20 Temmuz 1974'de Özgürlüğümüzü Armağan Edenlerin Hatırası Önünde Mahcup Değilmiyiz ?

Makbule ÖTÜKEN

Onursal Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
532
Tepkime puanı
0
Puanları
0
20 TEMMUZ 1974'DE ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ ARMAĞAN EDENLERİN
HATIRASI ÖNÜNDE MAHCUP DEĞİLMİYİZ?



Kıbrıs Türk halkının bağımsızlığına ve özgürlüğüne ulaşmak uğruna verdiği kutsal mukavemet ve mücadele 20 Temmuz, 1974 şafağında Mehmetçik ve mücahitlerimizin ebedi vuslatıyla sonuçlandı.

Dile kolay 1878’de Osmanlı İmparatorluğunun, kendi varlığının yok olma tehdit ve tehlikesi karşısında Kıbrıs Türkü adada büyük bir çaresizlik içinde boynu bükük ve nakus kaderiyle baş başa bırakılmıştı. Kelimenin tam anlamıyla hem öksüz ve hem de yetim konumunda bir halk. Ne yapacaktı. Varlığını nasıl sürdürecekti?


Neredeyse bir asırlık bir süreçte ‘Gittiler ama bir gün yine gelecekler’ umudunu beyinlerinde ve yüreklerinden filizlendirip kök salması uğraşı Kıbrıs Türkünü yaşlısıyla, genciyle, kadınıyla,erkeğiyle ayakta tutan yegane dayanma gücüydü. Özellikle 1950’lerde biryandan silahlı Rum zulüm ve saldırılarına taşla sopayla piyade tüfeğiyle karşı koyarken, halkımız biryandan da Türk ulusuna özgü milli birlik ve bütünlüğün eşsiz dayanışmasını sergilemiştir. Yokluğa, açlığa, çaresizliğe karşı iman ve inançla; örgütlenerek direnmiş, Anadolu’da Türk halkının işgalci batı güçlerine verdiği şanlı mücadele benzeri bir direnişi, ‘ateşle imtihanı’ başarıyla gerçekleştirerek; Kahraman Mehmetçilerimizle birlikte 20 Temmuz Mutlu Barış Harekatının gerçekleşmesiyle Adaya barış ve huzurun gelmesini sağlamıştır.


***


Bugün Barış Ve Özgürlük Bayramımızın 38. Yılını coşkuyla kutlarken, Siyasi partiler, hükümet, kurum ve kuruluşlar olarak gerçekten bize özgürlüğü, bize barış ve huzuru ve mal ve can güvenliğini sağlamak için gözlerini kırpmadan canlarını feda eden kahraman şehitlerimize ve onların bıraktıklarına layık uğraş verdik mi diye kendi kendimizi sorguluyor muyuz?


Uzun yıllardır süregelen ambargo ve izolasyon bahanelerinin arkasına saklanarak; ataleti, beceriksizliği, tembelliği sari bir hastalık misali sürdürmekten ne zaman vazgeçeceğiz? Hazıra dağ dayanmaz demiş atalarımız. Türkiye’den gelen yardımların da artık dibi göründü. Üretmeyen, çalışmayan ama sadece tüketen; oturduğu yerde her şeye şikayet ve eleştiri yaparak umutsuzluk, yok olma tohumları yeşerterek ayağa kalkmamız mümkün olabilir mi?


Kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomiye aradan 38 yıl geçmesine karşın neden sahip değiliz? ‘Para alan emir alır’ herkesçe bilinen değişmez bir gerçektir.


Bu mutlu günümüzde maalesef ülkemizde; özellikle siyasi, sosyal ve ekonomik tablo iç acı görünmemekte. Halkın siyasete, halkın hükümete, halkın geleceğine olan güveni hızla irtifa kaybetmektedir. İktidarıyla muhalefetiyle tüm siyasi aktörler sadece kendi siyasi ve kişisel çıkarları için halkımızın beklenti, çıkar ve geleceğini tehlikeye atmayı yeğlemektedirler.


Hükümet edenlerin Türkiye’den gönderilen maddi yardım kaynaklarını, önlerine konulan ekonomik plan ve projeleri dahi uygulamaya koyma becerisinden yoksun oldukları halkımız tarafından kaygıyla izlenmektedir. Ülkede işsizlik her geçen gün tırmanırken halkımızın özelikle sabit ve dar gelirlinin günlük gereksinimlerini dahi karşılayamaz hale getirildiği, yoksulluk ve fakirliğin büyük halk yığınlarının kapısını çalmakta olduğu gerçeği toplumun tüm katmanlarınca dillendirilirken, Ne yazık ki, idare edenlerin Kurultay Kaygıları her şeyin önüne geçer hale gelmiştir.


Beyler palyatif tedbirlerle halkın sıkıntılarına çare bulunamayacağı ortada! Ülkeyi kaosa sürükleyen basit siyasi hesaplaşmaların kimseye bir yarar sağlamayacağı da inkar edilemez bir gerçektir.Ne halkımızı ne de birbirinizi kandırıp yanıltmayı bir yana bırakınız artık!


Kahraman şehitlerimiz ve gazilerimiz; sizlere layık olamamanın üzüntüsünü devleti yönetenlerin de geç kalmadan idrak etmeleri dilek ve temennilerimizle sizleri rahmet ve minnetle anarken, her şeye rağmen halkımızın Bağımsızlık ve özgürlük bayramının mutlu, kutlu ve huzurlu olmasını diliyorum.
 
Son düzenleme:
Üst