Soluksuz Maceranın Gururlu Kahramanı Demirci Bekir

GökTürk

Kurucu
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,015
Tepkime puanı
2
Puanları
38
Yaş
59
Konum
C¤ KIBRIS
Web sitesi
www.kibris1974.com
Soluksuz Maceranın Gururlu Kahramanı Demirci Bekir

İnsanoğlunun hayata gelmesi önemli bir rastlantının eseridir. Hangi şartlarda dünyaya gelip, nasıl büyütüleceği insanın elinde değildir. Ancak dünyaya geldikten sonra insan kendi kaderini değiştirecek güce sahiptir. Ben buna inanıyorum. Öyle ki Akıncılarlı Bekir Demirci’nin anlattıkları benim düşüncelerimi doğruluyor.

4 Temmuz 1930 yılında Akıncılar’da doğan Bekir Demirci, şimdi 71 yaşında ve Akdoğan’da emekliliğin keyfini sürme uğraşında. İlkokul mezunu olmasına rağmen teşkilatçı olarak genelde TMT’ye, özelde Akıncılar halkına, belediye başkanı olarak da Akdoğan’a önemli hizmetler vermiş. Bekir amca, aynı zamanda insanların özrünün vücutta değil, beyinde olduğunu kanıtlayan bir isim.
Çocukluğu haylaz, gençliği yaratıcı, orta yaşı lider olarak tamamlamış Bekir amca. Şimdilerde ise emekliliğin tadını çıkarıyor.

“Goyunnarın ayağını gırardım”

Bekir amca “4 Temmuz 1930’da geldim dünyaya” diyerek başlıyor konuşmaya ve anlatıyor:
“En ufaklığımda hatırladığım annem çarşaf dokurdu. Ben da ya dama ya da ağaca tırmanırdım. Annem da beni çalışdığı yerde ayağımdan bağlı dutardı. Bizim zaman zaman böyle geçdi.
İngiliz-Alman harbında üçüncü sınıfdaydım. Bizde sarıklı bir hoca varıdı din dersi verirdi. Uçak gelirsa, okul dışında sığınak varıdı, tarif ederdi ne yapacayık. Her Cuma da camiye giderdik. Dersdeykan düdğü çaldı mı hepsimiz sığınağa giderdik. Beşinci altıncı sınıfta milli piyes, tiyatro oynardık.
Ondan soğra okulu bitirdim, bubam beni çoban eddi. Her giddiğimde ovaya bir goyunun ayağını gıracaydım. İsdemezdim. 1944 yılında KATAK köyümüze demirci yolladı, sekiz ay galdım yanında. Soğra başladım işi tartışayım gendiynan, ‘Öyle olmasın, böyle olsun’. Sekiz ay bitinca İngiliz Üsleri’ne girdim Dikelya’da...”

Akıncılar’da hayat mücadeles,

Bir hayat mücadelesi böyle başladı Akıncılar’da. Bekir kendi kabına sığmamış, içindeki enerjiyi yeni bir meslek edinerek dışarıya vurmak istemişti. Mesleğini seçti, demirci oldu. Bu meslek aynı zamanda kendisine ömür boyu soy isim olarak kaldı.
Bekir amca bir yandan işini yapıyor, bir yandan da mucitlik yeteneğini gösteriyordu. Öyle ki, ramazan aylarında kullanılmak üzere iftar topunu kendi elleriyle yapmıştı. Bu sırada, hem mesleği öğreniyor, hem “belki ilerde dükkan açarım” düşüncesiyle malzemelerini alıyordu. Bekir amca ailesine de sahip çıkarak, kız kardeşinin pırtısını alın teriyle kazandığı paradan yapıyor.
İşyerinin en güvenilen elemanı olur kısa zamanda. Rum ebisdad kendi odasının anahtarını Bekir amcaya verecek kadar çok güvenir ona. Ancak bir gün iş yerinden evine götürmek için iki menteşe yapınca, İngiliz tarafından işten atılır. Oysa onun deyimine göre her gün çantalar dolusu malzeme Rumlar tarafından götürülmekteydi.

İngiliz tarafından işten atılan Bekir amca, köyü Akıncılar’a gelerek dükkan açar. Genç yaşında kendi parasını, kendi işyerinde kazanır artık. O günlerde, arkadaşları tarafından Lefkoşa’daki bir yarışa katılarak 1500 yardada 2’nci geldiğini de dip not olarak aktarıyor bize, sporcu kişiliğini de buraya not ediyoruz.

Talihsiz kazada eli bilekten kesildi

Yıl 1949... Bekir amcanın hayatı boyunca unutamayacağı bir an yaşanıyor. Ramazan ayının 26’ncı günüdür. Bu günü kendisinden dinleyelim:
“Elimdeki barut eksildi. Gider evgaftan alırdım barutu. Giddim birinden aldım, onun ağızdan dolma bir tüfeği varıdı. Bağlanmış bir düğüm barut. Aldım, ifdar topunu, doldurayım dedim. Birden infilak etti. Serçe ve yüzük parmağım yok oldu. Derhal hasdaneye giddik.

Hemen içeri aldılar yatırdılar. Uyandığımda bagdım bileğimden iki barmak yukarı kesdiler elimi. Bir hafda sonra taburcu oldum. Çıkınca hasdaneden ilk isdediğim evlenmek oldu.

Kazayı hiç dert edmedim. Sanatıma başladım. Yapamayacağım iş da yoğudu. Köyün emme basma tulumbaları varıdı, değirmen varıdı, işim eyiydi. Gayet da eyi para gazanırdım. Civar köylerden da iş gelirdi.”

Kısa süreli İngiltere macerası

Bekir amcanın kısa süreli bir İngiltere macerası da bulunuyor. Önce bir makinist yanında çalışan Bekir amca, daha sonra bir hastanede tedavi görerek takma bir kola kavuşuyor. Bu sırada İngiltere makamlarından önemli katkılar gördüğünü de inkar etmiyor.

Hatta iki hafta çalıştığı iş yerinden ayrılarak, sosyal yardım alması da istenir. Bu onun doğasında yoktur. Çalışmak istemektedir. Hele hele kolunun görünümüne bakılarak yapacağı işin küçümsenmesi kabul edeceği bir şey değildir. ABD ve İngiliz ortaklığı bir mekanda, kendi işini yapması için iş talep eder. İlk etapta bu talebi kabul edilmese de iki haftalık bir denenme kabul edilir. Yaptığı iş, işyeri sahiplerini hayran bırakır.

Burada yaptığı işler boyundan aşkındır. Büyük paralar ödenerek yapılan teknik işleri, zekasıyla çözerek çözümler. Ancak vatan hasreti içindedir. Kıbrıs aşığıdır, köyünü sevmektedir, çocuğu vardır, eşi vardır onları merak etmektedir. 9 ay İngiltere’de kalır, yeniden yurda döner. Gelirken ustaları onu yüklü bir harçlıkla uğurlar. Üstelik aylarca ardından mektup yazılara İngiltere’ye dönmesi, çocuğunu, eşini de götürmesi istenir bunu kabul etmez.

Köydeki eski işine döner

Dokuz aylık bir ayrılığın ardından yeniden köyüne döner. 1956 yılında polis yazılır. En çok merak ettiği EOKA’nın nasıl bir teşkilat olduğu, örgütlenmeyi nasıl yaptığıdır. Polisliği süresince bunları öğrenir. Öyle ki EOKA’cılar tarafından “tehlikelidir, kendinizi sakının” listesine alınır.

Bunu duyar duymaz hemen görevinden istifa eder. Hemen atölyesine döner, üç gün içerisinde 600 adet süngü yapar. Köydeki vatanseverleri arar ve teşkilatlanma için ilk adımı atar. Öğretmen Mehmet Bodamyalızade ile görüşür, öğretmen söylediklerini kabul eder. Lefkoşa’ya gelir, Osman Mısırlızade’den 100 adet 2 inçlik bilezik alır, tapalarıyla birlikte. Öğretmen ile birlikte bileziklerin etrafını yırtarak, tapayı delmek suretiyle saniyeli fitil yerleştirerek 150 kadar el bombası yaparlar.

Bu sıralarda Dali köyünden bir EOKA’cının köy içerisinde dolaştığını görür, hemen önünü keserler, tehdit ederler. Kararlıdırlar, köye Rum sokmayacaklar. Sabahleyin de Limya otobüsünün önü kesilir. Yıl 1957’dir. Bu davranışlarının ardından, 1957 yılından itibaren köy içerisinden bir daha Rum geçmez.

Mücadele başlamıştır

Köy içerisinde seçilmiş kişilerle nöbetleşe kritik noktalarda beklerler. Ortam kızıştıkça kızışır. Bu sırada köyde encümen müfettişi seçilir. Bir belediye memuru gibi görev yapar.

1 Ağustos 1958. TMT kurulmuştur. Aralık ayında Türkiye’ye eğitime gider. Seçilmiş, eğitilmiş, vatan sevgisiyle daha da donatılmıştır. Dokuz köyün sorumluluğuna getirilir. İlkokul mezunudur. Önceleri bu görevi kabul etmek istemez. Ama kaçarı yoktur. Görev, vatan görevidir. Bir gece Lefkoşa’dan üç kişi gelir, “Mazeret kabul etmiyorum, sorumluluk sendedir” emri verilir. Kabul eder.

Sağdan soldan bulduğu telefon parçaları ile köy etrafında mevziden mevziye irtibatı sağlayacak donanımı kurar.

Köyde kumarı önler

Teşkilat ismi herkesin kafasında yer etmiştir. TMT’nin gerekliliğinin iyice anlaşıldığını söyleyen Bekir amca, bu nedenle birçok kişinin TMT’nin emirlerini de kanun gibi algıladığını anlatır. Niştekim Akıncılar köyünde yaygın olan kumar bir gecede önlenir. Nasıl mı?
“13 Aralık 1963. Durum bölgede kötü. Rumlarda büyük bir faaliyet var. Giddim Lefgoşaya, komutanıma dedim, ‘Bölgede garışıkdır durum. Eyi değil. Büyük tedbir alacağım köyde’ dedi. ‘Çabuk köyüne git, bunu duymuş olmayayım’ dedi.

Geldim köye, bizim Akıncılar’da da gumar çok. Olmaz, işler garışık. Dedim İsmail Kurt’a, ‘Gel, bu akşam gumarı önleyeceyik köyde’. Giddim bir gaveye, durdum masanın baş ucunda. Aldım kağıtları, vurdum paranın üsdüne. ‘Bundan böyle gumar yasak. Gumar oynadana da bu kağıtları yedirecem.’ Benden değil, teşgiladdan gorkar köylü.

‘Arkadaşlar bu andan itibaren gumar yasagdır’. Obir gaveye giddim, gaveci da abamın gocası, enişdem. Addım zarları pencereden dışarı. Teşebbüs edene da en ağır cezayı vereceğimi söyledim. Dokuz sene, 1974’e gadar gumar oynanmadı köyde.

13 Aralık 1963’de polis telsizinden, ‘Dikkat dikkat, hava bulutludur, Bekir Demirci’ye söyleyin eğlenceye geçsin’ diye bir mesaj geldi. Ben önceden tedbirimi aldım, ne lazımsa yapmışdım. 25 Aralık’da bütün savunma haddına telefonlar çekilmişdi. Büyük bir radyom vardı, onu da santral olarak gullandım. Bütün mevzileri böyle donaddık.”

Bu macera burda bitmez

Bu macera burda bitmez. Daha çok anlatacağı var Bekir amcanın. Akıncılarda dokuz köylüyü bir araya toplayarak başarılı bir savunma örneği sergilerler.

Akdoğan köyüne taşınırlar ama bu taşınmayı önlemek için büyük gayret sarfeder, başarılı olamaz. Belediye başkanı seçilir, hizmetleri devam eder. Evliliği, çocukları, sevdikleri, emeklilik hayatı.

Bekir amcanın hayatının 1974 sonrasına dair hayatını da önümüzdeki hafta paylaşacağız sizlerle

Devam_
Bekir Demirci ile hikayemize kaldığımız yerden devam etmek maksadıyla, hafta içerisinde yeniden Akdoğan yollarındaydık. Bu kez sohbetimiz dört saat sürdü. Hava kararmış, biz sohbetimize devam ediyorduk.

Akıncılar köyünde beş bin kişinin idaresinden sorumlu Bekir amca, bu görevini yerine getirmek için var gücüyle çalıştığını anlatır. Bunu doğrulamak için anlattığı hikayeler ise filmlere konu olacak cinstendir. Örneğin defalarca Akıncılar’dan Lefkoşa’ya “görev maksatlı” yaya olarak gidip gelir... Akıncılar’daki göçmenler için yapılan evlere alçı bulunmaz, alçı makinesi yaparak bu açığı kapatır.

Beş bin kişinin sorumluluğunu yıllarca arkadaşları ile birlikte sırtında taşıyan Bekir amca, Ercan Devlet Havaalanı’ndan “ilkokul mezunu” olduğu gerekçesiyle “gece bekçisi” olarak emekli olur. Şu anda en az baremden emekli maaşı alanlardan biridir. Hikayenin sonunda, “Nasıl bu iş?” diye sorar Bekir amca...

Göçmenler Akıncılar’a yerleştirildi

1963 yılında olaylar iyice kızışır. Ne olacağı belli değildir. Akıncılar köyünde bir genelge yayınlanarak, köylünün belirlenen sınırları ihlal etmemesi emri verilir. Rum’a yaklaşılmayacak, kasaplar salhanede et kesecek, herkes sokağını temiz tutacak, hastane personeli doktorun yanında yer alacak gibi...

Köyde 40 kişilik bir liste hazırlanır ve gelecek doktora bu kişilerin bakması söylenir. Sırası gelen öğle ve akşam yemeğini sağlayacaktır doktorun. İlaç yoktur... Bekir amca köydeki sigaraları sayar, mühürler ve hepsine belli oranda zam yapar. Bu sayede 200 KL gelir elde edilerek ilaç alımı sağlanır. Bekir amca doktorda ısrar eder. Zihni Uzman bu sayede köye verilir. Peşi sıra başka doktorlar da değişimli olarak köyde görev yapar, her gelen memnun ayrılır.

Olayların başlamasının ardından mevziler yapılmaya başlar. İrtibat hendekleri kazılır, 3 ayak genişliğinde, bir metre derinliğinde. Bu olaylar arasında Hasan Skordo ve Erdoğan Mehmet şehit edilir. 7 Şubat 1964’de Arpalık baskınına yardıma koşmak isteyen Bekir amca ve arkadaşları bunda başarılı olamaz çünkü Rumlar bu sırada çok güçlüdür.

Kısa bir süre sonra Dereliköy, Arpalık, Piroi, Petrofan köyleri göçmen olarak Akıncılar köyüne gelir. Bekir amca, “Elimizden geldiği kadar ilgilendik ve göçmenleri en iyi şekilde yerleştirdik” diyerek o günlere bir gönderme yapıyor.

İlginç savaş anısı

1964 yılında yaşanan bir anı, halen dilden dile dolaşmaktadır. Bu anının yakın kahramanı Bekir amca bu olayı şöyle anlatır:
“İki arkadaşımız öğlen yemeği için üç kilometre uzaktaki bahçeye gittiler. Hasan BBC hem Canbulat. Mücahitler de onları uzakdan dürbünle seyrederlerdi. Yedek kuvvetlerimiz hazır vaziyeddeydi. Rum, arkadaşlarımızı silahları ile birlikte esir aldı.

Hemen Larnaka - Lefgoşa yoluna indik. Aynı anda iki otobüsün önünü keserek Dev Yırtığı dediğimiz bölgeden köye çevirdik. Arada altı kilometrelik bir mesafe varıdı. 113 gişiyi emir aldık. Barış Gücü komutanı, “Serbest bırakın, yoksa Rumlar köyünüzü basacak” dedi. Ben da cevap olarak, ‘Bizim acelemiz yok. Onnara 24 saat mühlet veririm. Siz da söyleyin urumlara eğer adamlarımızı vermezlersa o zaman ölüleri göndeririz. Türk asgeri gadın ve çocuklara tokanmaz. Gadın ve çocukları alın götürün’dedik.

Gidip geldi arada Barış Gücü komutanı Pockard. İsdedik arkadaşlarımızın durumunu görelim. Canbulat’ın babasını gönderdik asgerinan, giddi gördü, arkadaşlarımız tamamdır. Bizim esirler arasında, şeker hasdası çok zengin bir Rum varıdı. Lefgaridis’idi adı. O’na çok eyi bagdık. Bir da Yunanlı subay varıdı.
Barış Gücü getirdi adamlarımızı sağ salim, serbest bıragdık biz da esirleri.
Yunan subayının bir dabancası varıdı, verdim gendine geri ve dedim ki, ‘Al götür bu silahı, çocuklar için oyuncagdır bu.’

Her şey mücahit için

Bu arada Bekir amcanın başkanlığında önce mücahitler için koğuşlar, ardından da gazino yapılır. Beklenmeyen bir durum ortaya çıkar ve Bekir amca bir arkadaşını alarak yaya bir şekilde Lefkoşa’ya gider. Komutan bu duruma sinirlenir, ‘Başkası yok muydu da sen geldin?’ der. Bekir amca cevap olarak, ‘Aldığım eğitim nedeniyle ben geldim. Her taraf Rum askeri projektörleriyle dolu’ der.

İki gün orada kalan Bekir amca, eski arkadaşları Mehmet Bodamyalı, Mustafa Cemal, Emirali Özkılıç ve Arif Koca ile bir araya gelir, mevzileri gezer ve mücahitlerle görüşür. Daha sonra Mustafa Cemal’ı da yanlarına alarak yola koyulurlar. Yayadırlar ve etraf Rumlarla doludur.

Maceralı bir yolculuğun ardından, Değirmenlik, Balıkesir güzergahı izlenerek Mora’ya varılır. Amaçları burada dinlenerek ertesi akşam köylerine varmaktır. Buradaki disiplini beğenmezler ve yeniden yola koyularak Kırıkkale köyüne giderler.

Burada bir gece kaldıktan sonra yola devam edilir. Bekir amca bu olayı şöyle anlatır:
“Kırıkkale köyüne varana gadar şafak söktü. Yatıp uyuyamadık. Bize çorba getirdiler. En iyi şekilde bagdılar. Gece olunca hareket eddik. Yörüdük, Masalı Tepe eteklerine gadar geldik. Yönü şaşırdık, tersimiz döndü. Köpek havlamaları duyduk. Sesin geldiği yöne doğru hareket eddik. Petrofan’a çıkdık.

Oradaki mücahitler ayak seslerini duyunca çağırdılar. Seslendik, Ali Rıza varıdı orada komutan, ona seslendik. Ali Rıza koşarak önümüze çıkdı. Ali Rıza bizi bir vana goyarak dört da mücahidinan götürdü Akıncılar’a.”

Budaktan gözünü sakınmadı

1977 yılına kadar bir can pazarıdır gider Akıncılar’da. Göçmenlere evler yapılır. Mücahitler bir taraftan nöbet tutar, bir taraftan evlerin yapımında uğraşır. Bekir amca yaya olarak gidip gelmeye devam eder Lefkoşa’ya zaman zaman.

Rahatsızlanır bir gün, o TMT için çok önemli biridir. Hemen Akıncılar’a helikopter gönderilir, derhal hastaneye kaldırılır. Orada çok iyi bakım görür. Derhal köye dönmek ister, köye geleceğini komutan Yılmaz Bora ve köylüsü Yusuf Gürsoy Efe’den başkası bilmez.

Bekir amca endişesini şöyle açıklar:
“Kırıkkale!’de silah yapılırdı. Gündüz burada yapılanlar ertesi gün Rum gazetelerinde çıkardı. Bir gözümden öbür gözüme güvenmezdim orada. Bu yüzden komutanın yanından ayrıldım, hemen kendimi Akıncılar yolunda buldum. Bu gidişim çok tehlikeliydi, endişeli bir hareketti. Fakat selamet ile gelebildim köyüme...”

Akıncılar gelişiyor

Göçmenlerle birlikte köyde beş bin nüfus vardır. Buranın bir Türk köyü olduğu fikri hep sıcak tutulur. TC Büyükelçiliği’nin de yardımlarıyla köye kısa sürede Mücahitler Parkı ve Atatürk Büstü açılışı yapılır. Göçmenlerin daha rahat yaşayabilmesi için 42 hane ev yapılır. Bu sırada evler için alçı gereklidir. Rum köye alçı girmesine izin vermez.

Bekir amca kardeşi İbrahim ile hünerini gösterir ve kısa sürede alçı elde etmek için bir makine yaparlar, bunda da başarılı olurlar.

1972 yılında Bekir amcaya köyde modern bir kışla yapılmak istendiği söylenir. “hay hay” der kabul eder. 1973 Aralık ayı sonuna kadar kışla bitirilir. Açılış konuşmasını Bekir amca yapar, açılışı ile Cumhurbaşkanı Denktaş... Aynı faaliyet birkaç yıl önce de Sağlık Ocağı’nın tamamlanması için gösterilir.

Kısa sürede kışlanın yanına bir de komutan evi yapılır. Bekir amca artık çok yorulduğunu, bir ay istirahat etmek istediğini söyler. Temmuz 1974 dönemidir.

“Cephede bayram havası var”

Bekir amca istirahat hayalleri kuradursun, 19 Temmuz’da Akıncılar’a gelen bir haber, harekatın başlayacağının belirtisidir. Bir heyecan başlamıştır. Eldeki mühimmat mevzilere dağıtılır.

20 Temmuz gelir, köyde hareket vardır:
“Elimizde kapalı, mühürlü 2.5 ayak genişlik, 3 ayak da uzunluk kutular vardı. Biz ilaç tahmin ederdik. 2’nci mesaj geldiğinde ‘Kutuları açın, düşmanın göremeyeceği yerlere bezleri serin’ emri geldi. Bagdık, büyük renkli bezler, hemen emri yerine getirdik. Uçaklar gelmeye başladı.

Biz da yüksek bir tepeye hoparlör gurduk, Yusuf Yusuf Rumca olarak başladı seslensin Rum köylerine, ‘Köy valisi, size çağırmak için emir aldım. Silahlarınızla birlikte teslim olunuz, aks,i takdirde sizi uçaklar berhava edecek’

Bir 50 gişi, gadın erkek garışık, bize doğru yürümeye başladı. Yusuf Yusuf’un sesini Rumlar tanıdı. Kendisine, ‘Sıçalım sana’ dediler, gelenler da geri döndü. Bu defa bizi daramaya başladılar. Tabi biz çağrıdan önce, şafakla beraber Stavroz tepesini ele geçirmiştik. Gavutrlar bir tarafdan tepelere, diğer tarafdan da mevzilere yüzlerce havan mermisi addılar. Armağan isimli bir kişi, Rumlarla alay etmek isterken, karnına havan şarapneli isabet etmişti. O’nu Lefgoşa’ya gönderdik.

Mütemadiyen savunmamıza en iyi şekilde devam eddik. Bir gün komutan aldı yanına bir kasa havan mermisi, bir bir atar Rumlara taraf. Bir mermi giderken, püsgürtme yabdı. Bakdım komutanın yüzünde gan terlemesi, o da bana bakgdı, ‘Bir şey mi oldun?’ dedi. ‘Yok galiba sen oldun’ dedim. Meğersam aynı terleme benim yüzümde da var. Aldım mermilerin olduğu gaşayı 25 metre o tarafa sürükledim. ‘Neden yabdın’ dedi, ‘Zaten mermimiz yok, boşuna harcama’ dedim.

Köyü gezdim, Sağlık Ocağı’na giddim. ‘Gorkmayın, cephede bayram havası var’ derdim gördüklerime. Hemen mevzilere boşuna cephane harcamamaları için emir verdik. Cephanemiz günden güne azaldı. Merkezden desdek isdedik, ‘Allah yardımcınız olsun, cephane yok’ cevabı geldi.

Benim Barış Gücü’nün oradaki kışlasının komutanıynan aram eyiydi. Birkaç gece komutandan habersiz giddim geldim, en sonunda yardım isdedim. Bu arada benzin ve sigara yardımında da bulundu bize. Cephane isdedim, ‘Tamam’ dedi. G,iddi Lefgoşa’ya sonra bir reoynan geldi. 6 bin adet A-4 mermisi, 36 geri tepmesiz top mermisi, 36 roketatar mermisi, 36 da havan mermisi getirdi.
Giddik, benim evin ambarına endirirkana komutan geldi. ‘Senden gizlin yabdım ama başardım’ dedim. Çökdü yere, ellerinin arasına aldı başını, hünkür hünkür ağladı... ‘Gavurun anasından gar yağdıracağım’ dedi.

Bu arada bir arkadaşımız Lefgoşa Havaalanı’nda çalışırdı. Orada keşif yabdı, ‘Hasdayım, çocuklarıma göttürün ölecem’ deyerek köye geri geldi. Anlattı bize ki, havaalanında top var, yerden çıkar, dağı bombalar ve yeraltına geri ener. Haritadan anlayan bir üniversiteli varıdı, koordinatları bildirdik merkeze, uçaklar giddi bombaladı havaalanını, bizim elimize geçdi.

Bu arada cephane bize büyük moral olmuştu. Arkadaşlar arasında bayram havası yaratmışdı. Osman Pire bir sigara isdedi, ‘Beşe gadar sayacam, sigara vermezsanız, atacam Limya’nın ortasına’ dedi. Saydı beşe gadar, kimsede sigara yok. Bir geri tepmesiz top fırlattı Limya’nın ortasına... Ne köylü galdı, ne da asger. Köy boşaldı. Bildirdik merkeze alalım mı diye, terinizden ayrılmayın emri geldi.”

Ne yıllar yaşanmıştı ama?

Böyle böyle yıllar geçer, 1977 yılına gelinir. Ne yıllar geride kalmıştı ama... Bu kadar uğraş, bu kadar çaba, bu kadar tehlike ve post sağlam. Gerçekten de önemli bir durumdu bu...

Sivil hayat başlayacaktı Bekir amca için. Kendisine sorulur, ‘Askerliğe devam, yoksa sivil hayata mı geçmek istersin?’ diye sorulur, ‘Lastiklerim patladı’ cevabını veren Bekir amca Gümrük Dairesi’nde iş almak ister.
Ercan’da işe başlar Bekir amca. Bu sırada GKK komutanı üç kez Ercan’a gelerek Bekir amcayı ziyaret eder, ‘Bir isteğin var mı?’ diye sorar. Bekir amca bir şey istemez.

İki yıl Ercan’da çalıştıktan sonra emeklilik için başvurur. Burada söyledikleri ise inanın gözlerimi yaşartıyor:
“Emekliye çıkdım. Senelernan beş bin gişiyi idare eddik. Kıbrıs’ın içinde en eyi bir şekilde düşmana garşı geldik. Tüm göçmenler da beni bilir. O gadar aciz miydim ki, beni emekli yaparken gece bekcisi gösterdiler? Herkesten en az maaşı alan benim şimdi. İlkokul mezunu olduğum için böyle yapmışlar... Gene da çok şükür. Vatan millet sağ olsun...”

Gramofon tamiri evlendirdi

Bekir amcanın bir de evlilik hikayesi var ki, tam kendine göre. Mücadeleci ve yaratıcılık gücü evlenmezden önce de kendini gösteriyor. Henüz 19-20 yaşlarındayken köyde açtığı dükkana bir gün birisi gelir ve bozuk bir gramofon olduğunu, tamir edip edemeyeceğini sorar.

Bekir amca o günleri şöyle anlatır:
“1953’üdü. Benim hanımın babası geldi dedi bana bir gün, ‘Usdacığım, bende bir gramofon var, bozuktur, onarın?’, dedi mi görmem lazım. ‘Gel gidelim eve göresin’ dedi. Elimde bir tornavida bir da pensa. Giddim çözdüm gramofonu. Bir gramafona bagdım, bir da oracıkdakı gıccağaza, ‘Fena değil’ dedim. Garar verdim, her ne pahasına olursa olsun bu gramofonu onaracam.

Büyük bir usdalığnan gramofunu nerdeysa başdan yabdım. Götürdüm, oturdum evde bekledim babaları gelsin. Geldi, bakdık çalışır. Sordu nedir parası, ‘Paraynan yapmadım. Helal olsun gızlarına’dedim. Ertesi gün fırsatı bulunca aldım iki çakulet, giddim kapılarına, bir aşağı, bir yukarı bekledim açılsın kapı. Açıloınca kapı, ‘Beyendiniz gramofonu, alda senindir bu çakuletler, bak pençerenin altına da bir şey goycam sana’ dedim.

10 defa megdup yazdım cevap almadım, soğra yolladı bir megdum, Anglisia’dan. Onda annesinin yeğenneri varıdı da giddiydi ora, biri varımış da isder gendini, verecekler. Geyindim, guşandım giddim Anglisiya’ya. Maniler yeyenimidi, garşıladı beni. Öğrendim ki düğün evindedir, giddim düyün evine. Doğru giddim yanına, ‘Kimdir seni isdeyen’ dedim. Gösderdi bana, basamaklarda öyle şişgo biri, ‘Sensin benim sevgilimi isdeyen. Biz sevişirik’ dedim, ‘Yok yok isdemem, onnar isdedi versin bana’ dedi.

Ertesi gün de geldiler köye. Bu işler bir sene devam eddi. Bubası kesdi yolumu, ‘Ayu oğlum yolla bubanı gelsin, dile düşerik’ dedi.
Söylediysam bubama, aldı odunu düşdü peşime. Goduk gasabı aracı, eddi bubamın göynünü. Buluşdular gonuşdular, annaşdılar altı ay sonraya nişan olacayık...”

Lefkoşa’ya kaçırdı

Bir bayram sabahı altı ay sonra nişan olacağı hanımının evlerine gitmesini söylemek için kız evine gider Bekir amca. Burada terslenir, ‘Hazırlan, gelecem seni kaçırayım’ der. Bisikletini alır, kapıya dayanır ve Mukaddes teyzeyi kaçırır Lefkoşa’ya.

Burada bir hafta kalmışlar, gezip, tozup eğlenmişler. Sonra da köye geri gelmişler. Eve getirince Mukaddes teyzeyi, ‘Biriniz ağzını açarsa, alacam bir ay sonra getirecem’ demiş. Bekir amca, “Böylece nişan olduk. Sözün kısası çok da iyi bir düğün yabdık. Sekiz çocuk, 13 da torunumuz var’ diyerek kapatıyor bu devri.

Bir süre Akdoğan Belediye Başkanlığı da yaptı Bekir amca. 1981-86 yılları arasında köye salhane, park ve mezarlığın yapılması için büyük uğraş vermiş. “Belediye başganı oldum, parti rozetim olmadı. Herkese ayni davrandım” diyerek bu işi de özetliyor.

Bir dönemi bitirince, Başbakan Eroğlu, ‘Artık bu işi bir gence devredelim” demiş, Bekir amcaya da teşekkür etmiş. Bekir amca da emekliye ayrılmış tamamen.

“Ben kendime yeterim”

Bekir amcanın kendisine, ihtişamlı TMT yıllarına yakışan bir davranışı da 1987 yılında yaşanmış. Bu yıl içerisinde GKK’dan bir subay evine giderek, “Bu kağıtları imzala, malul gazilik maaşı alasın” demiş. Bunu şiddetle reddeden Bekir amca ise şu karşılığı vermiş:
“Ben özürlülük gabul etmem. Herkesten daha eyi çalışır, ekmeğimi gazanırım. Alıp o formayı yırttım, ‘İlginize teşekkür ederim’ dedim.”


ALINTI : Kıbrıs Gazetesi Hüseyin Ekmekçi
 

Kavaz

Dost Üyeler
Katılım
4 Şub 2009
Mesajlar
69
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Soluksuz Maceranın Gururlu Kahramanı Demirci Bekir

Saygi deger pek kiymetli Sn Bekir Demirci'yle yasamak onu bilmek tanimak bir buyuk GURUR.Yazmakla anlatilmaz.TMT'nin basarisi boyle kiymetli kisilerin vatana gosdermis olduklari sevgilerinden ve halkla uygulamis olduklari disiplinin basarisidir.
Allahdan sihatli nice uzun omurler dilerim.Seni cok Seviyorum
Saygideger degerli Sn Bekir Demirci.
 
Üst