12 Ağustos 1979’da Hasan PULUR’un “Olaylar ve İnsanlar” köşesindeki yazısını, İstiklal Marşının yeniden konu edilmeye başlandığı bu günlerde hatırlatmak istedim. Yazı şöyle:
Yıl 1921...
Sakarya kıyılarında patlayan, Yunan toplarının sesi Ankara’dan duyuluyor.
Günlerden 12 Mart...
Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin çatısında, Yunan toplarının gümbürtüsünü bastıran bir ses çınlıyor:
“Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak.”
Yüce meclisin kürsüsünde Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver vardır.
Biraz önce yine kürsüye çıkmış ve “İstiklal Marşı” için açılan yarışmayı Burdur Milletvekili Mehmet Akif’in kazandığını açıklamıştır.
Meclis, o kahramanlar meclisi, heyecan içindedir. Türk Ordusu emperyalizme karşı Sakarya kıyılarında “Ya istiklâl, ya ölüm!” savaşı verirken bazıları “Ankara’yı bırakıp, Kayseri’ye kaçalım” derken meclis kükremektedir.
“Arkadaş yurduna alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni dursun, bu hayasızca akın.
Doğacaktır, sana vaat ettiği günler Hakkın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın”
Meclis Başkanlığına bir önerge gelir:
“Milletin ruhuna tercüman olmuş ve meclisin kabulü ile resmi bir mahiyet iktisap eden İstiklal Marşı’nın ayakta dinlenmek üzere Maarif Vekili tarafından bir defa daha meclis kürsüsünden okunmasını teklif ederiz.”
Önerge kabul edilir...
Bütün milletvekilleri ayağa kalkar ve Mehmet Akif Ersoy’un “Kahraman Ordumuza” diyerek adadığı “İstiklal Marşı”nı yüreklerinden ağlayarak, yüreklerinden kükreyerek bir daha dinlerler:
“Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak
Sönmeden yurdunun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak,
O benimdir, o benim milletimindir ancak!
Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal,
Kahraman ırkıma bir gül... Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz, dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, Hakka tapan milletimin İSTİKLAL.
Ben ezelden beridir, hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın, bana zincir vuracakmış? Şaşarım.
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar.
“Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar.
Arkadaş, yurduna alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakkın,
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme tanı
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı
Sen şehid oğlusun incitme yazıktır atanı
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda,
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda!
Canı, cânânı bütün varımı alsın da Huda
Etmesin, tek vatanımdan beni dünyada cüda
Ruhumun senden ilâhi şudur ancak emeli,
Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli,
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder-varsa taşım;
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır, ruh-u mücerret gibi yerden na’şım!
O zaman yükselerek arşa değer, belki başım!
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal!
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet
Hakkıdır, Hakka tapan milletimin İSTİKLAL”
Yıl 1979,
Günlerden 8 Ağustos...
Ankara, Kuvayı Milliye’nin, milli mücadelenin Ankara’sı değil artık.
Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nin açılış törenindeyiz.
İstiklal Marşı söylenirken ayağa kalkılmıyor, kalkanlar oturtulmak isteniyor ve “Enternasyonal Marşı” söyleniyor...
58 yıl sonra geldiğimiz yer budur işte...
Varın karşılaştırmasını siz yapın ne varsa kafanız, alın avuçlarınızın arasında düşünün.
Nereden nereye geldik, diye...
Bir tarafta İstiklal Marşı’nı, en umutsuz anda ayakta dinleyen bir meclis, bir tarafta İstiklal Marşı’nı kınayıp ayağa kalkmayanlar.
O “İstiklal Marşı” ki, Anadolu’yu istila eden emperyalizmi, sürüp, sökülüp atan Kurtuluş Savaşı’nın simgesidir.
O, istiklal Marşı ki, emperyalizme “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” diye kükremiştir,
O, İstiklal Marşı ki, şimdi “Kahrolsun emperyalizm” diye slogan atanlar tarafından reddedilmektedir.
Şairin dediği gibi:
Ne beklersin bu dünyanın gecesinden de, gündüzünden de...
Mehmet Akif, ölüm döşeğinde yatarken, kendisini ziyarete gelenlerden biri demiş ki:
- Acaba İstiklal Marşı yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı?
Mehmet Akif başını kaldırmış:
- Allah, bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın!
- Amin! demeyin...
Gerekirse yazarız, gerekirse yazmalıyız.
Ama değiştirerek değil...
Aynı marşı bin defa, yüzbin defa, milyon defa, yüzmilyon defa yazarak, haykırarak...