Osmanlı Padişahları neden hacca gitmemişlerdir?

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Osmanlı Padişahları neden hacca gitmemişlerdir? Genç Osman’ın öldürülmesinde hacca gitmek istemesinin rolü var mıdır?



Bu soru çokça sorulmaktadır. Ancak bu sorunun cevaplandırılacağı en güzel yer, II. Osman meselesidir. Zira II. Osman’ın katli olayında bu sorunun cevabı da verilmiştir. Evvela haccın farz olmasının şartlarını özetleyelim: Müslüman olmak; akıllı olmak; ergen olmak; hac yolu için hem gıda ve hem de yol masraflarını karşılayabilecek kadar zengin olmak; haccın farz olduğunu bilmek; yol emniyeti bulunmak.
Bu kısa izahlardan sonra, Osmanlı Padişahlarının neden hacca gitmediklerinin cevabını arayalım:
1) İslâm Hukukuna göre, cihâd, Müslümanlar için farzı kifâyedir. Bu sebeple fert olarak bir Müslüman, açık bir düşman tehlikesi bulunmadığı müddetçe, farzı ayn olan haccı farzı kifâye olan cihâda tercih edebilecektir. Cihâd, fert olarak Müslümanların hac ibadetine engel olmayacaktır. Bunun tek istisnası, düşmanın bertaraf edilebilmesi için hacca gidecek Müslümanlara da ihtiyaç olmasıdır. İşte bu noktada halife ve sultânların hükmü, Müslüman fertlerden farklıdır ve onlar için cihâd yani düşmanların hücumunu bertaraf ederek Müslümanların emniyetini sağlamak ve bunun için gerekirse savaşmak, farzı ayndır. Hz. Peygamber’e hangi amelin daha faziletli olduğu sorulduğunda, sırasıyla, Allah’a ve Peygamberine iman, Allah yolunda cihad ve haccı mebrûr cevabını vermiştir. Sebebi bellidir; Müslümanların canını, malını ve namusunu korumak hukukullah da denilen kamu haklarındandır; yani cemiyete ait bir ibadettir. Bazan kamu haklarından olan bir mesele, şahsî farzlardan daha ehemmiyetli hale gelmektedir. İşte burada da durum budur.
Osmanlı Padişahlarının II. Selim’e kadar gelenlerinin tamamı, ömürlerinin yarısını Allah yolunda cihâd için seferlerde geçirmişlerdir. Üzerlerine farzı ayn olan ve hukukullah mahiyetinde bulunan cihâdı ve nizâmı âlemin devamını, şahsî farz olan hacca tercih etmeleri için, Şeyhülislâmlar fetva vermişlerdir. II. Bâyezid Amasya’da vali iken hacca gitmeye niyetlenirken, sadrazam ve diğer devlet erkânının imzası ile gönderilen mektupta, hemen gelip tahta geçmesi gerektiğini, hacca gitmeyi halka ve devleti idare etme işi olmayanlara bırakması icab ettiğini tavsiye etmişler; aksi takdirde düşmanın cesaretlenerek Müslümanlara saldırmasına sebep olacağını ikaz eylemişlerdir.
Aynı şekilde ısrarla hacca gitmek isteyen ve bu niyetinin bedelini canıyla ödeyen II. Osman’a, Kayınpederi ve Şeyhülislâm olan Es’ad Efendi aynen şu fetvayı vermiş ve fıkıhtaki bu hükmü özetlemiştir: "Padişahlara hac lâzım değildir; oturup adi eylemek evlâdır. Caiz ki, bir fitne zuhur eyleye". Verilen bu fetvayı tasdik eden asrının kutbu Aziz Mahmûd HUdâyî Hazretleri de, II. Osman’ı fetvaya uyması için ciddi ikaz eylemiştir. Hatta bu meseleden dolayı Padişah’ın askeri tahrik ettiniz tarzında tahkirine hedef olan ve sonradan Şeyhülislâmlık makamına gelen Yahya Efendi’nin ifadeleri de tamamen fıkhın ölçülerine uygundur:
"Padişahım! Hâşâ ki, ulema duacılarınız eşkıyayı tahrik ede. Ancak içten gelerek bu niyetinizi istemezdik. Sebebi budur ki, ecdadınız etmemişler, bu tarike gitmemişler, günahımız varsa ol kadarcadır.".
Nitekim halk ve asker arasında yayılan dedikoduyu özetleyen şu cümleler de meseleyi açıklamaktadır:
"Nizâmı âlem içün padişahlar haccı terk edegelmiştir. Düşmanın ortaya çıkması ve düşmanların memleketi karıştırma ihtimali var iken, Memâliki Mahrûse’yi koyup gitmek hatadır.".
2) Bazı İslâm hukukçuları, bedeni sıhhatli olma şartını açarak, sıhhatli olsa bile tutuklu olma veya kendisini hacdan alıkoyan zâlim idareciden korkmanın da haccın edasını engelleyeceğini ifade ederken, sultân ve o manadaki devlet yetkililerinin de mahbus yani tutuklu gibi kabul edileceğini; sadece beytülmal dışında kendine ait malından haccın farz olacağını ve bu özür devam ettiği müddetçe ölünceye kadar hacca gidemeyebileceğini hükme bağlamışlardır. Günümüzdeki gibi ulaşım imkânlarının gelişmediği ve bir hac görevinin en az üç ay süreceği bir asırda, Osmanlı Padişahlarının hacca gitmeleri gerektiğini düşünmek, İslâm Hukukunu bilmemek olur. Kaldı ki, ömürlerinin yarısını cephede geçiren Padişahların, neden Mısır’a kadar cihâda gidip de hacca varmadıkları da ileri sürülemez; zira ordunun başında mücahid bir komutan olarak sefere giden padişahla, kendi şahsî ibadeti için üç ay memleketini yalnız bırakan padişah bir tutulamaz. Bunun en müşahhas misâli II. Osman’a karşı askerin ve hatta halkın duyduğu tepkidir. İslâm âlimleri, haccın şartlarından olan yol emniyetini ihlal eden Karamita grubunun isyanı sebebiyle, 326/937 tarihinden itibaren 20 yıl kadar haccın farz olmadığını, çünkü yollarda anarşi yaşanabileceğini ifade etmişlerdir.
Özetle Osmanlı Padişahlarına dinen bizzat hacca gitmeleri farz olmamıştır. Ancak kendi yerlerine bedel olarak başkalarını mutlaka göndermişlerdir. Ayrıca Sultân Abdülaziz’in gizlice tebdili kıyafet ederek hacca gittiği söylenmektedir. Ancak elimizde bunu doğrulayacak bir vesika bulunmamaktadır104.
 
Üst