Heybeli’de, Yaşamiyor Artik O Dalgalar!

Katılım
22 Ağu 2008
Mesajlar
204
Tepkime puanı
1
Puanları
0
HEYBELİ’DE,
YAŞAMIYOR ARTIK O DALGALAR!


‘’ Yıllar öncesinin özlemiyle, yaşanmışlardan seçmeler… ’’

Kıyıda uçuşan martılarla, güneşin ilk ışıkları konunca çamlara; sanki çocukluğum yansıdı Heybeliada’ya… Ne de güzeldi o yıllar İstanbul… Suadiye, Kadıköy, Moda… Âşıklar el, ele dolaşırdı Kalamış’ta… Sevgi ve saygıydı yaşamın adı o yıllarda… Kin ve nefret yoktu, güzel giyimli insanların o içten bakışlarında… Sabahı,‘’Günaydın’’sesleri ile karşılardı insanlar… Tanımak gerekmezdi selamlamak için Kadıköy’e gidenleri… O dönemde, çok ünlüydü İstanbul’un taksi şoförleri… Herkesi ezbere bilirler, isimleri hatırlamak ne kelime! Duyulurdu onlardan günün ilk haberleri…
Heybelide görmüştüm onu ilk kez! Uçuşan saçları kumral, bakışları yosun yeşili, öylesine ulaşılmaz ve kibirli ki! İnsanı çıldırtan cinsten bir dişi… İlk heyecan ile atan kalbimin sesi karışmıştı rüzgâra… O ise tınlamadan çekip gidiverdi, aldırış etmeden yüreğimin feryadına!
Adanın en güzel kızı o dur! Hiç yanaşma yanına dediler… Ne aşkını umut et, ne de sevgisini bekle! Herkes dengi, dengine onu boşuna hayal etme! Sen onun için çocuksun daha, git kendi dengini yakala… Çocukluk aşkı işte, seni gidi budala…
İşte çocukluğumun ilk aşkı oldu o yeşil gözlü dilber! Ama bu aşkı sadece benim gönlüm bildi, bir de sahildeki o izler…
Ada sahillerinde bekleşirdi sevenler, her gece mehtabın seyrine doymak için… Kim ne derse desin; ‘Çam limanının’ yakamozları, gönülleri süslerdi biçim, biçim…
Gecenin sihri karışırdı Burgaz’a, Kınalıya… Büyükada göz kırpsa da o muhteşem manzaraya. Ama Heybeli, ah o Heybeli! Bir başka ada, başka bir hatıra…
Ada vapuru demişler adına, yıllarca iz bırakmış dalgalara… Beyaz bir martı gibi süzülürken, engin maviliklerinde denizin; her yanında izi var, adalarda yaşayan sevgililerin…
Baharı da bir başkaydı adanın, mimozalar süslerdi her yanını, badem çiçekleri ile bezenirdi değirmenin çevresi… Sanki sihirli bir değnek değmişçesine seyredilirdi ufukta beliren sevda tepesi…
Kimi zaman adanın züppelikleri de yansırdı her yana! Bazen duyulurdu: ‘’ Erol Büyükburç’un, Little Rosey’si’’ama çoğu kez adanın sihrine uyardı; ‘’ Biz Heybeli’de Her Gece Mehtaba Çıkardık… ’’ isimli, o bitmeyen senfonisi…
Sabahın erkenin de uçuşan martılar karşılardı, ‘’Balıkçı Yorgo’yu…’’ Teknesinin içi, karagöz balıklarıyla dopdolu… Ada çileği toplamış Ayşe teyzem; gülümseyen çiğdemler arasından daha tap taze, tam reçellik… Ayyıldız fırınından yeni çıkmış francala ekmek mis kokusuyla çıtır, çıtır yemelik… Günü karşılardı yosun kokulu tertemiz bir deniz…
Dün; yıllar öncesinin özlemiyle gittim, çocukluğumun o sihrine!
Gözlerim önce ada vapurunu aradı, belki o kumral saçlı yosun gözlü dilberi görürüm diye! Ama gel gör ki, ne o iskele kalmış, ne de o sevgili! Hoyratçasına sökülüp atılmış gönüllerden o bembeyaz renkli, maviliklerin güzeli, ‘’Heybeli’’ isimli o gemi!
Ada vapurunun yerini, bol gürültülü motorlar almış, kaba mı, kaba! Etrafına bir bak, nerede o eski gülen yüzler, modern giysili güzeller?
Etrafıma bir göz gezdirdim önce ben neredeyim, nereliyim diye? Görüntülerinden utandım, bu çevre benim çocukluğumun geçtiği yerler böyle olmamalıydı diye!
Olmaz, olsun böylesine hoyratlık, az da olsa kalamaz mıydı? Yıllar öncesinin o tatları, o güzelliklerle dolu ada manzaraları…
İçim bir an ezildi! Biz ne yaptık, nasıl becerdik bunca ayıbı?
O güzelim İstanbul’un yok artık eski adaları…
Ne ‘Heybelinin Mehtabı’ kalmış eskisi gibi, ne de yakamozları! Hiç kimse hatırlamıyor artık mimozaları, sevda tepesinde yaşanan o eski aşkları!
Değirmenin çevresinde ki badem ağaçları da yok artık! Her çam; dibinde bira kutularıyla, çeşit, çeşit çöplerle boğulmuş. Eski dostlarım; o çakıl taşlarının yerini, şimdilerde inşaat atıkları doldurmuş!
Ada çileği nedir bilen kalmamış, o lezzeti bize sevdiren Ayşe teyzelerin yerini ise bir başkaları almış!
Balıkçı Yorgo çoktan terk etmiş o limanı… Ayyıldız fırının çıkmıyor artık o çıtır, çıtır yenen francalaları
Aniden aklıma geliverdi, onunla ilk kez buluştuğumuz o gizemli kayalık! Bir koşu da gidiverdim, anılarla dolu o ince yola… Bir an durdum, sanki zaman da benimle duruverdi gördüğüm manzara karşısında! Ne yol kalmış, ne o yolu süsleyen çiçekler, buluştuğumuz o kayaları bile sökmüşler, şimdi yer almış orada küme, küme çöplükler!
Bunun hesabını kim verecek? Ülkemin geçmişinde ki bu güzellikleri hoyratça yok ederek harcayanlar mı? Sevgiyi, aşkı, insanca yaşamayı unutanlar mı? Yoksa bunun hesabını sormayanlar mı? Ya da o güzellikleri koruyamayan bizler mi?
O güzelim yıllar; güzelliklerini de alıp yok olmuşlar! Bu günün utançları almış onların yerini!
Kitaplarda, şarkılarda, resimlerde bile ara ki bulasın! Sadece anılarını yoklarsan belki hatırlarsın o güzel günleri…
Biliyor musunuz? Martıların sesleri bile bir başka! Çünkü Heybeli’de yaşamıyorlar eski dostları ile baş, başa!
Duyulmuyor artık dalgaların sesi, o eski iskelede, limanda!
Yaşamıyor artık o dalgalar eskisi gibi Heybeli’de, Büyükada’da, Kınalıda, Burgaz’da…

Şimdilerde moda olmuş! Her kesin ağzında bir çift söz var! ‘Heybeli’de ki Ruhban Okulu‘ açılmalıymış dan, başka bir şey duyulmuyor buralarda!

Atilla ÇİLİNGİR
03.Ekim.2010
 
Üst