Cevap: Kaset koleksiyoncusu
Herşeyden önce “Tartışma Platformu” altında açılan konular incelendiğinde büyük bir bölümünün tartışma konusu olmaktan öte bir bilgilendirmenin yapıldığı veya bir görüşün ifade edildiği görülecektir. Bu platformun tartışma alanı olup olmadığı tartışmaya katılan kişilerin sayısının üçü beşi çok nadir olarak geçmesinden de anlaşılmaktadır. Kişiler kendilerine ait düşüncelerini yazıya dökmekte, uygun yer olarak da Tartışma Platformunun duvarına asmayı tercih etmişlerdir.
Burada senin “burada neyi tartışacağız” sorusuna karşılık bak ben ne demişim
***Bu tartışma platformunda yazılan herşey tartışılacak diye bir şey de yok. Değer bulursun konuya yorum yazarak katılırsın, değer bulmaz kapatırsın.
***Amacım tartışma konusu belirlemekten öte sadece bir konuya dikkat çekmeydi. Bırakın dikkat çekmeyi, kendime has düşüncelerimi ifade etmek istedim. Yazımın özü İlahiyatçı-dindar ilişkisidir.
***Kendime ve benim gibi düşünenlere "İlahiyatçıların görevi ahlaksızlık karşısında susmak mıdır ?" diye sormuştum.
Bundan daha net açıklama nasıl olabilir ?
Ben bunları söylerken yok seçenekli sorular, yok perdelenmiş şahıslar, yok telefon numaraları yazmak polemik değil de nedir.
Ben bir konu açacak olursam veya yorum yazacak olursam önce sana onay için gördermem mi gerekiyor ? Nasıl yazacağımı, ne şekilde yazacağımı sana mı sormam gerekiyor ? Kusura bakma ben düşüncelerimi kimseye onaylatmam. İsteyen istediği kadarını, istediği şekilde algılar ve bunun sonucunda da cevap verir yada vermez. Başkalarının algılama sorunu asla benim sorunum olamaz.
Gelelim son yazına
Sen istediğin kadar gülebilirsin sorduğum sorulara. Sorduğum soruların senin için bir anlamı olur yada olmaz beni ilgilendirmez. Ben sorularımı tartışma platformunun duvarına asıyorum. Şunu net olarak bilmelisin ki sen güldükçe ben de sana üzüleceğim.
“Okyanus Ötesi çok bilen yazarların kullandığı ağız ile istihbarat şeflerine taş çıkartacak şekilde kendince yaptığın anlamsız analizlerin burada yer kaplaması ve okunması için kendini tırmalamanın alemi yok” demişsin. Benim düşüncelerimi çürütecek daha ileri bir bilgiye ve belgeye mi sahipsin. Sadece bir örnek olarak, Kıbrıs için ilk olarak dillendirdiğim bir söz daha sonra bazı yazarlarımız tarafından kaleme alınıyorsa onlarda mı yanılıyor yoksa ? Farklı bir şey biliyorsan sen söyle. Ayrıca her konuda seninle aynı fikirde mi olmam gerekiyor ? Düşüncelerim içinde onay mı almam gerekiyor senden ? İnandırıcı olması için bugün söylenenin hemen yarın oluşması mı gerekiyor ?
Benim kimseyi iğnelediğim de yok. Sorunun gelişine bakarım. Soru tertemiz mi gelmiş, yoksa içinde bir şeyler mi gizli diye. Sorunun kardeşlerini ararım. Destekçilerini ararım. Başka yerde kardeşleri var mı diye. Kişinin mesajlarını incelerim. Konuya bakış açısını anlamaya çalışırım. Sonucta vardığım karar sonucu doğruları asla çekinmeden yazarım.
“Saygısızca davranmam için beni zorlama, bunu yaparım hiç çekinmem demişsin.” Ben de derim ki kendini sıkıntıya sokma, göster kendini ne kadar ileri gideceksin bir görelim. Aşağıdan taş atma derken kendini nerede görüyorsun. Durduğun yer neresi çok merak ettim.
Meşhur olmak gibi bir derdim de hiç olmadı. Bu otağda “Türkiye Sevdalısı” dışında bir kimliğim yok ki meşhur olmak isteyeyim. Ayrıca bundan benim de bir kazancım yok. Otağ Yönetiminden tek bir isteğim olmadığı gibi niyetim dahi olmamıştır.
Ben seni tanımam, sen beni tanımazsın. Karın ağrısı çeken ben değilim ki. Kimin karın ağrısı çektiği ortada. Farkında mısın bilmem ama yazılarında, yorumlarında, cevaplarında çok kırıcı sözler sarfediyorsun. Benim yazdığım cevaplarda kırıcı tek bir söz var mı ? Senin yazıların tepki yaratıyorsa nedeninin ne olabileceğini düşün. Yanlışına destek arama. Kişilerin sana olan tavrında suçluyu başka yerde arama. Biraz özeleştiri yap.
GENEL
Ben burada sizlerin de yaptığı gibi elimden geldiğince dilimin döndüğünce katkı sağlamaya, zaman harcamaya çalıştım (belli bir vakte kadarda - 12 Eylül 2011) çalışacağım. Otağla tanıştığım süre içinde Otağda yer alan her yazar, her yorumcu ve her yönetici hayatıma çok şey kattı. Okuduklarımla ve elde ettiğim bilgilerle hedeflerimi büyüttüm. Bu anlamda her türlü emeğe, her türlü düşünceye saygı duydum, kutsal saydım. Nezaket kuralları sınırını geçmedikçe her türlü eleştiriyi de olgunlukla karşıladım. Nezaket sınırını aşan hiç bir kimseyi de tekrar içeri almadım. Bir taraftan töreden bahsedip diğer taraftan hiç bir kimseye saygısızca saldırmadığım gibi kişisel kaprisler içinde de olmadım. Damarlarımda asil Türk kanı dolaştığı için ve de fırtınalar yaratan bir ırkın ahvadı olduğum için hiç bir zaman eziklikte duymadım. Tanrı ile arama hiç bir kimseyi sokmadım. Her zaman en büyük düşmanı kendimde gördüm ve kendimle savaşıp içimdeki güçle büyüdüm. Ruhumu saf ve lekesiz teslim etmek için asla kul hakkı yemedim. Ulu tanrının bana verdiği akıl ve güç ile Milletimizi biraz olsun aydınlatabilmek için verilen çabanın çoşku ve heyecanını yaşadım.
Bana bu çoşkuyu heyecanı yaşatan Otağ Yönetimine çok teşekkür ediyorum.