İsmail Bozkurt

Gökçen

Dost Üyeler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,079
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.kibris1974.com
İsmail Bozkurt
(Larnaka, 1940 -)

Larnaka'ya bağlı Boğaziçi köyünde doğdu. Magosa Namık Kemal Lisesi'ni, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi İdari İlimler Bölümü'nü bitirdi-1962.

Toplumlararası çatışmalarım 1967 sonbaharında bitmesinden sonra siyasaya atıldı, Türk Cemaat Meclisi üyeliği ve başkanlığı yaptı. Üç dönem milletvekilliğinde bulunan Bozkurt,1985 seçimleri sonucu oluşturulan koalisyon hü-kümetinde Turizm ve Kültür Bakanlığı yaptı.

Son yıllarda siyasadan çekilmiş olup, 1995 başlarından bu yana Doğu Akdeniz Üniversitesi Kıbrıs Araştırmaları Merkezi'nin başkanlığını yürütmektedir.

Eserleri: Kızıl Meydan'da Bir Uçak, Cem Yayınevi, İstanbul, gezi notları; Yusufçuklar Oldu mu?,Lefkoşa, 1991, roman; Mangal, Lefkoşa, 1995,


Roman:Yusufçuklar Oldu mu? adlı romanından bir kesit...

(Yusufçuklar Oldu mu? 1991,41-49. ss.)

Murat, "Ne içelim? Angila mı, 31 Periskân mı?" diye sordu. Büyük bir asma çardağının altına otur-muşlardı. Tepelerinde iri taneli verigo üzüm sal-kımları yeşil yeşil sallanıyordu. Hafiften kızarmağa başlamışlardı."Hükümet partisinin güçlü adamına bak!.. Bu-rada herkes bizi tanıyor. Kaçak içki içmek ayıp değil mi?""Ne ayıbı be! Bakanlar, milletvekilleri, yar-gıçlar, polis müdürleri bile bu işi yapıyor. Ne yani, biz enayi miyiz?"Kemal bu durumu biliyordu. Lefkoşa'da da birçok yerler, kaçak içki servis ediyorlardı. Yapılan basitti. Kaçak içki, viski şişesine dolduruluyor, ma-saya öyle getiriliyordu. Birçok üst düzey gö-revlisinin de kaçak Rum içkisi içtiği, olağan bir şey-miş gibi halk arasında anlatılıyordu."Biliyorsun ki ben rakıdan başka içki içmem" dedi Kemal."Rakıyı da ben hiç içemem. Neyse Anglia yada Periskân içersem hem huzursuz olacaksın, hem de söyleneceksin. Ben viski içeyim, sen de rakı. Burhan da rakıcıdır. O da rakı içer."Murat, bir şişe viski, bir şişe raja, bol meze is-tedi. "Cikla, diçi, pulya da var mı?" diye sordu."Derin dondurucuda var. Beklerseniz olur" dedi garson. Severseniz turşusu da var.""Sen bize turşusundan hemen getir. Diğerlerini de derin dondurucudan çıkar. Nasıl olsa za-manımız bol."Garson çabucak donattı masayı. Murat'ın bu-ralarda iyi tanındığı belli idi.Masaya viski ve rakı şişesi, soğuk su, buz vemezeler geldi. Mezeler arasında beyaz peynirdenfasulya piyazı, kara zeytinden çakısteze, yoğurttan cacığa, humustan tahına, pancardan gabbar tur-şusuna, dilimlenmiş turşu yumurtadan domates vesalatalığa, tavuk söğüşten beyin ve dil söğüşe, pa-tates salatasından karışık salataya kadar her şey vardı. Üç ayrı tabak içinde turşu cikla, diçi ve pulya da geldi."Kebap falan da isteyecek misiniz?" diye sordugarson. "Fırın kebabı da var.""Bak" dedi Murat garsona: "Bize ne varsa ge-tireceksin. Ortaya bolca fırın kebabı getir. Ciğer ve uykuluk kavur. Sonunda şiş kebabı, şeftali kebabıve karışık ızgara da yap. Yalnız bir arkadaşımız daha gelecek. Bu bakımdan servise başla, amayavaş yavaş. Hepsi birden gelmesin. Ha!.. Pide için-de bize hellim ve pastırma kebabı getirmeyi deunutma!""Onlar zaten normal serviste var" diye ya-nıtladı garson.Kemal, "Bu kadar şeyi kim yiyecek?" diyesordu.Murat: "Merak etme, yeriz. Yemediğimiz kal-sın." Bardaklarını tokuşturdular ve ilk içkilerini iç-tiler."Burası ilginç bir yer. Daha doğrusu bu yö-renin lokantaları böyle. Genellikle kuş türleri servisediyorlar. Özellikle kışın çok çeşitleri olur. Gavcar mantarı, kuşkonmaz, yumurta otu ve benzeri şey-ler de verirler" diye bilgi vermeye başladı Murat.Burhan, bir saat geçmeden onlara katıldı. Parti toplantısı epeyce tartışmalı geçmişti. Toplantıda, Demokratik Birlik ve ilgili gelişmeler, hükümetinuyguladığı ekonomik politikalarla baskılar ve sonbaharda yapılacak büyük Kurultayla ilgili sorunlar görüşülmüştü.Kemal'le kucaklaştılar. Burhan da Murat gibi oldukça kısa boylu idi. Murat'ın tıknazlığına karşın zayıftı. Başında çok az saç kalmıştı. Murat'ın es-merliğine karşın ak bir teni vardı, ilk anda olgun bir kişi izlenimini veriyordu. Kahverengi bir pan-tolon, krem rengi kısa kollu bir gömlek giyiyordu. Ayaklarındaki ayakkabılar kara idi."Nerdesin Kemal, görüşemiyoruz bir türlü!" diye sitem etti.Olgun görünüşüne ters olarak ince, tiz bir sesle konuşuyordu."Ne yapalım, olmuyor, Burhan. Bir yol tutmuşgidiyoruz işte."Burhan, Murat'la tokalaştı.Murat, "Nerdesin düzeni değiştirecek olanadam?" diye takılarak karşıladı Burhan'ı."Vay senin düzenini de... Yaktınız toplumu..." diyerek oturdu Burhan."Herhalde rakı içersin?" diye sordu Murat.."Sorulur mu?"Garson hemen Burhan'a da tabak, çatal-bıçak,rakı kadehi, su bardağı getirdi.Bardağına rakı koydular. Üstüne su ve buz ek-ledi."Haydi şerefe!" dedi Murat. "Epeyce oldu bir araya gelmeyeli."Rakıları çektiler."Epeyce acıkmışım" diyerek atıştırmaya baş-ladı Burhan."Ha şöyle!.. Kendi karnını doyurmaya bak da diğer açları bir tarafa bırak!"Burhan, "Yahu masadakilerle bir ordu doyar.Yazık değil mi? Bu kadan savurganlık olmaz mı?"Burhan tutumlu bir kişi idi. Murat, bu tu-tumluğunu her zaman pintilik olarak niteleyerekBurhan'ı kızdırdı. Yine aynı şeyi yapmak istedi: "Biz senin gibi liraya on düğüm atanlardan değiliz oğlum!"Burhan bu kez kızmadı. îşi şakaya vurdu: "Sende neredeyse 'anamıza renga bile almadığımızı' söyleyeceksin" diye karşılık verdi ve konuşmasınısürdürdü:"Neyse boşver. Bu akşam seninle tartışmak is-temiyorum. Kaç zamandır ilk kez üçümüz bir araya geldik. Ha, sahi nasıl oldu bu iş?" Burhan, bunları söyleyerek yanıt bekler gibi Kemal'e baktı.Kemal'den önce Murat atıldı: "Kemal'in bazısorunları var. Bizimle dertleşmek istemiş. Ben deen iyi dertleşme içki masasında olur diye dü-şündüm.""iyi etmişsin" dedi Burhan. Kemal'e döndü:"Ne gibi sorunların var Kemal?"Kemal yutkundu. Nasıl başlayacağını bi-lemiyordu.Murat yine atıldı: "Hiç sorma, Ayşe Kemal'iterk etmiş."Burhan: "Niye?"Kemal yine hemen yanıt vermedi.Murat üsteledi: "Anlatsana yahu Kemal!"Kemal istemeye istemeye sabahki olayı anlattı. Burhan da Murat gibi, Kemal ile Ayşe arasında yıl-lardır süren geçimsizliği biliyordu.Burhan: "Doğrusunu istersen Kemal, Ayşe iyibile dayanmış. Onun gibi bir kadını bu kadar ez-meni doğrusu sana yakıştıramıyordum. Kaç kez söyledim sana. Savaş ortamında serseri bir mermi gelip kızını bulmuşsa, Ayşe'nin bunda suçu ne? Buolaya dayanarak Ayşe'yi ezdin hep. İnsanlık değil bu! Canın sıkılacak ama yeniden söyleyeyim: Senin derdin başka. Nilüfer'i unutamadın, acını Ayşe'den çıkarıyorsun!"Murat güldü:"Ne gülüyorsun! Önemli ve yaşamsal bir konuvar ortada", dedi Burhan.Murat: "Niçin güldüğümü söyleyeyim. Kemal'e hemen hemen aynı şeyleri söyledik. An-layacağın seninle aynı düşüncede ve aynı cep-hedeyiz. Onun için güldüm."Burhan da güldü."Yalnız bu kadar değil!""Ne demek istiyorsun?" diye sordu Burhan."Senin anlayacağın" dedi Murat, "Kemal bugün darbe üstüne darbe yedi. Görevden de alın-dı."Burhan bu kez kahkaha ile güldü, hem de uzun uzun. Sonunda konuştu: "Bak buna şaş-madım. Şimdiye kadar böyle bir şeyin olmamasıolağandışı idi çünkü..?"Burhan konuşmasını sürdürdü. "Bak Kemal, seninle kaç kez konuştuk. Sen bir kamu görevlisi olarak görevini yaptın. Ama bu iktidara hizmetetmek zuldür. Kendini düşün. Sen bu toplumun di-reniş savaşında üstüne düşen her görevi yaparak ünlenmiş, bulunduğun kamu görevlerinde de her zaman başarı kazanmış birisin. Ne oldu? Bir günde seni harcadılar. Niçin? Çünkü sen onlardan biri ol-madın. Tarafsız olman bile onlara yetmedi. Çünkü onların defterinde artık tek bir şey var: Ken-dilerinden yana olanlar ve olmayanlar. On-lardansan sorun yok. Onlardan değilsen eğer, bu toplumda sana yaşam hakkı tanımazlar. Bunun içinDevlet olanaklarını, devletin gücünü kullanırlar. Adamına göre yıldırma yöntemleri vardır. Kiminebaskı yaparlar, kimini gözdağı ile korkuturlar, ki-misini başka türlü korkuturlar. Bunlar da olmazsa çıkar sağlarlar, ya da çıkar sözü verirler. Direneni
işinden ederler, işsizi işe almazlar, eşdeğer sorunu olanın sorununu çözmezler, telefon isteyene te-lefon vermezler. Kısacası kendilerinden olmayanıcanından bezdirmek için her çareye başvururlar."Bak size bir örnek vereyim: Bize servis edengarson var ya, onu çok iyi tanıyorum. Bu çocuk 8-10 yıldır her turizm sezonunda Salamis Bay ote-linde çalışıyordu. Şimdi çalışamıyor. Neden? Çünkü kendisinden hükümet partisine üye ol-masını istediler. Olmadı diye işe almadılar. Oysa kibu kadar yıl çalışmış biri olarak kadroya gi-receklerin başında geliyordu."Başka bir örnek vereyim: Bu oturduğumuz gazinonun mutfağında çalışan bir kadıncağız var. O da aynı durumda. Altmışına yaklaşan, bakacak çocukları olan bu dul kadından bile partilerine üyeolmasını istediler. Kadın reddettiği için işsiz kaldı. Her ikisi de uzun süre işsiz kaldıktan sonra buradaiş buldular, ancak bu işten aldıkları ücret daha dü-şüktür, üstelik hiçbir güvenceleri yoktur. Si-gortasızdırlar."Direnemeyip de istemeden partisinden istifa eden ve hükümet partisine girmiş olan kişiler devar. Bunlar işlerini korudular. Ama insanlık onur-ları da ayaklar altına alındı. Böylesine onuru in-cinmiş kişilerden toplum ne bekleyebilir artık?"Değişik bir örnek daha vereyim: Hemen di-bimizden geçen bu Karpas Yolu üzerindeki tüm ar-salarla topraklar sessiz sedasız, gizlice dağıtıldı. Dağıtıldı da bu toprakların bağlı olduğu Yeni Bo-ğaziçi köylülerinden bir tekine bile, bir tek arsa ve-rilmedi, îlâç olsun diye derler ya, örnek olsun diyebile, bir tek Yeni Boğaziçili bu dağıtımdan ya-rarlandırılmadı. Niçin? Çünkü bu insanlar hiçbir seçimde onlara oy vermedi. Ama beyimiz Muratbile dört arsa almış buralardan!"Murat gülerek karşıladı Burhan'ın sözlerini: "Senin gibi enayi mi olmalıydık? Becerdik aldık işte. Becer de nasıl becerirsen becer. Hem sana söy-leyeyim mi? Başa kim gelse aynı şeyleri yapacak."Burhan acı acı gülümsedi: "Ne desek boş. Senin felsefen bu. Her zaman söylersin 'altında ka-lanın boynu kopsun' diye. Sen arsaları almışsın ama zavallı köylüler altta kalıp boyunları kopmuş, umurunda mı?"Kemal'e döndü: "Bu konuları Murat'la ko-nuşmanın anlamı yok, Kemal. Sana diyeceğim şu: Seni görevden aldılar diye hiç üzülme, tersine sevin. Bu adamlar seni kendilerinden görmedilerse onur duyman gerek!"Kemal, Burhan'ın söylediklerini dikkatle din-ledi. Bunlar, ilk kez duyduğu şeyler değildi. Kaç kez kardeşi Mustafa da benzer şeyleri söylemişti.Kendisinin de yaşadığı olaylardı bunlar.Kemal, şimdiye kadar görevlerinde vicdan ra-hatsızlığı duymamıştı. Her zaman Devletten yana olmuş bir kişi idi. Devletten önce toplumun öz ör-gütü olarak TMT vardı, o zaman da ondan yanaidi. Günlük politika ile hiç ilgilenmemişti. Tüm yaptığı, görevlerinin gereklerini yerine getirmekti. Kendisine ters gelen işler de vardı. Örneğin ülkenintemel sorunu çözüme ulaşmamışken, toplumun da-vası sürüp giderken bir sürü partiler kurup kavga ermenin, kendisine göre anlamı yoktu. Ancak,Devleti yönetenlerin çok büyük hatalar, hak-sızlıklar yaptıklarını; hırsızların, namussuzların vezamanında toplumun direniş savaşma ters dü-şenlerin, direnişten kaçanların el üstünde tu-tulduklarını, buna karşın toplumun direnişi uğ-runa yaşamlarım ortaya koyanların 'tu kaka' edildiğini gördükçe; düşüncesinin hatalı olduğunu anlamaya başlamıştı. Son zamanlarda bu düşüncesigiderek açıklık kazanıyordu.Kemal, Bakanlıkta başına gelen bazı olaylarıanımsadı. Bakanı kaç kez onu karşıt partililerin işini yaptığı için uyarmıştı. Kemal, bu uyanlara karşın doğru bildiği yoldu yürümüştü.Bir de Başbakanın bir sözü çok etkilemişti Kemal'i: "Biz, bizden olmayanları ve bize karşıolanları affetmeyiz." demişti Başbakan."Eğer dediyse, acınacak bir durumdayız de-mektir" diye düşündü Kemal.Kemal dalmış gitmişti.Burhan'ı sabırla dinleyen Murat ise sert birçıkış yaptı:"Kemal'i de sana benzeteceksin. Ne yani, sen karşıt partide yer aldın, milletvekili seçildin de ne oldu? Züğürtülkten kurtuldun mu ki şimdi deKemal'i aynı yöne yönlendiriyorsun?""Benim kimseyi yönlendirdiğim yok" dedi Bur-han. "Ne var ki Kemal dürüst biri. Haksızlıklara da-yanmaz. Haksızlıklarınıza karşı olmasından dadoğal şey olamaz. Kemal, her şeye senin gibi kişiselçıkar açısından bakamaz.""Ne dersen de biz milliyetçiyiz! Halk bizi bı-rakmaz.""Nesiniz, ne?" "Milliyetçiyiz!""Güldürme beni. Milliyetçilik kim, siz kim?Millici değil, lillicisiniz siz, lillici!.." Erenköy işini anımsatacaktı, boş verdi."Şunu söyleyeyim" diye sürdürdü Burhan, "senin partin Kıbrıs Türkünün direnişinden kaç-mış, hatta bu direnişe karşı çıkmış, Rumla işbirliği yapmış, toplumuna ihanet etmiş olanların sığınağıolmuştur. Gerisi martaval!"Murat oralı değildi; yahut da etkilendiğini gös-termek istemedi:
"Sen ne dersen de arkadaşım; güçlü biziz, yö-neten de biziz. Unutma ki her doğan bebek bizim partili olarak doğmaktadır." Son sözleri alaylı biranlatımla söylemişti. Burhan gözlerini Murat'ın gözlerine dikti:"işte gerçek durumumuzu gösterecek bir kanıt.Böyle bir sözü söyleyebilen bir başbakanın nasıl bir kafa taşıdığının kanıtı. Ama kuzum, sen gerçektenbuna inanıyor musun?"Kemal, Burhanla Murat'ın konuşmasını can-kulağı ile dinliyordu.Murat güldü. Alaylı alaylı:"inanana da!""Senden ciddiyet beklemek hata zaten. Yine sululaştm.""Ulan Burhan! Sen de buluttan nem kaparsın hemen. Siktir et yahu! Ben seninle değil, bu sözü söyleyen Başbakanla dalga geçiyorum."
..............
 
Üst