Gerçekler!..

Katılım
22 Ağu 2008
Mesajlar
204
Tepkime puanı
1
Puanları
0
GERÇEKLER!..

‘’ Geçmişlerini iyi bilenler; geleceklerini daha iyi anlarlar!..’’

17. Ağustos.1571 Kıbrıs Fatihi Serdar Lala Mustafa Paşa o dönemin deniz kuvvetleri komutanı Vezir Piyale Paşanın vermiş olduğu emri yerine getirmiş ve Kıbrıs adası Osmanlının hakimiyeti altına girmişti..O gün merasimle Magosa şehrine giren Lala Mustafa Paşa ilk Cuma namazını, cami olarak düzenlenmesini emrettiği Ayasofya camiinde kılacaktı..

1878 yılına kadar Osmanlılar tam 307 yıl Osmanlı-Türk adaletinin şaşmaz prensiplerini uygulamışlardır.Sadece Türk’lerin değil özellikle yerli Hristiyan halkının korunması için alınan tedbirlerin ve hassas uygulamaların en güzel örneklerini de göstermişlerdir.

Kıbrıs Beylerbeyi ve kadısı ile defterdarına Padişahın gönderdiği 7. Mayıs. 1572 tarihli bir hükmün Türkçe özeti aynen şöyledir:

‘’ Kıbrıs Beylerbeyi’ne, Kadısı’na ve Defterdarına hükümdür: Kıbrıs adası benim ezici kuvvetimle feth olunmuş bir memlekettir. Savaşlar nedeniyle yerli halk zaafa düşmüştür. Şeriatın uygulanmasında, vergilerin alınmasında, davaların görülmesinde, vesair hallerde; ada halkına zulmedilmeyip, adaletle işlem yapılmalı ve onlar korunmalıdır ki, kuvvetlenme imkanı bulabilsinler. Bu hususta her biriniz ayrı, ayrı dikkatli olacaksınız. Yerli halk bize Allah’ın emanetidir. Onları daima koruyacak ve onlara kimsenin zulmetmesine müsaade etmeyeceksiniz..’’ İşte Osmanlı Türk adaletinin en güzel örneği idi bu..
Yıl 1878..
‘’ Gittiler Ama Bir Gün Gelecekler..
O günleri Biz Göremeyeceğiz
Ama Sizler Göreceksiniz!..’’
Son Osmanlı ada topraklarını terk ederken, 50 bin Şehit’in yattığı o kutsal vatan topraklarını emanet alan yaşlı Türk’ler torunlarının kulağına böyle fısıldıyorlardı:’’ Bir gün mutlaka gelecekler..’’

307 yıl ne kadar çabuk ve ne kadar entrikalarla dolu olarak geçmiştir!.. Artık Kıbrıs semalarında Şanlı Sancağımız dalgalanmamakta ve o yıllarda okullarda yaşa kıralımız diye İngiliz Marşları okutulmaktadır!..

Kıbrıs adası İngiltereye üs olarak verilmiştir. Karşılığında Osmanlı’nın İmparatorluk hakları ve ada Türklerini İngilizler koruyacaktır!..

Mondoros Mütarekesi imzalanırken Loyd George, Yunan elçisine şöyle demiştir:
‘’ Gladstone, ismini İyon adalarına bağladı. Ben de adımı Kıbrıs’a bağlamak istiyorum..’’

Bu nasıl bir tezattır?..Tam bir İngiliz oyunu!.. Daha sonra İngilizler, İtalyanlar Rodos’u Yunanlılara verirse Kıbrıs’ıda Yunanlılara bırakacaklarını vaad etmişlerdir..Kıbrıs’ın ilhakı için İngiliz ve Yunan oyunları tarih boyunca sahnelenmiştir..

Osmanlı İmparatorluğunun Birinci dünya savaşında İngiltere blokuna karşı Almanya safında harbe katılması üzerine; 1878’de Osmanlılar ile imzaladıkları Berlin antlaşmasına rağmen İngiltere, tek taraflı olarak bu antlaşmayı hükümsüz bırakmış ve 5. Kasım.1914’de Kıbrıs adasını ilhak etmiştir..

İkinci Dünya savaşının ardından 16. Şubat. 1951 tarihinde Yunan Başbakanı Venizelos İngiltereye başvurarak, Kıbrıs’ın ilhakını istemiştir. Böylece adanın ilhakı yolunda, Yunanlılar tarafından ilk resmi talepte bulunulmuştur!. Bu ilk resmi talep, haklı olarak Türkiye’de büyük infial uyandırmış ve Kıbrıs’ın, Türk Milletinin bir Milli Dava olması olmasının ilk temelleri bu tarihten itibaren atılmıştır..Özellikle 1950-1954 yılları arasında Siyasilerin yeterli hassasiyet göstermemelerine rağmen!.. Türk kamuoyunda giderek artan bir milli şuur oluşmaya ve Kıbrıs davasına sahip çıkılmaya başlanmıştır..Artık Kıbrıs Türk’lerinin sesi daha gür çıkmaktadır!..Çünkü Anadolunun gücü arkalarındadır..
Lefkoşa’nın Türk’ler tarafından işgalinin yıl dönümünde, Kıbrıs Türk Birliği adına konuşan Osman Örek; Kıbrıs Rum Lideri başpapaz Makarios’un Kikku manastırında ki hezeyanlarına karşılık şu beyanatı veriyordu:

‘’ Makarios ve onun etrafında toplanan Rum’lar artık yalnız Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakından değil, fakat İstanbul’da ki Ayasofya camiine çan asacaklarından da bahsetmeye başlamışlardır!..Kıbrıs Türk’leri bugün işte bu gibi kuş beyinli, kör, hunhar adamların tazyiki altında yaşamaktadırlar. Fakat yakın bir gelecekte; ‘ Bayraktar ‘ bu surlara Şanlı Bayrağımızı nasıl çekmişse, bizde Kıbrıs’ta Türk hakimiyetini yeniden kuracağız..’’

Rahmetli Örek, 1974’de temelleri atılan K.K.T.C’nin kuruluşunu yıllar önce bu söylemi ile dile getirmişti sanki..Ama o yıllarda yakılarak güçlenen Türk’lük ateşinin 24. Nisan. 2004 yılında Annan planı ile söndürülmek isteneceğini ve binlerce Şehit verilerek vatan yapılan bu toprakların bir gün gelecek masa başında Rum’a tekrar iadesi için pazarlık konusu yapılabileceğini hiç bir zaman bilemeyecekti!..

Adada 50’li yılların üç önemli olayı gerçekleşmiştir!..

1-15. Ocak. 1950’de Rum kilisesinin de tüm gücüyle desteklediği ve Rum Kominist Partisi AKEL’in de önemli bir rol üstlendiği ENOSİS plebisitidir!..Bunun amacı Rum halkının vazgeçilmez hedefinin adayı Yunanistan’a ilhak etmek olduğunu dünyaya göstermektir!..Bu plebisite kiliselerde katılan Rum’lar ENOSİS için evet, hayır oyu kullanmışlardır. 29. Ocak. 1950 de açıklanan sonuçlara göre Rum’ların % 96’sı tercihini ENOSİS’ten yana koymuştur..

2-1955 yılının başlarında Grivas adlı Yunan Albayı gizlice Kıbrıs’a çıkarak EOKA. adlı yer altı terör örgütünü kurmuştur..Amaç adada ki Türk’leri Kıbrıs’tan tamamen silmektir..Bunu gerçekleştirmek içinde Yunanistan yıllar boyunca adaya silah ve patlayıcı sokacaktır...1.Nisan. 1955 tarihinde bu terör örgütü EOKA, başpapaz Makarios’un izniyle İngiliz’lere ve Kıbrıs Türk’lerine karşı ayaklanarak silahlı eylemlere başlamıştır..Hedef Türk’lerin yok edilmesi için hazırlanan Akritas planını uygulamaktır.

3-ENOSİS’i gerçekleştirmek için kurulan ve adada da tek bir Türk kalmayıncaya kadar savaş yemini eden EOKA terör örgütünün önünü kesmek, Kıbrıs Türk Halkını koruma altına almak ve ada ile Türkiye arasındaki en azından psikolojik bağlantıyı kurarak Kıbrıs Türk’lüğü davasına sahip çıkmak ve de Türk Halkının Kıbrıs’ta var olabilmesi için silahlı bir direnişin gereksiniminden doğan Türk Mukavemet Teşkilatı ( T.M.T) 1.Ağustos.1958 tarihinde resmen kurulur..T.M.T, EOKA’ya karşı Kıbrıs’ta biz de varız ve var olmaya devam edeceğiz diyen Kıbrıs Türk Halkının yer altındaki sesi olarak çalışmaya başlamıştır..

Bakınız!..T.M.T döneminde Kıbrıs’ta Bayraktarlık yapmış olan efsane komutan BOZKURT bu muhteşem kuruluş için neler söylemiştir:
‘’ Hem görürüm, hem görmem
Uykudaki göz gibi.
Hem dururum, hem yürürüm
Üzengideki ayak gibi.
Hem varım, hem yokum
Gül suyundaki koku gibi.
Hem susarım, hem konuşurum
Kitaptaki yazı gibi. ‘’

İşte bu efsane teşkilatın ateşlediği Türk’lük ruhuyla bütünleşen Kıbrıs Türk Halkı’nın kahramanca direnişi sonucunda ve 16.Ağustos.1960 da Kıbrıs Türk Halkının da Anayasal kuruvu ortağı olduğu Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilmiştir..Rum’lar tüm gayretlerine rağmen ENOSİS’e ulaşamamışlar; .Makarios Cumhurbaşkanı, Dr.Fazıl Küçük ise Cumhurbaşkanı yardımcısı olmuştur..

1963 yılı, yaşlı dünyamızın yaşayabileceği en acı olayları yaşadı!.. Hem de Hristiyan aleminin en kutsal günü olan noelde!..Kıbrıs tarihine vahşet noeli olarak girecek olan bu acı günde Rum’lar Kıbrıs Türk Halkını yok etmenin ilk provasını yapmışlardı!..Tarih 21.Aralık.1963’ü gösteriyordu!. Akritas planı uygulanmaya başlamıştı!...
3 gün içerisinde 24 masum Türk öldürülmüş ve 40 Türk’de yaralanmıştı!.. 103 Türk köyü yakılarak yerle bir edilmiş ve buralarda yaşayan Türk’ler evlerini, topraklarını, mallarını Rum’a terk etmişler; hayatlarını kurtarabilmenin ve göç’lerin acısıyla dolu bir yaşam mücadelesinin verilmesi ile karşı karşıya kalmışlardı..Ama Rum’lar, karşılarında Kıbrıs Türk’ünün büyük bir direnişini bulmuştu.. Bu Mücahit toplum bir volkan gibi püskürerek, Türk insanının atalarından gelen tüm özel niteliklerini sergilemişler, Kıbrıs’ta ki Türk’lük ateşinin sönmemesi için kadın, yaşlı, çocuk demeden kendi istiklal savaşının mücadelesine başlamışlardı..Bu mücadelenin önderliklerini Sn. Dr. Küçük ve Sn. Denktaş yürütüyorladı..


Ve 20.Temmuz.1974 Mutlu Barış Harekatına kadar geçen 11 yıl..Bu süreç, Kıbrıs Türk’ünün ada da ki var oluş mücadelesinin kahramanlık destanını anlatır..Kıbrıs Türk Halkı bu yokluk yıllarında; Rum’un ve Yunan’ın hertürlü entrikasına ve baskısına göğüs gererek, aynen Anavatanı Türkiye’nin Anadoluda yarattığı ve tüm mazlum halklara örnek olan bağımsızlık destanının bir benzerini de ata yadigarı Kıbrıs Topraklarında yaratmıştır..

Bu destanın yaratılmasında vatan evlatlarının kanı ve analarımızın gözyaşları vardır.

Tarih 20.Temmuz.1974, Cumartesi, Saat 05 00!..
( İnsan, yaşamının en başından itibaren onuru ve hakları olan varlıktır. İnsanı diğer canlılardan ayıran fark, onurudur. Kendi onurunu koruyan insanlığında onurunu korumuş olur..İmmanuel Kant )
Evet insanlık onuru için Türk’lüğün onuru için Kıbrıs’taydık artık..TRT ‘den Başbakan Bülen Ecevit heyecandan titreyen sesi ile tüm dünyaya sesleniyor ve şunları söylüyordu:

‘’ Türk Silahlı Kuvvetlerimiz indirme ve çıkartma harekatına başlamış bulunuyor. Paraşüt birliklerimiz Kıbrıs semalarına inmeye, çıkartma birliklerimiz Girne kıyılarına çıkmaya başlamıştır. Allah Milletimize bütün Kıbrıslılara ve insanlığa hayırlı etsin. Biz aslında savaşiçin değil, barış için ve yalnız Türk’lere değil, Rum’lara da barış getirmek için Adaya gidiyoruz..’’

19. Temmuz.1974 akşamınını yaşayan Kıbrıs Türk’ünün heyacanla Anavatanını bekleyişini, bakınız Kıbrıs Milli Davamızın Efsane Lideri Sn. Denktaş nasıl dile getirmişti:

‘’ Kıbrıs’ı Yunan yapabilmek için son adımlar süratle atılmaya başlanmıştı, diyordu Denktaş; Yunan subaylarının karargahlarında duruma hakim olduktan sonra Türk’lerin topyekun imhasını öngören günlük emirler vardı. Yabancı muhabirler Türk’lerin topyekun öldürüleceklerini Rum gençlerinden öğrenmişlerdi. Emir buydu, arzu buydu: Kıbrıs’ta Enosise hayır diyecek bir tek Türk kalmamalıydı. Mağrur Rum, başı göklerde Yunan subaylarının idaresinde Kıbrıs’ı Yunanistan’a vermek için harekete geçmişti. Gözler Anadolu’daydı. Saatler geçiyor, güneşin batışı takvimden bir günü daha alıp götürüyordu. Ankara! Ankara!
Neredeydin?..Erenköyden de böyle seslenmiştik hep son anda gelerek bizi kurtarmıştın. Mücahitler tırnakları ile kazıyorlardı mevzilerini. Son kale, son mezar veya hürriyet rüzgarında dalgalanan Bayrak olacaklardı hepsi de. Anadoludan ümit rüzgarları esiyordu. Ecevit Londra’daydı. Gözler Toros’larda, Ecevit Ankara’da. Gözler Toros’larda.. Ve 19. Temmuz akşamı: ‘ Yarın sabah geliyorlar Denktaş Bey!..’ T.C Büyük elçisi Asaf İnhan Bey ve Bayraktar’la beraberiz..Ağlıyoruz..Yarın sabah şafakla gelecekler.. Konuşan Türkiyem’dir. Anavatanım’dır. Anadoludur..
Ve şafak söküyor..Radyodan kendi sesimi dinliyorum marşlar arasında!..Gözler Girne dağlarında...Beşparmaklarda doğan güneş bugün bambaşka!..Ve gökten paraşütler yağıyor, deniz donanmanın topları ile inlerken!..Geldiler. Tanrıya çok şükür, geldiler..Halkın sevinci, Bayraklar daha güzel artık. Kuşlar daha şen, insanlar daha sıcak. Kurtulduk artık..’’

Sonuçta kan ve gözyaşı yepyeni bir Türk Devleti yaratmıştı..Önce 13 Şubat 1975 tarihinde Kıbrıs Türk Federe Devleti, 15. Kasım. 1983 tarihinde ise K.K.T.C ilan edildi..Kıbrıs Türk Halkı 1571 tarihinden kendi müstakil devletlerini kuruncaya kadar geçen 412 yıllık süreçte, Türk Oğlu Türk olarak kalabilmenin ve Türk Milletinin ayrılmaz bir parçası olmanın bedelini maddi ve manevi olarak tamamen ödemiştir. 26 yıldır yaşattıkları bu devlet onlara analarının ak sütü kadar helaldir..

Ancak ne olduysa 3. Kasım. 2002 tarihinde olmuştur..Zira Türkiyede AKP’nin genel seçimleri kazanması ile birlikte, Kıbrıs’ta yıllardır sürdürülen politikalarda değişimler olabileceği sinyalleri gelmeye başlamıştır!..

4. Kasım. 2002 tarihinde AKP lideri R.T. Erdoğan Kıbrıs’ta Belçika modelini önermiştir..

19. Kasım. 2002 tarihinde yeni hükümetin Dış İşleri Bakanı Yaşar Yakış AB’den müzakere tarihi almak karşılığında Kıbrıs’ta taviz verilebileceğini söylemiştir1..
21. Kasım. 2002 tarihinde ise AKP lideri R.T. Erdoğan Dublin’de verdiği demeçte Kıbrıs’ta şahin olmayacağız diyordu..

T.C’nin 50 yıldır sürdürdüğü Kıbrıs Milli Politikasında değişim mi başlamıştı?..Bu söylemler, Türk insanının duymaya alışık olmadığı şeylerdi!.Bu değişim, aynı zamanda ada da Kıbrıs Türk Halkının varoluş mücadelesinde davanın ve halkın liderliğini üstlenmiş ve dış politikada bu konunun savunulmasına ömrünü vermiş olan Cumhurbaşkanı Sn. Denktaş’ın elini zayıflatan kartlar olarak da yakın tarihimizde ki yerini alıyordu!..Bu söylemler Rum kesiminde büyük bir ilgi ve memnuniyetle karşılanıyor ve BM. Genel Sekreteri Annan’ın 2 yıl sonra ortaya koyacağı ve kendi adını taşıyacak olan plan’a da pozitif bir zemin hazırlıyordu!..Kime karşı?.’Kıbrıs Türk’tür Türk Kalacaktır.’ sloganını siperlerde kurşun sıkarken haykıran Sn. Denktaş’a karşı!...

17. Aralık. 2004 tarihinde Türkiyenin AB görüşmelerinin başlangıç tarihi olarak belirlenmesi uğruna Kıbrıs Milli Davamızın çözümü için BM’in dışında yeni bir oluşumu daha karşımıza alıyor ve hiç bir yetki ve sorumluluğu olmamasına rağmen, bu tarihten sonra ne yazık ki Türkiyenin yapacağı görüşmelerde, Kıbrıs konusunda her türlü tavizi vermelisiniz deniyordu!..Bu yeni Hristiyan kulübünün adı Avrupa Birliği idi!..29.Temmuz.2005 tarihinde ise Türkiye’de ki hükümet imzaladığı Ek- Protokol ile Rum yönetimi, 12. Eylül. 1963’de imzalanan’’ Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında ortaklık yaratan Ankara Anlaşmasına dahil edilmiş olunuyordu!..Bu anlaşmaya rağmen Türkiye Rum yönetimine deniz ve hava limanlarını kullandıtmayacağını açıklıyor!..Ancak AB’nin dönem başkanı bu açıklamanın kabul edilmeyeceğini ve imzalanan ek-protokolü bağlamadığını iafade ederek adeta Türkiye’ye diplomasi dersi vermek cüretini gösteriyordu!.. Ve nihayet 24. Nisan. 2004 Annan planı döneminde yaşananlar!..Halk oylamaları.. sonuçları!.. Kıbrıs Türk Halkına oynanan oyunlar!..Yerine getirilmesi asla mümkün olmayacak vaadlerin verilmesi!..K.K.T.C Kurucu Devlet Başkanı Sn. Rauf R. Denktaş’ın, Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmayarak; Bu göreve yenilikçi zihniyeti temsil eden CTP’nin parti başkanı, M.A.Talat’ın seçilmesi!.. CTP’nin yeni parti başkanı Sabit Soyer’in Başbakan oluşu!...Rum kesiminde de lider değişimi ve Birleşik Kıbrıs için yola çıktığını söyleyerek, dünya kamu oyunun her zaman olduğu gibi tüm desteğini arkasında bulan Hristofyas’ın Rum Toplumunun yeni lideri oluşu.. Ayrıca lideri olduğu AKEL partisinin de uygulamış olduğu politikalara sıcak yaklaşımlar sergileyen CTP’nin de birleşme konusunda benzer politikalar uygulaması ve aynı ideolojiyi paylaşmaları!..Yeni liderlerin çözüm adına başlattıkları müzakereler sürecinde yaşanan teslimiyetçi politikalar!.. 19. Nisan. 2009 tarihinde K.K.T.C’de yapılan erken genel seçim sonrasında; Kıbrıs Türk Halkının ezici oy tercihi tercihi ile CTP-ÖRP iktidarının seçim sandığına gömülmesi ve UBP’nin tek başına iktidara gelmesi ve Sn. Eroğlu’nun Başbakan olarak göreve başlaması..

Yukarıda sıraladığım olaylar Kıbrıs Türk Halkının adada ki yaşam mücadelesinde cereyan eden ve tüm sıcaklığı ile güncelliğini muhafaza eden ‘’ Gerçeklerin ‘’ ta kendisidir!.

Bu gerçeklerin yaşanmadığını hiç kimse söyleyemez!..Birileri inkar etse, tarih sayfalarından silmeye çalışsa bile!..Tarihin bizzat kendisi affetmez!..

Sevgili Kıbrıs Türk’ü, Sevgili Gençler:
Bu gün ise gelinen bu noktada hedeflenen gerçek!..Birleşik Kıbrıs adına senin egemenliğinden, kimliğinden ve devletinden vazgeçmendir!..35 yıl önce kan ve can bedeli ödeyerek vatan yaptığın bu topraklara 110 bin Rum’un yeniden dönmesi ve senin yeniden göçmen olman demektir!..1960’lı yıllarda Rum’un esaratinden, toplu kıyımından kurtulmak için güneyde bıraktığın ata yadigarı topraklarının bu süreçte esamesi dahi okunmamaktadır!..Bu nasıl bir müzakere sürecidir ki!.. Senin geleceğine şekil veren kimileri hiç bir konuda sana bilgi dahi vermeden karar verebilmekte ve ben yaptım oldu zihniyetini bir türlü terk etmemektedirler!..19. Nisan. 2009 Tarihinde siyasi iradenle iktidara taşıdığın UBP hükümeti, müzakerecinin yanına hala bir temsilci dahi atayamamıştır!..AB’nin bilinen komiserleri ve Kıbrıs’tan Türk askerini çıkartmak için her türlü yola başvurmayı kendine vazife edinmiş olanlar!..Kıbrıs AB üyesidir..Garantörlüğe ihtiyacı yoktur o halde Türkiyenin Garantörlüğü kabul edilemez demektedirler!..Ada da ki yabancı güçler adayı terk etmelidir denirken Türk askeri hedef alınmaktadır!.. Rum kesiminde bulunan ve Yunanistandan gelen binlerce Yunan askeri ve subayından kimse söz etmemektedir!..

Kıbrıs Milli Davası Türk Milletinin davasıdır..Bu davanın kırmızı çizgileri halen geçerli olup bu çizgiler; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Yüce Meclisince kabul edilmiş kriterleri ile aynen muhafaza edilmektedir!..T.B.M.M’nin onayından geçmemiş olan hiç bir çözüm şekli gerçekleşemez..Milletimizin onaylamadığı hiç bir çözüm modeline de Yüce Meclis Evet demez..

Şu ‘’ Gerçeğin ‘’ de altını çizmek Şehitlerimize olan vefa borcumuzu ifade eder..
‘’ Kanın sesi olan topraklarda, bazen insanların ama çoğu kez tarihin mantığı galip gelir..’’

Atilla ÇİLİNGİR.
 

Levent Akıncı

Onursal Üye
Katılım
12 Eyl 2008
Mesajlar
49
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Gerçekler!..

Sayın komutanım. Gerçeklerle yaşayanlar bu yazdıklarınızı okudukları zaman belki de göz yaşlarını tutamayacaklardır. Yalnız bakınız; KKTC tarih kitapları 1963 senesi itibariyle bitirilmiş. Bu demektir ki 1974 senesini KKTC'nin aziz Türk milleti yaşamamıştır, bilinmesinede gerek yoktur. Bu ihaneti yapanların gerçeklerden haberi olsa dahi gelecekdeki çıkarlarının Türk'e ve Türkiye'ye bağlı omadığını göstermektedir. Sayın Salih Ersoy'a da yazdım UBP eğer bir temsilcisini bu görüşmelere sokamıyor ise iktidarda ne işi var? Olan ve bitenler gösteriyor ki dolap beygirlerinin devri bitse de kendilerini onların yerine koyanlar var ve dönmeye devam ediyorlar. KKTC yurttaşları şunu bilmelidirler; İradenizi başkalarının eline vermeyin, hala yaşayan bir bilenin (Rauf Denktaş) sözlerini anlayın. Tarih, zor zamanlarında bir millete yön gösterecek Lider'i her zaman vermez. Dilerim sizin yazdığınız gibi burada yazılanlar bazılarına yön gösterir ve dikkate alınır. Uyarılarınızın dikkate alınması dileği ile saygılarımı sunarım.
 

Beysam42

Dost Üyeler
Katılım
24 May 2009
Mesajlar
42
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Gerçekler!..

Sn. Atilla Çilingir! Her zaman söylerim: Yunan-Rum papazların önceliği "büyük Yunanistandır." Sonra din işleri gelir. Bizim din adamların önceliği ise milletten önce ümmet sevdası gelir. O yüzden Türk gençlerinin zihinlerine millicilik telkinlerinden çok şeriatçılık telkinleri yaparlar...

Sn. Levent Akıncı, 10 Haziran 2009 tarihli yazısında "KKTC'nin Tarih Kitaplarında Neler Oluyor" başlıklı yazısında dile getirdiği doğru sözler. Gençlerimize tarihimizi, milet kavramını gösteren ne varsa ortadan kaldırdmışlar... Tarihinden yok sayılan milletler çobuk yok olurlar...

KİMLİK KİŞİLİK İRADE GEÇMİŞTEN DERS ÇIKARMAK
Bir Türk atasözü vardır: “Doğru olsam ok gibi yabana atarlar beni; eğri olsam yay gibi elde tutarlar. Doğruda aç, eğride tok görmedim” Güzel ahlak hiçbir zaman utandırmaz insanı diyerek başlayalım konumuza.

Düşünmek bile istemediğim gerçekse; kendi bile tarif edemeyen nesiller bilinçli olarak çoğaltılıyor. Varlığı, kimliği, ülküsü çökertiliyor. Vatan sevgisine karşı duyarsızlaştırılıyor.
Türk toplumu, bütün katmalarıyla yanıltılıyor dahi kandırılıyor...

Türk halkı seçtiği zümrelerin kendilerine ne yarar sağlayıp sağlamadığını görüyor ve şaşırıyor, şaşkınlığı tekrar oya; şaşırtanlara dönüyor. Halkın bu tavırları da bizi şaşırtıyor. Böylece hep beraber şaşırtılmaya, yanıltılmaya, aldatılmaya açıkça, edilgin bir toplum haline gelmiş oluyoruz...

Türk halkı kendini kapı önünde siyasilerin ayak silip geçtiği paspas sanıyor...
Siyasiler de ayaklarını rahatlıkla silip geçiyor. Anayasa da halkın vatandaş yerine konup sayılması yasalarla belirlenmiştir. Ama Türk Halkının özgürlüğü kısıtlanıyor, zekâsı iğdiş edilerek baskı altına alınıyor. Tek tipleştirme tertibiyle, ahlak anlayışından, özgün ailevi değerlerinden, toplumsal yapısına kadar gözle görülür değişiklikler fark edilmektedir...

Toplumlar varlıklarını şuurlarında sürdürebilmek için geçmişin güzel olaylarından bayram ederler, geçmişin açılı olaylarından ise yas tutarlar.

Örneğin KKTC 2003 yılından bu yana eğitim sisteminden Sn. Denktaş ve 1974 olayları kaldırılmış olduğunu duyuyoruz. 1974’ün anlamı, yeni kuşakların anlaması, yas tutması ne zarar verebilir ki? Dahi zihinlere telkin edilen başkalaştırma ve başkalaşmadan başka neye yarar ki? Karşıdaki Rumlar öyle yapıyorlar mı oraya bir uzanın bakın!

Yaşamımda üç kez Kıbrıs’ta bulundum: “Türkler geldi buraları işgal ettiler, istemiyoruz Türkleri buralarda” diyenler. Dahi: “Türkçe konuşan Kıbrıslıyım; Ben Ortodoks asıllı ama Türkleştirilmiş biriyim” diyenler var ki; uç; sıra dışı kişiler. İyi ki çoğunlukta değiller gördüklerim kadarıyla.

Sonra sıra dışı olmayan; asiller var ki, kapana sıkışmış kurt gibiler, bırakı versen Anadolu derinliklerine, sonra Asya bozkırlarına ter akıtacak halleri var. Bazılarında ise, ebediyen kapanda kalıp dar bir Kıbrıs coğrafyasında Helenleşmek sevdalılarını da gördüm.

Helenleşmek isteyenlerde geniş Anadolu coğrafyası pek anlam vermiyor. Tabiiyetiyle, bunlar aidiyet sorunları olan azınlıkta kalanlar. Bunlara karşı yiğitler vardı ki; aidiyet sorununu aşmış. Kıbrıs’ı; Anadolu coğrafyasıyla, kıvancıyla, tasasıyla, bayrağıyla, tarihiyle, gelenek, görenekleriyle bütünlük içinde algılayanlarda var. Doğrusuda bu...

Elbette insanlar hürdür ve ötekine eşittir. Birinin öteki üzerinde imtiyazı olamaz. İmtiyaz salt ortak paydalar üzerine olur. Kişiler hür fikri iradesini vicdan terazisinde tartarak ortak payda da samimi kanaatlerine göre kenetleşirler. O ortak payda milli şuurdur... Milli şuur telkin edilen millet çocukları geçmişine ve geleceklerine daha sahip çıkarlar...

Demem şu ki; özgürlük inancında vicdanları, ruhları, itikatları kirli olanlar bir yana, Türk gençliğinin ruhunu ışıtan, aydınlatan şuurlu nesiller bu ülkede desteklenmeli. Işığın aydınlatan yanı bilinçli Türk gençleri olmalı derim!
 

rersan

New member
Katılım
6 Nis 2009
Mesajlar
22
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Gerçekler!..

Onlar ise daha kültürü gelenekleri ve yaşama biçimleri hala oturmamiş ve kendi beğenmişlik içinde yaşamini sürdüren ama yaşamayi bilmeyen ucubelerdir. Biz türküz anli şanli tarihimiz var bunu da inkar edenlere yine anlaticaz usanmadan bikmadan bu sevda bu ülkü bu türklük sevdasi bitmeyecek ...

Bununla ilgili bir destan vardir o destanin adi da manas destani ergenekon destani oğuz kağan destanidir...
Ve atalarimiz büyük hakanimiz bilge kağan ile kültiğin orhun kitabelerin de yüzyillar öncesinden gerekli önlemleri almamizi ve tehlike ve tuzaklara karşi dikkatli olmamizi söylemişlerdir...

Bu yüzden onlari iyi anlamali ve tarihimize atalarimiza toprağimiza bayrağimiza ve kuranimiza sikica sarilmali onlara yüz çevirmemeliyiz.
Biz tarihi çok köklü ve zengin milletiz onlar bir avuçtur.
Bir türk dünyaya bedeldir. Ve öyledir daha çok amaci olan ama faaliyete girmemiş bu emelleri biliyoruz konuşuyoruz fikir alişverişinde bulunuyoruz bu da çok önemlidir.

Bu amaçlari ve gerçekleştirmek istedikleri hayin alçak ve bir o kadar da hazirlanmiş olan bu tuzaklari bizler yok edeceğiz. Allah yardimcimiz olsun. Allah türk`ü korusun ve yüceltsin...
 

Dr.Yalnızefe

Dost Üyeler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,339
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Gerçekler!..

Bu yazı için için inanın söyleyecek kelime bulamıyorum..
Altına imzamı atmak istediğim türde bir yazı bu..
Allah kaleminize zeval vermesin..
Saygı ve sevgilerle..

TTK ve Y
 
Üst