Emperyalizmin Su Oyunu

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Su Forumu’nda Fırat ve Dicle’nin uluslararası konsorsiyumun yönetimine devredilmesini sağlamak amacıyla bir zemin oluşturuluyor


Su kaynakları üzerinde egemenlik kurmak isteyen küresel tekellerin zirve toplantısı olarak bilinen “Dünya Su Forumu” İstanbul’da başladı. 22 Mart tarihine kadar sürecek forum nedeniyle çeşitli ülkelerden devlet başkanları, bakan ve milletvekilleri ile yerel yönetici ve akademisyenler Türkiye’ye geldi.
Bugüne kadar dört kez düzenlenen Dünya Su Forumu fikrini ortaya atanlar, suyu ticari bir meta olarak kullanan dev şirketlerin yöneticileri... Kendilerini “Dünya Su Ailesi” olarak tanıtan bu şirketler arasında, dünya devleri Suez, RTW ve Viole gibi firmalar ile yerel ortakları göze çarpıyor.
Dolayısıyla su forumlarında temel amaç, bir ülkenin su kaynaklarının özel sektöre devredilmesi için tavsiye ve öneri kararları almak... Zaten bugüne kadar düzenlenen dört forumun “sonuç” bildirgelerinde de dünyadaki tüm su kaynaklarının paylaşılması, fiyatlandırılması ve suyun küresel aktörler tarafından yönetilmesi hususları yer alıyordu.
Dünya Su Forumları’nda alınan tavsiye kararları arasında, öncelikle su havzalarını kamunun denetiminden çıkararak özel sektöre devredebilmek amacıyla hazırlanmış yasa tasarıları yer alıyor. Su hizmetlerinin devlet eliyle değil, özel sektörler tarafından yerine getirilmesinin ne gibi avantajları olacağı hususunda görüş bildiriliyor. Bahis konusu su kaynakları arasında nehir, göl, yer altı suları ve hatta denizler de bulunuyor. Forumcular, bulundukları ülkelerde Su Bakanlığı kurulması önerisini getirirken, bu bakanlığa su şirketlerinin koordinasyonu gibi spesifik ve stratejik konularda yetki verilmesini tavsiye ediyor.



Forumu CEO’lar düzenliyor
Bütün bunlar göz önüne alındığında, İstanbul’da toplanan Dünya Su Forumu’nun Türkiye’de suyun özelleştirilmesi sürecinde önemli bir dönüm noktası olacağı açıkça ortaya çıkıyor. Tek sorun, bunun nasıl yapılacağı... Genis katılımlı 17,5 milyon avro bütçeli forumunun sponsorluğunu Dünya Su Forumu, DSİ, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İSKİ üstleniyor. Yerel idareler ve su ilişkisi konusunun da ele alınacağı forumun bir diğer özelliği ise “İstanbul Su Mutabakatı” nın da imzaya açılacak olması... İstanbul Su Mutabakatı, Lyon, Marsilya, Paris, Rotterdam, Strasbourg, Stuttgart, Viyana, Zaragoza, Brisbane ve İstanbul tarafından kabul edilecek.
Görüntüde “insancıl ve masum” bir organizasyon gibi algılanan, medya tarafından kamuoyuna bu şekilde yansıtılan forumun gerçek amacı; Türk sularının küresel kullanıma açılması, su kaynaklarının özelleştirilmesi ve suyun halka “kâr” karşılığında satılması... “İnsani” amaçlarla düzenlenen forumun düzenleyicileri ise çok uluslu şirketlerin CEO’ları...



Hırsıza ev teslim edilir mi?
Su, 1992 yılında Dublin’de düzenlenen Su ve Çevre Konferansı’ndan bu yana küresel piyasa aktörleri tarafından ekonomik bir mal olarak tanımlanıyor. Suyun üretiminden dağıtımına kadar, bununla ilgili tüm sürecin liberal piyasa mantığıyla yönetilmesi gerektiğini düşünen sermaye çevresi, dünya ülkelerindeki su yönetimlerini değiştirmek amacıyla bu tarihlerde harekete geçti. Bu operasyon kapsamında, bugün neredeyse dünyanın en önemli su kaynaklarına ev sahipliği yapan ülkelerde su özelleştirildi ya da özelleştirme sürecine doğru yönlendirildi. Ancak bunun ölümcül sonuçları, Meksika örneğinde olduğu gibi, hatta Bolivya, Hindistan ve Filipinler’de de çok geçmeden ortaya çıktı. Bu ülkelerde yaşayan sabit gelirli vatandaşlar, kendi yaşadıkları bölgelerden çıkan su kaynaklarını ellerinden yitirmekle kalmayıp, zaman içinde sağlıklı içme suyuna dahi erişememeye başladılar.







Meksika tezgaha geldi, halk perişan
Su forumunun Fırat ve Dicle’nin uluslararası konsorsiyumun yönetimine devredilmesini sağlamak amacıyla bir zemin oluşturma gayreti olduğunu savunan Türkiye’deki akademik çevreler, Türk sularının özelleştirilmesi ve dev şirketlere peşkeş çekilmesine karşı tavır geliştirdiler.
Dünya Su Forumları’nın ilki 1997 yılında Fas’ın Marakeş kentinde düzenlendi. İkinci forum, Hollanda-Lahey’de, üçüncüsü ise Japonya-Kyoto’da yapıldı. Dördüncü ve en son su forumu Meksika’da düzenlendi. Meksika’daki toplantıda, bu ülkenin su kaynakları ile su hizmetlerinin özelleştirilmesi durumunda, israfın önüne geçilebileceği vurgusu yapıldı. 2006 yılında düzenlenen 4. Dünya Su Forumu’nun ardından Meksika’da su özelleştirme uygulamaları başladı. Sıradan vatandaşların ev, işyeri ve tarlalarına ulaştırılan suyun tarife bedeli giderek artış gösteriyordu. Özelleştirmenin sonuçlarından ilk etkilenenler Meksikalı yoksul halk oldu. Küresel su CEO’ları verdikleri yatırım taahhütlerini yerine getirmedikleri gibi, halkın içme ve sulama suyunda gerekli arıtma işlemlerini yapmayarak suyun kalitesini de düşürmeye başlamıştı.


TÜSİAD da özelleştirme sevdalısı
Patronlar kulübü TÜSİAD, Eylül 2008’de yayımladığı iki raporda, suyun özelleştirilmesini sabırsızlıkla beklediğini deşifre etti. Bu durum küresel güçlere kapıyı sonuna kadar açtı



Ulusal ve uluslararası sermayenin Türkiye’de suyu ticarileştirme ve piyasalaştırma amacında olduğu bilinen bir gerçek. Kamu kurumu olan ve Dünya Su Forumu’nun da sponsorlarından Devlet Su İşleri (DSİ), bir süredir Türkiye’de ve bazı bölge ülkelerinde suyun piyasaya açılması doğrultusunda çalışmalar yürütüyor. Zaten Türkiye’deki büyük sermayenin örgütü TÜSİAD da Eylül 2008’de yayınladığı iki raporla suyun özelleştirilmesini sabırsızlıkla beklediğini ortaya koyarak küresellere ülke sınırlarının kapısını ardına kadar açtı. TÜSİAD tarafından hazırlanan “Küresel Su Krizine Çözüm Arayışları: Şebeke Suyu Hizmetlerine Özel Sektör Katılımı: Dünya Örnekleri Işığında Türkiye İçin Öneriler” başlıklı raporda, su hizmetlerinin özelleştirilmesi için yol haritası yer alıyordu.

Fiyatları artıracak
Türkiye’de suyun özelleştirilmesi için, telekomünikasyon ya da enerji piyasası özelleştirmelerine benzer bir yol haritası önerilen TÜSİAD raporunda, su hizmetlerinin “tekel” olmayacak şekilde özelleştirilebileceği, suyun çıkarılması, işlenmesi, dağıtımı gibi konularda özel sektörün faaliyet gösterebileceği savunuluyordu. TÜSİAD raporunda, suda özelleştirme ve özel sektör katılımının fiyatları artırabileceği kaydedilirken, bu fiyat artışlarının serbest piyasa ortamındaki rekabet sayesinde dengelenebileceği vurgusu yapılıyordu.

Susuzluk korkutuyor
Öte yandan, tanıtım çalışmaları yaklaşık iki yıldan bu yana devam eden 5. Dünya Su Forumu’nun düzenlenmesine karşı çıkan ve forumun “suların özelleştirilmesi” ni sağlamak amacıyla bir avuç çok uluslu su şirketinin güdümünde gerçekleştirildiğini savunan akademisyenler, yoksul halkların su kaynaklarına göz diken emperyalizmin “su” oyununa dikkat çekerken, Türkiye’nin bu senaryoya ev sahipliği yapmasından endişe duyuyorlar. Bu endişelerin yersiz olmadığı da ortada. Çünkü küresel ısınma ve kuraklık tehdidi nedeniyle “susuz” kalacağını düşünen emperyalist devletlerin gündeminde uzun zamandır ilk sırayı “su” ve özellikle de verimli havzaların bulunduğu bu bölge oluşturuyor.

Art niyetli bir girişim
Tapu ve Kadastro Eski Genel Müdür Yardımcısı Orhan Özkaya’ya göre, Dünya Su Forumu’nun beşincisi için İstanbul’un seçilmiş olmasının önemli bir nedeni var: AKP Hükümeti. Siyasi iktidarın son altı yıldır “özelleştirmeler” ve yabancı sermaye merakı nedeniyle Türkiye’nin sınırlarını emperyalistlere açtığını söyleyen Özkaya, Dünya Su Forumu’nun art niyetli bir girişim olduğunu belirtirken şu ifadeleri kullanıyor: “Su Forumu’nda savunulan tezler; suyun dünya insanına yetmediği ve suyun doğanın insanlığa armağan ettiği küresel bir imkan olduğu gibi olağanüstü insancıl yaklaşımlardır. Oysa su da, petrol, doğalgaz, maden ve diğer doğal zenginlikler ile aynı niteliklere sahip bir kaynaktır. Bütün Afrika’yı, Asya’yı, yoksul ülkelerin varlıklarını acımasızca ve gerektiğinde savaşlarla çalan emperyalizm değilmiş gibi, şimdi de insancıl tuzakları kadife ambalajlarla süsleyerek, insanlığın duygusal alanlarına damardan girmeye çalışarak, yeni bir dayatmacı strateji izlemeye çalışıyorlar. Bunun için de Dünya Su Forumu’nun beşincisini İstanbul’da düzenleyerek, ’bilimsel’tezgâhı gözümüzün içine bakarak uyguluyorlar. Amaç; Dicle, Fırat, Çoruh, Kızılırmak, Munzur ve diğer güçlü sularımızı uluslararası konsorsiyumlarla yönetim ve denetim altına almak.”



Sindire sindire yerleşiyorlar
Su sektörünün devlet elinde olduğu Türkiye ve benzeri ülkelerde su, bir kamu hizmeti olarak kabul görüyor. Dolayısıyla, su hizmeti maliyetleri devlet ve belediyeler tarafından sübvanse edildiğinden tüm vatandaşların eşit olarak suya ulaşım hakkı oluyor. Su kaynaklarının piyasa ekonomisine devri, özelleştirme yoluyla gerçekleşiyor. Bu işlem, sindire sindire yapılıyor. Sinsi özelleştirme uygulamalarının piyonları, IMF ve Dünya Bankası. Zaten, suyun özelleştirildiği ülkelerin ortak özelliği, her birinin bu küresel finans kuruluşlarıyla içli dışlı olması ve ekonomilerini bu kurumlarla birlikte yürütmesi. Bu kuruluşlardan kredi alabilmenin yolu, devletin ekonomideki payının küçültülmesinden geçiyor. Dolayısıyla kamunun yerel yönetimlere verdiği destek her yıl yavaş yavaş azaltılıyor. Kaynakları azalan yerel yönetimler, bazı hizmetleri özel sektöre devrederek kaynak yaratmaya çalışıyor.Belediyenin su hizmetlerini üstlenen yerli firmalar, çoğunlukla banka kredisi ve borçlanma ile yatırım yapıyor. “Küresel kriz” gibi dalgalanmalar nedeniyle borçlarını ödeyememe tehlikesiyle karşılaşan yerli firmaların imdadına küresel şirketler yetişiyor!


Dev şirketler Türkiye pazarında
Araştırmacı Kudret Ulusoy, Dünya Su Forumu’nun amacının su üzerinden para kazanmak isteyen
çok uluslu şirketlerin önünü açmak olduğunu söyledi



Dev bir bütçe ve yüksek bir katılımla, devletler zirvesi tadında gerçekleştirilen Dünya Su Forumu’nda, Türkiye’nin “kuraklık” tehdidi ile karşı karşıya olduğunu ilan etme görevi, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e verildi. Kuşkusuz Türkiye, pek çok ülke gibi küresel iklim değişikliklerinden çok fazla etkilenecek. Ancak uzmanlara göre bu tehlikenin önüne geçebilmek, ancak ve ancak mevcut su kaynaklarının en verimli şekilde kullanımını sağlayabilecek milli su politikalarıyla mümkün olabilir. Dünya Su Forumu ise su sorununu çözmekten ziyade, düzenlendiği her ülkede özelleştirmenin altyapısını hazırlıyor.



Amaçları başka
Türkiye’nin gerçekten de pek çok ülke gibi susuzluk riski ile karşı karşıya kaldığını Ulusal Kaynakları İzleme ve Koruma Derneği (UKİK) Başkanı Kudret Ulusoy da doğruladı. Ancak Ulusoy’a göre, bu tehlikenin önünü ancak ve ancak milli politikalar alabilir. Dünya Su Forumu’nun misyonunun, Türkiye’yi ya da bir başka ülkeyi su ile buluşturmak olmadığını tam aksine, su üzerinden “para” kazanmak isteyen çok uluslu birkaç şirketin önünü açmak amacıyla düzenlendiğini söyleyen Araştırmacı Kudret Ulusoy, “Sadece turizm ve ülkenin tanıtımı açısından olumlu bir etkinlik” olarak nitelendirdiği Dünya Su Forumu ile ilgili şu çarpıcı değerlendirmeyi yaptı:
Kârı petrolden fazla
“Bu organizasyonun amacına biraz daha kapsamlı ve derinlemesine bakınca, özellikle Fırat ve Dicle gibi sınır aşan sularla ilgili Türkiye’ye tuzakların kurulduğu bir platform olduğunu görürüz. Zaten forumun geçmişine bakıldığında da amacı belli olmaktadır. Küresel ısınma ve nüfustaki artışın su kaynaklarını olumsuz etkileyeceği düşüncesiyle başlatılan ve bu soruna kamuoyunun dikkatini çekmeyi amaçlayan Dünya Su Forumu, suyun önümüzdeki dönemde kâr marjı petrolden bile yüksek olan ticari bir meta olduğunu keşfeden şirketlerin yönetimindedir. Başlangıçta iyi niyetli girişimler olsa bile, zaman içinde amacından saptırılmış ve iki şirketin öncülüğünde, kendi çıkarları doğrultusunda kullandıkları birer platform haline getirilmiştir. Forum tüm dünyada, suyun özelleştirilmesine altyapı hazırlayan en uygun zemin olarak görülmektedir.”



Sosyal patlamalar
Suyun özelleştirmesi, suyun pahalanması, işsizlik, yoksulluk ve salgın hastalık anlamına geliyor. Özellikle Güney Amerika ülkelerinde yapılan özelleştirmeler, bu ülkelerde sosyal patlamaların art arda yaşanmasına neden olmuştur. Bu ülkelerin hemen hemen tamamında içme suları kullanılamıyor. Çünkü su hizmetini satın alan şirketler, maliyeti düşürerek daha fazla kâr elde edebilmek amacıyla yatırımlardan kısıyor. Halka “parayla su” kullandırmak isteyen bu şirketler, hükümetler aracılığıyla birtakım ilginç yasalar da çıkarttırıyor. Örneğin, Hindistan ve Meksika’nın bazı kentlerinde, vatandaşların tarım amacıyla yağmur suyunu biriktirmesi bile yasak. Hindistan’da su karne ile satılıyor. Su kıtlığı ve yüksek faturalar nedeniyle toplu banyoların yapıldığı hafta sonları şimdiden gelenek haline gelmiş durumda. Hedef kâr maksimizasyonunu sağlamak olunca, bazı ülkelerde halkın kolaylıkla ulaşabildiği su kaynakları da haliyle şirketlere sorun çıkarmaya başladı. Örneğin İngiltere’de kırsal kesimin rağbet ettiği nehirlerden 20 adedi, hükümet eliyle kurutuldu. İngilizler, işte bu nedenle su şirketlerinin yöneticilerine “besili kediler” adını takmıştı.




Asıl hedefleri Fırat ve Dicle
Suyun talep yönlü kurumsallaşmasında Türkiye için özel olarak etkin olan küresel aktörlerden biri de Avrupa Birliği oldu. Müzakere sürecinde Türkiye’ye, AB Su Çerçeve Direktifi’ni dayatan ve Türk sularının uluslararası yönetime devrini talep eden AB’nin projeleri, Dünya Su Konseyi, Dünya Su Forumu, GATS ve EWRA gibi oluşumların yoğun propaganda çalışmalarıyla da kamuoyuna pompalandı. Yeryüzündeki su kaynaklarının hızla tükenmeye başladığı ve suların “bilinçli” tüketiminin zorunluluk haline geldiği propagandasıyla yola çıkan bu kuruluşların amacı, kuraklık tehlikesiyle burun buruna gelen yaşlı kıtayı Ortadoğu’nun su kaynaklarıyla buluşturmaktan başka bir şey değildi. Batı bununla uğraşırken, ABD ve İsrail de kendi milli çıkarları doğrultusun-
da Ortadoğu halklarının su kaynaklarını gasp etme temelli politikalarını hayata geçirecekti. Türkiye’den istenen ise AB’ye girmek istiyorsa, Dicle ve Fırat’ı AB üyesi bile olmayan İsrail’in de söz sahibi olduğu bir konsorsiyuma devretmesiydi.

Çirkin bir senaryo

Tapu ve Kadastro eski Genel Müdür Yardımcısı Orhan Özkaya, Fırat ve Dicle’nin çirkin bir senaryoya kurban edilmesinden endişe duyuyor. Özkaya, ülkenin tüm kaynaklarını, liman, banka ve finans kuruluşlarını, otobanlarını, kamu binalarını ve verimli arazilerini yabancılara satışın önünü açan siyasi iktidarın, şimdi de halkın su kaynaklarını özelleştirmeye hazırlandığını ileri sürdü.

YENİÇAĞ
 

SALUR

Dost Üyeler
Katılım
23 Ara 2008
Mesajlar
859
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
(the_aci_show)
Cevap: Emperyalizmin Su Oyunu

Son zamanlarda TV'lerde reklam aralarında suyu dikkatli, tasarruflu kullanmamızı sölüyorlar.
İsrafa bende karşıyım. Ama bizi uyaran kişiler bizim iyiliğimiz için değil yarın birgün yabancılara beleşe verilecek suyun az olmasını istemedikleri için.
Açıktan ve gizliden düşmanlarımıza tam hizmet edebilmek için böyle birşey yapıyorlar.
 
Son düzenleme:
Üst