Mevlana’da İnsan İlim ve Aşk ...

Firuze

Dost Üyeler
Katılım
18 Tem 2011
Mesajlar
1,270
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Maviliklerde
XIII. yüzyıl Türk-İslâm dünyasının büyük mutasavvıf şairi ve düşünürü Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî (1207-1273), Batı Türkistan'ın Belh şehrinde doğmuştur. Babası, bilginler sultanı (sultânü’l-ulemâ) olarak tanınan Muhammed Bahaeddin Veled'dir. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî, Harezm ülkesine Moğol akınları başladığı yıllarda, hükümdarla arası açılan babasıyla birlikte, İran, Bağdat, Hicaz ve Şam yoluyla Anadolu'ya gelmiş, bir süre Karaman'da kaldıktan sonra Konya'ya yerleşmiştir (1228).
Seyyid Burhaneddin Tirmizi
Şems-i Tebrizî
Selahaddin Zerkubî
Hüsameddin Çelebi
ESERLERİ
Mesnevi
Divan-ı Kebir
Fihi-Mâfîh
Mektûbât
Mecâlis-î Seb'a
MEVLANA‘DA İNSAN
“Alemden maksat insandır. İnsanın bir soluğu , bir cana değer;
Ondan düşen bir kıl , bir madene değer.
"Canında bir can var, o canı ara .
Beden dağında bir mücevher var , mücevherin
madenini ara ...
A yürüyüp giden sufi, gücün yeterse ara ;
Ama dışarıda değil , aradığını kendinde ara."
(Rubailer, 22-78)
Huy Değişir mi ?
Sende Nemrutluk var, ateşe atılma, atılacaksan da önce İbrahim ol. (Mesnevi I:1606)
Şu halde insan, doğuştan iyi ve kötü meziyetleri potansiyel olarak bünyesinde taşır. Eğer onu
eğitirsen topluma ve insanlığa faydalı yapabilirsin.
İnsan, varlığına değer veren bu cevheri aramakla sorumludur: “Canında bir can var, o canı ara... Beden dağında bir mücevher var, o mücevherin madenini ara... A yürüyüp giden sûfî gücün yeterse ara; ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara...” (Rubâîler, 205)
“Nur ve kemali artıran lokma, helal kazançtan elde edilen lokmadır.
İlim ve hikmet helal lokmadan doğar; aşk ve rikkat (gönül inceliği) helal lokmadan meydana gelir.”
“Birisinde yüzlerce faziletle beraber bir de hata bulunsa o hata, bir bitkinin sapı oranındadır. Terazide ikisini de beraber tartarlar. Çünkü bitki ve sap beden ve can gibi bağdaşmıştır.”
“Karşındakinde gördüğün suç, sendeki suçun cinsindendir. Önce o huyu kendi tabiatından atman gerek.Sendeki çirkin huy, sana onda göründü. O sana âdeta bir aynadır...”
Dostuyla hoş geçinen dostsuz kalmaz.
Müşteriyle iyi anlaşan iflas etmez.
Ay geceden ürkmediği için böyle parlak kaldı.
Gül de dikenle uyuştuğu için bu kokuyu elde etti.( Rubailer,211).
“Şarabı o içmiştir, sarhoşluğu siz ediyorsunuz.”
“Gönül kirden, süsten temizlenirse, Hak güneşinin nuru orada parıldar.” (Mesnevî, I:35 )
Neden en makbul hediye temiz bir gönül? Çünkü yere göğe sığmayan Hak Teala oraya nazar etmiş ve “Oraya sığdım” buyurmuş. Hakk’ın güzelliğine ayna olmada güzel bir gönülden daha iyisi yok.
MEVLANA’DA İLİM
Ancak aşkla sevgiliye, Hakk'a bağlanan gönül muteberdir. (Mesnevi,I / 1853). Cebrail gibi, akıl ile insan Allah'a ulaşamaz; yarı yolda kalır. İnsanla Allah arası bir deniz mesafesi ise akıl bu denizde bir yüzücü, aşk ise bir gemidir. Yüzmek güzeldir ama uzun bir yolculuk için yeterli değildir. İnsan yüzerken yorulabilir, boğulabilir. Ama gemiye binen hedefine ulaşır. (Mesnevi IV/ 1423-27)
“Âlimin uykusu şüphesiz uyanıklıktır. Vay o cahillerle dost olan uyanık kişiye!” (Mesnevî, II:39)
İlim Hz. Süleyman’ın mührü gibidir, onunla bütün dünya insanın hükmü altına girer, dünya bir sûret, ilim ise onun canıdır. (Mesnevî, I:1071-72)
“İlmi eğer tenine kullanırsan yılan olur, gönlüne kullanırsan sana yâr olur.”
“Onun ilmi vardı ama imanının aşkı olmadığı için Âdem’de toprak suretinden başka bir şey göremedi.” (Mesnevî, VI:262)
“Gönül ehlinin ilimleri onları taşır, ten ehlinin ilimleri ise onlara yüktür.
İlim gönle aksederse yardımcı olur, ilim bedene yansırsa yük olur (Mesnevî,I, 3446-3447).”
İlmi olup ameli olmayanlar sadece ilim muhafızıdır, âlim değildir. (Mesnevî, III:3060)
Nefsinin isteklerine esir, rahatına düşkün, çabuk bıkan, kendine güveni olmayan, zahmetlere sabretmeyen, dünyalık peşinde koşan insanlar ilim sahibi olamazlar. (Mesnevî, III: Dîbâce)
Eğer çocuğa süt yerine ekmek verirsen ona iyilik etmiş olmazsın çünkü ekmek henüz onu yiyecek durumda olmayan zavallı çocuğu öldürür. Ama ne zaman ki dişleri çıkar, çocuk kendiliğinden ekmek istemeye başlar.”
İnsanlarla konuşurken kendi seviyelerine kapasitelerine göre ve anlayabileceği bir dille konuşunuz.
Şemsin sözleri et gibidir; Onu yemeğe kalkarsanız ölürsünüz ama o et bana dokunmaz. O halde o sözleri siz Şems’ten değil benden dinleyiniz. (Köpek Hikayesi)
İlmhâ-yı ehl-i dil hammalşan
İlmhâ-yı ehl-i ten ahmalşan
Gönül ehlinin ilmi sahibini taşıyan hamal gibidir. Tenperestlerin ilmi ise sahiplerinin sırtına yükten başka bir şey değildir.
Ey kardeş ! Miski tenine değil, kalbine sür. Münafık miski tenine sürer ruhu ise külhanın dibinde hor ve zelil bir durumdadır. Oysa seni insan yapan tarafın ruhun, kalbin, fikrin ve düşüncendir; geri kalan kısmın kemik ve kıldan ibarettir. Düşüncen gül ise sen gül bahçesisin, dikense külhanı doldurursun. Gülsuyu isen göğüs ve başlara sürülürsün, pis su olursan yerin malum. (2/12 )
Kim bu dünyada kuyruksuz, kulaksız ve karınsız bir aslan görmüştür.Cenab-ı Hak böyle bir şey yaratmadı...Ya canın bu kadar kıymetli olmasın ya da aslan dövmesi yaptırmaktan vazgeç. (1/118)
“Ey kardeş, iğnenin acısına sabret ki nefis kafirinin iğnesini kırasın.”
MEVLANA’DA AŞK
"Aşk, her ne şekilde açıklasam da anlatsam da onu tarifte insan dilsiz kalır.
Kalem, gerçi her şeyi yazar ama aşka gelince başı döner.
Akıl, aşkı anlatmada çamura batmış eşek gibidir. Aşkı ve aşıklığı yine aşk izah eder.
Güneşe delil, yine güneştir. Sana delil lazımsa, güneşten yüzünü çevirme." (Mesnevi, I/ 117-121)
-Aşk davadır, cefa da şahidi, şahidin yoksa davan düşer.
-Madem ki kafatasında aşk şarabı yok, git zenginlerin kapısında kâse yala.(Rubailer)
Aşk, denizleri çömlek gibi kaynatacak, dağları kum gibi ufalayacak, gökleri parça parça edip yeryüzünü titretecek güce sahiptir.
Gönlümüzdeki muhabbet ateşi cehennemin alevlerini söndürecek kadar güçlüdür.
Nice Hintli ve nice Türk’ün dili birdir de nice iki Türk birbirine yabancı gibidir.
Öyleyse yakınlık dili başka bir dildir.Gönül beraberliği, dil birliğinden daha iyidir.
Gönülden söz, işaret ve yazı olmadan yüz binlerce tercüman belirir. (Mesnevî, I, 1206-1208).”
SEMA
Yüce Yaratıcı’ya olan aşk ile harekete geçişini ve kulluğunu idrak edip “İnsan- ı Kâmil” e doğru yönelişini ifâde eder.
Sema’, her birine “selâm” adı verilen dört bölümden oluşur ve semâzenbaşı tarafından idâre edilir. Semâzenbaşı, semâzenlerin dönüşlerini kontrol ederek intizâmı temin eder.
I.Selâm : İnsanın hakikate doğmasıdır.
2. Selam: İnsanın yaratılışındaki nizamı, azameti müşahade ederek Allah’ın kudreti karşısında hayranlık duymasıdır.
III.Selâm bu hayranlık duygusunun aşka dönüşmesidir.
IV.Selâm ise insanın yaratılıştaki vazîfesine yani kulluğa dönüşüdür.
Selâm’ın başlaması ile “postnişîn” yani şeyh efendi de hırkasını çıkarmadan ve kollarını açmadan sema’ a girer. Postundan ‘Sema’ meydanının ortasına kadar dönerek gelir ve yine dönerek postuna gider. Buna “Post Semâ’ı” denir.
Mutrıb ve semâzenlerin şeyh postunu selâmlayıp, semâhânede yerlerini almalarından sonra, şeyh efendi semâhâneye girer, mutrıb ve semâzenleri selâmlayıp posta oturur. Mutrıbdaki saz grubu asıl olarak neylerden oluşur. Bulunduğu takdirde bu heyete rebab, kanun, tanbur gibi diğer sazlar da ilâve edilir
Sema’ Töreni, “Nâ’t-ı Şerîf’le başlar. Semazen üstündeki siyah hırkayı çıkararak, sembolik olarak, hakikate doğar kollarını bağlayarak bir rakamını temsil eder
Bu naat ayakta ve sazsız okunur
Na’t’i, kudüm darbları izler. Bu Yüce Yaratıcı’nın kâinata “ol” emridir.
İslâm inanışına göre Allah, insanın önce cansız bedenini yaratmış, sonra ona kendi ruhundan üfleyerek diriltmiştir. Na't’dan sonra yapılan ney taksimi işte bu ilâhî nefesi temsîl eder.
Taksimden sonra peşrevin başlaması ile şeyh efendi ve semâzenler, sema’ meydanında sağdan sola doğru dârevî bir yürüyüşe başlarlar. Semâ’ meydanını üç kez dolaşmaktan ibâret olan bu yürüyüşe“Devr-i Veledî”denir. Semâhânenin giriş kapısı ile tam karşıdaki kırmızı post arasında var olduğu kabul edilen bir çizgi, semâhâneyi iki yarım daireye böler. “Hatt-ı istivâ” denilen bu çizgi, Mevlevîlerce kutsal sayılır ve aslâ üzerine basılmaz .
Üçüncü devrin sonunda şeyh efendinin posttaki yerini almasıyla Devr-i Veledî tamamlanır.
Dördüncü bölüm, Sultan Veled devridir. Bu, semazenlerin birbirine üç kere selam vererek, bir peşrevle dairevi yürüyüşüdür..
Şekilde gizli ruhun ruha selamıdır...Semâ meydanının sağ tarafından post hizasına gelen semâzen, Hatt-ı İstivâ’ya basmadan ve posta sırt çevirmeden dönerek karşıya geçer.
Böylece arkasından gelen semâzenle karşı karşıya gelir. Bir an göz göze gelen iki derviş, aynı anda öne doğru eğilerek birbirlerine baş keserler. Buna “Mukâbele” denir
Bu devirler, şeyh denilen mânevî terbiyecinin rehberliğinde Mutlak Hakîkat’i “İlm-el Yakîn” olarak bilişi, “Ayn-el Yakîn” olarak görüşü, “Hakk-al Yakîn” olarak da O’na erişi sembolize eder.
Şeyhin posttaki yerini almasıyla son taksim de sona erer ve Kur’an-ı Kerîm’den bir bölüm yani “Aşr-ı Şerîf” okunur. Son dualar yapılır.
Allah’ın adı olan “Hû” nidâları ile son selamlaşmalarla Semâ’ Töreni sona erer.
Şeyh Efendi’den sonra semâzenler ve mutrıb da şeyh postunu selâmlayıp semâhâneyi terk ederler.
 
Üst