İngiliz sömürge zincirlerinin kırıldığı gün

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
s_9_1.jpg


İNGİLİZ SÖMÜRGE ZİNCİRLERİNİN KIRILDIĞI GÜN


M. Ali GÖKDEL
Hiçbirinde silah yoktu.
Türk bayraklarını almış, “Ya Taksim, Ya Ölüm”, “Taksim isteriz” diye haykırıyorlardı.
Hepsini bir ümit, bir heyecan sarmıştı. Volkan gibi taşmışlardı.
Taksim olacak, Türk askeri Kıbrıs'a çıkacaktı.
Ama ne olmuşsa olmuş İngiliz sömürge güçleri sertleşmişti. Tahammül edemiyordu.
Türk yürümeyecekti!
Türk dağılacaktı!
Türk sesini çıkarmayacaktı!
Enosis mitingi yapan Rum gençlerine yumuşak davranıp tahammül edebilen İngiliz sömürge güçleri çıldırmış gibiydi.
Ellerindeki gaz bombalarını göstericilerin üzerine atıyordu.
Yüreklerindeki inançtan başka silahı olmayan Türkler daha bir çelikleşti, dirençleşti.
Sömürgecilerin gaz bombaları onları durduramazdı.
Gözleri yaşarmıştı ama dağılmıyorlardı.
İngiliz sömürgeciler, daha gaz bombası getiriyor, atıyor, atıyordu.
Depolarındaki gaz bombaları tükenmişti.
Ama Türkün çelikleşmiş direnci tükenmiyordu.
Hep birlikte haykırıyorlardı:
“Ya Taksim, Ya Ölüm”
İngiliz sömürgeciler daha da öfkelendi.
Türkler, ne pahasına olursa olsun dağıtılacaktı. Sesleri kesilecekti(!)
Kalkanlarını aldılar, zırhlı araçlarını çıkardılar. Makineli tüfeklerini kurdular.
* * *
İngiliz sömürge güçleri telaş içerisindeydi.
Zırhlı araçları ve landroverleri büyük bir hız ile kalabalığın arasına daldı.
Araçlardan biri Şerife Mehmet ninenin üzerine üzerine gitti.
Birden kemik sesleri yankılandı.
s_9_2.jpg


Şerife ninenin kemikleri çatır, çatır kırılıyordu.
İngiliz sömürgeciler, Şerife Mehmet ninenin kemiklerini kırdıkları zaman büyük bir zafer kazanmış gibi keyiflendi.
O da yetmedi. Bir dakika sonra Mehmet Ahmet'i de çiğnediler.
İngiliz sömürgeciler, Şerife nine ile Mehmet Ahmet'i çiğneyip kemiklerini kırarken, Türklerin direncini kırdıklarını, seslerini kıstıklarını zannediyorlardı.
Ama bilmiyorlardı ki, aslında İngiliz Sömürge Yönetimi'nin zincirleri kırılıyordu.
Bu sesler İngiliz Sömürge Yönetimi'nin çöküş sesleriydi.
* * *
“Sokağa çıkmak yasak(!)” Dediler.
Niye?
İstiyorlardı ki, Türkün sesi çıkmasın, duyulmasın.
Türkün sesi, dört duvar arasında sıkışıp kalır mıydı?
Bir zamanlar Türkün bayrağını da yasaklamışlar, sandıkların içerisinde sıkışıp kalmasını istemişlerdi.
Ama, sandıklar içerisinde kalmamıştı Türkün bayrağı, çıkarılıp asılmıştı evlerin balkonlarına ve duvarlarına.
Bu kez sesimiz mi kısılacaktı.
Böyle şey olmazdı.
* * *
Sabahleyin bayrağını alan sokağa fırladı.
Fırladı sokağa 10 yaşındaki Ahmet. 18 yaşındaki lise öğrencisi Günay
Fırladı sokağa kahveci Ali, makinist Hasan, manav Hüseyin
Fırladı sokağa genç anne Ayşe, yaşlı Şerife nine.
Adı, yaşı, mesleği ne olursa olsun sokağa fırladı Kıbrıs Türkü.
Daha bir dirençleşti kalabalık. Yürüyerek haykırdı: “Ya Taksim, Ya Ölüm”.
İngiliz sömürgeciler, gözlerine inanamıyordu.
Üzerinde güneş batmayan İngiliz imparatorluğunun güçleri karşısına, inançlı Türk yine dikilmişti.
Yine haykırıyordu, Taksim diye. Yetişip taşmıştı Volkan, dinecek gibi değildi.
İngiliz sömürgeciler, makineli tüfeklerini çıkarıp kurdu.
Kalabalık yürüyordu.
s_9_3.jpg


Ve başladılar ateşe
Onlar ateş ediyordu, kalabalık yürüyor ve haykırıyordu: “Ya Taksim, Ya Ölüm”.
Ve yere yığıldı Halk Sineması'nın önünde terzi İbrahim Ali.
Sırtladı arkadaşlarını, dülger Sermet Kanatlı ile kunduracı Mustafa Ahmet.
Kurşun yağmuru arasında arkadaşlarını hastaneye yetiştirmek üzere bir arabaya atlayıp hareket ettiler.
İngiliz sömürgeciler arkalarından yaylım ateşine devam etti. Arabaları kalbura dönmüştü. Vücutlarına giren mermiler ile bombaların çıkardığı gazı teneffüs ederken son nefeslerini TAKSİM sözcüğünü haykırarak verdiler.
Ve yüründü şehitlerin can verdiği yere. Üzerleri arandı.
Boş bir sigara paketi, bir çakmak ve eskimiş bir ağızlık çıktı şehidin üzerinden.
Kesici alet, silah yoktu. Çıkmamıştı bu tür şeyler şehidin üzerinden.
Dikkatlice tekrar arama yapıldı.
Ama sadece boş bir sigara paketi, bir çakmak ve eskimiş bir ağızlıktı bulunan.
Ertesi gün Türk bayrağına sarılı cenazeler götürüldü Selimiye Camii'ne.
Ve mahşeri bir kalabalık eşliğinde yüründü ateş edilen, gaz bombalarının atıldığı yerlerden.
Al bayrağa sarılmış şehitler geçiyordu, al bayrak çekilmiş Girne kapısından.
Kara başlıklarla gazeteler duyurdu İngiliz sömürge güçlerinin vahşetini.
Ve yankılandı dünyaya Türkün sesi.
Yankılandı Lefkoşa'daki mitinglerde, İstanbul, Ankara'daki mitinglerde şehitlerin son nefeslerini verirken haykırdıkları “Ya Taksim, Ya Ölüm” sözleri.
Duyuldu yankılanan Taksim sözü ile İngiliz sömürgesinin kırılan zincir sesleri.
Ve duyuldu Türkün hürriyet aşkı.


“27-28 Ocak 1958'de İngilizler 7 silahsız Türk'ü öldürdüler. Hürriyet isteyenler şehit oldular. Ateş açmak için emir verenlerin parmakları 40 yıl önce Çanakkale'de kalmıştı.”
Süleyman Uluçamgil.
(1964'te şehit oldu.)
 

Kartal Gözü

Dost Üyeler
Katılım
6 Eki 2008
Mesajlar
1,388
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: İngiliz sömürge zincirlerinin kırıldığı gün

Neden öfkelenip şaşmasınlar ki, onların istediği asla sahşp olamayacağı Türk kıbrıs yerine, istediklerinde tasmasından çekip sürükleyebilecekleri yunan Kıbrıstı.

Bu istek için az uğraşmadılar.

Rumları kendilerine karşı kışkırttılar. Birkaç ingiliz askerinin ölüp yaralanması onlara kıbrıs sahipliğini garantileyecekti. Nasılsa zincirinden boşalmış rumlar Türkleri sindirip yok edeceklerdi, diğer adalarda öyle olmuştu. Kıbrıs için farklı olması hiç akla gelmeyecek şeydi.

Bu düşünceler içindeyken Türklerin bu şekildeki davranışları elbette şaşırtıp öfkelendirecekti.
 
Üst