Hür kadınlar varken cariyelerle evlenmek dinen caiz midir?

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Hür kadınlar varken cariyelerle evlenmek dinen caiz midir? Ayrıca Cariyelerle nikâhsız yaşamalarının şer’î dayanağı nedir?


Kur’ân-ı Kerim, hür erkeklerin cariyelerle nikâh yaparak evlenmelerini, Müslüman hür kadınlarla ile evlenebilme gücü ve imkânı bulunmama şartına bağlamaktadır. Bu şart gerçekleşmesi halinde de, ayrıca cariyelerin Müslüman veya ehl-i kitap olmaları şartı aranmaktadır. Hanefi hukukçular, hür bir erkeğin câriye ile evlenebilmesi için, hür bir kadınla evlenmeye imkânının bulunmamasını, aksi takdirde evlenmenin gayr-ı sahih ve bazılarına göre de mekruh görüldüğünü beyân etmektedirler. Bir kısım hukukçular, bu durumun hür erkeğin birinci Hanım’ının hür bir kadın olması halinde söz konusu olduğunu, halbuki hür bir kadınla evlenme imkânı varken câriye ile evlenmesinin sahih ve caiz olduğunu ifade etmektedirler. Fetvaya esas olan da bu olduğundan dolayı, Osmanlı Padişahları, hür bir kadınla evlenme imkânları bulunmasına rağmen, cariyelerle evlenmeyi âdet haline getirmişlerdir.
Osmanlı Devletinin resmî Kanun-ı Umûmîsi sayılan Mültekâ’daki ifade aynen şöyledir:
"Hür bir erkeğin, daha evvel evlendiği hür bir kadın yoksa, ehl-i kitap veya Müslüman olan bir câriye ile evlenmesi, hür bir kadınla evlenme imkânı bulunsa dahi, sahih ve caizdir. Hür bir kadınla evli olan hür erkeğin bir câriye ile evlenmesi ise sahih değildir. Zira Hz. Peygamber, "Hür bir kadın üzerine câriye ile evlenmek sahih olmaz" buyurmuşlardır. Bu hususda İmâm Mâlik, hür kadının rızasıyla böyle bir evliliğin caiz olacağını ifade ederken, İmâm Şâfi’î de kocanın köle olması halinde böyle bir evliliğin caiz olduğunu söylemektedir".
Fâtih Sultân Mehmed’den sonra, nasıl devlet ve kapıkulu kadroları, devşirme erkeklere bırakılmışsa, Harem’deki kadınlar saltanatı da devşirmeler ve dışarıdan satın alınan değişik milletlere mensup cariyelere terk edilmiştir. Fâtih devrinden Osmanlı Devletinin yıkılışına kadar, kahir ekseriyetle Osmanlı Padişahları, nikâh akdiyle ve hür kadınlarla evlenmeyi terk etmişler ve bunun yerini cariyelerle ve nikâh akdi yapmadan karı-koca hayatı yaşama usulü almıştır. İslâm Hukukuna göre, cariyelerle nikâh akdi ile evlenmek caiz ise de, nikâh akdi yapmadan istifrâş hakkını kullanarak yine karı-koca hayatı yaşamak mümkündür.
İslâm Hukukunun câriye kabul ettiği kadın kölelerin bir statüsü de, eş statüsündeki veya istifrâş hakkı bulunan cariyeliktir. Bu tesbitten de anlaşılacağı üzere, köle veya hür başka erkekler ile evli olmayan cariyeler, iki şekilde Padişahlar ile karı-koca hayatı yaşayabilirler:
Birincisi; Padişahın eli altındaki cariyesi ile nikâh akdi yaparak evlenmesidir. Bu da iki şekilde olur;

a) Padişah evlenmeden önce cariyesini âzâd eder yani hürriyetine kavuşturur ve bu durumda hür bir kadınla evlenmiş olur. Böyle bir evlilik halinde, daha evvel hür bir kadınla evli olması, dört sınırını aşmamış olmak şartıyla, cariyesini âzâd ederek evlenmesine mâni teşkil etmez. Bu durumda, âzâd ederek evlendiği câriye ile hür olarak evlendiği diğer hanımları arasında hiçbir hüküm ve statü farkı mevcut değildir. Bir kısım araştırmacılara göre, Kanunî Sultân Süleyman, bir akın sırasında esir edilerek Padişah’a takdim edilen Hürrem Sultan’ı önce âzâd etmiş ve sonra da nikâh akdi ile eşliğine almış ve Fâtih zamanından beri devam eden cariyelerin nikâhsız istifraş edilmesi kaidesini bozmuştur. Ancak çoğu tarihçiler, bu kaidenin Sultân İbrahim’in Telli Haseki’yi önce âzâd edip sonra da nikâh akdi ile onunla evlenmesi ile bozulduğunu ifade etmektedirler.
b) Cariyesi câriye statüsünde kalmakla beraber, Padişah nikâh akdiyle onunla evlenir. Bu durumda nikâh ihtiyatî bir nikâh olacaktır. Ayrıca efendi daha evvel hür bir kadınla evli ise, bazı hukukçular câriye ile olan nikâh akdinin, Nisa Süresindeki âyetin hükmü gereği mekruh olacağını ve bir kısım hukukçular ise bu akdin sahih olmayacağını ifade etmişlerdir. Eğer Padişah hür bir kadınla evli değilse, o zaman ehl-i kitap veya Müslüman olmaları şartıyla câriyesiyle nikâh akdiyle evlenebilecektir. Her iki halde de evlilik akdi ihtiyatî bir akittir ve hukukî sonuçlarını tam doğurmaz. Her ikisinde de doğan çocukları hür olarak doğar. Hürrem Sultân’ınkinin bu gruba girdiği ve cariyelikten kurtulamadığı daha evvel ifade olunmuştu.
İkincisi; İslâm hukukuna göre, Padişah, başka bir erkek ile evli olmayan bir cariyesi ile herhangi bir nikâh akdi olmadan karı-koca hayatı yaşayabilir. Efendi için sabit olan bu hakka istifraş hakkı denmektedir. Asıl câriye hukuku burada söz konusudur. Kur’ân, "Onlar namuslarını korurlar; sadece eşleri ve cariyeleri ile ilişki kurarlar. Çünkü bunu yapanlar ayıplanmazlar" buyurarak, istifraş hakkının şer’î dayanağını açıklamaktadır. Ancak önemle belirtelim ki, bu istifraş hakkı da, Kur’-an’ın ifadesiyle zinaya yol açmaması ve gizli metres hayatına dönüşmemesi için önemli kaidelere bağlanmıştır. Hatta öylesine kaideler konulmuştur ki, hür ve evli bir kadın ile istifraş hakkına dayanılarak karı-koca hayatı yaşanan câriye arasındaki en önemli fark, cariyenin efendisinin mirasından istifâde edememesidir. Miras münâsebetinin dışında bazı cüz’i farklar da vardır. Mesela istifraş hakkı ile bir câriye ile karı-koca hayatı yaşama poligami = birden fazla kadınla evlilik sınırına tâbi olmama, iddet ve boşamada bekleme sürelerinin yarıya indirilmesi ve daha önce de ifade ettiğimiz gibi cariyenin örtünme konusunda hür kadınlar gibi olmaması gibi farklar, aile içerisindeki statüyü fazla etkilemeyen hallerdir.
Önemle ifade edelim ki, Padişah, kendi cariyesi dışında bir câriye ile nikâh akdi yaptığı takdirde birden fazla evlenmenin sınırına riâyet edecektir. Ancak istifraş hakkı ile karı-koca hayatı yaşaması halinde, böyle bir sınır mevzubahis değildir. Efendi’nin istifraş hakkına dayanarak cariyesi ile karı-koca hayatı yaşamasına teserrî de denmektedir. Osmanlı Padişahları bir kısım cariyeleri ile nikâh akdi yapmasına karşılık, istifraş hakkı bulunan bir kısım cariyeleri ile de teserrî yani nikâh olmadan karı-koca hayatı yaşamıştır. Bu sebeple birden fazla evlenme konusundaki sınıra riâyet edilmeye ihtiyaç kalmamıştır. Osmanlı Padişahlarının aile hayatlarında ri’âyet ettikleri hukukî statü çoğunlukla budur. Bu sebeple özellikle Kadın Efendiler, Padişahların zevceleri yani eşleri olarak takdim edilmiştir ve doğru olan da budur.
 
Üst