
bulunmuştur. Şu halde, eğer yemek borusuna yakın olan cüzleri toplandıysa,
baş aşağı düşer. eğer omurlara kaynaşmış olan cüzleri dahi toplandıysa,
boyun da ön tarafa eğik olur.
Başı geri tarafına kaykıltan adaleler dört çifttir ki, açıklanan bir çift
adalenin altında örtülmüştür. Bu çiftlerin bitiş yeri,mafsalın üstünde
bulunmuştur. Bir çift, birinci omurun iki kanadına gelmiştir. Bir çifti,
ikinci omurun sensenesine (susamsı) bitişik olmuştur. Bunun özelliği, başın
eğilmesini, kaykılma sırasında düz edip, tabii haline getirmektir. Dördüncü
çiftin başlangıç yeri, onların üzeri olup, üçüncü çiftin altında dıştan
yana geçip, birinci omurun kanadına gelmiştir. iki önceki çift, başı iki
tarafa meyilsiz geri tarafına döndürürler. Üçüncü çift, başı, düz tutar.
Dördüncü çift, başı, eğik olarak geri tarafa döndürür.
Başı, boyun ile birlik geri tarafına eğer adaleler dört çifttir ki, üç
çifti, dördüncünün altında örtülü olup, o, onları kuşatmıştır. Bu dördüncü
çiftin her biri bir üçgendir ki, tabanı, dimağın bir başka kemiği olmuştur.
Onda olan, boyuna inmiştir. Bunun altında yayılmış olan üç çiftin birisi,
boyun omurlarının iki tarafıyle aşağıya inmiştir. Bir çifti, fazlaca
kanatlara meyl ile gitmiştir. Bir çifti dahi omurların iki tarafıyle,
kanatların arasını bağlamıştır.
Başı, iki tarafa meylettiren adaleler iki çifttir ki, baş mafsalına
bitişmiştir. Bir çiftin yerleri, öndedir ki, onun biri baş ile ikinci
omurun arasını, sağ taraftan; biri sol taraftan birleştirmiştir. İkinci
çiftin yeri, arkadır ki, onun biri, baş ile birinci omurun arasını sağ
taraftan, biri sol taraftan toplamıştır. Şu halde bu dört adalenin, hangisi
toplanıp, kısalırsa, baş, onun tarafına meyleder. Bunların hangi ikisi bir
tarafta beraber toplanıp, kısılırsa, baş onların tarafına dümdüz meyl eder.
Eğer bunların dördü birlikte hareket ederse, baş, yerinde düz olarak sâkin
olur. Bu adale, diğer adalelerden küçüktür. Lakin yerleri yakın ve
düzenleri sair adalelerin altında muntazam olduğundan, büyük adalelerin
görevini görmüşlerdir.

Altıncı Madde


Sesin yeri olan hançerenin kıkırdaklarını, adalelerini ve hareketlerini
bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Hançere,
kıkırdaktan bir uzuvdur ki, ses için âlet yaratılmıştı. Bu hançere üç
kıkırdaktan oluşmuştur. Biri o kıkırdaktır ki, boğazın önünde ve çenenin
altında, hissedilen ve dokunulandır. onun içi çukur, dışı yumru olduğundan,
ona: Kalkan derler. İkinci kıkırdak, onun gerisinde, boğaza yakın konulup,
boğaza raptolunmuştur. Üçüncü kıkırdak, ikinci üzerinde tas gibi kapanmış
olup, ikinciye bitişip, kalkana bitişiksiz kavuşmuştur. Kapanmış kıkırdak
ile bitişik olduğu ikinci arasında çukurlu bir mafsal vardır ki, ikinci
kıkırdağın iki çıkıntısı o iki çukura girip, hançerenin daralma ve
genişlemesinde, birbirinden uzaklaşır ve birbirine ayrı düşerler. ikinci
kıkırdağın, kalkan kıkırdak üzerine kapanma ve kavuşmasıyle ve odan
uzaklaşmasıyle hançerenin kapanması ve açılması bulunur. Hançere önünde
üçgen bir kemik vardır ki, yunanca lam şeklinde olduğundan, ona: Lam kemiği
denilmiştir. Nitekim kemiklerle açıklanmıştır. Bu kemiğin faydası budur ki:
Hançereye dayanak olup, onun latif adaleleri bundan çıkmıştır. Şu halde
kalkan kıkırdağına, ikinci kıkırdağı yapıştırmak için, üçüncü kıkırdağı
ikisine tatbik için ve üçüncüyü ikisinden uzaklaştırmak ile hançereyi açmak
için nice adaleler gerekmiştir.
Hançereyi açan adaleler bir çifttir ki, lam kemiğinden çıkıp, kalkan
kıkırdağının önüne gelip, üzerine yayılıp, bitişmiştir. Vakta ki, büzülme
ile toplanıp, kapanmış kıkırdağı, ön ve üst tarafına çekse, hançere açılma
ile genişler. Bir çift adale, boğazı aşağıya çeken adalelerle müşterektir.
Bunların çıkış yerleri, kalkandan yana olan iç kemik kısmındandır. İki çift
adalesi dahi vardır ki, bir çifti iki adaledir. Onlar kapanmış kıkırdağa
gelip, gerisinden ona bitişmiştir. Vakta ki aynı büzülmeyle toplansa,
kapanmış kıkırdağı yukarı kaldırıp, geri tarafa çekse; kalkandan uzaklaşıp,
hançzere genişler. İkinci çiftin iki adalesi, kapanmış kıkırdağın ii
tarafına gelip, yayılmıştır. Vakta ki büzülseler, kapananı kalkandan yerine
uzatıp, hançerenin yayılmasına yardımcı olur.
Hançereyi daraltan adalelerin bir çifti, lam kemiğinden gelip, kalkan
kıkırdağına bitişir. sonra genişleyip, ikinci kıkırdağa sarılıp, onun
gerisinde iki adalenin iki tarafı bitişik olmuştur. Şu halde vakta ki,
büzülseler, hançere daralır. Dört adalesi dahi kalkan kıkırdağıyle, ikinci
kıkırdağı iki tarafı arasını birleştirmiştir. Şu halde bunlar büzüldükçe,
hançerenin aşağı tarafı daralır.
Hançereyi kuşatan bir çift adaledir ki, kalkan kıkırdağının kökünden çıkıp,
içinden gidi, ikinci kıkırdağın köküne kapanmış olup, üçüncünün etrafına sağ
ve solundan bitişmiştir. Vakta ki, yukarı kalksalar, mafsalı raptedip,
hançereyi öyle kaplarlar ki, nefesi hapsetmekte göğüs adaleleri ve
zarlarına mukavemet ederler. Bu iki adaleler, küçük ve sağlam
yaratılmıştır. Ta ki hançerenin içinde sıkışmasız, kuvvetle onu kaplayıp,
nefesi hasreylesinler. Bu iki adalenin eğimleri az olup, düz olarak
yükselmiştir. Kalkan kıkırdağıyle ikinci kıkırdağın aralarını birleştirmeğe
gitmişlerdir. İki adale de kapanmış olanın altında adı geçen küçük
adalelere yardımcı olmak için konulmuştur. Bunlarda nice sanat bulunmuştur.
Sübhanallah!

Yedinci Madde


Boğazın, lam kemiğini ve boynun adalelerini ve hareketlerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Boğaz bir
cümledir. Onun iki çift adalesi vardır ki, onu aşağıya çeker. Bir çifti,
hançerede adı geçendir. öteki çifti, böğür kemiğinden bitip, üst tarafa
çıkıp, lam kemiğine ve ondan boğaza bitişip, onu aşağıya çekerler.
Boğazın adaleleri, boğazın içine konulmuş iki et parçasıdır ki, onun iki
adalesi onlar bulunmuştur. Onlar, yutmağa yardımcı olmak için
yaratılmıştır.
Lam kemiğinin hem kendine özgü, hem de öteki adale ile ortak adaleleri
vardır. Ama kendine özgü olan adaleleri, üç çifttir ki, bir çifti, çenenin
iki tarafından gelip, bu kemik üzerinde olan düz çizgiye bitişip, kemiği
çene tarafına çekmiştir. Bir çifti, çene altından çıkıp, dil altından
geçip, bu emiğin üst tarafına yetmiştir. Bu dahi, bu kemiği çene tarafına
çekmiştir. Bir çifti, iki kulak yanında olan çıkıntılardan çıkıp, bu
kemiğin üzerinde bulunan düz çizginin aşağı tarafına bitişip, onu aşağıya
çekmiştir.
Lam kemiğinin ortak olan adaleleri, yakında açıklanacaktır. Ama dili
hareket ettiren dokuz adaledir ki, ikisi çıkıntılardan bitip, geniş olup,
dilin iki tarafında bitişmişlerdir. İkisi lam kemiğinin yukarısından bitip,
uzun olup, dilin ortasına bitişmişlerdir. İkisi, lam kemiğinin aşağı
kaburgasından bitip, uzun ve geniş adaleler arasından dili geçip, onu
hareket ettirir. İkisi dahi dili yayar, bulunmuştur. Onların yerleri, adı
geçenlerin altında olup, lifleri dil atında genişlemesine döşenmiştir. Şu
halde bu iki adale, alt çene kemiğinin tümüne bitişik kılınmıştır. Biri dil
ie lâm kemiği arasını birleştirir ve birbirine çeker bilinmiştir.
Boynu hareket ettiren iki çift adaledir ki, bir çifti sağda ve bir çifti
soldadır. Şu halde herhangisi tek başına büzülüp, toplanırsa boyun onun
tarafına çekilir. ikisi birlik bir taraftan büzülürse, boyun o tarafa eğik
olur. Eğer dördü beraber büzülseler boyun eğilmeksizin yerinde kısa olur.
Eğer dördü birlik durumu üzere kalırlarsa boyu dahi durumu üzere kalır. Şu
halde bir kere düşünülsün ki, insanın sadece baş ve boynunda yaraıcı olan
Allah'ın nice benzersiz sanatları bulunmuştur. (Yaratıcıların en güzeli
olan Allah'ın şanı ne yücedir).
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

36-BÖLÜM:036:
İKİNCİ BÖLÜM

Göğüs, omuz, el ve parmak adalelerinin keyfiyet ve hareketlerini altı madde
ile açıklar.

Birinci Madde


Göğsü kavrayan ve yayan adaleleri bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilgileri demişlerdir ki: Göğsü hareket
ettiren adalelerin bazısı, ancak yayar kavramaz. Göğsün bu adalelerindendir
ki, nefs uzuvlarıyle gıda uzuvları arasında perde olan açıklanacak adaleler
bunlardandır. Bir çift adale dahi boyun kemiği altında konulmuştur ki, bitiş
yeri omuz başına uzayan adı geçecek cüzden bulunmuştur. Göğsün birinci
kaburgasına sağ ve soldan bitişip, o kaburgayı çekmek içindir. bir çift
adalesinin iki kat ferdinin iki cüzünün üstleri boyuna bitişik olup, onu
hareket ettirmiştir. Aşağıları, göğsü hareket ettirmeğe yetmiştir. Göğsün
beşinci ve altıncı kaburgasına bitişik olan, aşağıda anlatılacak, bir
adaleye karışıp gitmiştir. Bir çift adalesi dahi omuzdan bir çukur yerden
bitmiştir ki, birinci omurdan omuza inen bir çift adaleye yetmiştir. İkisi
bir adale gibi olup, arkadaki kaburgalara gitmiştir. Dördüncü çift
adalesi, boyunun yedinci omurundan ve göğsün birinci ve ikinci omurundan
çıkıp, böğür kaburgalarına bitişik olmuştur ki, göğsü yayan adaleler
bunlardır.
Göğsü kavrayan adalelerin biri tali olarak kavrayıcı perdeden ve bizzat
kavrayan adalelerden bir çift adaledir ki, üst kaburgaların esasları altında
uzayıp, göğsü bağlamış ve toplamıştır. Bir çifti dahi bu kaburgaların
etrafı yanında, çene ile hançere arasında bitişip, karnın düz adalelerine
karışmıştır. İki çift adale dahi bu çifte yardımcı kılınmıştır.
Göğsü hem kavran, hem de yayan adaleler onlardır ki, kaburga aralarını
birleştirmişlerdi. Şu halde her kaburga arasında dört adale vardır ki,
liflerinin bazısı, kaburgaların dışına, bazısı içine varıp
bitişmişlerdir. İki adale boynun omuz tarafına gelip, evvelki kaburgaya sağ
ve soldan bitişmiştir. Onu yukarıya kaldırıp, göğsün ayrılmasına yardımcı
kılınmıştır. Şu halde göğüs adalelerinin hepsi doksana ulaşmıştır.
Omuzu hareket ettire yedi çift adaledir ki, iki çifti başın sonundan gelip,
bir çifti omuzun üstüne, boyun kemiğine varıncaya dek yetmiştir. Baş
nahiyetinde eğim ile omuzu kaldırmıştır. Öbür çifti dahi, omuzun aslına
bitişik olup, onu, baş hizasına kaldırmıştır. Bir çift adale dahi birinci
omurdan gelip, omuz üstüne bitişip, onu boyuna yakın etmek için yetmiştir.
Dördüncü çift, lam kemiğinden bitip, yine omuzun üzerine gidip, onu
kaldırmıştır. İki çift adale, göğüs omurlarında ve boyun omurlarında olan
susamsılardan bitip, omuzu, geriye ve aşağıya hareket ettire gitmiştir.
Yedinci çift, kalandan çıkıp, sadece omuzu aşağıya ve öne çekerler. Omuzu
adale ile beraber yukarı tarafa kaldırırlar. Göğsün yayılmasında dahi
yardım ederler.

İkinci Madde


Omuz mafsalını pazu ile hareket ettiren adaleleri bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Omuz mafsalını
hareket ettiren pazu adaleleridir ki, onların üçü göğüsten gelip, pazuyu
aşağıya çekerler. Bu üç adalenin biri, meme altından çıkıp, pazuya yakın
olan omurun önü yanında pazunun önüne bitişik olup, omuzu aşağı getirmek
ile, pazuyu göğüse yakın eder. Adı geçen üç adalenin biri dahi bağır
kemiklerinden çıkıp, pazunun ucu iç tarafında bitişip, pazuyu
kaldırmasıyla göğüse yakın eder. Üçüncü büyük adale, bağır kemiğinden
çıkıp, pazunun ön aşağısına bitişmiştir. eğer üstteki cüz'ü lifi ile amel
ederse pazuyu kaldırarak, göğüse getirir. Eğer iki cüz'ü ile beraber amel
ederse pazuyu düz olarak göğüse getirir Pazunun iki adalesi koltuk altından
çıkıp, büyük adalenin bitişmesinden ziyade bitişip, bir büyüğü böğür
kemiğinden ve kaburgalar gerisinden gelip, pazuyu bu kaburgalar tarafına
düz olarak çeker. İkinci incesi koltuk altı derisinden ortaya eğik gelip,
meme semtinden üst tarafa çıkan adalenin kirişine bitişip, arka tarafa
eğilip, batmıştır. Evvelki adaleye yardımcı olmuştur. Bu pazunun beş
adalesi dahi vardır ki, hepsi omuz kemiğinden çıkmıştır. Bunların biri,
omuzun üst kaburgası ile diyaframı doldurup, ucu pazu tarafından dış
tarafın üst cüz'üne geçip gitmiştir. Bunların ikisinin çıkış yereri omuzun
üst eğesi olmuştur. Biri büyüktür ki, lifii alttaki cüz perdelerine
gönderip, diyafram ile alt eğenin arasını doldurmuştur. Pazunun ucuna dış
taraf sonunda bitişip, pazuyu dıştan yana meyil ile uzaklaştırmıştır.
İkincisi, birincisine bitişik olup, bununla bunun görevini yerine
getire gelmiştir. Lakin ikinci adale, omuz üstüne bağlı olup, pazunun dışına
bitişip, onu dıştan yana eğik kılmıştır. Dördüncü adale omuz kemiğinin çukur
yerini doldurup, kirişi pazunun ucunun iç tarafından giren adalenin
cüz'lerine bitişip, pazuyu geriden yana kaykıltmıştır. Beşinci adalenin
bitiş yeri omuzun alt eğesinin aşağı tarafındandır. Kirişi koltuk altının
üstünden yükselip, küçük adalenin birleşimi üstünde pazuda bitişik
olmuştur. Bu adalenin işi, pazunun üt ucunu yukarı tarafa çekmektir.
Pazunun iki başlı bir adalesi dahi vardır ki, onun işi boyunun altından ve
boyundan gelip, pazuyu kuşatmaktır. Bunun bir başı pazuya girmiştir. Öteki
ucu pazunun dışından omuz altından hasıldır. Bir miktar dolaşık şekilde
dışa eğimlidir. Şu halde eğer iki cüz'ü ile amel ederse, pazuyu düz olarak
kaldırır. Pazunun iki küçük adalesi dahi vardır ki, biri meme üstünden
gelir. Biri omuz mafsalında gömülmüştür.

Üçüncü Madde


Kolun adalelerini ve hareketlerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Kolu hareket
ettiren adalelerin bazısı yayar, bazısı kavrar. Bunlar pazu üzerinde
konulmuştur. Bunların bazısı pazunun yüzü üzerine kapanır. Bazısı yayar ve
gevşektir. Bu adaleler pazu üzerinde değildir. Lakin yayanlar, bir çift
adaledir ki, ikisinden biri içeride meyl ile kolu açar. Zira ki bu, pazunun
önü altında ve omuzun alt eğesinden çıkıp, dirseğe iç cüzleri yanında
bitişmiştir. ikincisi dışarıya meyleder. Kolu yayar. Zira ki bu adalenin
kafasından gelip, dirsekten çıkan cüzlere bitişir. Bu iki adale, işte
toplandığında, kolu düz olarak yayarlar.
Kavrayanlar, bir çift adaledir ki,ikisinden büyüğü kolu, içe meyl ile
kavrar. Zira ki bu, omuzun alt çıkıntısından karga burnun tepesinden çıkıp,
pazunun içine meyledip, dirseğin ön üst kirişine bitişir ikincisi kol
dışına meyledip, kavrar. Zira ki bunun çıkış yeri pazunun dış gerisindendir.
Bu bir adaledir ki, iki et başı vardır. Biri pazunun arkasından, biri
önünden geçip, dışarıya meyl ile kavrayan, alt dirseğin alt önüne ve içine
meyl ile kavrayanı üstüne bitişmiştir. Ta ki, sağla çekeler. Bu iki adale,
bu iki işte birleştiğinde kolu düz olarak toplarlar. Bu iki yayıcı adalenin
içinde bir adale vardır ki, pazu kemiğini kuşatıp kavrar. Kolu yüzü üzere
kapayan adaleler, bir çifttir ki, dışarıda konulmuştur. Bu iki adalenin
birisi pazu başının iç tarafının üstünden çıkıp, dirseğin üstüne bitişip,
bilek mafsalı olmuştur. İkincisi, ondan küçük, lifi geniş, uçları sinirli
olup, dirseğin altından doğup, bilek mafsalı yanında bilek kemiği üstüne
bitişmiştir.
Kolu, dışı üzere yayan adaleler, bir çifttir ki, ikisinden biri iki bileğin
dışında konulmuştur. Bilek üstüne kirişsiz bitişmiştir. ikincisinin çıkış
yeri, pazunun dış ucundan yana, üstteki cüzünden uzayan ince kemikten olup,
koldan geçerek, nüfuz etmiştir. Ta bilek mafsalına yakın oluncaya değin
gitmiştir. Böylece bileğin üst tarafından iç cüzüne gelip, kiriş
perdeleriyle bu adaleye bitişmiştir.

Dördüncü Madde


Bilek adalelerini ve hareketlerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Bilek mafsalını
hareket ettire adalelerin bazısı yayıcı, bazısı kavrayıcı; bazısı dışı
üzere yaycı, bazısı yüzü üzere kapanmıştır.
Bileği yayan adalelerin bazısı birbirine bitişik olup, birbirinin alt
ortasından çıkıp, kirişi başparmağa bitişik olup, onunla işaret parmağından
uzaklaşır. Biri dahi üst bilek kemiğinden çıkıp, kirişi bilek kemiğinden
başparmağın hizasıa konulan evvelki kemiğe bitişmiştir. Bu ikisi bile
hareket ettiğinde bileği biraz açarlar. Eğer sadece ikinci adale hareket
eylese, bileği sırtı üzere eğer. eğer yalnız pazu hareket eylese, hem
bileği düşürür ve hem başarmağı, işaret parmağından uzaklaştırır. Bir
adale, pazunun uç altlarından çıkıp, bilek üstünün dış tarafından yana
konulup, iki başlı bir kirişini gönderip; bir başı, işaret parmağıyle ön
ortasında konan tarağın ortasına bitişik olup, öbür başı bilek yanında
bileğin üstü üzerine dayanıp, bileği yaymıştır.
Bileği kavrayan adalelerin bir çifti, kolun dış tarafı üzerindedir ki, onun
bir adalesi pazu ucu tepesinden bitip, serçe parmağın önünde olan tarağa
bitişmiştir. Üst adalesi, onun üstünden çıkıp, yine sözü edilen tarağa
bitişmiştir. Onunla bi adalesi, pazunun alt cüzlerinden çıkıp; açıklanan
iki adalenin yerleri arasına girmiştir. Bunun iki ucu vardır ki, birine
haç gibi girmiş olup, işaret parmağıyle ortası arasında olan yere
bitişmiştir. Bu ikisi birlikte hareket ettiğinde, bileği kavrarlar. Şu
halde açıklanan kavrayıcı ve yayıcı adaleler bizzat bileği eğri ve bombeli
dahi ederler. Eğer küçük parmağın önünde bulunan tarağa itişen adale yalnız
hareket ederse, avucu bir miktar sırtı üzere döndürür. Eğer başparmağın
açıklanacak adalesi, bu adaleye yardım ederse, avucu tamam döndürür. Eğer
başparmak önünde bileğe bitişik olan adale tek ve hareketli olsa, avucu bir
miktar yüzü üzere katlar. Eğer küçük parmağın açıklanacak adalesi buna
yardımcı olsa, avucu tamamen katlamış, kapamış olur.

Beşinci Madde


Parmakların adalelerini ve hareketlerini bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Elin
parmaklarını hareket ettiren adalelerin bazısı, aya kemiklerinde hâsıldır.
Bazısı bilek kemiklerine bitişiktir. Eğer hepsi ayada olsalardı, etin
çoğalmasıyle aya büyük olup, hafiflik olmazdı. Onda bu letafet kalmazdı.
Çünkü bilek adaleleri parmaklardan uzak olmuştur. Şu halde onun için
kirişleri yuvarlak, metin ve uzun olup, her taraftan gelen perdelerle
sağlamlık bulmuştur. Hareketli azaya bitişmeleri için, lifleri geniş ve
kuşatıcı kılınmıştır. Parmakları açıp, aşağıya hareket ettiren adalelerin
hepsi bilek kemiği üzerinde konulmuştur. Şu halde parmakları aşağıya
hareket ettirmekle açan adalelerin biri bileğin sırtının üzerinde
konulmuştur. Şu halde pamakları aşağıya hareket ettirmekle açan adalelerin
biri bileğin sırtının üzerinde konulmuştur ki, pazunun alt ucunun dış
cüzünden çıkıp, kirişlerden dört parmağa gönderip, onları aşağıya hareket
ettirmekle açmış ve yaymıştır. Bu açan adalelerin üçü dahi bir tarafta, biri
irine bitişik olup, biri pazunun uç ve dışının iki çıkıntısı arasında orta
cüzünden çıkıp, küçük parmakla yanındakine iki kiriş göndermiştir. Bu
bitişik o an adalelerin ikincisi pazu kemiğinin iki çıkıntısı altından ve
alt çıkıntı tarafından çıkmış, ortası ile küçük parmağa iki kiriş
göndermiştir. Üçüncüsü üst bileğin üstünden çıkıp, başparmağa bir kiriş
göndermiştir. Bu adale yanında bir adale dahi vardır ki, bilek adalelerinde
açıklanmıştır. Onun çıkış yeri, bileğin alt ortasıdır ki, onun kirişi
küçük parmaktan başparmağı uzak etmiştir.
Parmakları açan ve kapayan adalelerin bazısı, bilek kemiği üzerinde,
bazısı avuç içinde konulmuştur. Ama bilek üzerinde olanlar, üç adaledir ki,
kolun ortasında biri birini üzerinde tertip üzere konulmuştur. En
değerlileri aşağıda gömülü olup, bileğin alt kemiğine bitişik ola adale
bulunmuştur. Bunun işi, önemli olduğundan yeri dahi korunmuştur. Bu alt
adale, pazunun dış ucunun ortasından çıkıp, ondan kirişi geniş olup, beş
kirişe ayrıldıkta; her bir parmağa girip, dört parmağın evvelki, ikinci ve
üçüncü mafsallarını kavramıştır. Başparmağın kirişi, ikinci ve üçüncü
mafsalını kavramıştır. İkinci adale, bunun üstünde, bundan küçük olup, pazu
kemiğinin ucu içinden çıkıp, bilek altına bitişmesi azdır. Bileğin üt
yüzeyi ki, iç ve dış tarafa müşterektir, onun üzerinden geçip, baş parmak
tarafına ulaştıkta; içeriye meyledip, kirişlerini dört parmağın
mafsallarına gönderiştir. Ta ki onları kavrasınlar. Ama üçüncü adale,
kavramak için değildir. Lakin kirişiyle avuç içine girip, aya içinde
genişlemiş ve yayılmıştır. Ta ki el ayasına dokunma ve his duygusu bahsedip,
ki bitmesinden ani olup alma ve yakalamada kuvvet ve metanet vere.

Altıncı Madde

El ayasındaki adaleleri ve faydalarını bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdi ki: Kol
adalelerinden başparmağı kavramak için bir tek adaleye ihtiyaç olup, dört
parmak, ikişer adale ile kavranmış olmalarında hikmet budur ki, dördünün en
önemli işleri, kavramaktır. Başparmağın ise en lüzumlu işleri, açılmak ve
işaret parmağından uzaklaşmaktır.
El ayasının kendinde olan adaleler, onsekiz bulunmuştur ki, biri birinin
üzerinde iki saf kılınıp, tertip ile düzen olmuştur. Birinci saf,
el ayasının iç aşağısında ve bu saf, el ayasının dış üstünde kılnmıştır. Ama
aşağı safta muntazam olan yedi adaledir ki, biri, parmakları üst tarafa
çekip, meğilli edenlerdir. Başparmağın adalesi bilek kemiklerinin
evvelinden çıkıcıdır. Altıncı adalesi, kısa ve geniş bulunup, lifi kıvrımlı
kılınmıştır ki, ucu ve ortası hizasında tarak kemiğine bağlanmıştır.
Kirişi, başparmağa bitişik olup, onu aşağıya göndermiştir. Yedini adalesi,
küçük parmak yanında olan tarağın kemiğinden çıkıp, küçük parmağı aşağı
indirmişti. Bu yedi adaleden hiçbiri parmakları kavramak için değildir.
Belki beşi yukarı kaldırmak ve ikisi indirmek içindir. Ama üst safta
muntazam olan onbir adaledir ki, sekizinden her ikisi, dört parmak
mafsallarından evvelki mafsallarına, biri birinin üzerinde bitişiktirler. Ta
ki evvelki mafsalları sağlam kavrayalar. Ama üçü başparmak ile küçük
parmağa üçer adale indirici tayin olunup, geri kalan üçünün her birine
ikişer adale indirici verilmiştir. Her parmağın kavrayıcısı dört,
kaldırıcısı birer adale yaratılmıştır.
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

37-BÖLÜM:037:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Karın ve bel adalelerini, tenasül uzuvlarının, ayak ve ayak parmaklarının
adaleleri keyfiyetini; bunların hareketlerini ve faydalarını yedi madde ile
açıklar.

Birinci Madde


Bel adalelerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki anatomi bilginleri demişlerdir ki: Beli hareket
ettiren adalelerin bazısı, onu, ön tarafa ve bazısı arka tarafa eğer ve
büker. Belin diğer hareketleri dahi bu iki hareketten hâsıl olur.
Beli, ön tarafa eğen adaleler iki çifttir. Bir çifti üst tarafta
konulmuştur. O, boynun ucunun hareket ettiren adalelerden bilinmiştir. Bu
çift, yemek borusunun iki tarafından geçip, alt tarafı, göğsün üstteki
omurlarından beş omura bitişip, üst tarafı boyun ve başa gelmiştir. Bunun
ikisi dahi göğsün onuncu ve onbirinci omurlarından çıkıp, aşağıya inip,
beli ön tarafa ziyadece eğik eder. Beli arka tarafa eğik ve bükük eden iki
adaledir ki, onlara, belin iki adalesi derler. Her biri yirmiüç adaleden
meydana gelmiştir. Zira ki bu iki adalenin her birine, birinci omurdan
gayri, er bir omurdan birer adale gelmiştir. Şu halde bu adalelerin hepsi,
itidal üzere uzasalar, beli düz olarak tutarlar. Eğer ifrat ile uzasalar,
beli arka tarafına eğik ve bükük ederler. Eğer sadece bir tarafta olan
adaleler hareket edip, uzasalar, bel o zamanda öbür tarafa eğiklik ve
bükülür. Bu ad geçen adaleler, belin diğer normal hareketlerine kafî
gelmişlerdir. Zira ki belin her semtine eğilip, bükülmesinde, ön ve arka
hareketlerine uyumu bulunmuştur.

İkinci Madde


Karın adalelerini bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Karın adaleleri
sekiz adaledir ki, nice faydaları müşterektir. Bir faydası mesanede bulunan
fazla idrarı ve rahimde bulunan cenini tutma ve korumaya yardım etmektir.
Bi faydası dahi diyaframa destek olup, kuvvet verip yel ve kabızla dolu
oldukta, yardımcı olmaktır. Bir faydası dahi mideyi ve bağırsakları
sıcaklıkları ile ısıtmaktır. Şu halde o sekiz adaleden bir çift düz adale
hançere kıkırdağı yanından düz olarak inip, lifi kasığa varıncaya
dek uzunlamasına uzamış olup, etrafını kasık üzerine yaymıştır. Bu çiftin
cevheri, başlangıcından sonuna dek ettendir. iki adale dahi, karın
üzerinde uzanmış olan perdenin üzerinden çıkıp, o uzamış iki adale ile
enlemesine dik açılar üzere kesişip, aşağıya gitmiştir. İki çift adalesi
dahi bu adalelerin kıvrımı üzere dik olup, her biri bir tarafta, sağ ve
solda bulunmuştur. Her çifti iki adaledir ki eğeden kasığa dek, koltuk
altından hançere kıkırdağını dek çapraz olarak kesişip, iki adalenin iki
tarafı sağ ve soldan kasık yanında kavuşup; öbür ikisinin iki tarafı dahi
hançere yanında kavuşmuştur. Bu ikisi her taraftan iki geniş adalenin et
cüzleri üzerine konulmuştur. Bu iki çift adalenin dahi cevherleri, ta düz
adaleye perde gibi geniş kirişlerle temas edinceye dek ettendir. Bu iki
çift, geniş adale üzerine konulan iki uzun adale üzerine konulmuştur. Bu
dahi Allah'ın sanatı bilinmiştir.

Üçüncü Madde


Tenasül adalelerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Erkekler içi
iki husye adaleleri dört bulunmuştur. Onları korumak ve kaldırmak için
yaratılmıştır. Ta ki husyler aşağı sarkmayı, gevşeklikle aşağı inmeyip,
çarpmalardan yumurtalar korunmuş olsun. Şu halde onun her biri için bir çift
adale tayin olunmuştur. O yumurtalar sert olup, tabiatleri sıcak bulunduğu
için, dumanından erkeklerin yüzünde sakal bitmiştir. Zira ki, yumurtası
olmayanın veya sıcak olmayanın sakalı olmaz. Yumurtalar koparılsa, sakalı
varsa dökülür, kalmaz. Ama kadınlar için onlara bir çift adale yeter. Zira
ki onların iki husyesi, erkeklerinki gibi dışarıda asılı değildir, içerde
yapışıktır. Şu halde her bir husye için bir adale tayin olunmuştur. Ama
rahimin ağzı üzerinde ir adale vardır ki, onun lifi oldukça geniş olup
rahmi ve ağzını tümde kuşatmıştır. Bu adalenin bir faydası, hayza dek
rahmin ağzını sağlam kavrayıp, rahim kanını onda hapsetmektir. Hayz zamanı
olduğunda gevşemektir. Ta ki toplanmış kandan rahim boşalsın ve
temizlensin. Bir faydası dahi cima anında gevşemektir. Ta ki rahmin ağzı
açılıp, nutfeyi çekip, içine alsın. Sonra rahmin ağzını yine sağlam
bağlayıp, cenini korumaktır. Ta ki doğum zamanı gelsin. Bundan sonra
oldukça gevşek ve yaygın olmaktır. Ta ki doğum mümkün olsun.
Mesane ağzı üzerinde bir adale vardır ki, onun dahi lifi enli olup, mesaneyi
ve ağzını kuşatmıştır. Bu adalenin faydası, idrar vaktine dek idrarı
hapsetmektir. Kaçan idrar dökmek istense, bu adale gevşeyip, karın
adaleleri dahi mesaneyi sıkıp, itme kuvvetinin yardımıyle idrar ondan çıkar,
akar.
Zekeri hareket ettiren adale iki çifttir ki, bir çifti kasık kemiğinden
bitip, zekerin iki yanından geçmiştir. Vakta ki bunlar gevşek olurlar,
idrar yolu açılıp, genişlik bulur. O zaman ondan idrar ve meni kolaylıkla
akar. Bir çifti yine kasık kemiğinden bitip, zekerin kökünde kıvrımlarla
bitişmiştir. Şu hale bunun ikisi beraber uzasa, âlet düz olarak yayılır.
Eğer yürekten şehvet rüzgârı gelip, zekerde olan damarlara dolduysa, âlet
kıvama gelir. Eğer şiddetle dolduysa, âlet büyük ve sert olup, kasık
tarafına eğik olur. Eğer bu uzama adı edilen çift adalenin birine ârız
olduysa, âlet öbür tarafa meyl ile yayılır.
Makat adaleleri dörttür ki, biri onun çıkışı etrafını tutmuştur. etine
gayet karışması gereklidir. Bu adale, kesenin ipi gibi makatın etrafına
toplama ve büzme ile kapamış ve düğümlemiştir. Menfezde kalan fazlalığı
sıkma ve indirme ile atmıştır. Onda bir adale daha konulmuştur ki, sözü
edilen adalenin üzerinde yani makatın içinde olup, bacak tarafında zekerin
köküne bitişip; kadınlarda fercin etrafını kuşatmıştır. Bu iki adalenin
üzerinde bir çift adale vardır ki, makatın etini kaldırıp, içeriye çekmek
içindir. Bunun gevşemesi ile makat dışarıya çıkar bulunmuştur. Bu
adalelerin hepsi şekil verici ve hakîm olan Allah'ın icadı bilinmiştir.

Dördüncü Madde


Oyluk adalelerini ve hareketlerini bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki: Anatomi bilginleri demişlerdir ki: Oyluğu hareket
ettiren adalelerin büyüğü onun mafsalını yayan ve açan adalelerdir. Sonra
onu kapayan adalelerdir. Zira ki, işlerin en önemlisi oyluğun yayılması ve
kavranmasıdır. Yayılma ile ayağa kalkma hasıl olduğundan yayılma kavramadan
daha önemlidir. Bundan sonra oylukları birbirine yaklaştıran büyük
adalelerdir. Sonra oyluğu arka tarafına eğik eden adaleler büyüktür.
Oyluk mafsalını yayan adalelerin en büyüğü, bedende olan adalelerin
hepsinden daha büyüktür. Bu bir adaledir ki, kuyruk sokumu kemiği ve kasık
kemiğini kuşatıp, oyluğun arka ve iç taraflarına bitişik olup, diz kapağına
dek ulaşmıştır. Bunun liflerinin başlangıç yerleri muhtelif olduğundan
türlü işleri dahi muhtelif olmuştur. zira ki, bazı lifinin başlangıcı kasık
kemiğinin altından olup, oyluğu iç tarafa meylettirerek, yaymıştır. Bazı
lifinin bitiş yeri bunun bir miktar üstünden olup, oyluğu ancak üst tarafa
kaldırmıştır. Bazı lifinin bitiş yeri bunun az üstünden olup, oylu iç
tarafa imale ile kaldırmıştır Bazı lifinin bitiş yeri kuyruk sokumu
kemiğinden olup, oyluğu düz olarak yayar. Bir adalesi, kuyruk sokumu
mafsalını önünden yana kuşatıp, oyluğu yine düz olarak yaymıştır. Bir
adalesi kuyruk sokumu mafsalını arkadan yana kuşatmıştır ki, üç enli
kirişi ve iki ucu vardır Bu üç kirişin bitiş yerleri leğen kemiğinden,oyluk
kemiğinden ve kuyruk sokumundandır ki, o makat yanında olan büyüktür. Bu
üç kirişten ikisi ettendir, birisi zardandır. İki ucu oyluğun tepesinden
öbür cüz'üne bitişiktir. Şu halde bu adale eğer, bir tarafı ile çekerse,
oyluğu kendine meyl ile yayar. Eğer iki tarafı ile çekerse, oyluğu düz
olarak yayar. Bir adalenin bitiş yeri leğen kemiğinin bütün yüzeyinden
olup, büyük çıkıntının üst semtine bitişip, bir miktar ön tarafta uzadıkça;
oyluğu içe doğru eğerek yayar. Bunun benzerleri adaleler önce küçük
çıkıntının altına bitişip, ondan inip, evvelki adalenin işini görürler. Bu
adalenin farkı budur ki, bunun yayılması az ve eğilmesi çoktur. Çıkış yeri
leğen kemiğinin dış altındadır. Bir adalesi dahi oyluk kemiğinin altından
arka tarafına eğik bitip, oyluğu o tarafa az bir meyil ile ve iç tarafa çok
meyil ile yayar.
Oyluk mahsalını kavrayan adalenin biri, oyluğu iç tarafına az meyil ile
kavrar Bu bir düz adaledir ki, leğen kemiğinden bitip, ondan inip, iki
kirişinin biri metin kemiğinin sonuna, biri küçük çıkıntıya bitişmiştir.
Bir adalesi kasık kemiğinden bitip, küçük çıkıntının alına bitişmiştir. Bir
adalesi dahi, bu ikinci adalenin tarafına kıvrım üzere uzayıp, büyük
çıkıntıdan yir cüz gibi olmuştur. Dördüncü adalesi leğen kemiğinden dikilen
dik nesneden çıkıp, oyluğu kavrayarak baldırı dahi çekmiştir.
Oyluğu iç tarafa eğen adalelerin bazısı yayma ve kavrama bahsinde
açıklanmıştır. Bu tür hareket ettirmenin bir hususi adalesi vardır ki,
kasık kemiğinden bitip, oldukça yuvarlak olup, dize ulaşmıştır. Oyluğu dış
tarafa eğen iki özel adaledir ki, bitiş yerleri enli kemiktendir Oyluğu
arka tarafa eğen yine iki adaledir ki, biri kasık kemiğinin dış tarafından
ve biri iç tarafından çıkıp, birbirine kavuşma ile kıvrımlı olup, büyük
çıkıntının sonu yakınında olan çukur yerde etle karışmıştır. Bunların
hangisi çekerse, oyluk az yayılma ile onun tarafına meyl eder. Eğer ikisi
birlik çekerlerse, oyluk düz olarak arka tarafına eğik olur. Bütün bunları
ibretle düşünen kimse Allah Taâlâ'nın şaşırtıcı sanatını bilir.
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

Beşinci Madde


Diz mafsalı adalelerini ve hareketlerini bildirir.

Ey aziz malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Diz mafsalını
hareket ettiren adalelerin üçü oyluk önünde konulmuştur. Bunlar oylukta
bulunan adalelerin en büyüğü ve en nefisi bulunmuştur. İşleri yaymak
bilinmiştir. Bu üç adalenin biri iki kat gibi görünmüştür. Bunun iki ucu
vardır ki, biri büyük çıkıntıdan ve biri oyluk önünden bitmiştir. Ve bu iki
ucun biri etten olup, kiriş olmadan diz kapağı kemiğine bitişmiştir. Öbür
ucu zardan olup, oyluğun iç tarafında son bulmuştur. Kalan iki adalenin
birisi oyluğu kavrayan adaleler ile açıklanmıştır ki, leğen kemiğinden olan
köprüden çıktığı bilinmiştir. İkincisi, dış çıkıntıdan bitip, diz kapağı
kemiğini kuşatarak, altında olan cüzlere metanet vermek için gitmiştir.
Ondan baldır kemiğine yetip, dizi yayma ile baldırı uzatmıştır. Bir yayıcı
adalesi kasık kemiği bitişiğinden çıkıp, oyluğun iç tarafından kıvırım
üzere inip gitmiştir. Baldır kemiğinin üstünden olan çukura yetmiştir.
Baldırı, iç tarafına eğime yayıp, bir diğer adale oyluk kemiğinden
yetmiştir. Dış taraftan oyluk üzere inip, sözü edilen adalenin mukabiline
yetmiştir. Odan geçip, derin yere gitmiştir. Baldırı dış tarafına eğim ile
yaymıştır. Eğer bu ikisi bereler yaysalar, baldırın yayılması düz olur.
Baldırı kavrayan adalelerde biri, bir ince ve uzun adaledir ki, leğen
kemiğinden, kasık kemiğinden bitmiştir. Yayıcı iç adalenin bitiş yerine
leğen kemiği ortasında bulunan köprüye yakın gitmiştir. Odan dizin iki
tarafına kıvrım üzere girip, ondan giren dışa gelmiştir. Diz altı çukurunda
son bulup, ona yapışmıştır. Bununla baldır, üst tarafa çekilip, ayağı,
ucuna doğru meyillendirmiştir. Üç adalesi dahi vardır ki, biri içte, biri
dışta ve biri ortada bulunmuştur. Dıştaki ile ortadaki, ayağı dış tarafına
eğim ile kavramıştır. Ama içtekinin bitiş yeri oyluk kemiği tabanından
olup, kıvrım ile oyluğun gerisine geçip, ta iç tarafta baldırda olan oyuğa
varıp, ona bitişmiştir. Onun rengi, yeşile yakın gelmiştir. Dıştaki ile
ortadakinin bitiş yerleri, yine oyluk kemiğinin tabanından olup, ondan
yetmiştir. Lakin bunun ikisi çukur cüze bitişmede, dıştan yana meyl
etmiştir. Diz mafsalında gömülmüş bir adale vardır ki, ortadakinin
yardımına yetmiştir? Şu halde bu sanatları seyreden hayrete gitmiştir.
Kendine gelip acayip hikmet seyretmiştir. Bedeni tanımakla, kendini tanımaya
yetmiştir.

Altıncı Madde

Ayak mafsalını hareket ettiren adaleleri bildirir.

Ey aziz, maum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Ayak mafsalını
hareket ettiren adalelerin bazısı, ayağı üst tarafına kaldırır. Bazısı
aşağıya kaldırır. Ayağı aldıranlarda bir büyük adale vardır ki ayağın iç
önünde konulup, ayak ucunun dış cüzünden bitip, başparmak tarafına geçme
ile baldıra meyilli gitmiştir. Baş parmağın köküne yakın yere bitişip,
ayağı kaldırmıştır. Bir adale yine dış ucundan bitip, ondan bir kiriş
yetmiştir. Küçük parmağa yakın yere bitişip, ayağı kaldırmıştır. Özellikle
birinci adale buna mutabık olunca, ikisi birlik ayağı düz olarak
kaldırmıştır.
Ayağı aşağıya indiren adalelerin bir çifti, oyluk ucundan bitip, sonra
bitişip, ayağın öbür içine meyledip, et yolmuştur. Onlardan bir büyük kiriş
bitip, topuk kemiğine bitişmiştir. Topuk kirişi nâmıyle şöhret bulmuştur.
Şu halde bu kiriş, topuğu dış tarafına kıvrımlı çekici olmuştur.
Ta ki ayak, yer üzerinde sâbit olsun. Buna bir adale yardımcı olmuştur ki,
rengi patlıcanî olmuştur. Dış uçtan bitip, kiriş göndermeksizin et olduğu
halde kendi inip, topuk arkasına birinci adalenin birleştiği yerin üstünde
bitişmiştir. Eğer bu iki adaleye veya kirişlerine bir âfet ârız olsa, ayak
kötürüm olur. Bir adale dahi topuk ucunu içinden bitip, aşağıya gidip, iki
kiriş ayrılmıştır ki, biri başparmak önünde bilek altına bitişmiştir. Şu
halde bu kirişle ayak, aşağı düşmüş ve toplanmıştır. İkinci kiriş, birinci
kirişi geçip, başparmağın evvelki mafsalına gidip, onu iç tarafa kıvrımlı
yaymıştır. Oyluğun dış ucundan bir adale bitip, bu iki adalenin birine
yetmiştir. Sonra baldırın içini geçtikte; yine ondan ayrı gitmiştir.
Kirişi, ayağın aşağısına geçip, ayağın içine yayılan adale gibi bu dahi
ayağın altına tamamıyle yayılıp, kuşatmıştır. Ta ki el ayasında bulunan
faydalar, ayak tabanında da bulunsun. Bu sanatlarda nice hikmetler
bilinsin. Allah'ın kudretinden nice ibretler alınsın. Sâni ve hakîm olan
Allah münezzehtir, denilsin. Her ayıp ve noksandan tenzih ve takdis
olunsun. Şanının azametine huşu ile huzu' kılınsın.

Yedinci Madde

Ayak parmaklarının adalelerini bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Ayak
parmaklarını hareket ettiren adalelerden çoğu, kavrayıcı adalelerdir.
Onların biri topuğun dış ucundan bitip, onun üzerinde uzama ve inme ile
gitmiştir. Bir kiriş göndermiştir ki, iki kirişe bölünüp, ortası ile küçük
parmağı kavramıştır. Bir adale dahi budan küçük olup, baldır gerisinden
gelip, ayak sırtına bir kiriş göndermiştir ki, yine iki kirişe bölünüp,
orta parmak ile küçük parmağı kavramaya gitmiştir. Bundan sonra bu iki
kısmın her birinden birer kiriş ayrılıp, öbüründen ayrılan kirişe bitişip,
ikisi bir kiriş oldukta; başparmağa gelip, onu kavramıştır. Üçüncü adale ki,
yukarıda geçmiştir. O, iç topuğun dış tarafından bitmiştir, iki topuğun
arasından aşağıya inmiştir. Bir cüzünü, ayağı kavramak için göndermiştir.
Öbür cüzünü başparmağı kavramak ve hareket ettirmek için onun evvelki
boğumuna indirmiştir. Bunlar baldır kemiği üzerine konulup, parmakları
kavramak ve hareket ettirmek için kılınmıştır.
Ayak topuğunda konulan adalelerden, on adale, beş parmağa gelip, her birine
sağ ve soldan bitişik bulunmuştur. Şu halde eğer ikisi birlik hareket
ederlerse, parmağı düz olarak kavrarlar. Eğer biri yalnız hareket ederse,
kedi tarafına eğimle kavrar. Dört adale bilek üzerinde konulup, her biri
bir parmağa bitişip, onu kavramıştır. İki adale dahi baş parmak ile küçük
parmağa has olup, onları kavramaya yetmiştir. Ayağı kavrayan adalelerin
çokluğunda hikmet budur ki: Parmakların hepsine sağlamlık ve kuvvet
vermiştir. Ta ki oturmada ve kalkmada bedenin ağırlığına metanetleriyle
mukavamet edeler. Yürüme durumunda iyi gidişle, düzen üzere gideler. ayak
parmaklarının adalelerinden beş adale, ayağın üstünde konulmuştur. Ta ki
parmakları dış tarafa eğeler. Beş adale dahi ayak altında konulup, her
biri, iç yarıktan kendine yakın olan parmağa gidip, onu iç tarafa eğmiştir.
O halde, insan edeninde bulunan dörtyüzyirmi adet iradî ve ihtiyarî
hareketlerin tamam ve kemaline vâsıta olan adalelerin hepsi açıklandığı
üzere tamam, beşyüz otuz adet adaleye ulaşmıştır. (Yaratıcı ve şekil verici
olan Allah münezzehtir.) Bu ne sanattır ki bu şaşırtıcı tertip üzere, böyle
nizam bulmuştur. Hakka ki, bunu düşünen akıllı kimse çok ibret almıştır. Bu
sanattan sanatkârını bilmiştir. (Ey Allah'ımız! Bizi işlerini düşünenlerden
kıl. Vücununun cüzlerini senin nimetlerinden görenlerden kıl. Nimetlerine
şükredenlerden kıl. Seni isimlerinle zikreden, sıfatlarınla tanıyan, kazâna
rıza gösteren, bütün durumlarda senin rızanı isteyen kimselerden ki.
Sübhanallahi ve bi hamdihi Sübhanallahü'l-azim.)
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

38-BÖLÜM:038:
DÖRDÜNCÜ BAHİS

Sinirlerin, atar ve toplar damarların keyfiyetini; bedenlerin kuvvetlerini,
kıyafetle insanların ahlâk ve tavırlarının bilinmesini; uzuvların şekil
farklılığı haseiyle olan insanî vasıflar; uzuvların çekme ve seyrilmesine
bağlı olan durumları beş bölüm ile hakimâne tafsil eder.

BİRİNCİ BÖLÜM


Sinirlerin bitme yerlerini ve faydalarını beş madde ile açıklar.

Birinci Madde


Sinirlerin konuluş hikmetlerini ve şekillerini bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Bedende olan
sinirlerin bazısının faydası, bizzat; bazısının dolaylıdır. Zatî olan
faydası budur ki, sinirler vasıtasiyle dimağ, diğer uzuvlara his ve hareket
bahşeder. Dolaylı olan faydası budur ki, eti sağlam ve bedeni kuvvetli
etmiştir. Sinirlerin köklerinin başlangıç yeri dimağ, dallarının bitiş yeri
insan cildidir. Dimağ (beyin) iki yönle sinirlerin başlangıç yeri olmuştur.
Zira ki dimağ sinirlerin bazısına bizzat başlangıç bulunmuştur. Bazısına,
kendisinden omurga omurlarına akan omuriliğin vasıtasıyle başlangıç yeri
bilinmiştir. Ama dimağın kendisinden biten sinirlerde ancak baş, yüz ve iç
organlar his ve hareket bulmuştur.
Diğer uzuvların sinirleri, omurilikten his ve hareket almıştır. Gerçekte
ki, o şânı celil olan, ihsanı genel olan Hannan ve Mennan Allah Taala
hazretleri, lutf ve inayet edip, dimağdan iç organlara inen hareket
sinirlerini koruma ve himayede büyük ihtiyat etmiştir. Zira ki
başlangıçlarından uzak oldukları için, ziyade metanet gerektiğinden, üç
yerde kıkırdaklarla sinir arasında kıvamı orta olan cisimler ile
perdelemiştir ki: Birinci yer hançere, ikinci yer kaburgaların kökleri,
üçüncü yer göğsün altıdır.
Dimağın sair sinirlerinden o sinir ki, onun faydası azaya his vermektir.
Ama başlangıç yeride bulunan tesiri kavrayıcı ve kuvvetli olmak için o
sinir kastedilen uzva en yakın tarafından girmiş ve bitişmiştir. Bu his
sinirleri ziyade yumuşak oldukça, his kuvvetini ziyade eda ederler.
Metanete muhtaç oldukları için bunlar, hareket sinirleri gibi sert ve metin
olmayıp, latif ve yumuşak bulunmuştur. Dimağın önü, öbür tarafından daha
yumuşak ve ziyade hassas olduğundan, his sinirleri önden, hareket sinirleri
öbür taraftan yaratılmıştır. Yaratıcı ve şekil verici olan Allah Taala'nın
bu işlerinden çok ibret alınmıştır.

İkinci Madde


Dimağdan biten karşılıklı sinirleri bildirir.

ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Dimaın
kendisinden biten sinirlerin hepsi, yedi çift sinir bilinmiştir. Birinci
çifti koklama âletinin başlangıcı olan, meme ucuna benzer iki çıkıntı
yakınında dimağdan ön boşluğun içindendir ki, o bir küçük boşluktur. Bu
çiftin solundan biten teki sağına, sağından biten teki soluna gelip, biri
birine kavuşup, çapraz şekilde kesişmiştir. Sonra bükülüp, sağdan biten sağ
göze, soldan gelen sol göze gitmiştir. Züccâciye (camsı) adı verilen
rutubeti kuşatmak için ağızları geniştir. Bu kesişmenin faydası üçtür. Biri
budur ki, iki gözün birine akan ruh, öbürüne dahi akmasın. Birine âfet
erdiğinde, öbürü onun yerini tutsun. Onun için bir göz kapandığında, açık
gözün görüşü kuvvet bulur. Zira ki kapalı gözün nuru ona akar. İkinci
faydası, iki gözün kavraması birlikte olup, ikisinin görüşü, kesişme içinde
tek görüş olsun. Ta ki görünen bir nesne müşterek çizgide bir şekillensin.
Onun için şaşı kimse bir nesneyi iki görür zira ki, onun bir gözü üst
tarafa, bir gözü alt tarafa kayıp, göz ile kanalın kesişmesine doğru nüfuzu
bâtıl olmuştur. Müşterek çizgi önünde, sinir kırılmasından bir başka çizgiyi
vücut bulmuştur. Üçüncü faydası budur ki, sözü edilen iki sinir, biri birine
dayanak olup, biri birini dayanma ile kuvvet bulsun ve bir yaklaşma ile
bitiş yerleri göze yakın olsun.
Dimağ sinirlerinin ikinci çifti, açıklanan birinci çiftin bitiş yeri
arkasından, dış taraftan bitip, gözü kuşatan çukurun deliğinden çıkıp, göz
adalelerine bölünmüştür. Bu çift sinir gayet kalın bulunmuştur. Ta ki onun
kalınlığı başlangıcına yakınlığından lazım gelne yumuşaklığına mukavamet
kılsın. Onunla kuvvet bulup, hareket ettirmeye gücü yetsin.
Gözün on tabakasının tafsili uzun olup, bu özetleme dahi Mevla'nın
kudretinin kemaline delil olduğundan, azanın açıklanmasında uzatmaya hacet
kalmamıştır. Yaratıcı, bâri, şekil verici ve güçlü olan Allah müezzehtir.
Hiçbir şey onun dengi değildir. O işiticidir, görücüdür. Ne güzel Mevla, ne
güzel yardımcı. Ey Rabbimiz, bağış senden, dönüş sana! Büyük ve yüce
Allah'dan başka güçlü ve korkulacak yoktur.

Üçüncü Madde


Dimağdan biten sinirlerin geri kalan beş çiftini bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Dimağ
sinirlerinden üçüncü çift, müşterek bir çizgiyle dimağın önü, arkası ve
tabası arasından bitip, önce dördüncü çifte bir miktar karışıp, ondan
ayrılıp, dört şubeye bölünmüştür. Evvelki şubesi, açıklanacak boyun damarı
girişinden çıkıp, boyundan inip, mide zarını geçip, onun altında bulunan
organlarda dağıtılmıştır. İkinci şubesi, elmacık kemiği deliğinden çıkıp,
ayrıldıkta; açıklanacak beşinci çiftten ayrılan sinire bitişmiştir. Üçüncü
şubenin maksadı, yüz önünde konulan sinirler olup, ikinci çift çıktığı
delikten önemi sinirler olan birinci çiftin boş menfezinden geçmeyip,
izdiham ile onun boşluğunu doldurmuştur. Şu halde bu şube, o delikten
ayrıldıkta; üç kısma bölünmüştür. Birinci kısmı göz pınarına meyledip,
elmacıklar, iki göz pınarı, iki göz kapağı, kaşlar ve alın adalelerine
bitişmiştir. ikinci kısmı, göz ucu yanında olan deliklerden burun içine
geçip, burnun içi tabakasında gömülmüştür. Üçüncü kısmı büyük olup, elmacık
kemiğinde bulunan boşluğa inip, iki kol olmuştur. Bir kolu, ağı ziçi
boşluğuna girip, üs dişlere ve onların köllerinde olan etlere dağılma ile
ulaşmıştır. Öbür kolu, onda olan elmacığın, burun uçlarının ve dudağın
derisi gibi görünen uzuvlara dağılmıştır. Bunlar, üçüncü çiftin üçüncü
şubesinin üç kısmıdır. Ama onun dördüncü şubesi, üst çene deliğinden dile
geçip, dış tabakasında dağılıp, dil ondan tatma duygusunu bulmuştur. Onun
ziyadesi, alt dişler arasıda ve köklerinde bulunan etlerine, alt dudağın
içine dağılmıştır. Dile gelen şube, göz sinirinden inme olduğundan daha
sert olmuştur. Bunu sertliği, onun kalınlığına eşit olup, muadil gelmiştir.
Dördüncü çiftin bitiş yeri, üçüncü çiftin gerisinden dimağın tabanına
eğimli olmuştur. Üçüncü çifte bir miktar karışıp, sonra ondan ayrılmakla
damağa çıktıkta, bundan damak his bulmuştur. Bu dördüncü çift, üçüncü
çiftten daha küçük ve daha sert olmuştur.
Beşinci çiftin her bir siniri, bir çift olup, dimağın iki tarafından
biterek vücut bulmuştur. Bunun her bir çiftinin birinci kısmı kulağın iç
perdesine dayanıp, onun içinde hepsi dağılmıştır. Kulağa duyma hissi ondan
gelmiştir. İkinci kısım, birinciden küçük olup, hançere kemiğinde âmâ adı
verilen (kör delik) delikten girmiştir. Ortaya çıktıkta; üçüncü çiftin
sinirine karışmıştır. İkisinin çoğu, elmacık adalesi tarafına gelmiştir.
Diğerleri şakak adalelerine varıp, dağılmıştır.
Altıncı çift, dimağın arka tarafından beşinci çifte bitişik bitip, lam
kemiği yivinin sonunda olan delikten çıkıp, üç kısma bölünmüştür. Bir
kısmı, yedinci çiftin hareket ettirmesine yardım için, boğaz adalelerine
ulaşan dile gelmiştir. İkinci kısım, omuz adalelerine dağılmıştır. Üçüncü
kısım, ikisinden daha büyük bulunup, boyun damarının yükseleceği yerde ona
bağlanmıştır. Ondan iç organlara inerken, hançere paraleline geldiğinde,
ondan şubeler ayrılmıştır. Hançereyi kıkırdaklarıyle kaldıran etrafı
üstünde olan adaleleri bitişmiştir. Hançerden yükseldikte; ondan yine
şubeler çıkıp, hançerenin üçüncü kıkırdağını kapayan ve açan alt çevresini
kuşatmış olan adalelere gelmiştir. Onun için tıpçılar nazarında bunun ismi:
Dönen sinir, olmuştur. Bu sinir, omurilikten çıkmayıp, dimağdan inip
gelmiştir. Ta ki düz olup, çekilmesi sağlam olsun. Bu sinir, beşinci
çiftten ve yedinci çiftten olmayıp, altıncı çiftten olmuştur. Zira ki bunun
başlangıcı yumuşak, sonu kıvrımlı olduğundan, bunun gibi sertlik ve düzlükle
inmezler ki, metanet bulup, yükselme ve dönüşe kabiliyetli olurlar. Bu
dönen şubeleri, başlangıçlarından uzaklaştırmanın hikmeti, sertlik ve
kuvvet kazandırmaktır. Dönen sinirlerin en sağlamı, hançereyi, adalelerin
örtüsüne yayıcı olan sinirdir. Sonra bu sinirin ziyadesi, ondan inip,
şubeleri diyafram ve göğsün zar ve adalelerine gidip, onda yürek, akciğer
aort ve atar damarlara dağılmıştır. Ama kalanı diyaframa geçip, açıklanan
üçüncü çiftten inen şubeye iştirakle, iç organların zarlarına dağılıp,
kürek kemiğinde son bulmuştur.
Yedici çiftin bitişik yeri, dimağ ile omuriliğin ortaklaşmasından olup,
çoğu, dili hareket ettiren adalelere gelmiştir. Ondan şubelere ayrılıp,
kalkan kemiğiyle lam kemiğinin ortak olan adalelerine varıp, dağılmıştır.
Azı, bunlara komşu olan sinirlere dağılmıştır. Bu şaşırtıcı tertip ve acaip
bileşim, o yaratıcı Allah'ın kudret ve hikmetiyle nizam bulmuştur.
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

Dördüncü Madde


Boyun omurları omuriliğinden biten sinirleri bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Boyun
omuriliğinden çıkıp, omurlarından ilerleyen sinirlerin hepsi sekiz çift
sinir bilinmiştir.
Birinci çifti, birinci omurun iki deliğinden çıkıp, mücerret adale
uçlarıyle dağılmıştır. Bu çift, ince ve küçük kılınmıştır. Ta ki çıkış yeri
dar olsun ve omur kemiği metaneti üzere kalsın. İkinci çiftin çıkış yeri,
birinci omur ile ikincinin aryasında açıklanan ortak deliklerden
bulunmuştur. Bu çiftin çoğundan uzuv uçları his ve dokunma duygusu
bulmuştur ki, kafanın üstü dolaşıp yükselip, baş önüne eğilmiştir. İki
kulağın duş tabakalarında yerleşip, açıklanan küçük çiftin eksiğini tedarik
kılmıştır. Bunun kalanı boyun arkasında olan adalelere ve geniş adaleye
gelmiştir. Onlar onunla hareket bulmuştur.
Üçüncü çiftin çıkış yeri, ikinci omur ile üçüncü arasında müşterek olan
deliklerdendir ki, her bir siniri, iki kola ayrılıp, bir kolu onda bulunan
adalelere dağılmıştır. Özellikle aş ile boyunu bağlayan adalelere bu
sinirin şuberi gelmiştir. Onda ola omurların dikenlerine yükselip, onların
köküne yapışmıştır. Ondan onların başlarına çıkıp,o susamsılardan biten zar
bağları ile karışmıştır. Ondan geçip, iki kulak etrafına eğilmiştir.
Hayvanların bedenlerinde iki kulağı hareket ettirmek için, iki kulağa
ulaşmıştır. İkinci kolu, ön tarafa eğilip, geniş adaleye gelmiştir. Çıkışa
başladığında, ona damar ve adaleler rastlamıştır. Onlarla metanet ve
sağlamlık bulmuştur. Bu ikinci kol, hayvanlarda şakak ve kulak adalelerine
karışmıştır.
Dördüncü çiftin çıkış yeri, üçüncü omur ile dördüncü arasında müşterek olan
Deliklerden olmuştur. Üzerinde bulunan üçüncü çift gibi bir cüzü öne, bir cüzü
geriye bölünüp, ön cüzü küçük olduğundan, beşinci çifte karışmıştır. Öbür
cüzü, geriye dönüp, o adalelere şubeler gönderip, ondan omurgaya inip, son
bulmuştur.
Beşinci çiftin çıkış yeri, dördüncü omur ile beşinci arasında müşterek olan
deliklerden olmuştur. Yine yukarıdaki gibi iki yok olup, ön kolu küçük
olduğundan yanak adalelerine gelmiştir. Başı, ön tarafa eğilimli edip, baş
ve boyun adaleleri ile müşterek olan adalelere dağılmıştır. Öbür kolu, iki
şube olup, bir şubesi ön kol ile ikinci şube arasında aracı olmuştur.
Omuzun üstlerine gelip, altıncı ve yedinci çiftin birer miktarına
karışmıştır. İkinci şube dahi, altıncı ve yedinci çiftin şubelerine
karışıp, diyafram ortasına geçmiştir.
Altıncı ve yedinci çiftin çıkış yerleri, açıklanan deliklerin düzeni üzere
altında bulunan deliklerden olmuştur.
Sekizinci çiftin çıkış yeri, boyun omurlarının cüzleriyle omurga
omurlarının evvelsi arasında müşterek olan deliklerden olmuştur. Bu üç
çiftin şubeleri, biri birine karışmıştır. Altıncı çiftin çoğu, omuz yüzeyine
gelmiştir. Azı, dördüncü ve beşinci çiftin azlarıyla diyaframa inmiştir.
Yedinci çiftin çoğu gelip, azı beşinci çiftin azlarıyla diyaframa inmiştir.
Yedinci çiftin çoğu gelip, azı beşinci çiftin azıyle baş, boyun ve
omurganın adalelerine ve ondan diyaframa ulaşmıştır. Sekizinci çiftin azı,
omuza galip, çoğu adale ve kola dağılmıştır.
Diyafram, sözü edilen sinirlerden nasibini aldığından hikmet budur ki,
diyaframa gelen yukarıdan indiğinden, bölünmesi kolay olmuştur. Diyaframın
işi önemli olduğundan, sinirleri müteaddit yerlerden gelmiştir. Ta ki bu
başlangıç yerlerine isabet eden âfetle işi bâtıl olmasın. Yaratıcı, bâri,
şekil verici ve şanı yüce Allah her şeyden münezzehtir.

Beşinci Madde


Göğüs ve omurga omurlarının omuriliklerinden biten sinirleri bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Göğüs
omurlarının iliğinden biten sinirlerin cümlesi oniki çift sinir
yaratılmıştır.
Birinci çiftin çıkış yeri, göğüs omurlarından birinci omurla ikincinin
arasında müşterek olan deliklerden bulunmuştur. iki cüze bölünmüştür. Büyük
cüzü, sert adalelere ve kaburgalara dağılmıştır. Küçük cüzü, iki evvelki
kaburgaya uzanıp, boyun sinirlerinin sekizinci çifti eşliğiyle birlik el
taraflarına gelip, kol ve omuzlara ulaşmıştır. Sekizinci çiftin çıkış yeri
ise açıklanan müşterek deliklerden olup, iki cüze bölünmüştür. Bir cüzü,
pazunun dışına yönelip, ona his ve dokunma bahşetmiştir. Bir cüzü dahi
diğer cüzlerle toplanıp, omuz mafsalını ve beli hareket ettiren adalelere
gitmiştir.
Bel omurlarından biten sinirlerin omuza gelmeyen şubeleri, bel ve kaburga
adalelerine gelmiştir. Kaburga omurlarından biten sinirler, ancak
kaburgalar arasında bulunan adalelere ve karın adalelerine ulaşmıştır. Bu
sinirlerin şubeleriyle beraber atar ve toplar damarlara akıp, açıklanan
sinir çıkış yerlerinden hepsi içeri girmiştir.
Katan (kasık) sinirleri, karın ve bel sinirleriyle müşterek bulunmuştur
Zira ki kasık sinirleri, iki cüze bölünmüştür. Onun bir cüzü, üç çift
kılınmıştır ki, adaleler onlarla bilinmiştir. Diğer cüzü, iki çift
bulunmuştur ki, karın adaleleri onlar kılınmıştır. Evelki cüzüne dimağdan
inip, sinir karışmıştır. İkini cüzü ki, karından gelen iki çift adale
olmuştur. On baldırlar tarafına büyük şubeler gönderip, evvelki cüzünün
ikinci çiftinden onlara şubeler gelmiştir. Bir cüzü dahi kuyruk sokumu
sinirlerinin evvelkisinden gelip, hepsi biri birine karışmıştır. Bazıları
kasıkta alıp, bazıları baldırlar aşağısına inmiştir. Ama bedenin arkasında
ve oyluklar içinde çok damarlar ve çok adaleler olduğundan, kasık kemiği
tarafından biten adalelerin bedenin gerisinden ve oyluklar içinden ayaklar
tarafına yolu olduğundan, bacak adaleleri için özel sinirlerden bir cüz,
husyeler içine inen kanala varıp, girmiştir. Ta ki kasık adalelerine
yönelip, ondan dizlere inip gitsin.
Kuyruk sokumudur ki, adaleleri altı çift olduğu şaşırtıcıdır Onun ir çifti,
kasık adalesine karışmıştır. Kalanı beş çift sinir, kuyruk sokumu yanından
biten bir tek sinir, bunlardan hepsi makat, zeker, mesane ve rahim
adalelerine, karın zarlarına, kasık kemiğinin içinin dışa bakan taraflarına
ve kuyruk sokumu kemiğinden gelen adalelere, bütün bunlara dağılmıştır.
Bu bölümde açıklanan sinirlerin sayısı, daha önce anlatılan adalelerin
sayısı miktarı tamamen, beşyüzotuz sinirde son bulmuştur. Açıklanan
bedeninince sanatları, o sâni ve hakîm Allah'ın kudretinin kemaline delalet
edip, insan türüne olan büyük nimetine, beden azalarının cüzleri her an
şahadet kılmıştır. Şu halde bu surette toplanan sanatları seyreden uyanık
kimse, yaratıcısını bilmiştir. Kendisini nimet denizine gark olmuş
bulmuştur. Mevla'sına can ve gönülden muhabbet kılmıştır. Her halde ona
yönelmiştir.
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

39-BÖLÜM:039:
İKİNCİ BÖLÜM


Atar damarların bittiği yerleri ve faydalarını ayrıntılı olarak beş madde
ile açıklar.

Birinci Madde


Yürekten biten atar damarları bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Bedende olan
atar damarlar ki, onlara, şiryan derler. Bunlar hareket eden can
damarlarıdır. Bunların birden maade hepsi hareketli bulunmuştur.
İçindekileri korumak için bütün damarlardan daha sert yaratılmıştır. Zira
ki bunlar, ruh cevherinin kastedilen kuvvetli hareketinin artmasına
yararlar. Bunların bitiş yeri, yüreğin iki boşluğundan sol boşluğu
kılınmıştır. Zira ki sağ boşluğu karaciğere yakın olduğundan gıdayı çekmek
ve sindirmekle meşgul bilinmiştir.
Kalça damarları ki, hepsinden önce ve küçük olmuştur. Yüreğin sol
boşluğundan bitip, akciğerde bölünme ve teneffüs yeri olan derinliğe
gelmiştir. Bu atardamarlar, akciğerin gıdası olan kanı yürekten ona
ulaştırmışlardır. Zira ki akciğer gıdasını yürekten almıştır. Bu damarların
bitiş yeri, yüreğin boyun cüzlerinden kan damarlarına geçecek yerden
olmuştur. Bu damar, ötekilerin hilafınca bir tabakadan vücuda gelmiştir. Ta
ki açılma ve kapanma için daha yumuşak ve daha selis olsun. Akciğer
cevherine, mülayim bunlara mensup olan latif kan, yürekten akciğer içine
saçıldıkta; ondan o saçılma kolaylık bulsun. Açıklanacak kan damarı içinden
akacak kanın ziyade pişmesine muhtaç olduğu gibi bunda ihtiyaç olmaya.
Özellikle bunun yeri yüreğe yakın olmuştur: Buna sıcaklıkla pişiren ısıtma
kuvveti, kolaylıkla ulaşmıştır. Bu kan damarının iki perdesi vardır ki,
çıkış yeri dışından içine nüfuz etmiştir. unun sağlamlığa ihtiyacı
olmadığından iki perde ile yetinilmiştir. Ta ki duman buharının ve sıcak
olarak pişirilmiş kanın akciğer semtine gönderilmesi kolay olsun. ama
açıklanacak boş kan damarı gerçi akciğerin komşusudur, lakin omurga
yakınında, akciğere arka tarafından gelmiştir. Önünden kollara ayrıldıkta;
cüz ve şubeleri akciğer içine nüfuz bulmuştur. Bunlar dahi Bâri Taala
hazretlerinin kudretine delalet edip, inayetinin kemaline şehadet
kılmıştır. Sübhanallah!

İkinci Madde


Yürekten biten büyük atardamarın vücudunu, şubeleriyle el ve avuca çıkışını
bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: büyük atardamar
yüreğin sol boşluğundan bitip, iki şube olmuştur. Büyük şubesi, yüreğin
etrafını tavaf ve devredip, yüreğin cüzleriyle karışmıştır. Küçük şubesi
dahi yüreğin arkasından geçip, azı, sağ boşluğa yayılmıştır. Bu iki şubenin
çokları, yine iki kısım olmuştur ki, küçük kısmı yukarıya çıkıp, büyük
kısmı aşağıya inmiştir. İnen kısmın miktarı, çıkan kısımdan daha büyük
olduğunda bu hikmet bu olmuştur ki, inen kısım, yürekten aşağıda konulan
büyük ve küçük uzuvları sıcaklığıyle yetiştirip, can ve güç vermek
olmuştur. Yüreğin üstünde bulunan önemli uzuvlar, küçük ve az olduğundan,
onları besleyen yukarı çıkan kısım, küçük kılınmıştır. Bu büyük
atardamarın çıkış yeri üzerinde üç sağla kapak vardır ki, yüreğin içinden
onunla beraber dışarı yay çıkıp, ona sağlamlık veregelmiştir. Bu iki kısmın,
yukarı çıkan kısmı, yüreğin üstünde yine iki kısım olmuştur. Bunun büyük
kısmı gerdana çıkıp, ondan sağ tarafa kıvrımlı dönüp, onda olan yumuşak ete
eriştikte; bu dahi üç kısım olmuştur. Bunun iki kısmı, iki sübab olup,
açıklanacak şahdamarlarla boyunun sağ ve solundan başa çıkıp, bölünmede
onlara eşlik etmiştir. Üçüncü kısmı, böğüre ve iki evvelki kaburgalara, üst
boyun omurlarının altısına ve boynun halka kemiğine dağılıp, omuz üzerine
varmıştır. Ondan iki el uzuvlarına inip, onlarda dağılmıştır ve son
bulmuştur. Yukarı çıkan kısmın, küçük kısmı sol omuza çıkıp, hemen büyük
kısmın üçüncü kısmı gibi dağılmıştır. Şu halde atardamarlar vasıtasıyle
beden uzuvları hayat ve can bulmuştur. Yaratıcı ve bâri olan Allah ne
büyüktür ki, bedenlerin bileşimini, tertip ve nizamını türlü uzuvlarla
kılmıştır. Her uzva, can damarlarından hayat, kan damarlarından gıda
bahşetmiştir.

Üçüncü Madde


Baş uzuvlarına çıkan atar damarları bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Bedende olan
atar damarlar ki, onlara, şiryan derler. Bular hareket eden can
damarlarıdır. Bunların birden maade hepsi hareketli bulunmuştur.
içindekileri korumak için bütün damarlardan daha sert yaratılmıştır. Zira ki
bunlar, ruh cevherinin kastedilen kuvvetli hareketinin artmasına yararlar.
Bunların bitiş yeri, yüreğin iki boşluğundan sol boşluğu kılınmıştır. Zira
ki sağ boşluğu karaciğere yakın olduğundan gıdayı çekmek ve sindirmekle
meşgul bilinmiştir.
Kalça damarları ki, hepsinden önce ve küçük olmuştur. Yüreğin sol
boşluğundan bitip, akciğerde bölünme ve teneffüs yeri olan derinliğe
gelmiştir. Bu atardamarlar, akciğerin gıdası olan kanı yürekten ona
ulaştırmışlardır. Zira ki akciğer gıdasını yürekten almıştır. Bu damarların
bitiş yeri, yüreğin boyun cüzlerinden kan damarlarına geçecek yerden
olmuştur. Bu damar, ötekilerin hilafınca bir tabakadan vücuda gelmiştir. Ta
ki açılma ve kapanma için daha yumuşak ve daha selis olsun. Akciğer
cevherine, mülayim bunlara mensup olan latif kan, yürekten akciğer içine
saçıldıkta; ondan o saçılma kolaylık bulsun. Açıklanacak kan damarı içinden
akacak kanın ziyade pişmesine muhtaç olduğu gibi bunda ihtiyaç olmaya.
Özellikle bunun yeri, yüreğe yakın olmuştur: Buna sıcaklıkla pişiren ısıtma
kuvveti, kolaylıkla ulaşmıştır. Bu kan damarının iki perdesi vardır ki,
çıkış yeri dışından içine nüfuz etmiştir. Bunun sağlamlığa ihtiyacı
olmadığından iki perde ile yetinilmiştir. Ta ki duman buharının ve sıcak
olarak pişirilmiş kanın akciğer semtine gönderilmesi kolay olsun. Ama
açıklanacak boş kan damarı gerçi akciğerin komşusudur, lakin omurga
yakınında, akciğere arka tarafından gelmiştir Önünden kollara ayrıldıkta;
cüz ve şubeleri akciğer içine nüfuz bulmuştur. Bunlar dahi Bâri Taala
hazretlerinin kudretine delalet edip, niyetinin kemaline şehadet kılmıştır.
Sübhanallah!

Dördüncü Madde


Yürekten aşağıya inen atar damarın büyük kısmını bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Yürekten beden
uzuvlarına dağıla atardamarın açıklanan büyük kısmı, önce yürekten düz
olarak beşinci omura dayanmıştır. Zira ki onun yeri yüreğin başı karşısında
olmuştur. Adı geçen omurdan aşağıya eğilip, omurga omurları üzerinde inip,
kuyruk sokumu kemiğine ulaşmıştır. Bu büyük kısım inerken yüreğin sağ
boşluğunda dağılan atardamar, göğsün hizasına geldikte; bir küçük şube
göndermiştir ki akciğerin göğüsten olan tarafına dağılıp, akciğerin soluk
borusu etrafına dahi ulaşmıştır. Sonra bu inen kısım, göğsün hizasında olan
omurlara geldiğinde, her birine birer şube göndermiştir ki, omurilik ve
kaburga aralarına dağılmıştır. Sonra göğsü geçtikte; ondan iki atardamar
ayrılıp, sağ ve soldan diyaframa gidip, onun cüzlerine ayrılmıştır. Sonra
bu inen kısımdan atardamar uzanmıştır ki, bir şube karaciğere, bir dalağa,
biri dahi makada ulaşmıştır. Karaciğer şubesi ondan geçip, mesaneye dahi
gelmiştir. Sonra bu inen kısımdan bir atardamar uzanmıştır ki,
bağırsakların çevresinde olan ince deriyi bulmuştur. Sonra bu inen kısımdan
üç atardamar ayrılmıştır ki, en küçüğü özellikle sol böbreğe gelmiştir. o,
bundan hayat bulmuştur. O böbreğin liflerine ve onu kuşatanlara
dağılmıştır. O iki büyüğü, iki böbrek içine girmiştir. Onlardan iki böbrek,
kan suyu gibi karaciğeri anlatılan biçimde çekici olmuştur. Zira ki
karaciğerin içinde ikinci hazımdan kıvama gelmeyen kanın latif suyu,
böbreklere dolup, ondan gıdalardan aldıkta; onlarda kalan kesif su,
mesaneye gelmiştir. böbreklerden dahi iki damar ayrılıp, erkeklerde ve
kadılarda tenasül uzuvlarına inmiştir. Sağ böbrekten ayrılan, sağ yumurtayı
bulmuştur. Sol böbrekten ayrılan sol yumurtaya gelmiştir. Sonra bu inen
kısımdan birçok damarlar ayrılıp, düz bağırsağın çevresinde bulunan çaba, o
damarlara ayrılmıştır. Şubeleri, omurlar deliklerinde omuriliğe girip, onda
hepsi dağılmıştır. Sonra bu inen kısımdan üç damar uzanıp, ikisi leğen
kemiğine, birisi tenasül organı cildine varıp, onda dağılıştır. Sonra
inenin kökünden bir küçük çift atardamar ayrılıp, erkeklerde ve kadınlarda
öne gelmiştir. Onda olan damarlara karışmıştır. Sonra inenin kökünden ki,
büyük kısımdır, o, omurga omurlarının sonuna vardıkta; açıklanacak
damarlarla birlik iki kısım olmuştur. Bir kısmı sağa, bir kısmı sola,
gidip, her biri kuyruk sokumu kemiğini kuşatıp, onda iki oyluğa inmiştir.
Her birinden kuyruk sokumu altında birer şube ayrılıp; biri mesaneye, biri
göbeğe ulaşmıştır. Göbek yanında biri birine kavuşup, ikisinden birçok
kollar ayrılmıştır. Bazısı kasık kemiği üzerinde konulan adalelere
dağılmıştır. Bazısının uçları, mesane yolundan erkeklerde düz olarak âlete
gelmiştir. Kadınlarda önlerin ucuna gelip, içe katlanıp, yine onda
yapışmıştır. Ondan bir küçük çift kalmıştır ki, rahme gelip, girmiştir.
Sanatlarının benzersizliğinde akılları hayrete düşüren Allah münezzehtir.
İnsanı, kusursuz olarak en güzel suretle suretlendiren Allah münezzehtir.
Onlardan bir kısmını erkek, bir kısmını kadın yapmıştır. Acizlikten
unutkanlıktan ve eksiklikten uzak olan Allah münezzehtir.

Beşinci Madde

Oyluklara, baldırlara ve ayaklara inen atardamarları bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Bacaklar
tarafına inen iki kısımdan her biri, ikişer büyük şube olmuştur. Bir şubesi
dış, bir şubesi iç nâmıyle şöhret bulmuştur. Baldırda konulan adalelere
şubeler göndermiştir. Sonra bacaklara inerken, onda olan adalelere dahi
şubeler indirmiştir. Sonra ayağa inip, ön tarafa baş parmak ile orta parmak
arasına büyük şubesiyle meyletmiştir. Kalan şubeleri, ayak cüzlerinin
çoğunda gömülmüştür. Açıklanacak kan damarı şubelerinin altından geçip,
diğer parmaklara gelmiştir.
Açıklanan atardamarlar ki, can damarlarıdır, bunların bazısı atar kan
damarlarının şubesi gibi beşinci omura giren atar damarı şubeleri gibi omuz
mevziine çıkan atardamar şubeleri gibi içlere meyleden atar damarın
şubeleri gibi, şebekede dağılan iki sübab ve meşime gibi, diyaframa gelen
atar damarın şubeleri gibi, bir şube ile omuza nüfuz eden atar damar gibi,
mideye, karaciğere, dalağa ve bağırsaklara inen atar damarlar gibi, karın
tarafından kuyruk sokumu kemiğine tek başına inen atar damarlar gibi, iç
organlarda olan atar damarların hepsi, çarpmalardan korunmak için damarlar
altında örtülü kalıp, kan damarları, atardamarlara kalkan gibi koruyucu
olmuştur. Aort adı verilen damarlar ki, kan damarlarıdır. Atar damarlar adı
verilen can damarları, iki fayda için biri birine yakın olmuştur. Birisi
budur ki, kan damarına (aort) parmak bir zar ile bağlı olup, onlara teğet
olan aza, ikisinden kan ve can istifade ederler. İkinci faydası budur kik,
can damarları ile kan damarları biri birlerinden can ve kan kazanır. Şu
halde insan bedeninde onulan ve düzenlenen can damarları bunlardır ki,
açıklanması kaleme gelmiştir. Hepsi tamam, ikiyüz adet atardamara
ulaşmıştır. İnsanı en güzel surette yaratan Allah münezzehtir. Bizim için
büyük ve yüce Allah'dan başka kudret, kuvvet ve korkulacak kimse yoktur.
Ey âlemlerin Rabbi! bizi âlimlerden ve amel edenlerden kıl!
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

40-BÖLÜM:040:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Sakın damarların bitiş yerlerini ve faydalarını altı madde ile ayrıntılı
olarak açıklar.

Birinci Madde


Karaciğerden biten bâb damarının dallarını ve faydalarını bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, anatomi bilginleri emişlerdir ki: Sakin damarların
hepsi karaciğerden bitmiştir. Karaciğerden önce iki damar vücuda gelmiştir
ki, biri karaciğerden, dip tarafından vucütu bulmuştur. Onun çoğunlukla
faydası, gıdayı mideden karaciğere çekmektir. Bu damar, tabibler arasında,
bâb ismiyle şöhret bulmuştur. İkinci damar, karaciğerin yumru tarafından
meydana gelmiştir. Onun çoğunlukla faydası, budur ki, gıdayı karaciğerden
uzuvlara ulaştırmak ve dağıtmaktır. Bu damar, ecvef nâmını almıştır.
Bâb olan damarın, karaciğer boşluğunda ayrılan tarafı, önce beş kısma
yetmiştir. Uçları karaciğerin yumru tarafına yettikte; şubelere
ayrılmıştır. Bir şubesi, öd kesesine gitmiştir. Bunun şubeleri, yeraltında
olan kökler gibi karaciğer içinde dağınık bitmiştir. Ama babın karaciğer
dibine bitişik olan ucu, ondan ayrıldıkta; sekiz kısım olmuştur. İki kısmı
küçük, altı kısmı büyük suret bulmuştur. iki küçük kısmın biri, oniki parmak
adı verilen bağırsağın kendisine bitişmiştir. Ondan gıdayı çeke gelmiştir.
Bundan dahi şubelere ayrılıp, pankreas adı verilen cisme dağılmıştır.
İkinci kısım, midenin altına inip, idenin alt ağzı olan kapakçıklar yanında
dağılıştır ki, ondan gıda cezbetmiştir. Ama geri kalan altı kısmın biri,
mide yüzeyi tarafına gelmiştir ki, midenin dışında gıdasını ondan almıştır.
Zira ki mideni n içinde gıdalara kavuşmakla gıdalanır olmuştur. Altı kısmın
ikincisi, dalağa ulaşmıştır ki, dalağa ulaşmasından önce ondan şubeler
ayrılıp, pankreasa gelmiştir ki, ona gıda vermiştir. Dalağa bitişmesiyle
bile ondan bir şube geri dönüp, midenin sol tarafında bölünmüştür ki, o
taraf ondan gıdasını bulmuştur. Dalağa giren şulbe ortaya geldikte; iki
cüze bölünmüştür ki, bir cüzü yukarı çıkmış, bir cüzü aşağı inmiştir.
Yukarı çıkan cüzü, iki cüze bölünüp, bir cüzünden dalağın üst cüzünde yani
yarısında şubeler ayrılmıştır ki, o yarıya onlardan gıda gelmiştir. İkinci
cüzü dışa gelip, midenin yumrusu sonuna erip, onda iki cüz olup, biri
midenin sol dışı tarafına dağılmıştır ki, o taraf gıdasını ondan almıştır.
Bir cüzü mide ağzına dağılmıştır ki, siyah köpüğün fazla asidini ona
itmiştir. Fuduldan çıkıp, mide ağzını duraklatmaya ve hareket ettirmeye
yetmiştir. Şehve ve iştihayı uyarıp, dalgalandırmıştır. Dalağın ortasında
olan şubeden inen cüz dahi iki cüz olmuştur. Birinin şubeleri, dalağın alt
yarısına dağılmıştır ki, o yarı ondan gıdalanmıştır. İkinci cüzü içyağından
meydana çıkıp, onda dağılmıştır ki, ondan içyağına gıda gelmiştir.
Altı bölümün üçüncüsü, sol tarafa varıp, düz bağırsağın çevresinde olan
damarların ince kanallarına dağılmıştır ki, gıdanın aşağıda bulunan
hâsılından gıdasını almıştır.
Altı kısmın dördüncüsü, saç gibi ince şubelere ayrılıp, bazısı midenin
yumrusunun sağ tarafı dışında dalak tarafından idenin soluna gelen cüze
karşılık olduğu halde dağılmıştır. Bazısı içyağının sağına yönelip, dalak
damarının şubelerinden ve midenin solundan sağına glen cüze karşı olduğu
halde dağılmıştır.
Altı kısmın beşincisi, kalınbarğısakların çevresinde olan ince kanallara
dağılmıştır ki, gıdayı ondan alagelmiştir. Ama altıncı kısmın çoğu, yukarı
çıkanın çevresinde, bazısı a'ver (coecum)e bitişik olan ince lifler
çevresinde ağılmıştır ki, gıdayı onlardan almıştır. Sübhanallah! Kudreti
kemal bulmuş, azaeti celal bulmuş olan, rızık verici ve yaratıcı Allah
münezzehtir.

İkinci Madde

Karaciğerden biten ecvef damarın bazı kollarını ve faydalarını bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: ecvef damarın
kökü önce karaciğer içinde kıl gibi dağılıştır ki, yine kıl gibi şubelere
ayrılan bab damarının şubelerinden gıdayı çekegelmiştir. Ecvef damarın
şubeleri, karaciğerin yumru dış boşluğunda vârit olmuştur. Bab damarının
şubeleri, karaciğerin dibinden boşluğa gelmiştir. Şu halde bu ecvefin
gövdesi, karaciğerin yumru yüzünde doğup, iki kısım olmuştur ki, biri
büyük, biri küçüktür. Küçük kısmı, yukarı çıkmış, büyük kısmı aşağı
inmiştir. Yukarı çıkan küçük kısmı, diyafram içine geçip, ona iki damar
verip, onda dağılmıştır ki, ona gıdayı lutfetmiştir. Sonra yukarı çıkan
kısım, yüreğin örtüsü hizasına gelip, ona birçok kollar göndermiştir.
Onda kıl gibi dağılmıştır. Diyaframa gıda ondan gelmiştir. Sonra yukarı
çıkan kısım ikiye bölünmüştür ki, biri büyük, biri küçük suret bulmuştur.
Ama büyük kısım yüreğe gelip, onun sağ kulakçığı yanında içine girmiştir.
Bu damar, yürek damarlarının en büyüğü olduğunda hikmet bu olmuştur ki,
diğer damarlar, havayı çıkarmak için bulunup, bu büyük damar, gıda için
kalmıştır. Gıda ise havadan kalın olduğundan, menfezi daha geniş, zarfı
daha büyük olmağa muhtaç olmuştur. Bu büyük damar yüreğe girdiğinde, ona üç
perde vermiştir ki, faydaları dışarıdan içeriye gelmiştir. Bu üç perde,
diğerlerinden daha sert olmuştur. Ta ki yürek uzama sırasında onardan
gıdayı çekip, yayıldıkta, geri dönmesin. Ama küçük damar budur ki, öbürüyle
birlikte çıktıkta, ona üç ısım damar göndermiştir ki, biri yürekten
akciğere gitmiştir. Atar damarların bitiş yeri yanında yüreğin ağına yakın
yerde bitmiştir. Sağ boşlukta akciğer tarafına dönüp, ona yetmiştir. Bu
damar, atardamarlar gibi iki zardan bitmiştir. Onun için tabibler buna,
şiryan (atar damar) adını vermişlerdir. Bunun faydası bu olmuştur ki,
bundan saçılan kan oldukça incelmiştir. Akciğer cevherine benzemiştir. zira
ki bu ince kan, yürekte çok az kaldığından, bunda pişme olmayıp, atar
kan damarına girdikte, onda hararetle pişmiştir.
Üç kısmın ikincisi, yürek çevresinde dolaşıp, içinde dağılmıştır ki, yüreğe
gıda ondan gelmiştir. Üçüncü kısmı, özellikle insandan sol tarafa meyledip,
göğüs omurlarından beşinci omura gidip, ona dayanıp, sekiz alt kaburgaya ve
onlara yakın olan kaburgalara dağılmıştır. Yukarıya çıkan kısım, yüreğin
nahiyesini geçtikte; ondan göğsü ikiye bölen perdelerin ve kılıfların
yukarılarına ve tev'e adı verilen yumuşak ete saç gibi şubelerle
dağılmıştır. Sonra yukarı çıkan kısım boyun kemiği hizasına geldikte; ondan
iki şube ayrılmıştır ki, birbirinden uzaklaşarak, boyun kemiği nahiyesine
gelmiştir. Her bir şube, iki kola bölünmüştür. Her taraftan, biri bağır
kemiği üzerinde sağ ve soldan inmiştir. Ta ki hançereye varmıştır. Sonra
yukarı çıkan, üç şubeye ayrılmıştır. iki şubesi, kaburgalar arasında
bulunan adalelere dağılmıştır. Ağızları onda dağılmış olan atar damarların
ağızlarına kavuşmak ile mutabık gelmiştir. Bu iki şubeden birçok damar,
göğüsten dışarı olan adalelere dağılmıştır. Hançereyi tamamladıkta; bir
bölük damar dahi omuzu tamir edip, onda sıralanan adalelere dağılmıştır. Bu
iki şubeden bir bölük damar dahi, düz adalelerin altında aşağı inmiştir.
Şubeleri onlara dağılmıştır. Sonları, açıklanacak kuyruk sokumu kan
damarında, yukarı çıkan adalelere ve atar damarlara bitişmiştir. Yukarı
çıkan kısmın üçüncü şubesi, iki omuza gıda vere gelmiştir. Yaratıcı, bâri ve
şekil verici olan Allah münezehtir. Bu ne yaratılıştır ve bu ne sanattır ve
ne hikmettir ki, gerçeklerinin inceliğinde akıl sahipleri şaşırıp kalmıştır.
Sübhanehü ve Taâlâ!

Üçüncü Madde


Kara ciğerden biten ecvef damarın; göğüs, omuzlar, çeneler, boyun, baş ve
yanak ayasına çıkan kıllarını bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Göğüs ve omuz
adalelerine dağılan iki şubenin geri kalanı bir çift şubedir ki, her bir
damarı beşer şubedir. Her bir damarın birer şubesi, göğüste dağılmıştır
ki, üstteki dört kaburgaya onlardan gıda gelmiştir. İkinci şubeleri
omuzlara dağılmıştır ki, o iki yerde olan adaleler, onlardan gıdalarını
almıştır. Üçüncü şubeleri, iki taraftan boyunda gömülmüş olan adalelere
dağılmıştır ki, o adaleler onlardan gıda bulmuştur. Dördüncü şubeleri
boynun üstteki dokuz omuru deliklerine bölünmüştür. İki tarafından onlara
girip, başa yükselmiştir. Onda olan adalelere bunlardan gıda gelmiştir.
Beşinci şubeleri, hepsinden daha büyük olup, iki taraftan omuz içine gelip,
her biri dört kol olmuştur. Ama her şubenin birer koku, böğür kemiği
üzerinde, omu mafsalını hareket ettiren adalelere dağılmıştır. ikinci
kolları yumuşak ete ve atar damarlar içlerine dağılmıştır. Üçüncü kolları,
göğü üzerinde geçip, yumuşak kısma inmiştir. Dördüncü kolları büyüktür ki,
her biri üçer cüze bölünüp, ikişer cüzleri omuz diplerine gelmiştir. Onda
olan büyük adalelere ve küçük adalelere ve içinde olan büyük adalelere
dağılmıştır. Üçüncü cüzleri büyük olup, her biri ikişer şube olmuştur.
Göğüs üzerinden geçip, iki el nahiyesine gidip, onlarda olan adalelere
dağılmıştır. Tıpçılar onlara, ıbti (koltukaltı) adını vermiştir.
Yukarı çıkan kısmın, üçüncü şubesi, boyuna çıkarken iki kısım olmuştur ki,
biri dış, biri iç şah damarı suretini bulmuştur. dış damar, boyun kemiğine
yükseldikte; iki kısım olmuştur ki, biri ondan ayrıldıkta, ön tarafa
yükselmekle gelmiştir. İkinci kısmı, öne ön tarafa inip, ondan yükselip,
boyun kemiğinin dışına ulaşmıştır. Ondan yükselip, boynun dışına gidip,
evvelki kısma ulaşmış ve karışmıştır. Şu halde iki kısımdan, bilinen şah
damarı meydana gelmiştir. Bu ikinci kısım, birinci kısma karışmadan önce,
bundan iki cüz ayrılmıştır ki, bir cüzü enlemesine gidip, içeri gireceği
yerde, iki boyun halka kemiğinin kovuştuğu yerde, yine birleşmiştir. İkinci
cüz, boyunun dışında kıvrımlı olup, sonra iki damarından ayrılmıştır. Bu
iki çift damardan örümcek ağı gibi dağılıp, omuz üzerinde uzadıklarından,
her biri omuz damarı nâmıyle şöhret bulmuştur ki, baş damarı dahi bunda
olmuştur. Bu iki omuz damarının iki tarafından iki damar, omuz üstüne dek
buna eşlik etmiştir. Lakin biri onda haps olup, dağılmıştır. biri omuz
üstünü geçip pazu başına gidip, onda dağılmıştır.
Omuz damarı, ikisini dahi geçip, ellerin sonuna gitmiştir. Dış şah
damarının iki damarı karışmalarından sonra iki kısım olmuştur. Biri içe
gömülüp, küçük kollara ayrılmıştır ve üst çeneye dağılmıştır. Onlardan büyük
şube ayrılmış ve alt çenede dağılmıştır. Bu iki sınıf şubelerden ince damar
cüzleri dilin çevresine gelmiştir. İkinci kısım dışta olup, iki kulak ve
başa şakın olan yerlere dağılmıştır İç şah damarı, yemek borusuna eşlik
edip, onuna doğru üst tarafa gidip, şube göndermiştir ki, dış şah
damarından gene şubelerle karışmıştır. Hepsi yemek borusuna, hançereye ve
gömülmüş adalelere bölünüp, sonu nihayet lam yivine gelmiştir. Sonra ondan
nice şubeler dağılmıştır ki, birinci ve sekizinci omurdan çıkan sinirle
dağılmıştır. Ondan bir saç gibi baş damarı ve boyun mafsalanı gelmiştir.
Ondan kollar hâsıl olup, beyin üstündeki kafa kemiği perdesi mahalline
ulaşmıştır. Kafa kemiğinin iki hacminin birleştiği yere çıkıp onda kafa
kemiğinin içine gömülmüştür. Adı geçen kolları gönderdikten sonra kalan
damarlar, lam yivi sonunda, kafa kemiği boşluğuna girmiştir. Ondan dimağ
zarlarına şubeler dağılmıştır. O zarlar gıdasını bu şubelerden almıştır.
Sert zarları, çevrelerinde bulunan cüzlerle bu şubeler raptedip, ondan
ayrılmıştır. Bunlardan kafatasının perde mahalline gıda gelmiştir. Sonra
ince perdelerden dimağa inip, atar damarların dağılması gibi, onda
dağılmıştır. Bütün atar damarları sağlam raptedip geniş yerde
karşılamıştır ki, ağızlarına kan dökülüp, onlarda toplanıp, pişsin. Sonra
iki tak arasına dağılmıştır ki, o, sıkıcı nâmını almıştır. Ondan kollanan
kanallardan kanı çekip, ondan orta karından iki ön karna uzanıp, oraya
yükselen atar damarlara kavuşmuştur. İşte bu perde meşime şebekesi ile
örülmüştür. Bunların hepsi, Allah Taâlâ'nın kudretinin kemaline delalet
kılmıştır. (Herkese rızık veren, şanı yüce olan, şekil verci ve yaratıcı
Allah her şeyden münezzehtir.)
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

Dördüncü Madde


Karaciğerden biten ecvef damarın kol ve ellere gelen kollarını ve
faydalarını bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Kol damarının
aslı, omuz damarıdır. Ondan ayrışan şulelerin başlangıcı kol damardır ki,
o, pazuya hizalandıkta; ondan pazunun dış cüzlerine ve derisine dağılan
şubelerdir. Sonra dirseğin mafsalın yakın olmasıyle üç kısım olmuştur ki,
biri kol ipidir. Bu kısım üst oynağın dışı üzerinde uzanmıştır. Ondan dış
tarafa dağılmıştır. İkinci kısmı kolun dışında dirsek boğumuna yönelip,
içeriden bir şubeye bitişmeye gidip, ikisinden ekhal damarı vücut
bulmuştur. Üçüncü kısmı derine inip, onda olan adalelere dağılıp, son
bulmuştur. Ancak bir şubesi, kol kemiğine varmıştır. Bu, dirseğin iç
mafsalına yakın geldikte; iki kısım olmuştur. Bir kısmı derine gidip, kafa
damarından gömülen şubeye bir miktar bitişip, sonra ayrılmıştır. Şu halde
bu mafsalın biri, iç tarafa inen serçe parmak ve yanındakinin hepsine ve
orta yarıma varmıştır. İkici mafsala yükselen kemiklere temas eden et
cüzlerine bölünmüştür. İçtekinin ikinci kısmı, kol içinde dört kol olmuştur
ki, bir kolu, kolun aşağılarında bileğe varıncaya dek dağılmıştır. İkinci
kolu, birinci kolun üstünde onun gibi dağılmıştır. Üçüncü kolu, hepsinden
büyük gelip, üstte ve dışta olup, onun bir kolu, kol damarının bir şubesine
bitişip, ikisinden ekhal hâsıl olmuştur. Kalanları, basilik damarıdır ki,
bir dahi gömülüp, derine gitmiştir.
Ekhal damarı, iç taraftan bitip, üst oynağa çıkıp, ondan dış tarafa gidip,
yunan lamı şeklinde iki kol olmuştur. üst kolu, üst oynağın tarafına inip,
dirseğe yönelmiştir. Başparmağın arkasında ve onunla işaret parmağı arasına
ve işaret parmağının kendinde dağılıştır. Aşağı kolu, aşağı oynağın
tarafına inip, üç kol olmuştur ki, bir kolu, işaret parmağı ile orta
parmağın arasına gelip, üst kolan işaret parmağına gelen damarın bir
şubesine bitişip, onunla tek bir damar olmuştur. ikinci kolu ki, esîlmdir.
Orta parmak ile yanındaki arasında dağılmıştır. Üçüncü kolu serçe parmak ile
yanındaki arasına yönelmiştir. Bunların hepsi, parmak mafsallarına
bölünmüştür. Bunlardan iki elin parmakları her an Allah'ın kudretiyle
beslenmiştir. İnsanın en güzel şekilde yaratan hakîm ve sâni Allah
münezzehtir.

Beşinci Madde


Ecvef damarın kara ciğerden bedenin aşağısına inen büyük kısmının kollarını
ve faydalarını bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki 0 Ecvefin inen
cüzü ki, büyü kısmıdır. O kara ciğerden doğdukta; omurgaya dayanmazdan önce,
ondan bir büyük damar ayrılıp, kılcal damarlara dağılmıştır. Sağ böbreğin
liflerine ulaşıp, onda ve ona yakın olan cüzlerde dağılmıştır. Hepsine
gıda vermiştir. Sonra bu inen kısımdan bir büyük damar ayrılıp, yine
kılcallar gibi damarlara dallanmıştır. Sağ böbreğe gelip, onun liflerini
bulup, civarında olan cisimlerde dağılmıştır. Hepsine bu dallarla gıda
gelmiştir. Sonra bu inen kısımdan büyük damar dağılmıştır ki, onlara
doğnalar ismi uygun gelmiştir. Bunlar, gıda vermek için iki böbrek içine
girmiştir. Zira ki açıklanan atar damarlar gibi, bu doğanlar dahi
böbreklerin gıdalarını çekici olmuştur ki, karaciğer kan suyu onlara gıda
gelmiştir. Bu doğnaların solundan bir damar ayrılıp, erkekler ve kadınlarda
sol yumurtaya inmiştir. Bir damar dahi, sağdan şubelere ayrılıp, sağ
yumurtaya gelmiştir. Böbreklerden, tenasül organları içine, sağdan sağa ve
soldan sola gelen iki sert damar tarafına bükülmüş ve şekilleri yuvarlak
olduğundan, böbreklerden onlarda yumurtalara akan halis kan sıcaklıkla
pişip, kırmızı kan döken beyaz meni olmuştur. İki damar dahi omurgadan iki
yumurtaya ulaşmıştır. bu duarlar zekerde, ferçde ve rahmin derinliğinde
kaybolmuştur. Sonra bu inen kısım omurgaya dayanıp, inerken her bir omur
yanında ondan yine şubelere ayrılmıştır ki, bazıları o omurlara girip,
omuriliğe ulaşmıştır. Bazıları yanında konulan adalelere dağılmıştır.
Bazıları iki leğen kemiğine gelip, karın adalelerinde son bulmuştur. Bu
inen kısım anlatılan durumları ile omurga omurlarının sonuna ulaştığında,
onda iki kısmı bölünmüştür ki, bir kısmı sağ oyluğa ve bir kısmı sol oyluğa
yol bulmuştur. Bu iki kısım oyluklara inmezden önce her birinden on tabaka
damar ayrılmıştır. Evvelki tabakaları sert yerlere gelmiştir. İkinci
tabakaları kıllar gibi dağılıp, kuyruk sokumu altlarına yayılmıştır. Üçüncü
tabakalar kuyruk sokumu kemiği üzerinde olan adalelere dağılmıştır.
Dördüncü tabakaları makat adalelerine ve kuyruk sokumu dışına bölünmüştür.
Beşinci tabakaları, kadınlarda rahme yönelip, bazısı onda ve ona bitişik
olan cüzlerde dağılmıştır. Kalanları mesane tarafına gelip, iki kısım
olmuştur. Biri mesanede dağılıp, biri mesanenin boynuna gelmişti. Bu
beşinci tabaka erkeklerde çok olmuştur ki, hem mesaneyi kuşatıp, hem zeker
olmuştur. Altıncı tabakaları oyluk kemiği üzerinde konulan adalelere
yönelip, onda dağılmıştır. Yedinci tabakaları karın üzerinde beden
doğrultusunda giden adalelere yükselmiştir. Bu damarlar, o damarların
uçlarına bitişmiştir. Göğüsten onlar karın boşluğuna inmiştir. Bu
damarların kökünden kadınlarda dört damar bitip, dört taraftan rahme
gelmiştir. Onlardan sekiz damar iki meme tarafına yükselmiştir ki, bu
damarlarla rahim, memelere eş olmuştur. sekizinci tabakaları erkeklerde
zeere, kadınlarda bız'a gelip, onlarda dağılmıştır. Dokuzuncu tabakaları,
oyluğun iç adalelerine inip, onlarda dağılıştır onuncu tabakaları iki leğen
kemiğine çıkıp, eller tarafından inen damarların içlerine ulaşmıştır.
Hepsinden bir cüz'ü büyük hasıl olup, yumuşak adalelere inip, onda
bölünmüştür ki, yirmi tabakaya varmıştır. Bu damarların bu tevzi ve
ayrılmalarından nice kimseler ibret almıştır. (Damarlarda kanı nehirler gibi
akıtan kahredici ve tek olan Allah münezzehtir.)

Altıncı Madde

Ecvef damarın inen kısmında oyluklar altına giden dallarını ve faydalarını
bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Sözü edilen iki
kısmın adı geçen tabakalarından arta kalanı, oyluklar içine inip, her bir
kısım bir oyluk içinde onbeşer şube olmuştur ki, biri oyluğun önü üzerinde
konulan adalelere bölünmüştür. Biri oyluğun arkasında olan adalelere
dağılmıştır. Biri iç taraf adalelerine dağılmıştır. Biri dış taraf
adalelerine inmiştir. ikisi diz mafsalı adalelerine gelmiştir. Üçü şubenin
kalanlarının dıştakileri küçük kemik üzerinde topuk mafsalına dek
uzanmıştır. Orta şubesi diz sonundan baldır içi adalelerinde şubeler
bırakarak inmiştir. Ondan iki şube kaldıkta, biri baldır cüzlerinin içinde
kaybolur. Biri iki kemik arasında uzayıp, ayak önüne inişte sözü edilen dış
damarın bir şubesine karışmıştır. üçüncü iç şubesi baldır derinliğine
yönelip, büyük kemiğin yumru tarafından topuğun altına gidip, ayağın iç
tarafına gelmiştir. Açıklanan üç şube, onda dört şueye bölünmüştür. ikisi
içtedir ki, küçük kemiğin tarafından ayağa girmiştir. ikisi içtedir ki, iki
dıştakinin birine içtekinin en içteki ulaşmıştır. Ayağın üstüne çıkıp,
üstlerinde dağılmıştır. ikincisine iç kısmın dış şubesi bitişip, ayağın alt
cüz'lerine dağılıp son bulmuştur. Şu halde insan bedeninin tümünde bulunan
kan damarları bunlardır ki, açıklamaya gelmiştir. Hepsi tamam üçyüzaltmış
kan damarına varmıştır. Hakîm ve şekil verici olan Allah'ın en güzel
şekilde yarattığı insan bedeninde olan benzersiz sanatları fikiretmeye ve
düşünmeye vesile olmak için onda bulunan birbirine benzer parçaları bu
miktarca açıklamakla yetinilmiştir. Bundan sonra bazı güç ve hisleri,
uzuvların şekil farklılığını dahi iki bölüm ile açıklamağa lüzum
görülmüştür. Bedende bulunan sonsuz ince sanatlardan açıklanan azaların
anlatımı kısa kesilmiştir. Zira ki, bedende yaratılan bütün uzuvların
çeşitli cüzlerinin uzun uzun anlatılması ve durumlarını filozoflar nice yüz
kitap ile ancak açıklamışlardır. (Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne
yücedir.)
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

41-BÖLÜM:041:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

İnsan bedeninde bulunan cinsleri ve kuvvet çeşitlerini, uzuvlarının
içlerinin başlangıcını ve hayat verici dört nefsi, his ve kuvvet gibi
hizmetçileri olan eşyayı altı madde ile açıklar.

Birinci Madde


insan bedeninde olan kuvvetlerin tür ve cinslerini, uzuvların içlerinin
başlangıçlarını kısaca bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Kuvvetler ile
fiiller birbirinden anlaşılmıştır. Zira ki, her bir kuvvetin başlangıcı bir
fiil olup, her bir fiil ancak bir kuvvetten çıkmıştır. Şu halde fiiller gibi
kuvvetler dahi iki cins olmuştur ki, biri tabii kuvvetler, biri nefsanî
kuvvetler bulunmuştur. Bu kuvvetlerden her birisi için bir baş uzuv vardır
ki, o uzuv o kuvvetin madeni olup, fiilleri o uzuvdan vücuda gelmiştir.
Tabii cins ki, bitkisel nefs olmuştur. O iki türü içine almıştır. Bir
türünün gayesi, bedeni tedbir ile korumaktır. Bu tür gıda işinde
mutasarrıftır ki, bedenin bekası sonuna dek ona gıda vermiştir. Büyümesi
sonuna dek ona gelişme vermiştir. Bu türün yeri ve fiilinin çıkışı
karaciğer bulunmuştur. ikinci türün gayesi bedenin o türünü korumak
bilinmiştir. Bu tür tenasül işinde mutasarrıftır ki, beden karışımından
meni cevherini ayırıp, ondan Hak'kın emri ile bedenin benzeri
şekillenmiştir. Bu türün yeri ve fiilini çıkışı tenasül organları
bulunmuştur.
Nefsanî cins ki, ona hayvanî nefs denilmiştir. O iki türe kuşatıcı
bilinmiştir. Onun bir türü müdrike kuvveti iki, bir tür hareket kuvveti
bulunmuştur. Müdrike kuvveti ki, iki kısımdır. Birine dış ve birine iç
denilmiştir. Bedenin dışında idrak edici olan beş kuvvettir ki: Duyma,
görme, koklama, tatma ve dokunmadır. Bedenin içinde idrak eden dahi beş
kuvvettir: His, hayal, fikir, vehim ve hafızadır. Bu tür müdrikenin yeri ve
fiilinin çıkışı dimağ bulunmuştur. Ama hareket kuvveti bir türdür ki,
hareketlerin başlangıcı hasebince kısımlara bölünmüştür. Zira ki her bir
adele, bir başka tabiatta yaratılmıştır. Bir tür damarların hareketi olup,
bedenin kirişlerini, titreşim ile kavrama ve salıvermeyle yayan
kuvvetlerdir ki, bunlarla mafsallar yayılıp, uzuvlar hareket kılmıştır. Bu
kuvvetlerin yerleri ve menfezleri adalelere bitişik olan sinirler olmuştur.
Bu hareket kuvvetinin bir kısmı gazap kuvveti, bir kısmı şehvet kuvveti
kılınmıştır.
Hayvanî nef gazabına ârız olan, kavrama bilinmiştir. Şehvet de ona ârız
olan yayılma bulunmuştur. Gazapla şehvetin yerleri ve hareketlerinin çıkış
yerleri yürek kılınmıştır. Hakikatte bütün kuvvetlerin başlangıcı yürek
bulunmuştur. Lakin bu merkezler, nitelendirilen kuvvetlerin fiillerinin
ortaya çıkış yeri bulunduğundan her biri başlangıç yeri adını almıştır.
Nitekim hislerin başlangıç yeri dimağ iken yine her his için tek bir uzuv
olunmuştur. Zira ilk o hissin fiili kendine mahsus o uzuvdan meydana
çıkmıştır. ama bazı tek fiiller, gıdayı hazmetmek gibi, tek bir kuvvet
ile tamam olmuştur. Bazısı yemek iştihası gibi iki kuvvetle kemalini
bulmuştur. Zira ki bu iştiha çekici bir kuvvetle, bir de hem midede konulan
hassas kuvvetle tamam olmuştur. Çekme kuvvetini uzun lif, rutubetle
harekete geçirir. Midenin girişindeki his kuvveti, bu işlemle iştihayı
uyaran siyah köpüğü ekşidir. Zira ik bu hisse bir âfet ârız olsa, acıkma ve
iştiha bâtıl olup gider. Sebeblerin müsebbibi Allah münezzehtir. Rablerin
rabbi Allah münezzehtir.

İkinci Madde


insan bedeninde olan tabii nefsi ve bitkisel nefsi, bunların hizmetçileri
bulunan kuvvetleri ayrıntılı olarak bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Ana karnından
dünyaya gelen çocuk, dört can ile zinde olduğu halde doğmuştur. O dört
ruhun birisi tabii nefs, biri bitkisel nefs, biri hayvanî nefs ve biri
insanî nefs bilinmiştir.
Tabiî nefs: Bir kuvvetten ibarettir ki, cismin cüzlerini koruyup,
birbirinden ayrılıp dağılmaktan mâni bulunmuştur. Bütün beden bu nefsin
yeri kılınmıştır. Bunun iki hizmetçisi vardır. Birine hafiflik, birine
ağırlık adı verilmiştir. Hafiflik o kuvvettir ki, çevreye meyilli
bulunmuştur. Ağırlık, onun aksidir ki, merkez tarafına meyilli bulunmuştur.
Bitkisel nefs: Bir kuvvetten ibarettir ki, cismi, uzunluk, genişlik ve
derinlikte uzatıp, miktarını büyük kılmıştır. Bu nefsin yeri kara ciğer
olmuştur. Sözü edilen tabiî nefs, iki hizmetçisiyle birlikte bu bitkisel
nefsin hizmetini kılmıştır. Bitkisel nefsin, bunlardan başka kendisi için
dokuz yardımcısı dahi bulunmuştur: çekme kuvveti, tutma kuvveti, hazmetme
kuvveti, ayırt etme kuvveti, itme kuvveti, üreme kuvveti, şekil verme
kuvveti, gıda alma kuvveti ve büyüme kuvveti.
Çekme: Bir kuvvettir ki, faydalı gıdayı dışarıdan cismin içine çeker,
demişler. Bu kuvvet bu fiili, kendi yeri olan idenin üst ağının uzun lifi
ile işler.
Tutma: Bir kuvvettir ki, gıdayı içeride korur. Bu kuvvet bu fiili, kendi
yeri bulunan midenin alt ağzının enlemesine kıvrık lifi ile eder.
Hazmetme: Bir kuvvettir ki, çekmenin çektiği, tutmanın koruduğu faydalı
gıdayı değiştirir. Onu bir kıvama getirir ki, üremenin açıklanacak fiili
için hazırlar. Kalanı karışıp, uzuvların gıdası olur, gider. Bu işleme hazm
adı verilir. Bu kuvvet, bu pişirme ve karıştırmayı kendi yeri olan mide,
karaciğer ve damarlar içinde onların hararetiyle işler.
Ayırma: Bir kuvvettir ki, gıdayı içeride korur. Bu kuvvet bu fiili, kendi
yeri bulunan midenin alt ağzının enlemesine kıvrık lifi ile eder.
İtme: Bir kuvvettir ki, gıdadan gıda almaya layık olmayan fazlayı veya
yeterli miktardan ziyade kalan fazlayı iki yoldan, ya ona mutad olan
menfezlerden çıkarır. Nitekim ağaçtan zamkı çıkarır. Veya o ziyade yolan
fazlayı, önemli azadan daha az önemli azaya ve katıdan yumuşağa iter. Bu
kuvvet bu fiilleri, mide altında konulmuş olan enli ve sıkıcı lifin bir
kirişinden toplamasıyle eder.
Üreme: Bir kuvvettir ki, en latif gıdayı toplar. Ta ki ondan o cismin
benzeri hâsıl ola. Nitekim o toplama bitkilerde tohum, hayvanlarda nutfe
denilmiştir. Bu kuvvet iki türdür ki, bir türü erkek ve dişide meniyi
doğurur. Bir türü, rahmin içine gelen nutfede olan kuvvetleri, birbirinden
ayırıp, her uzva mahsus bir mizaç hâsıl oluncaya dek meczeder. Bu kuvvet,
bu fiilleri, kendi yerleri olan beden damarlarında işler.
Şekil verme: Bir kuvvettir ki, Hak'kın kudretiyle bütün azanın teşekkül,
karışım, miktar, yer, boşluk ve delikleri sonlarına bağlı olan bütün işleri
görüp, korumak için gıda türünde tasarruf sahibi olup, onu cismin rengi
eder. Bu kuvvet bu fiilleri, kendi yerleri olan atar damarlar içinde eder.
Gıda alma: Bir kuvvettir ki, alınan gıdanın benzerliğine çevirip, bedenden
ayrılanın yerine verir. Bu kuvvet bu fiilleri, kendi yerleri olan bütün
azalarda eder.
Büyüme: Bir kuvvettir ki, cismin bütün çaplarını tabii uygunluğu üzere
ziyade eder. Büyümesinde imdat eder ki, cisme giren gıda ile gelişir ve
büyür. Bu kuvvet bu fiilleri, kendi yerleri olan bedenin tümünde işler.
Bu iki nefs, adı geçen hizmetçileriyle, açıklanacak hayvanî nefin
hizmetçisi olmuştur. Hakîm ve kadîr olan Allah'ın boyun eğdirmesiyle, o
nefse boyun eğerek itaat kılmıştır. Hayvanî nefs dahi, konuşucu nefsin
binek ve atı olmuştur. (Bunu bizim emrimize veren ve bizi onun emrinde
etmeyen Allah münezzehtir. Şüphesiz biz Rabbimize dönücüleriz.)

Üçüncü Madde

insan bedeninde olan hayvanî nefsi ve onun bedende olan hizmetçilerinden
dıştaki beş duyuyu ayrıntılı olarak bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Hayvanî nefs,
bir kuvvetten ibarettir ki, o bedenin tümünde sirayet kılmıştır. Beden onun
ihtiyarıyle hareketli olup, hissiyle eşyayı bilmiştir. Bu hayvanî nefsin
yukarıda açıklanan hizmetçilerinden başka oniki hizmetçisi dahi vardır ki;
onu, on duyudur, biri gazap ve biri şehvettir. On histen beşi bedenin
dışınadır ki, yerleri: Kulak, göz, burun, ağız ve bedenin tümüdür. Beşi
bedenin içindedir ki; onların yerleri, dimağ boşluklarıdır. Onlar: Ortak
his, hayal, vehm, fik ve hâfızadır. Bütün bu on histen her birinin özel bir
şuğulu vardır ki, onun işi o hizmettir.
Beş dış hissin biri işitme kuvveti, biri görme kuvveti, biri koklama
kuvveti, biri tatma kuvveti ve biri dokunma kuvvetidir. İşitme kuvvetinin
şuğulu budur ki, sesleri ve harfleri işitip, birbirinden ayırt eder. Ancak
bunun vasıtasıyle kelam işitilip, anlanıp, intikal olunur. Bu idrak, bu
kuvvete mahsustur ki, sair kuvvetler bu işten âciz kalmıştır. Bu işitmenin
yeri, kulak içinde sıvı olmuştur. O bir nohut kabı kadar zarf içinde latif
buhar dolmuştur.
Görme kuvvetinin şuğulu budur ki, şekilleri ve renkleri görüp, idrak eder
ki; beyazı ve siyahı, uzun ve kısayı, büyük ve küçüğü, uzak ve yakını, güzel
ve çirkini, aydınlık ve karanlığı birbirinden fark edip ayırmıştır. Bu idrak
ise, bu kuvvetin kendine özgü şanına gelmiştir ki, sair kuvvetler, bu işten
âciz kalmıştır. Bu kuvvetin yeri, gözbebeği olmuştur.
Koklama kuvvetinin şuğulu bu olmuştur ki, güzel kokuları ve kötü kokuları
idrak edip, birbirinden fark edip, ayırmıştır. Bu idraki bu özel kuvvet
almıştır ki, sair kuvvetler bu işten âciz kalmıştır. Bu kuvvetin yeri,
dimağın önünde meme ucu gibi iki pâre et gelmiştir.
Tatma kuvvetinin şuğulu, eşyanın tadını tatmaktır. Şu halde acıyı tatlıdan,
ekşiyi tuzludan ayırmaktır. Bütün yiyecek ve meyvelerin tat ve lezzetleri
idrakine yetmek bu kuvvete mahsus olmuştur. Bu idrak ancak bu kuvvetin
şanına gelmiştir ki, sair kuvvetler bu tat ve lezzetten âciz kalmıştır. Bu
kuvvetin yeri, boğaz içi ile di üstüne yayılmış olan adale olmuştur.
Dokunma kuvvetinin şuğulu budur ki, yumuşağı sertten, sıcağı soğuktan, yaşı
kurudan, hafifi ağırdan teşhis edip, ayırmıştır. Bu idrak ise ancak bu
kuvvetle vücuda gelmiştir ki, sair kuvvetler bu işten âciz kalmıştır. Bu
kuvvetin yeri, bedenin dışının tümü olmuştur. Lakin el ayasında ve
parmaklarda ziyade ortaya çıkıp başın ortasında kemalini bulmuştur.
Bu konum ve düzen, o yaratıcı Allah'ın kudretinin kemalini, nimet
vericiliğinin nimetini açıklamıştır. Hayret ediciler bu sanattan nice ibret
almıştır.
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

Dördüncü Madde
Hayvanî nefsin insan bedeninde olan beyan olunan hizmetçilerinden beş iç
duyguyu ayrıntılı olarak bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Dimağın üç
boşluğunda olan beş iç hissin biri müşterek his, biri hayal kuvveti, biri
fikretme kuvveti, biri vehmetme kuvvet i ve biri hafıza kuvvetidir.
Müşterek his kuvveti: ilk hizmetçidir. Buna iki mânâ yönünden müşterek his
denilmiştir. Birinci mânâ budur ki, iki gözün idrak eylediği bir nesnenin
sureti, müşterek hisde yine bir müşahade kılmıştır. Zira ki bir kimsenin
gözüyle müşterek hissi arasında bir bozulma vâki olsa, o kimse şaşı olup,
bir nesneyi iki görmüştür. İkinci mânâsı budur ki, müşterek his, dış
hislerin sonunda ve iç hislerin evvelinde aracı olduğundan, dış hisler ile
idrak olunan eşya, önce bu müşterek hisse gelip, o nehirler bu denizde
toplandıkta; ondan iç hislere ulaşmıştır. Kalbe gelen fikirler, önce dimağa
çıkıp, onda olan hisleri geçip bu müşterek hisse gelip, o pınar ve
kaynaklar ona doldukta; ondan dış hislere ulaşmıştır. Şu halde onun için bu
kuvvete üşüterek his denilmiştir. Bunun şuğulu, yazılan tercümanlık
bulunmuştur. Bu kuvvetin şanı, bir tercümanlık bilinmiştir ki, sair
kuvvetler bu işten âciz kalmıştır. Bu kuvvetin yeri, fiilin başlangıcı
beyan olunduğu üzere üç boşluktan birinci boşluğun ön cüzü olmuştur.
ikincisi hayal kuvvetidir. Bunun işi ve sanatı budur ki, dış hislerden bir
nesne idrak olunsa, mesela bir kimseyi görmüş bulunsa, o kimse hazır
bulunmasa, bu hayal kuvveti, onu kayıp iken müşahede edebilir. Yahut bir
kimse bir şehri seyredip, bir başka yere gitmiş olsa, o şehri murat
eyledikçe, gaip iken müşahede edebilir. Çünkü hayalin işi, hayal emekle
mânâları idraktir. Şu halde hakikatte hayal, kâtib misalidir ki, mânâları
suretten uzak etmek onun halidir. Yani madem ki bir kelam, telaffuzla suret
bulmadıkça mânâsı hâsıl olmaz ve bir kimseye ulaşmaz. Lakin suretsiz,
kâtip, suret ve lafız olan mânâları gayriye ulaştırabilir. Bunun gibi hayal
de, sureti hazır olmayan eşyayı, diğer hislere gösterebilir. Bu mânâların
idraki, bu kuvvete mahsus olmuştur. diğer kuvvetler bu işten âciz
kalmıştır. Bu hayal kuvvetinin yeri ve fiilinin başlangıcı, müşterek hissin
arkasında, ona bitişik olan birinci boşluğun diğer cüzü olmuştur.
Üçüncüsü fikretme kuvvetidir. Eğer bunu, insanî konuşma kuvveti kendi
faydasına kullanırsa, o anda bu kuvvete mütefekkire, müfekkire, mutasarrıfa
ve zâkire derler. Eğer hayvanî vehmetme kuvveti bunu kullanıp, onun fiili
için hazır olursa, o durumda bu kuvvete, hayal etme derler. Bu fikretme
kuvvetinin işi budur ki dış ve iç hislerden hafıza kuvvetide her ne yazılış
ise, bu, o şekilleri görüp, okur. Bu kuvvetle, birinci ve ikinci kuvvetlerin
farkı budur ki, hissolunanlardan çıkarak onlara gelenleri ancak biri kabul
ve toplayıp, biri o toplamı hıfzeder Lakin bu üçüncü kuvvet, ikinci kuvvette
olan suretlere mutasarrıf olduktan başka o suretlere uygun ve uygunsuz olan
muhalleri dahi hazır edebilir. Onun için bu fikretme kuvveti, vehmetmeye
âlet gibi gelmiştir. Bu idrak ancak buna mahsus olmuştur ki, sair kuvvetler
bu sanattan âciz kalmıştır. Bu fikretmenin yeri ve fiilinin başlangıcı,
dimağdan orta boşluğun ön cüzü olmuştur.
Dördüncü vehmetme kuvvetidir ki, bunun şuğulu ve sanatı odur ki, gördüğü ve
görmediği nesneleri, doğruyu ve yalanı nefse gösterir. Şehadetler âleminde
(dünyada) sureti olan ve olmayan mânâları idrak eder bulunmuştur. Vehmetme
kuvveti, mesela âlemde yüzbin güneş vehmedebilir. Halbuki âlemde ütrü
ferdine münhasır olan güneş, birden ziyade değildir. Veyahut cıvadan bin
deniz vehmeder. Halbuki biri dahi bulunmaz. Veyahut altın ve gümüşten ve
türlü cevherlerden binlerce tepe ve dağ vehmedebilir. Halbuki âlemde iri
dahi olmaz. konuşmayan hayvanın aklı, ancak bu vehmetme kuvvetidir ki,
bununla kuzu, bir sürüde annesi benzeri bin koyun içinde kendi annesini
bilir. Çobanın sadakatiyle kurdun düşmanlığını bu kuvvetle hissedip, bilir.
Şu halde bu vehmetme kuvveti diğer hayvanlardan insana mahsus olan akıl
makamında olur. Zira ki hisle değil akılla algılanan sadakat ve düşmanlığı,
koç, vehmetmenin hükmüyle bilir. İnsan dahi bu kuvvetin bazı hükümlerine
tâbi olup, hayvanlık eder. Zira ki vehmetme kuvveti, hayal etme kuvvetini
kullanıp, olan duruma aykırı ve işin gerçeğine ters nice yollara gider Nice
yalancı hayaller icat eder ki, akıl hükmünce muhal ve âtıldır. Nakil
hükmünde sapık ve bâtıldır. Onun için vehmetme kuvvetine beden şeytanı adı
vermişlerdir. Zira ki beden kuvvetlerinin tümü, insan aklının hükmü altında
emriyle gitmişlerdir. illa ki, vehmetme insana itaatkâr ve boyun eğici
değildi. Nice ki Rahman'ın mekleklerinin tümü, hazreti Adem'e secde
etmişlerdir, ancak iblis ona secde eder değildir. Habib-i Ekrem Sallallahü
Aleyhi ve Sellem hazretleri, hadis-i şerifte0 "Her doğan ki, ana rahminden
dünyaya gelir. Onunla şeytanı beraber doğar," buyurduğu vehmetme
kuvvetinden kinayedir, demişler. İra ki vehmetme kuvveti, yalan söylemekten
ve eşyayı ters gösterip, hile yapmaktan asla hâli kalmaz. Onun tasallutu
oldukta; aklın hükmü kalmaz. Vehmin fehme galebesinden Allah'a sığınırız. Bu
kuvvetin yeri, dimağı tümüdür. Lakin fiilinin başlangıcı, orta boşluğun
sonu olmuştur.
Beşincisi hâfıza kuvvetidir. Bu kuvvet levhaya benzer olmuştur. İnsanın
levh-i mahfuzu bilinmiştir. Zira ki iç ve dış hisler, buna her ne şekil ve
suret gelirse, onun nakşı olduğu gibi bu levha üzerinde sâbit olup,
görünmüştür. Mesela iki kimse birbirini bir kere görmüş olsalar, sonra bir
dahi görüşmeseler, elbette birbirini tanıyıp bilirler. Zira ki önce
görüştüğünde, ikisinin de sureti hâfıza kuvvetlerinde resim ve
nakşolunmuştu. Şu halde o evvelki nakş ki, hâfızalarda yazılmıştı. Bu
ikinci kerede yazılan nakşa tatbik olunduğunda, iki nakş uygun gelip,
beraber olurlar. Ondan bilir ki, bundan önce bir dahi görüşmüşlerdir. Bu
hâfıza kuvveti, hissolunan ve olunmayan suretlerden,vehmetme kuvvetine
gelen mânâların hazinesi bulunmuştur. Nitekim hissolunan suretler müşterek
hisse gelen mânâların hazinesi hayal bilinmiştir. Bu hıfz, ancak bu kuvvete
mahsustur ki, sair kuvvetler bu işten me'yustur. Bu hâfızanın yeri ve
fiilinin başlangıcı, dimağın üç karnından son karnının cüzünün
başlangıcıdır. Şu halde hakikatte bu hâfıza kuvveti yazılmış bir levha
misalidir. Fikretme kuvveti onu okuyan âlim gibidir. Hayal kuvveti kâtip
misalidir, vehmetme kuvveti şeytan gibidir, müşterek his bir deniz
misalidir ki, dış nehirler ve iç kaynakların hem toplamı, hem taksim edicisi
bulunmuştur. Hemen yukarıda açıklanmıştır. Beden şehrinin sultanı insanî
ruh, nefsler ve kuvvetleri onun avanesi bilinmiştir.
NAZM
Tenin şehr oldu canın pâdişahı
Gönlün arş ve dimağın tahtgâhı
Hayalin kâtib hıfzın çü defter
Ulûm-u fikr o defterde musavver
Ases akl ve behimî nefs bîdad
Çü şeytan vâhime aşk oldu cellad
(Tenin şehir oldu, canın onun padişahı. Gönlün arş, dimağın onun
tahtgâhıdır. Hayalin kâtib, hıfın defterdir. Fikrin ilimleri o defterde
şekillenmiştir. Polisi akıldır. Hayvanî, adaletsiz nefstir. Vehmetme şeytan
gibidir. Aşksa cellat gibidir.)

Beşinci Madde


Hayvanî nefsin insan bedeninde bulunan bu hizmetçilerinden, ahlakın kaynağı
olan asabî kuvveti ve şehvanî kuvveti ayrıntılı olarak bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Her bir hareket
ki o, muzırı def için veya gayre üstünlük için hayvanî nefsten yürekte
meydana gelmiştir; o hareketin ismi gazap kuvveti olmuştur. Bu gazap, o def
ve galebeyi, kendisine şuğul ve rehber kılmıştır. Bunun yeri ve fiilinin
başlangıcı yürek olmuştur. Gazabın itidali şecaattir ki, onunla öne
alınacak işler, öne alınmıştır. O övülmüş ahlak olup, şeriat ve mürüvvette
makbul bulunmuştur. Gazabın ifratı, tehevvürdür ki, onunla öne alınmayacak
iş, öne alınmıştır. O, kötü ahlak bilinmiştir. Gazabın azlığı cübündür.
Onunla öne alınacak işlerden imtina olunmuştur. Bu kötü ahlak, tehevvür
gibi bulunmuştur.
Her bir hareket ki, o menfaati çekmek için veya lezzeti istemek için
hayvanî nefsten yürekte bulunmuştur.O harekete şehvet kuvveti denilmiştir.
Bu şehvetin şuğulu ve sanatı o çekme ve isteme bilinmiştir. Bunun dahi
yeri ve filinin başlangıcı yürek fiili bulunmuştur. Bu şehvetin itidali
iffettir ki, onunla şeriat ve mürüvvete uygun olan arzulara girişilmiştir.
Bu iyi ahlak, güzel bulunmuştur. Şehvetin ifratı şerehtir ki, onunla şeriat
ve mürüvvete uygun gelmeyen arzulara girişilmiştir. O kötü ahlak
bulunmuştur. Şehvetin azlığı hamuttur ki, onunla yararlanılması lazım gelen
arzuları edadan kusur olunmuştur. Bu kötü ahlak,onun gibi kötü bilinmiştir.
Şu halde eğer gazap kuvveti ve şehevhi kuvvet, açıklanacak insani nefsin
hükmü altına gelip, köleler gibi her durumda emrine itaatli ve boyun eğici
oldularsa, ikisi dahi itidal bulup, iki iyi ahlak hâsıl olur ki, biri
şecaat, biri iffettir. Gazap ve şehvete üstün ve mâlik olan insâni, nefs,
hür ve olgundur. Eğer iş, aksine dönüp, gazap ve şehvet insani nefsin
üzerie üstün gelip, onu hükümleri altına alıp, köleler gibi kullandılarsa,
o zaman gazap ve şehve itidalden kalıp, ikisinden dört kötü ahlak vücuda
gelir ki, onlar: Tehevvür, cübün, şereh ve hamuttur. Nice kötü ahlak, bu
dördünden doğup, çoğalır. Gazap ve şehvete mağlup olan insanî nefs, esir ve
eksiktir ki, kendini bilmez. Cahildir. Mevla'sından dahi gâfildir.
Çün nefs-i behimî kuluyuz kıl bizi âzad
Kul eyle sana kıl gazab ve şehvete mâlik
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

Altıncı Madde


insan bedeninde mutasarrıf olan dört nefin sonuncusu insanî nefsi,
hizmetçileriyle hakimâne bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar demişlerdir ki: Konuşan insanî nefs ki,
insanî ruh ve rabbanî emridir. O bir cevherdir ki, kendi zatında her maddeden
mücerret iken aşk ile bağlandığı bedenin işlerini tedbir için hayvanî
nefsin yeri olan yüreğin ortasında bulunan siyah nokta süveydada hayvanî
nefs ile yakınlaşmış ve kucaklaşmıştır. Onun vasıtasıyle beden cüzlerenin
tümünde mutasarrıf olmağa yer bulmuştur. Zira ki toprak cisim gayet kesif,
pak ruh gayet latif ve hayvaî nefs önemli ve önemsiz arasında olduğundan
ikisinin arasında aracı olmuştur. Bununla kesif bedene milli olan latif
ruh münasebet kazanmıştır. Hayvanî nefs ile kucaklaşmaktan bu ulvi ruhun
ismi gönül olmuştur. Bu şerifli nefsin bir semtini, hayvanî nefsin kesafeti
karanlık kılmıştır. Onun için Cemal'in aynası ve Zü'l-Celal'in nazargâhı
olmuştur. Bu mertebe itibar, izzet ve şeref bulmuştur. lakin bu ayna,
hayvanî sıflarla tozlanmıştır. Enâniyet kılıfında örtülü kalmıştır. Onun
içi bu ruh, kendini bilmez ve Mevla'yı bulmaz olmuştur. Kendi âleminden yüz
çevirmiştir. hayvanî nefsin hükmü altına gelmiştir. Kendi hizmetçisinin
hizetinde esir olup kalmıştır. Halbuki sözü edilen üç nefs, hizmetçilerle
bile bu insanî nefs sultanı için, beden memleketine hizmetçiler ve reaya
gelmiştir. Bu sultanın bunca hizmetçisinden başka üç özel hizmetçisi dahi
vardır ki, biri nutuk, biri nazarî akıl ve biri amelî akıldır.
Nutuk, bir idrak kuvvetidir ki, onunla mânâların incelikleri birbirinden
fark edilip, seçilir. Bu nutkun itidali hikmettir ki, onunla sevap hatadan
fark olunmuştur. Nutkun ifratı cerbezedir ki, anlaşılması mümkün olmayan
mânâların idraki arzu kılınmıştır. Nutkun azlığı, belâdettir ki, onunla
hayır şerden farkolunmaz, ikisi eşit bilinmiştir. Şu halde nutkun durum ve
şânı mânâları idraktir.
Nazarî aklın iş ve sanatı, nizam ve işleri tasavvur etmektir. Mesela bina
olacak imaretleri, önce bu nazari akıl tasavvur eder ki, kaç oda ve kaç
penceresi olmak lazımdır hepsini münasebeti ile tasavvur eder ki, bunun işi
budur.
Amelî aklın şuğul ve rehberi budur ki, nutkun idrakini ve nazari akıl ile
tasavvurunu kuvvetten fiile getirip, amel etmiştir. Şu halde bu yeryüzünde
olan bütün şehir ve kasabalarda bulunan binalar, sanatlar, zinetler,
lisanlar, lügatlar, yiyecekler, giyecekler, kitaplar, ilimler,nakışlar,
çizgiler, bostanlar, umumî ve hususî âdetler ki, âlemde vardır; hepsi nutuk
kuvvetinden ve nazarî akıl kuvveti ile vücut bulmuştur. Ameli aklın onlara
itaatinden bilfiil vücude gelmiştir. Nitekim bu yaratıklar âlemi o emirler
âleminden ortaya çıkmıştır. Bunun gibi adı geçen eşyalar, nazarî akıldan ve
nutuk kuvvetinden amelî akıl vasıtası ile vücuda gelip, bu nizamı
bulmuştur. Zira ki, amelî akıl ise nazarî akıl bilinmiştir. Hepsi ona boyun
eğici ve itaatli bulunmuştu. Şu halde kendisine hizmet edilen bu mükerrem
insanî nefs bedende bulunan hizmetçileri tamamen yirmisekiz kuvvettir ki,
açıklanmıştır. Bu insanî nefse gölge akıl odur ki, o akıl, vacib'ül-vücut
olan Allah'ın nurundan vücut bulmuştur. Bu küllî akıl, izafî ruh ve ilâhî
aşk namını almıştır. Şu halde iradî ölümle bu nefsten fena bulan o ruh ile
zinde olmuştur. Her ne ki âlemde vardır, kendi vücudunda bulunmuştur Gönül
yüzünde enaniyet perdesi kalkıp, kedini ve rabbini bilmiştir. Ruhu,
dolunay gibi zevalsiz güneşe mukabil gelmiştir. Gönlü nûr, huzur ve sürûr
ile dolmuştur. Bu cihan görüntülerinden, bu cisim ve candan geçip, kal
âlemine göçüp aslî vatanına dönmüştür. Nereden gelip gittiğini bilip,
muradını alıp, olmazdan evvel olup, ebedî ahayt bulup, düşmandan kurtulup,
dostu ile kalmıştır. Meselâ insan bedeni bir duvar benzeridir ki, onun bir
semti mücerret kayıplar âlemi, öbür semti şehadet alemidir. O duvarı
yenilenmesi ve tamiri, yeme ve içme uyku ile gün gün adettir. Onun
kalınlığı içinde bin kadar boş çatlaklar ve değişik açıları vardır ki;
kemik boşlukları ve damarlara işarettir. O duvarın gayıp semtinde bir ayna
konulmuştur ki,o gönülden ibarettir. Onun billûr yüzü gayba yöneliktir ki,o
durum insanî ruhtur. Billûrun arkası duvar içinde gölgelidir ki, onu gazap
ve şehvet sarmıştır. Aynanın arkası o yalımlı lambanın mekanıdır ki,
hayvanî ruh misalidir. Onun bekası fitili ile yağın kavuşması zamanıdır
ki,onlar hararet ve ruhî rutubettir. O lambanın nuru, hisler ve
kuvvetlerdir ki, duvarın açıları ve yarıkları onunla aydınlanmıştır. O
bütün azaların hayatıdır. O duvarın şehadet semtinde beş penceresi açık
olup, onlar beş ruhî ış duyudur. O aynanın yüzüne tozlar durulmuştur ki,
kötü ahlaktan ona bulanıklık gelmiştir. Kendi kılıfında örtülmüştür ki,
enaniyetinde mahcup ve şaşkın kalmıştır. O halde, onun için gazap şehvetine
mağlup ve enaniyetinde mahcup olan gönül, kendi nefsini cahildir ve
Mevlasından gafildir. Kendini duvar ve lamba anladığı bâtıl bir hayaldir.
O ancak beş pencereden duvarın yüzüne eğiktir. Açık durumlar ise uyuyanın
uykusu ve gidenin gölgesidir. Çünkü o aynanın kılıfı kendisi ile gayp âlemi
arasında gölgedir. Şu halde o âlemden tamamıyle yüz çevirmekle zuhur
etmiştir. Halkı tarafına dönücü ve beş his penceresinden şehadet âlemine
tam bir iltifatla yönelik ve meyledicidir. Zira ki o gönül, bu dalı kök ve
bu ayrılığı kavuşma, bu bulanığı saf ve bu karanlığı aydınlık, bu gurbeti
vatan ve bu mezbeleyi mesken, bu gerilemeyi ilerleme ve bu noksanı kemal,
bu nikbeti nimet ve bu hapishaneyi cennet sanıp, bu gurur dünyası ile
mağrur olmuştur. Hayvanî nefsin esiri olup, kötü ahlakı ile dolmuştur.
İnsan suretinde hayvan olup, iki âlemde ör kalmıştır. Enaniyet gölgesi ile
cehalet karanlığında şaşkın olmuştur. Hakk'ı anmaktan yüz çevirip, nefsanî
vesveselerle belasını bulmuştur. Cemiyet nimetinden mahrum olup, tefrika
gazabına düşüp kalmıştır. Hakk'ın huzurunda uzak olup, masiva fikirlerine
dalmıştır. Ömrünün vakitlerini ziyan edip, kendini yüksekten alçağa
salmıştır. Zira ki Mevlâ'nın huzurundan düşmanın kucağına gelmiştir.
Eşyanın en lezzetlilerini verip, dünya nimetini almıştır. işimiz hemen
Hakk'ın hidayetine kalmıştır.
NAZIM
Ahir-i dirhem ki hemdir ahir-i dinar nâr
Ahir-i devlet ki lettir âhir-i timâr mâr
Zevk-i ruhâniden ol kim meyl-i zevk-i cism eder
Saltanattan eylemiştir irtikâb-ı zül-ü dâr
Iz ve câh-ı fâniyi bil zül-ü akl ve çah-ı cân
Ey azîzim çâh-ı zilletten hazer kıl zinhâr
Gazaba ve şehvet, nefse galip olur ve cihan nimetinden kendi âlemine kaçar.
Mevlâ'nın muhabbet ve marifetini talip olan gönül enaniyet perdesini
yırtıcı ve açıcı, nefsini ve Rabbini müahedeci ve ârif, bütün durumlarla
anlatmıştır ki, gayp semasının nûrû o aynaya ulaşır. Ve kendisini ayın gözü
bilmiştir ki, vacib'ü-l vücudun güneşine karşıdır. Küllî aklın ışığını
kendinde bulmuştur ki, âleme şamildir. Küllî akıl ise ruhalrı vatanı
benzerlerin aslıdır ki, onu bulan ârif ve Rabbi'ne ulaşıcıdır. Her muradı
onunla hâsıldır. Şu halde o gönül ki, kendi âleminde bu devlete naildir. O
duvar, lamba ve aynadan geçmiş dolunaydır.
NAZIM
Gnöül hülasa-i âlemsin esfer-i eflak
Veli ne faide kim kendin etmedin idrak
Çü âfitab-ı ıyansın zemin-i tende nihan
Misal-i gevherkânsın mekarin-i kül ve hâk
Cemal-i aşk-i ilâhî için bir âyinesin
Veli ne hâsıl ol âyineden ki olmaya pâk
Vücud-u cümle cihandan garaz vücudundur
Femâ tekünü fi'l-kevn keenne levlak
Cümle seninle olur şâd ve hurrem ve handan
Niçin yatıp oturursun hemişe sen gamnâk
O ruhu nur-u basit anla mevc-i bahr-i muhit
Bu cismi ko ki budur zulme ve has ve hâşâk
Hayat buldu o kim bildi nefsin ey Hakkı
Kim olduğun bilen asla ne gam görür ve helâk
(Gönül, âlemin hülasasısın ve feleklerin tacısın. Fakat ne fayda ki,
kendini idrak etmedin. Güneş gibi açıksın, ten zemininde gizlisin.
Benzersiz bir cevhersin, gül ve toprakla birliksin. İlâhî aşkın cemali için
bir aynasın. Fakat pak olmayana aynadan ne hâsıl olur. Bütün cihanı
varlığından maksat, senin varlığındır. Sen olmasaydın cihanda hiçbir şey
olmazdı. Cihan seninle şâd, sevinçli ve handan olur. Niçin sürekli gam
çekerek yatıp oturursun?Y O ruhu,basit bir nur anla, okyanus dalgası bil.
Bu cismi kor ki, budur karanlık, yararsız ot ve çerçöp. O ki nefsini bildi,
hayat buldu ey Hakkı! Kim olduğunu bilen asla ne gam ne helak görür.)
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

42-BÖLÜM:042:
BEŞİNCİ BÖLÜM

Beden uzuvlarındaki şekillerin hikmetini, kıyafetlerin farklılığı hasebiyle
muhtelif olan canın vasıflarını, insan uzuvlarının seğrimesinin bükümlerini
sekiz madde ile hakîmâne açıklar.

Birinci Madde


Baş uzuv şekillerinin hikmetini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Cihanın
yaratıcısı, insan bedenini kâmil bir güzellik üzere en latif cisimler ve
en güzel şekiller kılmıştır. Onun uzuvlarının uygunluğu bir mertebe
letafet, nezaket ve melahat olmuştur ki, onun vasıflarında nutuk ve
açıklama âciz kalmıştır. Onun pâk ruhu, anlayış ve ferasetle, ilim ve
hikmetle öyle dolmuştur ki, sonsuz bir deniz olmuştur. Güzel suret ve olgun
siretle güzel bahçe ve fasih lehçe ile cihana benzersiz gelmiştir. Güzel
yürüyüş, şirin söz, güzel eda ve latif sada ile âlemin aklını almıştır.
Çekici güzellik ve tatlı can ile cihanın sevgilisi, irfan ehlinin rağbet
edileni olmuştur. Onda âşıklara nice hâlet gelmiştir.
BEYT
Serv-i kadlerde olan şive-i reftarındır
Gonca-i femlerde olan lezzet-i güftarındır.
(Servi boylarda olan gidişinin şivesidir. Gonca ağızlarda olan sözlerinin
lezzetidir.)
O halde imdi, nimet verici ve şekil verici Allah, insan bedeninde olan dört
karışımın dumanından, şerefli başına latif saçlar ihsan edip, iki yumurta
dumanından erkeklerin yüz ve göğsünde kıllar ortaya çıkarmıştır. Ta ki saç
ile kadınlar süslenmiş ve sakalı erkekler belirlenmiştir. Kaşlar ile de
hepsi ünvanlanmış olsun. Saçın siyah olması, dumanın çokluğundandır. Sarı
olması balgamın çokluğundandır. Beyaz olması, tabiî hararetin
zayıflığındandır. Hararetin za'fı, çok inzalden, çok cimadanve şiddetli
gamdandır.
Alnın nuru, gönüller sürûrudur. İki kaş, gözlere gölge olup, bir dolunay
üzerinde iki hilal olmuştur. Gözlerin yeri kaşlar ve buruna arasında olduğu,
çarpmalardan korunmuş olmasına yarar. İki gözün önde yaratıldığı, cismin öne
alacağı işlerde ona görücü olmak içindir. Göz kapakları, mekruhlara
bakmaktan mâni olup, uyku hâlinde perde olmaktır. Kirpikler, ebru gibi gözü
süsleyip, toplandığına gözleri toz ve dumandan korumuştur Aralarından
bakan, yoluna doğru gitmiştir. göz bebeğinin siyah, gözün beyaz olduğu, süs
içindir. İnsanın başının yuvarlak olduğu, çarpmalardan emniyet bulmak
içindir. Ve dimağ azasına geniş mekan olmak içindir. büyüklüğü bu miktar
olduğu uygun olmak içindir. İnsan yüzünün yuvarlak olduğu, güzellikle güneş
ve aya benzemek içindir. Dudakların kırmızı, dişlerin beyaz inci olduğu,
zinet ve letafet içindir. Burnun iki delikli olduğu, biri teneffüs ve biri
temizlik içindir. Kıkırdak olduğu, hafiflik ve çarpmalardan ihtiyat
içindir. Burun kanatlarının geniş olduğu, fazla hava almak içindir. Bu yapıya
bulunduğu, fazlalıkların inmesi ve nezle içindir. Dişlerin dar olanları,
kesmek ve kırmak içindir. Genişleri, çiğneme ve öğütme içindir. Düzenli
oldukları, konuşma anında sadanın cüzleri içindir. Dilin kemiksiz olduğu,
lokmayı hareket ettirme ve harfleri eda içindir. ses, kelamı yükseltmek
içindir. Dilin dişler ve dudaklarla haps olduğu, az kelam içindir. Dilin
bir, göz ve kulağın iki olduğu, çok görme ve çok dinleme içindir.
Kulakların iki tarafta oldukları, her taraftan gelen sesleri duymak
içindir. Deliğinin çevresi bu yapıda olduğu, sesleri çekmekle uyanmak
içindir. Kıkırdak olduğu,hafiflik, letafet ve çarpmalardan korunmak
içindir. Boyun eni ve boyu bu miktar olduğu, baş ile uygunluk ve onu
taşımaya metanet içindir. Tek kemik olmayıp, yedi omur olduğu, her tarafa
dönme ile nezaket içindir. İnsan başının bütün azasından yüksek olduğu,
şanının yüceliği ile mehabet içindir. Akıl cevherinin başında olduğu, ona
tazim içindir. Bütün on hissi şerefli başında olduğu, onu şereflendirmek ve
keremlendirmek içindir. Bunca aza ve kuvvetlerin birbirine topladığı, kerim
Allah'ın kudretini ortaya çıkarma, hakim Allah'ın sanatını göstermek
içindir.

İkinci Madde

İnsanın sair uzuvlarının şekillerinin hikmetini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar demişlerdir ki: bu insan türünün itidal
üzere dik kılındığı ve iki ayağı ile yürür bulunduğu onu tadil ve
faziletlendirmek içindir. İki omuz ve iki kolun bu şekil ve yapıda
kılındığı, ahbabı sineye çekip, kabul etmek içindir. Ellerin, parmakların
ve tırnakların böyle oldukları, yüzbinler menfaat ve sanat içindir. Baş
parmağın kalın ve kısa olduğu, dört parmağa karşı geldiğinde mukavemet
içindir. Tırnaklar büyük ve yumuşak oldukları, uzuvların derilerini kaşımak
eşyayı toplamak ve yarmak içindir. Çarpmalardan korunmak içindir. gümüş
sine levhası üzerinde gül ve nar gibi iki meme erkeklerde güzellik,
kadınlarda zinet ve çocuklara süt içindir. Süt memesinin göğüste bulunduğu,
otururken çocuğu emzirilmesi kolay olmak içindir. İnsan derisinin latif ve
ince olduğu, ondan terin kolaylıkla seçilip, cisim ve can rahat bulmak
içindir. Deri iç organları örtmek, dıştaki uzuvları süslemek içindir. Et,
beden içini korumak ve dışını güzelleştirmek içidir. Meme ve göbek
menfezlerinde çevredeki havanın beden içine ulaşması ruha ferah ermek
içindir. Koltuk altlarında ve kasık gibi yerlerde kıl olduğu, menfezlerinden
karışık kokuyu dışarıya vermek içindir. Aksırmak genize kaçan şeyi dimağa
nüfuzdan men içindir. öksürmek,balgamın soğukluğunu yürekten atmak içindir.
Gülmek, gönülde olan sevinç ve hayreti ortaya çıkarmak içindir. Ağlamak,
gönülde bulunan dert ve elemi dışa vurmak içindi. Titreme, sinirlerin
gevşemesindendir ki, intizam ve sağlamlık isteği içindir. Esnemek, uyku ve
yemeği istemek içindir. Uyuklama, beyin damarlarının gevşemesidir ki,
yemeğin buharının çıkması içindi. Uyku ise, kuvvetlerin rahatını ve gıdanın
hazmını, uzuvların olgunluğunu sağlamak içindir. Omurga kemiği, tek
olmayıp, omurları ile nizam bulduğu, her tarafa bükülme ve eğilme içindir.
Erkeklerde, âletin dik silindir şeklinde bulunduğu, yürüme ve oturma
halinde, oyluklar arasında bulunduğundan hareketi kolay olmak içindir.
Cevheri kemik olmayıp, sinirler ve damarlar olduğu, yürekten damarlarla
gelen şehvet rüzgârlarıyla büyüyüp, dolmak, ta ki, rahim ağzına ulaşıp,
nutfeyi ona verip, ayrıldığına yine evvelki şekline gelip, kılıfına çekilip,
rahat bulmak içindir. Kavga dolu başının et bulunduğu, bızırın iç etine
uygun gelip, girme temasının tamamen hissedip, tam vuslat hasıl olmak
içindir. Belalı başı kertek olduğu kendisinde ve bızır içinde bulunan can
damarların sürtüşmesiyle meninin inmesi lezzetli olmak içindir.
Şehvet,yemek şehveti ve inzal içindir. İnzal şehveti, çocukların meydana
gelmesi içindir. Eğer celal sahibi olan yaratıcı Allah, çocukların meydana
gelmesini bu lezzetler ile kayıtlı ve bağlı kılmasaydı, bu lezzetlerin
sonucu evlat olmasaydı, bir kime ihtiyar ve iradesiyle bu fitne ve belalara
kail ve meyilli olmazdı. Şu halde insan nesli kesilip, yer yüzünde kimse
kalmazdı.
Kadınlarda, ferc iki oyluk arasında bulunduğu, cebri cimadan emniyet gelip,
sabit olmak içindir. Ferc rutubeti, onda âletin cevelanı kolay olmak
içindir. Bızırın harareti, ona can cana katılmak içindir. Tekrar tekrar
ileri geri götürme, kavuşma ve birleşme bulmak içindir. Ama bızırın
uzunlamasına olduğu erkeğin emnisinin incelmesinin kolaylıkla olması
içindir. Bızırın sinir ve damarları, makat hizasına gelip, ondan geri
dönüp, her biri kendisine yapışma ile yine bızırın içine katlanıp, katlanma
yeri hurma şeklinde akıp, zekere uygun olduğu erkek aleti gibi rahim
ağzına yakın gelip, nutfenin tabiatı bozulmadan onu selametle rahimine
sokmak içindi. Rahim ağzının iki çeşme arasıda bulunduğu ondan doğan
mütevazi olmak içindir. Erkeklerde yumurtaların dışarıda bulunduğu, büyük
ve sert olmak içindir. Büyük oldukları, sahibi yiğit olup, cesaret bulmak
içindir. Sert olmaları ,nutfe cevherine sertlik verip, kırmızı iken beyaz
kılmak içindir. nitekim, meme eti ona gelen kırmızı kanı beyaz süt etmek
içindir. Kadınların yumurtaları küçük ve yumuşak olduğundan, kendileri
çekingen olup, nutfeleri sarı ve sıvı bulunmuştur. İki bulunmaları, mühim
olan birleşme işinde ihtimam olunmak içindir. Eğer birine âfet isabete
dese, biri selamet kalıp, nesli baki bulunmak içindir. Yumurta zarfının
geniş bulunduğu, oyluklar arasında sıkıldığında zarfı içinde genişliğe
erip, selamet bulmak içindir. Kadınlarda, tenasül uzuvlarının bızır içinde
bulunduğu, tam vuslata imkan bulunmak içindir. Ama iki yumurta onlarda daha
küçük ve daha yumuşak olduğu, yüz ve sineleri tüysüz, parlak, taze, temiz,
güzel ve öpmeye layık olmak içindir. Derileri ince ve nazik olduğu,
erkekler onlara meyil ve muhabbet kılmak içindir. Oyluklar, etli olduğu,
oturma durumunda yumuşak döşek gibi makat halkasını korumak içindir. Zarta
yani kavara (yellenme) geldiği midede gıdadan hasıl olup, kalbe ve karna
ağırlık veren kötü rüzgâr çıkıp gitmek içindir. Oyluk adalelerinin kalın
olması, ayaklara mukavemet verip, derece derece incelip, alttaki uzuvlar ve
öteki uzuvları uygun kılmak içidir. Diz kapakları ve topuklar bu şekil
üzere bulundukları, türlü yürüme ve oturma mümkün olmak içindir. Ayakların
ön tarafa uzun olup, ayak parmakları bu yapılarında yaratıldığı dört
ayaklılar gibi, ayakta durmak mümkün olup, yürüme bir karar üzere bulunmak
içindir.
Açıklanan insan vücudu uzuvlarının hikmetinde mevcut olan fayda ve
menfatalerin azının azıdır. Bütün cisimlerin en güzel duranı, en tamı, en
önemlisi, en doğrusu, en güzeli, en sağlamı, en olgunu ve en güzeli insanın
bedeninin olduğunun delili: İnsan, Rabbin binasıdır. Onu yıkan mel'undur,)
Hadis-i Şerifi bürhan ve delildir. Nitekim Hak Taâlâ Kitab,ı Kadîm'inde:
"Gerçekten biz, insanları üstün kıldık, karada ve denizde taşıtlara
yükledik ve onlara hoş rızık verdik. Kendilerini, yarattıklarımızdan
çoğunun üzerine üstün kıldık," (17/70) buyurmuştur. O halde, bu insan türü
bütün âlemin mahdum ve mükerremi, yaratıkların çoğunun en faziletlisi ve
muhteremi olduğunu cümleye duyurmuştur. İnsanı en güzel şekilde yaratan
Allah münezzehtir. Yaratıcıların en güzeli Allah, ne Yücedir.
NAZM
Muin etti bu mânâyı hüccet burhân
Ki zübde-i dü-cihândır hazret-i insân
Hezâr kerre sana bu sözü dedim tahkîk
Ki kendi kadrini bil ey hülasa-yi devrân
Bilinse meşreb-i irfân hayat-ı cân bulunur
Ki ayn-ı âb-ı hayât oldu meşreb-i irfân
(Muin olan Allah bu mânâyı hüccet ve bürhan etti; hazreti insan iki cihanın
zübdesidir. sana bin kere bu sözü dedim; ey devranın özeti,kendi kadrini
bil. İrfanın meşrebi bilinse, hayat ve can bulunur. Ab-ı hayatın gözü irfan
meşrebi oldu.)
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

Üçüncü Madde
İnsan uzuvları şekillerinin kıyafetlerine anlayış ve firasetle bakmanın
gönül ve cana ola emniyet ve selametini, lütuf ve kerametini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar demişlerdir ki: Alemi bu kapıda yaratan
ve takdir eden hakîm ve kadîr Allah'ın, kendi benzeri olan insan âlemini,
en güzel şekil üzere olduğu surette tasvir edip; ruh üflemekle süslemiş ve
nurlandırmıştır. Hayvan cinsinde bu insanı güzellik ile en güzel ve en
mutedil kılıp, nutuk ve beyan ile en faziletli ve en mükemmel kılmıştır.
Gerçi adem oğlunun hepsini zinet ve yaratılışta bir yaratmıştır. Lakin
ademoğlu fertlerini suret ve sirette birbirine muhalif ve farklı etmiştir.
Sonra lütûf ve inayetiyle hikmetinin hakikatlerini ve sanatının inceliklerini
bu insan âleminde açıklayarak ortaya çıkarıp; sureti sirete,e azayı ahlâka
âlamet ve nişan etmiştir. Ta ki önce insan kendi kıyafetinden kendi
vasıflarını tamamıyle biip, ihtimamıyle ahlâkını güzelleştirsin. sonra
akranı ve yârânı kıyafetlerine anlayış ve ferastle bakıp, her birinin
zatında gizli olan durumlarına ve ahlâkına vâkıf ve muttali oldukta; onlara
ya ahlâkınca rağbet ve muhabbetle muamele etsin veya aklınca iyi idare ile
geçinip gitsin. Veya hepsinden uzlet edip, emniyet ve selamete, izzet ve
rahata yetsin. Ne kimseden incinip, ne kimseyi incitsin. Gönül boşluğuyla
tenha oturup, yatsın.
NAZM
Cihan bağında ey âkıl budur makbul-i ins ve cin
Ne kimse senden incinsin ne sen bir kimseden incin
Hadis-i şerifte: "Hayrı, güzel yüzlüler yanında arayın," buyurmuştur. Yani
gökçek insandan güleç yüz ve şirin söz görülüp, işitildiğini; güzel huylar
ve yahşi işler vücuda geldiğini herkese duyurmuştur.
BEYT
Kim ki hikmetle nâsal kıldı nazar
Her işi mukteza-ı zat sezer
(Hikmetle insanlara bakan, her işi atı gereğince sezer.)
Hak Taâlâ kemal-i keremiyle: "De ki, herkes yaratılışına göre davranır,"
(17/84) vaad ve müjdesini işaret buyurmuştur. Şu halde herkese karşı gafur,
halim, cevat, kerim, rauf ve rahim olduğunu lafzıyle duyurmuştur. Zira ki
herkes kendi layıkını işlediğini, herkes görmüştür.

Dördüncü Madde


Baş ve boyun uzuvlarının kıyafetini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar demişlerdir ki:
Kim ki boyudur tavil Sade dil olu cemil
Kim ki boyudur kasir Hilesi vardır kesir
Kim ki vasat boyludur Akıl ve hoş huyludur
Kim ki saçı sert olur Akılla cür'et bulur
Kim ki saçı nerm olur Ebleh ve bî şerm olur
kim ki saçı sarıdır Kibr ve gazab kârıdır
Kim ki saçıdır kara Sabrı var onu ara
Kumral ise saç güzel Sahibidir bî bedel
Saçı az olan latif Oldu ârif ü zarif
Saçı çok olsa zenin Fehmi az olur anın
Başı küçük aklı az Olsa ona deme raz
Başı büyük olanın Aklı çok olur anın
Yassı ise fark-ı ser Sahibi çekmez keder
Cild-i seri berk olan Hayır eder etmez ziyan
Ekra'a olma yakın Bed huy olur pek sakın
Cebhesi zıyk olanın Zıyk ola hulki anın
Yumru olursa cebin Sahibi zişt ve gabin
Cebhesi olan ariz Bed huy olur çün mariz
Mutedil olsa cebin Sahibini bil emin
Cebhesi bî çîn olan Kâhil olur bîgüman
Çini uzundur fehim Az ise olmuş kerim
Kaş arası çîn olan Gam yüküdür ol heman
Üznü kebir olsa bol Cahil ve kâhildir ol
Üznü küçük uğrudur Evsat olan doğrudur
İnce olan kaş ucu Fitnedir işi gücü
Kaşta çok olan kılı Mükesser olur gussalı
Kaşı açık doğrudur Çatma ise uğrudur
İnce olan kaş ucu Fitnedir işi gücü
Kaşta çok olan kılı Mükesser olur gussalı
Kaşı açık doğrudur Çatma ise uğrudur
İnce ka olur cemil Kibre tavili delil
Kaşı mukavves olan Dilber olur her zaman
Göz çukur olsa kalil Olmuş o kibre delil
Çeşmi küçüktür hafif Çeşmi kızıldır şeci
Gözleri göktür lebib Lik ela gözlü edib
Çeşmi küçüktür hafif Çeşmi büyüktür zarif
Didesi yumru hasut Evsat olandır vedût
Çeşmi kıpık oldu şin Bakışı süst oldu zîn
Noktalı göz ok olur Değmesi pek çok olur
A'vere olma yakın Zîk bakan olmaz emin
Şaşıya etme nazar Kim sana eğri bakar
Çeşmi güleçtir güzel Kirpiği zîk bî bedel
Vechi büyüktür alil Kibre küçüktür delil
Yumru olandır bahîl Yassı olandır cemil
Vechi arıktır muhil Etli olandır sakil
Vechi pek uzun olan Laf ile söyler yalan
Kim ki tireştir yüzü Telh olur ekser sözü
Vechi müdevver gerek Bedrden enver gerek
Çün mütebessim olur Anı gören kâm alır
Benzi kızıldır edib Esmer olandır lebib
Benzi sarıdı alil Esvede mâil muhil
Gözleri gök ışkırak Olsa ol ondan ırak
Levni olan mutedil Hem ak olur hem kızıl
Enf eğer olursa dıraz Sahibidir fehmi az
Enf eğer olsa kasir Havf olur onda kesir
Enf ucu ger ola top Sahibi olur turup
Enf ucu ağza yakın Olan adamdan sakın
Sükbe-i enf olsa bol Kibr ve haset dolmuş ol
Olsa kulkul-i kanat Cem' ola kah ve inat
Enfi kim olsa ariz Şehvet iledir mariz
Enfi o kim eğridir Himmeto nun fikridir
Ağzı küçüktür güzel Lakin olur pür vecel
Ağzı büyüktür şeci' Eğri olandır şeni'
Ağzı gibidir zenin Hey4et-i bız'ı onun
Gunneli söz olsa ger Kibirden oldur haber
Savt dakik er kişi Şehvet-i zendir işi
Er kişi sesli zenan Ekseri söyler yalan
Sözde kim olsa seri Fehmidir onun refi
Kim ki sesidir kaba Himmeti var merhaba
Ses çatal olsa o can Halka eder bed güman
Handesi çok olsa ha Umma sen onda haya
Yüz güleç ve söz leziz Olsa o candır aziz
Yufka ve ahmerdudak Sahibi anlar sebak
Şefe galiz olsa bil Sahibi muğzip sakil
Dişleri iri olan İşler ol ekser yaman
Mutedil olan dişi Sıdk ve safadır işi
Nükheti hoş olanın Hulki de hoştur onun
İnce zekanlı herif Aklı da onun hafif
Ger zekan enli olur Sahibi gılzat bulur
Mutedil olsa zekan Akıl olur hem hasan
Lihye tavil olsa ger Sahibidir bî hüner
Lihyesi sıktır sakil Sohbeti eyler tavil
Riş i siyah ve kalil Oldu zekaya delil
köse ki hiç rişi yok Onun olur mekri çok
Olsa değirmi sakal Sahibidir pür kemal
Olsa kafası ariz Ahmak iledir ol mariz
Boynu olan çok dıraz Rüştü onun olur az
İnce ki gerdan olur Sahibi nâdan olur
Boynu galiz olsa ol Ruz ve şeb olur ekül
Boynu olursa kasir Cümlesi olur kesir
Boynu olan mutedil Hayr iledir müşteğil
Her yeri evsat olan Dilber olur bî güman
(Boyu uzun olan güzel ve sâde dil olur. Boyu kısa olanın çok hilesi vardır.
Boyu orta olan, akıllı ve hoş huylu olur. Saçı sert olan akıllı ve atılgan
olur. Saçı yumuşak olan, ebleh ve arsız olur. Saçı sarı olan, kibirli
gazalı olur. Saçı kara olan, sabırlıdır, onu ara. Saçı kumral ise güzeldir
ve sahibi bedelsizdir. Sazı az olan lütüfkâr, bilgili ve nazik olur. Saçı
çok olan kadın, anlayışsız olur. Başı küçük olanın aklı azdır. ona sır
söyleme. Başı büyük olanın, aklı çok olur. Başının tepesi yassı ise, sahibi
kede çekmez. Başının derisi parlak olan, hayır yapar, ziyan vermez. kele
yaklaşma sakın, kötü huylu olur alnı dar olanın ahlakı da dar olur Alnı
yumru olan,kötü ve aldatıcı olur. Alnı normal olanı, emin olarak bil. Alnı
kırışıksız olan, mutlaka tembel olur. alnı uzun olan anlayışlı, az ise cömert
olur. Kaş arası kırışık olan, her zaman gam yüklüdür. Kulağı uzun ve bol
olan, cahil ve tembeldir. Küçük kulaklı olan uğursuz; orta olan doğrudur.
Kaş ucu ince olanın işi gücü fitnedir. Kaşının kılı çok olan, kırık ve
gussalıdır. Kaşı açık olan doğrudur, çatma olan uğursuzdur. İnce kaş güzel
olur; uzunu kibre delildir. Kaşı kavisli olan, her zaman dilber olur. Göz
çukuru az ise, o kibre delil olmuştur. siyah gözlü olan itaatli, kızıl
gözlü olan cesurdur. Gök gözlü olan zeki, ela gözlü olan edîb olur. Küçük
gözlü olan, hafif; büyük gözlü olan zarif olur. Gözü yumru olan hasetçi,
orta olan dost olur. Kıpık gözlü olan, yaramazdır; bakışı tembeldir.
Noktalı göz ok olur, demesi pek çok olur. Tek gözlüye yakın olma,sık bakan
olmaz emin. Şaşıya bakma, çünkü sana eğri bakar. Güleç gözlü lan güzeldir,
kirpiği sık olansa bedelsizdir. Büyük yüzlü olan illetlidir; küçük yüz
kibre delildir. Yumru yülü olan cimridir, yassı olan güzeldir. Arık yüzlü
olan borcuna sadık değildir; kalın ve etli yüzlü sevimsizdir. Uzun yüzlü
olan,lafla yalan söyler. yüzü sert olanın, çoğu sözü acı olur. Yuvarlak
yüzlü olan, aydan daha nurlu olsa gerektir. Çünkü böyleleri mütebessim olur
ve onu gören kâm alır. Benzi kızıl olan edib, esmer olan zeki olur. Benzi
sarı olan hastalıklı, siyahımsı olan tevekkeli olur. Gözleri gök ve mavi
olsa, ondan ırak ol. Rengi normal olan hem ak, hem kızıl olur. Burun eğer
uzun olsa, sahibinin anlayışı kıttır. Burnu kısa olan, çok korkak olur.
Burun ucu top olan, neşeli olur. Burun ucu ağza yakın olan adamdan sakın.
Burun deliği bol olsa, o, kibir ve haset dolmuştur. Burun kanatları
hareketli olanda kahır ve inat toplanmıştır. Burnu geniş olan, şehvet
düşkünüdür. Burnu eğri olanın fikri himmettir. Küçük ağızlı olan güzel,
fakat çok korkak olur. Ağzı büyük olan cesur, küçük olan kötü olur. Kadının
tenasül uzvunun yapısı ağzı gibidir. Genizden gelen söz, kibirden olsa gerek.
İnce sesli erkek, kadına düşkündür. Erkek seli kadınlar çoğunca yalan
söyler. sözü seri olanın anlayışı yüksektir. Kaba sesli olanın himmeti
vardır. Çatal sesli olan, sürekli halktan kuşkulanır. Gülmesi çok olandan
haya umma. Yüz güleç, söz lezzetli olan, candır, azizdir. Yufka ve kırmızı
dudaklı olan dersi iyi anlar. Kalın dudaklıların muzipliği ağırdır. İri
dişli olan, çoğunca yaman işler yapar. Mutedil dişli olanın işi hoş ve
doğrudur. Ağız kokusu hoş olanın, ahlakı da hoştur. İnce çeneli olanın aklı
hafiftir. Enli çeneli olan, kaba olur. Çenesi normal olan, akıllı ve güzel
olur. Uzun sakallı olan, hünersiz olur. Sık sakallı olan kabadır ve sohbeti
uzatır. Siyah ve az sakal, zekaya delildir. Hiç kılı olmaya kösenin hilesi
çok olur. Değirmi sakallının olgunluğu çoktur. Enli kafalı olan, ahmaktır.
Boynu çok uzun olanın olguluğu azdır. Boynu ince olan, nâdân olur. Boynu
kalın olan, gece gündüz obur olur. Boynu kısa olanın hilesi çok olur. boynu
orta olanın işi hayır yapmaktır. Her yeri orta olan, şüphesiz dilber olur.)
RUBAİ
Cehd eyle bir ârif-i dânâyı bul
Ya bir sanem-i latif ü ra'nâyı bul
Bu ikisinin biri nasib olmazsa
Evkatını zâyi etme tenhayı bul
(Çalış, bilgin bir ârif bul. Ya bir latif sevgili ve güzel sözlüyü bul. Bu
ikisinin biri nasib olmazsa, vaktini zayi etme, tenhayı bul.)
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

Beşinci Madde


Kalan beden uzuvlarının kıyafetini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar demişlerdir ki:
Omuzu sivri olan Düzd olur işler yaman
Eğri omuzlu kişi Eğrilik olur işi
Kısa omuz eblehin Düşkün omuz esfehin
Mutedil olan omuz Sahibi anlar rumuz
Saidi eğri kasir Olsa olur ol şerir
Rusgi olura dıraz Bahşiş eder bî niyaz
Ger küçük olduysa el Bî bedel oldur güzel
Üsbuu olan uzun Ehl-i Hüner zü fünun
Üsbuu yumuşak olan Zeyrek olur î güman
Züfri ariz olmasa Sev onu süb ve mesa
Tırnağı yumru çizik Olsa o bilmez yazık
Tırnağı yassı ve düz Olsa olur desti uz
Sadrı çıkık olanın Hulki de beddir onun
Sadrı eğer olsa dar Gam yer ol leyi ve nehar
Sine ariz olsa o Gönlü hiç olmaz melül
Sadr ve omuzdaki kıl Cür'ete olmuş delil
Sedy-i zen olsa kebir Şehveti olur kesir
Sedy-i ger olsa tavil Onda lebendir kalil
Sedy-i zen olsa sağır Şîr olur onda kesir
Südü memeli velüt Zevcinedir ol vedüt
Mutedil olsa meme Zevci hem onu eme
Lahmi mülayim olan Tende olur lütf-i can
Lahmi olan hoş latif Oldu arîf ve zarîf
Lahmi olan pek katı Oldu kavi gılzatı
Arkası yassı kişi Oldu sefahet işi
arkası güzek âdem Züşt olur ahlakı hem
Zahri arîz olanın Kuvveti çoktur oun
Ger beli ince olur Şekli yerince olur
Arkada bittiyse kıl Şehvete olmuş delil
Batnı büyüktür gabi Batnı küçük çelebi
Batnı büyük hem akisr Bed huy olur pek asir
Anede bitmezse kıl Vahşi olur tabı bil
Oyluğu enli olan Tenbel olur bî güman
Aleti olan sagir Oldu reşit ve habir
Aleti olan tavil Humkuna olmuş delil
Ger zeker olsa azim Malikidir pek leim
Olsa küçük ünsiyan Sahibi olmuş ceban
Olsa büyük husyetan Hamilidir pehlivan
Bız'ı olsa sagir Sahibesidir hatîr
Olsa mülehhem kebir Şehvet-i zendir kesir
Fahzi olan pek tavil Şehveti olur kalil
A'raç olan bir kıçı Kibir ve hasettir içi
rukbesi olan büyük Yüklenir o hayli yük
sakı galiz olanın Olmaya lütfu onun
ka'bı mülehhem zeni Şiveli addet onu
Ökçesi yufka olan Dilber olur bî güman
Ökçesi kalın o mert Oldu şecaatte fert
Ayağı enli kişi Cevr ü cefadır işi
Ger uzun olursa pa Sahibidir pür hâya
Ubuu olan uzun Fehm ileir pür fünun
Hatvesi dar olanın Cünbüşü hoştur onun
Çünkü hıraman olur Akıl ona hayran olur
BEYT
Ademi öldürür o reftarı Mürde ihya eder o güftarı
(Omuzu sivri olan hırsız ve işleri yaman olur. Eğri omuzlu kişinin, işi
eğri olur. Kısa omuz eblehin, düşkün omuz, efilindir. Mutedil olan omuz
sahibi, rumuz anlar. Kolu eğri ve kısa olsa, o şerli olur. Bileği uzun
olursa, istemeden bahşiş verir. eğer küçük olduysa el, o misilsiz ve
güzeldir. Parmağı uzun olan, bilgi sahibi ve hüner ehlidir. Parmağı yumuşak
olan, şüphesiz zeyrek olur. Tırnağı geniş olmasa, akşam sabah sev onu.
Tırnağı yumru ve çizik olsa, o bilmez yazık. Tırnağı yassı ve düz olsa,
olur eli uz. Göğsü çıkık olanın ahlakı da kötüdür. Göğsü eğer dar olsa,
gece gündüz o, gam yer. Geniş olsa, onun gönlü hiç melûl olmaz. Göğüs ve
omuzdaki kıl, cür'ete delil olmuştur. Kadının göğsü büyük olsa, şehveti çok
olur. Göğsü uzun olsa onda süt az olur. Kadının göğsü küçük olsa, süt onda
çok olur. Sütlü memeli ve doğurgan kadın, eşine dosttur. Orta memeli olanın
memesini eşi emer. Eti yumuşak olan tende, can ve lütuf olur. Eti hoş ve
latif olan,bilgili ve zarif olur. Eti pek katı olanın kabalığı katı oldu.
Arkası yassı kişinin işi, sefahet oldu. Arkası kambur adamın huyu da kötü
olur. Sırtı geniş olanın,kuvveti çoktur. Eğer beli ince olursa, şekli
yerince olur. Arkada kıl bittiyse, şehvete delil olmuştur. Karnı büyük olan
gabidir. Karnı küçük olan çelebidir. Karnı hem büyük hem kısa olursa, kötü
huylu ve zorlu olur. Kasıkta kıl bitmezse, tabiati vahşi olur. Oyluğu enli
olan, şüphesiz tembel olur. Aleti küçük olan, olgu ve bilgili oldu. Aleti
uzun olan, ahmaklığına delildir. Eğer aleti büyük olsa, çok kötülük
sahibidir. Husyeler küçük olsa sahibi korkak oldu. Husyeler büyük olsa, o
kişi pehlivandı. Ferci eğer küçük olsa, o kadın tehlikelidir. Eğer etli
büyük olsa, kadının şehveti çoktur. Oyluğu pek uzun olanın şehveti az olur.
Bir kıçı eğri olanın içi kibir ve hasettir. Dizi büyük olan, hayli yük
yüklenir. Baldırı kalın olanın, lütfu olmaz. topuğu etli kadını, şiveli say.
ökçesi yufka olan, şüphesiz dilber olur. Ökçesi kalın olan mert, şecaatte
tek oldu. Ayağı enli kişinin, cevr ve cefadır işi. Eğer ökçe uzun olursa,
sahibi çok hâyâlıdır. Parmağı uzun olan, anlayışla bilgi doludur. Adımı dar
olanın cünbüşü hoştur Çünkü salınarak yürür, akıl ona hayran olur.)
(Adamı öldürür o güzel yürüyüşü, ölüyü diriltir o güzel sözleri.)

Altıncı Madde

Kadınların güzellik alâmetlerini ve güzellik çizgilerinin delillerini
bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar, kadın uzuvları kıyafeti konusunda
demişlerdir ki:
Hüsn-ü zenane delil Otuziki resm bil
Dört yeri lazım siyah Saç kaş kirpik gö âh
dört yeri ak ola zeyn Levn ve diş ve zufr ve ayn
Dört yeri lazım kızıl Had ve leb ve lisse dil
Dört yeri vâsi gerek Kaş göz ve sine göbek
Dört yeri ziyk ola derc Enf ve simah ıbt ve ferc
Dördü kebir ola niz Sedy ve serin bız' ve diz
dördü küçük olmalı Enf ağız ayağ eli
Savt beli ince hem Şekli de bir nice hem
Lahmi semin ve tari Olmalı kıldan beri
Böyle kıyafetli ten Olsa güzeldir ol zen
böyle ki zen Hûb olur Hulki de mahbub olur
(Kadının güzelliğine delil olarak otuziki resim bil. Dört yeri siyah lazım:
Saç, kaş, kirpik ve göz. Dört yeri ak ola: Renk, diş, tırnak ve göz. Dört
yeri kızıl lazım: Yanak, dudak, dişeti ve dil. Dört yeri geniş gerek: Kaş,
göz, göğüs ve göbek. Dört yeri dar olmalı: Burun, kulak, koltukaltı ve
ferç. Dördü de büyük olmalı: Göğüs, kasık, bız've diz. Dördü küçük olmalı:
Burun, ağız, ayak ve el. Sesi ve beli ince, şekli de nice! Eti dolgun ve
tazi olmalı, kıldan da beri olmalı. Böyle kıyafetli ten olsa, güzeldir o
kadın. Böyle kadın güzel olur. Ahlakı da sevimli olur.)
Nitekim Hamdi-i Sirin, kadınların güzellik belirtilerini, hazreti
Züleyha'nın şanında şöyle açıklamıştır:
NAZM
Greçi hüsnü beyana sığmaz idi Nitekim aşkı cana sığmaz idi
Lik bir harf işit kitabından Diye ben zerre âfitabıdan
Kameti serv-ü bağ-ı rağmet idi Berk ü bârı safa ve lezzet idi
Ab-ı lütfiyle buldu nemâ Hıl'at olmuş idi letafet ona
Dam-ı akl idi farkının mûyi Fark olunmazda miskten bûyi
İnce kıl yardı şâe sa'y ile cüst Farkı nâzın kodu miyane dürüst
İki dîçür-i târ zülfeyni Leyl içinde nehar mabeyni
alnını levh-i ur edip allah Sebk-i hüsn alırdı ondan mâh
Kaşı ol safha-i sürur üzre Nurdan san yazıldı nur üzre
Nunu altında any ü sad misal ikisinden göründü nass-ı cemal
gözleri ehl-i mekrin ellisidir Ay yüzünün güneş zevallisidir
Lale haddinde hâl,i anberveş Güyiya gülistanda tıfl-ı Habeş
Elif-i ünf ve safer nokta-i ha! Cem' oup bir iken on oldu cemal
Arızı cennete ümune idi Gülleri anda gûne gûne idi
diheni sığmadı onun suhane Bir suhan sığmaz ien ol dihene
Ne denilsin leb-i zülalinden Sulanırken dihen hhayalinden
Diheni dürr-ü feşan tekellümde Lebleri kuvvet-i can tebessümle
Gülse nur akıtır süreyyadan Sözü lezzetli kand ü helvadan
Gülse lutfile lal-i handanı Ukde-i dil açardı dendanı
Dürr-i dendan la'l-i handandan Görünür nur-u hak gibi candan
zenhan kıldı Hak şekerden sîb Hüsna ıdeyne verdi zinet ü zîb
Şeker-i sîb iken zehandanı Çâh âsib olurdu endanı
Nice dili can verirdi ol sîbe Düşer idi o çâh-ı âsîbe
Zehanı sîbinin halaveti can Gabgabı siminin zekat-ı cihan
Gabgabı kim muallak-ı âb idi Sanki ter şişede gülab idi
Boynu olmuşdu zülf ile mestur Birisi kâfir ve biri kâfur
Gün gibi doğru çün o sîmin ber Bildi noksanını kul oldu kamer
Bir gümüş levh idi o sine hemen Ol gümüş levha nakşibend cihan
İki nakş eylemiş turunca gibi Bir gül üstünde iki gonca gibi
İki said idi sebîke-i sim Umar ondan ekatı dürr-ü yetim
Hüsnü i'cazına onun bürhan Yed-i beyzası kâfi idi heman
Kâfi uşşaka rahat'ül-ervah Parmağı dil kilidine miftah
Hüsnün ol dilberin kim ede ıyan Ki beyanında âciz idi beyan
Lakin ondan yazılsa bir parmak Kaleme şu kadar gelir ancak
Kim onun parmağın gören âdem Oldu divane ref' olundu kalem
Kollarını güher koçardı heman İnce belin kemer koçardı heman
Öyle hûb idi beli kim onu Kılca kalırdı görenin canı
Seyr eden ol hümayı tâkından Bir kebuter sanırdı sakından
Alem-i hüsn ona musahhar idi Mehr ile mah keniz ü çaker idi
Yoğ iken zib ü zivere hâcet Eyledi meyl ziver ü zinet
Zamane kadınları, merhametli olmayıp, başa kakıcı oldukları için, olgunluk
ve güzelliğ emâlik olanın bile tatlı kavuşmasından ise, güzelliğini hayal
etmek bin kat daha lezzetli ve evladır.
BEYT
Tahayyül eylesem anı gönül huzuru bulur
Tezekküründe visali kadar telezzüz olur
(Onu hayale etsem, gönül huzuru bulur; onu düşünmek, kavuşmak kadar lezzetli
olur.)
BEYT
Bana biganedir dilber hayali cana mahremdir
Enisim munisim yarim odur kim dilde hemdem olur.
(bana yabancı olan dilberin hayali, cana mahremdir. Enisim, munisim ve
yarim sürekli gönülde olandır.)
Gerçi dilberdir hoş âyindir kadın Nakısat-ül-akl ve ve'd-dindir inan
Zinhar ey merd-i âkıl zinhar Kâmil isen nâkıs ile olma yâr
Hiç olur mu lâyık ehl-i kemal Sahra-i her âkıs olmak mah ü sal
Nefs eline verme bu can yakasın Şehvet oduyle niçin can yakasın
Nutfe tende mâye-i canbahştır Şensüvar ruha çabu rahştır
Etme onu râh-ı Hak'da lenk ü lük Edemezsin çünkü ybî merkeb sülük
Çü hayal-i dilbere an eyl eder Ol per ile semt-i a'lâya gider
Per ü bâl can olur hubb-ı hayal Nutfeden peyda olur ol per ü bâl
Per ü bâl-i ruhu kesr eyler cima' Halk ise za eyler onu intifa'
Arzu-yu mert ü zendir ittihat Uşşaka enden tahayyüldür murat
Kıble-i suretperest oduysa zen Kıble-i ashab-ı dildir zül-menen
Ham= ü bunekkeh şuşu; âyineni Eyle mir'ât-ı meâni sineni
Ta derunun nur-u Hak'dan ola pür Derc-i ruhun marifette doladür
(Gerçi kadın, dilberdir ve hoş resimdir, fakat inan ki, onda akıl ve din
eksiktir. Zinhar, ey akıllı kişi zinhar! Olgun isen eksikle yâr olma. Ay ve
yıl eksiğin büyüsüne tutulmak hiç olgunlara layık olur mu? Bu can yakasını
nefs eline verme. Şehvet ateşiyle niçin can yakasın? Nutfe, tende can
behşeden sudur iyi binici, cevelanı çabuk attır. Onu Hak yolunda topal
etme. Çünkü bineksiz süluk, edemezsin. Ne zaman ki dilber hayaline can
meyleder; o kanaty ile en yüksek semte gider. Canın kanatları hayal
sevgisi olur. O kanat, nutfeden peyda olur. Ruhun kanatlarına cima kırar.
Halk ise onu faydalanma sanır. Kadın ve erkeğin arzusu birleşmedir.
Aşıklara kadından murat hayal etmedir. Kadın, suretpereste kıble olduysa;
Gönül ashabının kıblesi, ihsan verici Allah'dır. Suret nakşından aynanı
uyup; sineni mânâların aynası eyle. Ta için hak nurundan dopdolu ola. Ruh
kutun, onun marifetinden inci dola.)
 

KARAHAN

Dost Üyeler
Katılım
16 Haz 2008
Mesajlar
739
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kayseri.
Cevap: Marifetname

Yedinci Madde

Uzuvların kıyafet tadilinin zıt delillerini ve nefslerin ihtilafıyla olan
hükümlerini bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar demişlerdir ki: Uzuvların kıyafetinde
anılan zıt deliller, bir şahısta toplansalar, hepsini itidal üzere mamur ve
şen eyler. Mesela kösenin boyu uzun olsa,o kösedir diye ona ta'n olunmaz.
Zira ki itidal bulmuştur. Eğer yüzü de nurânî olduysa, görenler artık onu
nur anlar. Şu halde bir kimsede hangi tarafın delilleri çok bulunduysa, o
kimse o tarafta bilinmiştir. Eğer bir kimseye Hak'kın nuru göz olsa, onun
feraseti, adı geçen delillerden müstağni bulunmuştur. Zira ki haberde, Habib-
i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem hazretlerinden: "Mü'minin ferasetinden
sakının, çünkü o Allah'ın nuruyla bakar," naklolunmuştur. Çünkü anılan
alâmetlerin hepsi, hayvanî nefsin ahlakv e vasıflarının delilleridir. şu
halde eğer insanî nefs, emmâre ise,o nefs, hayvanîye esiri olduğundan,
onun hükmünün içindedir ki, zulüm ve zulmetten, cehil ve bulanıklıktan
vasıfları arınmış değildir. Kâh şeytan sıfatlı, kâh yırtıcı hayvan sıfatlı,
kâh hayvan sıftalı bulunmuştur. Halbuki sureta insan görünmüştür. Eğer
insanî nefs, levvâme ise, kâh hayvanî nefsin mağlûbu olup, kâh ona galip
olduğundan; bu nefs, kâh hayvan sıfatlı, kâh insan sıfatlı bilinmiştir.
Eğer insanî nefs, mülhime ise, hayvanînin üzerine galip olup; mutmainne
olduysa cengi sulha ve nizayı rızaya döndürüp, şerler ona hayır olur.
bu hayır ve şer onun kaydı olmayı, nefsi, mutlak ruh olur. Bütün varını terk
ettiğinden, ağyarı ona yâr olur. Kendinde nişan ve alâmet kalmaz. Onun
vasfı, beyana gelmez.
Gel ey Hakkı, unu halkı
Bu benlikten geçip, kendini toprak eyle ve nazargâhı Hüda olan kalbini,
mâsivadan pak eyle. Ondan onun kalblerin enisi olduğunu idrak eyle.
Muhabetiyle âdeti yırtıp, çâk eyle.
Kim ki isterse üns-i dildârın Vermesin mâsivaya dildârın
(Sevgilinin ünsiyetini isteyen, sevgilisini mâsivaya vermesin.)
KITA
Zamane halkını fehm eyle olma sen mağrur
Gönülde dostu buup her nazardan ol mestur
Ne lütfu var bir alay kalbi hasta bestelerin
Koy ehl,i gaflet ve cehli sen eyle dilde huzur
Çü nâsa nâsdır âfet bu nâsı ol nâsi
Ki Rabb-i nâs ile bulsun dil üns olup huzur
(Zamane halkını anla, sen mağrur olma. Gönülde dostu bulup, he bakıştan
örtünmüş ol. Kalbi hasta ve bağlı olanların ne lütfu var? Gafilleri ve
cahilleri bırak, gönülde huzur eyle. Çünkü insanlara insanlardır yâfet, bu
insanları unut ki, insanların Rabbi ile gönül ünsiyet bulsun.)

Sekizinci Madde


İnsan bedeninde damarlar içinde akan kanın sebebiyle deri üzerinde görünen
uzuvların ihtilacını (seğrime ve titreme gibi hareketleri hükümleriyle
bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar demişlerdir ki:
ihtilac-ı far-ı ser Cahden verir habir
İhtilac-ı piş-i ser Oldu devlete eser
İhtilac-ı cenb-i ser Sağ ve solu hayr eder
ihtilac-ı cebhe ter Sağ iyş ve sol haber
İhtilac-ı hHacib ol Dostluk oldu sağ ve sol
Evsat ederse ger Sağı zevk sol keder
İhtilac etse enb Sağı hüzn ve sol tareb
İhtilac-ı zahr-ı ayn Sağda levm ve solda zeyn
ihtilac-ı beyt-i nur Sağı renc ve sol sürur
ihtilac-ı dünbal Sağda mehrve solda mal
İhtilac-ı zir-i çeşm Sağda mihrve solda hışm
ihtilac-ı rahda dal Sağda hayr ve solda mal
İhtilac-ı enfe rah Sağda kahrve solda câh
ihtilac-ı fek-i leb Sağda rızk ve solda tareb
Usbu-u sâni eder Sağda solda hoş haber
Usbu-u vustadan al Sağda ve solda cidal
Usbu-u binsır bulur Sağda cedl ve ysol sürur
Usbu-u hınsırda kal Sağ ü solu rızk ü mal
Muhtelic olsa eğer Bir yerin eyle nazar
Bunda kim ahkâmı yâd Şüphesiz et itimad
Kim dmar oynar neden Hak'dır onu debreden
Anla işârâtını Bekle beşarâtını
(Başın tepesinin seğrimesi, makamdan haber verir. Başın önünün seğrimesi,
devlete yeser oldu. Başın yan tarafının seğrimesi, gerek sağ ve gerek sol,
hayırdır. Alın seğrimesinde; sağ iyş, sol haberdir Kaş seğrimesinde; sağ ve
sol dostluktur. Kaşların ortası seğrirse; sağı zevk, solu kederdir. Dil
seğrirse; sağı hüzün, solu şenliktir. Gözün dışının seğrimesinde; sağda
kötüleme, soldazinettir. göz bebeği seğrimesinde; Sağı ağrı, solu sürurdur.
Göz kuyruğu seğrimesinde; sağda sevinç, solda maldır. Göz altı seğrimesinde;
sağda sevinç, solda hışımdır. Yanak seğrimesinde; sağda hayır solda maldır.
Burun kaşınması yoldur: Sağda kahır, solda mevkidir. Dudak üstü
seğrimesinde; sağda rızık, solda şenliktir. Dudak ucu seğrimesinde; sağda
zarar, solda şenliktir. Dudak altı seğirmesi; sağ ve solda yahşidi.
Seğriyen çene; sağda iyş, solda güzelliktir. Kulak seğrir; sağ ve solda hoş
haberdir. Boğaz da kulakla seğirirse; sağda mal, solda gamdır. Döş seğrirse;
sağda hüzün, solda kederdir. Pazu ve el seğrimesi; sağda rızık, solda
maldır. Dirsek seğirir; sağda ve solda hoş haberdir. Kolların seğrimesi;
sağda kötüleme, solda manevî ayıptır. Bilek seğrimesi; sağda mal, olda
meşakkattir. el üstü seğirmesinde; sağda hüzün solda şereftir. El seğirmesi;
sağ ve sola rızık ve maldı. Başparmak seğrimesine; sağda yük, solda kâmdır.
Şahadet parmağı titrerse; sağda ve solda sebeblerdir. Orta parmak; sağda
hüzün, solda şenliktir. Serçe parmak seğrimesi; sağda mevki, solda gamdır.
Yüzük parmağı seğrimesi; solda hayır, sağda maldır. Göğüs seğrimesi olur;
ağı hüzün, solu sürurdur. Meme seğrimesi; sağda mevki, solda şenliktir.
Karının tam seğrimesi; sağda birleşme, solda kâmdır. Göbek seğrimesi; sağda
hüzün, solda sürurdur Bedenin bir yanının seğrimesi; sağı sevinç, solu
maldı. Böğür seğrimesi, solu rızık, sağı mevkidir. oyluk seğrimesi; sağı
mihr, solu oğuldur. Kasık seğrimesi; sağ cima, sol seferdir Husye
seğrimesi; sağda çocuk, solda gamdır. Makat seğrimesi, solda yol, sağda
maldır. Baldır seğrimesi; sağ iyş, sol seferdir. Diz seğrimesi; sağda
hüzün, solda sürurdur. Diz alı seğrimesi; sağda yol, solda kaderdir. Bacak
seğrimesi; sağda mal, solda mevkidir ve yolculuktur. Bacak dışı seğrimesi;
sağda yol, solda erzaktır Bacak içi seğrimesi; sağda mal, solda
ayrılıktır. Topuk seğrimesi; sağda kavuşma, solda seferdir. Ayak arkası
seğrimesi; sağda hüzün, solda safadır. Topuk ve el seğrimesi; sağda yürüme,
solda maldır. Taban seğrirse; sağda yürüme, solda şereftir. Başparmak
seğrimesi; sağda mal, solda kâmdır. İkinci parmak seğrimesi; sağa ve solda
hoş haberdir. Orta parmak; sağda ve solda cidaldir. Serçe parmak seğrimesi;
sağda cidal, solda sürurdur. Serçe parmak yanındakinin seğrimesi; sağ ve
solu rızık ve maldır. Eğer bir yerin seğrise, bak, burada hükümleri hatırla
ve şüphesiz itimat et. Damar neden oynar? Hak'dır onu depreten O an
işaretlerini anla ve müjdelerini bekle.)
BEYT
Her ne can kim duyar işâretten
Hürrem olsun dili beşaretten
Anatomi ve bedenle canın özgürlüğünün faydaları ve menfaatleri; azanın
kuvvetlerinin ayrıntılı olarak anlatılması uzun olup, bizim maksadımız olan
Hak'kı tanımaya bunca temsil ve teshille bu özetleme dahi yardımcı ve delil
olmakla, beden durumlarının açıklanması, insanlık âleminde uzatılmadan kısa
söz ile meramın elde edilmesi, izamın düzenlenmesi ve makamın tamamlanması
olmuştur. Zira ki en güzel biçimde yaratılan ve iki cihanı toplamış bulunan
insanın şerefi bedeninin, her bir latif uzvunda oln yaratıcı ve bâri
Allah'ın ince kanatlarına hayretle bakıp, ibretle seyir ve temaşa kılınıp,
düşünme ve fikretmeyle hayal olundukta; anlayış ve idrakte, akıllar âciz ve
kısa kalıp, vasıf ve beyanında şaşkın bulunmuştur. insanı en güzel şekilde
yaratan, benzersiz hakîm, şekil verici bâri ve yaratıcı olan Allah
münezzehtir.O, ne güzel mevla, ne güzel yardımcıdır. Yaratıcıların en
güzeli olan Allah yücedir.
TEFVİZNAME
Dilden gami dûr eyle
Rabbınla huzûr eyle
Tefvîz-i umûr eyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzl eyler
Sen adli zulüm sanma
Teslim ol oda yanma
Sabret sakın usanma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Deme şu, niçin şöyle
Yerincedir o, öyle
Bak sonuna sabreyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Hiç kimseye hor bakma
İncitme gönül yıkma
Sen efsine yan çıkma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Mümin işi renk olmaz
åkıl huyu, cenk olmaz
årif dili tenk olmaz
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Hoş sabr-ı cemilimdir
Takdir, kefilimdir
Allah ki vekilimdir
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Her dilde ânın adı
Her canda ânın yâdı
Her kuladır imdâdı
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Nâçar kalacak yerde
Nagâh açar ol perde
Dermân eder ol derde
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
TEFHİZNAME
Her kuluna her anda
Geh kahr-u geh ihsanda
Her anda o bir şanda
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Geh mu'ti-u geh mâni
Geh dar-u gehi nafi
Geh hâfız-u geh râfi
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Geh abdin eder ârif
Geh eymen-u geh hâif
her kalbi odur sârif
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Geh kalbini boş eyler
Geh hulkunu hoş eyler
Geh aşka duş eyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Geh sade ve geh rengin
Geh tabın eder sengin
Geh hürrem-u geh gamgin
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Az ye az uyu az iç
Ten mezbelesinden geç
Dil gülşenine gel göç
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Bu nas ile yorulma
Nefsine dahi kalma
Kalbinden irağ olma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Geçmişle geri kalma
Müstakbele hem dülma
Hal ile dahi olma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
 
Üst