Edeple Gelen, Lütufla Döner

Firuze

Dost Üyeler
Katılım
18 Tem 2011
Mesajlar
1,270
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Maviliklerde






Üç arkadaş olan Ebû Saîd Abdullah b Ebi Asrûn, İbn-üs-Sakkâ ve Seyyid Abdülkâdir Geylânî, ilim tahsili niyetiyle Bağdat’a gelmişlerdi. Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri o zamanlar çok gençti. Onların Bağdat’a geldiği sıralar Yûsuf Hemedânî hazretleri de, Nizâmiye Medresesinde etkili vaâzlar ediyordu. İnsanlar dört bir yandan onun duasını almaya gelirler, sohbet meclisleri hınca hınç dolardı. Herkes ondan övgüyle ve hayranlıkla söz ederdi. Yusuf Hemedânî hazretleri; Abdul Hâlık Gucdüvanî gibi, Hoca Ahmed Yesevî gibi halifeler yetiştirmiş olan büyük bir mutasavvıf idi.

Bağdata gelen bu üç arkadaş, büyük mutasavvıf Yusuf-u Hemedânî hazretlerini ziyaret etmeye karar verdiler. Tabi hepsinin ziyaret etme niyetleri farklıydı. Yolda giderken İbn-üs-Sakkâ ilminin verdiği kibirle: “Yusuf-u Hemedani’ye öyle bir soru soracağım ki, asla cevabını veremeyecek” Dedi Ebu Said Abdullah’da: “Ben de bir soru soracağım Bakalım nasıl cevap verecek?” dedi. O zaman henüz genç yaşında olan Abdülkâdir Geylâni ise: “O zatı denemek kastıyla soru sormaktan Allah’a sığınırım. Benim niyetim, Onu görüp şereflenmek, meclisinde bulunup bereketinden istifade etmektir” dedi.

Yusuf-u Hemedânî hazretlerinin bulunduğu yere vardıklarında, Hazret orada olmadığı için beklediler Yusuf-u Hemedânî bir saat kadar sonra geldi ve içeri girer girmez İbn-üs-Sakkâ’ya bakıp hiddetle: “Ey İbnü’s-Sekka! Yazıklar olsun sana! Demek Bana bir soru soracaksın, Bende cevabını bilemeyeceğim öylemi? Senin soracağın soru şudur, cevabı da budur” buyurduktan sonra: “Sende küfür ateşinin parladığını görüyorum” dedi.

Sonra Ebu Said Abdullah’a dönerek: “Ey Abdullah! Bir sual soracaksın ve nasıl cevaplayacağıma bakacaksın öylemi? Soracağın sual şudur, cevabı da budur. Fakat edebe riayet etmediğin için, dünya malına boğulacaksın Parayla pulla uğraşmaktan maneviyatına vakit ayıramayacaksın” buyurdu. Sonra Abdülkâdir Geylâni’ye döndü Ona ikramda bulundu ve yanına alarak dedi ki:

“Ey Abdülkâdir! Edepli tavrınla Allah’ı ve Resulünü hoşnut ettin Ben şu anda senin Bağdat’ta bir kürsü üzerinde büyük bir topluluğa hitap ettiğini: ‘Benim ayağım, bütün evliyânın boyunları üzerindedir’ dediğini, bu sözün üzerine de cümle evliyanın boyunlarını sana doğru saygıyla uzattığını görür gibiyim” buyurdu. Sonra birden gözden kayboldu Kendisini bir daha hiç göremediler.

Aradan uzun yıllar geçti Abdülkâdir Geylâni’de Mevla Tealaya yakınlık alametleri belirmeye başladı Zamanındaki evliyanın piri, ariflerin baş tacı oldu. Meclis kurup vaazlar etti. Günü gelince vaaz kürsüsünde “ Şu ayağım her velilerin boynundadı” dedi. Zamanında yaşayan her veli bu sözü kabul edip boyun eydiler.

İbn-üs-Sakka ise, şeri ilimlerle meşgul oldu İlminde derinlik kazandı ve münazaralar yaparak çok kimseye üstünlük kazandı ve bu haliyle meşhur oldu. Konuşma üslûbu ve hitâbeti çok güzeldi. Şöhreti zamanın halifesine ulaşınca, halife onu yanına aldı ve elçi olarak Bizans’a gönderdi. Hıristiyanlar orada buna çok ilgi gösterdiler. Özellikle Bizans imparatoru ona çok ikram ve lütufta bulundu. Onun pek çok ilimlere sahip olduğunu ve üstün konuşma kabiliyetini görünce, tüm keşiş ve papazları toplayıp İbnü’s-Saka ile münazara ettirdi. Tabi İbn’s-Saka, ilmi ve hitabetiyle onların hepsini susturdu. Böylece şöhreti de iyice arttı, gurur kibir ve fitnesi de…
Uzaktan İmparatorun kızını gösterdiler çok beğendi. Onunla evlenmek istediğinde, İmparator; şayet Hıristiyanlığı kabul ederse kızını ona verebileceğini, söyledi. Oda Hıristiyan olup kızla evlendi. Ve gün geldi, hastalanıp ölüm döşeğine uzandı. Ona sordular:
“Sen Kur’an’ın hepsini hıfzetmiş ve hafız olmuştun. Şu anda ezberinde olan bir ayet var mı?” Şöyle dedi: “İnkâr edenler, zaman zaman ‘keşke bizde Müslüman olsaydık’ diye arzu ederler” (Hicr:2) ayetinden başka ezberimde hiçbir ayet yok.
Ona bu soruyu soran tanıdığı diyor ki: “O can vermek üzereyken ben onun yüzünü kıbleye doğru çevirdim, ama o başka yöne döndü. Ben tekrar kıbleye döndürdüm, ama o tekrar başka tarafa çevirdi ve böylece öldü” O başına gelen bu durumun nerden geldiğini çok iyi bilir ve “Başıma gelenler o gün yaşadığım edepsizlikten oldu.” derdi.

Yusuf Hemedani’ye gelen üçüncü şahıs Ebû Saîd Abdullah b Ebû Asrûn ise diyor ki: “Ben Şam’a geldim. O zamanın sultanı Salih Nureddin Şehid beni yanına aldı. Vakıf işlerini zorla bana verdi ve onu yönetmemi istedi. Vakıf işleriyle, parayla, malla uğraşa uğraşa o kadar dünya işlerine battım ki, dünyalık beni sardı. Bu yüzden ibadetlerimi dahi aksatır hale geldim. Netice itibarıyla, Yusuf-u Hemedânî hazretlerinin seneler önce her üçümüz hakkında söyledikleri sözler aynıyla vaki oldu”

HADAİKU'L VERDİYE: 435,436

 
Üst