AB, Rumlara Mahkum

GökTürk

Kurucu
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,015
Tepkime puanı
2
Puanları
38
Yaş
59
Konum
C¤ KIBRIS
Web sitesi
www.kibris1974.com
kutlubayragim9dl5cqqm4.gif


AB, Rumlara Mahkum
Monday, 18 June 2007

Kıbrıs'ta mülkiyet Türklerden çıkıyor. Tartışmalı bir şekilde AB'ye üye olan Kıbrıs Rum Kesimi'nin durumuna yeterli tepkiyi göstermeyen Türkiye, Maraş'ta usulsüz alınan tapular nedeniyle tazminat ödemeyi de kabul etti. Rum kesimi ise Türk tarafındaki yaklaşımı görünce adanın mülkiyetini yavaş yavaş ele geçirme planları yapıyor.

Kıbrıs, kendisini eşitliğin, adaletin, hukukun üstünlüğünün timsali kabul eden AB denizinde çifte standartların hüküm sürdüğü bir ada konumuna geldi. Kendi perspektifine almasından sonra AB eliyle Kıbrıs'a "Avrupa" eşitliğinin, adaletinin, demokrasisinin, medeniyetinin getirileceği umut edilmişti ancak Kıbrıs Türkleri gibi AB'nin kendisi de Rum milliyetçiliğine mahkûm oldu. Annan Planı'na ilişkin referandumdan hemen iki gün sonra 26 Nisan 2004'de Avrupa Komisyonunca karara bağlanan "Mali Yardım ve Direk Ticaret" tüzüklerinin Rum engellemesi nedeniyle bir türlü çalıştırılamamasını bir tarafa bırakmak gerekir zira zaten bu yönde bir başarı beklenmiyordu. Kaldı ki siyasi, kültürel, ulaşım gibi alanlarda ki ambargolar yönünden bir değişiklik yapmayacak olan ve ekonomik ambargoyu da sadece AB ile sınırlı olacak biçimde, GKRY'yi de yetkili kılarak ve şartlı kaldıracak olan Doğrudan Ticaret Tüzüğü'nün gerçek anlamda Türkler için bir getirisinin olmadığı da aşikâr. Oyunun içindeki oyun ise KKTC'ye ekonomik açıdan da bir katma değer sağlamayacak olan bu AB ile doğrudan ticaretin karşılığında istenen Maraş ile ilgili.

Maraş'a Sahip Çıkıldı
Maraş zaten içeriği ne olursa olsun her görüşmede ısrarla iadesi istenen bir bölge. Doğrudan Ticaret Tüzüğünün koşulu haline gelmesi ise Aralık 2005 görüşmelerine denk gelir. Yapılan açıklamalar, Türk halkında "bir gün mutlaka Rum Yönetimine terk edilmesi gereken şehir" izlenimi yaratmış, kapalı bölge olması da bu yaklaşımı güçlendirmiştir. Rumların, kapsamlı bir çözüm olmaksızın Maraş'ın alınabileceği inancına da yine aynı açıklamalar sebep olmuştu. Hâlbuki Kıbrıs'ta mülkiyet konusunun yeni bir boyuta taşınmasını gerektirdiği gibi Maraş'ın iadesi tartışmasını da rafa kaldıran kimi gelişmeler oldu. Maraş'ın yüzde 90'ından fazlasının iki Türk vakfına; Lala Mustafa Paşa Vakfı ve Abdullah Paşa Vakfı'na ait olduğunu tespit eden Gazimağusa Kaza Mahkemesi'nin 28 Ocak 2002 ve 27 Aralık 2005 tarihli kararları belgeleri ile birlikte kamuoyuna açıklandı. (1) Vakfedilmiş bir malın "hiçbir şekilde devredilemez, satılamaz ve zaman aşımına uğrayamaz" nitelikte olduğu, 18781960 İngiliz Yönetimi ve 19601974 ortak Cumhuriyet döneminde yasal ve anayasal düzeyde tanınmış olmasına rağmen bu hak korunamadı. Kapsamlı çözüm sağlanmadan Maraş'ın iadesinden bahsedilmesine yönelik yapılan itirazlar, bu belgelerin ortaya çıkarılmasının ardından Maraş'ın iadesinin söz konusu dahi edilmemesi gerektiği şekline dönüştü. Maraş'ın masada tutulmasına yetkililerce yine de karşı çıkılmadı. Üstüne bir de aslında vakıf malı olduğu belgeleriyle ispatlanmış olmasına rağmen evi için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvuran Kıbrıslı Rum Mira Ksenidi Aresti'nin davasında bu bilgiler AİHM'ye taşınmadığı için tazminat ödenmesi ve malın iadesi kararı ile karşılaşıldı. Maraş'ta benzer durumda olan beş bin taşınmaz daha olduğu da Aresti'nin avukatı tarafından açıklandı.

'Utanç Belgesi'
KKTC'de kurulan Mal Tazmin Komisyonu'nun AİHM tarafından iç hukuk yolu olarak tanınmasının yarattığı mutlu şaşkınlıktan olsa gerek mahkemenin hem hak ihlalini tanıdığı hem bundan Türkiye'yi sorumlu tuttuğu ve Türkiye'yi tazminata mahkûm ettiği yani muhatabın Türkiye olduğu hem de aslında iadesine karar verilen mülkün Türkün öz malı olduğu üzerinde durulmadı. Üstelik AİHM, benzer şekilde çözülmek şartıyla sırada bekleyen 1400 davayı, Türkiye'nin alt idaresi olarak gördüğü KKTC'deki Tazmin Komisyonuna havale etmiş oldu. Son birkaç haftadır GKRY'de yaşanan telaşlı hareketliliğin bir nedeni de buydu. Rum Yönetimi, varlığını kesinlikle reddettiği KKTC'ye ait herhangi bir kuruma vatandaşlarının başvurmasını "sahte devletin statüsü yükseltilmesin" gerekçesiyle ve tüm adanın egemeni olduğu iddiasıyla tabiri caizse yasaklamıştı. Nitekim KKTC Mal Tazmin Komisyonu'nun karara bağladığı 22 başvuru sahibinin isimleri "utanç belgesi" adıyla Rum SİGMA TV ile aynı gruba ait Simerini gazetesinde açıklanınca da "hain" avcılığı başlamış oldu. Hatta uluslararası camiaya BM ve AB nezdinde çağrıda bulunuldu.

Türklerin Malına El Konuldu
Rum kesiminde kalmış Türklere ait taşınmazların durumu söz konusu olduğunda ise AB üyesi olmakla Avrupa değerlerine sahip olduğu zannedilen Rum Yönetimi'nin sınır tanımaz çirkin tavrıyla karşılaşıyoruz. Rum saldırganlığı nedeniyle güvenli bölgelere sığınmak zorunda kalan 60 bin Türk güneydeki taşınmazlarını kaybetmişti. Türklere ait 5 bin 500 evin Rum Yönetimi tarafından kuzeyden gelen Rum göçmenlere dağıtılmış olduğu, Türklere ait araziler üzerinde de Rumlar tarafından 6 bin kadar ev yapılmış olduğu ifade ediliyor. Buna Kıbrıs Vakıflar İdaresi'ne ait olan vakıf mallarının büyük bir kısmının -1571'den itibaren kurulan 700 vakfın adet olarak yüzde 44'ünün(2)- Rum tarafında kalmış olduğu bilgisinin de eklenmesi gerekir. Terkedilmiş Türk köylerinde "taş üstünde taş kalmadığı"nı ise yine bir Rum gazetesi olan Politis'ten öğreniyoruz. Güney Kıbrıs'ta bulunan Türklere ait taştan evlerin yağmalandığını, yeni yapılan villalarda kullanılmak üzere evlerin yapımında kullanılan taşların tanesi 1.5 KL'den satıldığını, köşeleri oluşturan taşların ise 10 KL'ye kadar alıcı bulduğunu, Finike, Dereboyu, Kuşluca, Gündoğdu, Faslı ve Çakırlar başta olmak üzere pek çok Türk köyünün talan edildiğini okuyoruz. Rum gazetesindeki haberin en ilginç yanı ise bu yağmadan Rum polisinin ve "Kıbrıs Türk Malları Vasiliği"nin haberdar olduğunu ifade etmesi. Çünkü haberin yapılmasından iki gün sonra Rum Yüksek Mahkemesi, Rumlara verilen taşınmaz mallarının iadesini isteyen Türklerin davasını "mallarının idaresinin Rum İçişleri Bakanlığı bünyesindeki "Kıbrıs Türk Malları Vasiliği"nde olduğu" kararıyla sonuçlandırıyordu. Türk mallarının kesinlikle güvenli ellerde olmadığı açık ancak bunu uluslararası camiaya duyuracak iradenin varlığı tartışılır.

Adalet Mülkün Temelidir
Aynı kararında Rum Yüksek Mahkemesi "Kıbrıs sorunu çözülmeden Türklere mal iadesi yapılamayacağı"nı da belirtiyordu. Hâlbuki aynı mahkeme 24 Eylül 2004'te Rum Yönetimini dava eden bir Türkü haklı bularak evinin ve bahçesinin iadesine karar vermişti. O zaman karara karşı çıkan ise Rum Kesimi İçişleri Bakanı Andreas Hristu olmuştu ve "Kıbrıs sorunu çözümlenmediği sürece Güney Kıbrıs'taki hiçbir Kıbrıs Türk malının devrinin söz konusu olmadığını" söylüyordu. Geçen zamanda "yargı"nın, "yürütmeye" yani Papodopulos'un sarsılmaz hedeflerine uydurulmuş olduğu anlaşılıyor. Papadopulos iyi biliyor ki mülke sahip olan adaleti lehine çevirir. Biliyor ki mülkiyet sorununu BM'nin kapsamlı çözüm arayan planları haricinde çözebilir. Ve biliyor ki bunu, karşılığında hiçbir şey vermeden de yapabilir. Hukuku lehine çevirmek için uygun koşulları yakaladığının farkında. Birleşik Kıbrıs'a ulaşmak için istenilen her şeyi koşulsuz yerine getirmeye çalışanların karşılarındaki yapıyı iyi anlaması gerekir; Rum Yönetimi acele etmiyor ve devletinden vazgeçenlerin toprağını da, malını da, egemenliğini de, kimliğini de zamana yayarak, yavaş yavaş ve sabır karşılığında ele geçirebileceğini fark etmiş durumda.

Dipnotlar:
1-Ata Atun-Sema Sezer, "Maraş'ı Kimse Veremez", Cumhuriyet Strateji, 20.02.2006
2-http://www.devletarsivleri.gov.tr/yayin/osmanli/kibrisveb/birincibolum/kibris_vakiflaritarihi.htm

Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi-Gözde KILIÇ YAŞIN- [email protected]-TUSAM Balkan Araştırmaları Masası
 
Üst