Batı Trakya Türk Cumhuriyeti

SALUR

Dost Üyeler
Katılım
23 Ara 2008
Mesajlar
859
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
(the_aci_show)
BATI TRAKYA TÜRK CUMHURİYETİ
bati_trakya_turk_bayragi.jpg
Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Bayrağı
Bayraktaki siyah Balkanlardaki zulmü temsil etmektedir.

Yeşil İslam’ı, Ay Yıldız Türklüğü temsil etmektedir.



b.trakya_harita2.jpg
Batı Trakya Haritası
bati_trakya_gumilcine_hukumet_binasi.jpg
Gümülcine Hükümet Binası Bayrak Çekme Töreni
MİLLİ MARŞI
Ey Batı Trakyalı asil Türk çocuğu ne mutlu sana,

Sen hayat verdin kanınla millî kurtuluş savaşına.
Yüce kahramanlığın nakşedildi cihanın her yanına,
Selam duruyor milletler senin şu millî bayrağına.

Bastığın şu yerler senin şanlı şehitlerinle dolu.
Düşmanlar taciz edemez yüce kahramanların ruhunu.

Şanlı şehitlerin sarılmış kurtuluş bayrağına,
Bu ne ulvi şereftir gömülmek ecdad toprağına.
Yurtta hürriyetin, istiklâlin rüzgârı esiyor,
Kahraman mücahitler şu pis esareti deviriyor.

Bu şanlı millî istiklâl savaşından asla dönülmez!
Karşımıza çelik ordular da çıksa, bizi ürkütemez!

Biz, millî istiklâl için Meriç’i, Karasu’yu aştık,
Bütün müstevlileri ezerek, yenerek hedefe ulaştık.
Balkanlarda şanlı bir cumhuriyet çığırını açtık,
İlk defa hürriyet meş’alesini biz yaktık.

Bu bayrak dalgalanacak, cumhuriyet yaşayacak!
Karşımızdaki düşmanlar bizden ürküp kaçacak!

Binlerce yıl hür yaşayan bir milletin torunlarıyız,
Şu steplerin kurdu, arslanı, göklerin kartalıyız.
Mücahitlerin hamlesi her zaman fırtınalar andırır,
Savaşta heybetimizin dehşetinden düşmanlar bayılır.

Batı Trakya Cumhuriyeti yaşayacak, yaşayacak!
Terakkimizin karşısında milletler şaşıracak!

Ey şirin Batı Trakya!... İşte nihayet esaretten kurtuldun,
Ey düşmanlar!... Sanmayın savaşlardan bu millet yorgun.
Cumhuriyetin yüce bayrağı her an bu yurtta dalgalanacak,
Su bütün Batı Trakyalılar kıyamete kadar hür yaşayacak!


Başkent

:

Gümülcine , şimdi Yunanistanda

Cumhurbaşkanı

:

Hoca Salih Efendi

Sınırlar

:

Tüm Batı Trakya (Doğuda Meriç, batıda Makedonya, Kuzeyde Bulgaristan - Rodop dağları ve güneyde Ege Denizi.)(Ortaköy köprüsü- Kırcaali –Makas- Mesta Karasu ve İskeçe üzerinden Akdeniz’e, Enez’den Gümülcine -İskeçe- Dedeağaç- Karağaç- Fere’ye- Koşukavak- Mestanlı ile çevrilidir.)

Toplam yüzölçümü

:

8.578 Km².

Ordusu

:

Çoğunlukla piyade,29,170

Genelkurmay Başkanı

:

Süleyman Askeri, P.Kur.Bnb.


b.trk.dedeagac_gumruk_binasi.jpg
Batı Trakya Bağımsız Hükümeti (Osmanlıca: önce Garbî Trakya Hükümet-i Muvakkatesi / Batı Trakya Geçici Hükümeti, sonra; Garbî Trakya Hükümet-i Müstakilesi / Batı Trakya Bağımsız Hükümeti; günümüzde bazı kesimler tarafından "Batı Trakya Türk Cumhuriyeti" olarak adlandırılmaktadır), 31 Ağustos 1913 tarihinde Batı Trakya’da kurulmuştur.


Balkan Savaşları sonrasında Batı Trakya'da Türkler ve Pomaklar[başta olmak üzere çoğunluğu Müslüman ahali tarafından kurulan 3 ay süreyle mevcudiyetini kurabilmiş bir Türk devletidir. "Garbî Trakya Müstakil Hükümeti" adıyla da anılan bu devleti, hem Yunanistan hem de Bulgaristan tanır. Kuva-i Milliye tabiri ilk defa Batı Trakya mücadelesinde kullanılır. Bu devlet, varolduğu kısa süre içinde henüz hiçbir başka hükümet tarafından tanınamamıştı. Batı Trakya bölgesinin henüz kendine ait olmayan Yunanistan siyasi sebeplerden dolayı böyle bir devlete sıcak bakıyordu, hatta kendi iradesi ile Dedeağacı bu devlete teslim etmişti. Bulgaristan ve Osmanlı Devleti ise yine siyasi sebeplerden dolayı bu devletin sonunu istediler. Cumhuriyet sadece 56 gün yaşadı.

TARİHİ
Osmanlı Devleti, Balkan Savaşı ile ilgili olarak son antlaşmayı da 13 Mart 1914'de Sırbistan ile yapmıştı. İki devletin ortak sınırı kalmadığından, bu antlaşmada daha çok Sırbistan'da kalan Türklerin durumu konusuna yer verildi ve "Batı Trakya Geçici Hükümeti" kuruldu. Ancak 3 ay sürebildi.

29 Eylül 1913'de Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında yapılan İstanbul Antlaşması ile Edirne dahil Doğu Trakya'nın Osmanlı Devleti'ne verilmesine karşılık Batı Trakya Bulgaristan'a bırakılmıştı. "Batı Trakya Geçici Hükümeti" bu duruma karşı çıktı ve antlaşmayı tanımadığını ileri sürdü.

Aradan geçen süre içinde Geçici Hükümet bütün bölgede teşkilatını kurdu ve 30000 kişilik bir de savunma gücü oluşturdu. Bağımsızlığını ilan eden yeni yönetim, ilk olarak ülkenin sınırlarını belirlemiş, bağımsız devletin sembolü olan ay yıldızlı, yeşil, beyaz bayrağı resmi binalara çekmiş, 29.170 kişilik ordusunu kurup, bütçesini hazırlamış, pul bastırarak, pasaport uygulamasına geçmiştir. Bu arada Osmanlı yasa ve tüzükleri aynen kabul edilerek davalara da Garbi Trakya Adliyesi bakmaya başlamıştır. Selanik doğumlu bir Yahudi olan Emanuel Karasu (Carasso) tarafından resmi bir haber ajansı kurulmuş; Fransızca ve Türkçe olarak Müstakil-Indépendant adında bir gazete çıkarılmıştır.

bati_trakya_gumilcine_hukumet_binasi.jpg
Bu gelişmeler üzerine Bulgaristan, bölgede yığınak yapmaya başladı. Ancak o dönemde Osmanlı Devleti, yeni kurulan bu cumhuriyete dış baskıların da etkisiyle olumlu bakmıyordu. Buna ilaveten İstanbul’daki siyasi iktidar kavgası ve kargaşası Batı Trakya’da böyle bir bağımsız devletiyle ilgilenme olanağını ortadan kaldırmıştı. Bunun üzerine Sadrazam Sait Halim Paşa hükûmeti, "Batı Trakya Geçici Hükûmeti" üzerine baskı yaparak bölgenin boşaltılmasını sağladı. Nitekim 29 Ekim 1913 tarihinde imzalanan İstanbul Antlaşmasıyla Osmanlı hükûmeti, Batı Trakya'yı bütünüyle Bulgaristan’a bırakmıştır.


"Batı Trakya Bağımsız Hükümeti"'nin toprakları, General Lazarof komutasındaki Bulgar kuvvetlerince 30 Ekim 1913 tarihine kadar tamamen işgal edilir ve bu devlet sona erer. Böylece Ağustos 1913'ün ilk günlerinde, Batı Trakya'da büyük ümitlerle başlayan bu kurtuluş mücadelesi de üç ay sonra Ekim sonlarında acı bir düşkırıklığı ile sona erdi. Bölgede bir yoğunluk oluşturan Türkler ve yüzyıllardır Türk hakimiyeti altında kalan bu topraklar da Makedonya gibi hudutlar dışında bırakıldı.

1912 Ekiminde başlayan, sonradan Romanyahttp://tr.wikipedia.org/wiki/Romanya'nın da katılmasıyla bütün Balkanları kapsayan büyük kavga, Ağustos 1913'de yani 10 ay gibi kısa bir süre sonunda bitti. Bu büyük kavga neticesinde mirastan en büyük payı Yunanistan aldı.

Osmanlı Devletinin Balkanlardaki 5 vilayeti, Selanik, Manastır, Kosova, Yanya ve İşkodra'nın paylaşılması sonucunda;


:

50. 000 km², toprak ve 1. 600. 000 nüfus;


:

30. 000 km², toprak ve 1. 200. 000 nüfus;


:

18. 000 km², toprak ve 1. 000. 000 nüfus;


:

5. 000 km², toprak ve 150. 000 nüfus kazandılar.


Ayrıca Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti ve İşkodra'yı da topraklarına kattı. Balkanlı diğer uluslar, büyük mirası aralarında pay ederken ve Makedonya'yı adeta yutarlarken, buranın asıl sahibi olan Makedon halkından hiç bahsedilmedi. Ege adaları hakkında, büyük devletler Londra'da Şubat 1914'de şu esasları tespit ettiler: Meis hariç İtalya'nın işgal ettiği adalar onda; İmroz, Bozcaada hariç diğerleri Yunanistan'da kalacaktı. Ancak bu karar hukuki bir neticeye bağlanamadan Birinci Dünya Savaşı başladı.

BATI TRAKYA DEVLETİ HÜKÜMETİ (3 Aralık 2003, Hürriyet - Yemen GÜLER’in yazısı)

Türk tarihinin en kısa ömürlü devleti olan ‘Batı Trakya Devleti’, 25 Eylül 1913’te kurulmuş, ama sadece 57 gün ayakta kalabilmişti. Bulgarların Batı Trakya’da Türkleri katletmeleri üzerine Osmanlı istihbaratının önde gelen isimlerinden olan Kuşçubaşı Eşref Bey’in komutasındaki 116 kişilik birlik gizlice bölgeye girmiş ve Bulgar çetecilerini ortadan kaldırarak bir devlet yaratmıştı. Kısa sürede güçlenen ve sınırlarını genişleten devlet, Batılı ülkelerin baskısı neticesinde ortadan kalkmış ve Batı Trakya, Bulgarlar’a bırakılmıştı.

Avrupalıların 'üçü biraraya gelince devlet kurar' dediği biz Türkler, tarih boyunca yüzün üzerinde devlet kurmuştuk. Kurduğumuz devletlerin içerisinde Osmanlı İmparatorluğu gibi üç kıtada 600 yıldan fazla hüküm sürmüş bir imparatorluğun yanısıra, fazla bilinmeyen ve sadece 57 gün süren Batı Trakya Devleti de vardı.

Uzun sure Kuzey Afrika’ya hakim olan Osmanlılar, bölgedeki topraklarını 19. yüzyılda teker teker kaybetmişler; Mısır'ı İngilizler, Tunus ve Cezayir'i ise Fransızlar işgal etmişti. Osmanlı İmparatorluğu 1911'de, Afrika'da elinde kalan son toprak parçası olan Trablusgarp'ı, yani bugünkü Libya'yı İtalya'nın işgalinden kurtarmaya çalışıyordu. İtalya ile Trablusgarp'ta savaş devam ederken imparatorluk daha büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalmıştı: Osmanlı İmparatorluğu'nun ana toprakları olan Balkanlar kaybedilmek üzereydi.

BİRLEŞİP BİZİ VURDULAR
İkinci Abdülhamid'i devirerek iktidara gelen İttihad ve Terakki yönetimi, büyük bir siyasi beceriksizlik göstererek Balkan devletleri arasındaki en büyük problem olan 'Kiliseler Meselesi'ni 3 Temmuz 1911'de bir kanunla çözmüştü. Balkan devletlerinin birarada hareket etmelerini engelleyen dini mesele ortadan kalkınca Karadağ, Yunanistan, Sırbistan ve Bulgaristan birleşerek 8 Ekim 1912'de Osmanlı İmparatorluğu'na savaş ilân ettiler.

bati_trakya_kuscubasi_esrefbey.jpg
Balkanlar'da bu gelişmeler yaşandığı sırada iktidarda bulunan Said Paşa ve Gazi Ahmed Muhtar Paşa kabinelerinin Balkan devletlerinin birleştiğinden haberleri dahi yoktu. Bu yüzden bırakın tedbir almayı, mevcut askeri durumu bile koruyamamışlardı. Rumeli'deki talimli askerlerin de savaştan bir müddet önce terhis edilmesi, Osmanlı İmparatorluğu'nun savaşa hazırlıksız yakalanmasına sebep oldu. Ordu içerisindeki siyasi çekişmeler de Osmanlı İmparatorluğu'nun bu ittifak önünde ağır yenilgiler almasının bir diğer sebebiydi.


Osmanlı ordularının Balkan devletleri karşısında sürekli olarak geri çekilmeleri ve Edirne'nin düşme tehlikesinin ortaya çıkması üzerine ateşkes görüşmeleri başladı. Fakat o sırada muhalefette olan îttihad ve Terakki yöneticileri, Enver ve Talat Beyler'in liderliğinde hükümetin Edirne'yi düşmana teslim edeceğini öne sürerek 23 Ocak 1913'te tarihe 'Babıâli baskını' olarak geçen hükümet darbesi ile yönetimi ele geçirdiler. Darbe de bir çare olmadı ve 3 Şubat'ta yeniden başlayan savaş sonunda 6 Mart'ta Yanya, 26 Mart'ta Edirne, 23 Nisan'da îşkodra düştü. Bu gelişmeler üzerine 30 Mayıs 1913’te Midye-Enez hattının Osmanlı-Bulgar sınırı olarak Kabul edildiği Londra Antlaşması imzalandı.

Lozan Antlaşması, İttihad ve Terakki için büyük bir prestij kaybına sebep olmuştu. Edirne'nin kurtarılması vaadiyle darbe yapan İttihad ve Terakki, Edirne'yi elleriyle Bulgarlar'a teslim etmişti ve üstelik yapılan antlaşma, hükümet darbesinden önce yapılması düşünülen antlaşma tasarısından daha kötü şartlar içeriyordu. İttihad ve Terakki bu saygınlık kaybını telâfi etmek için çareler ararken eline büyük bir fırsat geçti.

Birinci Balkan Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu karşısında başarı kazanan Balkan devletleri, elde ettikleri toprakları aralarında paylaşamamışlardı. Savaşta en büyük payı alan Bulgarlar, sınırlarını Ege'ye kadar uzatınca Balkan devletlerinin arası açıldı ve birlik bozuldu. Bulgaristan, elde ettiği topraklar üzerinde diğer devletlerin emellerini biliyordu ve bu yüzden 23 Haziran 1913'te Sırbistan'a, Yunanistan'a ve Karadağ'a; 10 Temmuz 1913'te de Romanya'ya savaş açtı. İkinci Balkan Savaşı'nın çıkması üzerine Bulgaristan, Osmanlı sınırındaki kuvvetlerini batıya kaydırmak mecburiyetinde kaldı.

Durumu fırsat bilen Osmanlı imparatorluğu, 19 Temmuz 1913'te batılı devletlere verdiği bir notayla, İstanbul ile Boğazlar’ın savunulması için Meriç’e kadar olan bölgenin elde tutulması gerektiğini, ayrıca Doğu Trakya'yı ellerinde bulunduran Bulgarlar'ın Türkler'e eziyet ettiklerini, bu yüzden Osmanlı ordularının ileri harekâta geçeceğini fakat Meric'in batısına geçilmeyeceğini ilân etti.

ÇETELER, KOMUTANLIK OLDU
Harekât kısa zamanda neticesini verdi ve Edirne hiçbir mukavemetle karşılaşılmadan 21 Temmuz'da geri alındı. Osmanlı Ordusu, Meric'e kadar rahatça gelmiş ancak ilân ettiği gibi birkaç küçük akın dışında nehrin batısına geçmemişti.

Avrupa'nın büyük devletleri, Midye-Enez hattını geçmemesi için Osmanlı İmparatorluğu'na büyük baskı uyguluyorlardı. Bu baskı semeresini verdi ve İmparatorluk üstün bir durumda olmasına rağmen İngiltere'nin ve Fransa'nın baskılarıyla 10 Ağustos 1913'te Balkan Savaşları'nı bitiren Bükreş Antlaşması'nı imzaladı. Antlaşma ile Meric'in doğusundaki toprakların Osmanlı İmparatorluğu'na ait olduğu kabul edilmişti.

Doğu Trakya yeniden ele geçirilmişti ama Osmanlı İmparatorluğu'nun ana topraklarından olan Batı Trakya hâlâ işgal altındaydı. Doğu Trakya'yı kaybedince batıda kalan Türkler'e çok büyük eziyetler yapmaya başlayan Bu Igarlar, Batı Trakya'daki Müslümanlar'ı din değiştirmeye zorluyorlar, kabul etmeyenleri katlediyorlardı.

Osmanlı Ordusu'ndaki subaylar, Bulgarlar'ın zulmünü engellemek için Meric'in batısına yarı resmi bir kuvvetle geçilmesi teklifini ortaya attılar ve hükümete yapılan baskılar sonucu bu düşünce kabul edildi.

Osmanlı Devleti, Avrupa başkentlerindeki elçilerinde Bulgar zülmünü engellemek ve halkı korumak için bölgeye bazı küçük birlikler gönderilmesinin Meriç’i geçmek olarak anlaşılmaması gerektiğini söyledi. Birinci Balkan Savaşı’nın aksine ikincisinde başarılı olunması ve Osmanlılar için manevi değeri büyük olan Edirne’nin alınması, İttihad ve Terakki yönetiminin kendine olan güvenini arttırmıştı.

Osmanlı gizli istihbaratı örgütü olan Teşkilat-I Mahsusa’nın, yöneticilerinden Eşref Beyi’in, yani Eşref Kuşçubaşı’nın, ‘Umum Çeteler Kumandalığı’ adı altında kurulan gayriresmi bir kuvvetle Batı Trakya’ya girmesine karar verildi. Birlikte, Eşref Bey dışında 15 subay ve 100 seçme er bulunuyordu. Enver Paşa, bölgedeki birliklere Eşref Bey'in ihtiyaçlarının karşılanması emrini vermiş ve Eşref Müfrezesi diye adlandırılan birlik 15 Ağustos 1913'te Batı Trakya'ya girmişti.

HÜKÜMET İLAN EDİLİYOR
Türk askerleri Batı Trakya'ya girdiklerinde, 1200 kişiden oluşan Domuzciyef çetesinin Ortaköy'de katlettiği Türk vatandaşlarının cesetleriyle karşılaşmışlardı. Katilleri cezalandırmak için harekete geçen Türk birliği, 16 Ağustos 1913'te Koşukavak'a girdi ve çıkan çatışmada çete yokedildi, reisleri Domuzciyef de esir alındı. Domuzciyef yaptıklarının cezasını mahkeme edildikten sonra hayatıyla ödedi. Harekâtına devam eden birlik, 18 Ağustos'ta Mestanlı'yı, 19 Ağustos'ta ise Kırcaali'yi ele geçirdi ve Bulgar işgalinden kurtarılan yerlere düzenin sağlanması için eşraftan birer kişi yönetici olarak tayin edildi.

b.trk.edirne_heyeti.jpg
Eşref Kuşçubaşı'nın küçük birliği, arka arkaya büyük başarılara imza atıyordu fakat Enver Paşa, 19 Ağustos tarihli bir telgrafla Eşref Bey'e daha ileri gitmemesini emretti. Emir üzerine geri dönen ve Ortaköy'e gelen Eşref Bey, Enver Paşa'yı daha ilerlenmesi konusunda ikna etti. Ortaköy'de yapılan görüşmeden sonra Teşkilât-ı Mahsusa Reisi Süleyman Askeri Bey, bazı subaylarla ve birliklerle Batı Trakya'daki gönüllülere katıldı, bölge halkından katılanlarla birlikte askeri güç iyice arttı.

Türkler'i katleden bir diğer grup olan Dimitriyef çetesi de yok edildi ve 31 Ağustos'ta Batı Trakya'nın merkezi konumunda olan Gümülcine, l Eylül'de de İskeçe ele geçirildi.

Türk kuvvetlerinin harekâtından rahatsızlık duyan Avrupalı devletler, Edirne’nin Türkler’de kalmasını Kabul ediyor fakat birliklerin daha fazla ileri gitmesini istemiyorlardı. Baskılara daha fazla dayanamayan Osmanlı hükümeti de asıl amaçları olan Edirne’nin alındığını ve artık Batı Trakya’daki birliklerin geri dönmesini istedi.
Ancak Batı Trakya’daki Türkler’i tekrar Bulgar zulmüne bırakmak istemeyen Eşref Bey, Süleyman Askeri Bey ve diğer subaylar bu teklifi reddettiler, ardından da 31 Ağustos 1913'te Osmanlı imparatorluğu ile tüm bağlarını kopardıklarını açıklayarak 'Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi'nin, yani 'Batı Trakya Geçici Hükümeti'nin kurulduğunu ilân ettiler.

Kurulan hükümetin reisliğine Müderris Salih Hoca, ikinci reisliğine de Çerkez Reşid Bey getirilmişti. Süleyman Askeri Bey ise 'Erkân-ı Harbiye Reisi', yani 'Genelkurmay Başkanı ve İcra Reisi' olarak bütün kuvvet ve yetkiyi elinde bulunduruyordu. Eşref Bey 'Umum Çeteler Kumandanı', Hüsrev Sami Bey ise 'Genel Müfettiş' olarak bu yeni devletin yönetiminde görev aldılar.

Geçici hükümetin kurulması baskıları azaltmayınca 25 Eylül'de geçici hükümet tam bağımsızlığım ilân etti ve böylece 'Garb-i Trakya Hükümet-i Müstâkilesi', yani 'Batı Trakya Devleti' kuruldu. Bağımsızlık ilânını bölge halkı sevinçle karşılamış, yeni devletin bayrağı Osmanlı İmparatorluğu'nun bayrağı ile birlikte Batı Trakya'nın her yerine asılmıştı. Bağımsız bir devlet olmanın gereklerini de yerine getirmeye çalışan hükümet, bağımsızlığın sebeplerini tüm devletlere ve bölge halkına ilân etmiş, ayrıca bu haklı sebepleri dünyaya duyurabilmek için resmi bir ajans olarak Batı Trakya Ajansı'm kurmuştu.

b.trk.suleyman_askeri.jpg
Bölgede daha önce kullanılan Yunan ve Bulgar pulları kaldırılmış, yerlerine Batı Trakya Hükümeti'nin pulları kullanılmaya ve sınırlarda oluşturulan güvenlik sistemiyle pasaport kontrolü yapılmaya başlanmıştı. Nitekim Osmanlı hükümetinin en etkili isimlerinden olan Cemal Paşa, Eşref ve Süleyman Askeri Beyler'le görüşmek istediği zaman, Paşa'ya pasaportsuz olarak Batı Trakya Devleti'nin sınırlarının içerisine giremeyeceği söylenmişti. Paşa'ınn Enver ve Talat Beyler'i araya koyması da hiçbir işe yaramamıştı.


Bulgaristan ve batılı devletler, bağımsız devlet kurulmasını hiç hoş karşılamamışlar, Osmanlı İmparatorluğu da Rusya’nın tepkisinden çekinerek telaşa düşmüştü. Yunanistan, Bulgarlar’la yaşadığı problemler ve o günlerde Osmanlı İmparatorluğu ile Bulgaristan arasındaki anlaşma çabalarını engellemek için yeni hükümetten yararlanabileceğini düşünüyordu. Bu sebeple 2 Ekim’de Batı Trakya Hükümeti’ne ellerinde tuttukları Dedeağaç’ı Verdi ve hükümetle anlaşma zemini arayıp bazı vaatlerde bulundu.

TEHDİT ETTİLER, BIRAKTIK
Birinci Balkan Savaşı'ndaki acı yenilgilerden sonra ele geçirilen fırsatlar değerlendirilmiş, kaybedilen bölgelerden bir kısmı geri alınmıştı. Batılı devletlerin baskılarını engellemek için Meric'in batısına geçilmeyeceği taahhüt edilmiş ancak Batı Trakya'da yaşanan Bulgar zulümlerini engellemek amacıyla 116 kişilik gayrıresmi bir birlik, 15 Ağustos 1913'te Batı Trakya'ya geçmiş, Bulgarlarla yapılan mücadeleler neticesinde ve Osmanlı Devleti'ne yapılan baskıları engellemek için Gümülcine'de geçici bir hükümet kurulmuştu.

116 kişiyle başlayan harekât, Osmanlı ordusundan gelen gönüllülerle ve mahalli halkın katılımlarıyla büyük başarılara imza atmış, hükümetin sınırları doğuda Meriç, güneyde Ege Denizi, batıda Struma-Karasu, kuzeyde Kırcaali-Robçoz hattına ulaşmıştı. Hükümet her türlü resmi teşkilâtını da tamamlamış, sancak ve kazalara gerekli görevlileri atamıştı. Devletin askeri gücü 30 bin kişi olmakla birlikte 1913 Eylül'ünde hazırlanan bütçede 60 bin kişilik ödenek ayrılmıştı.

Bütün bu başarılı işlere rağmen Avrupalı devletlerin, özellikle de Rusya'nın savaş tehdidine kadar varan baskıları, Osmanlı İmparatorluğu'nun Batı Trakya Devleti'ne destek vermesini engellemiş ve Bulgarlarla masaya oturulmasına sebep olmuştu. 29 Eylül 1913'te imzalanan İstanbul Antlaşması ile Batı Trakya, Bulgarlar'a bırakıldı. Antlaşmaya göre Batı Trakya Devleti yöneticileri 25 Ekim 1913'e kadar bölgeyi teslim edeceklerdi.

Çok büyük emeklerle kurulan Batı Trakya Türk Devleti, ancak 57 gün yaşamış, 25 Ekim 1913'te sona ermiş ve en kısa ömre sahip Türk devleti olarak tarihe geçmişti.


kaynak>>>http://www.efrasyap.com/Icerik/IcerikDetay.aspx?IcerikID=712