YOK ETTİK ACIMADAN
Çevreyi ve ülkemizin güzelliklerini, özelliklerini korumak, idame ettirmek için harekete geçen insanlarımızı takdir ederek alkışlıyorum. Herkesi bu kampanyaya katılmaya davet ediyorum.
Geçtiğimiz günlerde Sayın Kenan Atakol’un bir beyanatını ve uyarısını okudum. Yanlış hatırlamıyorsam, ülkemizde kırk bin zeytin ağacının yok edilişinden yakınıyordu. Üzülüyordu. Ben de ağaç seven birisi olduğumdan çok üzüldüm. Ak Deniz iklimine en uygun zeytin ve harup ağaçlarının nasıl da acımasızca katledildiklerine çok kez ben de tanık oldum.
Asırlık ağaçlar kesilip kömür ocaklarına, kışın şöminelere, ve dahası mangal alemlerine kurban edilirlerken hiç düşünülmüyor mu? Yerlerine yeni fidanlar dikiliyor mu diye çok merak ettim. Kesilen, yok edilen güzelim zeytin ve harup ağaçlarının sayılarının onda biri bile dikilmiyormuş.
Yaz kış yemyeşil güzellikleri ile çevremizi süsleyen bu “ever green” yani daima yaşil ağaçları kesip yerlerine beton binalar dikmek de ayrı bir çile. Bari uygun yerlere onların yerini alabilecek, çevremizi yeniden yeşillendirecek, meyveleri ile ekonomimize katkı koyacak bu ağaç nesillerini koruyamaz mıydık? Yoksa bizler yakmak, yıkmak, yok etmek şampiyonluğuna mı soyunduk?
Öyle olmalıdır ki ne narenciye bıraktık, ne zeytin, ne harup, ne çam , ne ardıç.... Hadi anladık. Ekaliptüsler çok su ve nem çekiyor. Kesildiler. Bataklıkları kurutmak için , sivrisinek mücadelesi döneminde İngilizler getirmiş adaya, görevlerini yaptıkları zannedilen bu ağaçların çoğu yok edilmiş. Ama, zeytin, harup ve narenciye gibi verimi olanlara nasıl kıyıyorlar? Su sıkıntısı varmış, kuraklık varmış. Evet ,doğrudur. Ama, bu tür ağaçların da susuzluğa çok dayanıklı oldukları belirtiliyor. Az su verilerek de yaşatılabiliyorlar. Ancak, bol su olduğu zamanlardaki verimlilik olmuyor, yeterli ürün alınamıyormuş.
Bana göre, hiç denecek kadar az ürün verseler bile güzellikleri, yeşillikleri bakımından bu ağaçları azaltmak, yok etmek değil, daha da çoğaltmak lazım.
Narenciye, zeytin ve harup ülkesi diye bilinen ülkemize zeytin, narenciye, muz vs. ithal ediliyor. Marketlerde, pazarlarda binbir çeşit zeytin bulmak kolay. Ama, inanınız ki hiçbirisinde Kıbrıs zeytininin, harup pekmezinin tadı yok. Tıpkı Kıbrıs patatesinde olduğu gibi. İngilterede, İskandinavyada, Avrupada en pahalı Kıbrıs patatesidir. Kalitesi ve tatı başkalarında bulunmadığı için.. YALNIZ AĞAÇLARIMIZI TÜKETMİYORUZ.
Ovalarımızda, dağlarımızda ne ayrelli(kuş konmaz), ne mantar, ne nergis, Medoş lalesi, ne arpa çiçeği ve eşsiz anemonlar bıraktık mı?
Ana yolların kenarlarında ayrelli, mantar, kabbar, nergis, karavolli, arpa çiçeği vs. satmak için dizilen insanlar, çocuklar bu tempoda onları yokettikleri takdirde nesillerinin tükenebileceğini hiç düşünüyorlar mı? Birkaç lira uğruna bu tüketme, yok etme Kıbrısımızı bir çöle dönüştürmeyecek mi?
Kimler, hangi makamlar önlem almalıdır? Düşünen var mıdır? Çevreci, hayvan sever, orman sever, doğa sever insanlarımız dışında bütün halk uyarılmalı değil mi?
Kıymayınız, yok etmeyiniz, nesilleri tükenecek. Kuruyacak ortalık, çorak, kurak, çöl bir vatan mı bırakmak niyetindeyiz bizden sonraki nesillere düşüncesiyle ormancılarımız, tarımcılarımız, çevrecilerimiz, bir bütün olarak bu topraklar üzerinde yaşayan herkes harekete geçmeli, kampanyalar başlatmalı, bu gidişatı durdurmalı.
Yeni kurulacak hükümet, lütfen, bu konuya da el atamaz mı? Biliyoruz, önünde aşılması gerekecek dağlar kadar sorun vardır. Ama, bizden söylemesi, bu da ihmal edilecek bir konu değildir. Ciddiyetle ve kararlılıkla ele alınmalı, gereken yapılmalıdır. Çok geç olmadan.
Ekmek elden , su gölden
Vaz mı geçtik zeytinden
Yok mu kurtaracak
Yeniden ağaçlandıracak.
Özcan Özcanhan
26 Nisan 2009, Pazar