Amerikan Ordusunun Zaafları

Gök Yeleli Bozkurt

New member
Katılım
29 Nis 2008
Mesajlar
1,947
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Bozkurtlardan Birine Sorun
Savaşta başı çeken ABD'nin profesyonel ordusunun önemli zaafları olduğu uzun zamandır vurgulanmaktadır. Dışarıdan gözlemleyebildiğimiz kadarıyla, daha çok ülkenin yapısından kaynaklanan bu sorunların Amerikan ordusunun zayıf noktaları olarak düşmanlarınca kullanılmaları, acaba Amerikan hükümetini bir yenilginin eşiğine getirebilir mi?

Amerikan ordusuna yapılan başvurulara bakıldığında, subaylar haricindeki kadroların genellikle kalitesinin düşük olması, bu kadroların daha çok hayat standartlarını artırmak isteyen ve bunun tek çaresinin ordu olduğunu düşünen, köy ya da varoşlarda yaşayan ve hem kültürel hem de gelir düzeyini Amerikan toplumu içinde alt tabakalar olarak kabul edebileceğimiz çevrelerden oluşmasından kaynaklanmaktadır. Kaldı ki, yapılan başvurular ihtiyacı karşılayamamaktadır. Bu yüzden ordu içinde yoğun bir uzmanlaşma söz konusudur. Bu yüzden toplam mevcudu 3 milyona dayanan orduda 1,455,778 askerle birlikte 657.994 kadar sivil çalışan bulunmaktadır. (49)

Askerlerin çoğunun yaşam seviyelerini yükseltebilmek için geldikleri bir orduda Avrupa ya da üçüncü dünya ordularında görülen vatanseverlik seviyesi beklenemez. Bu durumun muharebe esnasında ordunun kayıp vermekten kaçınma içgüdüsüne yol açtığı söylenebilir. Bu durumda, kesin çatışmalarda Amerikan askerlerinin beklenenin üstünde kayıp vermeleri, sürekli hava ya da yer desteği ile takviye edilmek zorunda kaldığından, zamana karşı verilen mücadelelerde daha büyük sorunlar yaşamaları ve daha fazla cephane harcamaları beklenebilir.

Subay kademesinin kalitesinin ise ordunun tabanına göre zıtlık oluşturduğu söylenebilir. Amerikan subayları kültürel açıdan daha ileri olup askeri ya da sivil okullarda yüksek öğrenim yapmaya teşvik edilmektedirler. Yine de subay kadrosundaki sayısal yetersizlik kendini sürekli hissettirmektedir. (50) Bunun nedenini bütün dünyanın gözünü diktiği Amerikan yüksek hayat standartları içinde ordunun insanlara diğer işler kadar cazip gelmemesinde arayabiliriz.

Ordunun halkın gözünde değeri sınırlıdır. Eğer yarısı başkanlık seçimlerine bile katılmayan halkın kalan yarısının Demokrat ve Cumhuriyetçi olarak bölündüğünü hatırlar, bunlardan sadece Cumhuriyetçilerin orduya öncelik verdiğini ve Demokratların olaylara bağlı olarak orduya destek verdiğini düşünürsek, Amerika'da ordunun halk bazındaki desteğinin % 20'ler ile % 40'lar arası gibi düşük bir oranda değişmekte olduğunu tahmin edebiliriz. Ancak realist bir dış politikaya sahip olduğu için ABD'nin yöneticileri -Cumhuriyetçi ya da Demokrat olsun- dışişlerinde orduyu öncelikli bir baskı unsuru olarak görmektedirler. Amerikalıların, özellikle gelişmemiş ülkelere yönelik davranışlarında, buna dayanarak güç politikaları uyguladıkları açıkça ortadadır.

ABD tarihinde ordunun siyaset ile ilişkilerinde askerlerin yetkilerinin sivil yöneticiler lehine sınırlanmış olduğunu görüyoruz. Ancak buna rağmen ordunun siyasete dolaylı etkisi olabilmektedir. Bunun bir örneği 2000 yılında Clinton yönetiminin son senesinde ordu savunma bütçesini % 25 gibi önemli bir oranda kısma girişimi ile yaşandı. (51) Ordudan gelen tepkiler sonucu, tahminen savunma firmalarının da etkisiyle sonraki yılın savunma bütçesi Kongreden cüzi bir artışla geçirildi. Bununla birlikte, Amerikan Başkanlarının bir çoğunun -19. yüzyılda bile- geçmişlerinde zorunlu ya da profesyonel olarak askeri kariyere rastlanmaktadır.

Bu arada Amerikan ordusunun askeri kültürünün dünyadaki diğer devletlere oranla zayıf oluşuna deyinmek de yararlı olabilir. ABD, Avrupa ve Asya'daki köklü devletlerle karşılaştırıldığında 200 senenin biraz daha üstünde geçmişi olan ama yapılanmasını gerçek anlamda 20. yüzyılın başlarında tamamlayan bir güç olarak daha yeni ve karmaşık bir kültüre sahiptir. Kolonicilerin, dünyanın çeşitli yörelerinden gelen göçmenlerin, kölelerin ve yerli halkların etkileşimiyle kurulan bu yeni ülkenin askeri sisteminin -iç savaş haricinde- Birinci Dünya Savaşı'na kadar canlanmadığı ve 20. yüzyılda girdiği önemli savaşlarda ise kendi toprakları dışında savaştığı düşündürücüdür. ABD tarihinde ordunun 2. Dünya Savaşı'na kadar arka planda kalmasıyla birlikte, ülkenin özellikle Soğuk Savaş sırasında ülke çıkarları doğrultusunda çok sayıda global çatışmalara ve savaşlara katılan ve dünyanın bir çok yerinde savaşmaya alışmış bir modern orduya 20. yüzyılda sahip olması, yeterli bir askeri kültüre sahip olmayan ABD'yi süper güç yapan önemli bir etmen olmuştur.

Amerikan ordusu 2001 yılından itibaren yeni bir doktrin arayışı içinde olup, ciddi bir yapısal değişiklik yapılmaksızın kullandıkları araç ve teçhizat başta olmak üzere savaş için bir çok unsurun yeniden gözden geçirilmesi ile birlikte bir doktrin değişikliği içine girmiştir. Hafif tankların ve stratejik hava taşımasının ön plana çıktığı bu yeni tarzda, hızlı bir şekilde birlik konuşlandırma gereksinimi göze çarpmaktadır. Aslında 1990 Ağustos'unda Amerika'nın başı çektiği koalisyon güçleri henüz Suudi Arabistan'a yığınak yaparken saldırıya uğrasalardı, savaş daha farklı bir hal alabilirdi. Belki de Irak'ın bu zamanı değerlendiremeyişini ileride karşılaşabileceği benzer bir durumla tartan Amerikalı yetkililer, bunun için şimdiden önlem almaya çalışmaktadırlar. Yine de sürpriz bir saldırı ihtimalinin önlenebilmesi için en sağlam çözüm, -ekonomik olmasa da- birliklerin önceden o bölgede konuşlandırılması olarak görülebilir. Hatta, bugün Amerikan ordusunun Irak'a yerleşmesinin sebeplerinden birinin bu olduğu da düşünülebilir.

Tüm bu açıkları kapatan unsurun, ABD'nin sahip olduğu askeri teknolojinin üstünlüğü olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanında modern bir sisteme de sahip olan Amerikan Ordusu, Pentagon gibi sistemin bütünleştiği bir karargaha sahiptir ve İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ordu içindeki eğitime kazandırılan bilimsel yaklaşım sayesinde taktik, operasyonel ve stratejik seviyelerde fikren oldukça gelişmiştir. Bu sayede ordu, elindeki askeri teknolojiyi olabildiğince verimli bir şekilde kullanabilmektedir.
 
Üst