Tebrizli bir güneş

Firuze

Dost Üyeler
Katılım
18 Tem 2011
Mesajlar
1,270
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Maviliklerde
Tarık Velioğlu




Şems mi Mevlânâ’nın mürşidiydi, Mevlânâ mı Şems’in? Hakikat şu ki, iki güneş birbirine ayine oldu. Şems için maksat, birbirini anlayan iki dostun kavuşmasıdır, gerisi lâf ü güzaftır: “Bu iki cihanın yaratılma gâyesi iki dostun kavuşmasıdır.”

Şems-i Tebrizî, Tebrizli bir güneş. Yapayalnız bir Allah eri. Gençliğinde kendisini anlayabilen kimse bulamamış etrafında, İlâhî marifeti, ulvî sırları paylaşabileceği bir dosta kavuşamamış.
Kendisine kulak verelim: “Dost bir tarafa, babam bile beni anlamamıştı. Kendi dünyamda yapayalnızdım.” Devam ediyor sırlı veli: “Kendi şehrimde bile gariptim, babam bana bir yabancı. Gönlüm ondan ürküyordu, öyle sanıyorum ki üstüme gelecek; bana güzellikle söz söylerken bile beni dövecek, evden kovacak sanıyordum. Ve diyordum ki kendi kendime: ‘Eğer benim manevî varlığım, onun mânasından doğmuş olsaydı, gerekirdi ki bendeki mâna onun yavrusu olsun; onunla uyuşsun. Kümes tavuğunun altına konmuş bir kaz yumurtasıydım sanki. Bunları düşündükçe gözlerimden yaşlar boşanırdı.”
Çevresindeki insanlardan hep daha farklıydı, kimse derdini anlayamıyordu:
“Çocukluğumda bana hep neden hep tasalısın?’ diyorlardı; ‘Sana elbise mi lazım, yoksa paran mı yok?’ ‘Keşke’ derdim, ‘üstümdeki elbisemi de alsalar’”.
Pınarın kaynağından içmek istedi
Şems-i Tebrizî, önceleri Ebu Bekr Tebrîzî-i Sellebâf adlı bir zata mürid olmuş, onun gözetiminde seyr ü sülûkunü tamamlamıştı. Ancak Allah vergisi üstün yaratılışı, idrâk ve kavrayış kuvveti, gönlündeki doymak bilmez manevî açlık sürekli bir arayış içine itmişti onu. Kalıplara sığmayan, coşkun tabiatı, onu bir şeyhlik-müritlik içerisinde tutamazdı. Suyu pınarın kaynağından içmek istiyordu.
Seyahate koyuldu, yeryüzünü dolaştı. Bütün iklimleri birkaç defa dolaştığı rivayet edildi. Birçok veliler gördü; kutuplar, efrâd, evtâd ile karşılaştı. Dünya şeyhlerini kendisine mürid yaptığı söylendi sonraları. Ruhunun aynasını, kalbindeki sırrı açacak kilidi arıyordu.
Gittiği her yerde bir hana inerdi Şems. Hep kara bir keçe giyerdi. Dünyayı dolaştıktan sonra Bağdat’a geldi. Orada büyük âriflerden Evhadüddin Kirmânî ile karşılaştı. “Ne ile meşgulsün?” diye sordu ona, “Ay’ı leğendeki suda görüyorum” cevabını aldı; yani “dünyadaki çeşitli güzelliklerde, mutlak güzelliği arıyorum” demek istedi. Şems bunun üzerine şöyle dedi: “Boynunda çıban yoksa niçin başını kaldırıp onu gökte görmüyorsun?” Evhadüddin: “Bugünden itibaren sana tâbi olmak, ne dersen onu yapmak istiyorum” dedi. Şems, tıpkı yüzyıllar önce Hızır’ın Hz. Musa’ya dediği gibi: “Sen benim arkadaşlığıma tahammül edemezsin” diye cevap verdi ve yoluna devam etti.
“Kimsenin görmediğini Mevlânâ gördü”
Şems anlatıyor: “Yüce Allah’a yalvardım: ‘Beni sohbet edebileceğim bir Allah eri ile buluştur.’ Rüyada dediler ki: ‘Seni bir Allah dostuyla görüştüreceğiz.’ Sordum: ‘Nerededir?’ Ertesi gece tekrar rüyamda, ‘Anadolu’da’ diye cevap verdiler. Aradan bir müddet geçtikten sonra Mevlânâ’yı gördüm ama dediler ki: ‘Henüz buluşma zamanı gelmedi, her işin bir zamanı, vakt-i merhûnu var.’”
Mevlânâ ile buluştuktan sonra bütün o huzursuzlukları, arayışları, yerini mutlak bir huzura bırakmıştı. İçinde kimsenin anlayamadığı o mânayı Mevlânâ anlamıştı. Mevlânâ’nın oğlu Sultan Veled anlatıyor: “Bir gün Şems-i Tebrizî babama şöyle diyordu: ‘Benim Tebriz’de Ebu Bekr adında bir şeyhim vardı. Sepet örer, onunla geçinirdi. Bütün velâyetleri ondan aldım. Fakat bende öyle bir şey vardı ki, şeyhim görmemişti onu. Kimse de görmemişti ya zaten. İşte o şeyi, şimdi Hudâvendigârım Mevlânâ gördü.’”
Çok Allah dostu gördü Şems, ama hiçbirinde Mevlânâ’da bulduğunu bulamadı: “Birçok erenleri içten severim ve onlara olan sevgimi pek belli etmem. Birkaç kişiye içimdeki sevgiyi dışarıya vurdum, onlar benimle beraber iken sohbetimi ve beni anlayamadılar. Dostluk bozulmasın diye kusuru hep kendime yükledim. Ama sevgimi Mevlânâ’ya açınca arttı ve hiç eksilmedi.”
Şems Mevlânâ’nın mürşidi miydi?
Şems mi Mevlânâ’nın mürşidiydi, Mevlânâ mı Şems’in? Hakikat şu ki, iki güneş birbirine ayine oldu. Şems ne diyor kulak verelim: “Mevlânâ’ya geldiğimde ilk şartım ona şeyhlik etmemekti çünkü Mevlânâ’ya şeyhlik yapacak kişiyi Allah henüz yeryüzüne göndermedi. O da insan olamaz. Ben de müritlik yapacak nitelikte değilim, o hal kalmadı bende artık.”
Şems için maksat, hal ehli, birbirini anlayan iki dostun kavuşmasıdır, gerisi lâf ü güzaftır: “Bu iki cihanın yaratılma gâyesi iki dostun kavuşmasıdır. Bu iki dost Allah için gösterişten, her türlü hevesten uzak yüz yüze gelmeli. Ekmek, fırın, kasap gibi (dünyevi) gaileler olmamalı. Şimdi Mevlânâ’nın huzurunda öyle mutluyum ki!”
 

Firuze

Dost Üyeler
Katılım
18 Tem 2011
Mesajlar
1,270
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Maviliklerde
Cevap: Tebrizli bir güneş



Kusursuzdur ya Allah,
O’nu sevmek kolaydır.
Zor olan hatasıyla
sevabıyla fani olan
insanları sevmektir.
(Tebrizli Güneş)

Birkaç yıl önce rüyamda Şems’i gördüm..
Bana dediki rüyamda Şems nedir bilir misin ?
Güneş dedim
Peki Güneş nedir bilir misin ?
Anlatmaya çalıştım ama bilememişim güneşin ne olduğunu

Güneşin en temel özelliği yer yüzünü aydınlatırken, canlıların bitkilerin yeşermesi için enerjini ruhunu verirken güneş yeryüzüne
Hiçbir ayrım yapmadan verir…
Yani kuzuyu ısıtan güneş kurdu da ısıtır
Mazlumu ısıtan güneş zalimi de ısıtır
Bir sufi dervişini ısıtan güneş
Bir inançsızı da ısıtır…

Velhasılı GÜNEŞ verirken insanları canlıları renklerine dinlerine sosyal statülerine ve dahi insanları AYIRAN her ne varsa bu ayrımların
Hiç birini dikkate almadan verir enerjisini güneş…

Aslında GÜNEŞ demek 4. boyuttan bakabilmek evrene
Çünkü o boyutta O’ndan başka hiç bir şey yok
Ve her şeyin O’nun bir yansıması, sıfatı ve gölgesi
Ve o boyutta olan bir kişi her şeyi O olarak gördüğünde insanları canlıları nasıl Ben ve O
Biz ve Onlar olarak ayırabilir ki…

O zaman sadece
KAHRINDA HOŞ.. LÜTFUNDA HOŞ demek düşer o insana
Yada NARINDA (ateşinde) bir NURUNDA bir demek düşer
Velhasılı
4. boyuta geçmek demek GÜNEŞ olabilmek demek
ŞEMS olabilmek demek….

Velhasılı o gece rüyamda öğrendim ŞEMS isminin tesadüfen Şemsettinin kısaltması olarak verilmediğini

ŞEMS olabilmek dileğiyle
Aşk ilee…
 
Üst