Kıbrıs'la İlgili Bütün Belgeler, Bütün Gerçekler

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Milli Kongre nedir?

1930 Kavanin Meclisi seçimlerinde sömürge yönetimine sert bir tokat indiren Kıbrıs Türk Halkı, Kemalist aydın Mehmet Necati Özkan'ın önderliği ile ulusal bir kongre toplamakta gecikmedi. Tarihte Milli Kongre diye adlandırılan ve 2. Ulusal Lefkoşa Kongresi olarak da isimlendirebileceğimiz bu Kongre, 1 Mayıs 1931 tarihinde Lefkoşa'da toplandı. Necati Özkan'ın kendi evinde tüm adadaki köylerden ve mahallelerden gelen 200'ü aşkın delegenin katılımı ile toplanan kongre, 6 saat boyunca süren ateşli tartışmalardan sonra, çok önemli altı karar aldı. Necati Özkan'ın açış konuşmasından sonra Av. Ahmet Behaettin Bey'in Başkanlığa, Öğretmen Teki Bey'le, Başöğretmen Turgut Bey'in de katipliklere getirildiği Kongrede alınan kararlar şöyledir:

1-Kıbrıslı Türklere de diğer toplumlara tanınan serbest eğitim hakları tanınmalı ve eğitime ayrılan ödenekler artırılarak okulların yönetimi Türk Halkına devredilmelidir.

2-Kongre, 1928 yılında lağvedilen müftülük makamının yeniden ihya edilmesini ve müftünün maaşının Evkaf'tan karşılanmasını, yetkilerinin bir yasa ile belirlenmesini ve dinimize aykırı olarak müslüman olmayan biri tarafından yönetilen Evkaf'ın aynı zamanda müftülük işlerini yönetmesine engel olunmasını.

3-Şer-i Mahkemelerin yeniden düzenlenmesi, gelirlerinin bağımsızlığını ortadan kaldıran Evkaf yerine, genel bütçeden karşılanması, medeni hukukun yeniden düzenlenmesi ve eğer bunlar yapılmayacaksa bu mahkemelerin yetkilerinin medeni, çağdaş mahkemelere aktarılarak Türk hakimlere görev verilmesi.

4-Evkaf'ın dini yetkilerini müftüye devretmesi ve yalnız ekonomik bir kuruluş olarak çalıştırılması, yönetimin ise Kongre tarafından seçilecek altı Türk üye ile hükümetçe tayin edilecek bir üye tarafından yönetilmesi ve 1928 yılında çıkarılan (Evkafı ve Müftülüğü İngiliz yönetimine devreden) yasanın iptal edilmesi isteniyordu.

Bu arada 5. maddede Av. Sait Hoca'nın Kıbrıs Müftüsü seçildiği bir emrivaki ile duyurulurken, altıncı maddede de Necati Özkan, Mehmet Zeka, Av. Behaettin, Av. Fazıl, Av. Con Rifat, Dr. Pertev, Dr. Şefki, Av. Ahmet Raşit ve Sait Hoca'dan oluşan bir MERKEZ HEYETİ'nin de bir "Yürütme Komitesi" olarak seçildiği belirtiliyordu. Bu kongrenin sömürge yönetimin gasbettiği toplumsal hakların yeniden elde edilmesi açısından mücadelemizde çok önemli bir yeri vardır. İngiliz Yönetimi ise derhal yaptığı bir açıklama ile Kongreyi, aldığı kararları ve Müftü seçtiği Said Hoca'yı tanımadığını açıklayarak yeni bir baskı kampanyasına başlıyordu.
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
1921 Enosis Plebisiti ve 1931 İsyanı nedir ?

Yunan isyanının 100.yıldönümü olan 25 Mart 1921'de 500 kilisede toplanan Rumlar ilk Enosis Plebisitini yaparak ilhak yönünde bir karar onaylarlar ve İngiliz Yönetimine başvurarak Enosis talep ederler. Bu plebisitten 10 yıl sonra 1931'de Enosis için ayaklanırlar. Kıbrıs Türkleri Milli Kongre ile İngiliz Sömürge Yönetimine karşı bayrak açmışken, karşılarında yeni Enosis yaygaraları ile Kıbrıs Rumlarını ve Yunanistan'ı bulurlar.


1800'lü yıllardan beri süren yoğun Enosis propagandası,nihayet 1931 yılında fiili bir ayaklanmaya dönüşmüştü. Nitekim, Milli Kongre'nin toplanmasından 6 ay sonra, 17 Ekim 1931' de Kavanin Meclisi Üyesi Nikodimos'un (bir papazdı) bir vergi konusunu bahane ederek yaptığı Enosis çağrısı ile, Kıbrıs Rumları silahlı bir ayaklanma başlatmışlardı. Ne var ki ayaklanma, Kıbrıs'ın sömürge idaresinden kurtulup bağımsızlığını kazanması için değil; bir başka sömürgeci ülke olan Yunanistan'a bağlanması, yani Enosis için yapılmıştı. Kıbrıslı Türkler ise, kendilerine kölelik ve acı getirecek, yok olmalarını sağlayacak Enosis amaçlı bir isyana katılmazlardı. Nitekim katılmadılar da...

Enosis'ci Kıbrıs Rumları ise, Yunan Konsolosu Kyrou'nun da kışkırtmaları ile "Milli Kurtuluşumuz Yunanistan'la birleşmektir" diyen Papaz Nikodimos'un peşinden giderek, "İlhak" naraları ile hükümet binalarına saldırmışlar ve Vali konağını yakmışlardı. Bu saldırıda 7 kişi ölmüş, 67 kişi yaralanmış, binlerce liralık maddi hasar meydana gelmişti.

Sonuçta ise İngiliz yönetimi aldığı sert önlemlerle isyanı bastırmış,400 kişiyi tutuklamış, isyancı elebaşlarını ve kışkırtıcı rol oynayan Yunan Konsolosu Kyrou'yu adadan sürmüş, milli tarihlerin okutulmasını yasaklamış, basına sansür uygulamış, siyasi faaliyetleri ve milli bayrakların çekilmesini yasaklamış, yasama meclisi niteliğindeki Kavanin Meclisi'ni kapatmıştı. İsyana katılmayan, hatta isyana karşı çıkan Kıbrıs Türkleri de sömürge yönetimi tarafından cezalandırılmış, temsilcileri Kavanin Meclisi'nden uzaklaştırılmış, konan tüm yasaklamalara muhatap olmuştu. Böylece Türk Halkı, bir kez daha sömürge yönetiminin haksız bir baskısına uğrarken, yine bir kez daha başından beri mücadele ettiği ilhak girişimlerinin kurbanı oluyor, katılmadığı eylemlerin sonuçlarına katlanmak zorunda kalıyordu.

Bu isyanın en önemli sonucu, Türk Halkının başlattığı anti-sömürgeci savaşımın ve sömürge yönetimi tarafından gasbedilen toplumsal haklarımızı elde etmek için verilen mücadelenin doğranması için, Koloni yönetimine bulunmaz bir fırsat vermiş olmasıdır. Nitekim 1942 yılında Dr. Küçük tarafından çıkarılacak olan Halkın Sesi'nin yayın yaşamına girmesine kadar, sömürge yönetimine karşı etkili bir mücadele verme olanağı olmamıştır.
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
KATAK nedir?

1940 Yılına kadar dondurulan siyasi faaliyetler, bu tarihte belediye seçimlerinin yapılmasına izin verildiği için, yeniden bir canlanma içine girer. Belediye seçimlerine katılan Türklerin çok dağınık olması, diğer yandan da Rumların artan Enosis faaliyetleri, toplum aydınlarını ciddi olarak düşündürmekteydi. MİLLİ CEPHE'nin önderlerinden Necati Özkan ve Fadıl Korkut bir grup, Dr. Küçük ve Necmi Avkıran da bir başka grup olarak seçime katılmışlardı. Bu gruplar 1942 yılında bölünmeye son vermek için Av. Fadıl Korkut başkanlığında birleştiler. Böylece KATAK (Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu) kurulmuş oldu. Birlik ve beraberliğe susamış olan Kıbrıs Türkleri KATAK'ın kurulmasından sonra bu örgüte sahip çıkmış ve yaptığı cömertce bağışlarla örgütün güçlenmesini sağlamıştı. Diğer yandan da tüm adada, en ücra köylerde bile örgütlenmesi için büyük çaba içine girmişti...


*KATAK, tüzüğü ve programı olan bir siyasal örgütlenmedir. Daha önce belirttiğimiz örgütlenmelerden farkı da kendine politik hedefler seçmesidir.

*KATAK, bir yandan İngiliz sömürgecilerine ve Enosis eylemlerine karşı aktif bir politika izlerken, diğer yandan Türk toplumunun ekonomik,sosyal ve kültürel kalkınması için çalışmalarını sürdürdü.

*KATAK'ın ilk kongresi, 18 Nisan 1943 tarihinde Evkaf'da yapıldı.

*Emekli Hakim İzzet Bey, Dr. Rauf ve Fadıl Korkut KATAK yönetimine seçildiler.

*KATAK, Kongreden sonra Lefkoşa, Mağusa, Baf, Larnaka ve Girne'de çalışma gösterecek heyetler oluşturdu...

KATAK tüzüğünün 3. maddesinde kuruluşun amacı şöyle özetleniyordu:

"Cemiyetin maksadı Kıbrıs Türk Azınlığının haklarını aramak, ilmi, iktisadi ve sınai seviyelerini yükseltmek ve umumiyetle Kıbrıs Türklerinin menfaatlerini temine çalışmaktır..."
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
1948 VE 1949 Mitinglerimiz nedir?

1931 yılında konan kıstılamaların ikinci dünya savaşından sonra hafifletilmesi nedeni ile Enosis yönündeki eylemlerini yeniden yoğunlaştıran Rumlar, mitinglerle, telgaf ve gösterilerle, muhtıralarla, İngiltere ve diğer önemli başkentlere gönderdikleri heyetlerle, basın aracılığıyla, Yunanistan'ın desteklediği yoğun bir ilhak propagandasına girişirler. Türk halkı bu eylemlere ve ilhak yönündeki girişimlere 28 Kasım 1948'de Selimiye Meydanı'nda yaptığı on bin kişilik bir mitingle yanıt verir. Mitingde yapılan ateşli ve kararlı konuşmalarda ve alınan kararlarda Türk Halkının sonuna kadar Enosise karşı çıkacağı, adanın statüsü değiştirilecekse eski sahibi olan Türkiye'ye verilmesi gerektiği belirtilir. Ne var ki, Rumlar Türk halkının tepkisinden gerekli dersi almaz ve Enosis için bir plebisit yapmak üzere hazırlıklara başlarlar. Türk Halkı buna 11 Aralık 1949 tarihinde yaptığı 15 bin kişilik ikinci bir mitingle karşılık verir. 1931-1943 baskı döneminde eylemsiz bir konuma itilen Kıbrıs Türk Halkı, böylece hızla örgütlemeye, Enosis karşıtı eylemlerini başta Türkiye olmak üzere yurt dışına yaymaya başlar.
1949 mitinginde alınan kararda şöyle deniyordu:

1-Adamızın Yunanistan'a ilhak edilmesi hakkındaki arzuları yine şiddetle protesto eder.

2-İlhak gerçekleştirildiği takdirde Kıbrıs'a ekonomik buhran, ırki, sosyal kargaşa dahil iç savaş geleceğine ve bu suretle adanın Ortadoğu'da sulh ve sükunu bozacağına inanmaktayız.

3-İngiltere adadan çekilecekse adanın eski sahibi, en yakın komşusu ve adayı en iyi muhafaza edecek tek Ortadoğu devleti olan Türkiye'ye iade edilmesini talep etmekteyiz.

Ne var ki Rumlar, ilhakçı girişimleri durdurmak niyetinde değildir. Nitekim 1949 yılında AKEL'in öncülüğü ile Enosis amaçlı bir plebisit düzenleme çabası içine girerler.
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Milli Parti nedir?

23 Nisan 1944 yılında Dr. Küçük'ün evinde yapılan bir toplantı ile kurulan MİLLİ PARTİ'nin, asıl adı Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi'dir. 25 Nisan 1944 tarihli Halkın Sesi gazetesine göre 23 Nisan'da kendi evinde toplanan kuruculara bir konuşma yapan Dr. Küçük, partinin amacını şöyle açıklamıştı:

"Bizim, yani bugünkü temelleri atılan partinin tek bir gaye ve tek bir hedefi vardır ki, o da kanuni ve meşru yollardan yürüyerek cemaatımız için salah ve refah çarelerini aramaktır".

23 Nisan günü yapılan oylamada; Dr. Küçük Genel Sekreterliğe (Başkanlık yoktu), A. Pertev, Eczacı Münür, Faiz Kaymak, Siret Bahçeli de yönetim kuruluna seçilmişlerdi. Yine aynı gün yaptığı ilk toplantıda mücadele hedeflerini belirleyen parti, bu hedeflerini 29 Nisan 1944 tarihinde Halkın Sesi gazetesinde ilan etmiştir:
Buna göre mücadele hedefleri şöyle sıralanıyordu:


1. Enosise ve muhtariyete karşı çıkmak,
2. Çeşitli dairelere, yüksek mevkilere, Rum unsurundan yapılan atamaların protesto edilmesi ve Türklere de yer verilmesi için mücadele etmek.
3. Rum cemaatinin resmi dini olarak "Yunan Ortodoks"dendiği gibi, Türk cemaati için de sadece müslüman yerine "Türk Müslüman" denmesi.
4. Rum cemaati gibi Türk cemaatinin de bağımsız bir cemaat reisine sahip olması için lazım gelen kanun ve tertibatın alınması.
5. Türkiye'de olduğu gibi aile hukuku ve münasebetlerini tanzih edecek olan medeni bir aile hukukunun kabul edilmesi.
6. Türkiye'de öğrenim gören avukatlara da Kıbrıs'ta çalışma izni verilmesi.

Bir süre sonra adını "KIBRIS TÜRKTÜR" partisine çeviren MİLLİ PARTİ yukarıda sıralanan hedefler dogrultusunda verdiği mücadele ile Kıbrıs Türk Halkı içinde yaygın bir şekilde örgütlenmiş ve sonraki 10 yıl içinde hedeflerinin büyük çoğunluğunu gerçekleştirmişti. Hiç şüphesiz bunun başında da Evkaf'ın ve Müftü seçiminin Türk toplumuna devredilmesi gelmekteydi.
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İlk Kıbrıs Türk İşçi Sendikaları Ve Kıbrıs Türk Kurumları Birliği ne zaman ve nasıl kurulmuştur?

1940'lı yıllara kadar Rumlarla birlikte aynı sendikalara üye olan Türk işçileri, üye oldukları Rum sendikalarının Enosis faaliyetlerini yoğun bir şekilde desteklemeleri sonucu, kendi bağımsız sendikalarını kurmaya karar verirler. İlk olarak Niyazi Dağlı başkanlığındaki 12 Türk dülger Rum sendikalarından ayrılarak ilk Türk Amele Birliği'ni kurdular. Çeşitli mesleklerden yeni katılımlar olmasıyle birlikte, Birliğin adı, 1943 yılında "Yapıcı ve Amele Birliği" olarak değiştirildi. Bu birlik perde gerisinde Milli Parti Başkanı Dr. Küçük tarafından da desteklenmekteydi.

Bu arada Ağustos 1944'de Kıbrıs'ı ziyaret eden Sir Cosmos Parkinson'a Enosis lehinde bir muhtıra veren ve "Kıbrıs işçilerinin Enosis istediğini" iddia eden PEO sendikasına üye Türk işçiler de bunu protesto için 22 Ağustos 1944 tarihinde bu solcu sendikadan ayrılarak aynı gün "Güneş Türk İşçi Birliği" ni kurdular. Bu birliğe Niyazi Dağlı başkanlığındaki Türk İşçileri de katılınca, 1000 civarında Türk işçisi bir çatı altında toplanmış oldu. (15 Ekim 1944) Daha sonra ismi "Lefkoşa Türk Birliği" olarak değiştirilen bu birliğin amaçları şöyle özetleniyordu:


- Kıbrıs'taki bütün Türk işçilerini bir çatı altında toplamak
- Kıbrıs Adası Türk İşçi Birlikleri Siyasi Partisini kurmak
- Kıbrıs'taki tüm kuruluşları bir çatı altında toplamak ve Enosis'e karşı tek bir vücut olarak karşı çıkmak.

Bunun hemen ardından çeşitli bölgelerde ve değişik kollarda yeni sendikalar kurulmaya başlandı. Ardından da 1945 yılında 20 civarında sendikayı çatısı altında örgütleyen Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu kuruldu. Böylece Kıbrıs Türkleri Enosis'e karşı mücadele eden ve bugüne kadar gelen en köklü işçi örgütünü oluşturmuşlardı.

Kıbrıs Türk Kurumları Birliği Nedir?
Ağustos 1945'de kurulan Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu'nun siyasi amaçları arasında şu noktalar vardı:

- AKEL'in Türk işçileri arasındaki gizli faaliyetlerini etkisiz kılmak.
- Enosis'e karşı etkin bir biçimde mücadele etmek.
- Belediye seçimlerinde tek vücut olarak Rumların karşısına çıkmak.
- Milli Parti, KATAK, Çiftçiler Birliği ve Türk İşçi Birlikleri Kurumu'nun bir çatı altında birleşmesini sağlamak.

Nitekim, İşçi Birlikleri Kurumu'nun kurulması üzerinden çok kısa bir zaman geçtikten sonra, bütün kurumları bir çatı altında toplama girişimleri başlatıldı. İşçi Birlikleri'nin çağrısı ile biraraya gelen KATAK, Milli Parti, Çiftçiler Birliği ve Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu, 23 Aralık 1945'de Kıbrıs Türk Kurumlar Birliği'ni kurdular. Kuruluşun amacı, Enosise karşı tek vücut olarak mücadele etmekti. Ancak bu birlik, çeşitli nedenlerle 6 ay sonra dağılacak ve daha sonraki yıllarda Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu kurulana kadar, her örgüt bağımsız olarak çalışmalarını sürdürecekti.
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kıbrıs Türk Birliği (İstiklal) Partisi nedir?

Daha önce 1930'da İngilizci adaylara karşı Kavanin Meclisi seçimlerine katılan ve seçimleri kazanan, daha sonra ise 2. Ulusal Lefkoşa Kongresi'ni örgütleyen Necati Özkan'ı bu kez bir siyasi hareketin başında görüyoruz. Nitekim 2. Dünya savaşından hemen sonra İSTİKLAL adlı bir gazete yayınlayarak, politikaya yeniden atılan Necati Özkan, bu gazeteyi ileride kuracağı partinin bir sesi olarak düşündü. Kendisini CHP'nin Kıbrıs'taki temsilcisi olarak da gören M. Necati Özkan, Atatürk'ün kurduğu parti Cumhuriyet Halk Partisi'nin amblemi olan 6 ok'u kendi partisi için amblem olarak seçmitti. Necati Özkan'ın partisi, "KIBRIS TÜRK BİRLİĞİ (İSTİKLAL)" adı ile 21 Haziran 1949'da örgütlenmeye başladı. 9 Kasım 1949 tarihli İstiklal gazetesinde bir yazı yayınlayan Necati Özkan, o tarihe kadar 10000 kişinin partiye üyelik için başvurduğunu açıkladı. İSTİKLAL Partisi diğer partilerden farklı olarak 90 kişilik bir yönetim kuruluna sahipti ve bu kurulda Lise mezunlarına, sanatkarlara tüccarlara,kasap ve manavlara, kadınlara 10'ar; köylülere ise 30 kişilik kontenjan ayrılmıştı.

Partinin tüzüğündeki bazı maddeler şöyleydi:

Madde 1: "Parti, iktisadi, sınai, milli, kültürel, siyasi bir partidir".
Madde 2: Amacı, Kıbrıs Türk Cemiyeti'nin İktisadi, sınai, kültürel ve siyasi sahadaki ilerlemesini temin etmektir. Bu amaçla mahalli hükümet, Türkiye ve İngiltere hükümetler ile temas etmek partinin görevidir. Parti, adadaki Türk Cemiyeti'nin varlığını tehlikeye koyacak ilhak ve muhtariyete karşı mücadele eder.
Madde 7: Partinin, komünizimle mücadele etmek en büyük şiarıdır.

İlk Kongresini 4 Haziran 1950'de yapan partinin başkanlığına N. Özkan, Yardımcılığına M. Şevki, Sekreterliğe Safi Alper ve Veznedarlığa da Turgut Avkıran seçilmişti.
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu nedir?
Kıbrıs Türk Kurumları Birliğinin dağılmasından sonra Enosis'e karşı verilen mücadele bir süre dağınık şekilde sürdürüldü. Ancak her geçen gün artan Enosis faaliyetleri, dağınık çalışmanın Türk Halkını bir sonuca götürmeyeceğini ortaya koyuyordu. Bu amaçla biraraya gelen tüm kurum ve kuruluşlar bir üst örgüt kuruma yönünde karar alırlar. Bu birlik, "Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu" adı ile 1949 yılında kurulur ve birleşme yönünde karar alırlar. Bu arada mevcut partiler de, "Kıbrıs Türk Milli Birliği" adı altında birleştirilir. Böylece, birbiri ile koordine içindeki iki merkezi örgüt, 1949 yılından itibaren Türk halkının nabzını eline alarak, Enosise karşı mücadeleyi tırmandırır.

Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu ve Türk Milli Birliği heyetleri ardı ardına Türkiye'ye ve dünyanın belli başlı merkezlerine ziyaretler yaparak, Türk Halkının görüşlerini etkin bir biçimde anlatmaya başlarlar. Bu arada Türkiye'deki siyasi partiler, politikacılar, hükümet, basın, kurum ve kuruluşlar da sürekli olarak uyarılarak Türk Kamuoyunun Kıbrıs'a sahip çıkması sağlanır. İngiltere, BM ve tüm dünya ülkeleri, telgraflarla, mitinglerle Kıbrıs Türkünün sesine kulak vermeye çağrılarak, büyük bir mücadele başlatılır...

Bu arada savcı olarak çalışmakta olan Rauf Denktaş da bu görevinden 1957 yılında istifa ederek, K. T. Kurumları Federasyonu başkanlığına seçilir. Denktaş'ın Federasyonun başkanlığına seçilmesinden sonra bu örgütün çalışmaları yeni bir ivme kazanır. Kıbrıs Türk Halkının siyasi, demokratik ve mukavemetci örgütlenmesi tamamlanarak Enosis'e karşı verilen varoluş mücadelesi, merkezi bir yönetime kavuşur. Böylesine koordineli bir çalışma ile 1960 Zürih ve Londra anlaşmalarında Türk Halkının eşit bir ortak olarak yeni Cumhuriyetin kurucusu olması sağlanır...
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
1950 Enosis Plebisiti nedir?

Rum liderliği ile Yunanistan'ın Enosis için ortamın çok uygun olduğu inancı ile plebisit yönünde girişimler başlatılması üzerine harekete geçen ve Enosis şampiyonluğunu kiliseye kaptırmak istemeyen Komünist AKEL Partisi daha çabuk davranarak, 1949 yılı içinde Enosis için bir imza kampanyası başlatmıştı. Bu kampanya çerçevesinde seferber olan AKEL üyeleri 1949 yılı Aralık ayında ev ev gezerek, "Enosis istiyorum" yazılarının altında imza toplamaktaydılar. Diğer yandan Enosis şampiyonluğunun bayraktarlığını elinden kaçırmak istemeyen kilise de ayrı bir plebisit düzenleme çalışması içine girer. O zaman Baf metropliti bulunan Makarios ise, plebisit olayının başarı ile sonuçlanması için büyük bir çaba gösterir. Çünkü bu başarısı ona Başpiskoposluk kapılarını açacaktır. Böylece asırlardır Enosisin bayraktarlığını yapan kilise de, 15 Ocak 1950'de bir plebisit gerçekleştireceğini, açıklar ve halkın kendilerinin düzenleyeceği plebisite katılmasını ister. Kilisenin kendilerine cephe alması üzerine, başarısız bir sonuç almak yerine, kiliseyi desteklemeyi uygun gören komünist AKEL partisi, kendi düzenlediği plebisiti iptal eder ve halkın, kilisenin düzenlediği plebisite katılması için çağrıda bulunur. 15 Ocak 1950'de kiliselere konan defterlere "Enosis'e Evet" ya da "Enosis'e Hayır" şeklinde imza atarak gerçekleştirilen plebisit sonucu, Rum halkının %96'sının" Enosis'e Evet" dediği açıklanır. Böylece Kıbrıs Türkü, bir kez daha sağcısı ve solucu ile tüm Rumların Enosisci olduğunu kendi deneyimi ile görmüş olur.

Bu eylemden sonra Makarios Batpiskopos seçilir. Makarios'un Batpiskopos seçilmesinden sonra Enosis faaliyetleri eskiye oranla çok daha fazla yoğunlaşır.


Konu, daha sonra 1954'de Yunanistan tarafından Birleşmiş Milletler'e götürülür. BM'in konuyu reddetmesi üzerine de 1955 yılında EOKA kurularak, silahlı eyleme geçilir. Amaç, politik anlamda plebisit sonuçlarını heyetler vasıtası ile tüm dünyaya duyururken, bu sonuçlara saygı duyulmaması halinde Kıbrıs'ın bir kan gölüne dönüştürüleceğini dünyaya göstermektir. Nitekim, bir süre sonra Kıbrıs gerçekten bir kan gölüne dönecektir
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kıbrıs Türktür" Komiteleri nedir?
Kıbrıs sorununu Türk kamuoyuna ve Türkiye hükümetlerine mal eden ve konunun ULUSAL BİR DAVA halinde gelmesine en büyük desteği veren Hürriyet Gazetesi ve bu gazetenin kurucusu SEDAT SİMAVİ olmuştur. Kıbrıs Türk liderliği ile Türkiye'ye giden Kıbrıs heyetlerinin görüşlerine ve Kıbrıs'taki gelişmelere büyük yer veren Hürriyet gazetesi, öncelikle Türk gençliğinin Kıbrıs davasına sahip çıkmasını sağlamıştı. Bu çerçevede bir gençlik teşkilatı olarak Türkiye Milli Talebe Federasyonu 24 Temmuz 1954'de yaptığı bir toplantıda bir Kıbrıs Komitesi kuruyor ve sorunu gündemde tutmak için yaygın mitingler örgütlemeye başlıyordu. Türkiye Milli Talebe Federasyonu'nun, 24 Ağustos 1954 tarihinde basın, gençlik ve üniversite temsilcilerinin katıldığı bir kongre toplaması ile yeni birtakım oluşumların ortaya çıktığı biliniyor. Bu oluşumlar içinde en önemlisi,4 saat süren uzun bir toplantıdan sonra kurulan "KIBRIS TÜRKTÜR KOMİTESİ"dir.


Dr. Hüsamettin Canöztürk, Orhan Birgit, Ahmet Emin Yalman, Dr. Ziya Somer, Nevzat Karagil, Kamil Önal ve gazeteci Hikmet Bil'den oluşan bu komitenin ardından, bütün Türkiye'de aynı isimle birçok komitenin oluşturulduğu gözlenmektedir. Bunun ardından İngiltere'de de bir "Kıbrıs Türktür Komitesi" oluşturulurken, Kıbrıs'ta ise Dr. Küçük'ün başkanı bulunduğu Milli Parti'nin ismi "Kıbrıs Türktür Partisi"ne dönüştürülmüştü. Böylece Türkiye, İngiltere ve Kıbrıs'ta "Kıbrıs Türktür Komiteleri" paralel eylemler, mitingler düzenlemeye başlamışlardı.

"KIBRIS TÜRKTÜR KOMİTELERİ'nin" eylemlerinin ve yaptıkları yüzlerce mitingin en önemli sonuçları, sorunun Türkiye hükümetleri tarafından da Ulusal bir dava olarak ele alınmasını sağlamak, Türkiye kamuoyunu harekete geçirmek, tüm dünyaya Kıbrıs'ta ayrı bir Türk Halkı bulunduğunu, bu halkın Enosis'e karşı çıktığını ve Kıbrıs 'ın geleceği üzerinde söz sahibi olduğunu göstermek olmuştur.
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
EOKA nedir, ne zaman kurulmuştur?

EOKA, Kıbrıs'ta Türk halkını yok edip, adayı Yunanistan'a bağlamak için kurulmuş olan bir terör örgütüdür. EOKA için ilk gizli görüşmeler 2 Temmuz 1952'de Atina'da Makarios'un başkanlığında yapılmıştı. Bu toplantıların ardından 7 Mart 1953'de bir "İHTİLAL KONSEYİ" kurulmuş ve bu konseyin kurucuları Enosis için şu gizli yemini etmitlerdir:

"Enosis davası hakkında bildiklerimi ve bundan böyle bileceklerimi işkence altında ve canım pahasına bile olsa bir sır olarak gizli tutmaya Tanrı huzurunda yemin ederim. Bana verilen tüm emirlere sorusuz olarak itaat edeceğim"...

Bunun ardından 1954 yılının ilk aylarında Yunanistan hükümetinin bilgisi dahilinde Kıbrıs'a gizli silah sevkiyatı başladı. Grivas ise 9 Kasım 1954'de gizlice adaya çıktı. Bir süre sonra ise Yunan Dışisleri Bakanı Stefanoplus'un direktifi ile 1 Nisan 1955'de EOKA, ilk bombalarını patlatarak resmen eyleme geçti. EOKA'nın amacı önce İngilizleri adadan atmak,ardından da topyekün bir imha hareketi ile Türk halkını yok ederek adayı Yunanistan'a bağlamaktı. Nitekim kısa süre sonra İngilizlerin adadan ayrılmasını dahi beklemeden, 21 Haziran 1955'den itibaren saldırılarını Türklere de yöneltmeye başladı.


Grivas hatıralarında 22 Kasım 1954'de Makarios'un, kurduğu PEON adlı gençlik örgütünü eğitip silahlandırması için karar aldığını yazmakta, böylece EOKA'nın gerisinde Makarios'un olduğunu vurgulamaktadır. Makarios'un, önceleri Atina'ya yaptığı çeşitli ziyaretlerde konuyu Yunan yetkilileri ile kararlaştırdığı da bilinmektedir. Grivas, 4.6 1959 tarihli bir mektunda Makarios'un kendisini EOKA'yı yönetmek üzere Kıbrıs'a çağırdığından söz etmekte ve tedhiş örgütüne silah alınması için para yardımında bulunduğunu açıklamaktadır. Nitekim 27 Mart 1955 tarihinde de Grivas'ı çağırıp,eyleme geçmesi emrini bizzat Makarios vermiştir. Makarios'un, EOKA'nın siyasi lideri olduğunu ögrenen İngilizler ise, 9 Mart 1956 tarihinde onu tutuklayıp Seyşel adalarına sürgüne göndermişti.

EOKA, eylemlerde bulunduğu süre içinde yüzlerce Türk yanında 100 İngiliz ve yüzlerce Rumu katletmiş, 30 Türk köyünü yakıp yıkmış ve bu köylerde, yaşayan Türklerin göç etmesine neden olarak adayı kan ve ateşe boğmuştur. Aynı EOKA, 1963'de yeniden saldıralara başlamış ve bu kez de 103 Türk köyünü yakıp yıkarak onbinlerce Türk'ü göçe zorlamış, 500'den fazla Türk'ü de katletmiştir. EOKA, 15 Temmuz 1974'de bu kez EOKA B adı ile silahlarını kendi halkına çevirerek 2000 Rum'u katletmiştir.
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
EOKA bir ulusal kurtuluş örgütü müydü?

Bugün Rum propagandası, EOKA'yı bir "Ulusal Kurtuluş Örgütü" ve EOKA mücadelesini de bir "Ulusal Kurtulut Mücadelesi" olarak sunmaya gayret göstermektedir. Ne acıdır ki, bu yönden yapılan yoğun propagandaya hem kendi halkları içinden, hem de dünyadan inanacak birçok kişi bulmuşlardır. Bu iddiaları çerçevesinde, vurulan EOKA'cıların heykellerini, büstlerini dikmekte, anılarına adanmış anıtlar inşa etmekte ve birer teröristen başka birşey olmayan EOKA'cıları Ulusal Kahraman olarak ilan ederken, EOKA'nın faaliyete geçirildiği 1 Nisan'ı da resmi ulusal tatil olarak kutlamaktadırlar. Oysa bu, gerçeğin saptırılmasından başka birşey değildir. Çünkü bir örgütün ulusal kurtuluş örgütü sayılabilmesi için halkın ve ülkesinin kurtuluşunu ve bağımsızlığını savunması gerekmektedir. Oysa EOKA ne kurtuluşu, ne de bağımsızlığı savunmuttur. EOKA'nın tek bir hedefi vardı: ENOSİS. Çok iyi bilindiği gibi ENOSİS, adanın bağımsızlığını değil; bir başka ülkeye, bağlanmasını, ilhak edilmesini ifade etmektedir. Yani ulusal kurtuluş ve bağımsızlık değil; bağımlılık söz konusudur. Bu kadar da değil. Çünkü EOKA, Enosis'i; Kıbrıs Türklerini köleleştirerek, köleleşmeyi kabul etmeyenleri ise soykırım yolu ile toptan imha ederek gerçekleştirmeyi hedeflemekteydi; yani bir cinayet ve terör örgütüydü, gerici, faşist bir katiller teşkilatıydı. Bu nedenle EOKA'nın bir kurtuluş örgütü olduğunu, mücadelesinin de bağımsızlık ve kurtuluş mücadelesi olduğunu ileri sürmek kadar saçma ve gülünç bir şey olamaz. Bağımsızlığı hedeflemeyen bir örgütün bu niteliklere sahip olduğu iddia edilemez.


Bugün hala daha EOKA'ya böylesi nitelikler yüklemeye,yani bu terör örgütünü kurtuluş örgütü olarak tanıtmaya çalışmak, onun Enosis mücadelesini haklı görmekten ve Enosisciliği körüklemekten başka birşey değildir...
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
TMT nedir? Ne zaman kurulmuştur? TMT faşist bir örgüt müydü?
Açık adı "Türk Mukavemet Teşkilatı" olan TMT, 27 Temmuz 1957'de Burhan Nalbantoğlu, Rauf Denktaş ve Kemal Tanrısevdi tarafından Lefkoşa'da kuruldu. 1 Nisan 1955'de faaliyete geçen ve Türklere saldırmaya başlayan, Türk köylerini yakıp yıkan, EOKA tedhiş örgütüne karşı Türk halkının savunmasını yapacak bir örgütlenme gereksinimini duyan Kıbrıs Türkleri, önceleri çeşitli mukavemet grupları oluşturmuştu. Bunlar arsında en etkili olanı VOLKAN'dı. Ne var ki bu mukavemet grupları dağınık, küçük ve eğitimsiz oldukları için, askeri bir yapıya sahip EOKA karşısında, Türk Halkının savunmasını yapabilmeleri olası değildi...


TMT, işte bu gereksinimden doğmuş ve dağınık olarak faaliyet gösteren küçük mukavemet gruplarını birleştirerek, tüm adaya yaygın, her Türk köyünde varlık gösteren güçlü bir mukavemet örgütü olmuştu. TMT, Rumların iddia ettiği gibi bir saldırı ve tedhiş örgütü değildi. Zaten EOKA'dan 2.5 yıl sonra, Türklere yönelik saldırıların yoğunlaşması üzerine kurulmuş olması da, buna doğrulayan bir nedendir. Yine aynı şekilde faaliyette olduğu süre içinde hiçbir Rum köyüne saldırmış olmaması, sadece Türk gençlerini eğiterek, onlara savunmaları için gerekli silahları sağlaması ve onları bulundukları yerleşim yerlerini savunmakla görevli kılması da bunun bir başka kanıtıdır...

TMT'nin amaçlarını şöyle sıralamak olasıdır:

1-Kıbrıs Türklerinin can ve mal güvenliğini sağlamak,

2-Enosise ve bu hedef doğrultusunda yapılan girişimlerle estirilen teröre karşı durmak,

3-Türklere yapılacak saldırıları geri püskürtmek,

4-Türk Toplumunun birliğini ve bütünlüğünü sağlamak,
Enosis'i savunan AKEL'in Türk toplumu içinde ideolojik etkinlik kurmasını ve iç cepheyi bölmesini önlemek,

5-Rumlara ve İngilizlere karşı Kıbrıs Türklerinin haklarını savunmak,

6-Anavatan Türkiye ile sıcak ilişkileri ve Türk Halkının Anavatana bağlılığını sürdürmek...
TMT bu ilkeler doğrultusunda verdiği savaşında başarılı olarak 1958-60 ve 1963-74 döneminde Türk Halkının direnişini örgütlemiş, Rum saldırıları karşısında ayakta kalmasını sağlamıştır. TMT'nin bu direnişi, adanın Yunanistan'a bağlanmasını önlediği ve bağımsızlığın gerçekleşmesini sağladığı için, ilerici bir niteliğe sahipti. TMT'nin direnişi, objektif olarak bağımsızlığa hizmet ettiği için, Kıbrıs'ta asıl Ulusal Kurtuluş Örgütü, Türk Mukavemet Teşkilatı'dır.

Bugün efsanevi mukavemet teşkilatımız TMT'yi karalamak için bir takım çevreler ve Rum liderliği tarafından sürdürülen yoğun bir propaganda ile TMT'nin gerici, faşist bir örgüt olduğu yayılmak istenmektedir. Faşizm, bilindiği gibi ırkçı görüşleri benimseyen, tekelci sermaye çevrelerinin egemenliğini kırmayı amaçlayan, kendinden başka hiçbir görüşe yaşam hakkı tanımayan bir ideolojidir. Faşizm, bu amaçlarına ise tek parti diktatörlüğü ile ulaşmayı öngörür. Oysa TMT, daha önce de vurguladığımız gibi sadece Türk Halkının savunmasını birinci planda tutan bir örgüttür. TMT için birinci planda olan kişilerin sahip oldukları görüşler değil, Türk halkının can ve mal güvenliğidir. Nitekim TMT, Türk halkını savunurken elinde silah olan ve Türk halkı için bir tehlike arzeden EOKA üyelerini veya EOKA ile ENOSİS davasına hizmet edenleri hedef seçmiştir. Yoksa hiçbir Rum, sırf Rum olduğu için hedef alınmamıştır. Hiçbir Rum yerleşim yerine saldırıda bulunulmamıştır. TMT'nin sermaye çevrelerine hizmet etmediği, onların bir aracı olmadığı da ortadadır. Çünkü TMT içinde çetitli kademelerde yönetici ve üye olarak görev alan kişiler sermayeye hizmet için değil, Türk Halkının can güvenliğini korumak için bu örgütte görev almışlardır. Ezici çoğunluğu işçi ve köylülerdir. Zaten eğer TMT faşist bir örgüt olsaydı, toplumun yönetimini eline aldığı 1963-74 döneminde, İtalya ve Almanya'da olduğu gibi faşist bir parti kurar, yönetimini bu partiye bırakır ve Toplumu faşist ideoloji doğrultusunda yönetirdi. Bugün TMT'nin faşist olduğunu söyleyenler, onurlu direnişimizi ve bu mücadelenin örgütü TMT'yi gözden düşürmek ve ulusal değerlerimizi yok edip tarihimizi lekelemek isteyenlerdir.
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Taksim nedir?

Kıbrıs Rumlarının bir yüzyılı dolduran Enosis mücadeleleri karşısında Kıbrıs Türklerinin de hem kendi çıkarlarını koruyan, hem de dünya konjonktürüne ters düşmeyen bir hedef ortaya koyması gerekmekteydi. Böyle bir hedef ortaya konmaması halinde, tüm toplumunu bir ülkü etrafında mobilize etmek ve dünyaya ne istediğimizi anlatmak olası değildi. Kıbrıs Türkleri tarihi süreç içinde hep değişen koşullara uygun olarak, değişen birtakım hedefler benimsemişlerdi. Ama esas hedef her zaman Enosisi önlemek ve Rum-Yunan boyunduruğuna girmemek olmuştur. Örneğin 1878-1930 döneminde "Ada eski ve asıl sahibine verilmelidir" denmekteydi. Sonraları, 1930'lu yıllarda ada artık hukuken de bir İngiliz toprağı olduktan sonra, Enosis tehlikesine karşı İngiliz yönetiminin devamı, ancak Türk halkının haklarının korunması savunulmuştur. İkinci dünya savaşından sonra ise muhtariyet görüşü savunulmaya başlanmıştır.

1950 Plebisitinden sonra ve EOKA'nın da eyleme geçmesinin ardından savunulan "TAKSİM" fikri, Kıbrıs Türk Halkının Self-determinasyon hakkına sahip çıkılması görüşünden kaynaklanıyordu. Kıbrıs Rumları, self-determinasyon haklarına dayanarak Enosis istiyorlarsaydı, Kıbrıs Türkleri de yine bu haklarına dayanarak TAKSİM, yani kendilerine ait olan bölümün Türkiye'ye bağlanmasını istemekteydi. TAKSİM fikri, birçok noktadan o günlerde Enosise karşı ileri sürülen en doğru aaadi. Herşeyden önce, Türklerin can ve mal güvenliğini koruyacak bir formüldü. İkinci olarak, Türkiye'nin stratejik çıkarlarını korumaktaydı. Üçüncü olarak, Kıbrıs Türklerinin, Self-determinasyon hakkına sahip çıktığının ve adada ayrı bir halk bulunduğunun ifadesiydi. Nitekim bu aaain doğru olduğu, Türk Halkını mobilize etmesinden, Enosisi önlemesinden ve bağımsız bir Kıbrıs Cumhuriyeti'nin doğmasına neden olmasından belli olmuştur. Türk Halkı, eğer bu aaae sahip çıkmasaydı, ada daha sonra bağımsız Cumhuriyet olmayacak, Enosis gerçekleşecek ve Türkler de azınlık hakları ile yetinmek zorunda kalacaklardı.
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
27-28 Ocak Direnişi nedir?

TMT'nin kurulmasından sonra yer aldığı en önemli olaylardan biri, 27-28 Ocak 1958'de İngiliz Sömürge Yönetimi ile meydana gelen çatışmadır. TMT'nin insiyatifi ile Liseli Türk Öğrencilerin 27 Ocak günü başlattıkları "TAKSİM" lehindeki yürüyüş, o güne kadar Rumların "ENOSİS" lehindeki yürüyüşlerine seyirci kalan sömürge yönetimi tarafından şiddet kullanılarak dağıtılmaya çalışıldı. Türk öğrenciler barışcı yürüyüşlerinin şiddetle bastırılmasına sert tepki göstererek, sömürge askeri ve polisine karşı koydular. Sömürge yönetimi cop, gözyaşartıcı bomba ve silah kullanarak büyük bir anti-sömürgeci şahlanışa dönüşen gösterileri dağıtmada yetersiz kaldı. Çatışmalar, gösteri ve yürüyüşler ertesi gün de sürerek bütün adaya yayıldı. Limasol, Baf, Mağusa va Larnaka'da büyük protesto gösterileri oldu. Bu çatışmalarda 100'den fazla kişi yaralandı, birçok kişi tutuklandı, 7 Türk de öldürüldü. 27-28 Ocak Direnişi bir kez daha, Kıbrıs Türk Halkı dikkate alınmadan varılacak herhangi bir çözümün yaşama şansı olmadığını gözler önüne serdi.


27-28 Ocak direnişinin bir diğer önemli yanı ise, Türk Halkının, iddia edildiği gibi İngiliz yanlısı olmadığını net bir şekilde ortaya koyması ve Enosise olduğu kadar sömürge yönetimine de karşı olduğunu göstermesiydi. 27-28 Ocak direnişi, Kıbrıs Türk halkı ve Türkiye'nin pozisyonunu güçlendirdi. 27-28 Ocak direnişi, adanın bağımsızlığına giden yolun açılmasına neden oldu. 27-28 Ocak direnişi, Türk halkının Enosise karşı mücadele azmini kamçılayan bir olay oldu.
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Muhtariyet nedir, bu amaçla ne gibi planlar sunulmuştur?

Muhtariyet, İngiliz sömürge yönetiminin, 2. Dünya savaşından sonra dünyada bağımsızlık lehinde esen rüzgarların ve içte de Türk ve Rum toplumlarının sömürge yönetimine karşı artan hoşnutsuzluklarının ve tepkilerinin etkisi nedeniyle ortaya attığı bir görüştür. İngiliz sömürge yönetimi bu etkilerle 1947 yılından itibaren temelde birbirine benzeyen çeşitli muhtariyet veya "Self-government" planı önermeye başlamıştır. Bu planları şöyle sıralamak olasıdır:
*1947 Lord Winster Planı

*1948 Jackson Planı

*1955 1. Mac Millan Planı ( Eylül)

*1955 1. ve 2. Harding Planları (Kasım 1955-Ocak 1956)

*1956 Rad Cliffe Planı (Aralık)

*1958 2. Mac Millan Planı

*1958 SPAAK Planı (NATO Genel Sekreteri)
Bütün bu planların ortak unsuru adadaki İngiliz hakimiyetinin sürmesi düşüncesi üzerinde kurulmuş olmalarıydı. Buna göre adadaki İngiliz egemenliği devam edecek, bu egemenliğin simgesi Vali olacak, Vali'nin başkanlığında Türk ve Rumların nüfus oranlarına göre katıldıkları bir Danışma veya Yasama Meclisi olacaktı. Ne var ki bu Danışma veya Yasama Meclisinin yetkileri sınırlı olacak ve çıkardıkları yasalar Vali tarafından onaylandıktan sonra, yürürlüğe girecek, bunun yanında bu Meclisler hiçbir şekilde adanın İngiliz hakimiyetinden ayrılması konusunu görütmeyeceklerdi. Burada en önemli konu, sunulan bütün planların da Enosis'i tam olarak öngörmediği için, Rum liderliği tarafından reddedilmesidir. Nitekim Rum liderliği aşamalı olarak bağımsızlığa gidebilecek muhtariyet tekliflerini reddederek, Enosis'i gerçekleştirmek için EOKA'yı kurmuş ve silahlı eylemlere başlamıştı. Onlar için çözüm yolu tekti ve o da ENOSİS'ti. Bu amaçla sömürge yönetiminin tek yanlı olarak oluşturduğu Meclislere katılmayarak "Aşamalı Enosis" yerine "Doğrudan Enosisi" öngören "Enosis ve Yalnız Enosis" sloganına sarıldılar.
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kıbrıs'ın Türkiye için önemi nedir?
Hiç şüphesiz Kıbrıs'ın Türkiye için önemi, en başta adada aynı soydan gelen, aynı kültürü, aynı dili paylaştığı Kıbrıs Türk Halkının yaşamasından kaynaklanır. Türkiye, sınırlarından 40 deniz mili ötede Kıbrıs Türk Halkının ezilmesini, katledilmesini,köleleştirilmesini ve insan haklarından mahrum edilerek acılar içinde yaşatılmasını kabul edemez.

Türkiye'nin birinci hedefi adadaki Türk halkının barış, özgürlük ve güvenlik içinde yaşamasını temin etmek ve Kıbrıs'ın bölgede bir barış adası olmasını sağlamaktadır. Buna ilaveten Türkiye 1960 Garanti Andlaşması ile Kıbrıs'ta huzuru, sükunu ve adanın bağımsızlığı ile bağlantısızlığını koruyacağına dair uluslararası yükümlülük altına girmiştir. Uluslararası yükümlülüklerine ve taahütlerine bağlı bir ülke olan Türkiye, Kıbrıs'ta anlaşmalara aykırı gelişmelere göz yumamazdı. Dolayısı ile Kıbrıs, Türkiye'nin uluslararası andlaşma ve yükümlülüklerine bağlılığını kanıtlaması açısından da önemlidir. Bunun yanında Doğu Akdeniz'in en kilit noktasında bulunan Kıbrıs, Türkiye'nin Güney sahillerinin güvenliği açısından çok önemli bir stratejik konuma sahiptir. Nitekim tarihte Kıbrıs'a üslenen korsanlar, Akdeniz'deki ticaret gemilerine saldırabildikleri gibi, yine Kıbrıs'ı elinde bulunduran kavimler de burasını üs olarak kullanarak, Anadolu'nun Güney sahillerine sürekli olarak akınlar düzenlemekteydiler. Ege Denizi'nde Yunanistan'a verilen adalarla kuşatılmış bulunan Türkiye'nin, tek açık olan sahil kapıları güneydedir. Bu sahillerin karşısında ise Kıbrıs bulunmaktadır.

Kıbrıs'ın Türkiye'ye düşman bir ülke elinde olması halinde Anadolu'nun bütün ikmal yollarının kapatılmış olacağı ve Türkiye'nin kendi güvenliğinin tehlikeye gireceği açıktır. Nitekim daha sağlığında Atatürk de bu gerçeğe parmak basmıştır. Güney sahillerinde bir tatbikatı izlemekte olan Atatürk, çevresinde topladığı kurmaylarına "Türkiye'nin yeniden işgal edildiğini ve Türk Kuvvetlerinin sadece bu bölgede mukavemet ettiğini farz edelim. İkmal yollarımız ve imkanlarımız nelerdir?" sorusunu sorar. Subaylar birçok görüş ve düşünceler ileri sürerler. Atatürk hepsini sabırla dinler, sonra elini haritaya uzatır ve Kıbrıs'ı işaret ederek, "Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece, bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs'a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir" der.

Atatürk'ün de çok açık bir şekilde ortaya koyduğu gibi Türkiye'nin Kıbrıs'a karşı yüklendiği uluslararası yükümlülükleri olmasa bile, Türkiye kendi sahillerinin güvenliği açısından Kıbrıs'ın düşman elinde bulunmasına izin veremez. Bütün bunlara ilaveten önümüzdeki 5-10 yıl içinde Kafkasya, Orta Asya ve Hazar petrolleri ile doğal gazı, borularla İskenderun körfezine gelecek ve buradan dünyaya pazarlanacaktır. Irak petrolü, halen buraya akmaktadır. Türkiye'nin bu bölgede denize dökülen suyu da yapılacak yükleme istasyonları vasıtası ile Orta Doğu'ya ve Kıbrıs'a aktarılacaktır. Gelişen İskenderun ve Mersin limanları Türkiye'nin ithalat ve ihracatında önemli bir rol oynamaktadır. GAP ile birlikte yaşanacak üretim patlaması, bu limanlardan dünyaya pazarlanacaktır. İşte Kıbrıs, bu stratejik bölgeyi kontrol eden bir konumdadır. Dışişleri Bakanı İsmail Cem, 6 Nisan 1998'de yaptığı açıklamada Doğu Akdeniz'in 2005-2010 yıllarında dünyanın en stratejik bölgesi olacağını söylemiş ve Türkiye'nin ulusal güvenliği ve ulusal çıkarları açısından bu bölgeyi kontrol eden Kıbrıs gibi bir mevziden asla vazgeçmeyeceğini, bunun bedelini de ödemeye hazır olduğunu tüm dünyaya ılan etmiştir. İngiltere, ABD ve AB da olaya bu açıdan yaklaşarak stratejik üstünlük elde etmeye çalışmaktadır. Nitekim daha yıllarca önce İngiliz Amirali Lord John Hay, Kıbrıs'ı, "bir deniz üssü olarak elde edilebilecek en iyi yer" olarak nitelerken, İngiliz Devlet Adamı Beaconsfiled de Kraliçe Victoria'ya Kıbrıs'ın, "Ön Asya'nın Anahtarı" olduğunu söylüyordu.

Kıbrıs'ın Anamur'dan sadece 40 deniz mili uzakta olduğunu düşünmek ve Yunanistan ile komşu ülkelerin Türkiye üzerinde her zaman için tarihten kaynaklanan yayılmacı emeller beslediğini bilmek bile, Kıbrıs'ın Türkiye için stratejik değerini daha kolay ortaya çıkarır ve Türkiye'nin Enosis tehlikesi karşısında niye sessiz kalamayacağını açıkça izah eder. Türkiye'nin Enosise bu karşı çıkışı ve direnişe geçen Türk halkına verdiği sarsılmaz destek, adanın Yunanistan'a bağlanmasını önleyip, bağımsızlık kapısını açan en önemli faktör olmuştur.
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Londra Konferansı nedir?

1950 Yılında yapılan Enosis plebisitinden sonra, Yunanistan'ın siyasi tercihini daha açık bir şekilde Enosis lehinde ortaya koyması, Kıbrıs Rum liderliği için yeni arayışların doğmasına neden olmuştu. Kıbrıs Rum lideriği ve kilise sorunu, "Self-determinasyon hakkı" gibi kutsal bir çerçeveye sokarak, dünya platformalarına taşımak niyetindeydi. Nitekim Yunan yönetimi ile yapılan işbirliği sonucu sorun ilk kez 1954 yılında "Self-determinasyon", yani "Kıbrıs'ın kendi geleceğini tayin etme hakkı" gibi saygıyla karşılanacak bir taleple BM'e götürüldü. Oysa Kıbrıs'ta iki ayrı halk vardı ve Self-determinasyon söz konusu olursa, bu hak her iki halk için de geçerli olmalıydı. Türk halkının ve Türkiye'nin, Yunanistan'ın bu başvurusuna tepkisi büyük oldu. Bu tepkinin etkisi ve İngiltere'nin karşı yönde tavır koyması sonucu konu BM gündemine alınmadı.

Kıbrıs Rumları bundan sonra 1 Nisan 1955'den itibaren silahlı eyleme başladı. İngiltere'nin Orta-Doğu'daki etkinliğini kırıp yerini almak ve Ak Deniz'de bir güç olmak isteyen ABD de, Rum-Yunan ikilisinin Enosis istemini desteklemekte, İngiltere'yi köşeye sıkıştırmaya çalışmaktaydı. Bu baskılar altında çıkış yolları arayan İngiltere, Türkiye'yi de Kıbrıs sorununa resmen taraf yapmak ve bir denge sağlamak amacı ile 29 Ağustos 1955'de Londra Konferansı'nı organize eder. İngiltere'nin çağrısı ile Londra'da toplanan bu konferansa Türkiye Yunanistan ve İngiltere katılır. Yunanistan bu toplantıda "Self-determinasyon" adı altında Enosisi savunurken, Türkiye, adada iki halk bulunduğunu ve her iki halkın da Self-determinasyon hakkının varlığını savunur.

Toplantıdan somut bir sonuç çıkmaz. Ama siyasi bakımdan Türkiye artık soruna resmen taraf olur ve ondan sonraki her gelişmede görüşü ve onayı alınmak gerekliliği doğar. Konferansın, bu açıdan üzerinde durulması gereken tarihi önemi vardır.
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Zürih ve Londra anlaşmaları nedir?
Kıbrıs Türk Halkının Enosise verdiği mücadele, 1960 öncesinde adanın Yunanistan'a bağlanması ve bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti'nin doğmasını sağlayan en önemli faktör olmuştu. Rumların Enosis talepleri karşısında Türk halkının her yolla Self-determinasyon hakkına sahip çıkması, tek yanlı bir Enosis gerçekleşmesi olasılığını tümden ortadan kaldırmıştı.

İki halk arasında başlayan çarpışmalar sonucu, Rumların savunduğu Enosis ve Türklerin savunduğu Taksime karşı bir orta yol olarak, adanın bağımsızlığı fikri doğmuştu. Bu fikrin, İngiltere, Yunanistan, Türkiye ve ABD tarafından benimsenmesinden sonra, 11 Şubat 1958'de Zürih anlaşması ve 19 Şubat 1959'da da Londra anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaların altına İngiltere ve iki anavatan yanında, adadaki her iki toplum da eşit statüde iki kurucu ortak olarak imza attı. Zürih ve Londra anlaşmalarına göre Cumhurbaşkanı Rum, Yardımcısı Türk olacaktı. Bakanlar Kurulu 7 Rum 3 Türk üyeden; Temsilciler Meclisi 35 Rum 15 Türk üyeden; Cumhuriyet Ordusu 60-40 ve memur kadroları 70-30 oranı ile her iki toplum fertlerinden oluşacaktı. Her iki toplumun kendi iç işlerine bakacak birer Cemaat Meclisi olacaktı. Bu Meclis toplumsal harcamalar için vergi koyma hakkına sahip olacaktı. Ayrıca din, eğitim ve kültür işlerinden de sorumlu olacaktı. İç güvenliği, polis ve jandarma sağlayacaktı. Ceza davalarında mahkeme heyeti suçlunun ait olduğu toplumun yargıçlarından oluşacaktı. Beş büyük şehirde ayrı belediyeler olacaktı. Resmi dil Türkçe ve Rumca olacaktı. Cumhurbaşkan Muavini Veto yetkisine haiz olacak ve önemli konularda Türk üyelerin ayrı oy çoğunluğu gerekli olacaktı. Her iki anavatan kendi toplumlarına eğitim ve kültürel alanlarda mali yardımda bulunabilecekti.

Enosis ve Taksim yasaklanmıştı, Ne ki Rum liderliği bütün eski EOKA'cıları Cumhuriyetin kilit noktalarına yerleştirmiş ve Anayasada yasaklanmasına karşın Enosis faaliyetlerini bizzat Makarios'un önderliğinde sürdürmüştü.

Anayasal konulardaki anlaşmazlıklar için bir Türk, bir Rum ve bir de tarafsız yargıçtan oluşacak Anayasa Mahkemesi kurulacaktı. Nitekim bu mahkemenin ilk tarafsız yargıcı Alman Anayasa Hukuku Profesörü Ernest Forsthoff olmuştu. Yardımcı ise Christian Heinze idi. Ne var ki Rumlar bu tarafsız yargıcın verdiği adil kararlardan rahatsızlık duyduklarından, uyguladıkları tehdit, baskı ve yıldırma kampanyası sonucu Forsthoff ve yardımcısının isifa edip adadan ayrılmasına neden olmuşlardı.
 

AŞİNA

Dost Üyeler
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
2,406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İttifak anlaşması nedir?
İttifak Anlaşmasının 1. maddesine göre "taraflar ortak savunmaları için işbirligi yapacaklardır. Savunma dolayısı ile ortaya çıkan sorunlarda birbiri ile danışacaklar. 2. maddeye göre "Taraflar Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsızlığına veya toprak bütünlüğüne karşı doğrudan veya dolaylı yönetilen herhangi bir hücum ve saldırganlığa ortak karşı koyacaklar".

3. maddeye göre "Bu ittifakın amaçları bakımından ve yukarıda gösterilen amaca erişmek için Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarında bir üçlü karargah kuracaklar. Üçlü, karargaha katılacak Yunan askerlerinin sayısı 950; Türk askerlerinin sayısı ise 650 olacaktı. Buna paralel olarak ise Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı ve Muavini anlaşarak Yunan ve Türk Hükümetlerinden birliklerini artırmayı ve azaltmayı isteyebilirler. Yunan ve Türk birliklerindeki subaylar Kıbrıs Ordusunun eğitimi işini de yapacaktı. Üçlü Karargah'ın komutanlığı Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs Cumhurbaşkanı ile Muavininin atayacakları Kıbrıslı, Yunan ve Türk generaller tarafından bir sene süre ile rotasyonla yapılacaktı. Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiye Dışişleri Bakanlarından oluşan ortak bir komite, ittifakın en üst organı olacak ve üç bağlaşık ülkenin hükümetlerinin sunacakları ittifakı ilgilendiren sorunları inceleyeceklerdir.
 
Üst