Şehitler Haftası

DOĞUKAN

New member
Katılım
18 Eki 2008
Mesajlar
2,057
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
K.K.T.C.
denktas.jpg
Şehitler Haftası


17 Aralık Çarşamba akşamı, BRT ekranlarında “Kayıp Otobüs” belgeselini bir kez daha izleme şansı buldum. Belgeselin ilk defa gösterildiği ön gösterim gösterisine de katılmıştım. Gösteri sırasında ve sonrasında herkesin gözyaşlarına şahit olmuştum. O gün, Raşit Pertev ve Fevzi arkadaşlarımın özellikle davamız için ne kadar güzel bir belgesel hazırladıklarını, filmin ilk gösterimine katılan bütün izleyiciler üzerinde bıraktığı etkiyi anlatan bir yazı yazmış ve kutlamıştım.

Özellikle, 1963-64 yıllarında ve 1974’e kadar yaşananları çok önceden, bu tür belgesellerle gün ışığına çıkarmak gerekirdi.

Hem de, 1974’ten hemen sonra, sıcağı sıcağına, tanıklar hayattayken, bu belgeseller hazırlanmalı ve yaşadıklarımızı tüm gerçekleriyle, dünyayla paylaşmalıydık.

Çünkü yaşanan olayları belgeselleştirmek için ne kadar geç kalırsak, tarihi bizlere aktaracak tanık bulmak da o denli zor olacaktır... Kayıp otobüs, yaşanan olaylardan sadece bir tanesiydi. Kayıp Otobüs, Kıbrıs sorununun, 1974’te başlamadığını da kanıtlayan bir belgeseldir. Daha nicelerini belgesellerle anlatmak ve özellikle genç nesillere bugüne kadar aktarılmayan, bilmedikleri bir tarihi öğretmek, görevimiz olmalı.

BRT ekranlarında filmi yeniden izlerken işte bu duygularla izledim. Hele de şehitler haftasına gireceğimiz bu günlerde, Kıbrıs Türk halkının mücadele tarihininde yaşananları hatırlamak ve hatırlatmak, geleceğimiz için atılacak adımlarda daha dikkatli hareket etmemizi sağlayacaktır diye inanıyorum.

Bugün, bütün dünyaya bunun aksini söyleyerek kandırmaya çalışsalar bile 1974 öncesi, Rumlar tarafından sadece Türk olduğumuz için Kıbrıs adasında bize yaşam şansı tanımayan yöntemleriyle ve barbarlıklarıyla yok edilmek isteniyorduk. Bugünse sanki de Kıbrıs sorunu 1974’te başlamış gibi, dünyayı yalanlarıyla kandırarak, 1974 öncesi Türkler için planladıkları soykırımı inkar etmeye çalışıyorlar.

21 Aralık 1963’te, Kıbrıs Adasını Yunanistan’a ilhak etmek amacıyla başlayan Rum-Yunan ikilisinin sistemli katliamlarını asla unutamayız ve unutmamalıyız. ENOSİS için kurulan EOKA örgütlerinin tarihte bizlere yaşattığı o karanlık günleri, özellikle gençlerimizin bir daha yaşamaması dileğiyle, o günlerde şehit olanları anmak ve hatırlamayanlara hatırlatmak adına 21-25 Aralık tarihlerini içine alan haftayı Kıbrıs’ta “Şehitler Haftası” olarak anmaktayız.

Yaşadığımız ve hafızalarımıza kazınan tarihimizin unutulmazları arasında yer alan 1963 Kanlı Noelinde, Lefkoşa’nın Kumsal semtinde Türk Alayı Doktoru Binbaşı Nihat İlhan’ın evini basan Rum-Yunan ikilisinin askerleri, banyoya sığınan eşi ve çocuklarını, makineli tüfeklerle delik deşik ederek hunharca öldürmeleri, Rum barbarlığının sergilediği insanlık dışı vahşetti.

Günümüzde bu katliamın yapıldığı ev de tarihe bir kanıt olarak “Barbarlık Müzesi” olmuştur.

Bugün Yunan Polisinin öldürdüğü 15 yaşındaki genci için neredeyse, Yunanistan’da halk sokaklara döküldü ve yakılmadık sokak bırakmadı. Protesto için olaylar ve gösteriler, bütün Avrupa’ya sıçradı. Peki 1974’ten önce yıllarca katledilen Kıbrıs Türk’ü için neden kimse parmağını dahi kıbırdatmamıştı? Katledilen Kıbrıs Türk’ü için dünya niye ayaklanmamıştı?

Tek suçumuz müslüman ve Türk olmak mıydı? Dün olduğu gibi bugün de Rumlar’a arka çıkan yine Hristiyan dünyası değil mi?

Bugüne kadar, acılarımızı, haykırışlarımızı duyan ve bize elini uzatan tek Anavatanımızdı. Bugün hayatta olmamızı, bir devlete sahip olmamızı, özgürlüğümüzü ve herşeyimizi Anavatanımıza borçluyuz. 1974’te Anavatanımız bizi kurtarmaya gelmeseydi bugün adada yaşayan Türk olmayacak, büyük bir çoğunluğu da kimbilir hangi yerlerde toprakta yatıyor olacaktı.

Hiç bir Avrupalı bize insan hakları dersi vermeye kalkmasın. Ayırımcılık yapan haksızlıklara arka çıkan, ikiyüzlü Avrupa’ya artık inancımız kalmamıştır. Geçmişi görmemezliğe ve bilmemezliğe gelen bir AB’den adil bir davranış sergilemesini de bekleyemeyiz.

Ve bugün “barış” diyoruz ve çok istiyoruz. Elbette barış, insanoğlunun önce mutluluğu sonra da huzuru için şarttır. Barış, temel anlamda uyum, karşılıklı anlayış ve hoşgörü ile oluşturulan ortamdır. Tüm müzakereler süresince, henüz iyi niyet göremediğimiz ve adanın yönetimini bizimle eşit şekilde paylaşmak istemeyen, varlığımızı eşit olarak kabul etmeyen bir GKRY ile bu barış ortamını, oluşturabileceğimize nasıl inanabiliriz ki ?

Elbette sürdürülebilir, yaşayabilir bir çözüme kimse karşı değildir. Yeter ki yaşayabilir bir çözümü olsun! Yeter ki, gelecekte anılacak başka şehitler haftası olmasın.

Yoksa tarihte yaşananları unutmak elbette mümkün olamaz... Hangisini unutabilir ki insan? EOKA tedhiş örgütünün, gizlice hazırladıkları “Akritas Planı” çerçevesinde harekete geçtikleri 21 Aralık 1963 günü saldırılarını mı unutacağız?

21 Aralık 1963'te EOKA'cıların gerçekleştirdiği "Noel Katliamı"nda, 434 Türk öldürüldüğünü mü?

Sokaklara can korkusuyla çıkamadığımız günleri mi? Kapıdan çıkıp geri dönüp dönemeyeceğimizden emin olmadığımız günleri mi?
Muratağa, Sandallar ve Atlılar köylerinde, çoğu kadın ve çocuk olan 126 Türk’ün öldürüldüğü günleri mi?

1963-1964-1974 arası 11 yılda resmi kayıtlı 503 kayıp Türk’ün var olduğunu mu?

Ve tüm bu olayların sistematik olaylar olduğunu mu?

Elbette hiç birini unutamayız.

Tek dileğimiz ve mücadelemiz, tarihin bir daha geçmişimizde yer aldığı şekilde tekerrür etmemesidir. Tüm şehitlerimizi rahmet ve saygıyla anıyorum.

(Emine Sütçü)
 
Son düzenleme:
Üst