Kibris Türk Topragıdır

Volkan

-Otağ Hanı-
Katılım
20 Haz 2008
Mesajlar
969
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Altaylar
KIBRIS TÜRK TOPRAĞIDIR



9,251.50 km2 yüzölçümü olan Kıbrıs Adası bugün sınırlarla birbirinden ayrılmış üç bölgeden oluşmaktadır. 1. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, 2. Rum Yönetimi, 3. İngiliz Üsler Bölgesi.. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Kilise-Rum-Yunan organizasyonu olan 1963 Kanlı Noel olayları ve Enosis (Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak)’i gaye edinmiş Akritas örgütünün terörist saldırıları sonucu ortağı bulunduğu Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nden dışlanan Türk milleti tarafından “1974 Türkiye Mutlu Barış Harekatı” sonucunda kurulmuştur.

Kıbrıs, bugün bir çok devletin sahip olmak istediği bir adadır. Stratejik öneme sahip olan adaya Büyük Atatürk de yıllar önce dikkat çekmiş, "Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs'a dikkat ediniz. Bu ada bizim için önemlidir" demişti.

Türkiye için ne kadar stratejik bir önemi olduğu Atatürk tarafından da belirtilen Kıbrıs, uğruna şehitler verdiğimiz, mücadele ettiğimiz Kıbrıs, bugün Avrupa Birliği hayalleri uğruna feda ediliyor. Gelişen olaylar ve uygulamalar bu görüşün biz de güçlenmesine neden olmuştur. Görüyoruz ki, özellikle akp hükümeti ile birlikte Türk Dışişleri'nde Kıbrıs politikası değişmiş, yerine daha ılıman ve AB isteklerini kabule hazır bir politika uygulanmaya başlanmıştır. Rum kesiminin tek başına AB’ye üye olması Türkiye için bir başarısızlıktır.

"Hükümet, ne yaptı diyorsanız", özetleyelim. Hükümet, Kıbrıs politikasını 'Kıbrıs'ın satışı' üzerine kurdu.. 'Çözümsüzlük çözüm değildir' tekerlemesiyle yola çıkan hükümet, AB uğruna Kıbrıs'ın ortadan kaldırılması için elinden geleni yaptı. Yeri geldi, milli davaya sahip çıkanlar 'marjinal' ilan edildi. Yeri geldi, Sn. Rauf Denktaş'a utanılmadan dil uzatıldı. Adalet Bakanı Çiçek, "Kıbrıs'ı seçim malzemesi olarak kullanmayın. Bu kabız vatanseverler Kıbrıs konusunu sürekli gündemde tutmaya çalışıyorlar" demiş, Rumlar’dan bir adım önde olmayı marifet sayan Başbakan da bilindiği üzere Sayın Denktaş'a 'Sus' uyarısında bulunmuş, basına "Kıbrıs konusunu sansür edin. Halk hareketlenirse biz uğraşmak zorunda kalacağız "demişti. Tayyip ve ekibine göre, bağımsızlık verilecek, bayrak indirilecek 'Her şey güzel olacaktı'. Sonunda yoğun propagandalarla bir "halk oylaması" sürecine girdik. İki tarafta 'evet' çıktığı takdirde 9000 sayfalık bir plan kabul edilmiş olacak, KKTC son bulacaktı..

Halk oylamasında ‘evet’ diyen Kıbrıs Türkleri'nin cebi, Avrupalı amcaları tarafından doldurulacaktı. Kıbrıslı Türk gençleri iş vaatleriyle ve buna benzer boş hayallerle kandırıldı. Unutulan ya da bahsedilmeyen bir şey vardı, AB'de işsizlik oranı almış başını gitmişti. Kıbrıs'a yapılacak bir mali yardımdan da kimse nedense bahsetmiyordu. Siz yeter ki 'evet' deyin, sonra gerekeni düşünür, yaparız, dendi. Oylamada Türk tarafının 'evet' diyeceği belliydi, lakin rum tarafı istediklerini son anda elde edebilse idi, 'evet' diyebilirdi. Elde edemediler, onlar da neticede 'hayır' dediler.

Türk tarafında ‘evet'lerin çok çıkmasının diğer nedenleri de, Annan planının gerçek bir çözüm olduğuna Kıbrıs Türkleri’nin inandırılmasıdır. Erdoğan hükümetinin yanlı tutumu, özellikle Türkiye'den göçen Türkler üzerinde etkili olmuştur. Rumlar'ın o meşhur oylamadaki 'hayır'ı ise şu manaya geliyordu, "1) Ada zaten bizim, neden paylaşalım? 2) Türklerle kesinlikle bir arada yaşamak istemiyoruz.

Bana kalırsa o oylamada şu anlaşılmıştır ki, önemlidir; bugüne kadar işi yokuşa süren Türk tarafı değildi. Bugüne kadar anlaşmaz tutum içerisinde olan Rumlar’dı. Ama, Sayın Denktaş'ın adı, haksız yere 'uzlaşmaz'a çıkmıştı. Akritas Planı'nda “Türklerin olumsuz, köstekleyici, bir fren rolü oynadığını gösterdik” ifadeleri vardır. Bu plan hep akıllarda, kalplerde idi. Akritas Planı'na uygun olarak Rumlar hep uzlaşmaz oldular, ama Türkler’in adını uzlaşmaza çıkardılar.

Abdullah Gül, "Türk tarafı 'evet' , rum tarafı 'hayır' derse KKTC'nin tanınması için ülke ülke gezeceğim, uğraşacağım' demişti.. Bugün ne KKTC’ye yapılan yersiz uygulamalar kalktı, ne de diğer vaatler yerine getirildi. Sn. Rauf Denktaş, Cumhurbaşkanlığı görevinden emekli oldu, ‘Bizi Türkiye’den kurtarın’ diyen Talat hazretleri(!) II. Cumhurbaşkanı oldu. Yazık oldu! ve sonun da gitti .kurtulduk.

O oylama ile Kıbrıs üzerinde dönen oyunlardan vazgeçilmedi. Sonuçta hala bir Türk devleti anayasasıyla, meclisiyle, egemenliyle Kıbrıs’ta vardı ve Türk askerleri de çekilmemişti. AB’ye hukuksuz bir şekilde giren Rumlar bugün AB yardımıyla yeni dayatmalarla KKTC’nin varlığına tecavüzlerde bulunuyor. Kimse İngiliz Üsler Bölgesi’nden bahsetmiyor. Ama ısrarla AB, aday Türkiye’ye askerini çekmesi, Rumları tanıması, Ek Protokolü meclisten geçirmesi baskısını devam ettiriyor. Kıbrıs konusunda hükümetçe yayınlanan, Rumlar'ı Gümrük Birliği’ne dahil etmenin tanıma manasına gelmediğini savunan bildirge bile AB şartları, hukuku arasına girememişken AB'nin karşı bildirgesi şartlar arasında yerini aldı. AB Dönem Başkanı İngiltere'nin vermiş olduğu teminatlara güveniyorlarsa; onlara geçmişten bir örnek verelim. 1999 Helsinki Zirvesi'nde Finlandiya dönem başkanı idi. Finlandiya, o zirvede Türkiye'ye Kıbrıs'ın bu konuya karıştırılmaması konusunda teminat mektubu vermişti. Daha sonra bu teminat mektubu unutuldu. Bizim dışişleri bu mektubu hatırlatınca, AB'nin cevabı şu oldu; 'Bu teminat mektubu sadece Finlandiya'yı ilgilendirir'. Nasıl ama, AB ne kadar güvenilir (!) değil mi? İngiltere 2005 Dönem başkanı olarak Türkiye'ye teminat veriyor. O teminatların ise hiç bir geçerliliği yok!

Ek Protokolün meclisten geçeceğine dair söz aldıklarını beyan eden AB yetkilileri kapalı kapılar arkasında neler konuşulduğunu, meclis iradesi reddedilerek hangi sözlerin verildiğini bir kere daha ortaya koydular. Kısacası, meclisin iradesi reddedilmiştir. Ulus egemenliği hiçe sayılmıştır. Dışişleri Eski Bakanı Yaşar Yakış, rumlar'a Türk havaalanlarının, limanlarının açılmasının çok büyütülecek bir mesele olmadığını buyurmuş, Rumlar'a limanların, havaalanlarının açılabileceğini söylemişti. Ek Protokol kabul edilebilirmiş. Bunun da tanıma manasına gelmeyeceğini sözlerine eklemiş. Nasıl tanıma manasına gelmiyor? İşte onu anlamak çok güç.. Ek Protokol kabul edilirse, meclisten geçerse Rumlar'ı 'tanıdık, tanımadık' tartışmaları son bulacak. Fiili bir tanıma gerçekleşmiş olacak. Bugün KKTC ile imzalamış olduğumuz bir Gümrük Birliği Antlaşması yokken Rumlar'ı bu tür haklardan yararlandırmak KKTC'de yaşayan Türkler'e yapılan en büyük haksızlık olur. Rum kesimini tanımak demek, KKTC'nin bağımsızlığını silip atmak demektir. Bunca yıldır canla-başla verilen mücadelelerin boşa çıkması demektir. Rum kesiminin iddiası, Kıbrıs'ın tamamını temsil ettiğidir. Bu iddiayı savunan bir oluşum tanınırsa Türk askerinin orada gayri hukuki bir şekilde bulunduğu suçlamalarına maruz kalırız. Türk askerinin Kıbrıs'tan çekilmesi istenebilir. Bu durum da Kıbrıs Türkleri'nin Rum'un insafına bırakmak olur ki, kabul edilemez. Son günlerde gayrimenkulların sahiplerine tazminat ödenmesinin yolunu açan bir yasa üzerinde çalışıyor Talat ekibi.. Çok yanlıştır, yapılmamalıdır.

Hiç bir şey yeryüzünde egemenlikten değerli olamaz. Kıbrıs Türkleri, unuttukları bu gerçeği acı bir şekilde öğrenecekler. Megali İdea, Enosis var oldukça, Rumlar'ın iyi niyetine güvenmek çok zor.. Megali İdea, Yunan yayılmacılığının adıdır. Türk topraklarını hedef alır. Rum-Yunan Ortodoks Kiliselerinin desteklediği, eğitim sistemlerinin beslediği ve Türk ulusunun varlığından rahatsız olan ülke ve milletlerin yardımlarıyla bugün de yaşamını devam ettiren bu ırkçı öğreti, hedefine varmak için her türlü terör eylemini kullanmaktan çekinmemektedir. Enosis de ‘Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlama’ hayalidir.

Kıbrıs’ta birilerinin ısrarla durduğu çözümün benzeri Zürih ve Londra Antlaşmaları ile sağlanmıştı. Türkiye için ilk siyasi başarı Zürih Antlaşması’dır. Türkiye bu antlaşma ile garantörlük hakkını elde etmiştir. Londra Antlaşması ise Zürih Antlaşması’nın devamı niteliğindedir. İki antlaşma ile Kıbrıs’ta kurulması öngörülen Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tablosu ortaya çıkmıştı. Oluşturulan eşit, iki ortaklı, Türkiye-Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğünde Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti için Enosis’ten vazgeçtiğini teyit eden Makarios daha Kıbrıs’a dönüşünden itibaren imza attığı esasları inkar edecek, “imzaladığım bu antlaşmalar, Enosis’e giden yolda bir sıçrama tahtası olacaktır. Ben kilisede ant içerek başlattığım Enosis davasından geri dönmüş değilim” diyecektir. Glafkof Kliridis’e göre de “Zürih ve Londra Antlaşmaları anormal bir durumun ürünüydü. Dıştan yapılacak müdahale kabul edilemezdi. Enosis’i unutmak ta mümkün değildi”. Kleridis yayınladığı hatıratında, Makarios’un Türkler’in Londra’da ve Zürih’te elde ettiği hakları aşırı bulduğunu, hakların kaldırılarak “azınlık” statüsüne indirilmesine niyetli olduğunu söylüyor.. O yıllarda her şeye rağmen Türk tarafı ise olumlu yaklaşımını sürdürüyordu.

1959 Londra Antlaşması ile birlikte Taksim ve Enosis yasaklanmıştı. EOKA’nın iptal edildiği ilan edilmiş ve silahlarının polis depolarında muhafaza edileceği açıklanmıştı. Tabi ki, bu ancak kağıt üzerinde kaldı. Çünkü Londra dönüşü Makarios, fesh edildiği ilan edilen EOKA’nın yerine aynı amacı gerçekleştirmek için yeniden gizli silahlı bir Rum örgütünün kurulması konusunda İçişleri Bakanı Polikarpos Yorgacis’e emir vermiştir. Çok kısa sürede kurulan ve Rumlar'ın eski yöneticisi Glafkos Kliridis’in de kurmay olarak görev aldığı bu teşkilat "Akritas" teşkilatıdır ve 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırıları ile resmen sahneye çıkacaktır. Kanlı Noel saldırılarını organize eden Akritas’ın başkan yardımcısı ise bugünkü lider Tasos Papadopulas’tır.

Sonunda Kıbrıs’ta Türkler’e karşı uygulan soykırım (genosit)’a daha fazla seyirci kalamayan Türkiye, antlaşmaların kendisine verdiği garantörlük hakkını kullanarak müdahale etti. 1974 Türkiye Mutlu Barış Harekatı ile Kıbrıs sorunu kesin çözüme kavuştu.

Niye bunlardan bahsettim? Hani diyorlar ya ‘çözümsüzlük çözüm değildir. Bu işi çözeceğiz.” Rumlar'ın uluslararası zemindeki çözümlere bakış açısı, bu tür çözümlerden sonra nelerin olabileceği bir kere daha anlaşılsın istedim. Rumlar, Türkler’i Kıbrıs’ta azınlık yapana kadar uğraşacaklar. Rum’un dile getirdiği çözüm budur. Bizim çözümcülerin niyeti nedir, onu anlamak zor..

Sn. Rauf R. Denktaş’ın ilerlemiş yaşına rağmen sağırlara, körlere gerçekleri duyurma, gösterme çabalarına bir katkı da bizden olsun.. Kıbrıs davasına büyük hizmetleri olan AĞRI’ya Tanrı’dan rahmet dilerken, TOROS’a uzun ömürler diliyoruz.. Bozkurt’lar, Beğ’ler, Kurt’lar ölmez..

TMT Yemini;

Kıbrıs Türkü’nün yaşayış ve hürriyetine, canına, malına ve her türlü anane ve mukaddesatına, her nereden ve kimden olursa olsun, vaki olacak tecavüzlere karşı koymak için kendimi Türk milletine adadım. Ölüm dahi olsa, verilen her vazifeyi yapacağım. Bildiğim, gördüğüm, işittiğim ve bana emanet edilen her şeyi, canımdan çok aziz bilip, sonuna kadar muhafaza edeceğim. Gördüklerimi, işittiklerimi, hissettiklerimi ve bana emanet edilenleri, hiç kimseye ifşa etmeyeceğim. İfşaatın bir ihanet sayılacağını ve cezasının ölüm olacağını biliyorum. Yukarıda sıralanan hususları harfiyen tatbik edeceğime şerefim, namusum ve bütün mukaddesatım üzerine söz verir, ant içerim.

KIBRIS TÜRK TÜR, TÜRK ÜNDÜR ,TÜRK KALACAKTIR.
 
Üst