Murad’ın sefîh ve içkici olduğuna dair iddialar hakkında ne dersiniz?

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Murad’ın sefîh ve içkici olduğuna dair iddialar hakkında ne dersiniz?



Yıldırım Bâyezid ile ilgili sorularda uzun uzadıya konuyu incelediğimizden dolayı, ancak bu kısım okunduktan sonra, IV. Murad’ın alkolik ve sefih olduğuna dair iddiaları daha yakından inceleyebiliriz. Konuyu iki açıdan incelemek yerinde olacaktır:
Birincisi, IV. Murad’ın sefîh olduğu iddiasıdır. Bilindiği gibi, sefâhet, şer’an yasak olan şeylere, zevk ve eğlenceye dalma manasına gelmektedir. Bugün ifade ettiği manayla, özellikle gayri meşru kadınlarla düşüp kalkmaya ve içkili alemlere katılmaya denir. Bu zikredilen manada IV. Murad’ın sefâhet içinde olduğunu söylemek tamamen yanlıştır ve hiç bir temel tarih kitabında, böyle bir şey kayd edilmemiştir. Maalesef Cumhuriyet döneminde yazılan tarih kitaplarının, "şakaya, nükteye, eğlenceye ve maalesef sefâhete düşkündü" demeleri, "MelâMb ve melâhîye" yani oyun ve eğlencelere düşkün olduğunu ifade eden Osmanlı tarihçilerinin bu beyânları, hep gayri meşru oyun, eğlence ve sefâhet olarak anlatılmıştır ki, tamamen yanlıştır.
IV. Murad’ın ve bütün Osmanlı Padişahlarının gayrı meşru kadınlarla beraber olmalarına ihtiyaç yoktur. Zira teserrî dediğimiz cariyelerle, meşru dairede hayat yaşamaları her zaman mümkündür. Nitekim IV. Murad’ın Ayşe Sultân isimli bir hanımı ve karıkoca hayatı yaşadığı yedi sekiz de cariyesi olduğu nakledilmektedir. 11 oğlu ve 4 kızı olduğu nakledilmektedir. Bunlardan Kaya Sultân, Safiye Sultân ve Rukıyye Sultân dışındakiler, küçük yaşta vefat etmişlerdir. Meşru dairede istediği ve başkasıyla evli olmayan her câriye ile beraber olması mümkün olan bir insanın, gayri meşru yollarla bir kadınla beraber olması mümkün değildir.
İkincisi, IV. Murad’ın içkici ve sarhoş olduğuna dair iddialardır. Sefih olması hususundaki yanlış izahlar, onun içkici birisi olduğu konusundaki izahlar gibidir. Osmanlı Padişahlarından I. Bâyezid ve IV. Murad, Osmanlı tarihçileri tarafından içki kullandıklarına dair nakiller bulunan iki Padişahtırlar. Ancak bunların açıktan içki kullandıklarına dair olan rivayetler de kesin doğru değildir. Bu konuda en doğru ifade Naima’nın şu tesbitleridir:
"Çocukluğunda örnek bir hâkân hayatı yaşayan IV. Murad, gençliğinin ilk yıllarından itibaren hevâ ve heveslerini tahrik eden kötü arkadaşlarının teşvikiyle (Silahdar ve Emir Güne oğlu gibi), rütbesine lâyık olmayan bazı işlere teşebbüs eyledi. Sohbetlerinde, hep ehli kemal bulunsaydı, selefleri olan Padişahları unuttururdu ve bu zamana kadar onun gibi bir Padişah görülmezdi".
Gizlice ve buhran dönemlerinde içki kullansa bile, açıktan içki içtiği ve bir sarhoş olduğu söylenemez. vBile’ diyoruz: çünkü IV. Murad’ın içki içtiğini kesin bir şekilde bilmiyoruz. Zira;
"(Bir seferden) İstanbul’a dâhil olduklarında, hamre yasağ olub cümle meyhaneleri yıkdırub bu bâbda mübalağa olundu. Ve bizzat kendüleri gece ve gündüzlerde gezüb buldukları sarhoşu kati ederlerdi. Hatta birini bizzat ok ile vurub deryaya düşdükde helak oldu deyü geçdiler. Ba’dehû ol biçare çıkub halâs buldı".
Böylesine içki düşmanı olan bir Padişahın, içkici ve sarhoş biri olduğunu söylemek çok zordur. Fakat yine de gençliğinde böyle bir günaha girdiğini de ihtimal dahilinde görüyoruz. Gizlice içse dahi, bundan pişmanlık duyduğunu anlıyoruz.
Bir kısım yazarların IV. Murad ile alakalı bazı kelimeleri ve tesbitleri yanlış yorumladıkları da bir gerçektir. Bunlara bir örnek verip konuyu kapatalım:

"Murad IV, 1 Şevvalde bayram tebriklerini kabulden ve Sinan Paşa köşkünde İç ağalarının türlü hünerlerini seyredip, biraz at koşturduktan sonra Atmeydanı’nda Silâhtar Mustafa Paşa’ya tahsis edilen saraya giderek, istirahat etti ve akşam yemekte yakınlarının (Silâhtar ve Emirgûneoğlu) teklifi ile, tövbeyi bozarak fazlaca içki içti; bu sefahat gecesinin ertesi günü hastalandı; bütün tedavilere ve kan alınmasına rağmen, gündengüne fenalaştı".

Değerli tarihçi hocamız Cavit Baysun’un bu bilgileri Naima’dan aktardığı çok açık. Onun için aktarma yaptığı yeri, biz de sadeleştirerek nakledeceğiz ve meselenin nasıl saptırıldığını daha rahat anlayacağız:
"Ramazan Bayramında erkân ve a’yân el öpüp gittiler. Kendileri mu’tâd üzere deryada Sinan Paşa Köşküne inip (okçuluk ve atıcılıkta) hünerli olan şahısların çeşitli (harp) oyunlarını ve eğlencelerini seyrettiler. Ol sâhibkırân gül gibi açılıp handan oldular ve bir mikdar at koşturdular. Daha sonra At Meydanı’na nazır Silahdar Paşa Sarayına varub meydana ve etrâfı âleme nazır Köşk’de oturup hava aldılar. Büyük ziyafet tertip olundu. Bu sırada Silahdar Paşa ve bazı özel sohbet arkadaşları, şevkini ve neşesini arttırmak ve gönlünü açmak kasdıyla, gül renkli kâseye bakmalarını rica ve niyaz ettiler. Nefsin kuvvelerini ferahlandırmak ve arzulan harekete getirmek iddiasıyla hafifmeşrep arkadaş sohbetlerine onu teşvik ettiler. O gün orada Padişahlara yakışır şekilde zevk ve sohbet edüp Saray’a geldiler. Ertesi günü durumları değişti ve şiddetli hastalıktan vücutları etkilenip zayıfladı.".

Şimdi ikisini mukayese edelim ve kendi kendimize soralım: Acaba tövbeyi bozup fazlaca içki içtiğini hangi ifadeden çıkarabilirsiniz? Sefâhet gecesi manasını hangi kelimelerden anlayabilirsiniz? Hele hele Ramazan Bayramında bir Osmanlı Padişahının içki alemi yapıp eğlendiğini, bu satırlardan sonra nasıl iddia edebilirsiniz? O halde gizliden gizliye içki içtiğini ve ancak bu halinden pişmanlık duyarak tevbeyi arzuladığını ifade etmek ile, içki meclisleri düzenleyip sefâhet alemlerinde yaşadığını söylemek arasında fark olsa gerektir.
 
Üst