Istiklal Yolu ve Türk Kadinlari

DISIKURT

Dost Üyeler
Katılım
24 Eki 2008
Mesajlar
16
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.turanfm.com
İstiklâl Yolu ve Türk Kadınları

Hayata bakış açısına göre dünya üzerinde çok farklı kişiler ve milletler gelip geçmişlerdir. Bencil ve ben merkezci kişiler veya topluluklar sadece kendi çıkarlarını düşünerek başkalarını görmezden gelmiş, hatta engel oluyorlarsa ortadan kaldırma yoluna gitmiştir. Maalesef dünyada medenî olan değil, güçlü olan hayatta kalmış ve yönetmiştir. Teknolojik üstünlük hayatta kalmayı sağlamış ve hayat seviyesini yükseltmiştir. Ancak medeniyet bu hayata bakış açısı ve bu bakışa göre hayatın düzenlenmesi ile ilgili bir anlayıştır.

Tarihî seyre bakarsak bu farklılığı da görürüz. Daha bir yüzyıl öncesinde, teknolojik açıdan üstün olan büyük devletler -adı medeni olan tek dişi kalmış canavar- (Düvel-i Muazzama), dünyaya egemen olma yolunda hızla ilerleyerek ele geçirmedikleri yer bırakmamış, son olarak Osmanlı Devleti’ni parçalayarak Sevr’i dayatmıştır. Sevr’in kabul edilmesi ile “hasta adam”ın ölüm fermanı da imzalanmıştır. Böylece Çanakkale’de destanlar yazdırarak zoru bozan Türk Milleti’nin kalbi olan İstanbul’a; medenî canavarca elini kolunu sallayarak girebilme yolu açılmıştır. Bununla birlikte, büyük devletler ve eski Osmanlı tebaasından kopanların oluşturduğu yeni devletçikler; Osmanlı ülkesi üzerinde hak iddia ettikleri yerlere asker çıkarmışlardır.

Türk Milleti’nin en büyük tepkisi Osmanlı’dan ayrılıp bağımsızlığını kazandıktan sonra Osmanlı Devleti aleyhine topraklarını onyedi kat büyüten Yunanlıların -İngilizlerin icazeti ile- İzmir’e asker çıkarmasına olmuş, yurdun dört bir yanında halk mitinglerle, yürüyüşlerle bu olayı lanetlemiştir. Lanetleme ve lanetlemenin sebebi olan vahşet daha ilk gün asker çıkarılan iskeledeki halkın katledilmesi ile başlamış, müslüman halkın kadın, yaşlı, çocuk demeden süngü ile öldürülmesi şeklinde devam eden olaylarla artarak sürmüştür.

Sadece İzmir’de değil bütün milletin sinesinde kor alevlerle yanan, Maraş’ı kahraman, Antep’i gazi, Urfa’yı şanlı yapan millî direnişler başlamıştı. İlk ateşli karşılık Hatay Dörtyol’da olmuş, Anadolu’nun heryerini istiklâl ateşi ile tutuşturmuştur.

10 Aralık 1919 Çarşamba günü, yurdumuzun işgalini protesto etmek için Kız Öğretmen Okulu bahçesinde üç binden fazla Kastamonulu kadın bir araya gelmiş; ilk Türk Kadın Mitingi’ni işgale karşı yapmışlardır. Vatana giren işgalcilerin yaptıkları vahşetleri kınamışlar, ABD Başkanının, Fransa Cumhurbaşkanının eşlerine, İngiltere ve İtalya kraliçelerine telgraflar çekmişler, gerekirse cepheye koşup kanlarının son damlalarına kadar erkekleriyle birlikte savaşacaklarını haykırmışlar, gözleri kin ve çıkar bulutları ile kaplanmış işgalcilere seslerini duyurmuşlardır.

Anadolu’nun dört bir yanında bağrı yanık analar, bacılar, yavuklular ağlamış, Balkanlar’da, Galiçya’da, Yemen’de, Kırım’da, Sina çöllerinde, Hicaz’da, Basrada, Allahüekber dağları’nda vatanını savunan Mehmetçikler ya şehid olmuş ya gazi düşmüştü. Geri dönebilenler de ocağının tütmesini değil vatanın istiklâle kavuşup kavuşmayacağını düşünüyorlarmış.

Bununla beraber İstanbul Hükümeti, Ordunun elindeki silahları da galip devletlere vermeyi taahhüt etmişti. Sadece Kâzım Karabekir Paşa komutasındaki Ordumuz silahını teslim etmemiş ve askerler de terhis edilmemişti. Savaşın sona ermesine rağmen düşmanlar durmamış, vatanın dört bir yanını işgale başlamıştı. Anadolu insanının yıllardır belini büken yokluk ve savaşlara rağmen vatan uğruna elinde avucundakinin son esamesi ile dahi halk akın akın Kuvay-ı Milliye’ye koşuyormuştu. Çünkü o milletin gür sesi haline gelmişti.

Önce Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri, Redd-i İlhak Cemiyetleri kurulmuş, Kuvay-ı Milliye’nin Erzurum ve Sivas kongreleri sonrasında dünyada ilk defa istiklâli milletce sağlayan Millet Meclisi’ni oluşturmuşlardı. Dünyaya örnek olacak bağımsızlık destanını bütün milletin göğsünü siper etmesiyle yazılmıştı.

İstiklâlin yolu cephede savaşan Mehmetlerle olduğu kadar kağnıların, Türk kadınlarının sırtındaki cephanelerle de açılmıştı. İnebolu’ya gelen cephane, Halime Kaptan, Halime Çavuş gibi fedakâr analarımızın, kayıkçıların gayretleri ile İngiliz gemilerinin top atışına yakalanmadan kıyıya çıkarılmış, kadın, yaşlı çoluk çocuk sırtlarıp İnebolu’nun yukarılarına taşınmıştı. Oradan kağnı katarları ile millî mücadelenin kalbine Ankara’ya cansiperane bir şekilde, evladının üstündeki örtüsünü alıp, düşmana yağacak mermilerin üstüne örten fedakar Şerife Bacıların şehadeti üzerinde gitmişti.

Sadece Kastamonu’da cephane çeken Halime Kaptanlar, Halime Çavuşlar, Şerife Bacılar değil, Rus işgaline karşı Erzurum’da Nene Hatun ve Kara Fatma, Yunan işgaline karşı Aydın’da Çete Ayşe, Fransız işgaline karşı Adana’da Melek Hanım Türk kadınının istaklali uğruna efsaneleşen isimleri olmuştu.

Türk Milleti işgalcilere karşı güç yetirmek için birleşmekten başka çıkar yol görmemiş, kamyonun kağnıyı yenmesine mani olmuştu. Kuvay-ı Milliye milletin istiklâl için birleşme adresi olmuştu. Böylece Kuvay-ı Milliye destanının yazılması için bütün emekler birleştirilmişti. Sadece emekler mi? Birinci ve ikinci İnönü Savaşları ile ilerleyişi durdurulan en azılı ve azdırılmış olan Yunanlıların ilerleyişi durdurulmuştu. Ancak TBMM Ordusu’nda takat kalmamıştı. Düşmanın ilerleyişini durdurmak yetmez işgali sona erdirip İstiklâl-i Tam’a ulaşılması gerektiği başka seçeneğe meydan vermeden ortaya çıkmıştı. Bütün hazırlıklar bu hesaba göre yapılmaya başlanmıştı. Fakir düşmüş Anadolu, ordusu için kendinden geçerek, herşeyini ortaya koyuyor, giysisinden süngüsüne, mermisinden yemeğine cepheye yollamıştı. İstiklâlin yolu da bu ikmal yollarının kağnılarla aşılmasına bağlı olduğu görülmüştü. Bütün teknolojiyi elinde bulunduran işgalcilere karşı millî bir şahlanış kağnılarla gelmiş ve teknolojik kamyonları yenmişti.

Millî Mücadele sürecinin sonunda dünyada ilk defa müstevlilerin bütün bir milletin hayatına kasdederek gerçekleştirecekleri işgal, Türk Milleti’nin çelikleşmiş ifadesi olan Türk Ordusu’ndan yoksunluğunu, milletin kaderini yine milletin kararlılığı ve özverisiyle doldurmuş olan Kuvay-ı Milliye ve Millî Meclis tarafından bertaraf edilmişti. 9 Eylül’de İzmir’de Yunanlılar denize dökülmüştü. Böylece yedi düvele karşı ilk İstiklâl Savaşı zafere dönüşmüş, bütün mazlum milletlere umut olmuştu. Örnek alarak istiklâlini kazananlar gün geçtikçe artmış, Türk Milleti ve Atatürk böylece örnekleşmiş, adına Pakistanda marşlar bile yazılmıştı.

Türk Kadını yine İstiklâl-i Tam için, ülkesinde düşman çizmesi görmemek için, ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği muasır medeniyet seviyesinin önüne geçmek için dün olduğu gibi bugün de, yarın da özveri ve gayretini kaybetmeyecek, istiklâlinin ve vatanının kıymetini bilecektir. Geçmişinden övünecek ona layık olmak için elinden geleni yapacaktır. Neneleri, anaları gibi kendisi de evlatlar yetiştirecek, milletin çekirdeği, asıl gücü olan ailenin temelini oluşturacaktır.

Ek: Mustafa Kemal Paşa cephede, “Gözüm Sakarya’da, Dumlupınar’da, kulağım İnebolu’da” diyerek İnebolu’ya gereken önemi vermiş ve İnebolu’nun bu destansı mücadelesi 11 Şubat 1924 tarihinde TBMM’nin çıkarttığı 66 Numaralı Kanunla “Beyaz Şeritli” İstiklâl Madalyası ile ödüllendirilmiştir. Böylece Türkiyede İstiklâl Madalyalı tek yer olmuştur. Ancak savaş sonrasında unutulmuş ve Osmanlı döneminden kalan İnebolu Limanı inşaatı halen bitirilememiştir.

Tarihinde hiç işgal edilmediği halde en çok şehit veren Kastamonu ve civarının serdengeçti vatansever atalarına bir şükran, ahde vefa ve Millî Mücadele’yi anma amacıla; torunları Kastamonulular, İnebolu-Kastamonu-Çankırı-Ankara arasındaki yola “İstiklâl Yolu” adının verilmesi amacıyla yakın zamanda imza kampanyaları yapmış, ancak sonuca ulaşılamamıştır.
 
Son düzenleme:
Üst