Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya Chrome kullanmalısınız.
GEÇMİŞTEN BU GÜNE AKDENİZ'E BİR BAKIŞ
Mesut YILMAZ
P.Yzb.
Tarihi geçmişi ve coğrafi konumu Akdeniz Bölgesi'ni önemli ticaret merkezi ve aynı zamanda siyasi açıdan karışık bir bölge durumuna getirmiştir. Akdeniz, Süveyş Kanalı, Cebelitarık Boğazı ve Türk Boğazları, Ortadoğu, Afrika ve Güneydoğu Asya ve Karadeniz limanlarına ulaşan Dünya ticaret yollarının en önemli düğüm noktalarıdır. Buna paralel olarak, Akdeniz'in güney ve kuzey kıyısındaki ülkeler arasında büyüyen farklılıklar da Avrupa'da yeni stratejilerin doğmasına neden olmuştur.
Afrika ile Avrupa arasında ekonomik, politik, sosyal ve demografik açıdan büyümedeki eşitsizlik çok derindir. Akdeniz ülkelerinin kendi aralarında yüzölçümü, ekonomik yapısı ve kaynakları açısından da oldukça büyük farklılıklar vardır. Çoğu Akdeniz ülkelerinin yaşadığı siyasi istikrarsızlık, nüfustaki hızlı artış, yüksek işsizlik gibi nedenler kuzey ve güney arasındaki bu yapı değişikliğine neden olmuştur.
Avrupa Birliği'nin ilk ve en önemli ticari ortaklarından olan Akdeniz Bölgesi ile ilişkileri 1960'lara dayanmaktadır. Avrupa Birliği için başta ticari ve siyasi alanda olmak üzere pek çok açıdan önem arzeden Akdeniz Bölgesi ile ilişkiler ilk yıllarda ikili anlaşmalara dayanmakta idi.
1970'lerin ikinci yarısında global bir Akdeniz Politikası benimseyen Avrupa Birliği, 1990'ların başında Akdeniz Bölgesi' ne uyguladığı politikaları gözden geçirmiş ve "Yenileştirilmiş Akdeniz Politikası" nı kabul etmiştir.
Akdeniz sık kullanılan bir ticaret yolu ve merkezidir. Başta Avrupa, Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgeleri olmak üzere tüm dünyaya yayılan güvenlik sorunlarının odağı haline gelen Akdeniz'in Soğuk Savaş döneminde azalmış gibi görünen stratejik öneminin arttığı ve önümüzdeki yıllarda da artacağı değerlendirilmektedir. Özellikle Soğuk savaş dönemini mütakip NATO'nun Akdeniz Diyaloğu ve diğer girişimci kuruluşlar, bu konuları göz önünde bulundurarak Akdeniz'e olan ilgilerini artırmışlardır.
NATO'nun Akdeniz'e yönelik politika üretmeye çalışması, Akdeniz'deki güvenlik risklerinin mevcudiyeti ile bu riskleri işbirliği yaklaşımı ile giderme ihtiyacından kaynaklanmaktadır. İttifak'ın Akdeniz'e ilgisi, 1994 yılında Cezayir'de durumun kötüleşmesi, İslami terörizmin kuzey Afrika ve bazı ittifak ülkelerinde yayılma tehlikesinin ağırlık kazanması, bazı bölge ülkelerinin Kitle İmha Silahlarının (KİS) yayılmasının önlenmesi anlaşmasına bağlılıklarını yinelemekte isteksiz davranması üzerine, önemli derecede artmıştır. Kuzey Atlantik Konseyinin Aralık 1994 Bakanlar Kurulu toplantısında alınan karar doğrultusunda, NATO, 8 Şubat 1995 tarihinde bölgedeki seçilmiş beş ülkeyi (Fas, Moritanya, Tunus, Mısır ve İsrail) Akdeniz diyaloğuna davet etmiştir. Söz konusu beş ülke ile başlatılan diyalog, bölgenin diğer ülkelerinde de ilgi uyandırmıştır. Bu bağlamda, 1995 Aralık ayında Ürdün, 2000 yılı Şubat ayında da Cezayir Kuzey Atlantik Konseyi (KAK) kararıyla Akdeniz diyaloğuna dahil edilmişlerdir.
Bugün, sadece ittifakı değil dünyanın bütününü etkileyecek şekilde, Akdeniz kıyılarındaki Avrupa kıyıları önemli bir değişime uğramıştır. Avrupa, Ortadoğu ve Kuzey Afrika' nın güvenlik mulahazalaları birbiriyle bağlantılıdır. Bu bakımdan Kitle İmha Silahları (KİS)' nın ve balistik füzelerin artışı, enerji güvenliği, mülteci akınları ve Ortadoğu Barış Süreci'nde yaşanan olumsuzluklar başlıca sorunları oluşturmaktadır. Bu nedenlerle Akdeniz Havzasında geleceğe yönelik ilişkiler Atlantiğin her iki kıyısında da güvenlik tartışmalarının başlıca konusu olmaya başlamıştır.
Enerji kaynaklarının bulunduğu Hazar Havzası, Orta Asya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika gibi bölgelerde enerji yolları ve enerji güvenliği konularında meydana gelen gelişmeler, Akdeniz Bölgesinde kuzey-güney ilişkilerinin güçlenmesini gündeme taşımaktadır. Karadeniz, Hazar, Orta Asya, İran, Irak bölgelerinde önümüzdeki yıllarda yaşanacak gelişmeler Akdeniz güvenlik mülahazalarını da önemli ölçüde ilgilendirecektir. Türkiye'de dahil olmak üzere Balkan ülkeleri de bundan payını alacaktır. Burada üzerinde önemle durulması gereken konu; Hazar ve Ortaasya'da yer alan enerji kaynaklarının Dünya'ya dağıtılması konusunda başta Bakü-Ceyhan boru hattı olmak üzere, en güvenli enerji yollarının Türkiye üzerinden geçen ve Akdeniz'e ulaşan yolların olduğunun ortaya konulması konusudur. Bunun yanında başta Akdeniz ve Güney Avrupa ülkeleri olmak üzere Kuzey Afrika kaynaklarına bağımlıdırlar. Bu açıdan bakıldığında, 21nci yüzyılın hemen başlarından itibaren Avrupa, enerji kaynakları açısından kendisini Akdeniz havzasına bağlanmış olarak bulacaktır. Ortaya çıkan yeni hatlar Akdeniz çevresindeki ülkelerin ekonomik ve güvenlik geleceklerini birbirine bağlayacaktır. Bu husus NATO'nun Akdeniz insiyatifinin gelişiminde temel bir esas olarak yerini almıştır.