Kırım Tatarlarının Anavatanlarına Dönüşlerindeki Dikenli Yol

  • Konbuyu başlatan SALUR
  • Başlangıç tarihi
  • Okuma süresi: 25:20

SALUR

Dost Üyeler
Katılım
23 Ara 2008
Mesajlar
859
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
(the_aci_show)
Kırım Tatarlarının Anavatanlarına Dönüşlerindeki Dikenli Yol


Kırım Tatarlarının Millî Meselesi SSCB'nin günümüzdeki en hazin ve en güncel meselelerinden birisi olmasını sürdürmektedir. 45 yıl önce topyekûn sürgüne gönderilen ve soykırıma uğratılan bir halkın tarihî anavatanlarına dönmek ve muhtariyetlerine kavuşmalarıdır söz konusu olan. Kadimi Türkçe konuşan Kırım tatar halkı, bir millet gibi Kırım topraklarında gelişmiştir. Ancak şimdi bu halkın çoğunluğunu sürgün yerlerinde doğup büyüyenler teşkil etmektedir. Onların çoğunluğu kendi anadillerini, millî ve dini geleneklerini kaybetmişlerdir. Ancak bu halkın tamamı vatan topraklarına dönme ve millî devletlerini yeniden kurma emellerini asla kaybetmedi, hattâ bu emel zayıflamadı. Çünkü her Kırım Tatarı millî kültürlerinin sadece ve sâdece kendi anavatanlarında yeniden doğacağını ve kendi milli varlıklarını orada sürdürebileceklerini bilmektedirler.
Kırım Tatarlarının Anavatan'a dönmelerini ve ellerinden alınan bütün haklara yeniden sahip olmayı amaçlayan Kırım Tatar Millî Hareketi 50. yılların ortasında doğdu. Millî Hareketimiz, elleri kanlı Bolşevik führeri Stalin'in ölümünden sonra başlamış ve bugüne kadar asla kaba kuvvete başvurmamış ve. vurmayacak bir karaktere sahiptir. Kırım Tatarlarının yaşadığı her yerde Teşebbüs Grupları teşkilatlandırılmış, bu işi yapan Teşebbüsçülerimiz, yüksek düzeyde devlet mercilerine gönderilmek üzere toplu dilekçeler, müracaatlar için imza topladılar, Kendi aralarında Moskova'ya göndermek üzere temsilciler seçtiler, bu temsilcilerin yol masraflarını karşılamak, tutuklu ve takibat altında bulunanların ailelerine maddî yardımda bulunmak ve Millî Hareketin diğer harcamalarını karşılayabilmek için para topladılar. Moskova'ya gönderilen temsilci heyetlerimiz çeşitli devlet yetkilileri ile görüştüler, çeşitli gazete ve dergileri ziyaret ettiler, cemiyetlere gittiler, yazarlarla görüştüler. Onlara Kırım Tatar meselesini anlattılar ve Millî Hareketin dokümanlarını sundular. Millî Hareketin gerçekleştireceği faaliyetler ve hareketin genel bir koordinasyonunu sağlamak için Teşebbüs Gruplarının temsilcileri belirli zamanlarda toplanıyorlardı ve yapılacakları kararlaştırıyorlardı.
Millî Hareketimizin kuruluşundan beri otuzbeş yıl geçti. Bu dönem içerisinde aktivistlerimiz hiç kimseyi öldürmedi, kundakçılık yapmadı, sabotaj v.b. kanun dışı işlere başvurmadı. Toplu dilekçelere ve çağrılara imza atan ve çeşitli barışçı gösterilere katılan vatandaşlarımızı hükümet yetkililerince, çeşitli baskılara, takibatlara, cebri metotlara uğrattılar, dövdüler, öldürdüler, hapishanelerde, çalışma kamplarında ve psikiyatri hastanelerinde çürüttüler. Kırım Tatar Millî Hareketi aktivistleri, Gorbaçov döneminde, 1986-87 yıllarında siyasî tutukluların serbest bırakılmaları için yürütülen kampanyaya iştirak etmediler. Çünkü bizim tutuklu bulunan arkadaşlarımız, kendilerinin affedilmeleri için gerekli dilekçeyi asla imzalamadılar. 1985 yılında Sovyet rejimine iftira ettiği gerekçesiyle tutuklanan ve Yakutistan'daki çalışma kampında yapılan yargılanma sonucunda verilen üç yıllık süreyi tamamladıktan sonra 1988 yılı Aralık ayında serbest bırakılan Sinaver Kadirov, bizim tutuklu bulunan son Millî Hareketimiz mensubuydu.
Bütün bu süre zarfında hükümet yetkilileri Kırım Tatar Millî meselesinin varlığını kesinlikle inkar ediyorlardı. Hükümet yetkilileri, Stalin'in "şahsına tapınma" döneminde halka Karşı bazı hataların işlendiğini kabul ediyorlardı. Ancak, bu hataların artık tamamen düzeltildiğini, Kırım Tatarlarının sürgünde yaşadıkları yerlerde bütün vatandaşlık haklarına ve siyasi haklara sahip olduklarını, SSCB'ndeki bütün vatandaşlarla eşit olduklarını, dolayısıyla artık düzeltilecek bir sorunun ortada bulunmadığını iddia ediyorlardı. Bu teze kirin karşı çıktıysa, ona milliyetçi ve Sovyet Hükûmeti'nin uyguladığı, dünyanın en akılcı ve Leninist siyasetine iftira edici gözüyle bakıldı. Kırım Tatarlarının yaşadıkları yerlerde diğer SSCB vatandaşlarıyla aynı haklara sahip olduğu iddiası gerçekte tamamen yalandı. Gerçekte ise sadece Kırım Tatarları, için temel haklarından bile kısıtlayıcı yoksun edici bir çok, gizli kararname, emir, genelge ve talimatlar vardı. Kırım Tatar Millî Hareketi'nin gözle görülür belirgin bir gelişme döneminde, SSCB/Yüksek Sovyeti Prezidyumu'nun 5 Eylül 1967 tarihli "Kırım'da yaşamış Tatar milletine mensup vatandaşlara dair" başlıklı Kararnamesi yayınlandı. Bu Kararnamenin başlığı bile Kırım Tatar milletinin mili? varlığını inkar ediyor ve meseleyi halen Volga boyunda yaşayan Tatarların bir bölümünün bir zamanlar Kırım topraklarında yaşamış gibi gösteriyordu. Bu makamların, Türkçe konuşan bütün halkların kültürel ve Siyasi yönden birleşmesini amaçlayan ve dünyaca bilinen Pantürkizm'in alaycı bir uygulaması değildir. Sovyet Hükümeti Kararnamesindeki esas maksat Kırım Tatarlarının kendi anavatanlarına dönmesini engellemektir.
Yine söz konusu kararnamede, "bir zamanlar Kırım'da yaşamış Tatarlara şimdiye kadar yürürlükte olan hukukî kısıtlamalar kaldırılmıştır ve onlar ülke genelinde yürürlükte olan pasaport kanunlarına göre yaşama hakkına sahiptir-ler" denmektedir. Ne var ki, kararnamenin bu bölümünde yalan çıktı. Hukukî kısıtlamaları getiren gizli kararlar iptal edilecekleri yerde, bunlara yenileri eklendi. Böylelikle, 5 Eylül 1967 kararnamesine kanarak Anavatanlarına dönen binlerce Kırım Tatarı yukarıda zikredilen gizli kararlar uyarınca, çeşitli insanlık dışı ve vahşi metotlara tabi tutularak, Kırım'dan yeniden sürgün edildiler.
Kendi Anavatanından zorla sürgün edilen bu Kırım Tatarlarının büyük bir bölümü Kırım'ın yanı başındaki Ukrayna'nın Herson ve Krasnodar bölgelerinde mecburi iskana tabi tutuldular. Halen bu bölgelerde Kırım Tatarları belli bir oranı temsil etmektedirler. Bu arada makamlar, Kırım Tatarlarının ana kitlesinin yaşadığı Özbekistan'ın çok kurak ve en seyrek nüfusa sahip Cizak bölgesinde ve karşı bölgesinin Mübarek kasabasında, Kırım Tatarları için, muhtariyet diyebileceğimiz muhtar bölgeler yaratma teşebbüsünde bulundular. Ama bu teşebbüste başarısızlığa uğradı. Çünkü Kırım Tatarlarının Kırım'dan başka bir vatanı yoktu.
Ülkedeki demokrasi hareketinin başlamasıyla birlikte, pek tabii olarak Kırım Tatar Millî Hareketi de daha aktif hale geldi. Millî Hareketinin teşebbüsçüleri için resmî toplantılarını yapma imkanı yeniden doğdu. Bir kaç yıllık aradan sonra bu toplantılardan birincisi 1987 yılı Nisan ayında gerçekleştirildi. Millî Hareketin başlangıcından beri en fazla sayıda temsilcinin katılması ve Kırım Tatarlarının yaşadığı her. bölgeden temsilcilerin bulunması sebebiyle bu kongre Kırım Tatar Millî Hareketi Teşebbüs Gruptan Temsilcilerînin Birinci Millî Toplantısı olarak adlandırıldı.
Bu toplantıda, Kırım Tatarlarının temel taleplerini dile getiren ve yakın gelecekte yapılacak olan faaliyetleri kapsayan genel bir halk çağrısı Gorbaçov'a gönderilmek üzere hazırlandı. Bu toplantıda ayrıca ülkedeki en yüksek seviyedeki yetkililerle ileride yapılması muhtemel görüşmelerde Kırım Tatarlarını temsil edecek 16 delege seçildi. Aynı şekilde toplantıda kabul edilen kararları uygulayacak ve çeşitli bölgelerdeki Teşebbüs Grupları arasında koordinasyonu sağlayacak KTMH Teşkilatı Merkez Şûrası'nın 15 üyesi seçildi.
30000 imzalı Kırım Tatarlarının çağrılarına, Sovyet yöneticileri uzun bir süre kayıtsız kalmaları üzerine, Kırım Tatar temsilcilerinin yetkililerce kabul edilmesini sağlamak ve Kırım Tatar meselesini kamuoyuna anlatmak amacıyla çok sayıda halk temsilcisinin Moskova'ya gönderilmesi karan da bu toplantıda alındı. SSCB'nde o güne kadar eşine rastlanmamış, binden fazla Kırım Tatar vekilinin iştirak ettiği yoğun ve hararetli gösteriler 1987 yılı yazında Moskova Kızıl Meydanı'nda gerçekleştirildi. Bu gösteriler üzerine Sovyet enformasyon araçları tarafından yayınlanan Kırım Tatarları ile ilgili meşhur "TASS Bildirisi" Kırım Tatarlarının şiddetle protestolarına yol açtı. Çünkü bu bildiri 1944 yılında bu halka karşı işlenmiş cinayetleri haklı gösteriyordu. Kırım Tatar halkının genel istekleri, Kırım Tatarlarından bazılarının isnatsız ve şüphe götüren istekler olarak gösterilerek, bunları incelemek üzere devlet başkanı A.Gromiko başkanlığında özel bir devlet komisyonu kuruldu. Resmî basın ve bilhassa Kırım Tatarlarının yoğun olarak yaşadıkları bölgelerdeki mahalli basın, geçmişte olduğu gibi yine Millî Hareketin aktif mensuplarını halkın gözünden düşürmek için onları "Batının uşakları", "Sovyet Aleyhtarları",, "Ekstremistler (aşırılar)" olarak gösteriyordu. Makamlar, Millî Hareketin Teşebbüs grupları yerine, Kırım Tatarları arasında kukla "Çatışma Komisyonları" ve "yardımcı gruplar" kurarak, onları kendi soydaşlarının meselesini ortaya koyma ve devlet komisyonuna bilgi vermekte görevlendirmişlerdi. Kırım Tatarlarının yaşadıkları yerlerde kurulan Çalışma" ve devlet komisyonunun toplantılarına ilişkin olarak periyodik bildiriler neşrediliyordu. Bütün bu bildirilerde, Kırım Tatarlarının yaşadıkları yerlerde kültürlerini, örf ve adetlerini yaşatmak ve geliştirmek için çare bulunmasını istedikleri ve "ektremistlerin" faaliyetlerini Kırım Tatarlarının kınadığı yazılıyordu. Çeşitli yerlerden aranıp, taranıp bulunmuş veya güya Kırım Tatar asıllı vatandaşların, mutluluk dolu hayatlarından memnun olduklarını ve aşırıların hareketlerini kınadıklarını belitten aynı ruhta birçok bildiri yayınlandı. Bu arada Kırım Tatarlarının barışçı gösterilerini gaddarca dağıtmaya başladılar.
9 Temmuz 1988'de, yani Devlet Komisyonu'nun kuruluşundan tam 11 ay sonra komisyonun aldığı kararlar yayınlandı. Alınan kararın özünde, "Kırım'da savaştan sonra demografik yapı çok değişmiştir. Bundan dolayı Kırım Tatarlarının toplu ve teşkilatlı olarak vatanlarına dönmelerine ve Kırım Muhtar SSC'nin yeniden kurulmasına imkân yoktur. Bu sebeple daha çok onların yaşadıktan yerlerde sosyal ve kültürel ihtiyaçları giderilecektir." deniliyordu.
Bu onbir ay süresinde, Anayasaya kesinlikle uymayan, Kırım Tatarlarının bulundukları yerlerde kök salmasını amaçlayan yeni bir çok karar kabul edildi. 24 Aralık 1987 tarih 1476 sayılı Sovyet Bakanlar Kurulu ve 3 Şubat 1988 tarihli SB Komünist Partisi Merkez Komitesi'nin aldıkları gizli "Kırım Tatarları arasında düzeni sağlamak için uygulanacak yöntemler" başlıklı kararları bunlara örnektir. Bu kararlar halen de yürürlüktedir.
"Gromiko Komisyonu"nun vardığı utanç verici kararları Kırım Tatarları arasında yeni gösteri ve miting dalgasına yol açtı ve hatta grevler yapıldı. Gösteriler, milis ve İçişleri Bakanlığı'na bağlı birlikler tarafından özellikle Akmescit ve Taşkent'teki yapılanlar: şiddet ve cebri metotlarla dağıtıldı.
Bu yıl Nisan ayında Tiflis'te normal ve barışçı bir şekilde gösteri yapanlara karşı zehirli gazlarında kullanıldığı şiddetli tedbirlerin uygulanması karşısında toplumun aydın ve ilerici kesimleri şok oldu. SSCB Halk Temsilcileri Kongresi'nde Tiflis'te meydana gelen olayları soruşturmak için Temsilcilerden oluşan bir komisyon kuruldu. Bildiğiniz gibi aynı zamanda göstericilere karşı kullanılan zehirli gazın cinsini belirlemek üzere dış ülkelerden tarafsız uzmanlar çağrıldı. KTMHT bu insanlık dışı hareketi şiddetle kınadı. Millî Hareketimizin aktivistlerinin 5.Millî Toplantısı'nda kaba kuvvete başvuranların tamamına karşı soruşturma açılmasını isteyen özel bir karar kabul edildi. Size bu arada şunu da hatırlatmak istiyorum. Tiflis olaylarından çok daha önce Kırım Tatar gösterilerini dağıtmak için zehirli gazlar kullanılmıştı. Ama ne yazık ki bu ve buna benzer küçük halkların gösterilerine karşı hükümet yetkililerinin yaptıkları vahşetler kamuoyunun geniş bir kesimi arasında tepki uyandırmamıştı. Yani bu cinayetleri ortaya çıkarmak için her hangi bir komisyon kurulmamıştır, ülkenin bir çok bölgesinde grevler yapıldı. Ancak Kırım Tatar grevcilere karşı hükümet hiç utanmadan sıkılmadan farklı davrandı. Kırım Tatarlarından greve katılanlar sebepsiz işe gelmemekle suçlanıp işten atıldılar. Bu atılanların bir çoğu halâ işsizdir ve onların aileleri ağır bir ekonomik sıkıntı içerisindedir.
Greve giden vatandaşlarımız üzerinde hükümet yetkilileri düzenli olarak şu yöntemi uygulamışlardır; Ülkenin muazzam toprakları üzerinde Kırım Tatarları çok dağınık bir şekilde yaşamaktadırlar ve hiç bir yerde çoğunlukta değildirler. Çalışma yerlerinde, fabrikalarda da çoğunluğu teşkil etmemektedirler. Dolayısıyla onları işten atmak ve yerlerine diğer milletlere mensup olanlardan almak kolaydır. Kırım Tatarlarının yaşadıkları yerlerdeki diğer milliyetlere mensup vatandaşların, bu konularda vatandaşlık dayanışmasına ne yazık ki şimdiye kadar rastlayamadı.
Bütün bunlara rağmen, 1987 yılı yazında Hükümet yetkilileri Kırım Tatarlarının anavatanlarına dönme engellerini biraz zayıflattılar. Kırım'dan Kırım Tatarlarının zorunlu olarak çıkarılması durduruldu ve savcılık ve mahalli idarecilerin "pasaport rejimini" ihlal ettikleri gerekçesiyle yaptıkları takibatlar azaltıldı. Kırım Tatarlarının ev ve yer satın almalarında, oturma ve çalışma izni almalarında önlerine konan bir çok suni engel azaltıldı. Bütün,bunların sonucunda geçen iki yıl içerisinde Kırım'a 40.000 civarında Kırım Tatarı yerleşti ve böylelikle Kırım'da toplam olarak 55.000 civarında bir Kırım Tatarı oldu. Bu rakam Kırım yarımadasında nüfusun % 2'sini, SSCB'inde yaşayan Kırım Tatar nüfusunun % 10'una gelmektedir.
Bugün pratikte bir Kırım Tatarı anavatanına dönebilir ve ailesi için özel olarak ev satın alabilir. Ama onun tapusunu üzerine yapabilmesi için Kırım'da oçalışma izninin olması gereklidir. Aksi halde evi kendi üzerine geçiremez, iş bulması ise, son günlerde Kırım'ın bir çok bölgesinde alelacele yürürlüğe konulan bir sıra kararlara göre yeni işçi alan her müessese ülkenin genel bütçesine büyük oranlarda katkıda bulma mecburiyeti getirildiğinden çok zor hale gelmiştir. Her fabrika, her tarım işletmesi ve iktisadi müessese idarecilerine sermaye yetersizliğinden-dolayı Kırım Tatarlarını işe almama yetkisi tanımaktadır- Sadece son iki yılda Kırımda ev fiyatları iki misli pahadandı. Kırım Tatarları bütün maddi varlıklarını bir eve yatırmak mecburiyetinde kalmaktadırlar Halbuki ise onların elinden bu evler, yani kendi evleri devlet tarafından adeta yağmalanarak alınmış ve Rusya'dan, Ukrayna'dan getirilen göçmenlere sembolik fiyatlar karşılığında verilmişti.
Üzülerek belirteyim ki bir çok Kırım Tatarının ev satın alacak parası yoktur. Bu bakımdan, Kırım'da evsiz barksız ve sağlıklı bir şekilde yaşayamayan vatandaşlarımızın sayısı hızla artmaktadır. Kırım Tatarlarının Anavatanlarına dönüşü, Özbekistan'ın Fergana bölgesinde meydana gelen kanlı olaylardan sonra daha da hızlandı. Halen Kırım'da başlarını sokacak bir yerleri olmayan birlerce Kırım Tatar ailesi vardır. Yaklaşan kış soğuklarından bu insanların durumlarının feci olacağından eminim. Bu insanlardan bir çoğu kapımızı çalan KİŞ mevsimine kadar yalnızca birer derme çatma kulübeler yapabilmek için hükümet yetkililerinden boş arsalar yerilmesini istediler. Fakat çoğunlukla bu başvurular yetkililerce kaba bir şekilde reddedildi. Buna karşılık Kırım'daki bütün boş araziler yangından mal kaçırırcasına diğer milletlere mensup vatandaşlara yazlık veya başka yapılar kurmaları için verilmeye devam edilmektedir. Sadece bu son üç ay içerisinde yazlık ve benzeri binaların yapılması için başka milletlere mensup vatandaşlara 6 bin civarında arsa verilmiştir. Bazı yerlerde hükümet yetkilileri doğrudan doğruya kendi insanlarına bu verilen arsaları kabul etmezlerse Kırım Tatarlarına verileceğini söylüyorlar. Rusya'nın iç kesimlerinden, hâttâ Tümen'den, Bratsk'dan, Yakutistan'dan akın akın gelen binlerce göçmen ile ev yapmak için çeşitli inşaat kuruluşun arasında sözleşmeler yapılmaktadır. Bundan anlaşılan şudur. Yarın bir gün bize Kırım nüfusunun fazla olduğu gerekçesiyle Kırım Tatarlarının Kırım'a yerleşmesinin imkansız olduğu söylenecektir.
Bütün bu sebeplerden dolayı, Kırım Tatarlarına, boş ve verimsiz arazileri arsalara bölerek kendilerine buralarda ev yapmaktan başka çare katmıyor. Ama bütün bu haklı hareketlere karşı hükümet yetkilileri yağma ve katliamlara, zorbalığa başvurmaktan ve kamuoyuna Kırım Tatarlarına karşı kışkırtmaktan geri kalmıyorlar
9 Eylül'de Akmescit yakınlarında) 12 Eylül'de Karasubazar'ın Zuya köyü yakınlarında ve 14 Eylül'de Sudak şehri yakınlarında boş ve verimsiz araziler Üzerinde gecekondular kuran Kırım Tatarları, milislerin ve özel birliklerin saldırısına maruz kaldılar, Burada yaşayan Kırım Tatarları coplarla dövüldüler ve kendilerine zehirli gaz kullanıldı. Fergana bölgesinde katliamdan kurtulan iki gencimiz burada yedikleri dayaktan beyin sarsıntısı geçirmiş ve kaburga kemikleri kırılmış halde hastanede tedavi altına alınmıştır.
Bu katliam ve yağmalardan sonra 16 Eylül'de Zuya köyünde hükümet yetkilileri Rusça konuşan ahaliye, yaptırdıkları katliamı haklı göstermek maksadıyla bir miting yaptırttılar. Burada konuşanların hepsi Kırım Tatarları aleyhinde bulundu ve Kırım Tatarlarının bir an önce Kırım'dan dışarı atılmasını istediler ve her öldürülen Rus'a karşı dört Kırım Tatarının öldürüleceğini söylediler.
Bu "Karacüppeliler"in (*) kuru gürültülerini organize etmek için Hükümet yetkilileri Ruslara çalıştıkları yerlerde izin verdiler ve Özel otobüslerle miting yerine, köylerden kasabalardan gelmelerini temin ettiler. Bu mitingde Kırım Tatarlarının işgal ettikleri sovhoz topraklarını derhal terketmelerini ve adlî makamların derhal soruşturma açmalarını isteyen bir ültimatom da kabul edildi. Bu ültimatomun altına Belediye icra Komitesi başkanı da imzasını ve mührünü koyarak "Emekçilerin Görüşleri" adı altında Kremlin'e götürülmek üzere özel bir temsilci heyeti seçildi.
Bir başka örnek. 1 Ekim'de yani bundan bir hafta önce, Bahçesaray icra Komitesi'ne bazı sohvoz ve kolhoz çalışanlarından ve "Bahçesaray bölgesi Belbek sakinlerinden" gönderildiği söylenen bir telgraf geldi. Telgrafta, hükümet makamlarından bu bölgeye Kırım Tatarlarının göçlerinin derhal durdurulmasını isteyen ve Kırım Tatarlarım verimli toprakları resmi ve idari binaları tahrip etmekle suçlayan uzun ve çok kelimeli laflar yer alıyordu.
STK "Aromatnıy" sovhozu başkanı V.I.Belyanskiy ve Belbek vadisinin bütün sakinleri imzasını taşıyan bir başka telgrafta ise, Kırım Tatarlarının yaptıklarından dolayı neredeyse "İkinci Karabağ" doğmak üzere olduğu tehdidi vardı.

Aynı gün Kırım'da bulunan SSCB Halk Temsilcisi V.Koryagin ile birlikte yukarıda bahsettiğim Belyanski'nin yanına gittik. Ondan Belbek vadisinin sakinlerinin hepsinden birden görüşlerini nasıl topladığını izah etmesini istedik. Daha konuşmasının başında bu telgrafın "Aromatnıy" Sovhozu yönetim kadrolarından birkaçı tarafından şovenist düşünceli Belyanski'nin diktesi altında toplanarak yazdıklarını anladık. Ama mahalli basın radyo ve televizyon burada gelişen olayları saptırarak aksettirdi. Burada ortaya çıkan gerginliğe Kırım Tatarları arasındaki birkaç "Ekstremis"in sebep olduğunu savundular.
Bir kaç gün önce sona eren SBKP Merkez Komitesi'nin millî azınlıklar meselesini görüşen plenumunda konuşan ve yine bu plenumda SBKP MK sekreteri seçilen Kırım Bölgesi Komünist Partisi 1.sekreteri A.Girenko yaptığı konuşmada Kırım'daki durumu aynı ruhta izah etmeye çalıştı. Bu şahıs Kırım Tatar halkının daha çabuk bir şekilde anavatanına sağlayacak gerçek önlemleri alacağı yerde plenumun yüksek dürbününden Özbekistan ve Krasnodar bölgesi idarecilerinden Kırım Tatarlarının dönüşlerinin durdurulmasını rica ediyordu. Onun çağrısının neticeleri kısa zamanda hissedildi. Kendi meslektaşlarının emirlerine uyan Özbekistan yöneticileri 1 Ekim'de Taşkent'te Kırım'daki soydaşlarımıza karşı yapılan kışkırtıcı eylemleri protesto eden çok sayıdaki gösterici cebren dağıtıldı ve bir çoğu dövüldü.
Bugün için partinin üst düzey yöneticilerinin Kırım Tatar meselesinin çözümü konusundaki görüşlerim şöyle karakterize edebiliriz: Onlar Kırım Tatar halkının anavatanına dönme arzusunun tatmin edilmesi ve diğer meselelerine Çözümler getirilmesinin zorunlu olduğunu kabul ediyorlar. Ama bunun gerçekleşmesi için birçok ön şart öne sürüyorlar. Yani "Ortaya çıkan gerçekleri" Kırım'ın demografik yapısı ve adada milli azınlıkların terkibinde meydana gelen değişiklikleri göz önünde bulundurulması gerekli v.b.. Biraz önce sözünü ettiğim SBKP Merkez Komitesinin mitti azınlıklar meselesini görüşen plenumunun parti platformunda Kırım Tatarları da dahil sürgüne gönderilen halkların meselesi bu düşüncelere göre hazırlanmıştır.
SBKP'nin milli azınlıklar meselesi ile ilgili olarak benimsediği platform ile ilgili KTMHT Merkez Şûrası kendi görüşlerini ortaya koyan özel bir karar aidi. Bu kararın yüzlerce nüshası SSCB Halk Temsilcileri ve kamu oyunun geniş bir kesimine dağıtılmaktadır.
"Ortaya çıkan gerçekleri" delil olarak göstermek, bizim halkımızı sürgüne gönderildikleri yerlerde ebediyen kalmasını ve onun diğer milletler tarafından eritilmesini amaçlamaktadır ve bütün şövenist güçler kendilerine çok uygun olan bu formülün etrafında toplanmışlardır. Bundan kısa bir süre önce anavatana dönen Kırım Tatarlarını takibat altına alan-ve zor kullanarak onları Kırım'dan dışarı atan memurlar şimdi ise bize bu meseleye çözüm getirmemiz gerekli ama buna "Ortaya çıkan gerçekler" mani oluyor diyorlar.
Hükümet yetkilileri Kırım'ın idari-toprak meselesine de "Ortaya çıkan gerçekler" adını verdikleri durum açısından ete alıyorlar. Söylenildiğine göre Kırım Cumhuriyetini yeniden kursalar veya 1918 yılında Bolşeviklerin yarım adayı iki kez kaçmaları arasında meydana gelen nefret uyandıran terörist bir Bolşevik cumhuriyeti olan Tavrida Cumhuriyeti yerine yarım adanın iktisadi ve ekonomik gelişmesini sağlamak amacıyla Kırım'ın "Ülkenin sağlık merkezi" olması üzerinde duruluyor. Cumhuriyetin resmi dilinin hangisi olacağı konusu da tartışılmaktadır. Ancak esas dil olarak ya Rus dilini veya Ukrain dilini ya da her ikisinin birden olmasını teklif ediyorlar. Kendilerinin demokratik görüşlü olduklarını göstermek için hangi dilin uygulanacağı meselesine çözümü Kırım ahalisinin yapılacak referandum sonucu belirlemesini söylüyorlar. Cumhuriyetin devlet dilini, statüsünü ve şeklini tespit etmede öncelik hakkına sahip olan bu toprakların esas ve tarihi halkından söz bile edilmiyor.
Komünist partinin idare ve propaganda mekanizması, hükümetin emrindeki tarihçi ve-gazeteciler devamlı olarak 1921 yılında kurulan Kırım Cumhuriyetinin milliyet esasına göre değil, toprak esasına göre kurulduğunu ve Kırım Tatarlarının her zaman için bu Cumhuriyetten kurtulmak istediklerini iddia ediyorlar ve basında bu yönde abartmalı yazılar yazdırıyorlar.
Görüldüğü gibi Lenin'in yolundan yürüdüklerini iddia edenlerin bile kendi önderlerinin söylediği yazdıklarına dair hafızaları çok zayıf veya diğer İnsanların bunlardan habersiz olduklarını sanıyorlar. 20.yılların başında Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin kurulmasına ilişkin olarak yayınlanan birçok makale ve yazıda açıkça bu cumhuriyetin yarım adada yaşayan yerli ahalinin Çıkarlarını ve bu halkın haklarını vermek için kurulduğu yazılmıştı. Kırım Cumhuriyetinin anayasasında Cumhuriyetin resmî dili olarak Kırım Tatar dili ve Rus dili kabul edilmiş ve bu dillerde Cumhuriyetin arması yazılmıştır. O zamanlar Bolşevikler bu Muhtar Cumhuriyet ileride ayrı bir Cumhuriyet olabilir diye açıkça propaganda bile yapıyorlardı. Bolşevikler geçmişte Çarlık Rusya'da halkların yeni Rusya'nın Şark Müslüman halklarının bütün meselelerine adilane
çözüm getirebileceği konusunda Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin bir meşale olacağını yazmışlardı. En son olarak 25 Haziran 1946 yılında Rusya SFSC Yüksek Sovyeti Prezidyumunun "Çeçen-İnguş MSSC'ni boşaltmak ve Kırım MSSC'ni Kırım oblastına çevrilmesi hakkında"ki kanun yayınlandı. Buradaki bütün değişiklikler ve sebep olarak Çeçenlerin, İnguşların ve Kırım Tatarlarının sürgün edilmeleri gösteriliyordu.
Şayet, Sovyet hükümetinin kuruluşunun daha ilk günlerinde ve gerçekte tamamen Kırım Tatar Halkının kendi toprağı üzerinde bağımsızlığını ve kendi devletini kurma hakkını vermesini hesaba katmasak bile bu halkın yasal haklarından mahrum etmeye yine de hakkı yoktur. Çünkü Sovyet devleti günümüzde dünya kamuoyu nezdinde hukukî bir devlet statüsü kazanmaya çalışıyor.
Bu topraklarda 1783 yılına kadar bizim bağımsız devletimiz vardı ve Kırım'ın nüfusun % 93'ünü Kırım Tatarları teşkil ediyordu. Bugün için Kırım Tatarlarının hepsi anavatanlarına kesin olarak döndükten sonra yarımadada onlar azınlık olsalar bile bunda onların hiçbir suçu yoktur. Bütün bu durum Rusya'da Bolşeviklerin iktidara gelmesinden önce Çarlık makamlarının ve daha sonra Sovyet hükümetinin Kırım Tatarlarına karşı işledikleri cinayetin sonucudur.
Halkın azınlık teşkil etmesinden dolayı ana toprağına ve devletine sahip olamaması gibi bir duruma yalnızca Sovyet anayasasında değil milletler arası hukukta bile karşılaşılmıyor. Günümüzde SSCB'de mevcut olan 20 Muhtar Cumhuriyetin 15'inde yerli halk kendi anavatanında artık millî azınlık durumunda bulunmaktadır. Öyleyse gelecekte onlarda Rusya'nın birer oblastı (bö|ge) veya rayonu olacaktır. Gelecekte bu tür gelişmeler sonucunda sadece birkaç birleşik cumhuriyet ortada kalacaktır. Örneğin Kazakistan'da, Kırgızistan'da, Litvanya'da v.b.. Rusça konuşan ahalinin hızla artan göçüne maruz kalan bu cumhuriyetlerde bugün veya en yakın zamanda yerli halk millî azınlık durumunda kalacaktır.
Meseleyi bu şekilde değerlendirdikten sonra SSCB Cumhuriyetlerinde yerli halkın Rusça konuşan ahaliye baskı yapmasını ve millî haklarını korumak emellerini daha iyi anlayabiliriz.
Bütün bunlardan dolayı Kırım Tatarlarının kanuni haklarına sahip olarak Kırım'da kendi millî devletini yeniden kurma arzu ve çabaları prensip olarak bütün diğer halklar için ve çok mühim bir örnek teşkil etmekte kalmıyor, sadece haklılığı savunan namuslu kişilere has olmayan kendi güvenliğini bahane ederek şovenist güçlerin bir halkın millî toprağının bağımsızlığına kastetmesine de bir örnektir.
Kırım Tatarları SSCB içerisinde bulunan ve ileride de bunun içerisinde yer alacak halkların millî, vatansever hareketleri ve dünyadaki bütün ilerici güçler tarafından yardım ve dayanışma göreceğinden emindir.
not:Alıntıdır.
 
Üst