Kendini Devrimci Sanan Kürt Milliyetçisi: Ufuk Uras

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım



Ufuk Meclis’e girerken DTP’nin oylarını almıştı. Bu nedenle Kürtçülüğünü anlayabiliriz ama girer girmez. Hızlı bir AKP destekçisi olduğu da anlşıldı. Gül Cumhurbaşkanı olduğunda ilk tebrik edenlerden biri de bizim Ufuk’tu
Ufuk diyet borcunu ödüyor
Geçen hafta okuduk ki, ÖDP’li “tatlısu sosyalisti”, şovmen milletvekili Ufuk Uras, CHP statükoculuğuna karşı yeni bir sol oluşum için “A’dan Z’ye (Adana’dan Zonguldak’a)” adlı eylemin startını Adana’da vermiş.
Yanına da bazı Prof. yancılarını almış, çıkmış yollara.
Onun sosyalistliğinden bir hayır gelmeyeceğini ve ipiyle de kuyuya inilemeyeceğini mürekkep yalamışların çoğu biliyordur. Anımsarsınız, bu arkadaş bağımsız(!) milletvekili olarak seçildikten sonra mazbatasını almaya gittiğinde “1969’da Behice Boran ve Mehmet Ali Aybar’ın seçilmesinden beri ilk kez bir sosyalistin mazbata aldığını” söyleyerek ve “%10 barajını nasıl geçtim” diyerek bayağı bir afra tafra yapmıştı. Tabii bunu duyan da, Behice Boran ve Mehmet Ali Aybar örneğinde olduğu gibi Ufuk Uras’ın kendi partisinin oylarıyla milletvekili seçildiğini filan zanneder. Ama kazın ayağı öyle değildi. Çünkü onu oraya taşıyan Kürtçü partinin destek oylarıydı. Eğer o oylar olmasaydı Ufuk yoldaş ancak nal toplayacaktı. Zaten kendisi de “… tabii ki DTP’nin desteğini aldım…” diyerek, birileri tarafından oraya taşındığını ve dolayısıyla da onlara bir diyet borcunun olacağını hiç gocunmadan itiraf etmişti.

Amerikancı ve Kürtçü “sosyalist”
Nitekim kendini fasulye gibi nimetten sayan bu ergenlik sosyalisti, Kürtçülere olan diyet borcu yüzünden ABD’nin anlı şanlı büyükelçisi “Sakal Wilson”ın Kürtçü siyasetçilerle gerçekleştirdiği sabah kahvaltılarına ilaveten daha sonra devreye sokulan öğle yemeğine farklı 4 Kürtçünün yanında aksesuar olarak davet edilmiş, ancak kamuoyundan gelen baskılar yüzünden bu yemek iptal edilince, bizimkisi de avanta bir öğle yemeğinden ve bir show seansından mahrum kalmıştı.
Ufuk’un bu Kürtçülük sevdası ve bu doğrultuda ABD büyükelçiliğiyle sıkı fıkı oluşu daha sonra başına iş açmış ve partisinden de eleştiriler almıştı.
Birilerine “gebe kalmak” ilişkilerin her türlüsünde çok tehlikeli bir durumdur. Gebe kaldığın kişi seninle istediğ gibi oynar. Ama Ufuk için bu çok önemli değildir. O mezhebi geniş bir kişidir. Onun için gebelikmiş, mebelikmiş fark etmez. Onun borcu diyet borcuda olsa, o borcunu öder. Bu çerçevede de büyük ihtimal, yerel seçimlerden sonra tehlikeli Kürtçü Akın Birdal’ın DTP’nin il başkanlığında yerel seçim sonuçlarıyla ilgili yaptığı açıklamada yanında süs olarak bulunmaktan zerre kadar rahatsızlık duymamıştır.
Sahi Ufuk, senin o açıklamalarda hem de DTP’nin il başkanlığında ne işin vardı? Sen o partinin elemanı değilsin ki! Efendim, “sosyalizm adına Kürtçülerle dayanışma içerisinde olduğumu gösteriyordum” yalan dolanı da seni kurtaramaz. Eğer onlara destek vermek istiyorsan tek başına da ÖDP adına bir destek açıklaması yapabilirdin. Ama olmaz! Peki neden? Kürtçülere gebelik var da ondan… Çünkü, seni Kürt milliyetçileri milletvekili yaptı. Emir yüksek yerden geldi mi, yoldaş Ufuk, tehlikeli Kürtçü Birdal’ın yanına, kuzu kuzu arz-ı endam etmeyi bir diyet borcu ödemesi olarak telakki etmek durumunddır.
Ufuk’tan direklerarası gösterisi
Bir de, bizim “tatlısu sosyalisti”nin milletvekili seçildikten sonraki showları da önemlidir. Kendisi, İstanbul’dan Ankara’ya taraftarlarıyla ve trenle bando mızıka takımının eşliğinde gelmiş, Güven Park’ın civarında ilk önce halkın önünde yemin ederken, yemininde; “ne mutlu solcuyum, ne mutlu sosyalistim, ne mutlu devrimciyim” sözcüklerinin yanına “sizlerin huzurunda söz veriyorum, koltuğumun değil, sözlerimin tutsağı olacağım, korkunun değil umudun sesi olacağım. Emekçilerin sesi olacağız. İnadına aşk, inadına devrim, inadına sosyalizm.” ifadelerini eklemeyi de unutmamıştır. Sevsinler senin solculuğunu, sosyalistliğini ve devrimciliğini…
Tam bir direklerarası gösterisi.
Hızlı Sosyalist Ufuk; “güleryüzlü sosyalizm” yaratacağız derken sosyalizm gibi, devrim gibi, emekçiler gibi insanlık tarihi boyunca büyük mücadelelere, kana ve cana mal olmuş ciddi kavramları nasıl da “hafif meşrep” bir hale sokmuş….
Durup dururken ve hiç ilgisi yokken “aşk”ı işin içine katarak nasıl da zırvalamış…
Kendisini 60’larda filan zannetti herhalde. Solculuğun evrensel sorunsalları “çoluk çocuk eğlencesi” haline getirilerek bu kadar basite indirgenebilinir mi?
Sol kavramları özlerinden kopararak ve derinliğinden soyutlayarak “Sol Polyannacılığın” şarkı sözleri olarak pazarlamak ne kadar doğrudur acaba?
Yoldaş Ufuk, işin başından beri ayakları yere basmayan romantik bir sosyalist ütopya sunumu yapmayı marifet sanıyor. Dolayısıyla da onun Behice Boran ve özellikle Mehmet Ali Aybar ile uzaktan yakından ilgisi olmuyor. Çünkü o, bu sosyalist liderlerin ayaklarına su bile dökemeyecek sığlıkta olduğunu kavrayamıyor.
Bizim Ufuk, “koltuğumun tutsağı olmayacağım” derken açık vermeden de edemiyor ve Nimet Çubukçu’nun “makam aracından” inerken gençlere yakalanıp epey bir fırça yiyor. Daha sonra da suçu kendisini arabasına davet eden Nimet Çubukçu’ya atıyor. Sanki Çubukçu onu silah zoruyla makam aracına almış gibi… Oysa, “Hayır, arabanıza binemem, çünkü ben bir sosyalist(!) ve halktan biri(!) olarak her türlü eşitlikten yana olma konusunda Güven Park’ta halka söz verdim.” demesi gerekirdi. Ama o dik bir duruş sergileyemez, çünkü o; devrimciliği veya sosyalizmi çelik çomak oyunu zannediyor.
Yine aynı bağlamda sosyalistlerin medar-ı iftiharı; gazetelerin yazdığına göre Ermenistan Milli maçına giden tek milletvekili konumundaymış. Aman ne büyük iş!.. Peki, bu seyahatin paralarını cebinden mi ödedi acaba? Yoksa devlete mi yükledi? Eğer cebinden ödediyse niye kafilenin özel uçağına yamanmaya kalktı dersiniz? Hem de eşiyle birlikte…
Partisini bölen genel başkan
Bizimkisinin milletvekili seçildikten sonra da sırf gündem yaratmak için sürekli ilginç öneriler ve çıkışlar içerisinde olduğunu görüyoruz. Derdi, kesinlikle medyadaki yerini alabilmek. Ona kalsa halka ettiği yeminini yerine getiriyor ve “Polyanna sosyalizmi”ni hayata geçirmek için kendini helak ediyor ama, hiç kimse, hele de emekçiler tarafından kesinlikle kaale alınmıyor. Çünkü, kendi dertleriyle ve sıkıntılarıyla boğuşan emekçi halkın onun gibi hiçbir inandırıcılığı olmayan ve Kürtçülerin emir eri olmuş sol snop bir akademisyenin saçmalıklarına kanması pek mümkün gözükmüyor. Dolayısıyla da yoldaşımız, gülüp geçilecek bir şovmenin ötesine geçemiyor.
Kim ne derse desin, onun her deliğe girip çıkmasının ve her konuya maydanoz olmasının arkasında egosantrik bir show saplantısı yatıyor. Değişik tür aykırılıklarla gündeme oturarak bir taraftan egosonu tatmin ederken diğer taraftan da “sosyalistçilik” oyununun gereklerini yerine getirmiş oluyor.
Nitekim, ABD büyükelçiliğine ve Kürt milliyetçisi partinin basın toplantılarına fazla dadanmış ve bu yüzden örgütünde fazla çatlak sesler çıkmaya başlamış olacak ki, yoldaşlar onun yüzünden birbirlerine giriverdiler. Bu karşılıklı hakaretleşme ortamında ergenlik sosyalisti Ufuk, kendisinin şımarıklıklarına dayanamayan muhalifleri “Ergenekoncu” olarak suçlama noktasına bile geldi. Sonunda kendi aralarındaki bu kanlı bıçaklı durum ÖDP’de yönetim değişikliğini getirdi. Hatta seçim konuşmasında yeni başkanın şu sözleri çok ilginçti: “… genel başkanın değişen isteklerine göre yılda üç kez olağanüstü kongreye gidiyoruz. Dolmuşa bile bu kadar sık binilmez…” Demek ki, adamlara da Ufuk’un kendini bir halt zannetmesinden ve dengesizliğinden artık gına gelmiş. Hatta bana göre fazla bile dayanmışlar. Çünkü, Ufuk’a yönelik bu söylemde sanki kendini beğenmişliği had safhada olan totaliter bir liderin kaprisleri dile getirilmiş gibi.
“Neo-liberal sol”dan “Neo-işbirlikçi” sola
İşte bu durumda başkanlığı kaybederek egosu çizilmiş olan şovmen Ufuk, ister istemez yeni arayışların peşine düşecek ve yeniden gündeme oturmanın yollarını arayacaktı. Nitekim öyle de oldu ve yeni bir sol oluşum çerçevesinde, sanki ondan bir talepte bulunan varmış gibi, kendine vazife çıkararak “A’dan Z’ye” oyunuyla Adana’da ilk sahnesini almıştır. Ufuk, genel başkanlığı kaybettiğinden olsa gerek, bu aralar ÖDP’den sıkılmış gibi bir görüntü sergiliyor (nitekim hafta içinde istifa etti). Egosunu tatmin edecek ve kendisinin ne menem sosyalist bir meczup olduğunun pek ayırdında olmayan safımtrak yeni yoldaşlar arıyor herhalde.
Bu durumda karşımıza çıkan solcu profilini iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Çünkü, Ufuk gibi küçük burjuva ben-merkezciliğinin doruklarında gezinen ve lafla show’dan başka faaliyetleri olmayan gardrop sosyalistlerinin geleneksel sol hareketin ivme kazanmasına hiçbir yararları olmadıklarının dışında çok büyük zararlarının olduğunu da iyi kavramalıyız. Bir kere, bunların sol ideolojinin sulanmasına çanak tutarak onun yönünün sömürgecilere hizmet eden bir işbirlikçilik noktasına çevrilmesinde tetikçilik görevi üstlendiklerini iyi bilmek gerekir. Ayrıca, Kürtçülere cesametleri ölçüsünde sırt verme işlevini yüklenerek bu işbirlikçiliklerini daha da pekiştirdiklerini unutmayalım. Nitekim, Kürt milliyetçisi DTP eğer Meclis’te grup kuramasaydı, ÖDP’nin oylarına artı olarak katılan DTP oylarıyla milletvekili seçilmiş olan Ufuk’un eklenmesiyle grubunu kurabilecekti. Yani burada bir “yedek lastik” pozisyonu söz konusu olmaktadır.
Denilecek ki, bunları bu kadar önemsemeye değer mi? Belki değmez ama, post-modern bir akım olarak piyasaya sürülen “neo-işbirlikçi sol”un bir kanadının foyasını gözler önüne sermek aynı zamanda sömürgecilere karşı verilen savaşımında bir gereğidir.
Parlatılan “yeni” değer: SHP
Bu arada bizim evcilik yerine sosyalistçilik oynamayı tercih eden yoldaşımızın yeni oluşum çağrısına benzer bir çağrı da SHP’den geliyor. SHP, 7 Haziranda toplanan Kurultay sonrasında Ufuk Uras türü bir birliktelikten de bahseden bir bildirge yayınlıyor. Genelde tıkanmış, halkın desteğini bir türlü yakalayamamış, bu anlamda statükolaşmış marjinal sol partiler yeni bir kan getirmek amacıyla daima SHP’nin yöntemini izleyerek her çizgiden solculara birliktelik çağrılarında bulunurlar ve her defasında da kendi kapılarını sol yelpazenin her kesimine açtıklarını ilan ederler. Ama tüm bu girişimler, halkı anlayamamanın ve bir aczin göstergesi olmanın ötesine geçememiştir. Çünkü bunlar, “halka yabancı” ve sömürgeciliğe hizmet eden bir solculuğun geçmişte olduğu gibi bugün de güdük kalmaya mahkum olduğunu kavrayamamışlardır. O yüzden de yeni katılımlara yönelik yapılan tüm çağrılar her tekrarlandığında hiçbir işe yaramamış ve bu tür aymazlar kendi aralarındaki solculuk tatminine devam etmekle yetinmek zorunda kalmışlardır.
Bakın bu bildirgede daha neler var! Deniyor ki; “… Türkiye’de Kürt sorunu, farklı inanç gruplarına ayrımcılık, işkence, darbe girişimi, kadın-erkek eşitsizliği, sosyal adaletsizlik, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, Batı düşmanlığı, yavaşlayan AB süreci gibi sorunların ‘çağdaş bir sol iktidarla’ çözülebilecektir…”
Bu paragrafın ibretle okunmasında ve çözümlenmesinde acil yarar bulunmaktadır. Bu bütünüyle bir “işbirlikçi sol” manifestosudur. SHP, bu bildirgede özlediği sol iktidarın “Batı düşmanlığı” ile mücadele etmesi gereğini bildirgesinin içerisine sokarak bir taraftan açık ve net bir şekilde işbirlikçi olduğunu kanıtladığı gibi bunun da ötesine geçerek, bu ifade ile, bu sol bloğun sömürgecilerin “bodyguard”lığına soyunmasını da istemektedir. Yani buna göre çağdaş sol iktidarın görevlerinden biri de, “Batı düşmanlığını” ortadan kaldırmak için ayrı bir mücadele vermek olmalıymış. Ayrıca iş bu kadarla da kalmamalı ve bu sol iktidar, yavaşlayan AB sürecini hızlandırmak, başka bir ifade ile Türkiye’nin sömürgeleşmesine ivme kazandırmak işlevini de yüklenmeliymiş.
Vah zavallı solcu SHP vah! Sen bu hallere de mi düşecektin? Senin bu açılım ve önerilerinle işbirlikçi AKP’nin program ve politikaları arasında ne fark var acaba? AKP bütün bunları üstlenerek “muhafazakar demokrat” bir parti olduğunu iddia ederken sen, aynı açılımları çağdaş sol bir iktidarın solu kurtarmak için hayata geçirmesi gereken kurtuluş politikaları olarak allayıp pulluyorsun. Bu durumda AKP “çağdaş sol bir iktidar” oluyor demek ki. Peki o zaman, AKP varken sana niye ihtiyaç duyulsun? Ayrıca, zahmete girip bildirgeyi o kadar geniş tutmanıza da gerek yoktu. Çünkü, bu bildirgede böbürlene böbürlene, sanki Amerikayı yeniden keşfediyormuşcasına dile getirdiğiniz açılımların hepsi AB müzakere anlaşmasında zaten var. O bildirgeye sadece, AB’ye bir an önce girilmesi için yapılması gerekenleri koysaydınız da yeterdi.
Bunlar 12 Eylül’ün ve Kenan Evren’in ürünleridir
Bütün boyutlarıyla görüldüğü gibi bu kahramanların hiçbirinin solla ve sosyalizmle ilgisi olamaz. Bunlar Kenan Evren sonrasının sulandırılmış ve ele geçirilmiş, küreselci aynı zamanda işbirlikçi solcularıdırlar. O kadar zavallıdırlar ki, sol felsefeden ve onu sol yapan olmazsa olmaz temel parametrelerden bihaberdirler. Bunların solculuğu her zaman slogan solculuğu olmuştur. Belli şablonları tekrarlayarak ve biçimsel bazı tiplemelerin ya da belli jargonların arkasına saklanarak solculuk külhanbeyliği yapmışlardır. Zaten bütün dertleri de esasında o kavramları ve jargonları kullanarak güç sahibi olabilmektir.
Bunlar sol felsefeyi özümseyemedikleri, bu konuda derinleşemedikleri için her zaman yüzeysel kalmışlar ve bazı ezberleri sol ideoloji zannetmişlerdir. Onlar sol felsefe ile metodolojik bir bütünleşme gerçekleştiremeyip derinlikli köksel bir bağlanma elde edemeyince, toplumların tarihinde meydana gelen önemli dönüşümlerde ortaya çıkan yeni olgular karşısında şaşırmışlar, onları çözümleyememişler, sudan çıkmış balığa dönmüşler, sol çözümler üretememişler ve sömürgecilere meze olmaktan kurtulamamışlardır.
Onların geçmişte kullanarak solculuk yaptıkları Kürtçülük, işkence, darbe karşıtlığı, kadın-erkek eşitliği, demokratikleşme vb. kavramlar AB sürecinin parametreleri olarak AB tarafından sahiplenilmiş ve böylelikle bu tosunların solculuk oyuncakları ellerinde alınınca çocuklar gibi zırlamaya başlamışlardır. Tüm bunlara karşın bu aymazlar hala ve büyük bir pişkinlikle, “İşbirlikçi-Sol” manifestosu hazırlayarak sözde solculukları konusunda milleti kandırmayı sürdürmektedirler.
İşbirlikçi sola karşı Atatürk solculuğu
Ufuk Uras’ı da, SHP’si de aynıdır. Solculuk adına işbirlikçi olarak sömürgecilere hizmet etmekten başka hiç bir işe yaramazlar. Oysa, postmodernizmin belirsizliğindeki yeni oluşum çağında yeni bir biçim kazanma ihtiyacında olan sol, gerçek misyonunu fark edebilmiş olsaydı, onu sol yapan temel unsurun bireysel, sınıfsal ve ulusal bazda sömürüye karşı çıkış olduğunun ayırdında olabilirdi. Bu sömürüye baş kaldırışın çağın bugünkü durağındaki nirengi noktası ise “Küresel sömürüye ve küreselciliğe” devrimci bir tavır koyuştur. Söz konusu noktadan hareket etmeyen hiçbir sol, sol değildir. Bu bağlamda AB sürecinden medet uman, AB düşmanlığını, dolayısıyla sömürgeci karşıtlığını törpülemeye soyunmuş bir SHP’nin kesinlikle “çağdaş bir sol iktidar” çağrısı yapmaya hakkı olamaz.
Yeni-Sol’da küresel sömürgeciliğe karşı olmak da yetmez. Çünkü, küresel sömürüye karşı çıkmanın temel dinamiği artık enternasyonalist işçi sınıfı olmaktan çıkmıştır. Enternasyonalist işçi sınıfı balonu patlamıştır. Makro bazda incelendiğinde görülür ki, sömürülen ülkelerdeki işçi sınıfından elde edilen rant olmazsa, sömürgeci ülkelerin işçi sınıfının sahip oldukları sosyal ve ekonomik hakların finansmanı sağlanamaz. Dolayısıyla, bu gerçekler ışığında bakıldığında sömürgecilerin işçi ve sermaye sınıfının son tahlilde derin bir ortaklık içerisinde olduğu görülür.
O zaman, küreselci sömürüye direnç hangi ideolojik enstrümanla sağlanacaktır? Yeni-Sol da küreselciliğe karşı çıkışın tek motoru ancak ve ancak, Atatürk ulusalcılığı olabilir. Bu motor, küreselciliğe karşı çıkışta çok büyük direnme gerektirecek olan sağlam duruşu sağlayacak yetkinliktedir. Başka hiçbir güç küreselci sömürü basıncına karşı koyamaz. Çünkü, bu enstrümanın gerisinde inanılmaz bir direnç arka planı bulundurmaktadır. Tarih bunun en güvenilir şahididir. Ayrıca da, o direnç bloğunun içerisinde Türk Ulusunun işçi sınıfı zaten yer alacaktır. Ulusal pota, her türlü sınıfsal çelişkiyi uzlaştırarak küresel sömürüye bir bütün halinde çıkılmasını sağlayacaktır.
Eser ÖZALTINDERE
 
Üst