Şeker uyuşturucu gibi Öldürüyormuş !

20Temmuz

Alpagut Han
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
838
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Beşparmaklar
> Şeker uyuşturucu gibi... Öldürüyor!
>
> British Medical Journal'da yayınlanan bir makalede "Şeker, tütün kadar
> tehlikeli, uyuşturucu sınıfına sokulmalı" dendi. Evet, anneler babalar
> top sizde. Hala çocuğunuza uyuşturucu vermeye devam edecek misiniz?
> "Ne yapalım, çocuğum gofreti, şekeri çok seviyor" deyip kafanızı kuma
> mı gömeceksiniz?
> Bu öyle bir zehir ki her markette, bakkalda satılıyor. Bütün diğer
> uyuşturucular gibi bağımlılık yapıyor ve haz duygusuyla birlikte
> vücuda zarar veriyor. Hatta bu beyaz zehir çocuklara yediriliyor.
>
> British Medical Journal'da yeni yayınlanan bir makalede "Şeker tütün
> kadar tehlikeli, zarar verici ve bağımlılık yapıcı olduğu için
> uyuşturucu sınıfına sokulmalıdır" diyor. Gözünüzün önüne yeğeninize,
> çocuğunuza "hediye ettiğiniz" çikolatalar, gofretler mi geliyor?
> İnsanı sigaraya, uyuşturucuya en yakınları alıştırır... Çocukları da
> "şeker isimli zehire" anne-babaları alıştırıyor en önce.
> Şekerin ettikleri
> * Fazla şeker tüketmek kan şekerini çok çabuk artırıyor ve pankreas
> aşırı insülin salgılıyor. Buna "metabolik sendrom" deniyor. İnsülin,
> şekeri regüle ettikten sonra fazlasını yağ olarak depoluyor. Kan
> şekerindeki ani düşüşse sürekli acıkma hissine ve yemeye yol açıyor.
> * Diş çürümesi başta olmak üzere, obezite, diyabet, kalp ve dolaşım
> hastalıkları, böbrek taşları, kanser, hipertansiyon, felç, ülser,
> astım, romatizma, kronik yorgunluk sendromu ve kemik erimesine neden
> oluyor.
> * Kan dolaşımıyla vücudun her tarafına taşınan şeker özellikle de
> göbek, kalçalar, göğüsler ve bacağın üst kısmında toplanıyor. Bu
> bölgeler de dolduğunda, yağ asitleri kalp ve böbrek gibi aktif
> organlara dağılıyor. Bu organlar gittikçe yavaşlıyor ve sonuçta
> dokuları bozularak yağa dönüşüyor.
> * Bağışıklık sistemi zayıflıyor. Vücut soğuk, sıcak veya mikroplara
> karşı koyamıyor.
> Her yerde "şeker" var
> Kek, pasta, baklava gibi tatlı yiyeceklerin içinde şeker olduğunu
> zaten biliyoruz. Tehlikeli olan gelişme, şekerin artık yerli yersiz
> neredeyse bütün hazır gıdaların içine koyulur hale gelişi... Bebek
> maması, mısır gevreği, sosis, mayonez, ketçap, pizza, hamburger
> ekmeği, kola, hazır meyve suyu gibi gıdalar şekerle tüketici gözünde
> daha çekici hale getiriliyor. Doğuştan tatlıya yatkınlığı olan
> insanoğlu da, farkında olmadan bu çekime kapılıyor ve satışlar
> artıyor. Gittikçe daha fazla satın alıyor, daha yiyoruz bu gıdaları.
> Çocuklar ve bebekler için çok sakıncalı
> Özellikle bebek mamasında bile şeker olması, çocukların beslenme
> zevkinin bir ömür boyu yanlış bir yolda gitmesine neden oluyor.
> Günümüzde artan aşırı şişmanlığını sorumlularından biri de bebekken
> tanışılan şeker olsa gerek. Bebek mamasında anne sütüne oranla yüzde
> 60 daha fazla şeker bulunuyor!
> Şekerdeki genetik risk
> Şekerle ilgili çok önemli başka bir tehlike daha var. Genetiğiyle
> oynanmış mısırdan "mısır şekeri" üretiliyor. "Nişasta bazlı sıvı
> şeker" de denilen bu "oynanmış" şeker, çikolata, gofret, gazlı içecek,
> baklava, mısır gevreği gibi endüstriyel gıdalarda en çok kullanılan
> şeker türü.
> Genetiğiyle oynanmış gıdalar ise, başlı başına sayfalarca yazı
> yazılabilecek bir konu. Doğal halinde değil, insan eliyle "oynanmış"
> genlere sahip yiyecekler yediğimizde, bizim vücudumuzda da genlerimizi
> ilgilendiren değişiklikler olabileceğinden korkuyor bilim adamları.
> Günümüzde yaygınlaşan besin alerjileri, kanser gibi rahatsızlıkların
> nedenlerinden biri olduğu düşünülüyor mesela...
> Şekerin gizli isimleri
> Yiyeceklerin "içindekiler" listesinde şekerin farklı isimlerle
> gizlenmiş olduğunu görebilirsiniz. Bu isimler ne mi? Sakaroz, esmer
> şeker, mısır şurubu, nişasta bazlı sıvı şeker, dekstroz, sorbitol,
> mannitol, xylitol, früktoz, meyve şurubu, glikoz, glikoz şurubu, bal,
> invert şeker, laktoz, maltoz, akçaağaç şurubu, melas, şeker şurubu,
> turbinado, amazake. Karacaoğlan'ın "zehir oldu yediğimiz şekerler"
> deyişi günümüzde daha bir geçerli...
> Şekersiz hayat daha tatlı, daha uzun!
> Almanya'da yapılan bir deneyin sonuçlarına göre şekersiz beslenme
> solucanların ömrünü yüzde 20 oranında uzattı. Ya insan hayatına neler
> yapıyor bu şeker? Yazımızı okumadan çayınıza şeker atmayın, çocuğunuzu
> sevindirmek için janjanlı mamuller almayın!
> Almanya Jena Üniversitesi'nden Michael Ristow Ekim ayında yayınlanan
> şaşırtıcı bir deney gerçekleştirmişti. Deney sonuçlarına göre, bir tür
> şeker olan glikozu sindirmeleri engellenen solucanların ömrü yüzde 20
> oranında uzuyordu. Michael Ristow, bu araştırmadan hareketle,
> "İnsanlarda da şeker tüketimi ömrü kısaltıyor olabilir" demişti.
> Bu haber birçok gazetede yayınlandı ama hak ettiği ilgiyi görmedi. iyi
> bilgi okuyucuları için İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
> Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Metabolizma ve Beslenme
> Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Aydın'a görüşlerini sorduk ve Shane
> Ellison'un şeker hakkındaki çarpıcı görüşlerine yer verdik.
> "Şeker kronik hastalıklara sebep oluyor"Prof. Dr. Ahmet Aydın
> yayınladığı yazılarında sık sık sağlıklı bir beslenme biçimini
> öneriyor. Tavsiye ettiği "Taş Devri Diyeti"nde şeker, un gibi
> gıdalara yer yok. Prof. Aydın, Michael Ristow'un deney sonuçları ile
> ilgili şunları söyledi:
> "Teorilere göre yüksek oranda şekerle beslenme, kan insülinini
> artırıyor (insülin direnci, metabolik sendrom). İnsülin fazlalığı bir
> tarafta şişmanlığı artırırken, öte tarafta vücutta iltihap
> maddelerinin ve serbest radikallerin artmasına yol açıyor. Bunlar da
> kronik hastalıkları (kanser, osteoporoz, enfarktüs vb.) artırıp
> yaşlanmayı hızlandırarak ömrü kısaltıyor. Yüz yılın üzerinde yaşayan
> insanların tek ortak özelliği, kan şeker düzeylerinin yüksek olmaması
> ya da insülin dirençlerinin düşük olmasıdır."
> "Şekerin yan etkisi: Obezite"
> Amerikalı yazar Shane Ellison ise "Bir Masalmış Kolesterol" kitabında
> şekeri kalp sağlığına büyük bir tehdit olarak tanımlamıştı. Kitaptan
> şekerle ilgili satırlar şöyle:
> "Mutluluk, dünyada en çok peşinde koşulan duygudur. Şeker ise, dünyada
> en bol bulunan kimyasal madde. Sorun da burada. Şeker insanı mutlu
> ettiğinden ve her yerde kolayca bulunduğundan, bağımlılık yaratabilir.
> Ancak bu bağımlılık şekerin yan etkileri (özellikle obezite) nedeniyle
> sağlıksızdır.
> Yüksek miktarda şeker (sukroz, yüksek glisemik endeksli
> karbonhidratlar ve meyve suyu) alımı, aşırı miktarda ensülin üretimine
> yol açar. Aşırı ensülin ise hücrelerinizi "uyuşturur".
> Hücre içine giriş imkânı bulamadığından, glikoz (ve diğer birçok
> besin) gidecek yerleri olmadan kan dolaşımında sürüklenir durur. Sabit
> bir şekilde glikozun akışı olduğunu fark eden pankreas ensülin
> salgılamaya devam eder. Glikoz ve insülin zehirli hale gelirler. Hasar
> başlar.
> En korkutucusu, ensülin "termogenez"i bloke ederek yağ yakma
> özelliğinizi engeller. "Termogenez", zayıf kalmanız için size Allah
> tarafından bahşedilen bir haktır. Vücudunuzun yağlardan, onları ısıya
> çevirerek kurtulma sürecidir. Ensülin, bu süreci engeller. Termogenez
> gibi mucizevî bir özelliğe, hareket etmenizden veya diyet yapmanızdan
> bağımsız bir şekilde doğuştan sahipsiniz, unutmayın.
> Aşırı şeker alımına dayanan bu olumsuz etkiden mağdur olanlar, kontrol
> edemeyecekleri biyokimyasal bir kâbusun kölesi olacaktır. Çoğu vakada,
> geri dönüş yoktur. Uyanma imkânı olmayan bu kâbusun karakteristik
> özellikleri sürekli şeker krizleri, dindirilemeyen susuzluk hissi,
> idrar miktarında artma, vücut yağ miktarında artma (yıllar içinde
> vücudunuzun yağ yüzdesi artıyor mu?), karamsarlık ve düşük enerjidir.
> Bu belirtiler daha sonrasında obezite, ardından insülin direnci, tip 2
> diyabet, kalp hastalığı, kanser ve nihayetinde erken ölüme sebep
> olabilir. "İlkyardım" ilaçlarını unutun ve kan şekerinizi doğal
> yollarla düşürmeye çalışın."
>
>
> Şekersiz hayat mümkün
> Şeker o kadar çok hayatımıza girmiş ki, şarküteri ürünlerinden hazır
> pizzaya, ketçaptan bebek mamasına kadar her şeyin içinde şeker var. Bu
> yukarıdaki satırları okuyup, şekerden uzak durmak gerektiğine ikna
> olanlar dahi, şekerle bu kadar içli dışlı yaşamak nedeniyle bunun
> imkânsız olduğu zannına kapılabiliyor. Oysa çok basit... Şekerli
> içtiğiniz çaya şeker atmamakla başlayın işe.
> Şeker yememek için 66 neden
> Şekerin suç dosyası kabarık. Kurbanları arasında karaciğerden tutun
> beyne kadar birçok organ var. Bilimin şimdiye kadar tespit ettiği
> suçları okuyunca bir daha şeker yemek istemeyeceksiniz.
> İyi bilgi, Malezya Tüketici Derneği'nin tüketicileri bilinçlendirmek
> için başlattığı "CAP Guide" serisinden çevirileri sizlerle paylaşmaya
> devam edecek. Serinin şekeri konu alan kitapçığı bu "tatlı katilin"
> suç dosyasını şöyle sıralıyor.
> 1. Şeker kanser hücrelerinin en çok sevdiği şeydir.
> 2. Şeker bağışıklık sisteminizi zayıflatabilir.
> 3. Şeker vücudunuzun mineral dengesini bozabilir.
> 4. Şeker çocuklarda hiperaktivite, endişe, dikkat bozukluğu ve
> huysuzluğa sebep olabilir.
> 5. Şeker çocuklarda uyuşukluğa sebep olabilir.
> 6. Şeker çocukların okul başarısını olumsuz etkileyebilir.
> 7. Şeker trigliserit seviyesinde belirgin bir artışa sebep olabilir.
> 8. Şeker bakteri enfeksiyonlarına karşı savunma sistemini
> zayıflatabilir.
> 9. Şeker böbreklere hasar verebilir.
> 10. Şeker krom eksikliğine yol açabilir.
> 11. Şeker bakır eksikliğine yol açabilir.
> 12. Şeker kalsiyum ve bakır emilimini engeller.
> 13. Şeker meme, yumurtalık, prostat ve rektum kanserine yol açabilir.
> 14. Şeker kadınlarda daha büyük risk oluşturmak üzere, kolon kanserine
> sebep olabilir.
> 15. Şeker safra kesesi kanseri için risk faktörü olabilir.
> 16. Şeker gözleri bozabilir.
> 17. Şeker serotonin seviyesini yükseltir; bu da kan damarlarını
> daraltabilir.
> 18. Şeker Hipoglisemiye sebep olabilir.
> 19. Şeker midenin asidik olmasına yol açabilir.
> 20. Şeker çocuklarda adrenalin seviyesini artırabilir.
> 21. Şeker koroner kalp hastalığı riskini artırabilir.
> 22. Şeker ciltte kuruma ve saç beyazlamasına yol açarak yaşlanma
> sürecini hızlandırabilir.
> 23. Şeker alkol bağımlılığına yol açabilir.
> 24. Şeker diş çürüklerini artırabilir.
> 25. Şeker kilo alımı ve aşırı şişmanlığa katkıda bulunabilir.
> 26. Yüksek miktarda şeker yemek Crohn's hastalığı ve ülseratif kolit
> riskini artırır.
> 27. Şeker kireçlenmeye sebep olabilir.
> 28. Şeker astıma sebep olabilir.
> 29. Şeker mantar enfeksiyonlarına sebep olabilir.
> 30. Şeker safra taşı oluşmasına yol açabilir.
> 31. Şeker böbrek taşı oluşmasına yol açabilir.
> 32. Şeker istemik kalp hastalığına yol açabilir.
> 33. Şeker apendisite yol açabilir.
> 34. Şeker Multipl Skleroz (MS) hastalığının belirtilerini
> şiddetlendirebilir.
> 35. Şeker dolaylı olarak hemoroide yol açabilir.
> 36. Şeker damarlarda varise yol açabilir.
> 37. Şeker osteoporoz oluşumuna katkıda bulunabilir.
> 38. Şeker salya asiditesine katkıda bulunabilir.
> 39. Şeker insülin sensitivitesinde düşüşe sebep olabilir.
> 40. Şeker glikoz toleransının düşmesine sebep olur.
> 41. Şeker büyüme hormonunu azaltabilir.
> 42. Şeker toplam kolesterolü artırabilir.
> 43. Şeker sistolik kan basıncını artırabilir.
> 44. Şeker gıda alerjilerine sebep olur.
> 45. Şeker diyabet oluşumuna katkıda bulunabilir.
> 46. Şeker hamilelikte kan zehirlenmesine yol açabilir.
> 47. Şeker çocuklarda egzama oluşuma katkıda bulunabilir.
> 48. Şeker kardiyovasküler hastalığa sebep olabilir.
> 49. Şeker DNA yapısını bozabilir.
> 50. Şeker katarakta sebep olabilir.
> 51. Şeker amfizeme sebep olabilir.
> 52. Şeker ateroskleroza sebep olabilir.
> 53. Şeker serbest radikal oluşumuna sebep olabilir.
> 54. Şeker enzimlerin işlevselliğini düşürür.
> 55. Şeker karaciğer hücrelerinin bölünmesine sebep olabilir; bu da
> karaciğerin boyutlarını büyütür.
> 56. Şeker karaciğerde yağ miktarını artırabilir.
> 57. Şeker karaciğerde patolojik değişimlere yol açabilir.
> 58. Şeker pankreasa zarar verebilir.
> 59. Şeker kabızlığa sebep olabilir.
> 60. Şeker miyopluğa sebep olabilir.
> 61. Şeker hipertansiyona sebep olabilir.
> 62. Şeker migren de dahil olmak üzere baş ağrılarına sebep olabilir.
> 63. Şeker beyin dalgalarını artırabilir; bu da beynin düşünme
> kabiliyetini zayıflatır.
> 64. Şeker depresyona sebep olabilir.
> 65. Şeker hormonal dengesizliğe sebep olabilir.
> 66. Şeker Alzheimer's hastalığı riskini artırabilir.
> Kanser en çok neyi sever?
> Kanserin beslenmesine izin vermeyin! Bilim adamları kanser
> hücrelerinin en sevdiği yiyeceğe karşı uyarıyor... Bu "tatlı" yiyecek
> ne mi? Okuyun, şaşırın...
> Her doktor öğrenciliği sırasında Otto Warburg'un buluşunu öğrenir.
> 1930'lu yıllarda Warburg kanserin en temel biyokimyasal sebebini, yani
> sağlıklı bir hücreyi kanser hücresinden ayıran şeyin ne olduğunu
> bulmuştur. Bu, o kadar önemli bir buluştur ki, Otto Warburg'a Nobel
> ödülü kazandırmıştır.
> Kanserin bir temel sebebi vardır. Bu da, vücudun normal hücrelerin
> oksijenli solunumunun, oksijensiz - anaerobik- hücre solunumuyla yer
> değiştirmesidir.
> Otto Warburg
> Warburg'un buluşu bize başka neleri anlatmaktadır? Birincisi, kanser,
> normal hücrelerden çok farklı bir biçimde metabolize olmaktadır.
> Normal hücreler oksijene ihtiyaç duyar; kanser hücreleri oksijenden
> kaçınır. Oksijen terapisi alternatif kanser tedavisi uygulayan
> kliniklerde kullanılan bir yöntemdir.
> Bu buluşun bize anlattığı başka bir şey de, kanserin bir mayalanma
> süreciyle metabolize olduğudur.
> Kanserin metabolizması normal hücre metabolizmasından 8 kat daha
> büyüktür.
> Yukarıda söylediğimiz her şeyi birleştirirsek ortaya şu tablo çıkıyor:
> Vücut, kanseri beslemeye çalışırken mütemadiyen kapasitesinin üstünde
> çalışır. Kanser devamlı açlıktan ölmenin eşiğindedir ve vücuttan
> kendisini beslemesini talep etmektedir. Besin alımı kesilirse kanser
> açlıktan ölmeye başlar. Tabii kendisini beslemek için vücudun şeker
> üretmesini sağlayamazsa...
> Proteinlerden şeker
> Bu ziyan sendromuna "cachexia" denir. Cachexia, vücudun proteinlerden
> (evet, doğru duydunuz, karbonhidratlardan veya yağlardan değil de,
> proteinlerden) "glycogenesis" işlemiyle, şeker elde etmesidir. Bu
> şeker kanseri besler. Vücut sonunda, kanser hücresini beslemeye
> çalışırken kendisi açlık çeker.
> Şimdi, kanserin şekerle beslendiğini öğrenmişken, onu şekerle beslemek
> mantıklı geliyor mu size? Ya da karbonhidratlardan zengin bir diyet
> uygulamak?
> Bugün, kansere karşı uygulanan birçok besin terapisi mevcuttur (işe de
> yaramaktadırlar) çünkü günün birinde birisi şeker ve kanser arasındaki
> bağlantıyı görmüştür. Bu terapilerde, karbonhidratlar bakımından
> zengin gıdalara izin verilmez. Terapilerin hiçbirinde şekere de izin
> verilmez çünkü ŞEKER KANSERİ BESLEMEKTEDİR.
> Peki, doktorunuz bu gerçekleri size neden söylemez? Kim bilir? Belki
> doktorunuz kanseri tedavi edecek kişinin siz değil, kendisi olduğunu
> düşünmektedir. Belki Otto Warburg'un buluşunu duymuştur ama geri kalan
> parçaları tamamlayamamıştır. Belki de beslenmeyle ilgili hiçbir şey
> öğrenmemiştir. Aslında 1978'e kadar ABD'nin resmi kuruluşlarından
> biri, beslenmenin hastalıkla bir ilgisi olmadığını iddia etmekteydi.
> Kanser ve şeker bağlantısından haberdar olanlar ise, dikkate değer
> terapilerle ortaya çıktılar. Bunlardan biri Laetrile'dir. Cachexia'lı
> hastaların yüzde 50'den fazlasında glycogenesis sürecini durduran
> Hydrazine Sulfate bunlardan bir diğeridir.
> Bugün, Minnesota Üniversitesi kemoterapi alanında bir "akıllı bomba"
> üzerinde çalışmaktadır. Akıllı bomba diyebileceğimiz ilacın üzerinde
> bir kaplama vardır. İlaç, vücutta oksijensiz bir bölge ile karşı
> karşıya geldiğinde bu kaplamayı üzerinden atar. Kanseri yok etmek için
> kemoterapiyi serbest bırakır. Çünkü vücutta oksijensiz tek alan,
> kanserli bölgedir.
> Kanser hücresini aç bırakmaya çalışan besin terapileri de vardır.
> Kanserin ne sevdiğini bilen hasta, bunları yemekten kaçınır. Kanser,
> çiğ yiyeceklerdense pişmiş yiyecekleri sever. Pişirme işlemi,
> besinlerdeki enzimleri ve vitaminleri yok etmektedir. Bir de, kanserin
> şeker sevdiğini aklınızdan çıkarmayın. Kanserinizi sevmiyorsanız, onu
> beslemeyin!
> Şeker yerine tatlandırıcı kullanmak çözüm değil
> Şeker yerine tatlandırıcı kullanmayı düşünüyorsanız, başka bir tuzağa
> düşmüş olursunuz. Tatlandırıcıların da vücuda ciddi zararları olduğu,
> yapılan araştırmalarla kanıtlandı. Örneğin, Amerikan Gıda ve İlaç
> Dairesi (FDA), sakarin içeren her türlü gıda maddesinin üzerine
> "Sağlığa zararlıdır. Hayvanlar üzerinde yapılan testlerde kansere yol
> açmıştır." ibaresinin konmasını şart koştu. Aspartam ve sükraloz gibi
> diğer tatlandırıcılar da yan etkileri nedeniyle uzak durulması gereken
> gıdalar arasında.
> Kaynak: International Wellness Directory
> Şekeri bırak, kalbini koru!
> Yılın tıp kitabı "Bir Masalmış Kolesterol" kalp sağlığımızı korumak
> için şekerden uzak durmayı öğütlüyor. Şeker yediğimizde neden
> kendimizi "mutlu" hissettiğimizi açıklayan yazar, bu sanal mutluluktan
> ve şeker bağımlılığından kurtulmanın da reçetesini veriyor!
> İyi bilgi özel
> "Mutluluk, dünyada en çok peşinde koşulan duygudur. Şeker ise, dünyada
> en bol bulunan kimyasal madde. Sorun da burada. Şeker insanı mutlu
> ettiğinden ve her yerde kolayca bulunduğundan, bağımlılık yaratabilir.
> Ancak bu bağımlılık şekerin yan etkileri (özellikle obezite) nedeniyle
> sağlıksızdır."
> Yazar Shane Ellison, kan şekerini kontrol altına alma ile ilgili
> şunları yazıyor:
> "Kalp hastalığını önleme veya geriletmede yaşam biçiminin etkisi
> Kalp hastalığını önlemede ilk basamak, hap yutmak değil, sağlıklı
> yaşam alışkanlıklarını kazanmak olmalıdır. Bu kural, reçeteli ilaçlar
> için de, kapsül şeklinde satılan besin destekleri için de geçerlidir.
> Her iki ilaç türü de, yaşam biçimi kötü olanlarda kalp hastalığı
> görülmesini engelleyemez. Eğer kalp hastalığı risklerinizi azaltma
> konusunda ciddiyseniz aşağıdaki alışkanlıklarını kazanmalısınız:
> * Şekeri (sukroz, yüksek fruktoz içeren mısır şurubu -nişasta bazlı
> sıvı şeker-, fruktoz ve suni tatlandırıcılar)53 ve sigarayı kesin
> * Ağır olmayan egzersiz yapın
> * Şarap da dahil, alkol alımını kesin veya en aza indirin
> * Her gün daha fazla yeşil/ yapraklı sebze tüketin
> * Daha fazla saf su için (damıtılmış olmayan sulardan için)
> * Sadece çiğ süt (pastörize edilmemiş süt) tüketin, miktarı sınırlı
> tutun
> * Düzenli olarak, ceviz, Hindistan cevizi yağı ile taze somondan ve/
> veya kanola yağından omega-3 yağ asidi tüketin
> * Rafine tahıllarla yapılmış besinleri (beyaz unlu) azaltın.
> * YAĞLARINIZDAN KURTULUN (aşağıda "Obezite için Yardım" bölümüne
> bakınız)
> Az önce bahsettiğimiz yaşam tarzı değişikliklerine uymak,
> vücudunuzdaki olumlu değişikliklere bağlı olarak ömrünü uzatır.
> Bunların tümü de kalp hastalığını aşağıda sayılan yollarla önlemeye
> uğraşırlar:
> * Endotel fonksiyonunu yeniden düzenler (daha iyi kan dolaşımı için)
> * Yağsız vücut kütlesini arttırır
> * Trombosit kümelenmesini azaltır (pıhtıları önler)
> * Kan basıncını (tansiyonu) düzenler
> * Plak oluşumunu ve büyümesini önler
> * Oksidatif stresi önler
> * Kalbe optimal enerji sağlar
> * Homosistein düzeylerini düşürür
> * Ensülin direncini önler
> Obezite için yardım: Kan şekerinizi nasıl kontrol altına
> alabilirsiniz?
> Obezite ve yaşlanma için "her derde deva" bir ilaç olsaydı, bu ilaç
> diyete değil, kan şekerini kontrol etme ve düşürmeye yönelik olurdu.
> Kendimden örnek verebilirim. Kan şekerimi kontrol altına alarak yüzde
> 30 olan vücut yağ oranımı yüzde 10'a düşürebildim. İnce olmanın
> yararlarının yanı sıra, kan şekerini kontrol altına almak ensülin
> direnci, tip 2 diyabet, dikkat dağınıklığı ile ilişkili belirtiler,
> kanser ve kalp hastalığına deva olacaktır.
> Kan şekeri dikkat edilmesi gereken bir konudur. FDA, "ABD'de yetişkin
> nüfusun üçte ikisinin aşırı kilolu veya obez olduğunu ve diyabet
> nedeniyle erken ölümlerin salgın hastalık gibi yayıldığını"
> bildiriyor. Amerika bir mezarlık. İnsanların çoğu, hastalık
> belirtilerini maskelemeye yarayan FDA onaylı ilaçları kullanıp rahat
> rahat ölmeyi bekliyor. Mantığınızı dinlerseniz, "Diyet kolayı çöpe at,
> kolesterol düşürücü ilaçları unut ve bu uyarıyı beyninde hemen hareket
> geçir" dediğini duyacaksınız.
> Tüm maddeler, hatta su bile toksik, yani zehirlidir. Bir maddenin
> zehir olup olmayacağını hangi dozda kullanıldığı belirler. Bu prensip,
> M.Ö. 1500 yılında Paracelsus tarafından ortaya konmuş olup, glikoz ve
> ensüline uyarlanabilir.
> Glikoz, enerji ateşinizi tutuşturan kıvılcım olarak
> değerlendirilebilir. Ensülin de kibrittir. Kan dolaşımınıza glikoz
> girdiğinde, pankreastan ensülin salgılanır. Ensülin, mekik gibi
> vücudunuzun hücrelerine glikoz ve diğer besin maddelerini taşır. Bu
> önemli maddeler dahi zehirli olabilir. Nasıl mı?
> Yüksek miktarda şeker (sukroz, yüksek glisemik endeksli
> karbonhidratlar ve meyve suyu) alımı, aşırı miktarda ensülin üretimine
> yol açar. Aşırı ensülin ise hücrelerinizi "uyuşturur".
> Hücre içine giriş imkânı bulamadığından, glikoz (ve diğer birçok
> besin) gidecek yerleri olmadan kan dolaşımında sürüklenir durur. Sabit
> bir şekilde glikozun akışı olduğunu fark eden pankreas ensülin
> salgılamaya devam eder. Glikoz ve insülin zehirli hale gelirler. Hasar
> başlar.
> En korkutucusu, ensülin "termogenez"i bloke ederek yağ yakma
> özelliğinizi engeller. "Termogenez", zayıf kalmanız için size Allah
> tarafından bahşedilen bir haktır. Vücudunuzun yağlardan, onları ısıya
> çevirerek kurtulma sürecidir. Ensülin, bu süreci engeller. Termogenez
> gibi mucizevî bir özelliğe, hareket etmenizden veya diyet yapmanızdan
> bağımsız bir şekilde doğuştan sahipsiniz, unutmayın.
> Aşırı şeker alımına dayanan bu olumsuz etkiden mağdur olanlar, kontrol
> edemeyecekleri biyokimyasal bir kâbusun kölesi olacaktır. Çoğu vakada,
> geri dönüş yoktur. Uyanma imkânı olmayan bu kabusun karakteristik
> özellikleri sürekli şeker krizleri, dindirilemeyen susuzluk hissi,
> idrar miktarında artma, vücut yağ miktarında artma (yıllar içinde
> vücudunuzun yağ yüzdesi artıyor mu?), karamsarlık ve düşük enerjidir.
> Bu belirtiler daha sonrasında obezite, ardından insülin direnci, tip 2
> diyabet, kalp hastalığı, kanser ve nihayetinde erken ölüme sebep
> olabilir. "İlkyardım" ilaçlarını unutun ve kan şekerinizi doğal
> yollarla düşürmeye çalışın
> Yüksek kan şekerinizi düzeltmek için, aşağıdakileri uygulayın:
> * Eğer önünüzdeki yemeğin tadı şekerliyse ve bu tat organik meyveden
> gelmiyorsa yemeyin
> * Her yemekten önce suda çözünmüş 1 çorba kaşığı karnıyarık otu tohumu
> (psyllium husk)
> * Her gün 1-6 gram tarçın57
> * Her gün 300-600 mg alfa lipoik asit (ALA)
> * Her gün 10-25 mg, yüzde 1'lik banaba bitkisi ekstresi (korosolik
> asit)
> * Beslenmenizden yüksek glisemik endeksli karbonhidratları çıkarın
> * Yemek veya atıştırmalıklarla birlikte ayçekirdeği, badem, kabak
> çekirdeği gibi tohumlar veya fındık fıstık tüketin (kavrulmamış,
> tuzlanmamış olanlarını)
> * Tabii ki düzenli olarak spor yapın
> Uzun vadede kan şekerinizi kontrol altında tutarsanız, 5-10 yaş daha
> genç görüneceğinizi ve hissedeceğinizi düşünebilirsiniz. Obezite,
> diyabet, kalp hastalığı ve kanser nedeniyle erken ölüm tehdidi kötü
> bir rüya olarak kalacaktır.
> Şekeri sonsuza kadar nasıl bırakabilirsiniz?
> Şeker bağımlılığı gerçek bir tehlikedir. Sukroz bağımlılığı,
> obezitenin bir numaralı nedeni sayılabilir. Obezitenin, kalp hastalığı
> için risk faktörü olduğu kanıtlanmıştır. Şeker bağımlılığının bir
> göstergesi de, küçük kızlarımızı "şeker" olarak tanımlamaktır.
> Sevdiklerimizi şekerle ilişkilendirmemizin nedeni, şekerde olduğu gibi
> çocuklarımıza duyduğumuz sevginin de kendimizi iyi hissettirmesidir.
> Başka bir deyişle, sevgi ağrıyı keser.
> Bilim adamları, şeker ve sevgi arasındaki bu benzerlikle ilgili
> olarak, her ikisinin de "opioid" (afyondan elde edilen) reseptörleri
> tetiklediğini keşfetmişlerdir. Bu reseptörler tetiklendiğinde,
> reaksiyonlar zinciri ateşlenmiş olur. Bu zincir, "ağrıyı hissetmeme"
> ile son buluyor. Sonuç, mutluluktur.
> Şeker ve sevgiye ek olarak, ilaçlar da opioid reseptörleri
> tetikleyebilirler. Bu ilaçlar afyon, kodein, morfin ve oksikodon'dur.
> Bunların hepsi "opiat" olarak bilinir. "Mutluluk"un ötesinde, opiatlar
> "coşku ve neşe" duygularına da neden olur. Bu, kısmen de olsa,
> insanların neden bağımlı olabildiklerini açıklar - bu coşku ve neşe
> halinin doğal bir şekilde hissedilmesi güçtür, ama imkânsız değildir.
> Bu ayrıca, sevilme hissinin eksik olduğu kişilerin neden şekere
> (örneğin karınız mutsuz olduğunda çikolata yer) veya ilaçlara
> yöneldiğini de açıklar.
> Opioid reseptörleri tetikleyen birçok şey bağımlılık yaratabilir. Bazı
> bağımlılıklar sağlıklıdır, bazıları da şeker bağımlılığında olduğu
> gibi sağlıksız.
> Mutluluk, dünyada en çok peşinde koşulan duygudur. Şeker ise, dünyada
> en bol bulunan kimyasal madde. Sorun da burada. Şeker insanı mutlu
> ettiğinden ve her yerde kolayca bulunduğundan, bağımlılık yaratabilir.
> Ancak bu bağımlılık şekerin yan etkileri (özellikle obezite) nedeniyle
> sağlıksızdır.
> Şeker bağımlılığı birçok bahane ile rasyonalize edilir. Genellikle
> şunlar söylenir: Herkes gazoz içiyor, zararlı olsaydı satılmazdı,
> çocuklar bile yiyor, etikette "şekersiz" yazıyor, yarın bırakacağım,
> kilo almak umurumda değil, benimki genetik, herkes şişman, şişmanlık
> sağlıklıdır, bir yerde şekerin bağımlılık yapmadığını okudum.
> Şeker bağımlılığının nasıl geliştiğini bilmek, tedavinin nasıl olacağı
> hakkında fikir verir. Şeker tüketildiğinde beyinde serotonin seviyesi
> yükselir. Bu da endorfin üretimini arttırır. Aynı ilaçlarda olduğu
> gibi, bu beyin kimyasalları da opioid reseptörleri tetikler, böylece
> mutluluk verir, acı hissini gölgeler.
> Opioid reseptörleri şekerle tekrar tekrar tetiklenerek serotonin
> düzeylerini suni olarak arttırırsa, insan vücudu doğal yollardan
> serotonin üretimini ve salgılanmasını durdurur. Serotonin duygulanım
> ve iştahın kontrolünden sorumludur 58. Serotonin olmadığında kişi
> depresif olur ve daha fazla şeker yemek için kıvranır. Bu da mutluluk
> ile şeker arasında duygusal bir bağ kurulmasına yol açar. Şeker
> bağımlıları, serotonin düzeyini arttırmak ve mutlu olmak için şekersiz
> yapamaz hale gelir. Bu olayın adı "duygusal yeme"dir. Zamanla,
> duygusal yeme şeker yeme haline gelir, bu da termogenezi
> engellediğinden yağ dokusunun artmasına yol açar.
> Bunun üstesinden gelmek için, şeker bağımlılarının serotonin
> düzeylerini artıracak ve şekerdeki gibi olumsuz yan etkileri olmayan
> sağlıklı alışkanlıklar geliştirmeye ihtiyaçları var. Bu kriterlere
> uyan iki şey var: egzersiz ve esansiyel aminoasit olan L-triptofan.
> İyi bilinen "koşma sarhoşluğu", endorfinlerin opioid reseptörleri
> tetiklemesinin sonucudur. Bu mutluluk hissi, hafif egzersiz ile de
> kazanılır. Şekerin yerine geçebilecek harika bir alternatiftir.
> Kuşkusuz, koşma alışkanlığı pasta yemekten daha yorucu olup sağlıksız
> bir bağımlılığa da yola açabilir- her gün egzersiz yapanlarda olduğu
> gibi. Dengeyi bulmak çok önemlidir.
> L-triptofan, şekerin yerini kolayca alabilir ve egzersizle birlikte
> kullanılabilir. Yapıtaşı gibi davranarak vücudun serotonin üretimini
> arttırır. Sonuçta, L-triptofan kullananlar, şeker krizlerinden
> kurtulurlar. Bu esansiyel aminoaisit melatonini de arttırır. Bu da
> gece güzel bir uyku çekmeyi seven herkesin çok hoşuna gidecektir.
> Şeker bağımlılığı bir kez sonlandığında, termogenez harekete
> geçecektir. Termogenez herkese ince bir vücutla yaşama hakkı verir.
> Tek başına bu dahi kalp hastalığına yakalanma ihtimalinizi düşürür.
> Suni tatlandırıcılara da yer yok
> Purdue Üniversitesi'nden Prof. Dr. Terry Davidson ve Doç. Dr. Susan
> Withers, suni tatlandırıcıların, aynı şekerde olduğu gibi, tokluk
> hissine engel olduğunu bulmuşlardır.
> Uluslararası Obezite Dergisi'nde yayınlanan araştırma sonuçlarına göre
> "ağızdaki his" vücudun kalori sayma becerisinde çok önemli rol
> oynuyor. Suni tatlandırıcı kullandığımızda, vücudun şekerli tadı esas
> alarak kalori sayma kabiliyetini engellemiş oluyoruz.
> Suni tatlandırıcılar, bilinçsizce çok fazla yememize neden olurlar 59.
> Diğer bir deyişle, domuz gibi yemediğinizi düşünüyorsunuz, ama aslında
> öyle yiyorsunuz.
> Sağlıklı veya diyet ürün ve protein takviyesi üreticilerinden bazıları
> galiba henüz şekerin kötü etkilerinin farkında değiller. Bunun bir
> göstergesi de, bu ürünlerin bol miktarda şeker veya suni tatlandırıcı
> içermesidir. Bu tür ürünlerin sizin için sağlıklı olduğu inancı,
> pazarlama stratejilerinin nasıl olup da tıbbi bilgi ve sağduyunun
> yerini aldığına mükemmel bir örnek oluşturuyor."
 
Üst