Eldeki bilgilere göre kahveyi ilk olarak Yemen'de duyuyoruz. Dini ortamlarda geceleri geç saatlere kadar süren zikir ayinleri esnasında uyarıcı olarak kullanılmış.
Zamanla Bağdat, Kahire ve Mekke'ye yayılıyor. 1550'li yıllarda Suriyeli iki girişimci tarafından ilk defa İstanbul'a getirildiğini duyuyoruz. Bu iki tüccar zamanın Osmanlısında ilk kahvehaneyi açarak bu yeni tadı bizlerin damak zevkine sunuyor. İlk açılan kahvehanenin çok ilgi görmesi üzerine diğer yerlerde açılan kahvehaneler, bu büyük zincirin halkalarını oluşturmaya başlıyorlar. Günümüzün Amerikan menşeili Starbucks kahve zincirinden farklı değil bu aslında. 16. yüzyıl Osmanlısında halkın nabzı ilk kez camilerin dışında bu mekanlarda atmaya ve bu mekanlardan tutulmaya başlıyor. Artık kahvehaneler sosyal yaşamın vazgeçilmez parçalarıdır.
Nostalji ve Aşk
"Gönül ne kahve ister ne kahvehane,
Gönül bir dost ister kahve bahane" dense de insan bir dostun, sohbetin yanında da kahvenin olmasını arzulamıyor değil. Kahve adında küçücük bir tohumun hikayesi, Türk Kahvesinde, olağanüstü bir lezzete dönüşerek, bu gün milyonları peşinden sürükleyen bir tat haline geldi. Gizem, aşk, huzur, nostalji, saygı gibi karışık ve çelişkili kavramları çağrıştıran kahve, pek çok kişinin vazgeçilmezleri arasında yer alıyor.
Cezve seçiminden kısık ateşte hazırlanışına, fincanlara yavaş yavaş dökülmesinden, törensel bir dikkatle ufak ufak yudumlanmasına kadar başlı başına bir gelenektir Türk kahvesi içmek. Çoğu ailede alışkanlık haline gelen akşam yemeklerinden sonra içilen kahve, huzur vericidir. Kız isteme sırasında ise saygı ifade ederken köpüklü olan kahve, istenen kız tarafından pişirilerek el becerisinin göstergesi olarak kabul edilir. Ev toplantılarında hanımlar arasında pişirilen kahve sonunda ters dönmüş
kahve fincanları bakılacak fallara işaret ederek içilen kahvenin amacını sergiler. Gelen misafire önce bir fincan kahve ikram etmek makbuldür. Dünyaya Afrika'dan yayılan kahve, kahve ağaçlarının öğütülmüş tohumlarından hazırlanır. Çekirdeklerin ilk olarak, kahve ağaçlarının kendiliğinden yetiştiği Etiyopya'da kullanılmaya başlandığı sanılıyor. Bir efsaneye göre de kahve çekirdeğinin değerini ilk kez İS. 9. Arabistan'da bir çoban ortaya çıkarıyor. Kahvenin ilk yetiştirildiği yer Arabistan'dır. 15. yüzyılda Arabistan'ın güney kesimlerinde ve Yemen'de başlayan kahve tarımıyla birlikte kahve içme alışkanlığı öylesine artıyor ki, batıya doğru hızla
yayılarak 16. yüzyılda Türkiye'ye oradan da17. yüzyılda Avrupa ülkelerine ulaşıyor.
Yaklaşık 450 yıl önce, Kanuni Sultan Süleyman'ın Yemen Valisi Özdemir Paşa, Yemen'den saraya taşıyor kahveyi. Türk kahvesini, sarayın görkemli salonlarında, 40 kişilik kadrolu kahveci ustaları tarafından özenle Sultan'a servis ediliyor. Harem'de cariyelere doğru kahve pişirme dersleri başlıyor.
1615'te Venedikli ve 1650'de Marsilyalı tacirler de Türk Kahvesini dünyaya yayıyorlar. İtalyan gezgin Pietro della Valle tattığı ve hayran kaldığı içecekle ilgili değişik bilgileri arkadaşlarına anlatıyor. 1669'da Osmanlı Sefiri Hoşsohbet Nüktedan Süleyman Ağa, Türk Kahvesini Paris sosyetesine ikram ediyor. O dönem Paris'te Süleyman Ağa'nın konağına kahveye davet edilmek ayrıcalık sayılıyor. Bugün, kahve kültürünün en yoğun yaşandığı Avusturya ise 1683'te Osmanlı Ordusunun Viyana Kuşatması sayesinde tanışıyor kahveyle. Kahveyi tanıyan bir gezginin
uyarısı üzerine keşfedilen kahve, Viyanalı askerler tarafından, çuvallar dolusu kahveyi deve yemi diye Tuna'ya dökülecekti. Bugün tüm dünyada farklı biçimlerde tüketilen kahvenin kökeni o "deve yemleri" diye bilinen çuvallardan başlar. Kahve kültürünün tarihinde notalar da var. Bugün, "Türk Kahvesi", klasik müzik arşivinde de unutulmazlar arasına girmiştir. J.S. Bach, o ünlü Kahve Kantatı'nı bir kahve tutkunu olduğu için besteliyor. Kahve kültürü kendi tarihini yarattığı gibi sosyal tarihe de damgasını vurur. Türklere sevgisiyle bilinen Fransız romancı Pierre Loti, kahveye ve İstanbul'a olan sevgisinden dolayı kahvehanelere sürekli gitmiştir. En sevdiği semt olan Eyüp'teki bir
kahvehane bugün onun adıyla anılıyor: Pierre Loti Kahvesi. 17. yy. ve sonrasında Türk Kahvesi tutkunu olan ünlü isimler arasında Madame de Pompadour, Victor Hugo, Dumas, Molière, André Gide ve Honoré de Balzac bulunuyor. Tarih içinde Türk Kahvesi, Türk sosyal yaşantısındaki yerini oluşturduğu gibi, misafirperverlik, kız isteme gibi "allaturca" (Türk usulü) kültür öğelerini de yarattı. Türk kültüründe pek çok güzel şeyi çağrıştıran kahve için "bir acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır" Kahvenin, Türk Kahvesinin tarihi, anlatmakla, yazmakla bitmez. Kısacası Dünya kahve kültürü, kahve için Türkiye'ye büyük teşekkür borçlu.
TÜRK KAHVEHANESİ:
Kahve ve kahve kültürü dünyaya Türkiye'den yayılıyor. Türkiye'de ilk kahvehane İstanbul'da, İstanbul'da da Tahtakale'de açılıyor. Bu ilk kahvehane, tanınmış kişilerin ve bilginlerin buluşma, sohbet noktaları oluyor. Tıpkı bugünün cafe'leri gibi. Memleketin ileri gelenleri ve makam sahipleri kahvehaneden çıkmaz oluyorlar. Tiryakiler burada içilen kahvelere "Kara İnci" adını veriyorlar.
Türk Kahvesi, tadı ağızda en uzun süre kalan kahve türüdür. Tüm yönleriyle, sağlık koşullarına en uygun kahvedir. Türk Kahvesinin, Türkiye'de yetişmeyen "Arabica" türü, yüksek kaliteli çekirdeklerden üretilir. "Türk kahvesi" denilmesinin nedeni ise aslında bir pişirme yöntemidir. O mükemmel tadı koruyabilmesi için, kavrulduktan hemen sonra tüketilmeli ya da aromasını koruyacak şekilde paketlenmelidir Pişirilip servis edilen Türk Kahvesinin tortusu, fincanın dibinde kalır, buna telve ismi verilir. Bu da sağlıklı oluşunun bir göstergesi. Ayrıca Türk Kahvesine özgü fal geleneğinin doğmasının da nedeni.
İçme suyunu fincanla ölçerek cezveye koyunuz. (Mümkün olduğunca az kişilik yapmaya çalışınız. Hatta kişi başına her seferinde ayrı ayrı bir fincanlık pişirme makbuldür) . Her fincan için iki çay kaşığı kahve, iki çay kaşığı şeker (arzuya göre) ilave ediniz. Kısık ateşte kahve ve şekeri iyice karıştırınız. Bir süre sonra kabaran köpüğü fincanlara pay ediniz. Kalan kahveyi bir taşım daha pişiriniz ve fincanlara yavaş yavaş dökünüz. Sunulurken yanında su verilmesi gelenektir. İçilen su, ağzı kahve lezzetine hazırlar.
Türk Kahvesini ilk kez kavurup öğüterek Türk toplumuna sunan Kurukahveci Mehmet Efendi'dir. Kurukahveci Mehmet Efendi Mahdumları 1871'de kuruldu. Türk Kahvesinin üretilmesinde önemli aşamalar; kavurma, soğutma ve öğütme. Yıllardır bu işlemler geleneksel ama ilkel cihazlarla, elde yapılırdı. O güzel tadı damakta hissetmek, yorucu ve zaman alan bir çaba gerektiriyordu. Modern ortamlarda toptan Türk Kahvesi üreten tesisler, bu lezzeti teknolojik gelişmelere paralel olarak taşıdılar dünyaya. Bu kuruluş bugün Kurukahveci Mehmet Efendi'nin torunları tarafından yaşatılıyor. Kahve ve kahvehanelerin sosyal yaşamın ayrılmaz bir parçası olmasıyla birlikte, dünyada hiçbir içeceğin sahip olamadığı yaygınlıkta bir kültür de doğmuştur.
İstanbul'da 1554'te ilk kahvehanenin açıldığı günden beri kahve, sanata ve kültüre katkıda bulundu. Sayısız sanatçı, öğrenci ve öğretmen bu kahvehanelerde bir araya geldi; kitaplar okundu, piyesler oynandı, sohbetler edildi. Üstelik sadece İstanbul'da değil, dünyanın her yerinde kahvehaneler entelektüellerin buluşma yeri, kahve ise sanatçıların en sevdiği ortak içecek oldu. Alexandre Dumas, André Gide, Molière, Victor Hugo, Honoré de Balzac, Voltaire, Ludwig van Beethoven, Immanuel Kant gibi sanatçı ve düşünürler için kahve bir yaşam biçimi haline geldi.
Sohbetini ve paylaşımını dünyanın her yerine beraberinde taşıyan kahve, pek çok sanat eserine de ilham verdi.
1871 yılından bu yana, kahve üretimine bir sanat gibi yaklaşan Kurukahveci Mehmet Efendi; bu zanaatı beraberindeki ustalık, bilgi, tecrübe ve inceliklerle babadan oğula ustadan çırağa aktarmaya devam ediyor.
Türklerin dünyaya armağan ettiği Türk Kahvesini, gelecek nesillerle de buluşturma bilincini taşıyan firma, kahveseverlere her yudumda aynı kalite ve keyfi ulaştırmayı amaçlıyor.
Yasemin gibi kokan beyaz renkli çiçeği, kiraza benzeyen kırmızı meyvesi ile kahve bitkisi 10. yüzyılda Habeşistan (Etiyopya)'da keşfedildi. O dönemde, meyveleri kaynatıldıktan sonra suyu içilmek suretiyle tıbbi amaçlı kullanılıyor ve "sihirli meyve" olarak adlandırılıyordu. Kahve bitkisinin ünü yayılınca yüzyıllar boyu sürecek yolculuğu da başladı.
Kahve üretmek bir sanattır. Satın almadan kavurmaya, öğütmeden paketlemeye her aşama ayrı bir ustalık, bilgi, birikim ve tecrübe ister. En iyi kalite kahve çekirdeklerini seçebilmek için mükemmeliyetçilik, kavrulan çekirdeklerin söyledikleri şarkıları duyabilmek için iyi bir kulak, doğru öğütme için titizlik gerekir. Ve tıpkı gerçek bir sanatçı gibi kahve üreticisi olunmaz, doğulur. Bu zor meslek ve kahve sanatı babadan oğula, ustadan çırağa geçer. Uzun yılların tecrübesiyle ulaşılmış çok özel formüller de nesilden nesile aktarılır.
Türklerin dünyaya hediye ettiği Türk Kahvesi...
Gercekten de kırkyıl hatırı vardır,özel misafirlere ikram edilir.Bende size ikram ediyorum,sayfama uğrayan herkese tesekkür ediyorum...
- Türk Kahvesi, Türkler tarafından keşfedilen kahve hazırlama ve pişirme metodunun adıdır. Özel bir tadı, köpüğü, kokusu, pişirilişi, ikramıyla kendine özgü bir kimliği ve geleneği vardır. Telvesi ile ikram edilen tek kahve türüdür.Kahvenin kökeni araştırmacılar tarafından 14. yy başlarında Güney habesiştandan tüm dünyaya yayıldığı şeklinde belirtilmiştir. Bunun kaynağı da etimolojik olarak kahve ile yakın benzerlik gösteren Güney Habeşistan'daki Kaffa yöresi gösterilmektedir. Önceleri arap yarımadası'nda kahve meyvesinin kaynatılması ile elde edilen içecek, bu yepyeni hazırlama ve pişirme metoduyla gerçek kahve lezzetine ve eşsiz aromasına kavuşmuştur. Kahve ile Türkler sayesinde tanışan Avrupa; uzun yıllar kahveyi, Türk kahvesi olarak bu yöntemle hazırlayıp tüketmiştir.brezilya ve orta amerika menşeili, arabica türü, yüksek kaliteli kahve çekirdeklerinden harmanlanan ve tercihen kömür ateşinde ağır ağır, titizlikle kavrulan Türk Kahvesi, çok ince öğütülür. Bir cezve yardımıyla su ve isteğe göre şeker ilave edilerek pişirilir, bir fincan kahveye iki çay kaşığı kahve atılır. Küçük fincanlarla servis yapılır. İçilmeden önce telvesinin dibe çökmesi için kısa bir süre beklenir. Su, sanıldığı gibi kahvenin sonunda değil; kahveyi içmeden evvel içilmektedir.
- 1517 yılında Yemen Valisi Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İSTANBULA getirdi. Türkler tarafından bulunan yepyeni hazırlama metodu sayesinde kahve, güğüm ve cezvelerde pişirilerek Türk Kahvesi adını aldı. İlk olarak TAHTAKALEde açılan ve tüm şehre hızla yayılan kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanıştı. Günün her saati kitap ve güzel yazıların okunduğu, satranç ve tavlanın oynandığı, şiir ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı kahvehaneler ve kahve kültürü dönemin sosyal hayatına damgasını vurdu.Saray mutfağında ve evlerde yerini alan kahve, çok miktarda tüketilmeye başlandı. Çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulduktan sonra dibeklerde dövülerek cezvelerde pişirilmek suretiyle içiliyor ve en itibarlı dostlara büyük bir özenle ikram ediliyordu. Kısa sürede, gerek İstanbul'a yolu düşen tüccarlar ve seyyahlar gerekse Osmanlı elçileri sayesinde Türk Kahvesinin lezzeti ve ünü önceAVRUPA'yı oradan da tüm dünyayı sardı.
Not:Yazı netten alıntıdır