Tarihimize Sahip Olabilmek

KÜLTEGİN

Genel Koordinatör
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,731
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Tanrı Dağlarında

Öz Türk tarihimiz Anadolu’da , onüçbinlerde başlamıştır.Orta Asya’da büyük su baskınlarından kaçarak, yüksek vadileri izleyerek gelen Ön-Atalarımız, Kafkaslardan geçerek, Doğu Anadolu Yüksek yaylasına yerleşmişlerdir. (prof.A.Erzen): Batının,

Türkleri cahil bir sürü olarak göstermek için ileri sürdükleri gibi

göçebe değildirler,

kendilerine yeni bir vatan aramakta olduklarından

GÖÇMEN’dirler,

VE DE, her şeyin üstünde

YAZI sahibidirler :

13bin ile, 8bin arasında mağara ve kaya üstlerine yaptıkları yazı öğelerini içeren resimler yani Petroglifler dönemidir.

8 / 7 binlerde ilk yazıtları görmekteyiz ki, bu kaya üstü resimler (-1000)yıllarına kadar süregelirler.Tüm doğu Anadolu, Van / Hakkâri, Güney Doğu Anadolu, Orta ve Batı Anadolu kaya resimleriyle bezenmiştir. ,

Ön-Türk kültürü, Orta Asya’dan Balkanlar yoluyla gelerek Marmara ve İstanbul yöresine 6000’lerde yerleşmişlerdir ;Toprak kaplardaki damgalar bizlere bu tarihi vermektedirler.(prof.A.Pasinli)

2200’de Doğu Anadolu’da site –devlet, TURKI KRALLIĞI kurulmuştur ; artık, Türk kültürü, devlet adı halini alacak yüksek seviyeye erişmiştir.(Prof.E.Memiş)

Bu bilimsel gerçekler,

Ön-Ata kültürünün, Anadolu Kültüründe DİP kültürü oluşturmuş olduğunun görsel şahitleridirler.

Yayınlanması yasak büyük bir gerçek

Orta-Doğu’ya, hayallerini okşayan zenginliği için- dinsel endişelerle değil – gelen Haçlıların

Asya içerlerine yayılmasına engel olan kuvvetin, kaynağını arayan prof.M.A Rawlinson,

Altıncı Büyük Doğu Hakanlığı adıyla yazdığı kitapta karşılarında

Büyük bir kültürü ifade eden bir Türk Hakanlığının bulunduğunu sergilemiştir.

Britanya yönetimi, politikalarına uyun düşmeyen bu kitabı yasak etmiştir(Dod-Mea pun.N.Y.- Erhan Bilgen).

Batının, kendi çıkarları için kaleme almış olduğu resmî tarihimiz bize bu bilgilerin hiç birini vermez . Batı, Anadolu’ya geliş tarihimizi, 1071’e çivilemiştir ; Bu tarih ona,

SEVR’i uygulama imkânını verir.

Osmanlı döneminde biz,

Tarihimizi İslâm tarihi diye okumuş ,

İslâmiyet ise, - maalesef-, yarı cahil mollalar ve hocalar elinde

Felsefesinden uzaklaşarak, saflığını kaybetmiş, en aşağı bu yola girmişti.

Kısacası,

Tarihimizin kökenlerini, kültürümüzün doğuş şartlarını bilmiyorduk.

Ve De,

Osmanlı, içinden çıktığı Türk kitlesini, İmparatorluğun temel halkını

“Etrak-ı bî idrak”, idrâksız Türkler, algılama niteliği olmayan Türkler, diye tanımlayacak kadar tarihimizden uzak düşmüş,

Kökenlerimizin ne olduğunu, Ata kültürünü, Öz-Kültürümüzü bilmiyordu.

Fakat, Anadolu halkı, kendi esas dilini ana dilini ,Türkçe’yi konuşuyordu ; Çünkü,

Osmanlıca, Türkçe’nin gelişmesinden doğmuş bir dil değildi ;

Türkçe tümce üzerine Arapça ve Acemce kelimeler yerleştirilmişti. Türk gırtlağına uygun düşmüyordu, Türkçe kelimeler kullanılmıyordu… Türkçe, zayıflamış yok olmağa terkedilmişti;

halk şairlerimizin, türkülerimizin, halk oyunlarımızın büyük çoğunlukta

Alevîlerimizin sayesinde Türk dil ve kültürü yaşayabildi.

Yalnız, dikkat edelim, tüm dünyada olduğu gibi,

Öz kültüre sahip olmak,

Müslüman olmak, ya da başka bir dine sahip olmak için bir engel değildir.

Çünkü, Millet ve Din bunlar ayarı kavramlardır ; Halkımıza bu gerçekler gerektiği gibi anlatılmış değildir.

Örneğin, İngiliz, ben İngiliz’im der…Onun Protestan olması, milletini inkâr etmesi için bir neden değildir. Başka bir örnek,

İngiliz ve Almanlar Protestan’dırlar…Onları birbirinden ayıran Millet kavramıdır.

Türkler, İranlılar, Endonezyalılar, Müslüman’dırlar ama onları birbirinden ayıran, ayrı birer millet olmalarıdır.

Demek ki, Millet ve Din ayrı birer kavramdırlar .

Tarihte, Mağara döneminden başlayarak, kişi, aile, oba, aşiret , yöre halklarının âdetleri, gelenekleri gelişerek ondan, her halkın kendine özgü kültürü doğmuştur .

İşte bu müşterek kültür sayesinde halk bütünleşir

Devlet kurar ve bu sayede

siyasal kimlik kazanır ve millet olur, millî kültür sahibi olur :

Millet kavramı ortaya çıkar.

Din Kültürünün doğuşuna gelince,

Halkların his ve duyguları gelişince, Yeryüzü üstü, İnsan üstü bir kudretin varlığını anlamağa çalışmışlar, işte bundan da Din kültürü doğmuştur. Demek ki, Önce Millet vardır,

din bu milletin

önce, doğa’nın yüceliği karşısında sorduğu sorularla,

var olma,

üstün kudret’te doğma,

O’ndan geliş , O’na dönüş…doğmuştur.

Değişik halk kitleleri ayni dine sahip olabilirler ; Ama bu,

onların millî hislerini muhafaza etmesine engel değildir.Örneğin,

hepsi Hristiyan olan Avrupalılar, savaş anında millet kavramıyla ortaya çıkar ve döğüşürler ;

Katolik Fransız, katolik İtalyan birbirlerini öldürürler...

İran / Irak savaşını alalım…

Her ikisi de Müslüman olan bu halklar, İranlı, Iraklı olarak savaşmışlardır.

İlk dünya savaşında,

Müslüman Araplar, Arap milleti olarak,

İngiliz ve Ermenilerle bir olup

Müslüman Türk milletini , Halîfenin askerlerini arkadan vurabilmişlerdir.

Büyük Çoğunluğu Müslüman olan

Türk kitlesinde,

Hristiyan, Musevî, Budist, dininden olanlar vardır. Ama,

bu kitleyi birleştiren

din değil, onların Türk olmaları, Türk kültüründen kısacsı Türk milletinden olmalarıdır..

Tarihimizi, Kültürümüzü, kimliğimizi tanıyalım ;

Kendimizi kim ve ne olduğumuzu tanımak dinimizi inkâr etmek değildir.

Türkleri ve Türk kültürünü yok etmek isteyen dış güçler ve onların içimizdeki çıkarcı işbirlikçilerinin sürekli menfi propagandasına kanmayalım…Esir ve yok oluruz!..

Halûk Tarcan, Bilimsel araştırmacı (CNRS - Bilimsel Ulusal Araştırma Merkezi –Paris)

Kaynak: Evrensel Uygarlıkları Köken Kültürü - Ön-Türk Uygarlığı, cilt 1A- [email protected])
 
Üst