IV. Murad’ın şahsiyeti hakkında farklı dedikodular yayılmaktadır. Bunlar nelerdir?

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
IV. Murad’ın şahsiyeti hakkında farklı dedikodular yayılmaktadır. Bunlar nelerdir?

IV. Murad’ın şahsiyeti hakkında farklı dedikodular yayılmaktadır. Konuyu özetler misiniz?



Bağdad Fâtihi, Gâzî, Sâhibkırân ve benzeri unvanlarla anılan ve ancak 28 yıllık bir ömür süren IV. Murad, 16 yıl, 4 ay ve 28 gün Osmanlı tahtında kaldı. Bunun 9 yılını validesinin niyabeti ile yürüttü ve Osmanlı Devleti için anarşi yılları oldu. Geriye kalan 8 yılını ise, bizzat sürdürdü. Naima’nın tesbiti ile 1.000 hicrî yılından sonra gelen Padişahların en büyüğü idi. 1041/1632 yılına kadar selefleri gibi, nerdeyse hiç bir işe karışmadı. Ancak 1632 yılından 1640 yılına kadar müdebbir bir devlet adamı gibi devleti idare etti.
Siyâset kılıcıyla serkeşleri korkuttu. Devletin yularını eline aldı ve yedi sene kadar istediği gibi devleti idare etti. Çoğu meselelerde ecdadının koyduğu kanunlara fazla itibar etmedi; bir çok konuda yeni kanun ve usuller ihdas eyledi. En güzel tarafı, zulmedenleri, fesâd şebekelerini ve zorbaları ortadan kaldırması; yaygınlaşan zulüm ve suiistimalleri önlemiş olmasıydı. Ancak her konuda şerî’atın emirlerine uygun hareket ettiği ve kanun hükümlerini aynen tatbik eylediği de söylenemezdi. Eşkıyayı bertaraf edeceğim derken, bazılarının da zulmen kanına girmiş olması ihtimali, ömrünün kısalığına sebep oldu denilmektedir. Ayrıca şahsiyetaftitibariyle dedesi Yavuz Sultân Selim’e benzetilmektedir. Ancak Yavuz’dan ayrıldığı iki önemli noktası mevcut idi:
Birincisi, İki büyük sefere çıkan Sultân Murad, saltanatı devraldığında, ordu disiplinini kaybetmişti; âsâyiş bozuktu; maliye perişan ve hazine bomboştu. Yavuz gibi 42 yaşında değil, çok ağır şartlarda çocuk yaşında tahta geçti. Bazı zulümlerine rağmen, Osmanlı Devleti içerisinde huzur ve asayişi sağladı; dışarıya karşı korkutucu şevkette bir devlet, cihanın en büyük vurucu kuvveti halinde düzenlediği ordu; ıslâh edilmiş bir maliye bıraktı. Avrupa’daki haber alma teşkilâtını düzenleyerek Kanunî devrindeki duruma yükseltti. Vefat ettiği zaman hazinede 15 milyon altın ve bir o kadar da diğer servet vasıtaları bulunuyordu.
İkincisi, Yavuz’u Yavuz yapan yakın devlet ve ilim adamları onun için vardı denilemez. Zira sadrazamlar liyakatsizdi. Hilelerin peşinde koşan Ali Paşa ile Yavuz’un veziri Pîrî Mehmed Paşa’yı kıyaslamak mümkün değildi. En önemlisi de "çocukluğunda örnek bir hâkân hayatı yaşayan IV. Murad, gençliğinin ilk yıllarından itibaren hevâ ve heveslerini tahrik eden kötü arkadaşlarının yardımıyla (Silahdar ve Emir Güne oğlu gibi), rütbesine lâyık olmayan bazı işlere teşebbüs eyledi. Sohbetlerinde Yavuz gibi, hep ehli kemal olsaydı, selefleri olan Padişahları unuttururdu ve bu zamana kadar onun gibi bir Padişah görülmezdi". Zaten IV. Murad’in en çok tenkid edilen bu kusuru olmasaydı, en büyük Padişahlardan biri olurdu denilen tarafı, etrafına bir takım sefil insanları yaklaştırmasıydı. Maalesef Musa Çelebi, Emir güne Oğlu Yusuf, Silahdar Mustafa Paşa ve Bekri Mustafa gibilerin, bazan ona şerî’ata uymayan işleri yaptırdıkları da nakledilmektedir.
Yavuz gibi cihangir olamadı. Ancak hem askerlik ve hem de devlet idaresi sahasında büyük başarı kazandı. Ona büyük kumandan, büyük devlet adamı ve büyük diplomat demek mümkündür. Bazan zulme varacak kadar sertti. Fakat haklı söze gücenmez ve ilim adamlarının haklı mütalaalarından memnun olurdu. Bu hususta çok misâller gösterilebilir. Mesela ehli tarikatın kısmen aleyhinde olan Kâdîzâde Mehmed Efendi’nin tesiri altında kalmasına rağmen, rakipleri durumunda bulunan Sultân Ahmed Camii Vaizi Sivâsî Abdülmecid Efendi ve Galata Mevlevîhânesi postnişini İsmail Dede’yi hürmetle dinlerdi. Hatta 1043/1633 tarihinde Sultân Ahmed’teki mevlidde karşılıklı tartışmalar vâki olmuş ve Padişah her ikisine de hürmeti devam ettirmiştir.
IV. Murad’in dehâsı, derin zekâsı, korku hissine tamamen yabancı olması, her türlü meşakkate tahammül etmesi, orduyu büyülemiştir, Uzun boylu, kalın kemikli, şişmanca ve fakat çevikti. Tarihçilerin naklettiğine göre, yayını çektiği ok, tüfek mermisinden uzağa düşerdi ve Hammer’in ifadesiyle attığı ciridin delmeyeceği madde yoktu. Naima, onun kuvvetini İfade edebilmek için "200 okkalık (yani yaklaşık 600 kiloluk ağırlık eder, ancak bazan okka bir kilo karşılığında da kullanılmaktadır ki, o zaman 200 kilo olur ve makul hale gelir) gürzleri kaldırabilirdi" demektedir ki, bu bir teşbihtir. Devrinin büyük okçularından okçuluk öğrenmişti. Timur neslinden Şâhı Cihan’ın elçisi Zarif Bey’in Hindistan Padişahından "kurşun ve kılıç kâr eylemez" diye hediye getirdiği gergedan derisi kaplı kalkanı, elçinin gözü önünde, önce mızrak ve sonra da ok atarak, iki yerden deldi, kalkan hatıra olarak müzelik eşya arasına koyuldu. Eski Saray denilen İstanbul Üniversitesi merkez binasından attığı cirit, Bayezid Camiinin minarelerinden birinin altındaki hedefe isabet etmiştir. Hastalık derecesinde ata düşkündü.
Ölümünün Batı devletlerinde memnuniyetle karşılandığı, bütün kaynakların ittifakıyla kabul edilmektedir. Zira Hammer’in ifadesiyle, devletin hayatını ve büyüklüğünü yarım asır uzatmıştır; o gelmeseydi devlet 1683’de değil, yarım asır önce yıkılmaya başlayacaktı. Daha 17 yaşındayken kendisini gören Venedik Büyükelçisi, zekâsından ve sertliğinden korkarak durumu Cumhuriyet Senatosuna bildirmişti. Bilhassa son zamanlarında Avrupa’ya yönelik akınlar yaparak, buradan gelecek tehlikeleri önledi ve Avrupa’da mühim bir savaş yapmadığı halde, tesiri büyük oldu.
Eserleri ve hayratı ile de Anadolu hâlâ hatıraları ile doludur. Rumeli ve Anadolu Kavağını, camileri ve diğer müştemilâtı ile birlikte Kazak taarruzlarına karşı yapmıştı. Ok Meydanı namazgahına minberi o koymuştu. Sel suları ile harabe olan Kavbeyi o tamir ettirmişti. Bu işi, Ankaravî Mehmed Efendi eliyle yapmıştı. Bağdad ve Revan Köşklerini o yaptırmıştı. Güneydoğu ve Doğu Anadolu’yu hanlar, kervansaraylar, yollar ve büyük köprülerle ihya etmişti. Fırat’ın büyük kollarından biri hâlâ bu sebeble onun adıyla yad edilmektedir. Aynı zamanda şair, ta’lik yazısı üstadı ve büyük bestekâr idi. Hammer’in ifadesiyle "paslanmış İslâm Kılınana kan ile su veren bir halife idi". IV. Murad’ın saçlarını at kuyruğu gibi yaptığı ve benzen iddialar, aslı astarı olmayan yalanlardan ibarettir106.
 
Üst