Yazı gayet güzel Hz. Süleyman ve Sebe Melikesi arasında geçenler bunlarla sınırlı değildir. Belkısın kendi tahtının Hz. Süleymanın sarayına getirilme (Getirtilme) bahside oldukça ilginçtir.
Belkıs’ın Tahtı:
Süleyman Aleyhisselâm Belkıs’la beraber Sebe heyetinin gelmekte olduğunu öğrenince, Allah-u Teâlâ’nın kendisine tahsis buyurduğu mucizelerden bir kısmını onlara göstermeyi, böylece hiç tereddüde kapılmadan iman şerefiyle müşerref olmalarını arzu etti.
Emrinde çalışan cinlerin ve insanların ileri gelenlerini toplayarak onlara dedi ki:
“Ey ileri gelenler! Onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o melikenin tahtını bana getirebilir?” (Neml: 38)
Bu, Hüdhüd’ün haber verdiği taht idi. Kendisinden önce o muhteşem tahtının Kudüs’e celbedilmesini muvafık görmüştü.
Âyet-i kerime’de:
“Cinlerden bir ifrit” (Neml: 39)
Diye geçen, şer ve kötülükte, şeytanlıkta ileri gitmiş, tuttuğunu koparan, kuvvetli ve becerikli bir cin şöyle dedi:
“Sen makamından kalkmadan, ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm yeter ve benim sözüme güvenilir.” (Neml: 39)
Bu beyanı ile en küçük bir ihanette bulunmayacağına, bir ziyana uğratmadan, bir yerini değiştirmeden getireceğine teminat vermiş oluyordu.
Süleyman Aleyhisselâm o zamanı uzun buldu. Daha önce gelmesini arzu buyurdu.
Bu hassas ve ince nokta Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Kitap’tan ilmi olan kimse ise ‘Sen gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm.’ dedi.” (Neml: 40)
Onun iddiâsı İfrit’inki gibi kuru bir iddiâ olarak kalmamış, getiririm demesiyle tahtın yanlarında hazır olması bir olmuştu. Yani söyleyinceye kadar getirmişti bile. Çünkü ilmini biliyordu.
Kendileri gelmezden önce, tahtını olduğu şekliyle getirmenin harikulâde bir hadise olduğu şüphesizdir.
Süleyman Aleyhisselâm, bir benzeri başkasına verilmemiş olan bu saltanat ve nimetleri sonsuz şükürle karşılıyor, bunu kendisine müyesser kılan Allah-u Teâlâ’ya şükranlarını arzediyordu.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Süleyman, tahtı yanı başına yerleşivermiş görünce dedi ki:
Bu Rabbimin lütfundandır. Şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni imtihan etmek istiyor.
Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, muhakkak ki Rabbim müstağnidir, kerem sahibidir.” (Neml: 40)
Allah-u Teâlâ “Gani”dir, kimsenin teşekkürüne muhtaç değildir. Şükrün terkedilmesi, Zât-ı ehadiyetine halel getirmez. “Kerim”dir, şükretmeyen kullarını da nimetlerinden istifade ettirir, onları hemen cezalandırıvermez.
Süleyman Aleyhisselâm daha sonra, gelmek üzere olan Belkıs ile âni karşılaşmanın hazırlıklarına başladı. Geldiği zaman tahtını tanıyıp tanımayacağını denemek için, bazı vasıflarının değiştirilmesini emretti.
Buyurdu ki:
“Onun tahtını tanınmaz hale getirin. Bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanımayacak mı?” (Neml: 41)
Süleyman Aleyhisselâm, Belkıs’ın hidayet yolunu bulmasına yardımcı olmak için böyle yapmayı arzu etmişti.