Ruhi Kılıçkıran

DeliKurt

Dost Üyeler
Katılım
24 Ocak 2009
Mesajlar
133
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Büyük Türkistan
Web sitesi
WWW.EzenTurk.Com
Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askeri Mahkemesi Başkanlığı
Dosya Numarası: 1981/176
İfade Sahibi: Başbuğ Alparslan Türkeş

"Taşıdığım bayrak; temsil ettiğim mukaddes Türk milliyetçiliği davası uğrunda, komünist ve bölücü hainlerin kurşunlarıyla toprağa şehitler ordusuna katılmış olan Ruhi Kılıçkıran'dan Gün Sazak'a kadar şehit evlat ve kardeşlerimin ruhaniyetlerimin de su anda bizimle beraber olduklarını biliyorum. Onlar da beni dinliyorlar. Onların tekzib etmeyecekleri şekilde konuşmaya, yanlız hak bildiğimi söylemeye mecburum. Çünkü onlar, o üçbinaltıyüz can, bu hak bildiğimiz yolda ``vatan-millet-din ve devlet" uğrunda şehit oldular...




Onlar hem şehitlerimiz, hem de şahitlerimizdir. Yarin huzur-i ilahide de bana şahitlik edecek olanlar, onlardır...

Onların huzurunda, onlar için konuşacağım! Ebed-müddet olan Türk devletine;kıyamete kadar hür, müstakil, mes'ud ve müreffeh yaşamasını, her gayeden aziz bildiğimiz Büyük Türk milletine bugüne kadar hizmet ve etmek de olanlar için; yarin ayni yolda, ayni heyecan ve şuurla bu kutsal hizmetin bayrağını taşıyacak olanlar için konuşacağım!"

Başbuğ
12 Eylül Savunması'ndan...

ÜLKÜCÜ HAREKETİN İLK ŞEHİDİ RUHİ KILIÇKIRAN ( 4 Ocak 1968)

İlk Fakat Son Değil

Bir olmak veya olmamak mücadelesinin arefesindedir Türkiye... Çok olaylara gebedir. Neden mi olacak bütün bunlar? Cevap gayet basittir. Artık Türkiye'nin Müslüman-Türklere ait olduğunun ispatlanması lâzım. Hem de bu ispatlama fikir yönünde olduğu kadar gerekirse acı kuvvetle de olacaktır... Biz fikir yoluyla olmasını isterdik, haklı davamızın fikren ispatı çok kolaydı. Ne yazık ki olaylar hiç de düşündüğümüz gibi tezahür etmedi. Şimdi karşımızda taş gibi acı vakıalar var, gerçekler var. Fikren mücadelemizin semere vermeyeceğini en güzel şekilde ispatladılar. Mana yönünden fethi henüz tamamlanmamış olan Anadolu'nun elli yıldan bu yana ilk şehidi. Belki de ruh âleminin çöküntüsü tamamlanmak üzere olan Müslümanlara bir işaret, bir haberci, belki de bir ikaz durumundadır. Ama ne dereceye kadar kıssalardan hisse alacak ve ne dereceye kadar olmak yolunda ölen şehidimizin ruhunu şad edeceğiz... Bu şad ediş ne şekilde olur? Ruhlardaki infial nasıl hareket hâlini alır? Bütün bunların cevabını daha sonra vereceğiz. Şimdi olayın sadece görünüşünü inceleyecek, görünmeyen yönlerine sonra tekrar döneceğiz.

Hadise bütün Müslümanların üzerine rahmet yağan bir ramazan gecesi olmuştur. Herkes insan olmak yönünden kendi nefis muhasebesini bizzat yapar o günlerde. İman cephesi; bir zincirin halkaları misali ayrılmaz olur, birlik ve beraberlik son haddini bulur. Tekleşen gönüller, ifadelerini, bükülen boyunlar ve açılan ellerde bulur. Gözler pınarlar misalidir.

Yağmurlar yağar bu pınarlardan... O yağmurlar ki; inananların gözyaşları ve Hakk'ın rahmetidir, daima... İşte böyle bir gün. Vakit akşamdır. Yani iftar vakti. Akşama kadar İslâm'ın her emrinde bulunan hikmetin yüzlere verdiği İlâhî bir nurla nurlanmış yüzlerin gönül gönüle, kalp kalbe vererek iftar yapışları... Sonra tanıştıklarıyla Iisanı gali ile, tanışmadıkları ile lisanı hâl ile sohbet... Yemeği müteakip namaz ve çay içmek için kantine geliş...

Olay bu anda içeri giren bir şair bozuntusu ile başlar. Hani malûmunuzdur, şu son devirlerde çıkan ve dine, imana söverek meşhur olanlardan. Girer girmez sövgüsüne başlar. Tabiîdir ki Allah'a inananlar böyle aziz bir günde buna tahammül edemezler. Sanatını başka yerde icra etmesini söylerler. Hatta mükerreren rica ederler. Adam gitmek isterse de malûm zihniyetin uşağı olan bay Zülküf, mani olur. Münakaşa uzamış, olay artık bir çatışma hâlini almıştır. Hadisenin yatışması için Yurt Talebe Başkanı, Yalçın Serinsöz araya girer. Bu da sonuç vermez. Ruhi'nin olaya karışması bundan sonra başlar. O, halk şairi(!) ile konuşurken Zülküf, Ruhi'ye saldırır. Artık tren raydan çıkmıştır. Ruhi mukabele eder. Birkaç kişi saldırdığı halde hepsini savmıştır başından. Bu sırada yere düşmüş olan Zülküf, tabancasını iki defa ateşler. Bunu kardeşinin namluyu Ruhi'nin sırtına dayayarak sıktığı kurşun takip eder. Artık yere yuvarlanmış ve öldürücü yara açılmıştır. Hemen hastaneye kaldırılmasına ve her türIü ihtimama rağmen kaderin tecellisine uyarak, 4 Ocak 1968 akşamı saat 20.00 sularında Hakk'ın rahmetine kavuşur.

Görünüş itibariyle cinayetle sonuçlanan bir olay ve her gün rastlanan zabıta vak'alarından biri olmaktan öteye gitmeyen bu hadise acaba bu kadar basit bir düşünce ve yorumla bizi gerçeğe götürür ve hakikati buldurabilir mi?... İşte bu suale her aklı selim sahibinin vereceği cevap: Hayırdır. Bu hayır ifadesinin manasına nüfuz edebilmek için olayların öncesine bir göz atmak gerekir. Şöyle ki geçen sene Site Yurdu Başkanlığını Zülküf Şahin yapmıştır. Bu seneki seçimlerde yurt idareciliğini ve başkanlığını imanlı gençler ele geçirmişlerdir. Seçimler arifesinde en geniş faaliyette bulunanlardan biri de Ruhi'dir. Zülküf, başkanlığı sırasında yurdun lokantasına ve kantine akrabalarını ve üvey kardeşini yerleştirmiştir. Ruhi'yi vuran Zülküf'ün üvey kardeşidir. Kavgayı başlayan ise Zülküf. Gelen şair bozuntusu. Allah'a ve dine küfrettiğine, Zülküf'le özel olarak tanıştığına göre bu bir tertiptir. Tertiptir ve bu tertibi malûm zihniyetler yapmıştır. Malûm zihniyetler diyorum çünkü Zülküf, T.İ.P. (Türkiye İşçi Partisi) Gençlik Kolları başkanlığını uzun zamandan beri yapmaktadır. Aynı zamanda yurtta bu fikirlerinden dolayı tanınan ve nefret edilen bir kişidir. Bundan önce de fikirlerinden dolayı kavgaya girişmiş ve linç edilmekten kurtulmuştur.

Tertiptir çünkü; sekiz seneden beri Hukuk Fakültesi'nde talebe olan Zülküf, tabanca taşımanın suçunu çok iyi bilmektedir. SiIâh taşımak ve bile bile suç işlemekse bir kastı icap ettirir. O hâlde bu yine bir tertiptir. Neyse... Bu babda söylenecek söz çok ama biz bu kadarla iktifa ediyoruz. Olayın bir diğer yönü daha vardır.

O da Komünistlerin artık Müslümanlara karşı fiili harekâta başlamalarıdır. Aslında yapmak istedikleri şeyi şimdilik kaydı ile bir kişi üzerinde tatbik etmektedirler.

Oysa bu bir kişi; sen, ben veya bir başkası olabiIirdi. Herhangi bir Müslüman... O takdirde onlar yine yapmak istediklerini yapmış olacaklardı. Zira öldürecekleri herhangi bir Müslüman-Türk'ün şahsında bütün Müslümanlara yönelttikleri silâhı ve gıcırdattıkları sırtlan dişlerini görmemek mümkün değildir. Bu cennet yurdu kızıl bir peyk ve bu peykin yarınki köpekleri olmak sevdasından gözü dönen bu köpeklerin artık son bir derse ihtiyaçları vardır. Zira bunlar zemzem kuyusuna siğerek meşhur olmak isteyen kuduz köpeklerdir.

Artık zaman gelmiştir. Hukuk devleti içinde aleni cinayet işleyenlerin cezasını elbette sadece mahkemeler değil; Müslüman-Türklerin vicdanları ve aksiyonları da verecektir. Zira bu mecburiyettir. Böyle yapılmazsa: ilk kurşunu takip edecek birçok kurşunlar ve ilk şehidi takip edecek bir çok şehidler olacaktır. Bu kurşun ilktir fakat son değil. Şehidimize Allah'tan rahmet, bütün gönüldaşlarına ve ailesine baş sağlığı dileriz.

Sıtkı Keskin
(Üniversite ve Köy Dergisi Ocak - 1968)
 

DeliKurt

Dost Üyeler
Katılım
24 Ocak 2009
Mesajlar
133
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Büyük Türkistan
Web sitesi
WWW.EzenTurk.Com
Cevap: Ruhi Kılıçkıran

İlk Fakat Son Değil

Bir olmak veya olmamak mücadelesinin arifesindedir Türkiye... Çok olaylara gebedir. Neden mi olacak bütün bunlar? Cevap gayet basittir. Artık Türkiye'nin Müslüman-Türklere ait olduğunun ispatlanması lâzım. Hem de bu ispatlama fikir yönünde olduğu kadar gerekirse acı kuvvetle de olacaktır... Biz fikir yoluyla olmasını isterdik, haklı davamızın fikren ispatı çok kolaydı. Ne yazık ki olaylar hiç de düşündüğümüz gibi tezahür etmedi. Şimdi karşımızda taş gibi acı vakıalar var, gerçekler var. Fikren mücadelemizin semere vermeyeceğini en güzel şekilde ispatladılar. Mana yönünden fethi henüz tamamlanmamış olan Anadolu'nun elli yıldan bu yana ilk şehidi. Belki de ruh âleminin çöküntüsü tamamlanmak üzere olan Müslümanlara bir işaret, bir haberci, belki de bir ikaz durumundadır. Ama ne dereceye kadar kıssalardan hisse alacak ve ne dereceye kadar olmak yolunda ölen şehidimizin ruhunu şad edeceğiz... Bu şad ediş ne şekilde olur? Ruhlardaki infial nasıl hareket hâlini alır? Bütün bunların cevabını daha sonra vereceğiz. Şimdi olayın sadece görünüşünü inceleyecek, görünmeyen yönlerine sonra tekrar döneceğiz.

Hadise bütün Müslümanların üzerine rahmet yağan bir ramazan gecesi olmuştur. Herkes insan olmak yönünden kendi nefis muhasebesini bizzat yapar o günlerde. İman cephesi; bir zincirin halkaları misali ayrılmaz olur, birlik ve beraberlik son haddini bulur. Tekleşen gönüller, ifadelerini, bükülen boyunlar ve açılan ellerde bulur. Gözler pınarlar misalidir.

Yağmurlar yağar bu pınarlardan... O yağmurlar ki; inananların gözyaşları ve Hakk'ın rahmetidir, daima... İşte böyle bir gün. Vakit akşamdır. Yani iftar vakti. Akşama kadar İslâm'ın her emrinde bulunan hikmetin yüzlere verdiği İlâhî bir nurla nurlanmış yüzlerin gönül gönüle, kalp kalbe vererek iftar yapışları... Sonra tanıştıklarıyla Lisanı gali ile, tanışmadıkları ile lisanı hâl ile sohbet... Yemeği müteakip namaz ve çay içmek için kantine geliş...

Olay bu anda içeri giren bir şair bozuntusu ile başlar. Hani malûmunuzdur, şu son devirlerde çıkan ve dine, imana söverek meşhur olanlardan. Girer girmez sövgüsüne başlar. Tabiîdir ki Allah'a inananlar böyle aziz bir günde buna tahammül edemezler. Sanatını başka yerde icra etmesini söylerler. Hatta mükerreren rica ederler. Adam gitmek isterse de malûm zihniyetin uşağı olan bay Zülküf, mani olur. Münakaşa uzamış, olay artık bir çatışma hâlini almıştır. Hadisenin yatışması için Yurt Talebe Başkanı, Yalçın Serinsöz araya girer. Bu da sonuç vermez. Ruhi'nin olaya karışması bundan sonra başlar. O, halk şairi(!) ile konuşurken Zülküf, Ruhi'ye saldırır. Artık tren raydan çıkmıştır. Ruhi mukabele eder. Birkaç kişi saldırdığı halde hepsini savmıştır başından. Bu sırada yere düşmüş olan Zülküf, tabancasını iki defa ateşler. Bunu kardeşinin namluyu Ruhi'nin sırtına dayayarak sıktığı kurşun takip eder. Artık yere yuvarlanmış ve öldürücü yara açılmıştır. Hemen hastaneye kaldırılmasına ve her türIü ihtimama rağmen kaderin tecellisine uyarak, 4 Ocak 1968 akşamı saat 20.00 sularında Hakk'ın rahmetine kavuşur.

Görünüş itibariyle cinayetle sonuçlanan bir olay ve her gün rastlanan zabıta vak'alarından biri olmaktan öteye gitmeyen bu hadise acaba bu kadar basit bir düşünce ve yorumla bizi gerçeğe götürür ve hakikati buldurabilir mi?... İşte bu suale her aklı selim sahibinin vereceği cevap: Hayırdır. Bu hayır ifadesinin manasına nüfuz edebilmek için olayların öncesine bir göz atmak gerekir. Şöyle ki geçen sene Site Yurdu Başkanlığını Zülküf Şahin yapmıştır. Bu seneki seçimlerde yurt idareciliğini ve başkanlığını imanlı gençler ele geçirmişlerdir. Seçimler arifesinde en geniş faaliyette bulunanlardan biri de Ruhi'dir. Zülküf, başkanlığı sırasında yurdun lokantasına ve kantine akrabalarını ve üvey kardeşini yerleştirmiştir. Ruhi'yi vuran Zülküf'ün üvey kardeşidir. Kavgayı başlayan ise Zülküf. Gelen şair bozuntusu. Allah'a ve dine küfrettiğine, Zülküf'le özel olarak tanıştığına göre bu bir tertiptir. Tertiptir ve bu tertibi malûm zihniyetler yapmıştır. Malûm zihniyetler diyorum çünkü Zülküf, T.İ.P. (Türkiye İşçi Partisi) Gençlik Kolları başkanlığını uzun zamandan beri yapmaktadır. Aynı zamanda yurtta bu fikirlerinden dolayı tanınan ve nefret edilen bir kişidir. Bundan önce de fikirlerinden dolayı kavgaya girişmiş ve linç edilmekten kurtulmuştur.

Tertiptir çünkü; sekiz seneden beri Hukuk Fakültesi'nde talebe olan Zülküf, tabanca taşımanın suçunu çok iyi bilmektedir. Silah taşımak ve bile bile suç işlemekse bir kastı icap ettirir. O hâlde bu yine bir tertiptir. Neyse... Bu babda söylenecek söz çok ama biz bu kadarla iktifa ediyoruz. Olayın bir diğer yönü daha vardır.

O da Komünistlerin artık Müslümanlara karşı fiili harekâta başlamalarıdır. Aslında yapmak istedikleri şeyi şimdilik kaydı ile bir kişi üzerinde tatbik etmektedirler.

Oysa bu bir kişi; sen, ben veya bir başkası olabilirdi. Herhangi bir Müslüman... O takdirde onlar yine yapmak istediklerini yapmış olacaklardı. Zira öldürecekleri herhangi bir Müslüman-Türk'ün şahsında bütün Müslümanlara yönelttikleri silâhı ve gıcırdattıkları sırtlan dişlerini görmemek mümkün değildir. Bu cennet yurdu kızıl bir peyk ve bu peykin yarınki köpekleri olmak sevdasından gözü dönen bu köpeklerin artık son bir derse ihtiyaçları vardır. Zira bunlar zemzem kuyusuna siğerek meşhur olmak isteyen kuduz köpeklerdir.

Artık zaman gelmiştir. Hukuk devleti içinde aleni cinayet işleyenlerin cezasını elbette sadece mahkemeler değil; Müslüman-Türklerin vicdanları ve aksiyonları da verecektir. Zira bu mecburiyettir. Böyle yapılmazsa: ilk kurşunu takip edecek birçok kurşunlar ve ilk şehidi takip edecek bir çok şehitler olacaktır. Bu kurşun ilktir fakat son değil. Şehidimize Allah'tan rahmet, bütün gönüldaşlarına ve ailesine baş sağlığı dileriz.
 

DeliKurt

Dost Üyeler
Katılım
24 Ocak 2009
Mesajlar
133
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Büyük Türkistan
Web sitesi
WWW.EzenTurk.Com
Cevap: Ruhi Kılıçkıran

Öğrenci hareketlerinin en yoğun olduğu yılların başında gelmektedir 1968 yılı. Üniversiteler kandırılmış gençlerle doludur. Bir çoğu Moskova’nın bayrağını sallamaktadır.

Lenine Staline Maoya Marksa sevgiyle bağlı bu gençler üniversitelerde neredeyse eğitimi durdurma seviyesine gelmiştir. Ülke üniversiteleri izlemektedir.

Türk Bayrağına saldırılmakta Atatürk büstüne el uzatma küstahlığını gösteren o zamanın Komünistleri şimdilerin Liberalist artıkları huzuru bozmakta düzeni sarsmaktadırlar. Türk bayrağına el uzatan bu küstahların bileğine bir pençe yapışır. Bu çelikten pençe Türk Bozkurtlarının pençesidir. .....


Atilla Han’ı, Bilge Kağan’ı, Alparslan’ı, Osman Bey’i, Fatih’i, Yavuzu ve nihayetinde Mustafa Kemal ATATÜRK’ü kendilerine bayrak edinen Başbuğ Alparslan Türkeş’in rahle-i tedrisatından geçen bu Türk Ülkücüleri bayrağına dinine devletine küfredenlerin karşısında bayrak olmuşlardır. Karşılarında çelikten bu duvarı gören 17. Türk Devleti olarak yedi düveli karşısına alıp Kurtuluş Savaşı verilerek kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletini SSCB isimli bir Komünist düzenin paryası durumuna getirmek istemektedirler.

SSCB de hayali olan sıcak denizlere açılma projesini gerçekleştirecektir. Türk Ülkücüleri oyunu bozmuştur. Kurdukları tezgahları bozulan komünist artıkları artık ellerine silahı almışlardır. Evlerinden barklarından yüksek öğrenim için ayrılan bu gençler gittikleri şehirde öğrencilik yerine şehir eşkiyalığına başlamışlardır. Ülkücülerin üzerine çevirdikleri kızıl ve kalleş namluları ile Ülkücüleri şehit etmektedirler. İlk şehidin adı da Ruhi KILIÇKIRAN’dır.

1946 yılında Osmaniye’nin Raziyeler köyünde dünyaya gelen Ruhi KILIÇKIRAN, 1966 yılında girdiği Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini kazanarak Ankara’ya gelmiş ve Ankara Atatürk Öğrenci Yurdu namı değer Site Yurduna yerleşmiştir. 1968 yılında Ankaranın soğuk kış gününde Ramazan- ı Şerifte niyetli ağızdır Ruhi KILIÇKIRAN. İftar vaktinden sonra yurt kantinine gelen komünist artıkları Allaha kitaba küfretmeye başlamıştır. Karşılarında Ruhi çelikten bir duvar olmuştur.

Ramazan günü Allaha kitaba küfreden bu Moskof aşığı kendini bilmezler ayyaşlıktan zor ayakta durmakta ve bir yandan da küfürler savurmaktadırlar. Tahammül edilir gibi değildir. Karşılarında Ruhi’nin duruşunu görenler silahlarına sarılmıştır.

Sıkılan mermiler Ruhi’nin bedeninde milletin mukaddesatına sıkılmış ve Ruhi son nefesinde kelime-i şehadet ile son nefesini vermiştir. Ailesinden helallik alıp Çukurovadan Ankara’ya gelen Kılıçkıran devletin yurdunda milletin mukaddesatına hakaret edenler tarafından kurşunlanmıştır. Elindeki kalemi Ruhi’nin kanları arasında kalmıştır. Bir yanda defteri kitabı kalmıştır.

Üniversite kampüsün de simitvesson marka silahlarla rus ruleti oynayarak birbirini vuran bu gençler sonra ölen arkadaşlarını eller üzerine alarak Faşistler Arkadaşımızı Şehit Etti naralarıyla ortalığı inletmektedirler. Her yanda kızıl bayraklarla propaganda yapmaktadırlar. Site yurdunda bir yiğit çıkar ortaya. Çukurovanın güneşinde yanmış teniyle çıkar karşılarına.

Türkiye Cumhuriyeti Bölünmez Bir Bütündür… der
Bu devletin bayrağı Ay yıldızlı Albayraktır… der
Ezan Dinmez Bayrak İnmez… der

Kızıl Moskofun uşakları cin çarpmışa dönerler. Kendileri halkların kardeşliği için mücadele eder. Romantiktirler J harfinden de orak çekiç yaparlar. Bu karşılarındaki faşist düzenin adamıdır. Ağzı alkol kokanlar silahlarına sarılır hemen refleks olarak. Kurşunlar yağar bu Ülkü Devinin üzerine…

Ankara soğuktur. Yerler buz… Öğrenci kantininde yere serilir boylu boyunca bu Ülkü Devi… Çukurovanın Kürşad Yürekli yiğidi Ruhi KILIÇKIRAN son nefesini vermektedir. Ağzından zor dökülür cümleler. Vatan der, bayrak der, ve ardından Eşhedü Enla İlahe İllallah ve Eşhedü Enne Muhammeden Abduhu Ve Rasuluhü….

Yerde bir cansız beden… Ruhi KILIÇKIRAN Hakka yürümüştür.

Bayrak olur Kılıçkıran…

Ardından yola koyulur Ülkücü Şehitler Kervanı…

İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesinde Yusuf İMAMOĞLU’na kıyarlar. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğrencisi Süleyman ÖZMEN’e kıyarlar. Süleyman ÖZMEN’i sırtında taşıgirsin bir tarafına ..!!! hastaneye yetiştirmeye çalışan Ankara Yüksek Teknik Öğretmen Okulu öğrencisi Dursun ÖNKUZU’ya kıyarlar. Yola çıkan Ülkücü Şehitler kervanı sokak ortasında kızıl kurşunlarla devrilen Ülkü yiğitleriyle devam eder.

Yağlı urganlarda Mustafa PEHLİVANOĞLU olur. Yağlı urganda haykırır “Mustafalar Ölür Milliyetçilik Yaşar, Allah davası yaşar” der. Şehadete namzeder… Tıpkı ilk ülkücü şehit gibi 1985 doğumlu orta okul öğrencisi Şükrü Sancak’da 2000 yılında Zeytinburnu Ülkü Ocağı’nda iftar saatini beklerken ocağa gelen yeni nesil kızıl komünistler tarafından üzerine kurşun yağdırılır. Son nefesini yüreğini yakan Ülkü ateşinin ocağında verir Şükrü…

Mazimizin aklığıdır Ülkücü Şehitler Kervanı…. Bu kervanın yolbaşçısı Ruhi KILIÇKIRAN’ı vefatının 41. yılında Rahmet ve Minnetle yadediyoruz.

İnnalillahi ve İnna İleyhi Raciun.
 

DeliKurt

Dost Üyeler
Katılım
24 Ocak 2009
Mesajlar
133
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Büyük Türkistan
Web sitesi
WWW.EzenTurk.Com
Cevap: Ruhi Kılıçkıran

Ülküdaşım Ruhi Kılıçkıran'ın aziz ruhuna

Kıbleli bir rüzgârla gelip doldun içime
Yeşillerin en güzeline pervaneydi ellerin.
Bir şeyler getirsin o diyen pırıl pırıl sabahlar
Tuttun da gecelere uzandın sessiz.
Şimdi hilâllerde, yıldızlarda ellerin.
Kılıçlar bilendi ak düşüncelere asırlar boyu
Mânânın düşmanı hâlâ çaresiz
Bir cemresin şehidim, toprağıma düştün.
Gözleri dolu bulutların, bulutlar boşalacak
Yağmurlarda, berekette ellerin.


Dilaver Cebeci
 

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Cevap: Ruhi Kılıçkıran

Ülküler, milletlerin şuurudur. Ülküsüz millet, şuursuz insan gibidir. Bu memleket yıllarca, hain bir maksatla şuursuz yaşamaya mahkum edildi ve Türk ırkının şuurlu çocukları olan Türkçüler zindanlara takıldı. Hatta onların vatan ve millet haini olduğu ilan edildi. Türkçüler dünyadaki bütün Türklerin mazide olduğu gibi bir devlet halinde birleşmelerini ve Devşirme döküntülerinin yukarı mevkilere geçmemesini istedikleri için bu damgayı yemişlerdi. Bütün insanları Moskova buyruğu amele diktatörlüğü altına almak gibi hayvani ve ahmakça bir maksat ardında koşanlar ve onların yardakçıları mazide birkaç kere gerçekleşmiş olan Türk birliğinin yeniden kurulmasına "hayal" demek ihanetini de gösteriyorlardı . Gazete ve radyolarla bizim vatan haini olduğumuzu ilan eden soysuz soytarıların iç yüzü, Tanrı adaletinin dünyada tecellisiyle pek çabuk anlaşıldı. Hemen hepsi Devşirme döküntüsü olan bu hakiki vatan hainlerinin "vatan" dedikleri şey kendi köşkleriyle rahat ve huzurlarından ibaretti.
 

DeliKurt

Dost Üyeler
Katılım
24 Ocak 2009
Mesajlar
133
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Büyük Türkistan
Web sitesi
WWW.EzenTurk.Com
Cevap: Ruhi Kılıçkıran

CANBULAT Beğ yorum ve düşüncelerinize aklı başında bir Türk Soylusunun katılmaması mümkün değildir.Kanımızın vermiş olduğu cesaret ve Delikten ibaret DeliKurt lakabını benimsemiş aklı başında bir Türk Soylusu olarak düşüncelerinize katılıyorum her zaman bu düşüncelerin yanındayım.Değerli yorum ve düşünceleriniz adına sağolunuz Esen kalın.
 
Üst