Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya Chrome kullanmalısınız.
Top Sakal”'ın Bir İslam Kültürü Olduğunu Biliyor Muydunuz ?
Etrafımızda kimi zaman Top Sakal’la (nam-ı diğer keçi sakalı) dolaşan insanlar görürüz.. Bazı gazeteci, akademisyen ve daha çok gençler arasında yaygın olarak kullanılan “Top Sakal”ın aslında bir “İslam Geleneği” olduğunu biliyor muydunuz?
Bu günün gençliğin anladığı manada top sakal bırakanların söylemiyle bırakma sebepleri sorulduğunda şu yanıtı alıyoruz;
“Beyler Top sakal bırakıyorum ve bazen çevremden tepkiler alıyorum. Günah falan gibi... Ama pek takmıyorum ben başkasına özendiğim için bırakmıyorum. Sadece kendime yakıştırdığım için bırakıyorum.”
Söylemiyle moda haline gelen Top Sakal hakkın da bu günün kimi din adamları bakın nasıl hüküm çıkartıyorlar:
“Top sakal bırakmak caizdir. Fakat sünnet değildir. Yani peygamberimizin uygulaması değildir.”
Günümüz toplumunda Top sakal anlayışı bu şekilde. Halbuki, tarihin derinliklerine indiğimizde görüyoruz ki Top sakal bir İslam Kültürüymüş...
Şimdi aşağıda detayı ile Sakal’dan-Top Sakal hakkında yapmış olduğum detaylı araştırmayı sizinle paylaşacağım.
Efendimizin hayatına baktığımızda çok küçük denebilecek hal ve hareketlerde bile başkalarına benzemekten Müslümanlara yasakladığını biliyoruz.
(Ebu Davud, Libas 4; Müsned, II/50; Tirmizi, İsti'zan 7)
Efendimiz s.a.v "Sakallarınızı uzatın bıyıklarınızı kısaltın "buyuruyor.
Belki de bu hadislerin ruhundan hareketle söylenen "Kalıbı ile başkalarına benzeyenin zamanla kalbi ile de benzeyeceği" hakikati bugün psikoloji ilmi de kabul etmektedir. Bu sebeple bu tür bir sakal tarzını hoş karşılamak doğru değildir aslında. Ancak bir maslahata (iyiliğe sebep olan şey) binaen böyle bir sakal bırakılıyorsa buna bir şey denemez. Ancak bu maslahatı da kişinin kendisi değil fıkıh alanında uzman olan kişiler belirleyebilir.
Hud suresin de ise "veal terkenum ilellezine zalemu......" diye başlayan ayeti kerime de;
"Sakın zalimlere (kafirlere) karşı zerre kadar da olsa meyletmeyin....." buyrulmaktadır..
Şimdi kısaca Top Sakaldan önce bir normal “Sakal”ı kısaca inceleyelim:
Fıkhen, Hanefi, Maliki ve Şafi olmak üzere her 3 mezhebe göre: Sakal traş etmek haramdır.
Bir kısım Ulemaca bulunan orta yol ise;
Ya sakal hiç bırakmamak, ya da bırakılmış ise kesmemektir.
Bu ortak görüşte, top sakalın hiçte yerinin olmadığını görüyoruz.. Zira ortada bir tutam sakal bırakıyorsunuz, diğer tarafları sürekli kesiyorsunuz..
Sakal meselesi hakkında büyük mütefekkirlerden Bediüzzaman’ın kendi ifadeleri ile şöyle diyor:
"Bu bir sünnettir, hocalara mahsus değil. Bu millette, yüzde doksan sakalsız olanların içinde küçükten beri sakalsız bulundum. Bu yirmi senedir bana resmi hücumlarda bazı arkadaşlarımın sakallarını kestirmeleriyle, benim sakal bırakmadığım, bir hikmet, bir inâyet-i İlahiye olduğunu ispat etti. Eğer sakal olsaydı, tıraş edilseydi, Risale-i Nur'a büyük bir zarardı. Çünkü ölecektim, dayanamayacaktım.
Bazı âlimler, "Sakalı tıraş etmek câiz değildir" demişler. Bundan maksatları, sakalı bıraktıktan sonra tıraş etmek haramdır, demektir. Yoksa hiç bırakmayan, bir sünneti terk etmiş olur. Fakat bu zamanda, dehşetli pek çok büyük günahlardan çekinmek için, bu sünneti terk etmeye karşılık, Risale-i Nur'un irşâdıyla, yirmi sene tek başına hapis hayatı gibi işkenceli bir hayat geçirdik, inşâALLAH o sünnetin terkine bir kefârettir.
Dini yönden Sakal hakkında açıklamalar yukarıdaki şekilde. Birde işin örfi yönü vardır toplumumuzda Sakal’ın..
Kimi adetlerimiz var ki, tamamen çelişki dolu, ironik durum arz eden komik hal alan adetler dönüşmüştür.…
Hani,
Bir Yunan şapkası olan fesin de 2. Mahmut tarafından devlet görevlilerinde zorunlu tutulmuş, bu yüzden 'gavur padişah' ilan edildiğini yazar tarih kitapları...
Hatta hakkında evliyalık menkıbeleri anlatılan 2. Abdülhamit'in de fesli fotoğrafları vardır ya..
Sonra, Cumhuriyetin ilanıyla, Devrim yasaları Fes’i kaldırılır ama bu kez de “dini bir vecibe kaldırılıyormuş” gibi toplum tepki göstermiştir.
Aslında Fes bir simgeydi tıpkı kravat gibi..
İşte “Top Sakal” ın da yapmış olduğumuz araştırmalarda bir simge olduğunu görüyoruz.
Bu gün sokakta gördüğümüz “Top Sakallılara kimi kişilerce kızılması” durumu aynı yukarıda verdiğimiz Fes örneğiyle eşdeğerdir.
Yani özünü bilmeyen toplumumuz kişilerince Top Sakal’a “gavur adeti” olarak baktığına şahit oluyoruz maalesef..
Top Sakalın özü; Aslında bir İslam uleması uygulaması olduğu halde, daha sonraki yıllarda bu uygulamanın Müslümanlarca unutulmasına karşın, Avrupalılarca bir moda olarak uygulana gelmiştir... Tabi moda diye bizim gençlerde Avrupa özentisiyle bu güne gelmiştir...
Günümüzde Top Sakalı; Dünyada Arap ülkelerinin liderleri daha çok kullanır iken, bizde ise, gençlerden başka daha çok gayri Müslim kesimin top sakal bırakıyor olması, insanların kafasında çelişki doğurmaktadır.
Bende bu çelişkiyi merak ederek çıktım bu araştırmaya doğrusu. Konuyu bilen dostlarımızı istisna kabul ederek tenzih ediyorum saygıyla..
Şimdi “Top Sakal” ın nereden nasıl geldiğine doğru bir gidelim:
Peygamber efendimizin vefatından sonra, Müslümanların hız verdikleri fetihler sonucu, ismini verdiği Cebeli Tarik Boğazını aşarak Atlas Okyanusuna kadar ulaşırlar.
Bugünkü İspanyanın olduğu bölge de fethedilerek ????? ???? Hilafet Kurtuba Endülüs Emevi Devleti kurulur (959).
Endülüs İslam Devletinin başkentimiz Kurtuba olmak üzere 80 büyük şehir, 3000 ilçe merkezi vardı. Kurtuba’da 200.000 hane evden 50 tanesi Yahudi’dir. 600 cami, 500 hastane, 800 medrese, 900 hamam bulunuyordu. Bu imar, Müslüman, Arap ve Türklerin imarıyla olmuştur..
Endülüs’te 800 yıl saltanat sürerken, 3700’den fazla savaş yapılmıştır.
Yarımadaya daha fetih yıllarında gelmiş olan Berberî kültürü, Murâbıtlar ve Muvahhidler (Mücahitler) vâsıtasıyla da işlenmiş, böylece kültürel karışım daha da perçinlenmişti. Dolayısıyla dinî hoşgörü, bilim, kültür ve medeniyet üzerine kurulmuş sekiz yüzyıllık bir tarih olan Endülüs, kendine has coğrafî, siyasî, askerî, toplumsal, kültürel ve medenî özellikleriyle, birbirine karşı saygı ve hoşgörü çerçevesinde bir ara da yaşama sanatının en güzel modelini sunmuştur.
Camileri, sarayları, kütüphaneleri, kağıt imalathaneleri, hastaneleri ve medreseleriyle Endülüs, o günkü Batı'nın gözünü kamaştıran parlak bir uygarlığa sahipti.
John W. Draper'in deyimiyle, "700 sene sonrasında bile Londra'da bir tek sokak lambası bulunmazken... Sonraki uzun asırlar boyu Paris'teki evinin eşiğinden yağmurlu bir günde sokağa adımını atan bir Paris'li ayak bileklerine kadar çamura batarken, aydınlık ve temiz sokaklarıyla Endülüs kentleri pek ileri ve gelişmiş bir görünüm arz ediyordu".
Oradaki net faal saltanatın hükmü, 8 asırdır. Bu zaman zarfında bu muhteşem devleti yönetenler sık sık saltanat kavgasına tutuşmuşlardır.
Kendi aralarındaki, bölünmeler, biribirleri ile savaşlar yıllar yılı sürmüştür.
Yöneticilerin halktaki ilmi, irfanı bırakarak taht kavgalarına düşmeleri, Avrupa’nın fırsat kolladığı tuzağa çekilirler.
“Böl Parçala yok et” mantığını işleten Hıristiyan Avrupa, sonunda Endülüs İslam Devletine son vererek, bugüne değin bir tane dahi camii, İslami eser kalmayacak şekilde kökü kazılmıştır. Üzülerek bu satırları yazarken görüyoruz ki,
İslam âlimleri, bütün ilimlerin temeline harçlarını koymuşlardır Gerçek bu iken, Avrupalılar birçok buluşu kendilerine mal ettiler Göz göre göre gerçekleri ters yüz etmişlerdir.
Son olarak Papa Benedict, İslam’ın Medeniyet hiçbir katkı yapmadığını sadece şiddetle dünyaya yayıldığını söylemiştir
Bütün bu yüksek kültür seviyesi Endülüs Müslüman ilim adamlarının ilmi ile olmuştur..
Bilim tarihine yön veren bu dönemin ilim adamları şunlardı;
Abbas Kasım İbn Firnas,
Ebu Muhammed Cabir bin Eflah el-İşbili,
Muhyiddin İbn-i Arabi,
İbn Meymun;
Zerkali;
Ebul'l Hüseyn Muhammed İbni Ahmed İbni Cübeyr El-Kinani,
İbn Rüşd,
İbn Tufeyl,
İbni Meserre,
Endülüs İlim adamlarının yeni birçok buluşlara imza atar iken, muhteşem Bilim çağında kendilerine has özellikler edinmişlerdi.
Pozitif ilmin zirvesine çıkmış bu Müslüman İlim İnsanları, giyim kuşamları ile de diğer bilim adamlarından farklılıklarını ortaya koyuyorlardı...
Bu farklılık gerek İslam medeniyetine uygunluğu ve gerekse yer aldıkları topraklardaki komşu Avrupalılara benzemeyerek kendi tarzlarını yaratmanın ihtişamıydı....
Birde, bu günün diliyle anlatmak gerekirse, bu tarzları, o günden bugüne ve bugünden yarına taşınan her döneme hitap eden akademik kimlikleriydi..
Bu gün üniversitelerde mezuniyet sırasında takılan, püsküllü ve dört köşeli kepler, Akademisyenlerin veya hukukçuların giydikleri cüppeler, Akademisyen ve Entellerin bıraktığıı Top Sakal, Hep O Endülüs Emevi Devleti'nin üstün medeniyetleri sırasında ortaya çıkmış şeylerdir.
İş görüldüğü gibi “Top Sakal” geleneğinin çıkış noktası ve tarihi süreci böyle arz etmektedir.
Görüyoruz ki “Top Sakal” bir İslam kültürüdür.
Biz unutsak ta veya unutturulmuş olsak ta, “Top Sakal” ve diğer akademik tarzlar, o günden bu güne hep tutulmuştur batı coğrafyasında.
Endülüs Ulemasının çoğunluğu Arap asıllı olmaları nedeniyle, bu günün Arap liderlerinin taklit etmesinden daha doğalı da yoktur, her ne kadar o ulemanın ilminin İ’sine bile ulaşamasalar da!..
Mehmet BALLI
Araştırmacı Yazar /2010