Kırmızı Don Çetesi

Vedat Kuşaklı

Onursal Üye
Katılım
24 Mar 2009
Mesajlar
52
Tepkime puanı
0
Puanları
0
KIRMIZI DON ÇETESİ

Mayın tarlasını sizlere bir önceki yazımda anlatmaya çalıştım.

Yani ayaklarımızın altında mayın yok ama sinirlerimizin altında, yüreğimizin ve gönlümüzün altında, umutlarımızın altında sürekli mayın, üstünde de sürekli kurşun var. Görünmeyen mayınlar, görünmeyen kurşunlar... Görünenlerden çok daha can sıkıcı olduğunu tahmin edersiniz... Ben bu mayın tarlalarından bıktım. Bu vızıldayan kurşunlardan da bıktım. Üstelik bu mayınları ayağımızın, kıçımızın altına döşeyenler ilk olarak ‘’pılitikacı’’dediğim (bakınız, daha önceki makalelerim) şuursuzlar ve gazatacı, gasteci (gazeteci), yazar denilen ve aydın geçinen yalancı kolbastıcılar. (Hakiki manada kolbastı oynayanlar sözümüz dışındadır) olmaktadır. Kafamızın, kulağımızın kenarından kurşun vızıldatanlar da bunlardır. Ama bu yalancı kolbastıcılar tek kişilik gazetede, yazaristanda ve bu ayardaki yayın organlarında yazamazlar. Yazmak isteseler de yazdırmazlar. Onlar ‘’Kırmızı Don Çetesi’’hakkında uyduruk haberler yaparlar. ’’Kırmızı Don Çetesine ait olduğu sanılan silah ve cephane İstanbul Boğazından balıkçılar tarafından çıkartıldı !... ’’hadi be! balıkçıların yıllardır balık tutmadıkları, çünkü yasak bölge olan yerlerde kırmızı don çetesine ait silah he?... cephane he?... İyi de bulunan fişeklerin yüzde doksan beşi tüm balıkçı teknelerinde olması gereken, tüm sivil gemilerde ve kosterlerde olması gereken işaret fişekleri,duman kandilleri,sis kutuları galiba!... Kırmızı Don Çetesi!... Her yakalanan(yakasından, paçasından, kafasından...)kırmızı don çetesinin bir üyesi olarak tutuklanıyor ve demir parmaklıklar ardına muhabbet kuşu gibi kapatılıyor. İyi de bunların hepsi kırmızı don mu giyiyormuş? Hepsinin donlarına baktınız mı? Kim bilir belki yeşil don giyenler de vardır. O zaman onlara da ‘’Yeşil Don Çetesi’’olarak mı isim takacağız? Peki ya hiç don giymeyenlere ne isim takacağız? ’’Donsuzlar Çetesi’’Olabilir mi?

Yazmak mayın tarlasında yürümekten daha zordur? Vızıldayan kurşunların altında koşmaktan daha zordur. Benim gibi pat, küt yazanın yazılarını yayınlamak ise, tankların altına yatmaktan, fitili tutuşturulmuş dinamit lokumlarının üstüne oturmaktan çok daha zordur. Ama yazmak zorundayız. Yayıncılarım da kendilerine göre yayınlamak zorunda. Çünkü altımıza döşenen mayınları temizlemek, kulağımızın dibinde vızıldayan kurşunları sıkan kiralık katillerin ellerinden silahlarını almak zorundayız. Üzerimize gelen tankları durdurmak zorundayız. Her kırmızı don giyenin kırmızı don çetesi mensubu olmadığını izah etmek zorundayız.

Niçin yazdığımız zaten belli. Nerede yazdığımız da gayet açık. Buna rağmen okur geçinen bir şahıs benim makalemin altına kendine göre bir yorum döktürmüş:’’Vedat Bey efendi! sen kimin avukatlığını yapıyorsun? Bu dava hakkında kimse yorum yapmasın diyorsun da senin yaptığın yorum değil midir? Hem burası A Türklerine ait bir haber sitesidir.Sen B Türkü olarak B Türklerinin sorunlarını burada niçin yazıyorsun?Kiminle ne alıp veremediğin varsa git Onun yüzüne konuş...’’Döktürmüş mübarek,döktürmüş,yayıncım,editörüm de sağ olsun,bu ahmaklığa destur,izin,müsaade, vize vermiş !...

Şimdi cevap vereyim:
Kimin avukatlığını yapıyorum? Senin savcılık, hâkimlik yaptığını zannettiğin yerde ben avukatım diyelim.

Ben yorum yapmadım, tam tersi:’’Lütfen bu konu hakkında hukuk kararını verene kadar yorum yapmayalım’’dedim.

Kiminle ne alıp veremediğim var? Seninle ve senin gibilerle var ve senin gibi herifleri veya karıları bulmak mümkün olamayacağı için (Çünkü sizler açık isimlerinizle, kimliklerinizle, fotoğraflarınızla yellenmeye bile korkarsınız, yellenmek gaz çıkartmanın kibarcasıdır, bunu da bilmezsiniz ve sizler takma, uyduruk isimlerle size batan haber kanallarına,sitelerine aynen çıkardığınız gaz gibi sızarsınız ve oraya tüm kininizi,can sıkıntınızı, nefretinizi kusarsınız.... Kusura kalmayın! ne sizin, ne de bir başkasının kusmuğunu seyredemem veya kokusunu çekemem)O kusmuğa, o gaza müsaade eden, vize veren yayıncım, editörüm de bir daha benim temiz yazılarımı göremez, yayınlayamaz...

A Türkü, B Türkü hadisesine gelince... İşte bu nokta en iğrenç noktadır. Meçhul kusmukçunun kötü niyeti burada yakayı ele veriyor. Buna da cevap vereyim: Sen ufak ve randımansız beynine göre Türklerin kendi içinde de etnik farklılıklar yaratmaya çalışmışsın(muhtemelen ırkçı bir Türk düşmanı, başka bir milletten, etnik geçmişten gelen birisin)Çin’de, Rusya’da, Balkanlar’da, Kıbrıs’ta, Amerika’da, Türkiye’de yaşasa da Türk Türk’tür. Türkiye’deki sorunlar hepsini ilgilendirir. Türklerin yaşadığı her bir deniz, çamur, dağ, taş, toprak parçası bizim öz vatanımızdır (Hangi devlet, ülke sınırları içinde olduğu da hiç fark etmez...) Bu vatan parçalarımızdan birisinde bir Türk çocuğu, bir Türk kızı, bir Türk gelini ağlasa, benim gözlerimden de yaş akar, bizim göz pınarlarımızdan da tuzlu sular akar. Ateş düştüğü yeri yakar. Hangi vatan parçamıza ateş düşerse düşsün benim, bizim içimiz yanar. Sen bunu da bilmezsin.

Niçin yazıyorum anladın mı? Mayın tarlası değil, kavun, karpuz, soğan, sarımsak, patates tarlası olsun etrafımız... Gül bahçesi olsun... Üzüm asmaları çevirsin, portakal ve limon bahçeleri çevirsin dört bir tarafımızı... Tepemizde kurşunlar vızıldamasın, kuşlar ötsün, bülbüller ötsün, leylekler laklasın...

Kırmızı Don Çetesi diye bir çete hakikaten var ise, kırın namussuzların, ahlaksızların kalemlerini, kesin cezalarını, Türkler arasında din, mezhep, bölge, fikir ayrılıkları ileri sürerek kan, gözyaşı, dehşet saçmak, katliam yapmak isteyenlere karşı ne diyebilirim ki... Ama yargı daha başlamadan kırmızı don çetesi diye ne kadar suç, günah varsa, bu insanlara don diye, iç çamaşırı diye giydirmeye kalkışmak ahlaksızlıkların en büyüğüdür. Bekleyin ulan! Mahkemenin, duruşmaların, hâkimlerin son sözlerini bekleyin! Sonra bu varsayalım çetenin ismini niçin Kırmızı Don Çetesi koydunuz? Tüm kırmızı don giyenlere karşı bu bir ayıp, hakaret, yüzsüzlük değil midir? Çete, çetedir. Örgüt, örgüttür... Buna ille de bir isim takmak gerekmez. İlle de bir isim takılacaksa, bırak ta bunu ya mahkeme başkanı mahkeme sonunda taksın veya gelecek tarihte torunlarımız, evlatlarımız taksın.

İşte bunun için yazıyorum.

Ama hiç kimse beni okumak mecburiyetinde değildir.

Yazımı hiç okumadan veya laf olsun diye biraz başını ve biraz da kıçını okuyup sonra kendisini yorum yapma ihtiyacında hissedenler, kendilerini hiç yormasınlar.

İyi niyetle veya kötü niyetle yazılmış bir sözcüğü, kelimeyi, cümleyi, satırı daha başlangıcında ayırt edebilecek bir sezgiye sahibim.(Sezgileri olmayanlar yazamazlar, yazanlar da boş veya palavra yazarlar...)Yayıncı arkadaşlarım da bu konuda benden çok daha tecrübeli sayılırlar.
Yorum demek yazarı veya gazeteyi pohpohlamak demek değildir,yazarı veya gazeteyi aşağılamak demek de değildir.Yorum yapan okur’’Ben bu fikrinize katılmıyorum.Çünkü;....’’demek hakkına da sahiptir.Ama seviye,ciddiyet,samimiyet ve iyi niyet vardır.Yazar kendisine katılmayan bu okurunun yorumundan bir ders çıkartır ve okuruna teşekkür eder.Ya da;’’Ama şu hususu dikkatinize almamışsınız’’der ve okurunu ikna etmeye çalışır.

Söz meclisten dışarı !... Hepsi bir tarafa, bu çağda hiçbir yazar, hiçbir okurdan daha akıllı, daha zeki, daha tecrübeli değil. Olamaz da... Mümkünü yok... Sadece şu var: Yazan kişiler olayları, kendi fikirlerini, kendi duygularını, başkalarının hassasiyetlerini, duygularını, davranışlarını, düşüncelerini, fikirlerini; fotoğraf makinesi ile fotoğrafını çeker gibi veya kamera ile kaydeder gibi yazıya, kelimelere, sözlere dökebilirler, sayfalarınıza veya ekranlarınıza yansıtabilirler... Ama resim yapmaktan, şarkı söylemekten, takla atmaktan çok daha başka bir şey bu... Benden çok akıllı, zeki olduğundan hiç şüphem olmayan(onlar sınıflarını hiç çakmadan, toslamadan geçti, ben çok sınıfta kaldım)sınıf arkadaşlarım; askeri okulda bir suçlamadan savunma alınca savunmalarını, ifadelerini bana yazdırırlardı... Sevgililerine mektuplarını bana yazdıranlar da olmuştu...

Hepsi bir yana, yazma kabiliyetimin bu kadar kuvvetli olmasını arzu etmezdim. Tercih hakkım olsaydı, Yüce Yaratan’dan başka yetenekler (iyi bir şarkıcılık sesi, sporculuk, yakışıklılık falan...) isteyebilirdim. Çünkü öyle bir âlemde ve öyle bir vakitte yaşıyoruz ki,24 saat tüm arkadaşlarımızla birlikte yazsam yetmez.

Çünkü her taraf mayın tarlası ve kulağımızın dibinde kurşunlar vızıldıyor.

Çünkü kırmızı don giyenler kırmızı don çetesi kurmak suçu ile damgalanıyor ve hapishanelere atılıyor.

Çünkü binde bir de olsa dangalak, kötü niyetli, sinsi, bölücü bir okur takma, uyduruk bir mahlasla, rumuzla çıkıyor ve zaten sıfır olan moralimi eksi yüze kadar dayandırıyor ve tüm tüylerim, kanım, canım, hücrelerim buz kesiyor...

İyi ki yayıncı değilim. O zaman daha çok tehdit alırdım, bir de hekır denilen namussuzlar iki günde bir yayın mekânımı çökertirlerdi...

Temiz kalpli, iyi niyetli, Türk evladı, insan evladı okurlarım! Neredesiniz? Desteğinize ihtiyacım var. Pohpohlamayın beni. Hiç hoşlanmam. Ama tertemiz, delikanlıca, yiğitçe desteğinizi verin lütfen. Yalnız olmadığımı bileyim. Tankların altına yatmış, fitili tutuşmuş dinamit lokumlarını da ceplerine koymuş zavallı yayıncılarım, gazete (gazata ve gaste değil )sahipleri arkadaşlarım da yalnız olmadıklarını bilsinler.

Bunun dışında inceldiği yerden kopsun anasını satayım.

Vedat Kuşaklı

 

ARIKBUKA

Halkla İlişkiler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
920
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Cevap: Kırmızı Don Çetesi

Sayın Vedat Kuşaklı, doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.Siz bildiğiniz gibi yazın ben de bildiğim gibi yorumlayayım.Zaten doğruyu yazan kalemlerle aklı başında millet evlatları tükendiği gün yaşamamızın bir anlamı da kalmamış olur.Kalbi vatan sevgisiyle atan canları bu millet bağrına basar.TTK
 
Üst