AHISKA ÖZERKLİĞİNİ İLAN EDİYOR
Osman Servet Atabek tarafından kurulan Güneybatı Kafkas Ahalisinin Haklarını Koruma Merkezi (Ahıska Ahılkelek Müslümanları Milli Şurası), 25 Aralık 1919 tarihinde Gürcistan içinde Ahıska Bölgesi’nin Özerkliği'ni ilan etti.
18 Temmuz 1920'de Ankara'da Atatürk ile birlikte TBMM üyeleri de, Milli Misak üzerine ant içtiler, İngilizlerin Batum'dan çekilirken, burayı ve Artvin'i Gürcistan'ın işgaline bırakma*sını, 25 Temmuz 1920'de Türkiye Hükü*meti adına Atatürk resmen protesto etti. Kazım Karabekir Paşa Kuman*dasındaki XV. Türk Kolordusu Anka*ra'dan aldığı emirle 30 Ekim 1920'de Kars'ı Ermenilerden kurtardı. Sıra, Gürcü kuvvetleri işgalindeki yerlerimi*ze gelmişti. Türk Ordusu Ardahan ile Artvin'i işgal etmek için hazırlık yapar*ken, TBMM Hükümeti bu bölgelerde*ki tarihi ve etnik haklarını belirten ül*timatomu 22 Şubat 1921'de Gürcis*tan'a verdi.
Türkiye Hükümeti Gürcistan'dan ültimatoma 18 saat içinde müspet cevap aldı. Böylece diplomasi yolu ile Ardahan ve Artvin Türkiye'ye geri verildi. Yukarıda anlatıldığı gibi, Ka*zım Karabekir Paşa'nın ordusu 9 Mart 1921'de Ahıska'yı da işgal etti. Ama ne yazık ki 6 gün sonra 16 Mart 1921'de Moskova görüşmelerinde başarısızlığa uğrayan Türk diplomasi*si yüzünden bu sefer Ahıska'yı Kazım Karabekir Paşa kendi eliyle Gürcüle*re teslim etmek mecburiyetinde kal*dı ve Mart sonunda Ahıska'dan geri çekildi.
Asırlar boyunca Türkiye'nin bir parçası olan Ahıska Bölgesi’ni Türk nüfusu ile birlikte, Moskova'da bağıt*lı taraflardan birine zorla kabul ettiril*mek istenmeyen koşullar altında im*zalanan antlaşma sonucu Rusya'ya verilmesini doğru bulmuyorum. An*cak tam olarak büyük hataya yol açıldığı inancında da değilim. Belki o dönemde kamuoyuna gizli gelişme, düşünce ve kuşkular nedeniyle Ahıs*ka'yı vermek gibi hayli riskli bir adım atılmıştır.
Bunun aksini iddia etmek şüpheli ve düşündürücü, çünkü bir taraftan 18 Temmuz 1920'de Atatürk ile birlik*te TBMM üyeleri Misak-ı Milli sınırları üzerine ant içiyorlar; Ankara'nın emri ile 9 Mart 1921'de Kazım Karabekir Paşa Ahıska'yı esaretten kurtarıyor. Öte yandan Ahıska'nın kurtuluşun*dan tam 6 gün sonra 16 Mart 1921'de Moskova'dan hiçbir baskı, zaruret olmadan Ahıska'yı Ruslara geri veriyorlar. Daha sonra Mosko*va'dan Türkiye'ye dönen murahhas*larımız Ahıska'yı Ruslara verdiklerin*den dolayı pişmanlık duyuyorlar.
Ar*dından 13 Ekim 1921'de Kars Antlaş*ması ile tekrar Moskova Antlaşması’n*dan pek farkı olmayan bir antlaşma daha TBMM Hükümeti ile Sovyetler Birliği'nin o zamanki anayasasına gö*re birer federal Cumhuriyet olan Er*menistan, Azerbaycan ve Gürcistan arasında imzalanıyor. Bu antlaşma*nın amacı Moskova Antlaşması hü*kümlerinin adları geçen Kafkas Cum*huriyetleri tarafından da tanınmasını garanti altına almaktı. Bu antlaşma Türkiye'nin son Ahıska pazarlığı idi. Yani verdik gitti, sonsuza dek Ahıska'nın Türkiye'ye geri katılması söz ko*nusu olamaz anlamına geliyor.
1921 – 1944 yılları arasında Ahıska Türkleri:
16 Mart 1921 yılında Ahıska'nın Sovyet topraklarına bağlanması ile Ahıskalılar için kara günler yeniden başladı. 1956 yılındaki verilere göre bu yerlerdeki Türk nüfusu 138.000 kadardır. Sovyet yönetimi, zorla Gürcistan sınırları içerisinde bıraktıkları Abhaz, Asetin ve Acarlılara, Özerk Cumhuriyet kurma hakkı tanırken, Ahıska Türkleri yokmuş gibi farz edilerek, göz ardı edildiler. Bu yıllarda Ahıskalılar, okullarda önce Arap, sonra Latin ve daha sonra da Kiril alfabesi ile eğitim gördüler.
Ahıska'da kolhozlar 1927 yılında kurulmaya başladı. 1921'den 1927'ye kadar bu geçen 6 yıllık süre içerisinde Ahıskalıların ileri gelenleri Sovyet yönetimi tarafından hapishanelere atıldı. 1930'lu yıllarda başlatılan baskı ve şiddet (Represiya) döneminde binlerce aydın ve din adamı "Kemalist ve Pantürkist" suçlaması ile evlerinden toplanarak cezaevlerine atıldılar. Bu insanlardan bir daha hiç bir haber alınamadı. Daha sonra Stalin'in de desteği ile Gürcü şovenizmi güçlenerek, Ahıska Türkleri’nin büyük bölümünün soyadlarını Gürcüce’ye çevirdiler. 1938 yılında Sovyet Anayasa'sının kabulünden sonra, Ahıskalılar kayıtlara Azerbaycan milleti, dilleri ise; Azerice olarak geçti. Fakat bu durumda, Rusların kendi amaçları ve politikaları açısından pek fayda getirmeyeceği anlaşılınca bundan da vazgeçilip, 1940'da Ahıskalıların resmi dili Gürcüce’ye çevrildi. Bu uygulamadan anlaşılan Ahıskalılar, bağlı bulundukları Türk kimliğinden tamamen koparılmak istenmiştir.
Diğer taraftan bu yıllarda, İkinci Dünya harbinin patlak vermesi, bu harbe Rusya'nın dahil olmasıyla birlikte 1938-40 yıllarında Ahıska ve çevresine, Türkiye'ye mücavir sınırın korunması adı altında, on binlerce Sovyet askeri yerleştirildi. 1940 yılına kadar hiç askere alınmayan Ahıskalılar’dan birden bire 40 bin civarında kişi Alman cephesine sevk edildi. Askere sevk edilenlerin kız, gelin ve çocukları Borcom'a demiryolu inşaatında çalıştırdılar. 1944 yılında Borcom'dan Vale'ye döşenen 70 kilometrelik demiryolu yapımında binlerce Ahıska Türkü kötü koşullar sebebiyle hayatını kaybetti.
Kaynaklardan öğrendiğimiz bilgilerden anlaşılıyor ki; Ahıska Türkleri’nin sürgün edilme düşüncesi Rus yöneticileri tarafından 10-15 yıl öncesinden planlanmaya başlanmıştır. Çünkü 1921 yılından sonra komünist Sovyet yönetimin, Abhaz, Asetin ve Acarlara Özerk Cumhuriyet kurma hakkı tanırken; Ahıska Türklerine bu hakkı tanımaması; 1930'lu yıllarda halkın lideri durumunda olan binlerce aydın ve din adamının hapse atılması; 1940 yılına kadar diğer özerk Cumhuriyetlerden askere adam alındığı halde, Ahıskalılar’dan askere alınmayıp, ancak Rus-Alman Harbi’nde 40 bin civarında kişinin Alman cephesine gönderilmesi ve geri kalan kadın ve ihtiyarlara da demiryolunun yaptırılması gibi olay ve uygulamalar gösteriyor ki, sürgün olayını daha önceden hazırlanmış bir planı tam istedikleri bir anda gerçekleştirmişlerdir.
1944 Sürgünü ve Sürgününü Hazırlayan Koşullar
Bilindiği gibi 1944 yılı Mayıs'ında hazırlanmış olan bir belgeye göre, önce Ahıska Türkleri’ni, S.S.C.B. üyesi olan Gürcistan'ın Şark ilçelerine (Rayonlarına) nakletmek kararı alınmış. Ancak daha sonra büyük ihtimal ki, bu karar halkın kafasını karıştırmak ve meşgul etmek için hazırlanmış sahte bir belge olduğu ortaya çıkmıştır. Öyle anlaşılıyor ki, gerçek niyeti ve planı gizlemek suretiyle; ortaya çıkacak tepkiyi ölçmek, gibi gayelerle aslı olmayan bir dedikodu ortaya atılarak halkın zihni bulandırılmış ve dikkatler başka tarafa çekilmeye çalışılmıştır. Daha sonra, aynı yılın Temmuz'unda yeni plan tasdik olunuyor. Tasdik edilen bu yeni kararda, ahaliyi Gürcistan Cumhuriyeti'nden dışarıya çıkarmak, Orta Asya ve Kazakistan'a sürmek planı açıklanıp uygulamaya konuluyor.
Sürgünün Uygulanması
Bu acımasız Stalin rejimi, Devlet Savunma Komitesi kararına dayanarak sınır güvenliği gerekçesiyle 110 bini aşkın Türkü, Ahıska'nın 209 köyünden alarak kargo trenleriyle Orta Asya'ya sürmüştür.
Şimdiye kadar gizli olan belgelerin açıklanmasından sonra sürgün olayını kısaca özetlersek Stalin rejiminin biraz daha iç yüzünü görmüş olacağız.
13 Kasım 1944 yılında "Komünist İmecesi" uygulamasıyla yollar, köprüler v.s. gibi tesisler, daha başlarına geleceklerinden haberi olmayan halka tamir ettirildi. 14 Kasım 1944 günü, gece saat 12.00'de, daha önce sınıra takviye amacıyla yerleştirilmiş olan on binlerce Rus askeri, silahlarıyla Türklerin evlerine girdiler. Dört saat içerisinde kamyonlara doldurulan mazlum ve çaresiz Türk insanı demir yoluna getirildiler. Diğer taraftan bu sırada yüzlerce Ahıskalı aile ise, her türlü riski göze alarak, Rus askerleriyle çarpışarak, onlarca şehit verme pahasına Türkiye'ye geçmeyi başardı. Bu aileler halen Ağrı, Muş, Kırıkhan, İnegöl, Bursa, Ankara, İstanbul ve diğer yerleşim birimlerinde yaşamaktadırlar.
Türkiye sınırına yakın köylerdeki insanlarımızın toplanması için 15 dakika izin verildi. Babaları, kocaları, kardeşleri Alman Cephesi’nde bulunan bu kimsesizleri ve ihtiyarları kim, hangi sebeple, nereye sürüyordu? belirsizdi.
Böylece 100-120 bin civarındaki Ahıska Türkü, kara kış gününde yük vagonlarına 8-10 aile halinde koyunlar gibi doldurularak kapılar kilitleniyordu. Yer gök Allah-Allah haykırışlarıyla inliyor, ağlama, sızlama ve hıçkırık sesleri kulakları sağır ediyordu. Halbuki bu yakarışları işitecek vicdana sahip kimse yoktu. Vagonlar Hazar Denizi'ne yaklaşmaya başlayınca, bu insanlar kendilerinin denize döküleceklerini sandılar. Bu olay karşısında Azerbaycan'ın o dönemdeki yöneticileri, Ahıskalıları Azerbaycan'da iskan etmek istediler. Ancak Stalin'in kararı kesindi. Azerbaycan yöneticilerini kurşuna dizmekle tehdit etti. Azerbaycan Türkleri’nin gayretleri de netice vermedi. Üç gün sonra vagonlar tekrar Urallar Bölgesi’ne hareket etmeye başladı. Ural Dağları’nın soğuk havası bir çok insanın hayatına mâl oldu. Onlara kefen ve mezar bile nasip olmadı. Kefenleri Sibirya'nın bembeyaz karıydı. Bir buçuk ay süren yolculuk sonunda bu talihsiz insanlar Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan'a dağıtıldılar.
Ahıska Türkleri sürülürken: Onlara; “Sizleri Alman tehlikesinden korumak için başka yerlere geçici olarak göç ettiriyoruz, en kısa zamanda topraklarınıza geri döneceksiniz” diye yalan söylediler. Sürgün anılarını anlatan başta babam Rahmetli Mihrali BİNALİOĞLU ve sürgün yaşamış 100’den fazla insanların anılarını çok kısa olarak şöyle ifade edebiliriz: ”Gece Rus askerleri köyümüzün evlerini kontrol altına aldılar ve iki saat içinde toplanmamızı emrettiler. Sonra da silah zoruyla tren istasyonunda topladılar. 220’ye yakın Ahıska köyünün Türk ve Müslüman nüfusunun kırk-elli kişi bir hayvan vagonuna dolduruldu. Vagonlar hayvan vagonları olduğu için ısıtma sistemi yoktu. Tuvaletsiz, susuz, dışarıda -15, -20 derece soğukta, bir buçuk ay bir yolculuk yapıldı. Rus askerleri her istasyonda vagonları açarak: açlıktan, soğuktan ve hastalıktan ölenleri trenlerden dışarı atıyorlardı. Tren kapıları günde bir kez açılıyordu. Erkeklerin gözleri önünde utandıkları için tuvalet ihtiyaçlarını yapamayan kadınların idrar keseleri patlayarak ölenler vardı” Onları bu insanlık ayıbına düşürenler neden utanmadılar? Bu insanların suçu neydi?, Türk ve Müslüman olmak mı, nerde bu insanların cesetleri? Kim bu insanlık ayıbını üstlenecek? Altmış yıl içinde kimse üstlenmemişse, bundan sonra birilerinin üstlenmesi zor olur.
Ahıska Türklerinin Özbekistan’daki sürgün yaşantıları:
Bir buçuk ay süren bu zorlu yolculuktan sonra, açlıktan, soğuktan, hastalıktan, 17 bini çocuk olmak üzere 30 binden fazla insan vefat etmiştir. Orta Asya Çöllerine Ocak ayında gelen Ahıskalılar zor şartlar altında yaşam mücadelesi vermeye başladılar. Bu toprakların insanlarına, havasına, suyuna alışmak mecburiyetindeydiler. Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan çöllerine yerleştirilen bu insanlar sıkı bir polis ve KGB rejimi altında adeta bir karantinaya alındılar. 1944-1956 yıllar arasında sıkı yönetim uygulandı. Belli sınırlar içinde yaşamak mecburiyetinde kaldılar, bir köyden diğer bir köye izinsiz gidemediler. Düğün yapmak, evlenmek, yakın akrabaları ziyaret etmek için özel izin alınması gerekiyordu. Yüksek eğitim alma, seçme ve seçilme hakları yoktu. Ne yazık ki; bütün bu insanlık dramını dünya kamuoyu bilmiyordu. Bu insanlık ayıbı tam 12 yıl sürdü. (1944-1956) yılları arasında devam etti. Stalin’in ölümünden sonra sıkı yönetim kaldırıldı. Ama Ahıskalılar Ahıska’ya dönemediler. Ellerinden alınmış mal ve mülkleri verilmedi, hatta turist olarak Ahıska topraklarını ziyaret etmeleri yasaklandı. Bunun başlıca sebepleri Ahıska’nın Türk sınırında bulunması ve 1944’ten sonra boş kalmış Türk köylerine Ermenilerin yerleştirilmiş olmasıydı. Bir Türk toplumunun Türkiye sınır bölgesinde bulunması Rusya açısından sakıncalı olarak görülmüştü.
Ahıska Türkleri’nin sürgünündeki Ermeni faktörünü de unutmamalıyız. 1915 Türk-Rus Savaşı’nda Ermeniler Türklere ihanet ettikten sonra, artık Türk topraklarında kalamayacaklarının farkına vardılar. Rus Ordusu’nun arkasına takılarak Anadolu topraklarını terk ettiler ve Kafkasya’ya yerleştiler. Ahıskalılar Ahıska’dan sürülünce de boş kalan köylere Ermeniler yerleştirildiler. İngiliz yazarı Robert Conguest; “120 bin kişilik bir Türk nüfusu yurtlarından sürülüyor ve bu olay 1969 yılına kadar Batı dünyasında duyulmuyor. Koca bir halk yurtlarından sürülüp binlerce km uzaklıkta sıkı bir polis rejimi altında yaşamaya mahkum ediliyor ve dünyanın bu soykırımdan haberi olmuyor” diye yazıyor. Nasıl adalet bu?
Bir buçuk ay süren bu yolculuk sonucu 1944 yılının soğuk kışında Ahıska Türkleri Orta Asya’ya ulaştılar. Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan’ın çöl arazilerine dağıtıldılar. Yerli halk Ahıskalıları hiç de iyi karşılamadılar. KGB yerli halk arasında iyi çalışmıştı ki; Ahıskalıları düşman gibi karşıladılar. “Siz insan yiyormuşsunuz, Almanlar ile iş birliği yapıyormuşsunuz” diye yalan suçlamalarda bulunmuşlar. Ahıskalılar bu çöl dediğimiz arazileri güzelleştirmeye başladılar. Çalışkanlıkları, dürüstlükleri ile çok kısa bir zamanda yerli halktan daha iyi yaşamaya başladılar. Baskı ve zulümlere rağmen Türklüklerini, dinlerini, örf ve geleneklerini hep korumaya çalıştılar. Yerli halk Ahıskalılara; “Göçmen, Kafkas” diyenlere karşı kendilerinin “Türk” olduklarını ispat etmeye çalıştılar. Bu nedenledir ki; kimliklerine “Türk” diye yazdırıyorlardı. Merkez Komitesi; Azeri, Özbek, Gürcü, Rus yazmak istemelerine rağmen Ahıskalılar; “Hayır ben Türk’üm ve asla milliyetimden vazgeçmem” diye direniyorlardı. Ahıskalılar hariç eski SSCB de “Türk” diye resmen kabul edilen başka millet olmamıştır.
Koca bir halk yaşadıkları sınır boyundaki yurtlarından sürgün ediliyor, soykırıma tabi tutuluyor, 30 binden fazla insan açlık, hastalık ve soğuktan vefat ediyor”, Sağ kalanlar sıkı bir polis “KGB” rejimi altında 12 sene yaşamaya mahkum ediliyor, Ahıska haritasından Türk toplumu siliniyor ve bütün bu mezalim gelip geçen Sovyet liderleri tarafından gizli tutuluyor. Daha da düşündürücüsü Türkiye’de gizli tutulması, bu sürgün ile ilgili bilgiye rastlanmaması hayret vericidir. Sürgüne tabi tutulan bazı milletlerin; “Almanlar ile işbirliği yaptıkları için” sürüldükleri ileri sürülüyor, ama Ahıska Türkleri’ne böyle bir suçlama yapamadılar. Demek ki; Ahıska Türkleri’nin sürgününün tek sebebi Türk olmaktı. Stalin Türk Devleti’ne yapamadığını, Ahıska Türkleri’ne yaptı. Ahıska Türkleri’ne yapılan bu sürgün, resmen bir soykırımdır. Bütün dünyanın bunu böyle kabul etmesini istiyoruz. İnsanlık tarihinin en kirli sayfalarını teşkil eden bu sürgün olayının belgeleri yıllar sonra ortaya çıktı. Bu insanlık suçunu işleyenler, bu ayıbı ortadan kaldırmak için hiçbir girişimde bulunmadılar. İnsanlık tarihini inceleyenler bir gün bu suçun hesabını da soracaklar, ama ne zaman?
Özbekistan Fergana Olayları:
1944 yılında Ahıska’dan sürülen Ahıska Türkleri Orta Asya ve Kazakistan Çölleri’ne yerleştirildiler. Mecburi göçe tabi tutulan bu insanlar bu çöl havasına, soğuğuna, insanlarına ve suyuna alışmak mecburiyetindeydiler. Alışamayanlar, soğuktan ve hastalıktan 10 binden fazla insan vefat etmişti. Sovyet Rejiminde sürgün hayatı geçiren Ahıskalılar hep dışlandılar, üçüncü sınıf statüsünde yaşam mücadelesi verdiler. Çalışkanlıkları, dürüstlükleri ile çok kısa zamanda, yerli halktan daha iyi yaşamaya başladılar. Kendilerine yapılan baskılara, haksızlıklara rağmen Türklüklerini, örf adetlerini ve geleneklerini korumaya çalıştılar. Gürcü, Göçmen, Kafkas, diyenlere karşı Türk olduklarını ispatlamak için çalıştılar, pasaportlarında Millet yazıldığı yere " TÜRK" diye yazdırdılar. Hükümet görevlileri Azeri, Özbek, yazmak istemelerine rağmen, Ahıskalılar; “Hayır biz Türküz ve Milletimizden asla vazgeçemeyiz” diye direndiler. Ahıskalılar hariç eski S.S.C.B de Türk diye resmen kabul edilen başka millet yoktur. Bu nedenledir ki; Ahıskalılar hiç sevilmediler ve devamlı KGB'nin takibi altındaydılar. Ahıska Türkleri Orta Asya ve Kazakistan'ın kendilerine hiçbir zaman vatan olmayacağının farkındaydılar. Bundan dolayıda kendi anavatanlarına Ahıskaya veya Türkiye'ye dönme mücadelesi veriyorlardı. Gürcistan buna hep direniyordu. Türklerin Ahıskaya yerleşmesine karşıydı. 45 Sene sürgün hayatı böyle geçti.1989 Sovyetler Birliği'nin son dönemlerinde Sovyet Rejimi'nin çökmesi sırasında Sovyetler Birliğini oluşturan Cumhuriyetler bağımsız bir Devlet olmak istiyorlardı. İlk Cumhuriyetlerden birisi de Gürcistan’dı. Ahıskalılar’ın Ahıska Topraklarına yerleşmesine sıcak bakmayan Moskova Ahıska Türklerinin meselesini Gürcistan'a baskı yapmak için alet olarak kullanmaya başladı. Moskova'nın ve KGB'nin bu ince hesapları Ermenilerin de işine yaradı. Özbekistan'da çoğu Fergana Vilayeti’nde oturan Ahıska Türkleri arasında Ahıskaya dönme faaliyetleri güçlenmiştir. Son zamanlar 1986-89 Özbekistan'daki pamuk yetiştirmedeki yolsuzlukları hakkında soruşturma yapmak için Moskova'dan gelen Ermeni asıllı savcı Gıdilyan- İvanov, binlerce Özbek asıllı insanları tutuklayıp ceza evlerine gönderdiler. Bu gelişmeler Özbekistan'daki toplum içinde azınlıklara karşı özellikle Ruslara ve Ermenilere karşı ayaklanmaya başladılar. Tabi ki KGB durumu kontrol ediyordu ve gelişmelerden haberdardı. 9 Nisan 1989 da Tiflis ayaklanmasında Gürcü Milleti Rus ordusuna karşı isyan etti ve çatışmalar çıktı. Kızılordu, Sivil topluma karşı silah kullandı onlarca insan öldürüldü. Bu olayları örtbas etmek için Sovyetler Birliği’nin son Cumhurbaşkanı Gorbaçov Özbekistan Cumhurbaşkanı Kerimov ve KGB bir senaryo yazdılar ve uygulamaya başladılar.
1) Gürcistan Devletini zor durumda bırakmak için Ahıska Türklerini kullanmak,
2) Özbekistan'daki pamuk tarımındaki yapılan yolsuzlukları ortadan kaldırmak,
3) Özbekistan'daki azınlıklara karşı isyancı olan ve devleti suçlayan," BİRLİK" oluşumunu yok etmek,
4) Özbeklerin Rus düşmanlığını Ahıska Türkleri üzerine yönlendirmek, böylelikle iki Türk insanını birbirine düşman etmek.
Bu yazılan senaryo 1 Mayıs 1989'da uygulanmaya başlandı. KGB’nin gizli çalışmaları sonucu Özbekler ile Ahıska Türkleri arasında çok kısa bir zamanda düşmanlık başladı. 45 Sene dostça, akrabaca yaşayan bu iki toplum arasındaki olumsuz gelişmeler Özbekleri ve Türkleri hayretler içinde bıraktı, her yerden Ahıskalılar tehdit edilmeye başlandılar, işten çıkarıldılar, sevilmeyen bir toplum haline geldiler. Alışveriş merkezlerinde, halkın yoğun olduğu yerlerde, Ahıska Türkleri’nin Özbek çocuklarına, kadınlarına yaptığı işkencelerin tablolarını ve “Türklere ölüm” pankartlarını asmaya başladılar. (Böyle bir şeyin Ahıskalıların yapacağına Özbek halkı inanmıyordu ama KGB bu konuda çok ısrarlıydı eğitimsiz, cahil insanlara bunu anlatmaya devam ediyordu.) Ahıskalılara artık süre veriliyordu Özbekistan'ı terk edeceksiniz diye Haziran 1989'da Ahıska Türkleri’nin yoğun olduğu Fergana Bölgesi’nde 14-20 yaşındaki gençlere uyuşturucu, bol miktarda alkol verildi, Ahıskalılar’ın evlerine kırmızı işaret konuldu. Bu evlerin yakılmasını emredildi, karşılık verenlerin öldürülmesi istendi. Fergana olayları böylelikle başlamış oldu ve çok hızlı şekilde diğer bölgelere sıçradı.
Binden fazla evin yakılıp yıkılması, 300'den fazla günahsız insanın ölümü, binlerce kadına, çocuğa ve yaşlıya yapılan işkenceler ile sonuçlanan bu dehşet verici olaylar Fergana Bölgesi’ndeki 20 bine, Özbekistan'da 100 bine yakın insanın sürgünü ile sonuçlandı. 45 sene Özbekistan'daki yaşamamız boşa gitti. Alın teri ile kuruş kuruş biriktirip yaptırdığımız evler yakıldı, yağmalandı. Mal, mülk, bağ, bahçe, her şeyi kaybettik. Canlarını kurtaran Ahıskalılar kendilerine bir yuva, bir ev edinmek için Özbekistan'ı terk etmek zorunda kaldılar. Merkezi Moskova'da olan basın ve haber kaynakları Rus askerlerini Ahıska Türkleri’nin kurtarıcısı olarak gösterdiler. Sanki Kızılordu olmasaydı, Ahıskalılar öldürülecekti. Böylelikle KGB tereyağından kıl çeker gibi sıyrılmış! oldu. Askeri uçaklar ile Rusya'nın Kursk, Belgorod, Tula, Smolensk vilayetlerine 70-80 Rus ailesi içine 3-5 Türk ailesi yerleştirildi. Rusya Devleti'nin özellikle bu beş vilayeti seçmesi, önceden hazırlanmıştı. Yerli halkın siz geçen sene gelecektiniz, neden böyle geç kaldınız demeleri, senaryonun eskiden yazıldığını ortaya koydu. Olayları KGB'nin çok uzun süredir hazırladığı ve başarı ile sonuçlandığı gösteriyordu. Son olarak Ocak 1990'da Özbekistan'ın başkenti Taşkent'te Ahıska Türklerine yapılan saldırılar ve 100’e yakın evin yakılması Özbekistan Devleti'nin; “Biz sizlere güvence veremiyoruz, Özbekistan'ı terk edin” demesi, Özbek Devletinin de bu senaryo içinde olduğunu gösteriyor. Böylece koskoca Sovyet Devleti bir avuç Ahıska Türkü'nün can ve mal güvencesini sağlayamadı mı? yoksa sağlamadı mı? Fergana olaylarından sonra kimlerin ne kazandığına bir bakalım:
Özbekistan ne kazandı:
1) Fergana'da nüfusun yoğun olduğu bölgede 20 bin insanın bölgeyi terk etmesiyle boşalan evlere ve iş yerlerine, ev ve toprak sorunu olan yerli Özbek halkının yerleşmesiyle Devletin Milleti ile barışmasını sağladı.
2) Özbekistan'da pamukta yapılan yolsuzluklar bu olaylar nedeniyle unutuldu ve kapatıldı.
3) Devlet yönetimini beğenmeyen "BİRLİK" Partisi yetkilileri tutuklandı, cezalandırıldı, "BİRLİK" Partisi dağıtıldı.
Rusya ne kazandı:
1) Özbekistan'daki azınlık statüsündeki Rusların Özbekler tarafından yaptırılacak mecburi göçünü durdurdu.
2) Rusya'nın bırakılmış, terk edilmiş köylerine insan gücünü götürdü, Ahıskalıları yerleştirerek tarıma yararlı topraklarda tarım ve hayvancılık yapmalarını sağlayıp, ucuz mahsül yetiştirip büyük şehirlere yerleşmiş Rus halkının geçimini sağladı.
3) Dillerine ve dinlerine çok düşkün olan bu Türk Toplumunu Rusların içine yerleştirerek asimile edip, Türk sorununu ortadan kaldırmak istedi. Fergana Olaylarında kaybeden her zamanki gibi Ahıska Türkleri oldu.
İster 1944 Ahıska sürgünü, ister 1989 Özbekistan Sürgünü, Ahıskalılara sadece ve sadece Türk oldukları için yapılmıştır. Yapılanlar insan haklarına aykırıdır. Yapılan haksızlıkları ve bugünkü sorunlarımızı, uluslararası platforma taşımamız gerekir. Başta Türkiye Devleti olmak üzere, milli davalarımıza sahip çıkan kurum ve kuruluşlarla birlikte ABD ve Avrupa Ülkeleri Ankara Büyükelçiliklerine giderek, Birleşmiş Milletlere, Avrupa Parlamentosuna, Helsinki İnsan Hakları Komisyonuna, yazılı şekilde sorunları aktarmamız ve çözüm yollarına destek istememiz gerekiyor. Gürcistan'da ve Özbekistan'da mecburen terk ettiğimiz ev, toprak, mülkiyetimizin geri iadesini, sürgün ve soykırım sebepçilerinin cezalandırılmasını talep edelim.
Ahıska Türklerinin Ahıska Topraklarına dönme mücadelesi
Ahıska Türkleri, 1944 Ahıska Sürgünü’nden sonra sıkı yönetim ve zor şartlar altında yaşamaya ve Ahıska’ya geri dönme mücadelesine başladılar. İlk gizli komiteler 1956’ dan sonra kurulmaya başladı. Ahıska Türkleri’nin temsilcileri 1957'de Moskova'ya gelerek vatana dönmek için ilk müracaatlarını yaptılar. Kendilerine, "Siz Azerîsiniz! O hâlde Azerbaycan'a dönebilirsiniz..." diye cevap verildi.
Zehirli yılan çeşitleriyle meşhur Mugan Bozkırı’na yerleşmek üzere Azerbaycan'ın Saatli Bölgesi’ne gelmelerine izin veriliyordu. 1958'de, bazı aileler bunu kabul ederek, kendi vatanlarına yakın gördükleri Azerbaycan'a geldiler. Buradan Ahıska'ya geçmek kolay olur diye düşünüyorlardı.
Nitekim bunlardan birkaç yüz aile -bazı kaynaklarda 245 aile- 1960 Temmuzu ile 1961 Şubatı’nda Ahıska Bölgesine geçmeye teşebbüs ettiler. Fakat sonuç istedikleri gibi olmadı. Gürcistan Komünist Partisi Birinci Sekreteri W. Mzhavanadze tarafından geri çevrildiler.
1963'te Gürcistan KP ikinci sekreteri olan Zemliansky, Türklere anlayışlı davranacağına dair söz verdiyse de, birkaç ay sonra ölümü, bu vaadi de toprağa gömdü.
1964 Şubatında Taşkent'te yapılan Halk Kongresine diğer sürgün bölgeleri de dahil 600 civarında delege katıldı. Burada "Millî Hakların Müdafaası İçin Türk Birliği" kuruldu. Başkanlığına da Enver Odabaşev seçildi. Kendisi malûl bir harp gazisi ve tarihçiydi. O’nun önderliğinde hareket eden temsilciler Moskova'dan, Gürcistan yetkililerine baskı yapmalarını ve vatan yolunun açılmasını istiyorlardı.
1968 Nisanı’nda Taşkent yakınlarındaki Yeniyol'da bir gösteri yaptılar. Ardından da yüzlerce kişi tutuklandı. Yine aynı yıl Yüksek Sovyet Prezidyumu onlara, bütün Sovyet vatandaşları gibi iş ve pasaport kanunları çerçevesinde, ülkenin her yerinde yaşama ve çalışma haklarını verdiyse de, vatana dönüş konusunda bir gelişme olmadı.
Ahıskalılar’dan bir grup da SSCB Başsavcılığına başvurmuştu. Gürcistan SSC Savcılığından gönderilen 30 Mayıs 1964 tarihli cevap yazısında: "1944 yılında Ahıska, Aspinza ve Adigön İlçelerindeki nüfusun sürülmesinin yasal olup olmadığı konusunda SSCB Başsavcısı R.A. Rudenko'ya gönderilmiş toplu imzalı mektup Gürcistan SSC Savcılığına intikal etmiştir." denilerek, yasallık hususunun Gürcistan SSC Başsavcılığınca çözüme kavuşturulacağı belirtilmektedir.
1968 Kasımında Sovyet KP Merkez Komitesi Sözcüsü B.P. Lakovlev, kendisine gelen bir Türk temsilciler heyetine, vatanları olan Ahıska yöresine dönüşlerine müsaade edileceğini vaad etti. Bu vaade sevinerek Ahıska'ya hareket eden yüzlerce Türk ailesi, mahallî yöneticilerin engelleriyle karşılaştılar. Çalışma belgeleri verilmedi, askerlik problemleri çıkarıldı ve taşınmak için vasıta verilmedi. Azerbaycan'dan gelenler de Gürcistan hududunda durduruldular. Eşyalarını bırakıp tek başına girenler de Gürcü idareciler tarafından sınır dışı edildiler.
1969 Ağustosunda 120 kişilik heyete Merkez Komitesi'nde hakaret edilerek geri çevrildi. Onlar da isteklerini ve gerekirse Sovyet vatandaşlığından vazgeçebileceklerini dile getiren bir bildiri yayınladılar.
6 Nisan 1970'te, eğer Sovyet yönetimi Ahıska Türklüğünün millî davasının çözümünde eski katı tutumunda ısrar ederse, Türkiye'ye göç etmeyi kararlaştırdılar. Buna müsaade edilmesi için de, aralarından seçtikleri Muhlis Niyazov, İslâm Kerimov, T. İlyasov, hareketin lideri Enver Odabaşev'le birlikte Türkiye'nin Moskova Büyükelçiliğime müracaat ettiler.
2 Mayıs 1970'te "Biz Türküz!" diye başlayan bir beyannameyi açıkladılar.
Yine 1970 yılı içinde vatana dönme teşebbüsleri, Gürcistan yetkililerince şiddetle engellenmiştir. Bugünkü Gürcistan Devlet Başkanı Eduard Şevardnadze, o zaman İçişleri Bakanı iken, Ahıska'ya dönmek üzere Tiflis'e gelen binlerce Ahıska Türkü'ne karşı cop, basınçlı su vs. kullanarak geri çevirmiştir.
14 Şubat 1971 'de toplanan Enver Odabaşev'in başkanlığındaki Kurtuluş Komitesi, tebliğde dile getirilen isteklerin yerine getirilmesini tekrar talep etti. 15 Mayısta –bazı kaynaklarda 15 Martta- Türkiye'ye göç etmek isteyenlerin listesi Moskova'daki Türk elçiliğine verildi.
4 Mayıs 1971'de Millî Hakların Müdafaası için Türk Birliği'nin Mütevelli Heyeti Başkanı O. Selimov, Sovyet Hükümeti yetkilileriyle, BM Genel Sekreteri U Thant'a 2 Mayıs 1970 tebliğinde sözü edilen hususlardan bahseden dilekçeler yolladı. 9 Mayısta 61 kişilik bir heyet Sovyet Başbakanı Podgorni ile görüşmek istediler. Bir zaman sonra, daha alt seviyede yöneticiler tarafından kabul edilen heyete sert bir şekilde, vatanlarına dönmelerinin mümkün olmadığı bildirildi. 18 Mayısta tekrar müracaat ederek göç izni istediler. Seyfatov, Mehmedov ve Niyazov adlı üç temsilci Türk elçiliğine giderken, Sovyet polisi tarafından tutuklandılar. 18 Temmuzda yüzlerce Türk, BM Genel Sekreteri ve Türk parlamentosuna yazılan mektupları imzaladılar. Bu hareketten sonra Odabaşev de yeniden tutuklandı. Bakü'de iki yıl hapse mahkûm edildi.
1972 yılında cemiyetin yeni önderi Seyfatov, Sovyet KP Sekreteri Brejnev, BM Genel Sekreteri Waldheim ve Türkiye Başbakanı Ferit Melen'e müracaat etti.
Bu mücadeleler, ne yazık ki hiçbir sonuç vermedi.
Ahıska Türkleri, yaşamakta oldukları Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde kendi kaderleriyle baş başa yaşarken, 1989 Fergana olayları baş gösterdi. Onları yeni sürgünler bekliyordu. Öyle oldu, Özbekistan topraklarından da çıkmak zorunda bırakıldılar. Şimdi
onlar, eski Sovyetler Birliği'ni oluşturan coğrafyanın her tarafında hayat mücadelesine devam etmektedirler.
Ahıska Türkleri’nin: BUGÜNÜ
Ahıska Türkleri, 1944 Sürgünü’nden sonra yerleştirildikleri Türkistan (Orta Asya) ülkelerinde (Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan'da) yeni bir hayata başladılar.
Eski Sovyetler Birliği’nde Türk kelimesini kullanmak, Türkçe konuşmak yasak iken Ahıska topraklarına dönme mücadelesini başlatan başta Enver Odabaşı, bu davanın devamcısı Yusuf Serveroğlu olmak üzere bu davaya katkıları bulunan büyüklerimize teşekkür eder, ölenlere de Allah dan rahmet dileriz. Bu yolda canını, malını, işini ve ailesini kayıp eden insanlarımız vardı. Vatan uğrunda cezaevlerinde yatan, her şeyi göz önüne alan cesur insanlarımızı bu millet unutmayacaktır. Ahıska topraklarına dönme mücadelesi bugün de devam etmektedir. Mustafa Kemal Atatürk’ün değimiyle: “Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez.”
Bugün birileri kalkıp da biz Ahıskalılara: “Neden toprağınızdan vazgeçtiniz, bu topraklar için neden savaşmadınız” diye söyleyemez. Ahıska Türkleri olarak Ahıska’ya dönme mücadelemizi sonuna kadar verdik. Gürcistan Devleti bize Türk adı ile Ahıska Topraklarına yerleşmemize imkan vermiyor. Gelin dininizi, dilinizi değişin yani; Gürcü olun diyor. O zaman da bakarız Ahıska’ya değil de Gürcistan’ın her hangi bir bölgesine yerleştirebiliriz, sözleri bize yapılan haksızlığı ve soykırımın derecesini göstermektedir. Biz Ahıska Türkleri olarak Ahıska topraklarına Türk adı ile Türk olarak yerleşmek istiyoruz. Ahıska Toprakları bizim baba yurdumuzdur. 1700 yıllık Türk yurdudur. Biz orda iken Gürcü milleti yoktu. Bunu Gürcistan Devleti de çok iyi biliyor. Bu nedenledir ki; göç etmemizi engelliyor. Artık bu problem milli bir dava şekline gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Rusya Federasyonu ve Gürcistan Devleti arasında yapılacak müzakereler sonucu çözüme kavuşacağı inancındayız.