Cevap: Marifetname
Üçüncü Madde
Alemin kutbu yakınında bulunan "cedy" adı verilen sâbit yıldızın yükseklik
ve alçaklığıyle yer derecelerinin uzaklık miktarını ve onunla yerkürenin
daire ve çap ve yüzölçümünü kıyas ile bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, astronomlar ve geometriciler, yerkürenin kuşağının
ölçüsü ki, denizlerin ve karaların toplamıdır, yaklaşık yirmidörtbin mil
olduğu kararlaştırılmıştır. Çapının mesafesi, ona kıyasla, yedibin altıyüz
elli mil bulunmuştur. Yarıçapı, üçin sekizyüz onsekiz mil bilinmiştir.
Yerkürenin yüzölçümünün tamamı, yaklaşık, yirmibeşbin kere bin ve
üçyüzaltmışüçbin altıyüz otuzaltı fersah hesap olunmuştur. Bu kıyas üzere
yüksek cisimlerin dahi göklere uzaklıkları belirlenmiştir. Alemin
merkezinden ay feleğinin alt yüzeyinin uzaklığı yukarıda açıklandığı üzere,
yaklaşık otuziki yeryarıçapı kadar olduğu dört orantı kaidesiyle dahi
zabtolunmuştur. Çünkü feleklerde ve yer üzerinde sipat ve farz olunan
dairelerin hepsi, üçyüzaltmış dereceye ve her bir derece altmış dakikaya
bölünmüştür. Şu halde yerkürenin bir derece mesafesi kaç mil yer olur? Onu
belirlemek için geometriciler nice sahrada kıyas ve yüzölçümü alıp, bir
derece yeri, altmışaltı mil ve üç bölü iki mil bulmuşlardır.Bu kıyası o
yolla yapmışlardır ki; sonsuz bir sahranın bir yerinde, bir işaret nasb
edip, geceleyin onda cedy yıldızı ki, ona sâbit ve demir kazık derler. Onun
yüksekliğini rubu' ve üsturlap ile almışlardı. şimdi o yerden iki taife düz
bir hat üzere hareket edip; bir taife güney noktasına doğru gidip, biri
kuzey noktasına doğru gelmişlerdir. Gece oldukça o iki taife cedy
(demir kazık, kutup) yıldızının yüksekliğini alıp, gündüz oldukça düz olarak
yola devam etmişlerdir. Sabit yıldızları belirli yerdeki yüksekliğinden
güneye gidenlere bir derece noksan, kuzeye gidenlere bir derece fazla
olmakla, farklılık gösterdiği iki yerde durmuşlardır. Her irinde bir işaret
dikip, iki taraftan üç işaret arasını ölçüp, iki mesafeyi eşit olarak
altmışaltı tam üçte iki mil yer bulmuşlardır. Sonra o iki taife, o iki
yerin farkından yine kuzey ve güney dosdoğru gidip, o işaretler arasının
ölçülen milleri sayısınca mesafe ölçüp, nihayette kalmışlardır. Gece
olduğunda, her iki taife yıldızın yüksekliğini almışlardır. Yine tamamen
birer derece yükselme ve alçalma ile farkını bulmuşlardır. O zaman
altmışaltı tam üçte iki mil, üçyüzaltmışa çarpmakla dairenin tamamına,
ondan çapa, ondan yarıçapa ve ondan şüphesiz yerkürenin yüzölçümünün
tamamına vâkıf olmuşlardır. Aynı kıyasa birçok ülkelerde aynı sonuca
varmışlardır.
Dördüncü Madde
Kara ve denizi ölçme ve seyr ile mesafelerinin cüzlerini bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, astronomlar ve geometriciler ittifak ile
demişlerdir ki: Bu yer unsuru her şeyiyle bir tek küre yani bir yuvarlak
top şeklinde olup, boylam ve enlem olarak yani gerek batıdan doğuya ve
gerek güneyden kuzeye, ortasında kuşak misali farzolunan daire, üçyüzaltmış
dereceye bölünmüştür. Geometriciler; mesafesi üzere yeryüzü dümdüz dağsız,
vâdisiz farzıyla yerin bir derecesi yirmiiki fersahta ziyadece bulunmuştur.
Her fersah üç il ve her il üçbin zira ve her zira otuziki parmak ve her
parmak altı arpa -biri dik biri yan sıralanarak- takdir olunmuştur. Şu halde
bu takdirce yerin bir derecesi altmışaltı tam üçte iki mil bilinmiştir.
Zira hesabıyle bir fersah yer dokuzbin ziar bulunmuştur. Yerin bir
derecesi, yaya yürüyüşle, üç merhale kılınmıştır. Bir merhale yedibuçuk
fersah mesafe belirlenmiştir. Bir fersah, bir yürüyüş adımı ile bir saatte
kat olunduğu tecrübe kılınmıştır. Şu halde bir günde kat olunan mesafe,
yirmiikibuçuk mil bulunmuştur. Yerin bir derecesi mesafesi, tamam yüzbin
adım ve her bir adım dört ayak ve her yaak onaltışar parmak hesap
olunmuştur. Okyanusun kenarlarında ve körfezlerinde ve karada olan küçük
denizlerde bulunan gemilerin, orta bir yüzüşle bir güne altmış milden
ziyade deniz mesafesi kat olunup; denizciler katında bir mecra tabiriyle
bir derece yer takdir olunmuştur.
Kervan hareketi ve askerî yürüyüşle bir eyr derecesi üç merhaleye
bölünmüştür. Mesela Erzurum'dan bir günde Nendiban köyüne hareket etmek
gibi, itibar olunmuştur. Eğer yürüyüş ve hareket bundan hızlı olursa, ona
orta yürüyüş derler. Bir yer derecesi onunla iki merhale bulunmuştur.
Mesela bir atlının Erzurum'dan bir günde Aşkale'ye yürüyüşü gibi, kıyas
olunmuştur. Eğer hareket ve yürüyüş bundan daha süratli olursa, yerin bir
derecesi onunla bir merhale olup, mesela şehrimizden bir günde yaklaşık
Karakulak'a varmak gibi, tahmin olunmuştur. Şu halde birinci kısımda üçtebir
derece, ikinci kısımda yarım derece, üçüncü kısımda tamam bir derece bir
güne kat olunur, bulunmuştur. Velhasıl, top zeminin bir derece mesafesi, bu
hesap üzere yüzbin adımdır, artık değildir. İkiyüzbin ziradan ziyade
değildir. Zira ki bir zira iki ayakır ki, yarım adımdır. Bu kaideye göre
zihin akıl sahiplerine, toprak ve sudan ibaret olan top zemini, dağları ve
denizleri hesaba katmadan, düz bi çizgi üzere yürüyüşle ne kadar zamanda
dolaşılacağı ortaya çıkmıştır. Mesela temiz beldemiz Erzurum'dan yerküreyi
dolaşmak niyetiyle bir kimse batıya doğru hareketle, Tokat'tan Anadolu'dan
ve İstanbul'dan,Rumelinden, Firenkistan'dan geçerek, yeni dünyadan dolayıp,
güneşin yürüyüşüne uyarak, Çin ve Maçin'e ulaşır. Buradan Hit, Sint ve
Türkistandan, Semerkant, Buhara ve Turan'dan geçerek Şirvan denizinin güney
yarısından geçmekle, Gence ve Revan eyaletlerinden yine şehrimiz Erzurum'a
ulaşır. Böylece muradı hâsıl olur. Bir kimse bize nispetle batıdan gidip,
doğudan gelmiş olur. Bunun gibi top zemini enlemler doğrultusunda dolaşmak
isteyen kimse, şehrimiz Erzurum'dan çıkıp, kuzeye azimetle Karadeniz'in
doğu sahilinden, Fas, Abaza ve Azak'tan, moskova diyarından, yeni
keşfolunan Növözemle yerlerinden geçer ve güneş kuzey burçlarında iken,
kuzey kutbu altından geçmekle bize nisbet taban tabana ve yeraltından
yürüyerek, güneş güney burçlarına vardığında, güney kutba ulaşır. Buradan
okyanusla geçer ve Habeş memleketinden, Yemen'den, Mekke-i Mükerremie'den,
Medine-i Münevvere'den ve çölden geçip Musul'dan yine temiz beldemiz
Erzurum'a ulaşır. Bu kimse kuzeyden gidip, güneyden gelmiş olur. Bu
takdirce top zemimi enlem ve boylam doğrultusuyla yürüyüp dolaşmak, mutedil
bir yürüyüşle olursa, tamamen devri, binseksen konak olur; atlı yürüyüş
gibi, seri olursa yediyüzyirmi konak olur. Ulak gibi çok hızlı yürünürse,
üçyüzaltmış günde tamamen top zemin düz bir çizgi üzere ulaşılmak ve
yürümek mümkündür demişlerdir.
Beşinci Madde
Dörtte bir oturulur yerin burçlar üçgeni ile yedi gezegene mensup olan belde
ve yönlerini, âhalisinin tavır ve sıfatlarını bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, İslâm filozofları, bu oluşum ve bozuşum âlemi
içinde câri olan durumlar ve eserler hakikatte Allah'ın tesiriyle olduğunu
ispat edip demişlerdir ki: Esîrî cisimler, felekî konumlar, unsurlar
âleminde Hak'kın emriyle tesir eder. Halbuki hakiki müessir ancak Rabblerin
Rabbidir. Yıldızlar ve felekler aletler misalidir ve sebebdir. Bu
unsurların ve bileşiklerin feleklere ve yıldızlara bağlantısı ve intisabı
vardır. Yedi iklim hakikatte anlatılan tertip üzere, yedi gezegene mensup
olduğundan gayri, memleketlerin ve beldelerin her biriyle oniki burç
arasında alâka ve bağlantı ispat olunmuştur. Bu alâka, beldelerin burçlar
üçgenine nispeti bulunmuştur. Burçlar üçlüleri yukarıda kendi bölümünde
tafsil olunup, dört üçlü bulunmuştur. Birincisi, kuzeydeki ateşsel erkek
burçlardır. Yönlerde kuzeyle dübür arası buna nispet olunmuştur. Bu erkek
burçlar; güneş, müşteri ve merih olduğundan, bu üçlünün müdebbiri gündüz
güneş, gece müşteridir. İkinci üç burç, güneyde topraksal ve dişidir.
Yönlerden güneyle Saba arası buna mensup bulunmuştur. Bunlar; zühre, zühal
ve utarit olduğundan, bu üçlünü müdebbiri gündüz zühre, gece utarittir.
Üçüncü üçlü doğuda, havahi ve erkektir. Kuzeyle Saba arası buna nispet
kılınmıştır. Bunlar, ühal ve utarit olduğundan, bu üçlünün müdebbiri gündüz
zühal, gece utarittir. Dördüncü üçlü, batıda, suya mensup ve dişidir. Güneş
ile dübür arası buna nispet kılınmıştır. Bunlar; zühre ve ay olduğundan, bu
üçlünün müdebbiri gündüz zühre, gece aydır. Bunun gibi dörtte ybir meskûn
dahi burçlar üçlülerine benzer dört kısım itibar olunup, her bir kısım bir
üçlüye nispet kılınmıştır. Birinci kısım, Avrupa namıyla isimlendirilen batı
ve kuzey arası olduğundan önceki üçlüye mensup bulunmuştur. Burada
oturanlar, önceki üçlüde olan riyaset sebebiyle işlerin çoğunda akıcı ve
serkeş görünmüştür. Çoğunluğu, silah kullanmaya ve siyasete yönelik,
yorgunluk ve meşakkate dayanıklı, lâtif ve temiz bulunmuştur. Çünkü gece
müşteri ve merih tedbirde müşterektir. Üçlünün önceki parçaları erkek,
sonraki parçaları dişidir Bu kavim ya çoğunca kadınları emrinde gaflet
üzere olup, gayretli olmazlar. Kadınlardan ziyade oğlanlara sevgi duyup,
günah bilmezler. Özellikle İngiliz ve Nemçe koç urcuna ve merihe benzerdir.
Onun için sâkinleri vahşî ve mütehavvin olup, ahlâkı yırtıcı hayvan
ahlakına eğilimlidir. Roma, Fransa aslan burcunda ve güneşe nispet
olunmuştur. Bu sebebten halkının çoğu riyaset ehli bulunmuştur. İspanya ve
Portekiz, yay ile müşteriye mensuptur. Onun için ahalisi genellikle
ahlaklı, temiz ve sevimlidir. Bunlardan sonra meskûn bölümün ortasına yakın
olan Rumeli ve İstanbul çevresi, Girit, Kıbrıs ve küçük Asya sahilleri yani
Anadolu, Akdeniz ve Karadeniz nihayetleri arası, gerçi üçlünün evveline
dahildir, lâkin ikinci üçlüye benzerdir. Şu halde bunların tedbirinde zühre
ve utarit müşterek olduğundan, sâkinlerinin çoğu siyasetçi, riyaset ehli,
anlayışlı firasete mail, ilim ve öğrenmeye meyyal olup, birbirine yakın ve
sağlam mizaçlı, lâtif suretli ve sirette mutedil bulunmuştur. Yöneticisi
zühre olduğundan, musikiyi sevip ondan lezzet alırlar. Aşık meşrep ve dost
canlısı olurlar. Özellikle İstanbul, oğlak burcu ile zühal yıldızına
benzer. Onun için büyükleri mülk ve riyasete nâil oluşturlar.
İkinci kısım, asya nâmıyle isimlendirilmiştir. O doğu ve güney arası
olduğundan onun beldeleri ikinci üçlüye nispet kılınmıştır. Çünkü bu
üçlünün müdebbiri, gündüz zühal ve zühredir. Orada oturanlar bu gezegenlere
çok itibar eder bulunmuştur. Zühre yıldızına benzeşme iktizasınca bunlarda,
sema ve raks, hareket ve cima, kadınlara hırs ve muhabbet galip olup,
elbise ve yaygılarında nakış ve süse tâlip, bedeneri tedbirinde, refahet ve
şehvete rağbet edici olmuşlardır. Erkeklere meyl etmeyip, kadınlara
benzemeye özenip, büyük iltifat ve rağbet kılmışlardır. Mizaç ve
tabiatlarında hararet üstün bulunmuştur. Lâkin tedbirde zühalin iştiraki
iktiza eder ki, nefesleri müessir ve güçlü, yürekleri şecaatli ve şiddetli,
vehimleri yüksek ola. Bu kısmın bu üçlüye genel benzerliğinin hükmü budur.
Lâkin cüzlerinin tek tek nispetleri hükümleri bu tarz iledir ki: Acem
beldeleri, boğa burcu ve zühreye mensup olduğu için, halkının çoğu nakışlı
elbise giyip, evlerinde nakışlı yaygılar sermişlerdir. Hatta gömlekleri
dahi sade değildir. Fırat ile Dicle arası ve Bağdat çevresi başak burcuna
ve utarite; Yemen ve Arap yarımadasının tümü önceki üçlüye benzer
kılınmıştır. Şu halde bunların müdebbiri, müşteri, merih ve utarit
bulunmuştur. Onun için halkının çoğu üstün ve tüccar olmuştur. Hile, tuzak,
tembellik, ağır davranma onlarına şanına gelmiştir. Arabistanın mamur
yerleri yay ile müşteriye mensup olduğundan, o diyarın çoğu rahatlık üzere
olmuştur.
Üçüncü kısım, Saksonya ismi verilen doğu ve kuzey semti bulunmuştur. Bu
kısım üçüncü üçlüye mensup kılınmıştır. Gürcistan, Dağıstan, Maveraünnehir
yani Türkistan Hıta ve Hotan memleketleri ve Tataristan bu kısımda
kılınmıştır. Bunun müdebbiri zühal, müşteri ve utarit olduğundan, halkının
çoğu halim, selim, hikmetli ve fıtnet dolu, temiz ve iffetli müşahede
olunmuştur. Özellikle Azerbaycan memleketleri ikizler ve utarite mensup
olduğunda halkının çoğu hareket, mazarrat ve hıyanet üzere bulunmuştur.
Maveraünnehr semtleri kova ve zühale mensup olduğundan, halkının çoğu vahşî
ve gaddar bilinmiştir.
Dördüncü kısım, Afrika ismi verilen batı ve güney arasındadır. Bu kısım
dördüncü üçlüye mensup bulunmuştur. Bunun beldeleri olan Mısır, Sudran ve
Mağrip kendi misali bulunmuştur. Çünkü bu üçlünün tedbirinde gündüz, merih
ve zühre müşterektir. Halkının meliklerinin işlerine kadınları müdahalede
geri kalmaz. Erkek ve kadın çoğu işlerde karışık olup, bir kadını birkaç
kimse zevce edinip, erkekleri de kadın kıyafetinde gezerler. Çoğu kâhin ve
remilci olup azarlar. Özellikle Akdeniz sahilleri yengeç ve aya mensup
olup, halkının çoğu tüccar bulunmuştur. Diyarları yeterlilik ve rahat üzere
olduğu bilinmiştir. Uzak batı ülkeleri akrep ve merihe mensup olduğundan,
halkının ahlakı yırtıcı hayvanlara benzeyip, çoğunca husumet edip,
birbirini öldürmekten korkmazlar. Sait ve Habeş memleketleri, tedbirinde
zühal, müşteri ve utarit müşterek olduğundan, o diyarın halkı muhtelif
gelenekler üzere olup, ölülerini tazim ederler. Dışarıdan gelen hâkimlere
tâbi ve teslim olurlar. Kadınlara fazla rağbet edip, cimaa çok hırslı ve
meşgul olurlar. Bunların zayıf nefislileri korkak ve alçak bir kavimdir.
Özellikle Mısır ve İskenderiye ikizlere ve utarite mensup olduğundan,
halkının çoğu, idrak ve anlayış sahibi olup, gizli sırlar çıkarmaya ve
garip ilimleri öğrenmeye oldukça eğilimli bulunmuştur. Habeş memleketleri
ve ortaları kova ile zühale mensup olduğundan halkı balık yemeyi sever.
Yaşayış ve içkileri hayvanlar gibidir. Her şeyi bir sebebe bağlı olarak
yaratan Allah münezzehtir.