Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya Chrome kullanmalısınız.
Kanlı Noel ( Kıbrıs /21 Aralık 1963 )
-Kumsal Baskını Anıtı-
"Kanlı Noel", 20 Aralık ya da 21 Aralık 1963 tarihinde Kıbrıslı Türkler’e karşı başlatılan silahlı saldırılara verilen isimdir.
Makarios, Anayasaya teklif ettiği 13 maddelik Tadil’in kabul edilmeyeceğini kesin olarak biliyordu. Bu durumda, Kıbrıs Türk halkına karşı girişeceği saldırı neticesinde yaratacağı oldubittinin kabul edilmesine uygun bir zamanı beklemiştir. Türkiye’de 2 Aralık 1963′te İnönü’nün istifası sebebiyle Hükümet buhranının mevcut olduğu ve Yunanistan’da Karamanlis partisinin iktidardan düştüğü, Zürih ve Londra Antlaşmaları’nı bir cinayet olarak kabul eden Yorgo Papandreu’nun iktidara geldiği zamanda Türk halkını imhayı öngören “AKRİTAS Planı”nı tatbik mevkiine koydu. Çok iyi eğitim görmüş 20.000 kişilik EOKA teröristleri; havan topları, bazukalar ve en modern silahlarla donatılmış olarak Yunan Alayı’na mensup askerlerle birlikte Türkler’e karşı saldırıya geçtiler. Hazırlanmış olan Harekât Planı’na göre Lefkoşa’daki Türkler, 8 saat içinde mağlup edilerek teslim alınacak, diğer şehirlerdeki ve köylerdeki Türk halkı da teslim olacaklardı.
20 Aralık 1963 gecesi, Lefkoşa’nın Tahtakale semtinde otomobillere açılan ateş sonucunda Zeki Halil ve Cemaliye Emirali öldürülmüş, bir grup Türk de açılan ateş sonucunda yaralanmıştır. 21 Aralık günü bu saldırıyı kınamak için Lefkoşa Türk Lisesi bahçesinde toplanan Türk öğrencileri, EOKA çetesi mensupları tarafından kurşunlanmış ve aynı gün Lefkoşa’daki Atatürk büstüne de saldırılmıştır. Bir gün sonra Türkiye Büyükelçilik binası ile Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın ikametgahına ateş açılmış, Lefkoşe’nin Küçük Kaymaklı semti kuşatma altına alınmışdır. Kanlıdere bölgesinde Türklere karşı saldırı düzenlenmiştir. Akritas Planı artık fiilen uygulamaya konulmuştu.
23-25 Aralık tarihleri arasında, Rum-Yunan askerleri, savunmasız Türk halkına karşı tarihe kara sayfalar hâline geçmiş bulunan, insanlığa yakışmayacak şekilde cinâyetler işlemişlerdir. Örnek vermek gerekirse, Lefkoşa Barbarlık Müzesi’nde görüldüğü gibi, silahsız bir ana ile 3 küçük çocuğunu kurşun yağmuruna tutarak delik deşik ettiklerini, aynı evde sığınmış bulunanları da kurşun yağmuruna tuttuklarını ve öldüler diye terk ettiklerini gösterebiliriz.
24 Aralık 1963′te Lefkoşa’nın Kumsal semtinde 11 kişi öldürülmüştür. Bunlardan 4′ü Emekli Tabip Tuğgeneral Nihat İlhan (o dönemde 1960 anlaşmalarına göre Kıbrıs’ta görev yapan 650 kişilik Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı Komutanlığı’nda görevli Binbaşı)’ın ailesiydi. İlhan’ın evinin banyo küvetinde eşi Mürüvet İlhan ve çocukları Murat, Kutsi ile Hakan ölü olarak bulunmuştur. Ayvasıl’da ise Türklere saldırılar yapıldı.
1963 yılı Kanlı Noel saldırılarının hedefi Lefkoşa’ydı. Rumlar, merkeze hakim olmakla bütün Kıbrıs’a hakim olacaklarını sanıyorlardı. Bunun için de kendilerine en büyük engel Lefkoşa’ya bağlı Küçük Kaymaklı kasabası idi. 1960 nüfus sayımına göre kasabada 5.126 Türk, 1.133 Rum yaşıyordu. Kasaba önemli bir Türk yerleşme merkezi durumundaydı. Kasaba çevresinde 19 Aralık’tan itibaren faaliyetleri gözlenmeye başlandı. Rum saldırısından şüphelenen Türk Mücahit Teşkilatı’na üye gençler, halkı olası bir saldırıya karşı hazırlamaya çalıştı. Rum alayı ve EOKA çetelerine karşı koymaya çalışan Türklerin elindeki silahlar 6 piyade tüfeği, 5 sten, 2 bren, çeşitli tabancalar, 100 av tüfeğinden ibaretti.
Küçük Kaymaklı’nın dış dünya ile bağlantısı tamamen kesilmişti. 23 Aralık’tan itibaren yeni takviye kuvvetleri alan Rum saldırganların başına EOKA’cı katil Nikos Sampson geçmişti. Diğer yandan Ada’daki Yunan alayı da saldırganlarla birleşmiş ve Rumlar bütün güçlerini bölgeye teksif etmişti. Makarios’un 22 Aralık günü Garanti Antlaşmaları’nı tanımadığını ilan etmesi, Rum saldırganlara daha da cesaret vermişti.
Türk direnişçiler, 5.000 Türk’ün sorumluluğunu üzerlerine almaları nedeniyle bölgeden ayrılmaya karar verdiler ve bunu 24 Aralık gününden başlayarak uygulamaya koydular. 3.000 Türk Hamitköy’e, 2.000 civarında Türk de Lefkoşa’nın emin bölgelerine gönderildi.
Rum çeteleri, kadın-erkek, genç-ihtiyar demeden Türklere karşı vahşice saldırırken; Türkler, Küçük Kaymaklı’da bulunan Rum aileleri de kendi korumaları altında Büyük Kaymaklı’ya göndermişti. Geride kalan 550 kadar yaşlı, kadın ve çocuk Türk topluluğu Rum çetecilerce esir muamelesine tabi tutuldular. Bu arada seksenlik imam Hüseyin İğneci ve yatalak 18 yaşındaki oğlu Rumlar tarafından vahşice şehit edildi.
Lefkoşa Türk bölgesi Rumlar tarafından geçit vermez şekilde kuşatma altında idi. O kadar ki Türk mezarlığına gidilemiyor, Girne kapısı yanındaki Mevlana Tekke Bahçesi şehitlik yapılmıştı. Binbaşı Nihat’ın eşi ve çocuklarının korkudan saklandıkları banyo odasındaki küvet içerisinde acımasızca öldürülmeleri; hasta yatağından sökülüp götürülen ve onlardan bir daha haber alınamayan 17 Türk’ten, Başhemşire’nin evindeki oturma odasında, silahsız sinmiş, saklanmış çaresizlik içinde kaderini bekleyen iki Türk gencinin, “Türk öldürdüm,” diye böbürlenebilmek için makineli tüfeklerle taranarak öldürülmesi gibi olaylar Ada’nın her yanında gerçekleştiriliyordu.
24 Aralık günü haber getirmek için arabaları ile Lapta’dan Girne’ye gitmeyi göze alan İbrahim Nidai ve Şevket Kadır bir türlü köye dönmemişler ve onlardan bir türlü haber alınamıyordu. Onların gelişleri geciktiçe akşam yaklaştıkça endişe ve korkular bütün komşuları sardı. Nöbetçiler nöbet yerlerine çok daha endişeli çıktılar. Nöbetçi sayıları arttırıldı. O gece onlardan hiç haber alınamadı. 25 Aralık Saat 13.00, Ankara Radyosu onların muhtemelen Rumlar tarafından kaçırıldığını söyledi. Birkaç gün sonra onların Ayyorgi kireç ocaklarında yakıldıkları haberi köye bomba gibi düştü. Haberin kaynağı çakıcı Gambır Sodiri idi. Onun Türk çırağı Çakıcı Halil, “Ustam yalan söylemez,” dedi. Bu haberin şoku altında komşular, dehşete kapıldı. 4-5 bin Rum’un ortasında 300-350 Türk ne yapabilirdi!
Bu menfûr cinayetlere karşı Türk Mücahitleri ve Türk halkı, en ilkel silahlarla direnmiş, şehit vermiş, kayıp vermiş; fakat teslim olmamıştır. Makarios, ENOSİS gayesine engel gördüğü Türk halkını imha hareketine girişince, radyo ve TV’yi kontrolü altında tuttuğundan ve Türkiye Büyükelçiliği’nin telefonu dâhil, Türkler’e ait bütün telefon irtibatlarını kestiğinden, Kıbrıs Türk halkının feryâdı, dünyaya duyurulamamıştır. Başpiskopos Makarios, bir din adamına hiç yakışmayan bir şekilde;
«Kıbrıs Türk halkı, isyan ettiklerinden dolayı tedip edilmişlerdir.»
diye dünyaya duyurmuştur. Genç-ihtiyar farkı gözetilmeksizin katledilen ve kaçırılan Türkler’in marûz kaldıkları feci olaylardan haberdar olan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, bu cinayet ve katliamlara son vermek için, Garanti Antlaşması’nın IV. maddesine göre, müştereken müdahale etmek için İngiltere’ye ve Yunanistan’a başvurmuştur. Fakat be yazık ki, ne İngiltere’den ve ne de Yunanistan’dan olumlu cevap çıkmamıştır. İngiltere ve Yunanistan’ın bu tutum ve davranışları, Makarios’u daha da cesaretlendirmiş ve arkasında yalnız Yunanistan’ın değil; İngiltere’nin de bulunduğunu görmüştür.
23- 25 Aralık arasında cereyan etmiş olan ve tarihe “Kanlı Noel” olarak geçen bu devrede, tespit edilen şehit sayısı 92, yaralıların sayısı ise 475′ti. Kayıplar ise bilinmiyordu.
“Kanlı Noel”, katliamı sonrası, 8.667 Kıbrıs Türkü yaşadığı 103 köyü terk etmişlerdir. 25 Aralık’ta Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı mevzilere konuşlandırılmış ve Türk Hava Kuvvetleri’nin savaş uçakları Lefkoşa üzerinde uyarı uçuşlarına başlamışlardır.
Makarios’un görüşmelere yanaşmaması ve saldırıların devam etmesi üzerine Türkiye, garantörlük hakkını tek başına kullanmaya karar verdi. 25 Aralık 1963 tarihinde Türk alayı, garnizonundan ayrılarak gerekli mevzilere yerleşti. Bu sırada Türk Hava Kuvvetleri’ne bağlı savaş uçakları da Lefkoşa üzerinde uyarı uçuşlarına başladılar. Diğer yandan, Türk toplumuna karşı acımasız bir şekilde saldırıya geçen Rum Radyosuna cevap vermek ve Türk toplumunun moralini yükseltmek gayesiyle “Bayrak Radyosu” yayına başladı.
26 Aralık günü Ayvasıl’da 14 günlük bebeklerden 70′lik ihtiyarlara kadar 21 Türk, toptan katledilerek kendilerine kazdırılan çukurlara, bir kısmı daha canlı iken atılmış ve üzerleri buldozerlerle örtülmüştü. Bu çukurlar, Birleşmiş milletler Barış Gücü’nün gözlemciliğinde 14 Ocak 1964′te açılmıştır.
Nikos Sampson’un anılarını yayınlayan “Eleftheria” gazetesi, 1963 Kanlı Noel’inin gerçek sorumlularını gözler önüne sermektedir. Makarios hükümetinin, İçişleri Bakanlığı’nın ve üçlü karargahın Yunan kanadına mensup subayların emri ile hareket ettiğini açıklayan Nikos Sampson, Küçük Kaymaklı savaşlarını da “Yunanlıların Balkan Savaşları dışında Türklere karşı elde ettikleri tek zafer” olarak ilan etmiştir.
Yunanistan’ın, EOKA’yı kullanarak Makaryos’a karşı gerçekleştirdiği Enosis hareketi askeri bir operasyon değil, terörist bir örgütün bir diğer ülke hesabına kanlı bir eyleminden başka bir şey değildi. 1964'de Türklerini yok etmeyi hedef alan EOKA’cıların gerçekleştirdikleri toplu katliamlarla ilgili olarak 2 Ocak 1963 tarihli "Daily Sketch" Gazetesi’nde Louis Kirby imzasıyla şöyle bir haber yer alıyordu:
"Türk evlerini gördüğüm zaman dehşete kapıldım. Duvarlardan başka sağlam kalan bir şey yoktu. Bir Napalm bombası bile bu kadar tahribat yapamazdı. 40 tane beton bina iskeleti saydım. Her ev ayrı ayrı benzin dökülerek yakılmıştı. Çatıdan evin içine düşmüş kiremitlerin altında bebek yataklarını, sandalye, masa ve dolapların yanmış, parçalarını gördüm.
Ayvasil'den bir mil uzaklıktaki komşu köyde, yakılmış harap olmuş 16 ev gördüm. Bu harap evler Türklere aitti. Bu köyde 100'den fazla Türk kaybolmuş. Dolaştığım köylerde zarar görmüş hiçbir Rum evine rastlamadım”
EOKA’cı teröristlerin cinayetlerine tanık olan İngiliz gazeteci Bernard Jordan, 3 Ocak 1964'de "Daily Mail"de yayınlanan Lefkoşa mahreçli haberinde şunları yazıyordu:
"Köydeki Türk evleri, üzerine gazyağı ile ıslatılmış bez sarılı oklar atarak yakıldı. Yüz kadar EOKA'cı ellerinde silahlarla sinsice köylerin etrafında dolaşıyorlardı”
Kıbrıs Türklerini hedef alan soykırımın gerçekleştirildiği günlerde bu cinayetlere tanık olan yabancı gazetecilerin haberlerinden bazı yansımalar:
The Times, 4 Ocak 1964 :
"Küçükaymaklı köyünün imamı ve sakat olan ve gözleri görmeyen oğlu bugün yataklarında öldürülmüş olarak bulundular. Küçükkaymaklı'ya dönen Türkler, 75 yaşındaki imam Hüseyin İğneci’yi makineli tüfek mermileriyle delik deşik edilmiş buldular. İmam camide duasını ettikten sonra evine dönmüş ve yatmış. Daha sonra, Rumlar (EOKA’cı teröristler) köye saldırınca köy halkı kaçmış, İmam Hüseyin sakat oğlunu yalnız bırakmayı reddederek, yanında kalmıştı. Türkler, bölgede üzerleri toprakla örtülmüş beş ölü bulduklarını söylüyorlar. İmam Hüseyin ile ama oğlu da bu ölüler arasındaydı.”
New York Herald Tribune, 13 Ocak 1964 :
"Kuşatılmış Türk tarafını dolaşmama izin verilmişti. Kumsal bölgesine götürüldüm ve kırık cam parçaları üzerinde yürüyerek, bahçesinde portakal ağaçları olan ve etrafında sahipsiz siyah-beyaz bir kedi dolaşan, yeşil-beyaz bir eve girdim. Bu evin banyo odası sanki mezbahaymış gibi her taraf kan içindeydi ve banyoda birbirine sarılmış kanlar içinde bir kadın ve üç çocuğu ölü yatıyordu. Bitişik odada da ölü bir kadın vardı”
Bunlar da terörist EOKA’cıların kurbanlarıydı.
Daily Telegraph 14 Ocak 1964:
“Bugün Lefkoşa'dan Londra'ya getirilen 20 göçmen arasında çocuklarla gelen iki de İngiliz kadın vardı. Bunlardan birinin Kıbrıslı Türk olan kocası geride kaldığı için kimliğini açıklamaktan koruyordu. Apartman dairesinin dışında 5 Türkün EOKA’cılar tarafından vurularak öldürüldüklerine tanık olduğunu söyledi. Silahsız olan bu Türklerin elleri havadayken makineli tüfekle nasıl tarandıklarını anlattı.”
Daily Mail Ocak 1964:
“Bu akşam Lefkoşa'ya 13 mil uzaklıktaki Ayvasil'de öldürülen 9 Türkün cesedi İngiliz paraşüt alayı refakatinde getirilirken, Türk bölgesindeki Kızılay hastanesinin dışında sessiz bir kalabalık toplandı. Bu arada biri kadın, üç ceset daha bulundu, fakat onlar getirilemedi. İngiliz paraşütçüler tarafından korunan Türkler, aynı yerde gömüldüğüne inanılan 20 cesedi daha aramaya devam ediyorlar. Köyde kaybolan 7 kişilik bir ailenin burada gömülmüş olabileceği düşünülüyor. Evlerin yanmış ve damdan içeriye el bombaları atılmış olduğu görüldü. Mezarlar bir buldozerle kazılmış ve 2-3 ceset üst üste gömülmüş. Hepsi de vurularak öldürülmüş. Bir adam, elleri ayaklarının arkasına bağlanmış ve çömelmiş bir şekildeyken, başına kurşun sıkılarak öldürülmüş. Karnının üzerindeki yara üzerine bir el bombasının atıldığını gösteriyordu."
Daily Herald 31 Aralık 1963:
"Diğer İngiliz gazetecilerle birlikte Dr. Nail Adiloğlu'nun kliniğine gittik. 14 kişilik bir koğuşta 40 ağır yaralı vardı. Bu ortamda, ne korkunun ne de gözyaşlarının olmaması dikkatimizi çekti. Sırtından vurulmuş 24 yaşındaki Ayşe İbrahim'in dizi kurşunla parçalanmış olan 4 yaşındaki kızıyla beraber aynı yatakta yattıklarını gördüm. Anne felç
olmuş, çocuğu ise ömrü boyunca yürüyemeyecekti. Her ikisi evlerine zorla giren Rumlar tarafından vurulduklarını öğrendik. Bu arada bir evde öldürülen ve bir banyoya atılan 3 Türk çocuğunun cesetlerini gördüm. Anneleri de başka bir odada vurulup öldürülmüştü. Bu korkunç bir sahneydi.”
Daily Telegraph 14 Ocak 1964:
"Bu akşam 9 gün içinde 300 Türkün öldürüldükleri Lefkoşa'nın Türk kesimine gittik. Biz oraya giden ilk Batılı gazetecilerdik. Orada kelimelerle anlatılamayacak korkularla dolu sahnelerin tanığı olduk.”
Le Figaro, 15-16 Şubat 1974:
"Eğer Türkiye bugüne kadar Kıbrıs'taki Alayını takviye etmediyse bu Türkiye'nin sabrının bir kanıtıdır. Bunu yapma hakkı inkar edilemez. Şayet uluslararası anlaşmaların herhangi bir anlamı varsı Türkiye, Kıbrıslı Türkleri başka katliamlardan kurtarabilir. Bu ırkçı ayrımcılığın en çirkin şekli. Konuyu bulandırmak için hatanın her iki tarafa ait olduğu iddia edilmiştir. Oysa gerçek suçlu EOKA olarak bilinen Kıbrıs Rum terör örgütüdür.”
Christian Science Monitor, 17 Şubat 1964 :
"Cüppeli ve sakallı Başpiskopos Makaryos gerçekleri örtbas eden bir Bizans yeteneğine sahiptir. Makaryos Hükümeti, bilinçli bir şekilde çatışmaları başlattı. Kıbrıslı Türkleri yok etmek için kararlıdır.”
Christian Science Monitor, 19 Şubat 1964 :
"Kıbrıslı Rumlar, Türklere karşı bir soykırım politikası uyguluyorlar” 2 Nisan 1988 tarihli İngiliz The Guardian Gazetesi’’nde yayınlanan bir İngiliz resmi raporuna göre, “Hastanede yatan 25 Türk hasta yataklarından kaybolmuşlardı. İngiliz istihbarat subayı Teğmen Martin Packard'ın bulgulara dayanarak hazırladığı rapora göre, hasta Türklerin gırtlakları Rum hastabakıcılar tarafından kesilmiş, cesetleri bir kamyona yüklenerek şehrin kuzeyindeki bir çiftliğe götürülerek orada parçalanarak kıyma makinesinden geçirilmiş ve kanalizasyona atılmış.”
Yunan-Rum vahşetinin diğer bir tanığı da olayları yaşamış tanınmış yazar H. Scott Gibbons'dur. İngiliz yazar "Peace Without Honour- Şerefsiz Barış" adlı kitabının bir bölümünde 1963 Noel gecesi katliamını şöyle anlatıyor:
"Silah sesleri ve tüfek dipçikleri kilitli kapıları dövüyordu, halk sokaklara çıkarılmıştı. Yetmiş yaşında ihtiyar bir Türk ön kapısının kırılma sesiyle uyandı. Yatak odasından çıktığı zaman odaya dolmuş birçok silahlı genç adamla karşılaştı. Ona "çocukların var mı?" diye sordular. Adam korku ile "evet" dedi. Eve girmiş olanlardan bir tanesi "onları dışarıya gönder" diye emretti. İhtiyar adamın 19 ve 17 yaşlarında iki oğlu ile 15 yaşında bir kızı vardı. Hepsi alelacele giyinerek dışarı çıktılar. Eve baskın yapan Rum teröristler onları bahçe duvarının önüne dizdiler ve makineli tüfekle tarayarak öldürdüler. Aynı baskında diğer bir evde 13 yaşında bir erkek çocuğu elleri dizlerinin arkasına bağlanarak bir odaya atıldı. Rumlar bir yandan evi yağmalarken öte yandan çocuğu dövüyor tekmeliyorlardı. Evden ayrılırken de tabanca ile başının arkasından vurup öldürdüler.”
Son düzenleme: