Büyük devletler kuran Türkler, gelişmiş ve bir çok eski Türk adetlerini bırakmışlardı. Buna rağmen bazı inanışlar da vardı ki bunlar, Türklerin zihinlerinden bir türlü silinmemişlerdi. Bunun içindir ki, hem eski Türkler ve hem de bugünkü Sibirya'daki geri Türk kavimleri, "Çadırı bir gök kubbesi, çadırın direğini Gök direği ve bacasını da göğün kapısı gibi" düşünmüşlerdi.
Hem eski Türklere ve hem de Altay Türklerinin Şamanlarına göre, "Çadır, küçük bir Dünya idi". Bu sebeple Şamanların çadırlar içinde yaptıkları din törenleri, kültür tarihi bakımından her zaman için, büyük bir önem taşırlardı.
Meselâ böyle bir töreni çok kısa olarak özetleyelim:
Şamanların "Göğe çıkma" törenleri, özel olarak kurulmuş bir çadır içinde yapılıyordu. "Törene başlarken ellerindeki davulu çalarak dua eden Şamanlar, göğe çıkmak için adım adım çadır direğine tırmanıyorlardı. Bazan da çadır içine bir kayın ağacı dalı getirilip, konuyor ve ucu, çadırın bacasından dışarıya çıkarılıyordu. Ağacın dallarına basan Şaman, her üst dala geldikçe, yeni dualar ediyor ve içkiler sunuyordu. Çadırın bacasına eriştiğinde de artık göğün kapısına gelinmiş oluyordu. Bazı bölgelerdeki Şamanlar çadırın bacasında dururlar ve daha öteye gitmezlerdi. Bazıları da, bacayı da aşarlar ve çadırın üstüne çıkarlardı".
Göğe çıkma törenlerinde en doğru sayılan hareket, şüphesiz ki Şamanların bacayı aşmadan durmaları idi. Çünkü burası, Kutup Yıldızı'nın meydana getirdiği "Gök kapası" idi. Bundan sonra artık, Tanrının aydınlık ülkeleri ile ruhlar âlemi başlıyordu. Şamanların çoğu, kişisel güçlerini göstermek için, bu çizgiyi aşıyor ve dinin esas prensiplerinden birini, bu yolla çiğnemiş oluyorlardı. Bazı yerlerde de, "Çadırın içinden çıkarılan bu sırıklar, bayrak direği şeklinde yukarıya doğru uzatılır ve üzerine de bezler asılırdı".
Öyle anlaşılıyor ki Türkler arasında bu adet, İslamiyetten sonraki çağlarda da devam etmişti. Doğu Türkistan'da bol miktarda görülen, mezar ve camiler üzerindeki bayrakların anlamı, henüz daha izah edilmiş değildir. Sibirya Soyot'ları arasında dolaşan Danimarkalı bir etnoğraf, önemli bir çadır bulmuştu.
"Çadırın bacasından yukarıya doğru direkler uzatılmış ve bu direkler üzerine de, türlü renkte bezler bağlanmıştı. Bezlerin çoğu da mavi, beyaz ve sarı renkteki paçavralardan çıkarılmıştı. Mavi beyaz ve sarı renkler (Altay kavimlerinin) kutsal renkleri idi".
Öyle anlaşılıyor ki, bu direklerin birden fazla olmasının da bazı sebepleri vardı. Bilindiği üzere Türk kavimlerinde de, "Her yönün bir rengi vardı". "Yön renkleri", Türk mitolojisinde de önemli bir rol oynamıştır. İlgi çeken nokta, bu fakir çadırın tepesinden çıkan direklerin de, üzerlerindeki bezlerin renklerine göre, göğün ayrı yönlerine yöneltilmiş olmaları idi.
Çadırın içindeki direkleri tabanına, taştan ve basit bir sunak yapılmış ve bu sunağa, sık sık hediyeler konduğu da görülmüştü. Ayrıca sunağın etrafında, bir çok hayvan heykelcikleri de sıralanmıştı. Şamanizmin çok önemli bir motifi olan bu hayvan figürleri de bu gök direklerinin kutsallığını tamamlamış oluyorlardı.