Behiç Gürcihan / Sevgili Devlet'im

Gök Yeleli Bozkurt

New member
Katılım
29 Nis 2008
Mesajlar
1,947
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Bozkurtlardan Birine Sorun
Devlet'e Mektup : %40+7 ve Temsili yet / Teslimiyet Dengesi


Sevgili Devlet'im;

Şefkatli kelepçelerinle sarıp sarmalayıp bizi polis arkadaşların önüne attığın günden beri bu mektubu yazmayı kafaya koydum.

O gün kendilerine de söylemiştim;

"Devletin sağ eli sol elini kovalıyor; siz çeteyi yanlış yerde arıyorsunuz"

Diye ama tabi dinleyen olmadı. Terörle Mücadele'deki arkadaşlar, evrakla mücadele etmekten, olaya tepeden bakma yetisini hayli yitirmiş bir şekilde, uğraşıp durdu bizimle.

İçerdeyken; içindeki düğümleri çok daha net bir şekilde gördüm.

Hele o ifademin alındığı odanın duvarında asılı

"Etnische Minderheiten im Landlischen Raum"

başlıklı, Almanca, “Türkiye’deki Etnik Gruplar” haritası yok mu?..

Alman istihbaratının Türkiye'nin etnik haritasını en ince noktasına kadar çıkardığının belgesi önünde "çete ifadesi" vermek...işte bana bu çok koydu...

Bu; gazetelere , "çeteciler Alman istihbaratına çalışıyor" mealinde haberlerin sadık muhabir arkadaşlar üzerinden servis edilmesinden yaklaşık 1 ay önceydi.



Sonra sırasıyla İsmail Yıldız, Ergün Poyraz, Emin Şirin derken; herkes de net olarak gördü ki, "çete" bahane...

Ey Sevgili Devlet;

Alman istihbaratının etnik haritaları asılı olduğu ofislerde, memurların çoğu zaman kahramanca, çokça yorgun ve bazen kendince çalışırken, senin çok daha derin bir operasyon üzerinde yoğunlaştığını fark ettim...

Tayyip Erdoğan'ın "%34'den düşük alırsam bırakırım" dediği gün bu operasyonu fark etmediğim için kendime çok kızdım.

Neticede ; Tayyip Erdoğan gibi bir adamın bu cümleyi, kendisine çok sağlam - sıfır risk - bir garanti verilmesi dışında söylemeyeceği ortada.

Bir de üstüne üstlük;

bir hafta önce, aksini iddia edenleri; "AKP %40'ın üzerine çıkamaz" diye azarlayan Tarhan Erdem'in, Radikal'in %47 manşetine konu olan araştırmasını görünce sinyalin çok net olduğunu görmeliydim.

Müttefik bellediklerinle, Türk siyasetini Merrill Lynch etme pahasına; Türk Devletini dönüştürme projesine memur ettiğin Tayyip Erdoğan'ın "toplumsal meşruiyet" zeminini bütün mantık ve izan ölçüleri üzerine taşıdın.

Zaten Genelkurmay'ın verdiği destekle %40'a varacak bir partiyi, %47'lere; daha doğrusu toplumsal psikolojide;

"iki kişiden biri"

noktasına taşıman; ilerde senin de farkına varacağın üzere, gereksiz ve yersiz bir hamle oldu.

Ortalık; seçim hileleri ile ilgili haberlerden ve gün be gün artan belgelerden geçilmiyor ama neyse ki stoğunda Deniz Baykal ve Deniz Bahçeli gibi lider süsü verilmiş iki "devlet adamı" var da;

Kendilerine çizilen resmi muhalefet sınırları içerisinde konuyu gündeme bile getirmiyorlar.

Anıtkabir'e gidip "Atam" şovları yapmak, Meclis'te İ.T.'in avukatlarının elini sıkmak yetiyor da artıyor bile.

O yüzden en önemli kalelerinden biri olan YSK'nın dijital labirentlerinde neler döndüğünün ortaya çıkarılmasından zerre çekinmiyorsun.

Altına imza attığın anlaşılan Dönüşüm Projesi'nin en temel direğini çatma zamanının geldiği bu noktada, bu işe memur ettiğin AKP'nin %47 gibi bir toplumsal bir meşruiyet zeminine oturtulup, tek parti iktidarının "halk hareketi" olarak yutturulması senin için herşeyden daha önemli.

Bu arada ilginç bir mantıkla; AKP'yi tek parti konumuna getirirken; gerçekleştirdiğin Meclis Mühendisliği ile, Meclis’e de tadında bir çoğulculuk havası katıyorsun...

"Milliyetçiler" orada, "Kürtçüler" orada, hatta bir tutam da liberal sol atmışsın ki,
bugüne kadar toplumu şekillendirmede sana büyük hizmetleri geçen Beyoğlu/Bahçeşehir liberal solcuları da, sistemden nasiplensin.

Bu tabloda en büyük hatan; eninde sonunda ortaya çıkacak SEÇSİZ "back-door" rezaleti değil.

Bu tabloda en büyük hatan; ülkenin gelip tıkandığı noktada, çözümü yine temsili yet/teslimiyet dengesi üzerinden çözebileceğini zannetmen.

Yüzyılın başında yaptığın hatayı, 2000'lerin başında yeniden tekrarlıyor olman.

Hatırlarsan; o günlerde de Yıldız Sarayı-Abdülhamit gerçeği varken bir Meclis yarattın...

Rum'u; Ermenisi; Boşnak'ı, Arnavut'u....

O günlerde de, Osmanlı'yı hedef alan emperyal dalgayı temsili yet sorunu ile çözebileceğini düşünüyordun.

Sonunda temsiliyetle teslimiyet arasında bocalayıp, onbinlerce evladını müttefiklik adına cephelerde harcayıp, ne demokrat olabildin, ne de hükümdar; ne rejimini koruyabildin, ne de geleceğini...

Yeni bir kırmızı hat çektin tarihe ve çekildin son kalene...

Şimdi o son kalede tehdit altında ve yüzyılın dersini hala almamış bir şekilde; yine temsili yet sorununu çözerken, teslimiyette bir denge tutturmaya çalışıyorsun...

Yine bir tarafta kendini padişah zanneden Tayyip Erdoğan'ı %47 ile rehin alıp, Yıldız Danışmanlarından bir sanal saraya hapsederken;

Gözüne Anadolu'ya kestirmiş emperyalizmi Meclis Mühendisliği ve bini bir para tavizlerle doyurmaya, sakinleştirmeye çalışıyorsun.

Yanılıyorsun Sevgili Devlet'im; yine çok fena yanılıyorsun...

Aynen 1900'lerin başında olduğu gibi; çözümü yine sana sunulan parametreler içinde bulmaya çalışıyorsun.

Bu emperyalizmi; temsili yeti

"Boşnak asıllı Kürtçe konuşan sünnet olmamış Ortodoks vejeteryan gaylere"

Meclis'te sandalye kotası açsan bile; teslimiyeti de;

"suları sattık; sınırları da özelleştirelim"

Noktasına getirsen bile doyuramazsın. Anayasa'yı Özbudun'a değil, bizzat Kissinger'a hazırlatsan bile dinmez bu hayâsız furya...

Tayyip'i; Diebold'un ortağı IBM'in sistemleri üzerinden %47 değil, %77'e bile taşısan bile meşruiyet kâğıt üzerinde kalır... hem de Wall Street Journal'ın kağıdı üzerinde...

ABDullah Gül'ü Güneydoğu'da il il değil, sokak sokak da dolaştırsan;

bırak oruç bozmayı askerle her gün aynı koğuşta da yatırsan; çoktan yabancı istihbarat örgütlerinin oyuncağına dönmüş medyan üzerinden bunun psikolojik meyvesini olsa olsa bir ay yersin...

Kendisi sol sayan Ufuk Uras'la; Güneydoğu'daki feodalitenin ağa babası Ahmet "Türk"'ü "demokrasi karesinde" birleştiren bu çarpık sürecin Gordion düğümünü ne ellerinle, ne dişlerinle asılarak çözemeyeceğini....

Gör artık!

İstersen bizi her gün Alman istihbaratının etnik haritaları önünde sorgula...

Hatta İngiliz sicimini geçir boynumuza...

Ama her yüzyılda bir soyunduğun bu dönüşümün seni, dolayısı ile bizi yine kurtaramayacağını gör...

Tek çaren var...

Masayı devirmek....

Masayı devirmeden attığın her hamlenin karşılığı, seni o masaya oturtanlar da mevcut.

Ne BOP'un, ne AB'nin onurlu üyesi olarak; ne Afganistan'da, ne Kerkük'te onurlu pazarlıklar yaparak içine sürüklendiğin labirentten çıkamazsın.

Temsili yet oyunu da, teslimiyet dengeleri çare değil.

Eninde sonunda bu ülkeyi hiç bir tanıma sığmayacak bir demokrasi görünümlü faşizme taşımaktan;

Anadolu'yu Hong Kong-Dubai-Malezya-Mısır karışımı (orijinal tarif için bakınız Fatma Sibel Yüksek'in "Devr-i Sabık Yaratıyoruz Diyemeyen AKP Bocalıyor" başlıklı yazısı) devlet-şehir karışımı bir neo-federal ne idüğü belirsiz neo-Osmanlı modele mahkum etmekten başka bir işe yaramayacak yaptıklarınız...

Sonunda iş yine bu ülkenin Mustafa Kemal'lerine kalacak...

O durumda ey sevgili Devlet;

Kendini Vahdettin kadar yalnız hissedeceksin...

Abdülhamit kadar haklı hissetmen de fayda etmeyecek.
 
Üst