Atatürk'ün Türk Kadını Hakkındaki Görüşleri

Ay Katun

New member
Katılım
12 Haz 2008
Mesajlar
1,753
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Ötüken Ormanı,Dişi Bozkurt Otağı
Web sitesi
www.kibris1974.com
Kadınlarımızın her millette olduğu gibi, bizim milletimiz için de ne kadar yüksek ehemmiyeti olduğunu söylemeğe lüzum yoktur. Bizim milletimizde kadın, eskiden bu ehemmiyeti, hakikaten en yüksek derecede kazanmıştır. Büyük atalarımız ve onların anaları, tarihin, olayların tanıklığıyla sabittir ki, cidden yüksek faziletler göstermişlerdir. Burada birçok noktalardan sayabileceğimiz o faziletlerin en büyüğü ve en ehemmiyetlisi, kıymetli evlâtlar yetiştirmeleriydi. Hakikaten, Türk milletinin bütün cihanda, yalnız Asya’da değil Avrupa’da dahi büyük ezici kudret göstermiş olması, çok parlak hareketler yapmış bulunması, hep öyle kıymetli anaların faziletli evlâtlar yetiştirmesi ve daha beşikten çocuklarının ruhuna mertlik ve fazilet telkin etmesi sayesinde idi. Şunu söylemek istiyorum ki, kadınlarımızın umumî vazifelerde üzerlerine düşen hisselerden başka kendileri için en ehemmiyetli, en hayırlı, en faziletli bir vazifeleri de iyi anne olmaktır. Zaman ilerledikçe, ilim geliştikçe, medeniyet dev adımlarıyla yürüdükçe, hayatın, asrın bugünkü gereklerine göre evlât yetiştirmenin güçlüklerini biliyoruz. Anaların, bugünkü evlâtlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için, gerekli özellikler taşıyan evlât yetiştirmek, evlâtlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak, pek çok yüksek özelliği şahıslarında taşımalarına bağlıdır. Bu sebeple kadınlarımız, hattâ erkeklerden daha çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar. Eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa böyle olmalıdırlar.

1928 (Atatürk’ün S.D. II, s. 151-152)

Bu millet, esas terbiyesini aileden almaktadır. Türk milleti öyle analara sahiptir ki, her devrin büyük adamlarını bu analar yetiştirmiştir. Türk kadını daha yüksek nesiller yetiştirmeye kabiliyetlidir.

(Enver Behnan Şapolyo, K. Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, s. 529)

Bizce, Türkiye Cumhuriyeti anlamınca kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi bugün de en muhterem mevkide, her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir varlıktır.

(Perihan Naci Eldeniz, T.T.K. Belleten, Cilt : XX, Sayı : 80, 1956. s. 740)

Kadın varlığı, ulusun binbir noktadan temelidir! Artık, kadını süs tanımak fikrini tazelemek doğru değil!

(Müjgan Cunbur, Atatürk’ün ElyazısiyleKadınlar Hakkında Düşüncesi, Türk Kadını Dergisi, Sayı : 6, 1966, s. 19)

Şuna kani olmak lâzımdır ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.

1923 (Atatarük’ün S.D. II, s. 85)

Erkeklere ilk nasihati, ilk terbiyeyi veren ve onun üzerinde ilk analık nüfuz ve tesirini tesis eden, kadındır.

1930 (Afetinan, B.M. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 89)

Pek yakın bir gelecekte, kadının her mânasıyla erkekle eş olacağı bir dünya doğacaktır.

(Atatürk’ten B.H., s. 58)

Düşmanlarımız, bizi dinin tesiri altında kalmış olmakla itham ediyor, duraklama ve çökmemizi buna bağlıyorlar; bu hatadır! Bizim dinimiz, hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şey, erkek ve kadının beraber olarak bilim ve bilgiyi kazanmasıdır. Kadın ve erkek bu bilim ve bilgiyi aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla donanmak mecburiyetindedir. İslâm ve Türk tarihi tetkik edilirse görülür ki, bugün kendimizi bin türlü kayıtlarla bağlı zannettiğimiz şeyler yoktur. Türk toplumsal hayatında kadınlar, bilim ve bilgi yönünden ve diğer hususlarda erkeklerden asla geri kalmamışlardır; belki daha ileri gitmişlerdir.

1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 86)

Ben, muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönlerde onların üstüne çıkacak nur ve irfanla donanacaklarına asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım.

1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 152 - 153)

Türk kadını dünyanın en aydın, en faziletli ve en ağır kadını olmalıdır. Ağır sıklette değil; ahlâkta, fazilette ağır, ağırbaşlı bir kadın olmalıdır. Türk kadınının vazifesi, Türk’ü zihniyetiyle, kol gücüyle, azmiyle koruma ve müdafaaya gücü yeter nesiller yetiştirmektir. Milletin kaynağı,toplumsal hayatın esası olan kadın, ancak faziletli olursa vazifesini yapabilir. Herhalde kadın çok yüksek olmalıdır.

1925 (Atatürk’ün S.D. II, s. 231)

Şunu ilâve edeyim ki, Türk ırkının dünyanın en güzel ırkı olduğunu tarihî olarak bildiğim için, Türk kızlarından birinin dünya güzeli seçilmiş olmasını, çok tabiî buldum. Fakat, Türk gençlerine bu münasebetle şunu da hatırlatmayı lüzumlu görürüm: Övünç duyduğumuz tabiî güzelliğinizi sağlıklı biçimde muhafaza etmesini biliniz ve bu yolda uyanık bir gelişmenin arasız gerçekleşmesini ihmâl etmeyiniz. Bununla beraber, asıl uğraşmaya mecbur olduğunuz şey, analarınızın ve atalarınızın oldukları gibi, yüksek kültürde ve yüksek fazilette dünya birinciliğini tutmaktır.

1932 (Cumhuriyet gazetesi, 3.8.1932)

Bundan sonra Türk ırkı, kadınlarını, erkeklerinin yapmaya mecbur olduğu askerlik vazifesi dahil, bütün hizmetlere ortak ederse, Etilerde, İskitlerde, Amazonlarda olduğu gibi, kendi ırkından başkalarının hiçbir yardımına muhtaç olmaksızın büyük millî ülkülerine başlı başına ve müstakil olarak yürümek kabiliyetini kazanabilir.

(Perihan Naci Eldeniz T.T.K. Belleten, Cilt : XX, Sayı : 80, 1956, s.741)

Türkiye Cumhuriyeti’nin esas düşüncesi, kadınları değil, erkekleri dahi, savaş meydanına götürmemektir. Fakat, Türk ulusunun yüksek varlığına, herhangi taraftan olursa olsun, ilişildiği zaman, işte o vakit Türk kadınları Türk erkeklerinin bulunduğu yerde hazır ve uyanık ve faal olacaklardır. Bu, insanlığın yüksek huzuru, sükûnu ve dünya insanlığı için lâzım bir ödev olduğundandır ki, Türk kadını bunu yapacaktır ve yapagelmektedir ve yapar.

(Perihan Naci Eldeniz, T.T.K. Belleten, Cilt: XX, Sayı : 80, 1956, s. 742)

Bir toplum, cinsinden yalnız birinin yeni gerekleri edinmesiyle yetinirse, o toplum yarıdan fazla güçsüzlük içinde kalır. Bir millet ilerlemek ve medenîleşmek isterse, bilhassa bu noktayı esas olarak kabul etmek mecburiyetindedir. Bizim toplumumuzun başarı gösterememesinin sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlik ve kusurdan doğmaktır. İnsanlar dünyaya alnında yazılı olduğu kadar yaşamak için gelmişlerdir. Yaşamak demek, faaliyet demektir. Bu sebeple bir toplumun bir organı faaliyette bulunurken diğer organı işlemezse o toplum felç olmuştur. Bir toplumun, hayatta çalışması ve muvaffak olması için çalışmanın ve muvaffak olabilmenin bağlı olduğu bütün sebep ve şartları benimsemesi gerekir. Bundan ötürü bizim toplumumuz için ilim ve fen gerekli ise bunları aynı derecede hem erkek hem de kadınlarımızın edinmeleri lâzımdır. Malûmdur ki, her safhada olduğu gibi toplumsal hayatta dahi iş bölümü vardır. Bu umumî iş bölümü arasında kadınlar, kendilerine ait olan vazifeleri yapacakları gibi aynı zamanda "toplumsal" topluluğun refahı, saadeti için gerekli gündelik çalışmaya da dahil olacaklardır. Kadının ev vazifeleri, en ufak ve ehemmiyetsiz vazifesidir.
Kadının en büyük vazifesi, analıktır. İlk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse bu vazifenin ehemmiyeti lâyıkıyla anlaşılır. Milletimiz, kuvvetli bir millet olmaya karar vermiştir. Bugünün gereklerinden biri de, kadınlarımızın her hususta yükselmelerini temindir. Bu sebeple kadınlarımız da okumuş ve bilgi sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün tahsil derecelerinden geçeceklerdir. Sonra, kadınlar"toplumsal" hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin yardımcısı ve koruyucusu olacaklardır.

1923 (Atatürk’ün S.D. II, s. 85-86)

Bu kadın meselesinde cesur olalım. Vesveseyi bırakalım, Açılsınlar, onların beyinlerini ciddî ilim ve fen ile süsleyelim. İffeti, fenni sağlıklı şekilde izah edelim. Şeref ve haysiyet sahibi olmalarına birinci derecede önem verelim.

1918 (Afetinan, M.Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları, s. 45)

Arkadaşlar, Türk milleti çok büyük olaylarla ispat etti ki, yeniliksever ve inkılâpçı bir millettir. Son senelerden önce de milletimiz yenileşme yolları üzerinde yürümeye, toplumsal inkılâba teşebbüs etmemiş değildir. Fakat, hakikî neticeler görülemedi. Bunun sebebini araştırdınız mı? Bence sebep, işe esasından, temelinden başlanmamış olmasıdır. Bu hususta açık söyleyeceğim : Bir toplum, bir millet, erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki bir kütlenin bir parçasını ilerletelim, diğerine müsamaha edelim de kütlenin hepsi yükselme şerefine erişebilsin? Mümkün müdür ki bir topluluğun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? Şüphe yok yükselme adımları, dediğim gibi, iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak ve ilerleme ve yenilik alanında birlikte yol alınmak gerekir. Böyle olursa inkılâp başarılı olur.

1925 (Atatürk’ün S.D.II, S. 216-217)

Daha endişesiz ve korkusuzca, daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır: Büyük Türk kadınını çalışmamızda ortak yapmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, Türk kadınını ilmî, ahlâkî,toplumsal , ekonomik hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve koruyucusu yapmak yoludur.

1923 (Atatürk’ün S.D. II, s. 150-151)

Çok büyük memnuniyetle görüyoruz ve görmekteyiz ki, her yerde hanımlarımız erkeklerle fikir ve nur yolunda yarışırcasına yürüyorlar. Yine şükranla ifade etmek lâzımdır ki, hiçbir yerde kadınlarımız erkeklerin aşağısında değildir. Hemen her yerde kadın ve erkek seviyesi arasında bir denklik görmekteyim. Bu hal iftihara lâyıktır. Kadınlarımızın, daha elverişsiz şartlar altında erkeklerden geri kalmayışı ve belki aynı şartlar altında erkeklerden ileri gidişi övüncü gerektirir.

1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 152)

Türk kadınları, memleketin mukadderatını millet adına idare eden siyasî topluluğa dahil olmak arzusunu göstermekle, memleketin, milletin vatandaşlara yüklediği vazifelerin hiçbirinden kendilerinin uzak bırakılacağını düşünmezler. Çünkü, vazife karşılığı olmayan hak mevcut değildir.

1931 (Atatürk’ün S.D.II, s. 265)

Bu karar, Türk kadınına toplumsal ve siyasî hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını, artık tarihlerde aramak lâzım gelecektir. Türk kadını evdeki medenî mevkiini salâhiyetle işgal etmiş, iş hayatının her safhasında muvaffakiyetler göstermiştir. Siyasî hayatta belediye seçimlerinde tecrübesini yapan Türk kadını, bu sefer de milletvekili seçme ve seçilme suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Medenî memleketlerin bir çoğunda, kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu salâhiyet ve liyakatle kullanacaktır.

(Perihan Naci Eldeniz, T.T.K. Belleten, Cilt : XX, Sayı : 80, 1956, s. 741)

Kadının siyasî ehliyetsizliğine mantıkî hiçbir sebep yoktur. Bu husustaki tereddüt ve menfi zihniyet, mazinin toplumsal bir niteliğinin can çekişen bir hatırasıdır.

1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 89)

Siyasî ve toplumsal hakların kadın tarafından kullanılmasının, beşeriyetin saadeti ve saygınlığı açısından gerekli olduğuna eminim.
1935 (Ayın Tarihi, No: 17, 1935, s.14)

Türk kadınlığının, yeni girdiği siyasal alanda da değerli işler başarmasını dilerim.

1934 (Ulus gazetesi, 10.12.1934)

Milletlerarası Kadın Kongresi delegelerine söylemiştir:
- Türk kadınının, dünya kadınlığına elini vererek dünyanın barış ve güveni için çalışacağına emin olabilirsiniz.

1935 (Tan gazetesi, 27. 4. 1935)


Atatürk, Tevfik Fikret'in bir dizesini yinelemekten hoşlanıyordu:
"Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer."
Cumhuriyetin ilanından hemen sonra, ilk kurulan sivil toplum örgütünün Türk Kadınlar Birliği oluşu bir rastlantı değildi. Türk kadını, hatta kendi partisini kurmak isteyecek kadar bilinçli, birikimli ve hevesliydi. Atatürk ise, kadını devrimin itici güçleri arasına katmak için kararlıydı.
Bir derste bu konuyu tartışıyorduk. Sordum:
— Kadının eğitimi ve toplumsal yaşama etkin biçimde katılması konusuna, Atatürk acaba niçin bu kadar önem verdi?
Bir kız öğrenci yanıtladı:
— Çünkü iyi yetiştirilmiş bir anne, çocuğunu da iyi yetiştirir.
Yanıt kuşkusuz ki yanlış değildi, ama eksikti. Asıl önemli noktayı içermiyordu.
Atatürk demokrasiye niçin inanmışsa, kadının katkısına da o nedenle önem vermişti.
Amaç, ortaçağ karanlığında yaşayan bir toplumu çağın aydınlığına taşımaktı. Böylesine köklü bir devrimi Atatürk kim ile yapacaktı? Halkıyla...
Demokrasinin, halkın gücünü harekete geçirebilmenin, halkı etkin kılmanın en etkili yolu olduğuna inanıyordu. Kadın ise, o halkın yarısıydı.
Ve kadınsız bir devrim, hızı ve gücü yarı yarıya azalmış bir devrim demekti!
* * *
Bugün demokrasinin neresindeyiz?
Kadınsız demokrasi... Gençsiz demokrasi... Giderek halksız ve haksız bir demokrasi...
Yozlaşmış!
Bugün devrimin neresindeyiz?
Yanılgıların, sapmaların ve hıyanetlerin doruğunda; temellerin bile sarsıntı geçirdiği bir noktada!
Kadın, sağduyu ve ciddilik demektir... Genç insan ise enerji ve idealizm...
Sağduyudan, ciddilikten, enerji ve idealizmden yoksun bir demokrasinin yozlaşmasından daha doğal ne olabilir ki!
Ve de yozlaşmış bir demokraside, devrimin değil karşı devrimin yasalarının geçerli olmasından da daha doğal bir şey olamaz!

Ahmet Taner KIŞLALI - Colomb'un Yumurtası: Kadınlar!
13.12.1998—Cumhuriyet
 

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
Bir TÜRK KADINI, bir TÜRK ANASI olarak; sevgili ATATÜRK'e, bizlere verdiği değer ve tanıdığı her alanda erkeklerle eşit olma hakları için, çok minnettarım.Paylaşımınız için teşekkür ediyorum Ay Katun'cuğum.:)
 
Üst