Bir kibris hatirasi

BACANAK

New member
Katılım
12 Haz 2008
Mesajlar
133
Tepkime puanı
0
Puanları
0
BİR KIBRIS HATIRASI
1974 yılı Kıbrıs Barış Harekâtı'nda, Mamak Askeri Birliği'ne gitmek üzere, belediye otobüsüne bir asker bindi. Şoföre bilet parasını uzattı. Ben şoförün arkasındaki koltukta oturuyordum. O tarihte onbeş yaşlarındaydım. Şoför askere şunları söyledi; “sen ananı, babanı bırakıp vatanı kurtarmaya gideceksin. Ben senden otobüs parası alacağım ha… Yok, aslan parçası. Koy cebine paranı.”
Bu konuşma beni o kadar etkilemişti ki, o yaşların duygu ve vatanperverliği ile eve gider gitmez şu şiiri yazmıştım:

MEHMETÇİK
Mehmetçiktir adı, bilekleri bükülmez.
Kanı aksa bile, yere dökülmez.
Yavru Vatan düşmanlara verilmez.
Mertliğinle binler yaşa Mehmetçik…

Mehmetçiktir adı, vatan için canın feda eder.
Düşmana aman vermez, “vur” der.
Anasını, bacısını bırakır gider.
Toprağınla binler yaşa Mehmetçik.

Mehmetçik, her an seni anarız.
O gür sesini kulaklarımızda duyarız.
Sen varken bu savaşı biz kazanırız.
Allah gazanı mübarek etsin Mehmetçik…

Aradan iki yıl geçti. Bir bankaya memur olarak girdim. 1976 yılında Kıbrıs'a tur gezisi düzenlenmişti. Ben de katıldım. Üç otobüs dolusu arkadaş Mersin'den feribota bindik.
Kıbrıs'ta barış sağlanmış, fakat asker sevkıyatı devam etmekteydi. Feribottaki askerler nereyi bulmuşsa oraya kıvrılıp uyumuştu. Gece yarısı denizde fenalık geçirenler oldu. Biz ise hep uyanık olmayı tercih ettik. Feribotu geziyor, denizi seyrediyor, “bir daha ne zaman göreceğiz” diyorduk. Ama benim içimden geçenler çok başka duygulardı. Askerlere baktıkça hüzünleniyordum. Vatan bekçileri; “ kim bilir kimleri arkalarında bıraktılar ” diyordum…
Sabah Kıbrıs'a ayak bastık. Otobüslerle, motellere yerleştirilmek üzere yola çıktık. Giderken rehberimiz sürekli anlatıyordu. Öyle bir yere geldik ki, rehberimiz “Beşparmak Dağları” dedi. Hepimiz o tarafa döndük. Yarabbi, gökyüzüne o kadar yakın, o kadar yüksek görünüyordu ki, bizim askerlerimiz nasıl çıkmışlar, nasıl gizlenmişler demekten kendimizi alamadık. Gizlenen topların yerini, rehber söylemese asla göremezdik. O kadar özenle gizlenmişti ki, sadece dağları ve yeşillikleri görüyorduk.
Askerimizi binlerce kere takdir ettik…
Yola devam ediyorduk. Savaşın bütün emareleri duruyordu. Devrilen cipler, yıkılı yakılan evler, köyler… Savaşın vahşetini gözlerimizle görüp yaşamak, bizleri hayrete düşürmüştü.
Daha sonra şehitliğe gittik. Aman Allah'ım ömrümde görmediğim kadar güzel, güllerle bezenmiş, tertemiz, beyaz mermerlerle düzenlenmiş bir şehitlik… Sanki gül bahçesine girer gibi girdik şehitliğe… Gezdik… İsimsiz şehitlerimiz çoğunluktaydı. Bu beni çok duygulandırdı. Tarifi imkânsız duygular içinde, tüm şehitlerimize dualar yolladık ve oradan ayrıldık. Arabalara binerken herkes gözyaşını siliyordu.
Muratlı Köyü'ne gittik. Daha sonra şehit doktor ve ailesinin müze haline getirilmiş evini gezdik. Şok halindeydik. Bu günlerde bir film gibi televizyonda seyrettiğimiz VAHŞET , orada, karşımızda duruyordu. Şehit doktoru, “hastan var” diyerek gece evinden çıkartarak şehit etmişler, daha sonra evine girerek eşini ve iki çocuğunu banyo küvetinde kurşuna dizmişler... Doktorun annesine işkence uygulamışlar, keserle ve saçmayla kafasını parçalamışlar. Tavana beyninin parçaları yapışmış durumda… Dişleri ve damağı parça parça edilmiş… İbret verecek bu dehşet kalıntılar müze haline getirilmiş, camekânlı bankoların içine konulmuş. Herkes hayret içinde, gözyaşlarıyla geziyor… Anne ve iki çocuğu kanlar içinde küvette boy boy asılmışlar. Küvetteki ve duvarlardaki kan lekeleri aynen duruyordu.
Müzeden çıkmak üzere kapıya doğru yürüdük. Masa üzerine büyük bir defter konulmuş. Bu müzeyi gezenler, neler hissettiğini yazacakmış…

Arkadaşlar bir şeyler yazdılar. Sıra bana geldi. Defterin ilk yaprağında şu cümle yazıyordu:
“ Bu müzeyi gezen insan, insanlığından utansın… ” beynimin içinde uğultular başladı. Hiçbir şey yazamadan oradan ayrıldım…
Televizyonda her gün bir film gibi gösterilen savaşlarda ölen ufacık çocukları, sivil insanları gördükçe içim sızlıyor. Kıbrıs'ta gördüklerim aklıma geliyor. Bunları yapanlar insan olamazlar. “insan hakları” nerede, “BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ” nerede… İnsanlık nerede…
Doğuda, güneydoğuda terör tırmanmış. Şehit haberi almadığımız gün yok. Bu anakuzularına yazık değil mi? Vatan hainlerine “DUR” diyebilecek birileri yok mu?!!
Sizlere otuz yıl önceki duygu ve hatıralarımı yazdım…
Bu gün ise kırk yedi yaşında, iki çocuk sahibi bir Türk annesiyim. O zaman çocuk denecek yaşta bu duygulara sahipmişim. Şimdi ise kat kat daha fazla “asker”, “vatan”, “bayrak” duygularına sahibim.
Bir Türk Kadını ve anası olarak vatan uğruna her türlü emre hazırım. Yeter ki bu gençler hayatlarının baharında teröre kurban gitmesin. Anaların canı yanmasın artık… YETER… YETER…
Allah, ezanımızı dindirtmesin… Bayrağımızı indirtmesin… Vatanımızı, milletimizi, askerimizi korusun…
Nevin İLHAN
 
Üst