Kerkük Tarihinde Kısa Bir Gezinti

Gök Yeleli Bozkurt

New member
Katılım
29 Nis 2008
Mesajlar
1,947
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Bozkurtlardan Birine Sorun
Irak coğrafyası, tarih boyunca pek çok medeniyete beşiklik eden çok eski bir vatandır. Örneğin Sümerler, Akadlar, Babiller ve Asurlular’dan sonra Raşidin, Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlılar döneminde de bu topraklar aynı işlevi başarıyla yerine getirmiştir.

Arap, Kürt, Türkmen ve daha nice kavim ve guruplara kucak açmış olan bu aziz vatan toprağı,bu gurupların milli kimliklerinin olgulaşmasına ve gelişmesine katkıda bulunmuştur.

Arap ve Kürtlerden sonra Irak halkının üçüncü önemli unsurunu teşkil eden Türkmenler bu vatanın öz evladıdırlar. Resmi olarak İslam’ın ilk dönemleri diyebileceğimiz 673 yılında Irak’a girmeye başlayan Türkmenler o günden itibaren bu bölgenin savunmasında özellikle “Sugur” dediğimiz düşman sınır hatlarında görev almışlar, kendilerine vatan edindikleri bu aziz toprakları canları pahasına korumuşlardır.

Türkmenler’i İslam ordusunda istihdam eden Emevi komutanlarından ve Irak genel valisi Ubeydullah b. Ziyad, onlardan 4000’ini Basra’ya yerleştirerek ülkenin iç ve dış güvenliğini bunlarla temine çalışmıştır.

Abbasiler’in ilk döneminden itibaren Türkmenler’in Irak’a girişleri devam etmiş, başta ülkenin en önemli ve hassas bölgesi olan (Sugur) sınır bölgelerinde istihdam edilmeye başlamışlardır.

Gelen Türkmen kabileleri Irak’ın güney, orta ve kuzey kesimlerine yerleşerek, burada bulunan muhtelif müslüman halklarla karşılaştılar. Burada Türkmenler uzun süreler İslam Devlet’ne hizmet ettiler. Bağımsız idareler beylikler kurdular. Böylece Türkmenler uzak ve yakın her yerde sert savaşçılar, cesur askerler ve mahür siyasetçiler olarak yeni vatanları Irak’ta meşhur oldular.

Türkmenler'in Irakta’ki yerleşim bögeleri farklıdır. Pek çoğu Baas rejimi tarafından bugün yerle bir edilen bu bölgelerin başında Kerkük gelmektedir.

Türkmenler’in yoğun olarak yaşadıkları Kerkük’e bağlı Taze ve Tuz Hurmatu, Kümbetler , Leyan , Beşir Tavuk (Dakuk) Karatepe, Erbil vilayaeti ve bu vilayete bağlı Bastamlı, Amirli köyleri, Diyale vilayetive yine bu vilayete bağlı Kızılarbat ve Mendeli kazası ve adını zikr edemediğimiz daha nice köy ve kasaba hayatlarını idame ettirmişlerdi.

Başta söylediğim Türkmenler’in yoğun olarak ve tarih boyunca kendilerine yurt edindikleri merkez Kerkük’tür.

Eski Babilden ve daha sonra Asurî Devlet’i döneminde kuzeydoğudan gelen kavimlerin akınlarına sık sık maruz kalan bu şehre Sasaniler zamanında Garmakān ve Süryani kaynaklarında Beth Grrme denilirdi.

Kaynaklarda Kerhā olarak adı geçen şehrin “Kerkük” olduğunun delilleri G.Hoffman tarafından ortaya konulmuştur.

Sasaniler zamnında şehir, Nasturiler’in önemli bir şehriydi. Hıristiyanlar’ın şehri eski Süryani ismi veya Arapça adı ile el-Kerh diye zikrettikleri sırada Araplar’ın burayı hangi isimle tanıdıkları iyi bilinmiyor.

Kerkük’ün şeklinde ki ismine ilk defa Yakut el-Hamevî’nün Mucemu’l-Buldān adlı eserinde rastlıyoruz. Yakut el-Hamevî’ye göre: “Kerhini Dakuk ile Erbil arasında yer alan güzel ve sağlam bir kaledir”. Yakut’un Kerhini dediği bu kaleli şehrin bugünkü Kerkük olduğu tarihi belgelerle kanıtlanmıştır.

Kerkük ve Kerhini isimleri arasındaki benzerliği ilk tesbit eden G. Hoffman’dır. İbn şeddan Siret Salah ed-Din Eyyubî ve Sadreddin el-Hüseynî Tarih Beni Selçuk adlı eserlerinde şehri bu isimle zikretmişlerdir . Yine hicrî 8. asırda el-el-Omarî Mesāliku’l-Ebsār adlı eserinde Kerkük’ten Kerhini diye sözetmektedir. Dr. Mustafa Cavad bu konuda Şöyle diyor: “Biz Kerhini kasabasına Kerkük adının verildiği dönemi araştırdık ve buloduk. Bu dönem Akkoyunlu Türkmen Devleti dönemidir. Bu devirde Kerkük’te meydana gelen olayların kaydedildiği sicillerin bazılarında şehir (Kerkük), bazılarında da kerhini şeklinde geçmektedir.

Şehrin bu iki ismi yıllarca birbirleriyle rekabet ettiler, sonunda yeni ismi olan Kerkük, daha eski olan Kerhini’ye galip gelerek yerini korumayı başardı.

Biz bu tebliğimizde Türkmenler’in damgalarını vurdukları, kendileriyle özdeşleştirdikler bögelerin başında gelen Kerkük ve çevresindeki etkinliklerin ilk dönemlerine yani bu bölgeye yerleştikleri M.1055-1258 yılları arasında tarihi ve klasik kaynaklara dayanarak ışık tutmaya çalışacağız.

Kaynakların bu dönem hakkında verdikleri bilgileri bir araya getirerek bir bütün oluşturmaya çalışırken bülgenin Türkmenleşmesi’nin nasıllığı sorusunda başlangıç itibariyle bir cevap sunacağım.

Türkmenler’in bu bölgedeki varlıkları 1055 yıllarının çok öncesine dayanır. Çünkü bu tarihten önce de özellikle Şehrizor ve Kerkük’te Türkmenler’in varlığına şahit oluyoruz.

Türkmenler daha sonraki yıllarda başta, Şehrizor ve Kerkük olmak üzere bölgenin hemen hemen tamamına hakim olmuşlardır.İbnu’l-Esir bu konuda şöyle demektedir: “Selçuklu Sultanı Berkyaruk ile kardeşi Mehmet arasında çıkan çatışmada Berkyaruk 433/1099 yılında Şehrizor’a gelerek buradan topladığı Türkmenlerden büyük bir ordu teşkil ederek Hemedan daki kardeşinin üzerine yürür.

Büveyhoğulları döneminden önce de Türkler’in bu bölgelere akınları devam etti. Muizuddevle’nin h.334’deki isyanından on sene önce, Beckem et-Türkmanî liderliğinde kalabalık bir Türkmen topluluğu Irak’a girdi. Muhammed b. Raik bunları muhabbetle karşılayarak Vasıt şehrindeki askerleri arasına katmıştır. Beckem’in yanında Tüzün, Yaruk, Muhammed Neyyal gibi emirler bulunmaktaydı.

Askerlerinin bir çoğu Türkmenler’den oluşan Muizuddevle’nin Bağdat’a girişiyle ilgili olarak Mustafa Cevad şöyle demektedir: “Şüphe yok ki Muizuddevle kuvvetiyle Irak’a giren Türkmenler burada kendilerinden önce yerleşmiş türkmenlerle karşılaştılar. Bunlardan bir kısmı topluma karışmış , diğer bir kısmı ise asker olarak onlara katılmışlardı."

Burada ifade edilmesi gereken bir husus: Buveyhiler devrine kadar gelen Türkmenler’in güney ve orta Irak’ta yerleşmeleri yanında kuzeyde Samarra, Musul, Kerkük, Erbil, vb. Stratejik önemi olan şehirlerde yerleşmiş olmalarıdır. İbnu’l-Esir şöyle demektedir: “Muizuddevle’nin yanındaki Türkler’e dayanması, onlara karşı elini açıp cömert olmaya ve onlara Basra ve Irak’ın orta bölgelerinde ıktalar vermeye itmiştir."Ayrıca onun şu kayıtları dşkkati çeker: “Bu dönemde Irak’a gelen Türkmen dalgaları “Guz” olarak adlandırıldılar. Bunlar Mansur Göktaş liderliğinde Azerbaycan’dan geldiler. Musul, Telafer ve Sincar bölgelerine yerleştiler."

Selçuklular devrine gelince tam olarak 1055 senesinde Tuğrul Bey komutasında Türkmenler Irak’a girdiler. Dr. Mustafa Cevad şöyle demektedir: “Selçuklular devri Irak toplumu için en önemli devirlerdendir. Birlerce guz Irak’a ferden ferda köleler yada bir kaç gurup olarak değil , hür, müslüman, fatih ve idareci bir topluluk olarak girdiler. Burada mülkün sahibi gibi davrandılar. el-Cezire, Şam ve Acem ülkeleri idareleri altına girdi. Bu durum Mardin’de ki “Benu Artuk”, Atabekiyye el-Cebel Beyliği, Şiraz’da ki es-Sel Feriyye Beyliği, Musul’da ki Musul Atabeyliği, Erbil’de ki Zeyneddin Küçük Beyliği, Ceben Hamreyn’de ki İvakiyye Beyliği, Kehini (Kerkük)’de ki Benu Kıpçak Beyliği Amid (Diyarbakır)'da Kara Aslan Beyliği’nin kurulmasına yardım etmiştir.

Burada eklemek istediğimiz bir konuda Bayat kabilesinin Irak’a Selçuklular’la beraber girdikleridir. Kuzey Irak’ı kendilerine mesken olarak seçmişlerdir. Bayatlar’ın Kerkük’e yerleşip burayı vatan edinmeleride Selçuklular devrinde olmuştur. “Kerkük bölgesinde oturan Türkmenler’in çoğu aslen Bayat kabilesindendir”. Güneyde Arap kardeşleri ile birlikte yaşayan Bayatlar o derece onlarla karışmıştırki onlar ana dillerini untmuşlar ve kabile ismi dışında hiç bir bağlantıları kalmamıştır. Bunun yanında orta kuzey bölgesinde yerleşmiş olanlar ana dillerini muhafaza etmiş, lakin bölgelerindeki halkların dillerinide öğrenmişlerdir.


KERKÜK’TE KURULAN KIPÇAK BEYLİĞİ

Bilindiği gibi kaynaklar Selçuklu döneminde Şehrizor-Kerkük’te yaşayan boylardan hep Türkmen olarak sözetmektedir. Türkmen oldukları kaynaklarcada teyit edilen Kıpçak ailesinin 1072 yıllarında Şehrizor-Kerkük bölgesinde kalabalık bir nüfusla yaşadıkları tesbit edilmiştir.Kaynaklar Kıpçak Beyliği’nin tam olarak ne zaman kurulduiu hakkında kesin bir bilgi vermezler ancak bu beylik içinde ki bir takım emirler hakkında bilgimiz vardır. Bunların ilki “Kıpçak b. Aslan Taş et-Türkmanî” dir. Muhtemelen beyliği bu şahıs kurmuş olmalıdır ve beylik onun adını almıştır. Kıpçak Beyliği bölgede 1131’den 1139’a kadar olan dönemde hüküm sürmüştür.Arslan Taş şehrizor kalesini kendisine merkez edinmiştir. Bu zat hakkında İbnu’l-Esir şöyle diyor: “Şehrizor ve çevresi (Kerkük ve etrafı) Kıpçak b. Aslan Taş et-Türkmanî’nin elinde idi. Tebası ona bağlı idi. Melikleri koruyordu ve onlarda ona yöneliyorlardı. Onun hükümetine onun gücü sebebiyle karşı çıkmıyorlardı. Etrafındaki insanların sayısı arttı ve Türkmenler ona büyük bir destek verdiler.

Kıpçak Beyliği bugünküKerkük ve Süleymaniye ‘de kalan Kerkük ve şehrizor bölgelerinde bulunmaktaydı. Kıpçak Emirleri kılı Kerkük’te yazı ise şehrizorda geçiriyorlardı. Bu beylikle ilgili ilk bilgimiz şöyledi. Selçuklu Sultanı Mesud kardeşi Mahmud’un ölümü üzerine (1130) tahta geçmek üzere olan Melik Davud b. Mahmud ile karşı karşıya gelir.

Mesud bu savaşta Kıpçak Emiri Arslantaş’tan yardım istemiştir(1131) Mesud buradan 10 bin atlı toplar ve Bağdat’a yönelir.Bağdad’ta yapılan svaşta Musul Atabeyi Zengi Abbasi Halifesine karşı Mesud’u destekler. Bu durum Arslantaş ile Zengi’nin yakınlaşmasına sebeb olur. Ancak daha sonra Zengi saf değiştirince işler karışır. Kıpçak Arslantaş ile Zengi karşı karşıya gelir.

Zengi Kerkük’ü Musul’a katmak amacıyla Arslantaş’a karşı Bir hareket başlatır ve Kerkük’e (Kerhini) bir birlik gönderir. Bu birlik bölgeye gelerek biçok kale ve bölgeyi ele geçirir. Bu arada birçok Musevi ve Hıristiyan Cemaatin mallarıda yağma edilir. Kıpçak Arslantaş yakalanmaktan kurtulur.

Bundan sonra İmadüddin ez-Zengi bu beyliğe ait bütün şehirleri ele geçirmek için 1139’da asker yolladı. İki kuvvet “Derbend Bāzyān” denilen boğazda karşılaşırlar gerçekleşen şiddetli çarpışmadan Kıpçak’ın askerleri yenilir. Beyliğin kaleleri teslim olamaya mecbur olana kadar kuşatılır. Bundan sonra kıpçak İmadüddin Zengi’nin hakimiyetini kabul eder. Oğulları ve çocukları Atabeg soyundan kişilerle akrabalık ilişkileri kurarlar.Böylece Emir Kıpçak ve kendisinden sonra gelen çocukları 1203 yılına kadar Zengi ve selefinin ordularında hizmete devam ederler.

Musul Atabeyi’ne bağlanmasından sonra da bu bölgenin aynı adla yani “Kıpçak Diyarı” şeklinde anılmasıda kaynaklarda belirtilmektedir.

Kıpçak ailesinin başına 1185 yılında Emir İzzuddin hasan geçer. İzzuddin tıpkı dedesi Kıpçak Arslantaş gibi siyasi olaylardaki başarısıyla dikkatleri üzerüne çekmiştir. Emir İzzuddin kızı 1188 yılında Tikrit valisi Fahruddin İsa’nın oğlu şemseddin ile evlenir. Yine İzzuddin’in bir kız kardeşide Selahaddin Eyyubi’nin naibi Kuş-Toğdi ile evlidir.

İşte bütün bu akrabalıklar ve akrabalık bağları İzzuddin’in siyasi ilişkilerini ve otoritesini son derece etkili hale getirir. Selahaddin Eyyubi 1189’da Kerkük (Kerhini) ve şehrizor bölgesine Naibi Kuş-Toğdi et-Turkmani’ye gönderir.Bu atamada bölgedeki Kıpçak ailesinin nufuzunun hakim olması ayrıca Emir İzzuddin’in naibi Kuş-Toğdi’nin kayınpederi olmasının payı büyük olmalıdır. Aynı yıl Kızılarslan ile arası açılan Irak Selçuklu Sultanı III. Tuğrul Kıpçak oğlu İzzuddin Hasan’ın yanına gelir ve bundan Selahaddin Eyyubi’ye bir mektup yazarak yardım ister. Ancak Eyyubi Haçlı ordularıyla meşgul olduğu için Emir İzzuddin ile Kendi naibi Kuş-Toğdi’ye bir mektup yazarak Sultan III. Tuğrul’a yardımcı olmalarını ister.

Sultan III. Tuğrul bütün ümidini Kerkükte bulunan Kıpçak Oğlu İzzuddin’e bağlamaktadır. Aralarındaki dostluğu ve güveni pekiştirmek amacıyla Tuğrul İzzuddin’in kız kardeşi ile evlenir. Kaynaklar bu evlenme töreninin Kerhini (Kerkük)’de gerçekleştiğini kaydederler.

Sultan III. Tuğrul b. Aslan b. Tuğrul Selçukî kendisine katıldığında el-Kıpçakî Kerkük’te bulunuyordu. Bu günlerde Halife en-Nasr’ın askerine katılmış ve İzzeddin Hasan Halife en-Nasr li-Dinillah’tan onu bağışlaması için arzcı olmuştu. Halifede onu bağışlıyarak Kerkük’te kalıp işlerini düzenlemesine izin vermişti. O bahara kadar orada kalacak İzzedin kıpçak’ın kızı ile evlenecektir.

Bundan sonra Kerkük’ten ayrılıp bir süreliğine Azarbaycan’a gitmiş, daha sonra Kerhinî’ye dönerek Emir İzzeddin hasan ‘ın kalesine yerleşmiştir. Bundan Sonra Sultan Tuğrul onu terkederek ülkesi olan Hemedan’a dönmüştür. Erbil Hakimi olan Muzafferuddin Gökbörü kendisine geçmesi için İzzeddin Kıpçakî’ye yönelmişve 1191’de onu ele geçirmiştir.Muzafferuddin Gökböri’nin bu hareketi Kıpçak Beyliğinin işgali anlamına geliyordu.Bunun akabinde Halife en-Nasr li-Dinillah 587 h. ‘de Sultan Selahaddin Eyyubi’ye bir mektup yazarak İzzedin Hasan’ın Muzafferuddin Gökbörü tarfından yaklanmasını eleştirmiş ve Kerkük’te onun dışında birinin oturmasına razı olmadığını bildiren sert bir mektup gçndermiştir.Kerkük (Kerhini) daha sonra Abbasi Halifesi Nasr li-Dinillah’ın yönetimine girer. Biz bu olayı şöyle tesbit ettik:

Bu durumu ifade ettiğimiz gibi en-Nasr li-Dinillah’ın İzzeddin Hasan’ın serbest bırakılmasını isteyerek, onun Felekuddin b. ElüMuzaffer, Ebu Haib gazş Beg b. Kıpçak et-Türkmani, Abdullah el-Ayvakî gibi bir çok Emirini Halife’nin kendi hizmetine katmasında görmekteyiz.

Tarihci Tacuddin Ali b. El-Mesai, “er-Ravz en-Nadir fi Ahbar el-İmam en-Nasr” isimli kitabında “Feleküddin b. El-Muzaffer en-Nasr’ın Komutanlık ve binicilikte meşhur emirlerindendi dendi. Güzel görünüşlü ve yaşayışlı bir kimse idi., mütevazi idi. 1255’te İmam en-Nasr öldüğünde Feleküddin Gazi bey onun hizmetinde idi”.

Hicrî VI. asırda kerkük ve civarında tarih sahnesine çıkan ve bu bölgede kurulan ilk Türk beyliği olan Kıpçaklar Kerkük Türkmen kimliğini bölgeye damgalayan bir unsur olmuştur. Elbette daha öncede bölgede Türkler bulunmaktaydı. Bu beyliğin özelliği ve önemi ilk siyasi yapı olmasındandır. Gökbörü tarfından ortadan kaldırılmasından sonrada Türkmenler varlıklarını Kerkük’te sürdürmüşler ve yeni oluşumlara katılmak üzere güçlerini ve varlıklarını devam ettirmişlerdir

KERKÜK ŞİMDİ NE HALDE?

KERKÜK IRAK, BİZE NEKADAR IRAK?

Zulüm bizi yıldıramaz

Irak Türkmen Cephesi lideri Sadettin Ergeç, 1920’lerden beri Türk kimliğinden taviz vermeden zulme direndiklerini söyledi. Emperyalizmin amacının Kerkük’ü ele geçirmek olduğunu belirten Ergeç, “Bir yeri almak için üzerinde yaşayan toplumu yok etmek gerekir. Direnişimiz sürecek” dedi.

Kaybedecek bir şeyimiz kalmadı, korkmuyoruz

“Amaçları, Kerkük’ü ele geçirmek. Bir yeri almak için üzerinde yaşayan toplumu yok etmek gerekir. 1920’den bu yana gösterilen gayret de bu zaten”


Irak Türkmen Cephesi Genel Başkanı Sadettin Ergeç, Türkmenlerin bugün topraklarında yaşadığı baskı ve zulmü anlayabilmek için tarihe bakmak gerektiğini söyledi.

“Irak Türkleri, bugünü dünden beri yaşıyor” diyen Ergeç, Irak hükümetinin kurulduğu 1920’lerden itibaren başlayan zulmün tek amacının Türk kimliğini bölgeden silmek olduğunu kaydetti. Selda Öztürk Kay’ın sorularını cevaplayan Irak Türkmen Cephesi Genel Başkanı Ergeç, yıllardır baskı ve zulüm altında bulunan Irak Türklerinin yaşadıklarını anlattı.
Saddam Hüseyin’in dikta yönetimi döneminde Irak’taki bütün grupların baskı gördüklerini biliyoruz. Ancak bu dönemde özellikle Türkmenlere yönelik sistematik bir operasyondan söz edilebilir mi?

Türkmenler, 35 yıllık bir baskı dönemi yaşamıştır. Bu ağır baskının altında sadece Türkmenler kalmadı elbette.

Ancak, Türkmenlere yönelik baskılar birkaç sebepten dolayı çok daha ağır olmuştur. İnsanlar katledilirken, aynı zamanda Türkmenlerin kimliklerine yönelik baskılar da yapılmıştır. Bir halkın kimliğinin alınması, en tehlikeli asimilasyondur. Irak’ta katliam artık soykırım aşamasına getirilmiştir.

Türkmen kimliğine yönelik yıllar süren bu asimilasyon bir ölçüde amacına ulaşmış olabilir mi?

Türkmenler birliklerini bu zor şartlar altında bile koruyarak, ayakta kalmayı becermişlerdir.

Yoksa bu kadar ağır baskı altındaki toplumun bu kadar yıl ayakta kalması söz konusu bile değildir. Biz kendimize, dinimize, dilimize ve ailelerimizin bize gösterdiği yola bağlı kalarak varlığımızı koruduk.

İşgalden sonra ABD’den beklentileriniz var mıydı?

İşgal güçlerinin Kerkük’e ve Türkmeneli bölgesine giriş şekillerini gördüğümüzde, aslında bugünü de görmüştük.

Daha ilk gün, yeni anayasaların, referandumların işaretini aldık. Çünkü peşmergeler de onlarla birlikte, Kerkük’ün değişik yerlerine yönlendirildiler. Özellikle tapu kadastro dairelerine ve nüfus kütüklerinin tutulduğu yerlere... Bunun amacı da tarihimizin ortadan kaldırılmasıydı.

Bu süreç nasıl gelişti? Yani işgalin ardından neler yaşandı?
Irak’ta çok kısa bir süre içinde farklı yapılanmalara tanık olduk. Kurulan hükümetlerde Türkmenlerin hiçbir zaman yer almadığını gördük. Geçici konseylerde Irak Türkmenlerine yer verilmediğine tanık olduk. Burada gerçekten ilginç bir saptama da yapmak gerekiyor. Bir toplumun nüfus sürekli artar değil mi? Bizim nüfusumuz sürekli azalmaya başladı. Giderek azalıyor.

İnsan haklarından dem vuranlara bunun nedenini sormak gerekiyor. Bu kadar sayıya sahip bir topluma ne oldu diye? Öldürüldü mü, katliam mı oldu, sürgün mü edildi?

Çok tartışılan bir 140. madde var. Kerkük için referandumu öngörüyor
140. madde Irak Türkmenleri için son derece ağır bir maddedir. Zaten Anayasa’da özellikle Türkmenlere yönelik ve Irak’ı paramparça edecek ağır hükümler var. Bunların tümünü tespit ettik ve Anayasa’ya hayır dedik. Ama bizim muhalefetimize rağmen bu Anayasa’ya zoraki bir meşruiyet kazandırıldı. Bu Meclis’le hiçbir yere varılmaz. Çünkü gerçek değil. Şimdi, yapılan yanlışlar üzerine seçimler, haksızlıklar üzerine referandum yapılmaya çalışılıyor. Yapılamayacak ama. İzin vermeyeceğiz.

Aslında Irak’taki sorunlar Kerkük etrafında düğümleniyor...

Evet.

Amaçları, Kerkük’ü ele geçirmek. Bir yeri almak için üzerinde yaşayan toplumu yok etmek gerekir. 1920’den bu yana gösterilen gayret de bu zaten. Bulunduğumuz yerin altındaki zenginlikte gözleri. Biz ise toprağımızı seviyoruz. Bu toprağın altındaki zenginlik bitmiş olsaydı kim gelirdi Kerkük’e. Kim çarpışırdı Kerkük için? Sadece Türkmenler çarpışırdı. Çünkü o toprak bizim.

Mücadelemiz sürecek

Irak Türkmen Cephesi Başkanı Sadettin Ergeç, amaçlarının Irak’ın birlik beraberliğini korumak olduğunu söyledi. Ergeç, “Irak’ın geleceği ile ilgili projelerimiz de var. Türkmenleri ilgilendiren meseleler var. Bu yönde
mücadelemiz asla son bulmayacak. Bizim kaybedecek bir şeyimiz kalmadı. Dolayısıyla korkumuz da yok. Çünkü insan bir şeyi varsa onu kaybetmekten korkar. Hakkımızı alanlar korksun” diye konuştu.



Sadaka değil bizim olanı istiyoruz

Iraklı Türkmenler farklı mücadele yollarına da başvurabilir mi?
Bizler, 35 yıl Saddam rejiminde çeşitli baskılara maruz kaldık ama bakın ben burada kanlı canlı oturuyorum. Peki bu baskıları yapanlar nerede? Bugün de aynı durum söz konusu. Zulmü yapanlar için de Allah kerim. Çünkü hak sahibi güçlü olur. Biz kimsenin hakkını istemiyoruz. Sadaka da istemiyoruz. Kendi haklarımızı talep ediyoruz. Demokratik yollardan devam edeceğiz.

Demokratik yollardan bir kazanım elde edebileceğinize inanıyor musunuz?
Maalesef bir ışık göremiyoruz. Çünkü karşımızda işbirliği yapmış peşmerge partiler var. Saddam güç kazandığında Arapları getirdi. Bugün ABD Kürtleri getiriyor. Biz Irak’ta 6 devlet kurmuş bir kültürüz. Biz devlet kurmayı ve yönetmeyi iyi biliriz. Bizim toplumumuza kimse aşağılayarak bakmasın. Çünkü biz yalnız değiliz. Biz bir milletiz, varlığız. Bu millet bugüne kadar birçok şey yaptı.

Arkasında büyük bir milletin gücü var. Bugün sahipsiz görünebiliriz, ama yarın böyle olmayacak. Çünkü, zulmü yapanlar bile bize güveniyor aslında. Çünkü bizim asla zulüm yapmayacağımızı biliyorlar. Ama ne zamana kadar? Bizim de sabrımız var. Biz hâlâ demokrasinin gücüne inanıyoruz.

Irak Türkmen Cephesi’nin Kerkük’ün geleceğine yönelik hedefleri nedir?
Biz her kapıyı çalıyoruz. Avrupa’ya, ABD’ye gittik. Son zamanlarda bizi dinleyenler olduğunu gördüm. Bizim şu an talebimiz, Kerkük Valiliği’dir. Çünkü Kerkük Türkmen memleketidir. Bu geminin tek kaptanı olur, o da Türkmen olmalıdır.

Temsil eşit olabilir, ama yönetim bizde olmak zorunda. Çünkü buranın sahibi biziz. Kimliği Türkmen olan bir kentin valisi de Türkmen olmak zorunda. Şu anda bunun dışında bir şey istemiyoruz. Belki ileride yine Türkmen yoğunluğu olan Erbil ve vilayet olması durumunda Telafer için aynı çabayı göstereceğiz.

Kerkük Türkmen memleketidir. Bu geminin tek kaptanı olur o da Türkler


Kerkük tarihte de bugün de Türk’tür

Türkmen Danışma Meclisi, Kerkük’ün Türklüğünü kanıtlamak için, 50 yıl öncesine ait Kürtçe yazılı bir mezar taşını getiren kişiye 1 milyon dolar ödül verme kararı aldı


Kerkük’ün Kürt şehri olduğunu iddia eden Washington bağlantılı çevrelere en iyi cevabı Prof. Dr. Nefi Demirci veriyor: “Bu kentin kimliğini öğrenmek isteyenler mezarlıklarına baksınlar.” En az 600-700 yıllık mezar taşlarının üzerinde Türkçe’den başka isim olmadığını anlatan Demirci, “Bu Kerkük’teki Türk kimliğinin en önemli belgesi. Kerkük’te tüm mahallelerin, sokakların adları Türkçedir. Tarihi eserlerin tamamı Türklere aittir. Hanların, hamamların ismi de öyle. Kürtçe ya da Arapça bir tek isim yoktur orada” diyor.

Güçleri yetmez

Prof. Dr. Nefi Demirci sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bir şehrin veya bir toplumun kimliğini belirten şey mezar taşlarıdır, tarihi eserleridir. Bugün Kürt şehri olarak gösterilmeye çalışılan Kerkük, Saddam döneminde zorla sürgüne gönderilen Türklerin yerine Arapların getirilmesiyle önce Araplaştırılmaya çalışılmış, bugün de ABD ve Batı’nın dürtmesiyle Kürtleştirilme gayretine sahne olmuştur. Ama bu kentte tarihi kimliği değiştirmeye hiç kimsenin gücü yetmez. Kerkük’ün Türk kimliğini hiç kimse inkar edemez. 1926’da Irak Devleti’ne zoraki bağlanan bu bölgedeki insanlara sorduğunuzda tek bir cevap alırsınız: ‘Men özüm Türk’em’. Bu Türklüğünün ifadesidir.”

Küçümsemiyoruz

Türkmen Danışma Meclisi ise, Kerkük mücadelesini sürdürürken son derece önemli bir karara başvurdu: “Kerkük’te 50 yıl öncesine ait Kürtçe yazılı bir mezar taşını getiren kişiye 1 milyon dolar ödül.” Türkmen Danısma Meclisi Başkanı Prof. Dr. Ümit Akkoyunlu şunları kaydetti: “Bunu Kürt toplumunu küçümsemek için yapmıyoruz. Davamızı kanıtlamak için yapıyoruz. Çünkü, Kerkük’te Kürtlerin kökeni yok.”

‘Bağımlı’ olacaklar

Bütün bu sebeplerden dolayı işgalci güç ABD’nin Irak’ı terk etmesinin ardından sözde Kürt devletinin ayakta kalamayacağını da dile getiren Akkoyunlu, “Oluşturulmak istenen küçük devletçiğin muhakkak surette ‘bağımlı’ olacağına dikkat çekiyor. Akkoyunlu, şunları söylüyor:” Kürt devleti ya Avrupa’ya ya ABD’ye bağlanmak zorunda. Çünkü bir çıkış yolu yok o coğrafyadan. Zaten bölünürken, düşman olarak bölünecekler. Kanla ayrılacaklar.

Çünkü bu yapay devletin kuruluş esası, başkasının coğrafyasında hak iddia ederek oluşuyor. İşte kavga da buradan çıkıyor. Kavgadan galip çıkacak olan da Türkmenlerdir.

Dünya belgeleri görmüyor

Bu arada Kerkük’ün Türkmen şehri olduğunu ulusal ve uluslararası belgeler de ıspatlıyor. İşte o belgelerden bir kaçtanesi:

* Irak Hükümeti’nin 30 Mayıs 1932 Deklarasyonu’nda, “Nüfusun çoğunluğunun Türkmen ırkından olduğu Kerkük livasına bağlı kifri ve Kerkük Kazalarından resmi dil Arapça ile birlikte Kürtçe ve Türkçe olacaktır” ifadesi yer alır.

* 1931 yılında çıkarılan 74 nolu “Yerel Diller Kanunu” başta Kerkük ve Erbil olmak üzere nüfusunun çoğunluğunu Türkmenlerin oluşturduğu bölgelerin mahkemelerinde duruşmaların Türkçe yapılmasını hükme bağlamıştır. Aynı kanunda eğitimin de bu bölgelerde Türkçe yapılmasını kararlaştırmıştır.

* Kerkük şehrinin çoğunluğunun Türkmenlerin oluşturduğunu beyan eden birçok Arap ve yabancı yazar, tarihçi ve araştırmacı bu hususu kitaplarında kaydetmişlerdir. İngiliz Ansiklopedisi ve Global Ansiklopedi, Kerkük’ün Türkmen Şehri olduğunu açıklamaktadır.

* ABD baskılı Britannica Ansiklopedisi’nin 3.cildinde, şöyle deniyor: “Kerkük’te Arapça ve Kürtçe konuşanların olmasına karşın, bu şehir esasen bir Türkmen şehridir.”

Türkmen'in ölüsü bile istenmiyor

Kuzey Irak'ta Türkmenlere yönelik asimilasyon çalışmaları sürüyor. Saddam yönetiminin devrilmesi ile birlikte Kürt yönetimi önce, Kerkük ve Erbil'de yangın, yağma ve patlama gibi gerekçelerle Türkmenlere ait nüfus ve tapu kayıtlarını yok etti. Türkmen varlığını azınlık göstermek amacıyla olmadık yollara başvuran Kürt yönetim, şimdi de "Orta Doğu'nun en büyük alışveriş merkezini yapıyoruz" diye Türkmen mezarlarına yöneldi.


Kuzey Irak'ta Türkmenlere yönelik asimilasyon çalışmaları sürüyor. Saddam yönetiminin devrilmesi ile birlikte Kürt yönetimi önce, Kerkük ve Erbil'de yangın, yağma ve patlama gibi gerekçelerle Türkmenlere ait nüfus ve tapu kayıtlarını yok etti. Türkmen varlığını azınlık göstermek amacıyla olmadık yollara başvuran Kürt yönetim, şimdi de "Orta Doğu'nun en büyük alışveriş merkezini yapıyoruz" diye Türkmen mezarlarına yöneldi.

Kuzey Irak’ta Türkmenlere yönelik asimilasyon çalışmaları sürüyor. Saddam yönetiminin devrilmesi ile birlikte Kürt yönetimi önce, Kerkük ve Erbil’de yangın, yağma ve patlama gibi gerekçelerle Türkmenlere ait nüfus ve tapu kayıtlarını yok etti. Türkmen varlığını azınlık göstermek amacıyla olmadık yollara başvuran Kürt yönetim, şimdi de “Orta Doğu’nun en büyük alışveriş merkezini yapıyoruz” diye Türkmen mezarlarına yöneldi.

Toprak bulamamışlar!

“Erbil’i modernleştiriyoruz” adı altında Lübnanlı bir Yahudi şirketi ile anlaşan yerel Kürt yönetiminin Orta Doğu’nun en büyük iş merkezi için seçtiği yer ise oldukça ilginç. Alabildiğine düzlük ve yeni yerleşim bölgelerine müsait alanlar olmasına rağmen, toprak sıkıntısı varmış gibi Şeyhhalla mahallesindeki bin yıllık Osmanlı ve Selçuklu dönemine ait Türkmen mezarlarının bulunduğu alanı tercih eden Kürt yönetimi, burada tam bir kıyıma girişmiş.

Türkmen nüfusun en eski yerleşim yerlerinden biri olan Erbil Kalesi’nin hemen yanı başında bulunan Şeyhhalla mahallesindeki mezarlara göz diken Kürtler, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait on binlerce mezarı yerle bir etmiş. Türkmenlere, “Gelin mezarlarınızı kaldırın yoksa biz kaldıracağız” şeklinde akıl almaz bir çağrı yapan Kürt yönetim, sahip çıkılmayan binlerce mezarı kepçelerle kazdıktan sonra, ecdadın kemiklerini göstermelik birkaç kamyona doldurup bilinmeyen bir yere götürmüş.

Seyyid kabirleri de var

Geri kalan mezarların ise bir kısmı düzlenmiş, bir kısmı da inşaatın ortasında bırakılmış. İnşaatın temel kazısı sırasında açılan mezarların içindeki kemikler ise ortalığa yayılmış. Birçok mezar da yerinden kayıp açılan inşaat çukuruna devrilmiş. Ay yıldız ve hilal sembollerinin bulunduğu mezarlığın içinde Seyyid Abbas Hüseyin, Seyyid Zekeriya’ya ait iki mezar da bulunuyor. Çalışmalar sırasında kepçe işlemediği için yıkılamayan bu iki mezar ise öylece bırakılmış. Bazı mezarların üzerine inşaat iskeleleri kurulurken, bir kısmı da inşaat molozlarının altında kalmış.

‘Bunun hesabı çok ağır olur’

Tam bir tarihi kıyımın yapıldığı iş merkezi inşaatında gece bekçiliği yapan Gamber Ahmed, Kürt olmasına rağmen yapılanları hazmedemiyor ve ekliyor, “Benim vicdanım elvermiyor. Çok kötü bir durum. İnsan olanın asla yapmayacağı bir şey. Mezarların üzerine basmak dinimizce uygun değil. Fakat burada koskoca bina yapıyorlar. Bu yanlışı kim yaptıysa, hesabı çok ağır olur.”

Kökümüzü kurutuyorlar

Türkmen liderlerden Kenan Şakir Üzeyirağalı, “Burada New York, Londra ve İstanbul’daki gibi toprak sıkıntısı yok ki. Koskoca ovada başka yer mi bulamadılar? Maksatları başka, bizi eritmek istiyorlar” dedi.

Türkmen Bağımsızlar Hareketi Başkanı ve Irak Türkmen Cephesi Yürütme Kurulu Üyesi Kenan Şakir Üzeyirağalı, bundan 406 yıl önce vefat etmiş büyük dedesi Üzeyir Ağa’nın da burada gömülü olduğunu belirterek, “Bu mezarlıktakilerin yüzde 99’u Türkmen. Burada kimliğimiz, tarihimiz, geçmişimiz siliniyor” dedi.

“Mesele topraksa Erbil’de toprak çok, böyle bir sıkıntımız yok. Erbil bir New York, İstanbul ya da Londra değil. Alışveriş merkezi yapmak isterseniz arazi yeterince var” diyen Üzeyirağalı, asıl maksadın Türkmenlere ait tarihi varlığı ortadan kaldırmak olduğunu söyledi.

Er Ya Da Geç;

Sizlerin Yanınıza Geleceğiz Soydaşlarım..

Allah Sizlerin Yardımcısı Olsun.
 
Üst