Nevruz Bayramınız Kutlu Olsun

DELİKURT

Dost Üyeler
Katılım
12 Haz 2008
Mesajlar
1,103
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Turan
NEVRUZ BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN

nevruz1oc3.jpg



Tabiat ile iç içe, kucak kucağa yaşayan, toprağı "ana" olarak vasıflandıran Türk'ün düşünce sisteminde "baharın gelişi" elbette önemli bir yere sahip olacaktı.

Nevruz, Türk dünyasının kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna kadar uzanan engin coğrafyada yaşayan toplulukların pek çoğu tarafından yaygın olarak kutlanan bahar bayramıdır.Bütün bayramların dinî ve millî bir inanıştan, o toplumu ilgilendiren ortak bir hatıradan, geleneklerden, duygulardan ve tabiatın insanlara tesir eden bir olayından doğduğuna inanılır.
Tabiat ile iç içe, kucak kucağa yaşayan, toprağı "ana" olarak vasıflandıran Türk'ün düşünce sisteminde "baharın gelişi" elbette önemli bir yere sahip olacaktı. Çünkü insan vücudu, baharda uyarıldığı kadar kışta uyarılmaz. İç karartıcı, yeknesak günlerin ardından doğan hareketli, pırıl pırıl güneşli, kuş ve hayvan sesleriyle kurulmuş îlahî orkestranın musikisi insan hayatını canlandırır. Ayrıca ortaya çıkan rengârenk tablo kıştan bahara geçişi ne de güzel tasvir eder: "Bir yanda her tarafı kaplayan soluk, mat ve daha çok beyazın hakim olduğu renkler, diğer yanda yeşilin değişik tonları arasında baş veren binbir renk cümbüşü... Birisi hareketsiz, şekilsiz; diğeri kıpır kıpır, şekil şekil, çiçek çiçek... Kış, sağır ve dilsiz; ilkyaz duygulu, coşkulu, kulaklara fısıldadığı nağmelerle cazibeli... Birinde tabiat hayat dolu, diğerinde donmuş, yeniden doğmak üzere uyuşmuş kalmış...
nevruz.jpg


Genellikle Nevruz, yani Farsça "Yeni Gün" adını taşıyan bahar bayramı, insan ruhunun tabiattaki uyanışıyla birlikte kutladığı bir bayramdır. Böyle bir bayramın, yani mevsimlerin değişikliğinden doğan özel günlerin, başka başka adlar altında birçok milletin sosyal hayatında yer aldığı da bilinmektedir. Mesela, Hıristiyan âleminin dinî muhteva ile şekillendirerek ve Noel Baba sembolü ile karlar ülkesinden geyiklerin çektiği kızaklarla neşe ve ümitleri taşıdığı "Noel Bayramı" bunun farklı bir örneğini teşkil eder. Bu kutlamalarda yine bahara duyulan özlem "çam ağacı" motifi etrafında şekillendiriliyor. Aynı zamanda bir takvim değişikliğini de ifade eden bu kutlamalara baktığımızda Türk' ün kutladığı "bahar bayramı"nın da bir takvim değişikliğini yansıttığı görülüyor. Burada dikkati çeken husus "baharın başladığı zaman"dır. Türk, bu takvim değişikliğini "toprağın uyandığı gün" ile özdeşleştirmiştir. Kışın ortasında baharı kutlamaz. Türklerde bir tabiat, varoluş, diriliş bayramı niteliğinde olan Nevruz'un ruhî atmosferini ve eskiliğini anlayabilmek için kültürümüzün yıpranmış, tozlu ve pek okunmayan eski sayfalarına bir göz atmamız gerekiyor. Bu coşkuyu Türk kamları dualarında, niyazlarında şöyle ifade ediyorlar:

nevruz15dr2.jpg



"... Yüce Göktanrı'nın ilk defa gürlediği, yağız yer, altmış türlü çiçeklerle ilk defa bezendiği, altmış türlü hayvan sürülerinin ilk defa kişnediği ve melediği zaman sen (Türk'ün Atası) yaradıldın!"
Bu sözler Türk'ün yaratılış felsefesinin, inancının, hayat tarzının ifadesidir. Bütün bayramların dinî ve millî bir inanıştan, o toplumu ilgilendiren ortak bir hatıradan, geleneklerden, duygulardan ve tabiattan doğduğundan bahsetmiştik. İşte millî bir bayram olan Nevruz da Müslüman olan ya da olmayan çeşitli Türk toplulukları arasında kamların dua ettikleri asırlar öncesinden günümüze kadar farklı farklı şekillerde, ama aynı ruhla hâlâ kutlanmakta. Bu bayram İslâmiyet'i kabul etmiş olan ilk Müslüman konar göçer Türk topluluklarında; sürgün avı, toy, şölen, yuğ vb. gibi İslâmiyet'le çatışmayan âdetlerden biri olarak devam edegelmiştir. Böylece bu ananeler günümüz Türk dünyasına ortak kültür mirası olarak intikâl etmişlerdir. Gelenekler, tarihini kesinlikle tespit edemediğimiz dönemlerden kalmadır. Neden, niçin, nasıl gibi sorular sorulmadan atadan oğula kalmıştır. Gelenekler bu özelliğiyle millet bağını güçlendiren en önemli unsurlardan biridir. Baharın gelişinin kutlandığı bugün de böyle bir gelenektir.

nevruz1.jpg

Nevruz, çeşitli kültür çevrelerinde, farklı etnik gruplarda farklı bir muhtevaya ve anlama sahip olmuştur. Kültürler arasındaki iletişim sonucunda çeşitli kültürlere girmiş ve benimsenmiştir. Eldeki tarihi kaynaklardan hareketle en eski Türk adetlerinden, bayramlarından biri olduğu kesinleşmiştir. Yeni yılın başlangıcı, yenilik, coşku, canlanma gibi nitelikler hiç değişmeden günümüze kadar yaşadığı uçsuz bucaksız coğrafyalarda görülmektedir.
Çin kaynaklarından Kutadgu Bilig'e, Kaşgarlı Mahmud'dan Bîrûnî'ye, Nizâmü'ı Mülk'ün Siyasetnâme'sinden Melikşah'ın takvimine kadar, Akkoyunlu Uzun Hasan Bey'in kanunlarına kadar gelen bir çizgide Nevruz ile ilgili kayıtlar eldedir. Diğer taraftan Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin Ahmed, Safevi Türkmen Devletinin kurucusu Şah İsmail (Hataî), Osmanlılarda Sultan I. Ahmed ve Sultan Dördüncü Murad gibi hükümdarların, Mustafa Kemal Atatürk'ün; din adamlarımızdan Kazasker Bâki Efendi ve Şeyhülislam Yahya Efendilerin, şairlerimizden Kuloğlu, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Şükrü Baba, Hüsnü Baba, Fuzulî, Nev'î Efendi, Nef'î, Nedim, Hüseyin Suad ve Namık Kemal gibi şairlerimizin Fatih devri vezirlerinden Ahmed Paşa'nın; büyük Azeri şairi Şehriyar'ın ve büyük Türkmen şairi Mahdumkulu'nun uzun bir tarih boyunca Nevruz bayramının gelişini "Nevruziye" veya "Bahariye" denilen şiirlerle kutladıklarını da biliyoruz.
Ayrıca Nevruz'un Türk musikisinin en eski mürekkep makamlarından biri olarak da kültürümüzde yedi yüzyıldan fazla bir maziye sahip olduğunu da biliyoruz. Bu makam ilk defa Urmiyeli Safıyûddîn Abdulmü'mîn Urmevî (1224-1294) tarafından kullanılmıştır. Bu şekilde elimizde yirminin üzerinde makam bulunmaktadır.

nevruz04.jpg



Nevruz geleneği ne Sünnilikle, ne Alevilikle, ne Bektaşilikle doğrudan doğuş bağlantısı olmayan, İslâmiyetten çok öncelere giden bir gelenektir. Yani bir dinin veya mezhebin bayramı değildir. Bu yüzden de herhangi bir şekilde bir mezhep adına, bir din adına, bir etnik menşe adına bağlı gösterilmesi, istismar edilmesi bir ayrılık unsuru olarak takdim edilmeye çalışılması yanlıştır. Tarihin ve kültürün bütün gerçeklerine aykırıdır.
1990 yılında bağımsızlıklarını ilan eden Türk Cumhuriyetleri'nde Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan ile Rusya Federasyonu bünyesindeki Tataristan 21 Mart Ergenekon/Nevruz Bayramı'nı "Milli Bayram" olarak ilan etmişlerdir. Bu günün coşkuyla kutlanmasına büyük önem vermektedirler. Türk kültüründen kaynaklanan Ergenekon/Nevruz bayramı, her yönüyle Türk gelenek ve görenekleriyle zenginleşmiş ananevi ve temeli beş bin yıllık Türk tarihine dayalı milli bir bayramdır. Türkiye'de de 1991 yılında Türk Dünyası ile birlikte ortak bir gün olarak resmi tatil olmaksızın bayram ilan edilmiştir.

Nevruz; Türk insanını birbirine kenetleyen, bağlayan, Ergenekon'dan demir dağları eriterek dirilen atalarının ruhlarıyla yanan bir ateştir.

Bu ateş, hiç sönmeden binlerce yıl yandı ve gelecekte de kıvılcımlarından binlerce gönlü tutuşturarak "ortak kültür ocağı"nda binlerce ruhu ısıtacaktır. Avrasya'nın ,Türk âleminin Nevruz toyu kutlu olsun,Nevruz gülleri geleceğe umutlar taşısın.
 

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
Cevap: Nevruz Bayramınız Kutlu Olsun

Nevruz, 21 Mart günü baharın başlangıcıdır. Cemreler düşmüş; ‘ilk kara kış’ (erbain soğukları) ve ‘son kara kış’ (Hamsin) olarak adlandırılan 90 günlük ‘kara kış’ bitmiştir. Havalar ısınmaya başladığı için tabiat canlanır. Bu günlerde ortaya çıkan çiçek ‘kardelen’, diğer adı ile ‘nevruz’ çiçeğidir. Yine bugün doğan çocuklara hem gerçek ad olarak hem de göbek adı olarak ‘Nevruz’ konur. Bu bayramda, ateşten atlanarak oynanan ‘sin-sin’ oyunu başta olmak üzere, yüzlerce gelenek, halen bütün Türk dünyasında yaşatılmaktadır.



Türk dünyasında Nevruz ile ilgili bir diğer tören de Hızır-ı Nebi (veya Hızır-İlyas, Hıdırellez) inancıdır. Hz. Hızır ile Hz. İlyas’ın buluştuğu gün, günümüzde de Anadolu’da ve Anadolu dışındaki coğrafyalarda büyük bir katılımla kutlanmaktadır.



Türk millî kültüründe Nevruz, aynı zamanda bir ‘yeniden doğuş’tur; ‘Ergenekon’dan Çıkış’tır. Ebulgazi Bahadır Han’ın ‘Türklerin Şeceresi’ isimli önemli eserinde ayrıntılı bir şekilde anlattığı Ergenekon Destanı, bu yeniden doğuşun destanıdır. Ergenekon’dan çıkışın tarihi de 21 Mart gününe denk gelmektedir. Bu nedenle Türkler, 21 Mart tarihinde hem yeni yılın gelişini, hem de yeniden doğuşu kutlamaktadırlar.


Türklüğün yeniden doğuşunun, bağımsızlık ülküsünün sembolü olan Ergenekon’dan çıkış; ateşin yakılması, demirin eritilmesi ve Bozkurt’un yol göstermesi motifleriyle günümüzdeki Nevruz kutlamalarının da temelini oluşturmuştur. Nevruz ateşi Türkün bağımsızlık ateşini, örste demir dövülmesi Türkün çelikleşmiş iradesini ve nihayet Bozkurt da Türkün uyanıklığını, çevikliğini ve atikliğini temsil etmektedir.


NEVRUZ TOY'UMUZ KUTLU OLSUN.
O GÜN; YER GÖK AY YILDIZLI AL BAYRAKLA DOLSUN.
BU SENE NEVRUZ'U BİZ TÜRKLER BÜYÜK BİR COŞKUYLA KUTLAYALIM.

EY TÜRK ; BAYRAMINA SAHİP ÇIK
 

Volkan

-Otağ Hanı-
Katılım
20 Haz 2008
Mesajlar
969
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Altaylar
Cevap: Nevruz Bayramınız Kutlu Olsun

57217.jpg



TÜM TÜRK DÜNYASININ NEVRUZ BAYRAMI KUTLU OLSUN .

saygılarımla.
 

DOĞUKAN

New member
Katılım
18 Eki 2008
Mesajlar
2,057
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
K.K.T.C.
Cevap: Nevruz Bayramınız Kutlu Olsun

Nevruz Bayramı Kutlu Olsun
 

SALUR

Dost Üyeler
Katılım
23 Ara 2008
Mesajlar
859
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
(the_aci_show)
Cevap: Nevruz Bayramınız Kutlu Olsun

TÜM TÜRK DÜNYASININ NEVRUZ BAYRAMI KUTLU OLSUN .

Nevruza sahip çıkmaya çalışanlar anlasın.
 

Göktuğ

Halkla İlişkiler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
1,534
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Anadolu
Cevap: Nevruz Bayramınız Kutlu Olsun

Bütün kandaşlarımın yeni yılı kutlu olsun.
Nevruz Türkdür Türklerindir elimizden hiç kimse alamaz!
 

SALUR

Dost Üyeler
Katılım
23 Ara 2008
Mesajlar
859
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
(the_aci_show)
Atatürk'lü Nevruz Bayramları

Atatürk'lü Nevruz Bayramları
Türk halk takviminin önemli günlerinden biri, 21/22 Mart tarihlerine rastlayan Nevruz'dur. Nevruz, bütün Türk dünyasıyla birlikte İranlılar, Araplar, Afganlılar ve Tacikler tarafından da kutlanan bir bayramdır. Tabiatın canlanmaya başladığı, gece ile gündüzün eşitlendiği, güneşin koç burcuna girdiği Nevruz, Farsça kökenli bir kelime olup "yeni gün" demektir. Eski Türkler "yengi kün"demekteydiler.İlkbaharda karın altından boyunlarını uzatan "Kardelen" çiçeklerine ve mor renkli bir bahar çiçeğine de Nevruz adı verilmiştir.Klasik Türk müziğimizde Nevruz adında bir de makam vardır.
Çin tarihleri Hun Türkleri'nin 21 Mart tarihinde kırlara çıkıp yanlarında getirdikleri yiyeceklerini yedikleri yazar.Bu gelenek, Hunlardan sonra Uygurlarda da görülmüştür. Orta Asya Türkleri, 21 Martı Ergenekon'dan çıkış bayramı olark kutlamaktadırlar. 12 hayvanlı eski Türk takviminin ilk günü,yani yılbaşı 21 Mart Nevruz'dur.Kaşgarlı Mahmud'un ünlü sözlüğünde ve Melikşah'ın düzenlediği Celali Takvimi'nde yılbaşı Nevruz günüdür.
Nevruz, İran'da da ilkbaharın ilk günüdür. Fars mitolojisine göre, Tanrı dünyayı, güneşi ve ilk insanları bu gün yaratmıştır.Zerdüşt inancına göre,güneşin doğayı ısıttığı ilk gündür. Ayrıca,İran devletinin kurucusu Cemşid'in Nevruz günü tahta oturduğuna inanılır.
22mart1922.jpg


Atatürk 22 Mart 1922 Nevruz BAyramı'nda,Ankara Etlik bağlarına kurulan çadırda Rusya,Azerbaycan,Afganistan ve Buhara Elçileri ile birlikte şenlikleri seyrederken


Nevruz,Türklerden ve İranlılardan Araplara da geçip islami inanç motifleriyle zenginleşti.İslamiyet'le birlikte Allah'ın dünyayı , Hz.Adem'i Nevruz günü yarattığına iananılmaya başlandı. Zamanla Hz.Nuh'un tufandan sonra karaya ilk bastığı gün ,Hz.Yusuf'un kuyudan, Hz.Yunus'un ise balığın karnından kurtulduğu gün , Hz.Ademle Havva'nın Arafat'ta buluştukları gün inançları da Müslümanlar arasında yaygınlaşmıştır. Alevi -Bektaşi kültüründeki Hz.Ali'nin doğduğu gün,Hz.Hüseyin'in doğduğu gün ,Hz.Ali'nin Hz.Fatma ile evlendiği gün, Hz.Ali'nin halife olduğu gün, inançları da Nevruz'u daha kutsal bir gün durumuna getirdi. Türkiye 'de Nevruz, "Sultan Nevruz,Navrız,Mart Dokuzu"gibi adlarla bir bayram halinde kutlanmaya başlandı.
Nevruz; Azerilerce "Novruz veya Noruz", Başkurtlarca "Navruz", Kazaklarca "Navruz veya Novruz", Kırgızlarca "Noruz veya Nouruz", Özbeklerce "Növroz",Tatarlarca "Navruz, Navrez veya Nauras", Türkmenlerce "Novruz", Uygurlarca "Noruz", Çuvaşlarca larca "Naras veya Naurus", " adlarıyla kullanılmaktadır.
Selçuklulardan sonra Osmanlılar da Nevruz kutlamalarına çok önem verdiler. Bu dönemde pek çok Nevruziyye denilen şiirler yazıldı. Nevruziyyeler Nevruz günü önemli kişilere sunulur ve armağanlar alınırdı. Ayrıca, padişaha ve devlet büyüklerine "Nevruziye Pişkeşi" adı altında armağanlar sunulurdu. Manisa'da 22 Mart günü,
"Nevruz Bayramı" kutlanır ve mesir macunu denilen, şifalı olduğuna inanılan şekerleme dagıtılırdı. Günümüzde bu gelenek daha ileri bir tarihe (nisan ayına) alınarak yaşatılıyor. Mesir macununun asıl adıda Nevruziyye'dir.
İstiklal Savaşı'nın karanlık günlerinde yüce Atatürk, milletimizi birlik beraberlik içinde tutmak, halkın moralini yükseltmek için sık sık at yarışları, güreş, müsamere gıbi etkinlikler düzenletiyor, dini bayram günlerinden, Nevruz gıbi kutlamalardan
yararlanıyordu. 23 Nisan 1920 tarihindeTBMM açıldıktan sonra ilk Nevruz 21 Mart
1921 tarihinde kutlandı. II. İnönü Muharebeleri öncesinde bu kutlama şenlikleri çok
sönük geçti. Çünkü, Bursa-Bilecik yöresinden Yunan birliklerinin taarruza geçtikleri haberleri Ankara'ya ulaşmaktaydı. 1. İnönü Zaferi kazanılmıştı ama henüz güçlü bir ordumuz yoktu.
22 Mart 1922 günü Ankara'da yapılan Nevruz şenliklerine katılan okullar(solda)
22mart1922-2.jpg






İstiklal Savaşı sırasında Ankara'da en görkemli Nevruz kutlaması Büyük Taarruz'a hazırlık yapıldığı günlerde 22 Mart 1922 tarihinde yapıldı. O gün, Taşhan Meydanı (Hakimiyet-i Milliyye Meydanın)'nda ögrencilerin katıldığı bir geçit töreni düzenlendi. Ayrıca, günümüzde Meteoroloji Genel Müdürlüğü binası olarak hizmet gören binanın, dönemin Genelkurmay Başkanlıgı binasının bulunduğu tepenin altındaki düzlükte ögrenciler toplanarak halkın huzurunda spor gösterileri yaptılar, şiirler okudular. Gösterileri izleyen Ahmet Emin Yalman, Ankara'daki Nevruz kutlamalarını şu cümlelerle anlatmaktadır:
"Ankaralılar, geleneksel Nevruz şenliklerine her yıl büyük coşku ile katılır, 'baharın gelişini sevinçle karşılardı. Geçen yıl İnönü Muharebeleri nedeniyle Nevruz şenlikleri sönük geçmişti. 1922 şenliklerinin daha canlı olması için bütün okullar haftalar öncesinden hazırlığa başladılar. Nevruz şenlikleri, Ziraat Mektebi'nin, yani Genelkurmay Başkanlığı'nın bulunduğu küçük tepenin altındaki çayırlık alanda yapıldı. Hava güneşlikti. Ankaralılar, çayıırın çevresini doldurmuşlardı. Mustafa Kemal Paşa, Ankara'daki Sovyet Rusya, Azerbaycan, Afganistan ve Buhara elçileriyle birlikte büyük bir çadırdan gösterileri izledi. Gösteriler, öğrencilerin heyecanlı konuşmaları ve yurtseverlik şiirleri okumalarıyla başladı. Ankara Sultani (Lise) ve Darülmuallimin (Erkek Öğretmen Okulu) Mektepleri öğrencileri spor gösterileri yaptılar.
Nevruz kutlamaları dolayısıyla 24 Mart1921 tarihinde Mustafa Kemal Paşa'ya şöyle bir telgraf da gönderilmişti:
22 Mart 1922 günü Ankara-Etlik sırtlarında Nevruz Bayramı şenlikleri
"Cenubi Kafkasya komiseri,Azerbaycan Serbest Harbiye Mektebi talebeleri ,iki bölüklü Süvari askerleri ve Şoşa Muhafız Taburu askerleri ,Türk milletinin büyük Nevruz bayramını tebrik ediyor ve biz ümit ediyoruz ki Azerbaycan İnkilap Ordusu,kahraman türk ordusu ile beraber Garp emperyalizmi tazyıkinde bulunan Şark milletlerini yakında kurtarırlar.Yaşasın Şark inkilap başları Mustafa Kemal!
22mart1922-3.jpg



Neriman Nerimanof
Azerbaycan Hükümet Başkanı"


Cumhuriyet ilan edildikten sonra 1991 yılına değin Nevruz kutlamaları kendi doğal gelenekleri içinde, insan ve doğa sevgisi, hoşgörü, yardımlaşma, konukseverlik, atalara saygı, bolluk-bereket beklentisi çerçevesinde cereyan etti. Bu yıldan itibaren Devlet, Hıdrellezle birlikte Nevruz kutlamalarına özel bir önem vermeye başladı. Kültür Bakanlığının ve TÜRKSOY'un koordinatörlüğünde Nevruz şenlikleri düzenlendiğii görüldü. Bağımsızlıklarına kavuşan Türk Cumhuriyetlerinde resmi tatil olarak kabul edilen Nevruz, Türkiye'de de kültür tarihimizdeki özel yerini koruyarak, geleneklerimiz içindeki saygınyerini aldı.
Notlar:
1.Ahmet Emin Yalman: Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim
C.II, .ss. 246-249
2. Alptekin Müderrisoğlu: Kurtuluş Savaşı'nda Ankara,Ajans Türk Mat., Ankara 1993. ss. 172-173

3. Nevruz (Yeni Gün): Hzl. Kültür Bakanlığı HAGEM. Feryal Mat.Ank. 1996. s. 16


*Kaynak:Nail TAN,TÜRKSOY Dergisi, Mayıs 2003
 
Son düzenleme:

SALUR

Dost Üyeler
Katılım
23 Ara 2008
Mesajlar
859
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
(the_aci_show)
Cevap: Nevruz Bayramınız Kutlu Olsun

UYGUR EFSANELERİNDE NEVRUZ
Uygur Türklerinde Nevruz ile ilgili ilk bilgilere miladî IX. ve X. yüzyıllardan kalan Budist ve Mani metinlerinde rastlıyoruz. Yılın ilk gününde düzenlenen bu bayrama yeni gün bayramı adı verilmektedir. Mayrtrı Burkan’ın şerefine kâleme alınan eserlerde yer alan bilgilere göre, bu bayram 21 Mart tarihînde yapılmaktadır.

nevruuz.jpg
İslâmîyet'in büyük Türk kütleleri tarafından kabûlünden sonra sözü geçen bayramdan ilk bahseden kaynak ise, XI. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud tarafından yazılan Divânü Lügâti’t-Türk’tür. Kaşgarlı Mahmud’un divânında bu bayram “neyruz” şeklinde kaydedilmiştir. Burada söz konusu edeceğimiz Nevruz’la

bağlantılı efsaneler, Uygur Türkleri arasında bu büyük Türk bilgininin hayatı etrafında teşekkül etmiş ve sözlü kaynaklardan tespit edilmiştir.Türkistan’da çok eski devirlerden beri pek çok Türk boyu Nevruz’u bahara erişme, yılbaşı ve Ergenekon’dan çıkış bayramı olarak kutlamaktadır. Türk boyları söz konusu bayramda çeşitli eğlenceler düzenlemekte ve birçok pratiği de yerine getirmektedirler. Meselâ, Nevruz’da pişirilen özel yemekler, oynanan oyunlar, güreş müsabakaları, yarışmalar, musikî makamları, şiir söyleme gelenekleri gibi faaliyetler yüz yıllardan beri yapılmaktadır. Nevruz, bu özellikleriyle Türk boyları arasında tam manasıyla sanat, edebiyat, spor ve musikî erbabının hünerlerini gösterdikleri bir bayram haline dönüşmüştür.Nevruz bayramı için yazılan şiir ve musikî eserlerinin yanı sıra Türkistan’da diğer Türk boylarında olduğu gibi Uygur Türkleri arasında da Nevruz’la ilgili pek çok yer adı bulunmaktadır. Bunlardan Nevruz Bulak hakkındaki efsane enteresandır.

Özbek ve Uygur Türklerinde efsane, tarih öncesi uruk ve olayları olağanüstü şekilde anlatan estetik seviye kazanmış bir tür olarak bilinmektedir. Tarihî devirlerde yaşamış şahısların olağanüstü anlatmaları ise, rivâyet olarak adlandırılmaktadır. Türkiye Türklerinin anonim sözlü edebiyatlarında rivâyet kavramı bir tür değil, bir anlatım yolu ve üslûbu olarak anlaşılmaktadır. Sözlü edebiyatta ise rivâyet, hikâye etme esasına dayanan bir anlatmanın yeni bir biçimi (version/varyant) şeklinde değerlendirilmektedir.2 Burada Özbek ve Uygur Türklerinin rivâyet, biz Türkiye Türklerinin ise daha çok menkabevî efsane başlığı altında değerlendirebileceğimiz efsanenin kahramanı Kaşgarlı Mahmud, konusu ise, Nevruz ile ilgilidir. Bu büyük Türk bilgini Kaşgar yakınlarındaki Opal kasabasındandır. Uygur Türk âlimlerine göre makamı da Opal yakınlarındadır.3 Burada verdiğimiz ilk efsane onun nasıl zahmetli bir yolculuktan sonra Bağdat’a ulaştığını ve batı ellerini dolaştığını göstermesi bakımından ilgi çekicidir.

“Muk Yoli” Rivayiti

“Karahanilarniñ keyinki devriliride orda içide öz ara hukuk talişip hisapsiz kirginçilik balasi yüz beriptu. Mehmut’nin dadisi Hüseyin mu şu kirginçilikta kaza tepiptu. Behtke yarişa aman kalgan âlim Mehmut bu yerde tursa hayatiga hevp yetidiganligiga közi yetip, anisi Bübi Rabiye’nin meslihiti bilen Pamir’diki “Mug” kel’esi arkilik Bagdatka yol aptu. Bu yol adette kişiler yürmeydigan peket kuşlarla öteleydigan heterlik yol bogaçka, unin nami “kuş yoli” iken. Şu seveplik bu ötkeldin ötken kişiler helk egizida dastan bolup, ulargapalani muk, postani muk (eslide “murg” bolup farisçe söz, menisi kuş bolup, ularga palani muk, postani muk (eslide “murg” bolup farisçe söz, menisi kuş dimektur) dem lekem berlidiken. Mehmut bu yoldin ötkendin keyin, kişiler bu ötkelni “hezriti muk yoli” dep uluglaşa başlaptu. Mehmut ketkendin keyin anisi Bübi Rabiye uzak kütüptü. Uzun yıllargiçe Mehmut’tin hever bolmigaçka Bübi Rabiye şu “muk yoli”ga karap balisini izlep meniptu ve ahiri balisinin derdide vapat boptu. Şunin bilen unin el yurti “muk yoli”ga ötidigan çon yol boylidiki kövrük beşi digen yerge Bübi Rabiye mazirini tiklep, min yıllaridin bu yan uni “evliyalar maziri” katarida uluglap keptu.”

Kuş Yolu Rivâyeti

“Karahanlıların son devirlerinde şehir halkı arasındaki hukukî konularda çıkan ihtilâfların boyutları artmış, sonunda şiddet ve katliama dönüşerek pek çok İnsan ölmüştü. Kaşgarlı Mahmud’un babası da bu kargaşalıklar sırasında hayatını

kaybeder. Talihin yardımıyle sağ kalan büyük bilgin Mahmud Artık orada duramayacağını ve hayatının tehlikede olduğunu anlayarak annesi Bubi Rabia’nin

da tavsiyesiyle Pamir’deki Kuş Kalesi (Şehri) üzerinden Bağdat’a gider. Bu yol, İnsanların üzerinde yürüyemediği, ancak kuşların öterek geçebildiği tehlikeli bir güzergâh olduğundan adına da “Muk Yolu” < “(mürg yolu) kuş yolu” denmiştir. Bu yüzden söz konusu yoldan geçen kişileri, halk âdetâ destan kahramanı gibi görerek menzile ulaşan her kişiyi bir kuşun adıyla anmakta ve falan kuş filân kuş şeklinde unvanlarla onlara hitap etmektedir. Mahmud bu yoldan geçtikten sonra yolun adı Hazret-i Kuş Yolu diye anılmaya başlanmıştır. Mahmud’un

gidişinden sonra annesi geçit vermeyen bu tehlikeli yolun başına kadar gelir ve oğlunu beklemeye başlar. Ancak kavuşamadan onun hasretiyle ölür. Cenazesi Körük başı (Köprü başı) denilen yere defnedilir. Uygurlar onun makamını, evliya mezarı olarak kabul edip, asırlardan beri saygıyla ziyaret etmektedirler.”Bu anlatmadan anlaşıldığına göre, Kaşgarlı Mahmud’un babası iç karışıklıklar sırasında vefat etmiş; kendisi ise, memleketini terkederek ölümden kurtulmuştur. Annesinin ölümü ve makamının evliya mezarı şeklinde tasavvur edilerek ziyaret edilmesi, halk nezdinde onun çileli bir hayat yaşadığını, aynı zamanda mazlum bir aileden geldiğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Ayrıca geçtiği yol da Hazret-i Kuş Yolu olarak adlandırılmıştır.Uygur rivâyetleri içinde Kaşgarlı Mahmud’la ilgili İkinci anlatma bir pınar hakkındadır. Sözü geçen pınara halk, Nevruz Pınarı demekte ve şöyle bir efsane anlatmaktadır.

“Noruz Bulak” Rivayiti

“Mehmut Keşkeri “Muk yoli” arkilik Bagdat’ka ötüp, u yerde, uzun yıllar ilim tehsil kilgandin keyin, ömrinin ahiride öz yurti Opalga kaytıp kelip, azikta

sekkiz yıl müdderislik kilgan iken. Unin nurgün eyida öz taliplirini egeştürüp yurtidiki çeşme bulakka çikip, öz ara talipliri talipliri bar bolup her yıli Nörüz eyida öz taliplirini egeştürüp yurtidiki çeşme çeşme bulakka çikip, özara Noruzluk, gezel beyitlar al maşturuşup şeyle kilişidiken, şeir okuş müsabikilirini elip baridiken. Taliplarnin ukuş püttürüş mürasimlirimu şu yerde ötküzülidiken. Şunindin başlaş bu caynin nami “Noruz Bulak” dep ataliptu, Noruz Bulak’nin hasiyiti etrapa tariliptu, terep-tereplerdin, yirak şeherlerdin ilim tahsil kilguçi ülimalar, taliplar şunindin beri bu cayni “ilim buligi”, “ilimge hüdDiğer pirim buligi” dep uluglap, “Noruz bulak”ni ziyaretgah kilişiptu. Keyinki ülimaâlimlar mu’ene şu adet boyiçe özliri terbiyıligen taliplarga okuş püttürüş unvani beriş mürasimini mu şu “Noruz Bulak”ta ötküzüp, Hezriti Mollam (Mehmut Keşkeri)’din icaazet eliş adet bolup kalgan iken.”

Nevruz Pınar Rivâyeti

“Mahmud Kaşgarî, Kuş Yolu üzerinden Bağdat’a geçip burada uzun yıllar ilim tahsil eder ve ömrünün sonlarına doğru doğum yeri olan Opal’a gelir. Azik’te sekiz yıl müderrislik yapar. Pek çok öğrenci yetiştirir. Her yıl Nevruz ayında öğrencilerini yanına alıp köyün yanındaki pınara gelir. Hep birlikte Nevruz’la ilgili gazel ve beyitler söyleyip gezintiye çıkarlar. Şiir okuma müsabakası düzenlenir. Ayrıca bu pınarın başında okula başlama ve bitirme merasimleri de yapılırmış. Bu pınarın özelliği dilden dile yayılmış ve uzak yerlerden gelen şagirtler ve mollalar “İlim Pınarı” veya “İlim Sahibi Pirler Pınarı” şeklinde saygıyla andıkları Nevruz Pınarı’nı ziyaret ederlermiş. Daha sonraki âlimler de bu geleneği sürdürerek öğrencilerin mezuniyet törenini söz konusu Nevruz Pınarı’nda, düzenlemeye devam etmişler. O günden sonra Hazret-i Mollam (Mahmut Kaşgar”ı)’ın makamını ziyaret ederek izin almak da âdet olmuş.”Nevruz’un Kaşgarlı Mahmud ile ilgili anlatmaları XI. yüz yıldan itibaren Uygur Türkleri arasında yayılmış olmalıdır. Nevruz Bulak efsanesinin Kaşgarlı Mahmud’a bağlanarak anlatılması bunu ortaya koymaktadır. Söz konusu pınarın etrafının hem Nevruz bayramında, hem de okulun açılış ve kapanış günlerinde pek çok merasimin icrasına sahne olduğu anlaşılmaktadır. Hattâ törenlere başlamadan önce Kaşgarlı Mahmud’un makamının ziyaret edilerek izin alınmasının da bir gelenek haline dönüştüğü belirtilmektedir.

Uygur Türkleri arasında bir diğer efsane möçel ile ilgilidir. Möçel sözü, On İki Hayvanlı Türk Takvimi’nde on iki yıllık devreye verilen addır. Nitekim bugün Türkistan’da yaş sorulduğu zaman möçel hesabıyla cevap verilir. Mesela otuz altı yaşındaki bir kimse, yaşını üç möçel olarak ifâde etmektedir. Möçel sözü on iki anlamında bir kelimedir. Kaşgarlı Mahmud’un “Divânü Lugâti’t-Türk”te kaydettiği On İki Hayvanlı Türk Takvimi’nin ortaya çıkışı hakkındaki efsane Doğu Türkistan’daki ilim adamlarınca yazılı kaynaklardan tespit edilen tarihî bir Uygur rivâyeti olarak kabul edilmekte ve Uygur efsaneleri arasına alınmaktadır.

Söz konusu efsaneye göre, “Türk hakanlarından birisi kendi idaresinden bir kaç yıl önce vuku bulmuş olan bir savaş hakkında bilgi almak ister. Ancak müşavirleri o savaşın yapıldığı yıl hususunda yanılırlar. Bunun üzerine Hakan, kendilerinin bu tarihte nasıl yanıldılarsa, daha sonra geleceklerin de yanılabileceklerini, bu sebeple göğün 12 burcu ve on iki sayısınca her yıla birer ad konulmasını ister. Hakan’ın teklifi kurultayca benimsenir. Daha sonra bir sürek avına çıkılır. Hakan, hayvanların İlisu’ya doğru sürülmesini ve sıkıştırılmasını emreder. Av bu şekilde devam eder. Bu sırada bazı hayvanlar suya atlayarak karşı sahile çıkmaya çalışırlar. Bunun üzerine karşıya her geçen hayvanın adını bir yıla ad olarak verirler. Bu hayvanlardan birincisi sıçan < “sıçgan” imiş. İlk geçen bu hayvan olduğu için senenin başı bu adla anılmıştır. 4Nevruz ile doğrudan bağlantılı olan möçel On İki Hayvanlı Türk Takvimi’nde bir devreyi temsil eder. Türkistan’da günümüzde on iki yılın bitimi olan möçel dönümlerinin İnsanlarca sıkıntılı ve sancılı geçeceğine dair yaygın bir kanaat

vardır. Hattâ yeni bir devreye girerken bir hastalık veya uğursuzluk olacağından

korkulur.Uygur Türkleri arasında Ergenekon efsanelerinden sonra Nevruz’la ilgili tarihî şahısların hayatları etrafında yukarıda işaret ettiğimiz gibi başka efsaneler de

teşekkül etmiş ve yüz yıllar boyunca dilden dile intikal etmiştir. Burada, kökü çok eski devirlere dayanan Nevruz’la ilgili sadece Uygur Türkleri arasından tespit edebildiğimiz efsaneleri verdik. Nevruz bayramının gerek Uygurlar, gerekse diğer Türk boyları arasında efsaneden başlayarak daha pek çok manzum-mensur edebî türe konu olduğu ve yüz yıllardan beri yaygın olarak kutlandığı ve dolayısıyla millî bir bayram olduğu açıktır.İsa ÖZKAN *

DİPNOTLAR:

* Doç..Dr., Gazi Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Ankara, TÜRKİYE.

1 İsa Özkan, “Tatar ve Uygur Türklerinde Nevruz Bayramında Şiir Söyleme Geleneği”, Nevruz, Ankara 1995, s. 173-179.

2 Mehemmet Zünun - Abdükerim Ralan, Uygur Helk Egiz Edibiyaıinin Asasliri, Ürümçi 1980, s. 314-317.

3 Hasan, Abdurahim, “Kaşgarlı Mahmud’un Mezarı ve Mimari Yapısı”, Aktaran: İsa Özkan, Türk Kültürü,Yıl: XXIII, Sayı: 268, Ağustos 1985, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayını, s. 544-549.

4 Kaşgarlı Mahmud, Divânü lügâti’t-Türk I, Ankara 1939, s. 346.

KELDİ NORUZ KÜLDİ GUNÇE (Uygurca)

Kök tehtide tan çolpini tugdi-parlidi.

Kün leşkiri mevcudatni tündin ayridi;

Yıl baharni töt pesilge reis saylidi.

Tebietke hayat suyi keldi yamridi.

Keldi noruz, küldi gunçe könül yayridi.

Gül işkida hendan urub bulbul sayridi.

Koydi kedem kün hemelle karni pui puşlap

Kök muz erip ketti egiz rezgini başlap;

Kiydi zemin yeni igin cendinî taşlap

Sehiy bolsa bah ar rizki keıü r kuş kuşlap

Keldi noruz, küldi, gunçe, könül yayridi

Gül işkida hendan urup bulbul sayridi

Kakşal giyah aram ayda yandi esirge

Hoşal köklem çimen tolgay körki hösnige;

Cimi candar yüzlinip çog köklem peslige

Yaşargay can yetip dilber canan veslige

Keldi noruz küldi gunçe könül yayridi.

Gül işkida hendan urup bulbul sayridi.

Pelek çerhi buraldi, gül-çimenge bakti,

Kelip noruz cut çillinin zencinin çakti

Kakçirigan can tomurda yeni kan akti.

Visal eylep noruz mehri gunçige yakti

Keldi noruz küldi gunçe könül yayridi.

Gül işkida hendan urup bulbul sayridi.

Dedi gunçe : Nev baharim-dil humarimsen

Şu âlemde men yaratkan eziz yarimsen

Dedi noruz: boynimdiki til tumarimsen.

Canim pida erkin üçün, çünki arimsen.

Keldi noruz, küldi gunçe, könül yayridi.

Gül işkida hendan urup bulbul sayridi.

Dedi noruz : Künüm ötmes sensiz-aşnisiz.

Gunçe yüzünni körmisem, yüzüm renasiz.

Dedi gunçe : noruz kelmey hayat menisiz

Cenim sende, bolmisan ger canim panahsiz.

Keldi noruz, küldi gunçe, könül yayridi.

Gül işkida hendan urup bulbul sayridi.

Güzel ismin rast yezilgan noruz etimga

Mehru işkin çin ornigan yürek katimga

Turku hulkunecep yakkan eklu ditimga

Mengü öçmes ot tutaşkan cismu zatimga.

Keldi noruz, küldi gunçe, könül yayridi.

Gül işkida hendan urup bulbul sayridi.

Noruz okup keldi nahşa "hay hay ölen" vay

Gunçe otkaştek yasandi tan kaldi kün-ay

Çaldi zaman şadiyanga nagra hem sunay

Çüşti barçe hor bermige tutuşup kent çay.

Keldi noruz, küldi gunçe, könül yayridi.

Gül işkida hendan u rup bulbul sayridi.

GELDİ NEVRUZ GÜLDÜ GONCA (Türkiye Türkçe'si)

Göğün derinliklerinde çoban yıldızı doğdu, parladı.

Güneşin askerleri varlıkları geceden kurtardı.

Yıl, baharı dört mevsime başkan seçti.

Tabiata hayat suyu geldi, her yeri su bastı.

Geldi nevruz, güldü gonca, gönüller açıldı.

Gülün aşkıyla bülbül neşeyle öttü.

Geldi güneş mart ayında kara "kışt kışt" diyerek

Mavi buzlar eridi, aktı sular pisliği önüne katarak

Giydi toprak yeni elbisesini yırtık pırtıklarını atarak

Eli açık olunduğunda, gelir baharın rızkı kat kat.

Geldi nevruz, güldü gonca, gönüller açıldı.

Gülün aşkıyla bülbül neşeyle öttü.

Kuru bitkiler bu aylarda döndü aslına.

Sevinçli bitkiler,tüm tabiat sevinçle bürünecektir yeşile

Tüm canlılar yönelip kor gibi bahar faslına

Gençleşecektir can ulaşınca dilber cananın vaslına

Geldi nevruz, güldü gonca, gönüller açıldı

Gülün aşkıyla bülbül neşeyle öttü.

Felek çarkı döndü, güllere, çimenlere baktı.

Çelip nevruz, soğuk kırağının zincirini kırdı.

Özlemle yanan can damarında taze kan aktı.

Kavuşunca, Nevruz'un şefkati goncaya hoş geldi

Geldi nevruz, güldü gonca, gönüller açıldı

Gülün aşkıyla bülbül neşeyle öttü.

Dedi gonca : İlkbaharım, sen gönülden sevdiğimsin.

Bu âlemde yarattığım aziz sevgilimsin

Dedi Nevruz : Boynumdaki muskamsın

Canım fedadır hürlüğün için, çünkü *namusumsun.

Geldi nevruz, güldü gonca, gönüller açıldı

Gülün aşkıyla bülbül neşeyle öttü.

Dedi Nevruz : Günüm geçmez sensiz, sevgilisiz.

Gonca yüzünü görmezsem, yüzüm solgun olur renadan mahrum gibi.

Dedi gonca : Nevruz gelmediğinde hayat anlamsız

Canım sende, eğer sen olmazsan canım sığınaksız

Geldi nevruz, güldü gonca, gönüller açıldı

Gülün aşkıyla bülbül neşeyle öttü.

Güzel ismin doğru yazılmış benim Nevruz adıma

Şefkatin ve aşkın samimîce yerleşmiş yürek katıma.

Huyun suyun pek hoş geldi bana

Ebediyen sönmez ateş tutuştu bedenimde

Geldi nevruz, güldü gonca, gönüller açıldı

Gülün aşkıyla bülbül neşeyle öttü.

Nevruz söyleyerek geldi "hay hay ölen" ¹vay

Gonca Otkaş² gibi süslendi, şaşkınlaştı güneş ile ay

*Çaldı zaman "şadiyan³" şarkısını nağra' ve sunay5 ile

Başladı herkes eşlik etmeye bu melodiye ellerindeki şekerli çayla

Geldi nevruz, güldü gonca, gönüller açıldı

Gülün aşkıyla bülbül neşeyle öttü.

1- Hay hay: ölen :Uygurların Nevruz kutlamalarında söyledikleri bir şarkı

2- Oktaş: Güzellik sembolü peri

3- Şadiyan :Çok hareketli bir müzik

4- Nağra: Bir müzik aleti

5- Sunay: Bir müzik aleti

Ürümçi, 1979

UYGURLARDA NEVRUZ GELENEĞİ

Uygur Türklerinde Nevruz Bayramı diğer Türk boylarında olduğu gibi 21 Mart tarihînde kutlanmaktadır. Nevruz, Farsça bir kelime olup, Uygurca'da "yeni gün, baş bahar" anlamına gelir. Uygurlarda bu bayram aslında yeni yıl bayramı olup, şemsı takv1me göre, yılın sona erip yeni yılın girdigt gün kutlanır; Nevruz, miladı takvime göre de gece ile gündüzün eşitlendiği mart ayının 21 ve 23'üne denk gelir.

Uygurlara ait tarihî kaynaklar ve bazı efsaneler, Nevruz'un Uygurlarda miladi IX. yüzyıldan bu yana bir şölen olarak kutlandığını göstermektedir, İslâmîyet'ten önce Gök Tanrıya tapınan Uygurlar, gökteki yıldızları yerine göre adlandırıp "Akkuza" adlı yıldıza İnsanlara mutluluk veren ilah olarak tapmışlar ve "Akkuza" ayının başlangıç gününü (şimdiki miladi takvime göre 21 Mart) yeni gün (nevruz) bayramı olarak

kutlamışlardır.

Bu bayram İslâmıyet'in Uygurlar tarafından kabulünden sonra da kullanılmaya devam edilmiştir. XI. yüzyılda Uygurların büyük âlimi Kaşgarlı Mahmud, Divanu Lügat’i Türk adlı eserinde Nevruz hakkında şunları söyler: "Yeni günden sonraki ilkbahar ayına oğlaklar ayı derler, ondan sonraki aya uluoğlak ayı denilir, çünkü bu ayda oğlaklar büyümüş olur. İnsanlar ve tüm canlılar nevruz ile canlanmış olur. Nevruz âlemin mutluluk anası, bereket ve sevinç kaynağıdır. Bu yüzden İnsanlar birbirlerine gönüllerini açarak, cömertçe sevinçlerini ortaya koyarlar", (Kaşgarlı Mahmut Divanu Lü-gat'it Türk, Uygurca Neşri, c.l, s.452)

Burada şunu da belirtmek gerekir ki, büyük âlim Kaşgarlı Mahmud'un Kaşgar Opal'daki "Hazreti Mollam" adlı mezarına, geçtiğimiz yıllara kadar, Kaşgar civarındaki bölgelerden birçok ziyaretçi gelip, nevruz bayramını kutlamaktaydılar. Bu sebeple bu yer, günümüzde "noruz (nevruz) bulak" ismi ile tanınmaktadır.

Bir Uygur ailesi, mahallî yiyeceklerinin başında (sağda)Uygurlarda ne zamandan beri "Nevruz" kelimesinin, Divanu Lügat'it Türk'te kaydedilen "yeni gün" ifadesi yerine kullanıldığı bilinmemektedir. Ancak bu kelimeye ilk kez Alişir Nevill'nin eserlerinde rastlıyoruz. Büyük şairimiz Alişir Nevill Çahar Divan adlı eserinde "nevruz" adı verilen müzik mukamlanndan ve nevruzda okunan şiirlerden bahsetmiştir.

Uygur bilim adamlarından Nizamidin Hüseyin'in belirttiğine göre, Uygurlarda nevruz kutlamaları ile ilgili gelenekler "dokuz kılık" ya da "dokuz oğul" an'anesi çerçevesinde gelişmiştir. Bu an'aneler kısaca şöyledir:

Birinci an'ane: Eski yılın bitiş şenliği. Her yerde nevruz davulu çalınarak nevruzun başladığı ilân edilir. Ev ev dolaşılıp "nevruz aşrap, nevruz beg, nevruz selam, nevruz gel" gibi gösteriler icra edilir. Herkes köydeki şenlik için imkânları nispetinde un, yağ, şeker, kuru yemiş, ekmek ve değişik yiyecekler getirir. Her mahallenin merkezlerinde kazanlarla bu getirilen şeylerden "köce" adlı bir yemek pişirilir. Herkes bu yemeği yedikten sonra ayine katılır ve sonra el sıkışıp birbirlerini "yaşın kutlu olsun" diyerek tebrik eder. Ayin sofrasında hep birlikte yiyip içmek, birlikte dua etmek, onların birlik ve beraberlik içinde olduklarını ifade eder. Buna "Nevruza Çıkış" da denir.

İkinci a'nane: İnsanlar temiz, güzel elbiselerini giyerek kutsal ibadet yerlerine giderler, aralarından ayrılmış olan büyüklerinin kabirlerini ziyaret ederek dualar okurlar. Buna "Nevruz Duası" da denir.

Üçüncü a'nane: İnsanlar birbirlerini ziyaret ederler, yardıma muhtaçlara yardım edilir, hastalar ve özürlüler ziyaret edilir, kötü iş ve hareketleri olanlara nasihatlarda bulunulur. Buna "Nevruz Ziyareti" de denilir.

Dördüncü an'ane: Her bir yerleşim biriminde, orta yaş, genç veya çocuk gibi çeşitli grupların temsilcileri bu günde çeşitli nevruz oyunları icra ederler. Bazı kaynaklara göre Uygurlar arasındaki nevruz oyununun sayısı elliden fazladır. Özellikle cambazlık, oğlak çekişme, güreş gibi mahallî sporlar, sema, meşrep gibi sanat gösterileri daha yaygındır. Bunlar olmadan nevruz, nevruz olmaz.

Beşinci an'ane: Her yerde at seylisi; (at gezisi), bezme seylisi (müzikli oturma gezisi), dağ seylisi (dağ gezisi), yurt seylisi (şehirden şehire yapılan gezi) , kök seylisi (bağlara, bahçelere yapılan gezi) gibi çeşitli gezi faaliyetleri düzenlenir.

Altıncı an'ane: Nevruz aynı zamanda bir hikâye, bir destan söyleyiş günüdür. Meddahlar destan ve kıssalarını hikâye ederler. Ozanlar "nevruzname" okurlar. Çok bilinen nevruz namelerden birisi şu şekildedir:

Uygurca

Keldi nevruz yıl başı, ketti köngülning çirkini,

Noruz diban kılurler hatunlarning türkini

Güller kısıp kız oğul eğri koyar bökini

Meclis kılıp oynır açar köngül mülkini,

Kaygı mihnetler ketip yayraşır kündür bugün.

Türkiye Türkçesi ile:

Nevruz geldi, gönüldeki çirkinlikler gitti.

Hanımlar nevruz ile ilgili şarkılar söyleyip geliyorlar.

Kız ve oğlanlar kulaklarına güllerkıstırıp, takkelerini yana kaydırıp geliyorlar.

Kurulan meclislerde oynanır oyunlar, açılır gönüller.

Kaygı ve mihneti bırakıp neşelenmemiz gereken gündür bu gün.

Nevruz'da Uygurlar baharı, oynayarak coşku ile karşılar

Yedinci anane: Bu günde büyükler ziyaret edilir, derdi olanlara derman aranır, küs olan karı koca ve komşular barıştırılır, evlenme yaşına gelenler için çeşitli girişimlerde bulunulur.

Sekizinci an'ane: Tarımla uğraşanlar eskiden beri nevruzu işbaşı, bir bayram, her yılın işlerinin planlanıp

programlandığı bir gün olarak değerlendirirler. O gün İnsanlar bir araya gelerek ırmak, göl, köprü, geçit, kaynak vb. yerleri elbirliği ile tamir ederler ve düzenlerler .

Dokuzuncu an'ane: Uygurlar nevruz da fakirlere, kimsesizlere, yaşlılara, kaza geçirenlere, geçim sıkıntısı çekenlere yemek, para gibi maddî yardımlar yanında manevî yardımlarda da bulunur.

Nevruz Uygurlar arasında sevgi ve şefkatin gösterildiği bir bayram olarak bugüne kadar gelmiştir.

Kaynaklar:

Rahman Abdukerim; 1996 Uygur Örf Adetleri, Sıncan Gençler Neşriyatı Ürümçi

Hemdulla, Reveydulla; 1995 Nevruz, Atatürk Kültür Merkezi, Ankara

Huştar, Şerip; 1996 Nevruz ve Renkler; Atatürk Kültür Merkezi,

Ankara

*Kaynak:Enver MUHAMMED,TÜRKSOY Dergisi, Mayıs 2003

“NEVRUZ BAYRAMI” GELENEĞİ GELECEĞİMİZİN

TEMİNATLARINA MUTLAKA ÖĞRETİLMELİDİR

Mehmet Emin BATUR

22 Mart 2004

Milletleri millet olarak ayakta tutan en önemli unsurlardan biri, tarihî geçmişlerinin altın sayfalarını oluşturan iftihar kaynaklarıdır. Bu iftihar kaynaklarını reddeden ve kendi geçmişlerini inkar eden milletlerin akıbetleri, dünyada soyları tükenen Aztekler ve Mayalar gibi olmaktır.

Son yıllarda geçmişlerini inkar etmeyi ve millî kimliklerini reddetmeyi marifet sayan bazı devşirme entelektüeller ve politikacılar Türk Milletinin hamaset duygusunu yok etme görevini üstlenmişler gibi, Türk Milletlinin ezeli ve ebedi düşmanlarının taşeronluğunu yapmaktadırlar. Bu davranışlarının sebebi sorulduğunda ise, bütün dünya İnsanlarının kardeşliğinden söz ederler. Oysaki; Türk milletinin ezeli ve ebedi düşmanlarının kendilerini hiçbir zaman kardeş olarak kabul etmediklerini ve etmeyeceklerini bilmezler.

“Nevruz Bayramı” Türk Milletinin yüzyıllar ötesinden devam edip gelen geleneksel bayramlarından biridir. Uzun yıllar boyunca bu bayram, millî zafiyet içinde olanlar tarafından reddedildi… 21 Mart, “Nevruz Bayramı” olarak kutlanmayabilir. Fakat; Nevruz bir millî birlik ve beraberlik vesilesidir. Türk Milletinin bir ortak değeridir. Bunu böyle kabul etmeyenler varsınlar sözde dünya İnsanlığının kardeşliğinden dem vurarak kimliksizler uçurumunda kaybolsunlar. Bu tamamen kendilerinin tercihidir…

Nevruz Bayramı, Türk millî Kültüründe Baharın müjdecisi, gece ile gündüzün eşit olduğu ve tabiatın en adaletli günü olarak kabul edilir. Türk’lerin yaşadığı, dünyanın en uzak bölgelerinde dahi 21 Mart, Nevruz Bayramı olarak çeşitli yöresel etkinliklerle kutlanır. Nevruz gününün bütün Türk dünyasında bayram olarak kutlanması gerektiği hususu, hiçbir ülkenin özel ulakları vasıtasıyla Türk topluluklarına iletilmemiş, bu konuda bir ferman da yayınlanmamıştır. O halde; aynı tarihte Dünyanın her tarafında 21 Martın bayram olarak kutlanması nasıl mümkün olmaktadır? Elbetteki; Nevruz Bayramı, Tarihin derinliklerinden gelen millî müştereklerin varlığının ve bu müştereklere bitmeyen bir heyecanla sahip çıkmanın anlamlı bir ifadesidir.

21. Yüzyılın madde düşkünü mandacılarının sahip olamadıkları millî hazineler işte bu Nevruz Bayramı ve benzeri millî ve manevî değerlerdir. Kırmızı görmüş boğalar misali sağa sola saldıran ve bütün mevcudiyetlerini Maddî temeller üzerine oturtan ve bu yüzden gelecek nesillerini kaybederek Müslüman Türk Milletini de dejenere etmek isteyen materyalistlerin psikolojik hezeyanlar içerisinde kıvranarak yaşamalarının yegâne sebebi, ruh âlemlerinin teşne olduğu etkinliklerden yoksun olmalarıdır.

Bir sürçü lisan yüzünden ekran karartma cezası veren kurumların, bu gün gırla giden şirazeden çıkmış sözde Star olma yarışmaları düzenleyenler hakkında ne düşündüklerini doğrusu merak ediyorum. Kendi gençliği ile bu kadar alay edilmesine ve küçük düşürücülüğe, dünyanın hiçbir düzeninde Türkiye’deki kadar izin veren bir Hükûmet daha yoktur. Bize göre sanat; mektebinden eğitim alınarak öğrenilir… İlgili kurumlar bu konuya biraz daha millî duyarlılıkla yaklaşmalı ve Gençliğin sahip olduğu engin enerjiyi millî ve manevî yönlere kanalize ederek Türk millî Kültürüne gerçek anlamda hizmet vermelidirler.

Bu sebeple; “21 Mart Nevruz Bayramı” Genç nesillerimize mutlaka öğretilmeli ve dünya durdukça Türk Milletinin geleneksel bayramı olarak yaşatılmalıdır.

Nice Nevruz Bayramlarında buluşmak dileği ile…
 
Üst